10.07.2007

--- RAMTHA ---
G E L E C E K G Ü N L E R

AKAŞA YAYINLARI

Cumartesi, Sabah Oturumu : 16 Mayıs 1986

Kimliğinizi bulmak için geçmişinizi araştırırsanız onu asla bulamayacaksınız. Çünkü geçmişte her ne olursanız olun, bu şimdiki varlığınızın ancak minicik bir parçasıdır. Geriye baktığınız her anda şimdi’nin içinde yaşamaktasınız, eğer geçmişe bakıyorsanız, gelecek şimdiniz olduğunda nasıl anlayacaksınız? Başınız geriye dönükse, gelenlere nasıl kucak açacaksınız? Geriye doğru giden hiç kimse evrimleşemez. Eğer düne bakıyorsanız evrimleşemiyorsunuz demektir, bu durağanlıktır. Düşündüğünüz ve duygusal olarak kucakladığınız her şey gerçekleşir, tutum ve davranışlar insanoğlunun kaderini yaratır. Geleceğiniz bir dereceye kadar kolektif eğilimin bir sonucudur.
Doğa nedir biliyor musunuz? Doğa kendini tüm şekillerde tezahür ettiren Tanrıdır ya da düşüncedir, tüm güneş sistemlerini uzayda tutan boşluktur. Uzayın ne olduğunu sanıyorsunuz, hiçbir şey mi? O halde dünyanızı bulunduğu yerde tutan nedir? Atlas mı tutuyor onu? Güneşinizi tutan nedir peki? Güneşiniz nasıl var oldu, büyük patlamayla mı? Bilim adamlarınız ona “Big Bang” diyor, çünkü bilim, adına “Z partikülü” denen sonsuzluğun ötesine geçemez. Z partikülü büyük patlama anında yaratılmış, en yüksek derecede açığa çıkarılmış en son partiküle verilen addır. Bilim adamlarınız Z’in ötesinde ne olduğunu bilmiyorlar, çünkü kendilerini A ile Z arasında sınırladılar, bu yüzden Z’in ötesindeki bir şeyi açığa çıkaramıyorlar. Z partikülü, ışığın bölünerek daha aşağı bir forma dönüşmesidir.
Evren, Güneş, Dünya bunlar bir patlamadan yaratılmadı. Onları yaratan boşluktu, bilgelikti, adına düşünce denen sonsuz Olan’dı. Daha başlangıç yokken düşünce vardı, düşünce kendini tasarladığında, kendini idrak ettiğinde bu idrak ışık oldu. Işık, düşünceden sonraki prensiptir. Şu avizelerinizdeki ışık değildir o, en büyük ışık üç boyutlu görüş alanınızın ötesindedir. Düşünceden doğan ışık evreninizde hareket haline geldi, hareket doğduğu anda kendini yoğunlaştırıp katılaştırdı. Doğum anında ışık uzayda, sonsuzlukta parlamaya başladı. Bilgeliğin ilk serüveniydi bu, işte bu ışıktan tüm tanrılar doğdular. Kimdi bu tanrılar? Sizlerdiniz, sizin ışığınızdan da yaratılışın patlaması oluştu, çünkü daha alt düzeyde bir ışık şekli ancak ışık partiküllerinin hareketli gücünden, Olan’ın yaptığı gibi sizin yaratışınızdan doğabilir. Bu frekansı düşürülmüş ışıkta Z partikülü bulunmaktadır. Yaratılış, Z partikülünün X ve Y partiküllerine bölünerek patlamayı, yani adına güneş dediğiniz gazları yaratmasıyla başladı. Bu güneşler de son derece güçlü bir enerji patlamasıyla gezegenleri meydana getirdiler. Gezegenler güneşlerinin etrafında patlayıcı bir füzyonla dönmeye başladılar. Bu enerji döndükçe ve güneşinden uzaklaştıkça soğudu, döndükçe ve soğudukça gezegenin içi daha da boşalıyordu, çünkü dönme hareketi ve santrifüj kuvveti gezegenin merkezindeki her şeyi çeperlere doğru itiyordu. Gezegenlerin içi boşalıp yüzeyleri soğuduktan sonra tanrılar buralara yerleşmeye ve tüm hücresel kütleyi ilkel haliyle yaratmaya başladılar. Var olanların hepsini siz yarattınız!
Bilim adamlarınızın bu yaratılışa “Büyük Patlama” adını vermelerinin sebebi, ondan önce ne olduğunu bilmemelerindendir. Ama önce tanrılar vardı, onlardan yaratıcı güç hasıl oldu ve o zamandan beri öylece sürüp gidiyor. Tanrılar yaratırken ne kullanıyorlardı? Olanı elbette, düşünceyi! Düşünce sonsuz hayattır, en alt düzeye indirgenmiş düşünce ise kaba maddedir ve atomlardan oluşmuştur. Her atomda milyarlarca partikül bulunur, buna Sınırsız Zihin adı verilir. Zamanın başlangıcı diye bir şey yoktur, insanoğlu onu yarattığı ve onunla yaşamaya başladığında zaman bir gerçek haline geldi. Zaman en büyük illüzyonlardan biridir, çünkü hayatınıza hükmediyor, ama Olan’da zaman yoktur!
Biraz da doğadan bahsedelim. Hiçbir insanoğlu doğayı tahrip edemeyecek ya da değiştiremeyecektir. Doğa evrim halindeki Tanrıdır, size rağmen varlığını sonsuza dek sürdürecektir. İnsanoğlu doğayla savaşmaya kalkarsa, galip gelen her zaman doğa olacaktır. Güneşiniz asla yaşlanmayacak genç bir kızdır. Güneş, merkezinde kendini düşünerek ışığı yaratan düşüncedir, ışık füzyonu yaratır, füzyon da ateşi, yani enerjinin en kaba şeklini. Güneşin solar rüzgarları en uzak gezegenlere bile ışık partiküllerini taşır. Işık partikülleri ve solar rüzgarlar hava durumunuzu kontrol ederler. Güneşinizin yaydığı radyasyon, dünyanın yüzeyinden yansıyarak onu çevreleyen tabakalardaki partiküllerin birbirine sürtünmesiyle ısıyı meydana getirir. Bulutlar okyanusların buharını taşırlar, onu temizleyip size su sağlarlar. Güneş lekeleri düşünce patlamalarıdır, lekelerden fışkıranlarsa X,Y ve Z partiküllerinin füzyonuna dönüşen düşünce patlamalarıdır. Güneşteki siyahlıklar ve çukurlar kendini idrak eden düşüncedir. Bu olay Güneşinizin evrimleşmesinden başka bir şey değildir, lekelerin oluştuğu her seferde Güneşiniz daha fazla “olmak”tadır.
Güneş lekeleri artıyor, Güneşinizin karnı ağrıyacak! Lekeler, çok narin et ve kemikten yapılmış sizleri çok etkileyecek. Hava koşullarınız istikrarsız ve beklenmedik şekilde tezahür ediyor. Bu, dünya ile uyum içinde meydana gelen doğal bir evrim devresidir. 1987 yılında Güneşin üzerinde çok büyük bir leke göreceksiniz. Bu lekeden şimdiye kadar görmediğiniz çapta bir patlama ve fışkırma olacak, bu olay hava koşullarınızı müthiş etkileyecek. Güneş lekelerini büyük bir kıtlığın izlediğini biliyorsunuz değil mi? Evet kuraklık ve kıtlık kapıda!
Cennet alemi kime miras kalacak biliyor musunuz? Süper Bilinç adını verdiğiniz durum kimlere miras kalacak? Kesinlikle entelektüellere değil, karmaşaya tapanlara değil, halim olanlara, alçakgönüllü ve sade varlıklara, toprağa yakın olan, toprakla uğraşan ve onunla uyum içinde yaşayanlara miras kalacak. Halim olanlar, bilenler onlardır. Siz özgür insanlar değilsiniz, öyle olduğunuzu sanıyorsunuz, ama o küçük kutularınızda (apartman dairesi) yaşadığınız bir illüzyondur. Kıtlık gelip de marketlerinizde yiyecek kalmadığında, kimin insafına sığınacaksınız? Eğer yiyeceğinizi yetiştiremiyorsanız sizinki ne biçim bir özgürlük? O halim olanların ruhları sade ve gösterişsizdir, özleri alçakgönüllüdür. Onlar hiçbir iddiada bulunmaz, bilgiçlik taslamaz, kendinizi olduğunuz gibi ifade etmenize izin verirler, çünkü herkesin kendi doğrusu olduğunu bilirler, onlar dünyanın yapı taşlarıdır!
Kentlerinize gelince, kentler aklınızı çelen fettan kadınlar gibidir! Önünüzdeki günlerde kentlerinizi neler bekliyor dersiniz? Kentlerin yiyeceği, suyu nereden geliyor? Salgın hastalıkların baş göstereceği ilk yerler kentler olacaktır. Gelecek günler sürprizlerle doludur, ama sadece hazırlıksız olanlar, bilmeyenler, dinlemek istemeyenler için. İki yıl yetecek kadar yiyecek stoklayın, eğer toprakta yaşıyorsanız kuyu kazın ve suyunuzu hazırlayın. Uzun süredir büyük depremin olmasını bekliyorsunuz, bunu nereden duydunuz? Büyük depremle Atlantis’in batışına sebep olan depremi kastediyorsanız yanılıyorsunuz. Atlantis’i batıran dünyada oluşan nedenler değildi, üzerinde oturan insanlardı. Saldırganlıkları, aptallıkları ve budalalıkları yüzünden çok büyük bir vadinin sularla dolmasına neden oldular, orası şimdi okyanustur!
Dünyanın her tarafında fay hattı dediğiniz fermuarlar vardır. Dünyanız, kabuğunun hareket edebilmesi ve genişleyebilmesi için bu fermuarlarla bir dantel gibi bezenmiştir. Fermuarlar yer kürenizin hava delikleri, soluk alıp verdiği noktalardır, en çok da hareket halindeki kıta ve kara parçaları üzerinde yer alırlar. Kıtanızın hareket ettiğini biliyor musunuz? Şu anda bile hepsi hareket halinde, bunu iyi anlamalısınız, gelecek günlerde üzerinde düşüneceksiniz, çünkü bu olayları yaşayacaksınız! Dünya bir değişime hazırlanıyor, yeni bir görünüşe, genişlemiş bir benliğe kavuşmaya hazırlanıyor. Küreniz evrimleşmektedir, daima da evrimleşecektir. Eski devirdeki karalar nereye gittiler peki? Onlar artık okyanusların dibindeler. Pasifik ve Atlantik Okyanusunun, Kuzey ve Güney denizlerinin ortasında büyük çatlaklar var, bu çatlaklardan sürekli lav çıkıyor. Lav nedir biliyor musunuz? Geleceğin toprağıdır. Tabakalar okyanusların dibinde meydana geliyor ve kutupsal çekime, yani manyetik alanlara göre hareket ediyorlar. Şu anda kıyı hattına doğru hareket ediyorlar, bu da fermuar üzerinde bir baskı yaratıyor. Sonunda Pasifik kıyısı adı verilen kısım kuzeye doğru baskı yapacak şekilde harekete geçecektir. Meksika’nın bulunduğu kara kütlesi de aynı Kaliforniya gibi kuzeye doğru hareket ediyor. Parçalanıp okyanusa gömülmeyecekler kuşkusuz, ama fermuarın hareketinden doğan şok dalgaları deniz kenarında yapılmış harika manzaralı pek çok binayı yok edecek.
Kıta sahanlığı şimdi kıyılarınıza basınç yapıyor. Okyanuslarınızda yeni karalar su yüzüne çıkacak, bunların doğuşu çok etkili olacak. Depremler devam edecek, dağlarınız tepelerinden ateş püskürtmeyi sürdürecekler. Aslında volkanlar emniyet sübaplarıdır, dünyanızın kabuğunda oluşan aşırı basınçları boşaltırlar! Patlama sonucunda yer kabuğuna saçılan maddeler toprağın gübresi gibidir. Yer kürenizin en dış tabakasını oluşturan toprağınız işte böyle meydana gelir. Depremler devam edecek ve gerçekten de büyük bir deprem olacak, ama bu “o deprem” değil! O deprem diye bir şey yoktur, sadece evrim vardır, bu olay dünyanın kendini yenilemesidir.
Gelecek günlerde yapmanız gereken şey, kıyılardan uzak durmak ve daha yüksek yerlere gitmektir. Eğer eviniz bir fermuarın üzerine rastlıyorsa, eşyanızı toplayıp başka bir yere gitmenizi öneririm. Unutmayın dünya hareket ediyor, gelecek günlerde doğanın doğu sahilinizde (ABD) harekete geçtiğini göreceksiniz, etkileri ta orta batı bölgesine kadar hissedilecek. Şimdiye kadar görülmemiş şiddette fırtınalar göreceksiniz, bunlar Atlantik Okyanusunun Ölü Atın Homurtusu denen bölgesinden kaynaklanacak. Bu fırtınalara kasırga denir, müthiş bir şiddette esecekler, çünkü doğa yaralarını tedavi etme gayreti içinde ancak bu yolla havayı temizleyebilir ve birikmiş pisliği silkip atabilir. Bu kasırgalar giderek önceden tahmin edilemeyen bir şekilde ortaya çıkacaklar.
Benim ülkemin insanları (Hindistan, Nepal) depremlere katlanmak zorunda kalacaklar. “Tanrının ulu zirveleri” daha da yükselecek. Cathay (Çin) ve Doğan Güneşin Ülkesi (Japonya) yer katmanlarının yer değiştirmesinden ötürü büyük bir sarsıntı geçirecekler, bir süredir uyuyan volkanlar canlanacaklar, bu doğanın olma’sıdır. Nükleer felaketle ilgili tahminleri duydunuz mu? Nükleer felaket, enerjinin dizginlenemeyen bölünmesidir, bir kez ortaya çıktı mı artık radyasyondan kurtulamazsınız. Nükleer kış deyimini duydunuz mu? Her taraf toz duman olduğu, artıklara ve radyoaktif döküntülere boğulan güneş ışınları artık dünyaya ulaşamadığı zaman nükleer kış gelir. Bunlar gerçekleşirse yeniden bir buzul çağı yaşamanız kesindir. Ama insanoğlu bu dünyayı asla yok edemeyecek, hiçbir zaman bir nükleer savaş olmayacak! Kahinlerin bir savaş daha çıkarma arzularına rağmen savaş olmayacak. Nükleer kış olmayacak, dünya ortasından yarılmayacak, ekseni etrafında baş aşağı da dönmeyecek! Bunu neden yapsın? Manyetik kutuplarınız değişirler, enerji negatiften pozitife gider gelir, ama bunu yapması için dünyanın takla atması gerekmez. Hiçbir şey bu gezegeni yok edemeyecek, asla!
Efendiler, hava tabakalarındaki oksijeni bitirmekte olduğunuzu biliyor musunuz? Nefes alıp veren yaratıklar olduğunuza göre, nasıl nefes alabileceksiniz peki? Çevrenizi zehirlemekte olduğunuzu biliyor musunuz? Halen Avrupa’yı ve Ukrayna’nın bir kısmını tehdit eden kadim bir enerji kaynağının (Çernobil) hala süren etkilerini görmüyor musunuz? Neden hala elinize geçen her şeyi elektrik prizlerine takıyorsunuz? Güneşten de elektrik elde edebileceğinizi bilmiyor musunuz? Şu anda varlığınızı tehdit eden şeyleri siz yarattınız efendiler! Neden yeni bir dünyanın ortaya çıkması gerekiyor, eskisi kirlenmiştir de ondan!
Önünüzdeki günler yüce günlerdir. Yeni bir dünyanın, yeni bir ruhun, yeni bir anlayışın doğacağı günlerdir. Şu anda doğanın ileri doğru yürüdüğü günlerdeyiz. Öylesine ileri atılacak ki, pek az varlık savaşı düşünmeye vakit bulabilecek. Herkes hayatta kalmayı düşünecek, bu da onların karakterlerini sağlamlaştırıp alçakgönüllü olmalarını sağlayacak. İnsanlığı o müthiş çılgınlığı yapmaktan her zaman alıkoyan neydi? İlahi müdahale! Bunun ne olduğunu düşünüyorsunuz? Bir zamanlar İngiltere’yi fethetmeye çalışan Papanın donanmasını darmadağın eden müthiş bir fırtına çıkmıştı, gemileri ve savaş makinelerini yok eden neydi? İnsanoğlu değil doğaydı, işte ilahi müdahale budur, dünyayı kurtaracak olan da odur. Eğer fermuarların üstünde kalırsanız, sizi temin ederim ki sallanacaksınız ve evleriniz birer moloz yığını haline gelecek. Muazzam dalgalar geliyor, eğer deniz kenarında yaşamakta ısrar ederseniz evleriniz yok olacak, belki siz de!
Egemen inancın aksine sizi toplayıp götürecek ufolar yoktur. Bu korkunç çapta bir bebek bakıcılığı olurdu! Görünen ve görünmeyen alemlerde kardeşleriniz vardır, bu yüce bir gerçektir. Onların içinde çok akıllı olanlar, yer çekimini yenmeyi başaranlar, şahane hava gemileri olanlar var, buraya birçok farklı galaksiden gelirler. Bunların hepsi doğru, ama her nedense onların gelip sizi kurtaracakları fantezisine kapılmışsınız, bu yüce bir bilgi değil, sadece sınırlı bir fantezi! Burada sizin kaderiniz yaşanıyor, sizin rüyanız! Onlar da tanrıdır ve izin vermeyi öğrenmişlerdir. Siz yatağınızı yaptınız, onlar da uyumanız için sizi serbest bırakacaklar, çünkü öyle olmasını siz istediniz! (Sayfa: 21-53)


Cumartesi, İkindi Oturumu : 17 Mayıs 1986

Şimdi gelelim dünyanın kara kütlesinde neler olduğuna, şu anda Japonya denen ülke açıklarında yeni bir kara kütlesi oluşmaktadır. Bu yüzeye doğru yükselen yeni bir sahanlıktır. (Pasifik Okyanusu Ada Doğurdu : Solomon Adalarına bir araştırma gezisi düzenleyen 14 kişilik uluslararası bir bilim heyeti, söndüğünü sandıkları deniz altındaki Kavachi Yanardağının her beş dakikada bir lav püskürttüğüne ve okyanusta yeni bir adanın oluştuğuna tanık oldular. 26. 5. 2000 tarihli gazete haberi. Derleyenin notu) Bu kıta sahanlığının yüzeye doğru yükselmesinin yarattığı büyük basınçlar, Japonya’da bir hayli depreme yol açacak. Bu faaliyet 1987 sonlarına doğru sona erecek, çok yakında homurtuları hissetmeye başlayacaklar. Bir şey yükseliyorsa, başka bir şeyin çekilerek ona yer açması gerekir. Japonya da, doğusunda yükselmekte olana yer açmak için batıya doğru hareket edecektir. Sizin hesabınızla bu yüzyılın sonlarına doğru Japonlar bu yeni ülkeye gitmek için sadece kısa bir deniz yolculuğu yapacaklar, onların buna ihtiyacı var, bu onlar için ilahi bir lütuf. Bu
toprak üzerinde dünyadaki her türlü besini yetiştirebilecekler, söz konusu toprak öylesine verimli ve zengin olacak ki, Japonlar kendine yeten özgür insanlar durumuna gelecekler. Sizin ülkenizde ise (ABD), bir zamanlar verimsiz düzlüklerin uzandığı yerlerde dağların yükselmeye başladığını göreceksiniz. Toprak, yer altında akan suların basıncıyla yükselecek. Nükleer denemeler yaptığınız yerlerde dünyanın sağlam kabuğu çatlamıştır, şimdi çürük toprak üzerindesiniz, ama doğa bu çatlakları yeniden dolduracaktır. Çatlaklar yeni dağların oluşmaya başladığı noktalardır.
Gelecek günlerde Avrupa halkı, Kutsal Doğu ve Ayı’nın Ülkesinin (Rusya) halkı daha büyük zorluklarla karşılaşacak. Onlar kendilerini besleyen ve barındıran toprakları kirlettiler, balıkları ölüyor, toprakları zehirli, bu topraklardan beslenenler de zehirleniyorlar. Onların işi gerçekten çok zor! Doğa bu tarihi ülkelerde kara kütlesini ikiye bölüyor ve bu kütleler kuzeybatıya doğru hareket ediyorlar, bu da depremlere yol açıyor. Ayı’nın çocuklarının evi olan Ukrayna’nın parçalanmış bir çekirdeği var, doldurulması gerekiyor, bu doldurma süreci esnasında depremler olacak. Bu kadim ülke sadece sallanmakla kalmayacak, ölecek de, gelecek kuşaklar boyunca ölmeye devam eden bir ülke olacak (Çernobil). Önümüzdeki on yılda ve onu izleyen on yılın sonuna doğru büyük değişiklikler olacak. On milyon yıllık bir evrim sürecinde meydana gelebilecek muazzam değişiklikler, sadece on yıl içinde oluşacak. Bütün bu olaylar insanoğlunun özgürlük isteği tarafından hızlandırılacak. Birbirinden kuşkulanan ve nefret eden zihinler bu değişiklikleri hızlandıracak. Politik tutumlarını yasa yerine koyup halkına zorla kabul ettiren liderler tarafından yönetilen ülkeler bu değişiklikleri hızlandıracak. Avrupa’da ise yer kabuğu batıya, sonra da kuzeye hareket etmekle kalmayacak, başka olaylar da olacak. Bir zamanların kara vebasına benzer salgınlar yeniden ortaya çıkıyor, bunlar hastalık (aids) olduğu kadar kıtlık da olabilir.
Siz Tanrıyı dışınıza ittikçe, içinizdekinden uzaklaşıp ondan tamamiyle kopuyorsunuz. Eğer görünmeyen alemde iplerinizi elinde tutan birinin olduğunu sanıyorsanız düş görmeye devam edin, öyle biri yok çünkü, ancak bir tanrı kendini sınırlama gücüne sahiptir. Anlıyor musunuz? Eğer mutsuzsanız mutsuz olmayı istediğiniz içindir, eğer hastaysanız hasta olmayı istediğiniz içindir. Sizin gerçeğiniz, sizin şartlarınıza göre var olabilir ancak. Düşünce Tanrıdır ve sizi besleyendir, ama siz çok akıllı (!) olduğunuz için beyninizin üçte ikisini iptal ettiniz, böylece düşünceyi bir anten gibi alabilme yeteneğinizi kısıtladınız. Şimdi size kaba deyimle diyorum ki başınız belada, hem de kendi yarattığınız belada! Diyeceksiniz ki, Çernobil’deki reaktör kazasıyla benim ne ilgim var? Var efendiler, hem de çok, çünkü zihninizin yaratıcı ve bağımsız olmasına izin vermediniz! Gerekli enerjiyi hala insan hücresine zarar veren kaynaklardan sağlıyorsunuz. Yel değirmenleriniz nerede, güneş enerjisi sistemleriniz nerede? Aydınlanmış olduğunuza inanıyorsunuz ama aklınız nerede? Ey Tanrı yüceliğin nerede?
Düşüncelerinizin toplamı kaderinizi yaratır. Bir yandan özgür iradeniz olduğunu söyleyip, öte yandan önceden tayin edilmiş bir kadere inanıyorsanız ikiyüzlüsünüz demektir. Toplumsal bilince uygun düşünme tarzı yüzünden insan kendini katılaştırdı, asli varlığını yitirdi. Bedenini tesadüfen sağa sola sürükleyen ve sadece hayatta kalmayı başarabilen bir varlık olup çıktı. Uyum içinde bir arada yaşayamıyorsunuz, bilinen, bilinmeyen birçok düşmanınız var. Derisinin rengi farklı olan varlıklara kuşkuyla bakıyorsunuz. Kıtalarınızı sınırlara ve uluslara böldünüz. İnsan ırkı bir kıvılcımla patlayacak noktaya doğru gidiyor. Hükümetlerle dinler arasında büyük çekişmeler var. Kendinizi kardeşlerinizden ayırıyor, sınırlarınızı korumak için silahlar üretiyorsunuz. Ülkeniz de, Ayı’nın ülkesi de uzayda bilimsel nedenlerle bulunmuyor, yerlerin ve göklerin hakimi olmak için oradalar. Gelecek günlerde düşlerini gerçekleştiren savaş tanrıları hüküm sürecek, zaten bu süreç içindeler! Bu hükümetlerde yer alanlar tehlikelidir, sizleri küçük görüyorlar. Onların ortaya çıkması bir çıbanın baş vermesi gibidir, baş vermeli ki patlasın, zehrini akıtsın ve tedavi edilip iyileştirilsin! Sinek gibi dökülecekler, çünkü vahşet ve öfkelerinin doruğundalar ve giderek sağduyularını yitiriyorlar. Artık onların günleri sayılı!
Evvelce kehanette bulunduğum devrimlerin hepsi gerçekleşiyor, dünyanın her yanında meydana geliyorlar. Sokaktaki adamı baskı altında tutmaya çalışanlar alaşağı edilecekler. (Irak’ta Saddam Hüseyin’in ve Afganistan’daki Taliban rejiminin devrileceği çok önceden haber veriliyor. Derleyen) Yaşama uyum sağlayamayanlar artık var olamayacaklar. Tanınmış, itibarlı ve nüfuz sahibi kişiler, kendi sinsi kişilikleri tarafından yok edilecekler. Önümüzdeki birkaç yıl içinde böyle devlet başkanlarından, hatta onların yerine geçenlerden pek azı dünyada kalacak, çünkü dünyadaki insanların yok edilmesini körükleyenlerin artık sonu gelmiştir!
Çernobil’deki nükleer kazanın amaçlı muazzamlığını fark ettiniz mi? Bu, toprağı belleyip patates eken ve gıdasını topraktan sağlayan insanları uyandıracak küçük bir kıvılcımdı. Bu kıvılcım, bu büyük ülkede bir devrimi başlatacak. (1989 yılında gerçekleşen Sovyetlerdeki rejimin yıkılışı, 1986 yılında haber verilmiş oluyor. Derleyen) Bu devrim Bolşevik Devrimine benzemeyecektir. Bu devrim, halim olanların sonsuz barış içinde yaşama hakkını miras olarak almasıdır. Önünüzdeki on yıl içinde, bu ülkenin savaş tanrıları bu katı çoktan terk etmiş olacaklar. Sizin ülkenizde (ABD) savaş olmayacak, en azından yok edici bir savaşla karşılaşmayacaksınız. Fakat doğada meydana gelecek değişim yoluyla kendinizi daha iyi tanıyacaksınız. Çoğunuz Kral (Başkan) Reagan’dan şikayet edip duruyorsunuz, ama bu varlık basit bir sağduyuyla davranıyor, o hizada, olanlarla uyum içinde hareket ediyor. İradesi yenilgiye uğramazsa, bu ülkede Solon’un düşündüğü türden halkın kendini yönettiği bir cumhuriyet idaresine dönüş fırsatını yaratacak üç kişiden biri olabilir. Dışardan öyle görünmeyebilir, ama bu varlık yaşamının her gününde bilgelikle yönlendirilmek için içtenlikle dua ediyor. Siz bunu bilmiyorsunuz, ama ben biliyorum. Gelecek günlerde sistemlerinizde, hükümetinizde, düşünce tarzınızda birçok değişikliğe tanık olacaksınız.
Savaş tanrıları ölüyor, kopardıkları fırtınalar duruluyor. Artık günden güne halim olanlar yüzeye çıkıyorlar, onlar tüm dünyayla barış içindedir.
Eğer değişmek istiyorsanız, alçakgönüllü olmayı öğrenmelisiniz. Halim olmak, son derece alçakgönüllü olabilmektir. Nefret ettiğiniz birine bakıp hiç de derin görüşlü olmadığınızı idrak etmek, sonra gidip onu kucaklayacak kadar alçakgönüllü olabilmektir. Alçakgönüllü olmak, birilerini azarlayıp dersini verdikten sonra korkunç bir hata yaptığınızı fark etmektir. Kendinizi yargıladığınız için kendinizden af dilemektir. Başkalarının kendileri olmalarına izin vermektir. Bağışlayın, çünkü bağışlamak kocaman bir silgi gibidir, bağışlama suçu silip götürür, kendinizi kötü hissetmenizi, kızgınlığınızı ve depresyonu yok eder. (Sayfa: 55-75)

Cumartesi, Akşam Oturumu : 17 Mayıs 1986

İnsanlık dramında bir olgu, her zaman korkunç bir biçimde hüküm sürmüştür. Memnun edilmesi çok zor, kural ve emirlere uymadığınız takdirde lanetleyen ve yargılayan bir Tanrı öğretisi sunan dinlerdir bunlar. Yüzyıllar boyunca uluslar, Tanrıya inançları farklı olduğu için sinsi dogmaların teşvik ettiği savaşları yaşamışlardır. Ben ilkel insanlardan söz etmiyorum, bugün bile yıkım getiren devrimler ve çirkin gizli savaşlar gezegeninizin her yanında sürmektedir, üstelik bunlara kutsal savaşlar diyorsunuz. Bir diğerinin gerçeğine karşı savaşmak nasıl kutsal olabilir? Bu konuda yakında muazzam bir çalkantı ve saflaşma olacak, çünkü artık insanoğlu uyanıyor ve önemli olanın Tanrıya inanmak değil, Tanrıyı idrak edebilmek olduğunu anlamaya başlıyor. İnançta mucizeler bulunmaz, onlar sadece bilmekte ve bilgelikte vardır. Sevgili efendiler, inanılmaz vurdumduymazlığınızı zorlayacak yeni bir idrak ve bilinç yaklaşıyor. Tarihin tekerrürden ibaret olmasının nedeni, içinizdeki Tanrının elinizden alınmasına izin vermiş olmanızdır. Siz Tanrıyı dışarda ararken, Tanrının içinizdeki varlığını göremediniz! Kendinizi evrenin piçleri, belirsiz bir tanrının tohumları yaptınız, yüce olmak dışında her şey oldunuz! Ama artık zamanı geldi, elinizden alınmasına izin verdiğiniz şey geri dönüyor.
Siz gelmiş geçmiş en yüce mabetsiniz, içinde Mesih’e bir anda erişebilmenin mümkün olduğu bahçesiniz! O bahçe, o Mesih’in ayini, o yücelik, o aydınlanmış benlik ki hep oradaydı, o artık evine dönüyor! Bu bilinç, bu idrak hepinizi zorluyor. Kendilerini ve içlerindeki Mesih’i kucaklayanlar, dünyada büyük bir kutuplaşma yaratacaklar, öte yandan Tanrı adına savaşanlarsa, büyük bir savaşa girecek ve dünyadan silinecekler. Bu on yıl sona ermeden insanoğlunun tutumundaki bayağılık, çekişme, Tanrıya yakıştırdığı sınırlı tarifler sona erecek, yeşil ülkede tüm şiddetiyle hüküm sürmekte olan şeyler de sona erecek. Işık, idrak ve bilgi sizi bunlar bataktan çıkarır ve savaşan sürülerin üzerine yükseltir. Tanrının herkesin içinde olduğuna dair anlayış dünya katına gönderilmektedir. Artık insanoğlunun dramında değişim saati gelip çatmıştır! Tanrıya inananlar hiçbir zaman kesin bir tavır koyamazlar, oysa Tanrının içlerinde olduğunu bilenler, ruhlarını tazeleyen bir dokunuşla O’nun eline değmişlerdir. Bu ruh, bu bilgelik, bu kesin tavır dinleri esir etmeyecektir, tam tersine idrak ve sağduyu getirecektir. Bir dinin dogmaları tarafından harekete geçirilmiş birçok savaş tanrısı, terörist ve ihtilalci var, onların değişme saati de gelmiştir. (Taliban ve Usame bin Ladin gibi. Derleyen)
Uyanacağınız, “olacağınız” kesindir. Eğer bu kattan göçerseniz, sizi öteki tarafta bekleyen şey ihtişamdır. Bunu bilirseniz ecel saatinizi korkuyla değil vakar ve sevinçle karşılarsınız. Bu odada bulunan herkesin ruhsal kurtuluşu yaklaşmaktadır, bu süreçte inançlarınız kökünden sarsılacak, hatta inancı olmadığını sananlarınki bile! Artık din ve dogmalar sona ermektedir, artık kolektif gerçek değil, bireyin kendi gerçeği öne çıkacaktır. Bazılarınız muazzam yol alacaklar, bazılarınız ise ancak biraz yol alabilecekler. Bu arada, meydana gelecek değişiklikleri nasıl algıladığınıza ve tutumunuza bağlı olarak bireysel kaderler de yazılıyor. Gelecek günlerde pek çok insan tutumunu değiştirmeye yanaşmadığı için yok olacak. Onlar, kendilerini yaşamlar boyu tekrarlamalarına neden olan rüyadan uyanmak için sınırlı varlıklarıyla yüz yüze gelerek onu değiştirmeyi ve silmeyi kabul etmeyenlerdir. Gelecek günlerde her şey siyah ya da beyaz olacaktır, artık griler olmayacak, insan ya kendini yeniden yaratarak değişime uyum sağlayacak, ya da eskiyle birlikte yok olup hatırlanmayacaktır. Bugünler yolun ortasından yürüyenlere göre değildir. İçinizden bazıları inançlarını, dogmalarını ve suçluluk duygularını bir türlü bırakamıyor, onlardan vazgeçemiyor. Sizler süper bilinci göremeyeceksiniz, çünkü kendinize onu görme izni verecek kadar alçakgönüllü ve kibirsiz olmayı beceremediniz! (Sayfa: 77-86)

Pazar, Sabah oturumu : 18 Mayıs 1986

Ben, depremler dünyayı sarsacak ve batıracak demedim. Bu bir varlığın sözlerimden çıkardığı sonuçtu. Ben yeni bir dünya ortaya çıkacak dedim. Açıklayayım: “Ateş Halkası” Pasifik kıyısındadır. Burası içinden ve çevresinden fermuarların geçtiği bir kara parçasıdır. Pasifik Okyanusunun dibinde uzun ve yılankavi bir çatlak var, okyanusun derinliklerinde iltihaplanmış bir yaraya benzetebileceğimiz bir oluşum var, ama bu yara iyileşmiyor. Bu, okyanus tabanının altındaki karaların yukarı doğru hareketinden kaynaklanan yenileyici bir süreçtir. Bu süreç yeni kara tabakaları yaratıyor, tabakalar doğuya ve batıya doğru hareket ediyorlar. Ekvatorun yukarısında ise, kuzeydoğu ve kuzeybatıya doğru hareket ediyorlar. İlerleyen kara kütlesinden bir gün yeni kıtalar, yeni adalar, yeni boğazlar doğacak. Meksika ve Kaliforniya kuzeye doğru bir gezintiye çıktı. Pasifik Okyanusunda her an yeni tabakalar meydana geliyor, bu tabakalar fermuara baskı yapıyor, baskı sonucu kara kütlesi belli belirsiz hareket ederek kuzeye doğru milim milim ilerliyor.
Gelelim doğu kıyısına, Florida batıyor. Atlantik Okyanusu yavaş yavaş ama kesin bir şekilde onun kabuğunun altına işliyor ve kara kütlesinin içine giriyor, bu süreç devam edecek. Orada oturanlar boğulma tehlikesiyle karşı karşıya değiller, ama kasırgalarla boğuşmak zorunda kalacaklar. New England’da insanlar kendi idrarlarını ve dışkılarını içiyorlar, oradaki su zehirlenmiştir, sanayi oradaki canlı hayatını yok ediyor. Uzun bir süredir, varlıklara Atlantik kıyısı ve New England’dan batı yarıküresine göç etmelerini söylüyorum. Ama ille de orada kalmak istiyorsanız kalın, fakat kentlerde yaşamayın. Çünkü gelecek günlerde kentlerde sadece salgın hastalıklar kol gezmekle kalmayacak, su sistemiyle her yana bulaşacak. Kuraklık başladığında, bir dilim ekmek için sizi kesecek ve evlerinizi yağmalayacak katiller de ortalıkta dolaşacaklar. Kuzeybatı yaşamak için en uygun yer, yiyecek stoklamanız akıllıca olur. Kaliforniya’nın plaj tarafında oturanların başı belada demektir, eğer doğuya uzanan fermuar tarafındaysanız, harika bir yerdesiniz.
Kavga ve çekişme zamanı artık sona eriyor. Doğa öyle olaylar yaratacak ki, insanoğlu dikkatini komşusuna duyduğu güvensizlikten ve başkalarına tepeden bakan davranışlardan ayırmak zorunda kalacak. İnsanoğlu artık hayatta kalabilme sorunuyla yüz yüze gelecek, hem de en ilkel düzeyde!
Cehennem denen ve içinde ateşler yanan bir yer fiziksel olarak mevcut değildir, asla olmamıştır ve olmayacaktır. Bazılarının dipsiz bir cehennem olduğundan şüphelendikleri uzaydaki kara delikler bile aslında paralel bir boyuta, paralel bir evrene, farklı bir zaman akışına geçiş kapılarıdır, sadece birer geçittir onlar. İblis hiçbir zaman var olmadı, hiçbir zaman da var olmayacak! O sadece, herkesi bir dine inandırmak amacıyla insanları itip kakanların akıl ve gönüllerinde yaratılmıştı!
Bana pek çok isim takıldı, iblis dendi, deccal dendi! Akla gelebilecek her türlü dehşet verici ve korkutucu isimle anıldım. Bu onların gerçeğidir, ama benim şunu görmemi sağladı. Anladım ki onların şeytana tapmaları, iyiyi kabul etmelerinden daha ağır basıyor. Ey kendini yaşamlar boyu tuzaklara düşüren ve kendini çok değersiz gören varlıklar sizi seviyorum! Tanrının kendine ebediyen sırt çevirdiğini düşünen biri kendini nasıl değerli hissedebilir? Ama artık çarkı tamamlamanın, bu rüyanın, bu oyunun farkına varmanın zamanı geldi. Yaşam üstüne yaşam, tekrar tekrar dünyaya gelmek sizin için yorucu olmalı, artık sağduyu zamanı geldi!
Özgürlükte mutlak yalnızlık vardır, bir grup içinde asla özgür ve egemen olamazsınız. Özgür ve egemen olmak, ancak bireysel olarak mümkündür. İnsan ancak kendi özüyle tam bir uyum içinde olduğu zaman sınırsız zihne erişebilir. Anladınız mı? Tanrının sesi ultra düşüncedir, yani ruhunuzdaki en güçlü duyguların düğmesine basan çok yüksek bir frekanstır. Siz bu sesi çok sık duymazsınız, çünkü dogma ve ayinlere yakalanmakla meşgulsünüz, metafizikle meşgulsünüz. Metafizik de başka bir dogmadan ibarettir, şaşırdınız mı? Yüce gerçek budur. Efendiler, o çok yüksek frekans ancak siz gelmesine izin verdiğinizde gelir. Onun zaman ve boyutlarla hiçbir ilgisi yoktur, ama sizi silip götürecek bir duyguya aittir. Ultra düşünce bir duygudur, içgüdüsel olarak kavradığınız bir bilgelik dalgasıdır, onu tarif edecek söz mevcut değildir, çünkü söz bir kısıtlamadır. Doğanın sessizliği içinde çalışamıyor, oturamıyor ya da sadece olamıyorsanız onu işitmekte çok zorlanacaksınız. Eğer kendinize ağlama, yalnız ve alçakgönüllü olma izni veremiyorsanız, onu asla hissedemeyeceksiniz. İçinizden bazıları durugörü medyumlarını, rehber ve kahinleri yeğlerler, böyleleri bilsinler ki sınırlı bir gerçeğe sahipler. Bir başkasına kaderi hakkında sorular sorarak nasihat isteyen biri, nasıl içinde yaşayan Mesih’ten ve Tanrının yüceliğinden söz edebilir? Böyle davrandığınızda kendinizi alçaltmış ve gücünüzü teslim etmiş olursunuz. Kime giderseniz gidin, o sesi asla duyamayacaksınız! (Sayfa: 87-114)

Pazar, İkindi Oturumu : 18 Mayıs 1986

Doğada, hemen hemen birbiri ardından denecek yakınlıkta iki yeni durum ortaya çıkacak. Ozon tabakanızdaki deliklerden, ormanlarınızı yok etmenizden, hava tabakalarınıza saldığınız kirletici madde ve karbondioksitten dolayı dünyanız ısınıyor. Bu ne demektir? Kutuplardaki buz tabakalarının erimesi demektir, şimdiden başladı bile! (Kuzey Kutbundaki Erime Hızlanıyor. 16.8.2001 tarihli gazete haberi. Derleyen) (Amerikalı bilim adamları kutuptaki buzulların hızla eridiğini, Everest tepesinin yüksekliğinin küresel ısınma yüzünden 1.30 cm kısaldığını bildirdiler. 26.1.2005 tarihli televizyon haberi. Derleyen) Bir yandan da fermuarlarınızdaki basınç, emniyet sübaplarınız olan volkanlarda basınç yaratacaktır. Birçoğu yeniden faaliyete geçecek ve yer tabakası volkanik toz ve küllerle kaplanacak. Toprak için çok yararlı bir şeydir bu, ama partiküller havada asılı kaldığı sürece güneş ışığı geçemez. İşte o zaman tam ters bir etkiyle karşı karşıya kalacaksınız, ısıda dramatik bir düşüş olacak. Böylece doğanın değişiminden kaynaklanan iki ayrı durumla karşılaşacaksınız, bu da bir kutuplaşma yaratacak, erimiş buz tabakalarından kaynaklanan sel suları yeniden donarak yeni buz tabakaları meydana getirecektir. Michigan’daki büyük göller, kısmen büyük buz tabakalarından gelen sularla besleniyor. Su düzeyi şimdiden yükselmeye başlamıştır, çünkü suyun fazlası bir yere gitmek zorundadır. Gelecek günlerde bu bölgelerde çok büyük seller meydana gelecek.
Avustralya’da, kutuplara yakın oluşu nedeniyle suların yükselmesi sonucu toprağın küçüldüğünü göreceksiniz, böylece orası küçülmüş bir kıta olacak. Brezilya ve güney Amerika’da yağmur mevsimleri, yerlerini alışılmadık ölçüde kuru mevsimlere bırakacaklar. Orası fırın gibi olacak, eskiden beri uyuyan canavarlar, yani volkanlar da uyanacaklar. (Amerika Yanıyor : Isı 43 Derece 8.7.1994 tarihli gazete haberi. Derleyen) Güney Amerika’da, insanları zehirleyen marihuana ve kokain gibi bitkilerin yetiştirildiği yerlerde pek yakında büyük bir salgın olacak.
Süper Bilinçte ekonomik sistem son derece farklı olacak, bugünkü iş dünyasının ekonomik sistemine pek az benzeyecek. Ama hayatta kalma sanatı, 2010 yılını geçinceye dek çok önemli olacak. Bu yıldan önce pek çok şey gerçekleşecek, ama o tarihten sonra Işık Çağının rönesansını göreceksiniz. O çağın ekonomisinin parayla hiçbir iligisi olmayacak, o ekonomi ışık üzerine bina edilecek. Şimdiki bilinç tembeldir, bu yüzden çökmektedir, bu yüzden doğayla savaş halindedir. Ama sizin “kamikaze yaşam” tarzınız sona eriyor!
Altın, duygusal frekansları absorbe eden yumuşak, hassas bir metaldir. Başka bir deyişle altın ruha benzer, çünkü duyguları zapteder. Efendiler, size altın istemek yerine deha istemenin çok daha akıllıca olduğunu nasıl öğreteceğim, çünkü zihin her şeyi yaratabilir. Eğer tüm hayallerinizi para üzerine kurmuşsanız, pek sakat bir yere dayanmaktasınız! Dünyanız iflasın kucağına düşmek üzeredir. Ülkenizin (ABD) sandığınızdan daha büyük bir açığı var. Beni dinleyin, kağıt paralar sizin paranız değildir, hepsi de Federal Hazine sistemine aittir, bu sistemin sahibi de, Napolyon’dan beri çok güçlü ailelerden oluşan bir gruptur. Hiçbir ülkeye ya da halka bağlılıkları yoktur onların! Onlar sadece kar etmeye sadık ve bağlıdırlar. Orta sınıfın belini kırmak için yapılmış bir tür gizli anlaşma var! Böylece servet bir azınlığın elinde toplanacak, onlar da tüm “ayak takımını” yani sizi yönetecekler.
Paranızın sahibi kendi ülkeniz değildir. Pek çoğunuzun, sırf adı federal olduğu için paraların sahibini kendi hükümetiniz sanması beni çok şaşırtmıştı! Federal Hazinenin sahipleri, insanlığın kaderine hükmedebilmek için savaş bile çıkaran bu bireylerdir. Ülkeniz asil ve erdemli nedenlerle savaşa katılmıyor, savaşa katılıyor çünkü savaş iş hayatını canlandırır. Bunu anlayamıyor musunuz? Artık ülkenizin bastığı kağıt para kadar altını yok, paranızın karşılığında yeterli altınınız yoksa, çok kaygan bir zeminde dolaşıyorsunuz demektir. Artık bu bireyler dolarınızın değerinin düşük mü, yoksa yüksek mi olacağını size dikte edebilirler. O zaman siz aç, muhtaç, istekli, canı yanan ve mutsuz insanlar olursunuz. Şunu bilin ki, enflasyon ve deflasyonu yaratan siz değilsiniz, bunların hepsi göz boyamadır. Paranın asıl sahibi olan uluslararası güçler, harika kürenizin her yanında satranç oyuncuları gibi oturup ipleri çekerler. Bu durum neden devam ediyor? Çünkü o varlıklar da tıpkı sizin gibi tanrıdırlar, tıpkı sizin gibi kendi rüyalarını hayata geçiriyorlar, ama onların devri artık sona eriyor! Eğer tek istediğiniz paraysa, sizi temin ederim ki mutsuz bir varlık olarak öleceksiniz. Özünüz ruhunuzu bedeninizden geri çağırdığında, para hiçbir şey ifade etmeyecek!
Şu andaki görüntüye bakarak, borsanızın çok da uzak olmayan bir gelecekte, sözünü ettiğim o güçlü ailelerden oluşan grupların amaçları doğrultusunda çökeceğini söyleyebilirim. Ancak bu birçok etkenin bir araya gelmesine bağlı olduğu için kesin bir tarih verilemez. O zaman dolarlarınızın ve gümüş olmayan madeni paralarınızın hiçbir değeri kalmayacak. Çöküş esnasında bir dolar yedi sente kadar düşecek, altın fiyatları tavana vuracak. Gelecekteki cumhuriyette paraya hiç ihtiyaç olmayacak, ama geçiş devresinde altın değer kazanacak. Önümüzdeki dönemde altın alma konusunda karşınıza kaçırılmayacak fırsatlar çıkacak. Giderek altın bulmak zorlaşacak, çünkü hükümetiniz altının çoğuna el koyarak varlığını sürdürebilmek için destek olarak kullanacak. Anladınız mı?
Uçan dairelerdeki varlıklar sizin daha “yüksek” kardeşlerinizdir. Yüksek dediğim zaman sizden üstün olduklarını söylemek istemiyorum, sadece yukarlarda gökyüzünde bir yerdeler demek istiyorum. Farklı bir şey yok, oyun aynı oyundur. O yabancılar vardır ve buraya geliyorlar. Başka yıldızlardan, başka boyutlardan, hatta dünyanızın merkezinden bile gelenler var. Sizin ülkeniz nasıl Aya gidiyorsa, onlar da buraya gelir giderler. Çok güzel varlıklardır gerçekten. Onların pek çoğu kültürlerini geliştirmiş, savaş, hastalık ve salgınları geride bırakmışlardır, çünkü açık zihinli varlıklardır onlar. Çoğunun görünüşü sizden çok farklıdır, onları çirkin bulabilirsiniz, çünkü güzelliği dış görünüşle ölçüyorsunuz. Bu varlıklar sizin kardeşlerinizdir, kurtarıcılarınız değil! Ama onlara ilişkin birçok efsane olduğu için burada onlara tapanlar var, hem de çok kalabalıklar! Onlardan birinin sizin kanalınızla konuştuğunu düşünmek çok şahane, çok gizemli, aynı zamanda korkutucu, ama çok da saçma sapan! Eğer sizinle konuşmak isterlerse bunu doğrudan doğruya yaparlar, aracıya, kanala ihtiyaçları yoktur onların. Eğer varlıklarını kanıtlamak isteselerdi, pat diye arka bahçenizin ortasına iner sizinle yemek yerlerdi! Ortalığı karıştırmak isteyen birçok kişi, uzaylıların sizi kurtarmak için müdahale edeceklerini ve “seçilmiş bir azınlığı” alıp götüreceklerini söylüyor. Peki ortalık cehenneme döndüğünde tarlasında çalışan ve kurtarılmayı bekleyen zavallıya ne olacak? Kimse kurtarmayınca ne diyeceksiniz ona? Bu varlıklar birçok kez dünyaya inmişlerdir, inecekler de. Eğer tesadüf eseri onlardan biriyle karşılaşırsanız isterseniz sohbet edin, ama asla önlerinde secde etmeyin. Eğer umudunuzu onların sizi kurtaracağına bağladıysanız boşuna umutlanmayın, bu belki de hiçbir zaman gerçekleşmez. Eğer gerçekleşmezse, tüm hayatınızı boşuna harcadığınızı mı söyleyeceksiniz? Bu varlıklar sizi alıp götürmeyi planlamıyorlar buna sevinmelisiniz, çünkü onlar için cennet olan bir yer size çok korkunç gelebilir! Evrende şimdiki biyolojik yapınızla yaşayabileceğiniz pek az yer var. Üstelik sizi gemilerine götürmeden önce, parçalanmanızı önlemek için jöleye benzer maddelere sararak paketlemeleri gerekir ki, pek az gemi bu tür gereksinimleri karşılayabilecek büyüklüktedir.
Adam kaçırmalara gelince, eğer bu varlıklar sizi kaçırıp inceliyorlarsa, bu size ihtiyaçları olduğundan değil, onlar için bir sır olmanızdan ötürüdür, çünkü onlar hiçbir zaman siz olmadılar. Biyolojik ve fizyolojik sistemlerinizin nasıl çalıştığını anlamak istiyor, bazı sorularına yanıtlar arıyorlar. Tuhaf bir grup oluşturduğunuzu kabul edin, yüce bir varlık için aklınızın neden çalışmadığını anlamak zordur, onlar için bir sır oluşturuyorsunuz! Pek çoğu Ayın karanlık yüzündeki üslerinden hareketle stratosferinize girip çıkar. Birçok insanla temas kurmuş, bazılarınızı bilgi edinmek için incelemişlerdir. Eğer sizi ve dünyanızı yok etmek isteselerdi bunu çoktan yaparlardı, çünkü o denli güçlüdürler, ama aynı zamanda sevgi doludurlar. Onlar bir sonraki sonsuzluk serüvenini yaşamaktadır. Bu varlıklar eskiden buraya kalabalık gruplar halinde gelmiş ve eski uygarlıklarınıza birçok şey öğretmişlerdir. Şimdi neden öğretmediklerini biliyor musunuz? Sınırlı bir insanın, çok ileri bir teknolojinin ürünlerini ele geçirdiğinde neler yapabileceğini düşünmek bile beni titretiyor! Sizin basit aklınız ve onların teknolojisi güneş sisteminizi kısa sürede bir toz bulutu haline getirirdi, çünkü siz mutlaka kendinizi yok ederdiniz!
Başka yıldız sisteminden gelen varlıklar, tarih boyunca neden zaman zaman dünyanıza gelip gittiler? Çünkü onlar bir yolculuğa çıkmış, yüce bir serüvene atılmışlardı. Sonsuzluk çok büyüktür, onlar da ara sıra buraya gelip size bir merhaba diyor, örneğin son on bin yılda neler yaptığınıza bir göz atıyorlar. Bu, ara sıra hayvanat bahçesine uğrayıp yeni türler gelmiş mi diye bakmaya benziyor! Anlıyor musunuz? Gelecekte sizi bekleyen günlerden sonra insan ırkına olacak şey şudur. Çok merak ettiğiniz o uzay gemilerindeki varlıkların ırkına benzer bir ırk olarak gelişmeye başlayacaksınız. Artık bağnazlık, önyargı ve sınırlılıktan uzak bir varlık olacaksınız. Bu halim olanların toplumu olacak ve onlar gerçekten dünyayı miras alacaklar, çünkü ancak bu bilinç düzeyine erişmiş olanlar burada yaşamayı hak edecekler.
Artık ülkenizde (ABD) salgın hastalıklar (aids) başlamıştır. Bu salgınlar başka salgınları getirecek ve onlara hiçbir zaman çare bulunamayacak. Hastalıklar dünya nüfusunun üçte birini gelecek on yıl bitmeden silip süpürecek. Şu anda, zamanın bu noktasında böyle görünüyor. Bu salgınlar uzaydan gelmediler, onları siz yarattınız, çünkü bedeninizi ve ruhunuzu küçültüyor, içten çöküyorsunuz, öylece öleceksiniz. Şu anda görüldüğü kadarıyla kaderiniz budur. Dediğime dikkat edin, şu anda görüldüğü kadarıyla dedim. Kaderinizi görmek mümkündür, çünkü tutumunuzla onun gölgesini oluşturuyorsunuz. Bilinciniz artık hayatta kalma düzeyinin altına, çöküş düzeyine inmiştir. Hayatta kalabilme düzeyine yükseldiğiniz an salgın da bitecektir. Bunu her an değiştirebilme gücüne sahipsiniz. Şu anda dünyayı kaplayan çürümüşlük ve çöküş ortadan kalktığında yeni bir bilinç yükselecek, buna Süper Bilinç adı verilecek. Zihinler açılıp gelişecek ve tüm insanların içlerindeki Mesih (herkesin tanrı olduğunun idrakine varması) ortaya çıkacak. Mesih’in ikinci gelişinin gerçek anlamı budur. Ve yeni bir alem, yeni bir dünya doğacak, bu alemde Mesih sonsuza dek hüküm sürecek. Dünyanın kaderi işte budur!
Bedeninizdeki her hücre ilahi zekaya sahiptir. Her hücrenin ruhu vardır, eğer bu ruh fizyolojik sistemi bir arada tutmamış olsaydı, bedeniniz asla kendini yenileyemezdi. Ama siz bedeninize onu doğal evriminden, ebedi kaderinden alıkoyacak her şeyi yaptınız! İnsan olmayı siz seçtiniz, ama burada bulunmanın önemini unuttunuz. Et ve kemik denen titreşim frekansı düşürülmüş düşüncenin yoğunluğunda kaybolmayı yeğlediniz. Neyin gerçek, neyin gerçek dışı olduğunun rüyasına takılıp kaldınız. Meleklerin adımını bile atmaya korktukları bir serüvene atıldınız. Melekleri bilir misiniz? Bilgili ve idrakli olmalarını sağlayacak deneyim ve serüvenleri olmayan salt enerjidir onlar. Adım atmaktan korkmak deyimi tam yerindedir, çünkü madde içindeki tanrının, zihnini kapatarak içsel anlamda çökmesi ve kendini katı düşünceler içine hapsetmesi işten bile değildir! Kapalı kalmaya kararlı bir zihni, milyarlarca güneşin çabası bile açamaz!
Hepiniz yüce varlıklarsınız, ama her zaman en aşağı alemdeki sonsuzluğun “dış kapısı” olduğunuzu düşündünüz. Eterik alemdeki varlıkların sizden üstün olduğuna inandınız, oysa bunun tam tersi doğrudur, uyandığınızda ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız! Size öğrettiklerimi anlamak çok zordur, ama başaracağınızdan kuşkum olsaydı bu konulardan hiç söz etmezdim. Siz olgunlaşan bir türsünüz. Olgunlaştığınızda öyle bir noktaya geleceksiniz ki, artık daha hareketli, daha uyumlu ve daha bilgili olacak, anlayışın zirvesine ulaşacaksınız. (Sayfa: 115-166)

3 yorum:

albatros dedi ki...

yıl 2009 oldu söylediği çoğu şey geröekleşmedi

Adsız dedi ki...

cünkü 86 yılının celseleri..insanlık kaderini 87 de değiştirdi

Adsız dedi ki...

Vay amk