7.10.2009


---Dr. Karl Nowotny---
BİR DOKTORUN RUHSAL
DÜNYADAN MESAJLARI

(Üçüncü Cilt)

RUH VE MADDE YAYINLARI


RUHSAL ENERJİLER ÖLÇÜLÜ KULLANILMALIDIR

Ruhsal enerjiler her durumda rehberlik edici ve destekleyicidir. Negatif anlamda ne kadar baskı varsa, ruhsal etkilerden faydalanılması için bir o kadar da pozitif anlamda imkan vardır. Şimdi, enerjinize ilave olarak dışardan bir enerjinin bedeninize nüfuz ettiğini düşünün, bu enerji sizinkiyle karışır, sinir sisteminizi kullanır ve onu kontrol altına alır. Eğer enerji bunu dikkatle yapar, mevcut imkanları ve sağlığınızı göz önünde bulundurursa fayda sağlayıp güçleneceğinizden emin olabilirsiniz. Ama sağlığınız dikkate alınmadığı takdirde, günün birinde bedeninize verdiği zararın ortaya çıkacağını ve bunu hiçbir doktorun teşhis edemeyeceğini bilmelisiniz.
Ruhsal bir etkinin pozitif veya negatif oluşu, etkiyi gönderen ruh varlığının iyi veya kötü, olgun veya geri kalmış olduğunu göstermez. Daha çok etkiyi gönderen varlığın enerjisinin kişinin enerjisiyle etkileşimini, organizma üzerindeki etkisinin pozitif ya da negatif olduğunu gösterir. Olağanüstü başarılar kazanmış bazı ünlülere bakınca bunu görmek mümkündür. Bazıları kendilerini aşırı derecede zorlamışlardır. Örneğin Beethoven işitme duyusunu o denli zorlamıştır ki, maddi ton ve vibrasyonları alamaz hale gelmiştir. Bu yeteneğini kaybetmiş olmasına rağmen ruhsal bir varlığın zihninde ürettiği tonları işitebilmiştir. Organik yönden özürlü oluşu, ona ilham veren ruhsal varlığı engelleyememiştir. Bu olayda, doğanın insanlar için koyduğu sınırların aşıldığını görüyoruz.
Elbette dış etkilerin aşırı baskısı altında kalmayan sanatçılar da vardır. Goethe böyle bir sanatçıydı, en iyi eserlerini dünyayla ilişkisini kesmeden kısa bir süre önce verdi. Ruhsal enerji dengesini kurmayı iyi biliyordu. Schumann’ın hayatı farklı bir konudur. Onun çok iyi yardımcıları vardı, sonsuza kadar değer taşıyacak eserler üretti. Ama beste yapmaya duyduğu aşırı tutkuyu fizik bünyesiyle dengeye getiremedi. Bu yüzden kısa zamanda sağlığı bozuldu, zihinsel güçleri tükendi ve kendisiyle ilgilenen varlıkların ilhamlarını alacak yeteneği kalmadı. Sanatçı beyin gücünü yitirdiği zaman ruhsal yardımcıları geri çekildiler, ama o çalışmaya devam etmek istiyor, yaratıcı yeteneğinin sona erdiğini kabullenemiyordu. Eğer beste yapmaktan vazgeçecek olsaydı yakınları buna tepki göstereceklerdi. Acil yardım çağrıları sadece canını sıkan geri düzeyli varlıkları cezbediyordu. Sonunda kafası karışmış bir halde obsesyona yenik düştü.
İnsan dünya enkarnasyonu sırasında zaman ve mekanla sınırlanmıştır, normal ve sağlıklı bir hayat sürmek istiyorsa bu kısıtlamaları kabul etmek zorundadır. Defalarca söylediğim gibi geceler uyumak içindir, çünkü bu saatlerde insan bilmediği alemlerden gelen enerjilerle şarj edilir. Bunu unutmayın ve her türlü medyumik bağlantıyı önce bu ölçüye göre değerlendirin. İyi bir sanatçının bazen çalışmaktan vazgeçerek içindeki çağrıya nokta koyması gerekir, çünkü aşırı taleplerle sonuna kadar başa çıkamaz. (Sayfa: 29-35)

CİNSELLİĞİN DEĞERLENDİRİLMESİ

Her insanda, kısmen şimdiki hayatında taşıdığı ruhsal olgunluktan, kısmen de genetik mirasından gelen cinsel eğilimler vardır. Birbirini tamamlaması gereken bu unsurlar bazen birinin, bazen de ötekinin lehine bozulabilir. Materyalist yönü baskın insanlar bir eşle cinsel ilişkiyi ruhsal uyumdan, yani diğerinin ruh ve canıyla bir olma duygusundan daha önemli sayarlar. Madde geçici olduğundan ona bağlı tüm zevkler de geçicidir, çözülüp dağılmaya mahkumdur. Oysa ruhsal bağlılık sonsuza kadar sürer, yani ölümün de ötesine geçer.
Bunu hisseden bazı insanlar cinsel arzuya karşı koyma eğilimi gösterir, onu ilkel ve değersiz bulurlar, ama bu insanlığın çok küçük bir yüzdesi için geçerlidir. Maddeye egemen olmak, akla yakın bir gelecekte gerçekleşmeyecek bir rüyadır. Cinsellikte, hem davranış tarzında, hem de ortaya çıkan sonuçların değerlendirilmesinde bir orta yol bulunmalıdır. Herkese uygulanacak kurallar koymak zordur, ayrıca insanın kendine tanınan imkanları kullanarak evrimleşmesi elinden alınamayacak bir haktır. Ama ne var ki toplum hayatı sınırlayıcıdır, uygarlığın genel kabul görmüş normlarına uyum sağlamayı gerektirir, bazı hallerde insan istediği sonuçları elde edemez. Kısaca, cinsellik konusundaki toplumsal normlar insanın kendine uygun bir yol çizmesini engeller. Ayrıca, ruhsal olgunluğun zekayla ve bilgiyle eşanlamlı olmadığını da unutmamak gerekir, bunlar sadece maddi plandaki gelişmenin temelleridir. (Sayfa: 139-144)

İNTİHAR VE SONUÇLARI

Bireyin yaptığı her hareket kendi kararının bir yansıması ve iradesinin ürünüdür. Bir insan neden kendini öldürür? Çünkü dünyadaki görevlerini başaracak irade gücü kalmamıştır, en azından onun görüşü böyledir. İnsanın iradesi tükendiği zaman sonuç razı olma, duygusuzluk ve pasifliktir. Yaşama iradesini kaybettiğine inanan birinin, yaşadığı hayattan kurtulmak için daha az iradesi kalmıştır, çünkü doğa yasalarına göre herkesin arzusu dünyada mümkün olduğu kadar uzun süre yaşamaktır. Her insanda bulunan bu içgüdünün varlığı inkar edilemez.
Hayatı sona erdirmek hiçbir şekilde hür iradenin işi değildir. Elbette ilgili kişi bu fiili gerçekleştirmektedir, ama pasif haldeyken iradesi o kadar zayıflamıştır ki diğer enerjiler onu ele geçirip kullanacak hale gelmişlerdir. Özgüvenlerini büyük ölçüde yitirmiş insanlar çoğu zaman tüm güçleriyle intihar düşüncesine karşı direnirler. Direnirken çaresiz kalacaklarından korkarlar, bunu yapmak istemediklerini söylerler, ama daha ileri gitmeleri için baskı yapılıyormuşçasına devamlı yönlendirilirler.
Obsesyonun nedenlerine ve egemen ruh enerjisinin tipine göre çok çeşitli etkiler ve baskı türleri vardır. Problemin temelinde her zaman kişinin başarısızlığı yatmaktadır. Bu kendinden kaynaklanan bir kabahat dolayısıyla olabilir, hayata yanlış bakışından kaynaklanabilir, aşırı fiziksel ıstıraptan ya da fiziksel özürlerinden dolayı da olabilir. Bunlar duygusallık içinde her şeyden vazgeçmesine yol açar ve kişi negatif enerjileri almaya istekli hale gelir.
Her insanın ölüm anının önceden belirlendiğini biliyoruz. Öyleyse önceden belirlenmiş dünyadan ayrılış gününe kadar yaşamak neden bu kadar önemli? Canı istediği zaman hayatını sona erdirmek insanın hür iradesine bırakılmamış mıdır? Dünyaya gelmek için de hür irademizi kullanmıyor muyuz? Evet ama o işlemde öte alemdeki spiritüel normlar geçerlidir, yani varlığın hür iradesi hiçbir zaman kozmik yasaların üstünde değildir, insan bu yasaları çiğneme özgürlüğüne sahip olsaydı kaos yaşanırdı. Bu spiritüel normların neler olduğunu size açıklayacak kelime bulamıyorum. İlahi düzen gereği her insan onlara uymak ve olgunlaşmak için kendine ayrılan zamanı kullanmak zorundadır. Eğer dünyadan zamansız ayrılacak olursa ruh varlığı tamamen maddeye bağlı vaziyette kalır, ama maddeden yeterli derecede yararlanamadığı için çok ıstırap çeker. Ayrıca önceden belirlenmiş dünyadan ayrılma vakti gelinceye kadar ruhsal aleme ve onun canlandırıcı enerjisine de uyum sağlayamaz. Bu tür varlıklar zaman ve mekana bağlıdırlar, sadece bu bile sonsuz ıstırap çekmelerine neden olur.
Aklından intihar düşüncesi geçen bir hastayı tedavi eden psikiyatristin en zor görevi, bunları hastasına açık seçik anlatabilmektir. Hasta yakınlarına da onu anlayıp hoşgörmeyi öğretmek büyük önem taşır. (Sayfa: 144-149)

ÖFKE MANTIKLI BİR REAKSİYONDUR

Şimdi çevre tesirleri karşısında duyulan ve aniden insanı hükmü altına alarak pişman olacağı şekilde hareket etmesine ve konuşmasına sebep olan öfke hakkında konuşacağız. Aslında insanın yetişme tarzı dürüst duygularını bastırmasına sebep olmasa, bu tür kontrol edilemeyen reaksiyonların çoğu gayet doğal ve makul kabul edilebilirdi. Ama bazen bu hal, hesapçı bir zihnin soğukkanlılığıyla deneyimlediği olaylara dürüstçe tepki vermesini engelleyen cesaretten yoksunluk halidir. Böyle bir kişi öfkesini dışa vuracak cesaretten yoksundur, ama karşısındakine için için düşmanlık besler. Eğer insanlar bu gibilerin gerçek yüzlerini görebilseler dehşete düşerlerdi. Bu öyle bir çirkinliktir ki, çoğu zaman öfke nöbetine tutulmuş birinin kızarmış suratından daha kötüdür.
Bizler ruh aleminden içteki kişiliği, yani maskelerin ardında gizlenen şeyleri görebiliriz. Oysa dünyada yaşayan biri genellikle içten pazarlıklı soğukkanlılığa güvenmeyi tercih eder. Bu tür çirkinliğin, çoğu zaman öfke ve nefretin dürüstçe ifade edilmesinden daha tehlikeli olduğunu söylerken size yeni bir şey söylemiş olmuyorum. Gerçekle sahte olanı ayırt edebilmek için deneyimli bir görüşe ihtiyaç vardır. Dürüst bir insanı ayırt etmek kolaydır, çünkü hoşuna gitmeyen insanlara fazla dostluk gösterisinde bulunmaz, çoğu zaman da dünyanın en kibar ve görünüşte en hayırsever insanlarından daha fazla sempati toplar.
Ruh varlığının ışığı daima dışına vurur, bunu fark edip anlamak insanlarla ilişkilerimizin en önemli tarafıdır. Karar verirken kesin bir sonuca varmadan önce dikkat edin, bir insanın kişiliğini toplumun uyguladığı ölçülerden farklı bir ölçüyle değerlendirmeye çalışın. Övgüler sıralayan bir nezaketin, dürüstçe ifade edilmiş sempati veya nefretten daha üstün olduğunu söyleyerek çocuklarınızı yanlış yönlendirmeyin. Eğer samimiyetsizliği yücelten bir tarzda yetiştirilmişseniz, lütfen yeni bir düşünce tarzını benimseyerek dürüstlüğe aykırı olan her şeyden uzak durun. Deneyimsiz küçük bir çocuk gibi tepki verin. Aklınızdan geçen her şeyi söyleyin demiyorum, dürüst olmak için vicdanen nereye kadar gidebileceğinizi düşünmeniz yeterlidir.
Geleneksel nezaketiniz ruh aleminde takdir toplamaz. Dünyada haklarında pek iyi düşünülmeyen yontulmamış diyebileceğiniz pek çok genç, iyi öğrenim görmüş ikiyüzlü bir insandan çok daha değerli ışınlar yaymaktadır. Meselenin can alıcı noktası, günlük hayatın her yönünde içtenlik göstermektir. Zorlamalar, baskılar düşüncelerinizi saptırıp sizi vicdanınıza zıt bir şekilde hareket etmeye yönlendirdiği zaman kendi içinize dönün. Birçokları için bu gayet nahoş bir deneyim olacaktır, ama bu idrak kendinizi takdir etmenize değecek yeni bir kişiliğe atılan ilk adımdır.
Sinir nöbetleri, saplantıdan doğan çılgınlıklar, kontrolsüz taşkınlıklar, isteklerini hiçbir şekilde tatmin edemeyen ve olayları böyle zorlayabileceğini düşünen olgunlaşmamış varlıklardan gelen tesirlerin sonucudur. Bu noktada, her aşırı öfke nöbetinin bir çeşit obsesyon olmadığını söylemeliyim. İnsani özellikler dış etkiler olmaksızın da abartılabilir, bazı aşırı tepkiler o insanın içindeki halle doğrudan ilişkilidir.
Kendilerini aşağı ve sosyal düzenin sınırlarının ötesinde görenler ya da çevrenin gereksinmelerini karşılayamadığını düşünen zayıf kişiler bazen bir güç gösterisi içinde bu duygularını maskelemektedirler. Kendileri için kritik bir anda sakin kalmakta zorluk çeker, abartılı şekilde tepki verirler. Cahilin akıllı olduğunu ispatlamaya çalışması gibi, bazen bir korkağın da aşırı cesaret sergilemesi mümkündür. Öfke ve sinir nöbetleri çoğu zaman korkunun karşı ucunda yer alır, depresyon da abartılı kahkahalarla ve sahte neşe haliyle gizlenmeye çalışılır! (Sayfa: 150-157)


RUHSAL FENOMENLERİN YANLIŞ DEĞERLENDİRİLMESİ

Eğer insanlar kötü kişilik özelliklerinin ruh aleminde nasıl devam ettiğini ve nasıl sonuçlandığını görebilselerdi, ruhsal alemle bağlantıları coşkuyla kabullenmek şöyle dursun onlara kuşkuyla bakarlardı. Tüm yeteneklerini dünyadaki görevlerini başarıyla yürütmekte kullananların, bu işi hayatın amacı olarak görenlerin ayakları yere sağlam basar, bilinmeyen alemlerle ilgilenmek türünden bir arzuya kapılmazlar.
Dünyadaki görevleriyle başa çıkmakta kendini yetersiz hissedenlerse çektikleri zorlukları unutturacak bir sığınak arar ve dış ruhsal etkilere hasretle kucak açarlar. Kendilerini hiç kimsenin bilmediği, anlamadığı tamamen yabancı enerjilere bırakırlar. Hayatlarında yeni bir destek bulduklarına inanarak çevrelerine yabancılaşır ve gerçeklerden uzaklaşırlar. Bu tavır onları hayat planından da uzaklaştırır, izlemeleri gereken yoldan saparlar, canları ve ruhları dengesiz durumdadır. Yüce olduklarını söyleyen güçlerin empoze ettiği inançlar sağduyularını ve mantıklarını reddetmeye kadar varır, yücelere çekildiklerini sansalar da aslında giderek alçalmaktadırlar. (Sayfa: 169-171)


TRANSANDANTAL MEDİTASYONUN ZARARLARI

Transandantal Meditasyon, insanın psişesi zarar görmeden uygulanması pek mümkün olmayan bir sistemdir. İnsanın ruhsal evrimini ileri götürmez, karakterini geliştirmez. Kişinin kendi kapasitesine aşırı değer vermesine sebep olur, çevresindekilere karşı terbiyesi kıt bir hale getirir. Giderek yükselen kademeleri deneyimleme isteği kişinin sağlıklı bir yaşam tarzına dönmesini güçleştirir. Ancak izlenen yolun tehlikeleri açığa çıktığı, garip ve anlaşılmaz rahatsızlıklar görüldüğü zaman tüm bu etkilerden kurtulma arzusu duyulur.
Bazı ruhsal varlıklar pohpohlayıcı sözlerle meditasyon yapan kişilere sokulmaya çalışırlar, her istediklerini yerine getirmesi için onları zorlarlar. Bu isteklerin yüksek düzeyli varlıklardan geldiğini düşündükleri için istekleri yerine getirmekten mutluluk duyarlar. Bu tür rahatsızlıklar işitme halüsinasyonları şeklinde ortaya çıkabilir. Arada o kadar yoğun bir telepati işleyebilir ki, etki altındaki kişi düşüncelerin kendine ait olduğunu zanneder. Ancak kendi fikirleriyle bunlar arasında bir tutarsızlık olduğunu, inandığı kavramlarla çeliştiğini fark edebilirse dış enerjiler tarafından obsede edildiğini anlayabilir. Kişi hür iradesinden mahrum olmak istemiyorsa bu etkilere karşı koymalıdır.
Saldırılara karşı koyma gücünü elde edebilmek için, obsedör ruhun etki derecesini anlamakta göz önüne alınacak bazı kriterler vardır. Bu kriterlerin en önemlisi yüksek düzeyli bir ruhun maddi şekilde, örneğin işitme şeklinde dikkati üzerine çekmeyeceğidir, çünkü işitme halüsinasyonları insan bedenindeki enerjiyi alıp götürür. Hür iradenin tıkanmasından başka bir anlama gelmeyen baskı da aynı şekilde zarar verir ve dünyasal görevleri yapmak için ihtiyaç duyulan enerjiyi azaltır. Yüce bir varlık asla emirler vermez, insanı bir şey yapması için zorlamaz. (Sayfa: 172-175)


TUTKU ZİHİNSEL BİR RAHATSIZLIKTIR

Tutku, etkisi altında bulunan insan tarafından meydana getiriliyor değildir. Bu gibi durumlarda insan isteklerini sınır tanımaksızın şiddetlendiren sadece negatif ruh enerjileri değil, daha çok bu ruh enerjilerinin dünyadaki eski alışkanlıklarını devam ettirme isteğidir. Bu amaçla hayatta kendilerine en yakın kimselere ya da aynı zayıflık belirtilerini gösterenlere bağlanırlar.
Böyle bir obsedör varlık mutlaka o tutkuyu artırma isteğinde değildir, çünkü dünyadaki insanı ne kadar hükmü altına alırsa alsın kendine istediği zevki veremeyeceğini defalarca fark etmiştir. Engellenmediği için obsede etmeye, tatmin olamadığı için de dünyadaki kurbanına sıkıntı vermeye devam eder. Bunların, öldükten çok sonra bile dünyaya bağlı kalan ruh varlıkları olduğunu açıklamalıyım, onlar sizin gibi maddenin tadını çıkaramazlar. Ya dünyadan çok erken ayrıldıklarından ya da hala orada faaliyet gösterip dünyanın tadını çıkaracaklarına inandıklarından daha yüksek ruh alemlerine geçemezler veya bunu istemezler. Bu tür obsesyon altında kalan insanların yardımımıza ihtiyaçları vardır.
Istırap, kefaretin, cezanın veya nefretin karşılığı değildir. Telafi etmek daha doğru bir ifade şeklidir, her kim yanlış bir şey yapmışsa iyi işler yaparak bunu telafi edebilir. Beden önemsizdir, önemli olan ruhun evrimidir. Bu yargı kulağınıza sert gelebilir, ama bulunduğum yerden bakıldığında durum kesinlikle budur. Size ruhsal olgunluk gibi görünen özellik, çoğu zaman eğitimin sonucundan başka bir şey değildir. (Sayfa: 190-197)


RUH ALEMİNDE KİŞİSEL İLİŞKİLER

Dünya insanının bakış açısına göre insan madde alemini terk ettiği zaman kişisel ilişkiler de biter, oysa durum hiç de öyle değildir. Ruh ve can dünyada kalanlarla ilişkilerini keserek özgürlüklerine kavuşur, ruh aleminde yeni ufuklar ararlar, ama bunun tam bir kopma olması şart değildir. Ruh varlıkları enkarne oldukları zaman genellikle aynı çevreye dönerler, çünkü herhangi bir nedenle geçmiş hayatlarında kendilerine yakın olmuş insanlarla yeniden ilişkiye girmek isterler ya da vaktiyle yapmış oldukları hataları telafi etmeyi düşünürler. Elbette bu istek dünyaya birlikte getirdikleri hayat planının sınırları içinde kalır. İki insan bazen birbirlerini uzun zamandır tanıyormuş gibi bir duygu hissederler, bu durumda her iki ruh da birbirlerine tanıdık gelen ışımaları fark etmişlerdir. Dünyadan öte aleme göç eden her varlık geride kalanlarla bağlantısını kesmeyebilir, bazen onlarla bağlantısını devam ettirir. Bunun pek çok nedeni vardır, ama en önemlisi dünya hayatının nasıl bittiğiyle ilgilidir.
Eğer dünyadan ayrılma anı sonsuz yasalara uygunsa, ruh varlığı iradesini kullanarak ilerleyeceği yolu bulmakta özgürdür. Ama hayattan ansızın koparılmışsa, ilahi emirlere uygun bile olsa ayrılış için gerekli hazırlığı henüz yapamamış demektir. Bu durumda geldiği yeni ortam onu şaşkınlığa düşürür, o kadar şaşkındır ki kendini hala dünyada zanneder. Bu varlık olgunluk düzeyine göre er ya da geç bu durumu idrak edecek ve ruh aleminde yolunu bulacaktır.
Karanlık varlıkların dünyadakilerle ilişki kurmasının tek yolu zayıf iradeli insanlara ulaşabilmekten geçer, özellikle de ruh alemini tanımak isteyenler seçilir. Bu tür insanlar dünya hayatının kıymetini bilmedikleri için o hayatın üstüne çıkmak ister, bu tutkuları yüzünden kendilerini negatif enerjilere teslim ederler. Sonunda hayallerinde var olan bir yücelikten en koyu, en kasvetli derinliklere gömülürler. Aslına bakılırsa dünyalı bir insanın böyle ışıklı yüceliklerin deneyimini yaşaması zaten mümkün değildir. (Sayfa: 216-219)


SORULAR VE CEVAPLAR

S- Ruh ve canın hangi özellikleri irsiyetle geçer, ruh varlığı hangi özelliklerini bir önceki hayatından getirmiştir?

C- Bizler ruhsal özelliklerin irsiyet yoluyla geçmediğini düşünürüz. Can ve ruh bölünmez bir şekilde birbirine bağlıdır ve sonsuza kadar dış etkilerden bağımsız olarak varlığını sürdürecektir. Beyin ve organ gelişmesi büyük ölçüde ana babaya bağlıdır. Beceri ve yetenekler bu yüzden ana babanınkine benzer, hatta aynen onlar gibi olur. Sanatçıların ve üstün yetenekli bilim adamlarının enkarnasyonuna çoğu zaman bu yolla karar verilir, ama hiç şüphesiz hür ve bağımsız şekilde gelişebilmelerine de olanak tanınır. Ruhsal anlamdaki evrim ana babadan geçmez, tamamen varlığın kendi isteklerine bağlıdır, aksi takdirde uzun ömürlü olmaz. Bir varlığın ruhsal olgunluğu, ruhunun derinliklerinde yatan hayat planına göre artar. Bu şuurdışı bir özelliktir, dış baskıların etkisinde kalmaz.


S- Reenkarnasyon hangi şartlar altında isteğe bağlı, hangi şartlar altında zorunludur?

C- Reenkarnasyon sonsuz yasalara göre düzenlenir, hiçbir dünyasal güç onların düzenini bozamaz. Bu yasaların nasıl yapıldığını açıklamaya izinli değilim, ama onların her ruh varlığı tarafından iyi bilindiğini söyleyebilirim. Her varlık olgunlaşmaya ihtiyaç duyar, hür iradesi ve kendi arzusuyla er ya da geç dünyaya dönmek isteyecektir. Yeryüzündeki bir insan, öldükten sonra tekrar dünyaya dönmek niyetinde olmadığını söylese bile bu asla onun son kararı değildir. Bu tür insanlar olgunlaşmak için çok büyük bir itilim duyarlar, ruh dünyasında maddenin ağır baskısı altında olmadıkları için bu kararı daha kolay verirler.


S- Hayvanlar ve bitkiler de enkarne olur mu? Onların da dünya öncesi ve sonrası bir yaşamı var mı?

C- Hayvanların bizi anlayabildiğini biliyoruz, onlar da sevgi ve benzeri duygular taşıyorlar. Bu yüzden, hayvanların da bir can ve ruh taşıdığı, daha doğrusu bir ruh varlığı tarafından yönetildiği sonucuna varabiliriz. Ruh ve can işgal ettikleri yere bağımlı değildir, onlar ölümsüzdür. Bitkilerin gelişimi çok düşük seviyededir, evrimleşerek belli bir düzeyin üstüne asla çıkamazlar, aynı şekilde hayvanlar da kendi sınırları içinde kalacaklardır. Bitki nasıl bitki olarak kalıyorsa, bir hayvan da evrimleşerek insan olamaz. Bu konuda ciltler dolusu kitap yazılsa bile yine de bu konuları idare eden gerçek ilke ve nedenler hakkında bir anlayış kazanamazsınız.
Bir köpeğin canının dünya hayatı sona erdikten sonra yaşamaya devam edeceğinden ve ruh dünyasındaki yerini alacağından hiç kuşku duymayın. Hiçbir can yok olmaz, eğer canlı bir varlık bir ruh tarafından işgal ediliyorsa, beden dağıldığında ruh yok olamaz. Çok ilkel hayat formları bile ruha sahiptir, ama onların gelişerek diğer hayat formlarına geçeceğini ya da daha yüksek bireyler haline geleceğini asla düşünmeyin. Bir maymun asla insan olmayacak, bir kedi köpek, bir köpek de fil olmayacaktır. Hayvanlar ancak kendi hayat formları içinde daha yüksek bir olgunluğa erişebilirler. İyi eğilimleri olan iyi huylu hayvanlar, iyi muamele gördükleri takdirde hem duygusal açıdan, hem de zeka açısından şaşırtıcı bir ilerleme gösterebilirler, insanlar için de durum aynıdır. Birçok hayvanın kişiliğine, bir insan kişiliğinden daha fazla saygı gösterdiğimi söylersem bana inanın!
Bir hayvan nasıl insan olamıyorsa, insan da geriye gidemez, yani daha düşük düzeyli bir hayat formu haline gelemez. Yanlış bilgiler veren öğretiler olduğunu biliyorum, insanları korkutarak itaate zorlamak için bu saçmalıklarla tehdit ederler, ama ileri sürdükleri savlar tüm evrim yasalarıyla çelişmektedir.


S- Ruh ve can nasıl olgunlaşır?

C- Olgunluk tam bir kendini adama ve iyi niyet ister. Başlıca şartı bilgi değil bilgeliktir, her şeyi kucaklayan sevgi ve bilginin özüdür. Ruh ve canın ışık enerjisi olduğunu ve yüksek evrimin ışık gücünün artmasıyla meydana geldiğini bilmek gerekir. Olgun bir cana ve ruha sahip varlıkların, daha düşük düzeydekilere oranla daha güçlü ışımaları bunu göstermektedir. Dünyada benzerleri olmadığı için bu ışın tiplerini tarif edemiyorum. Bunlar dünyanızdaki maddi ışınlara benzemez, bu yüzden frekanslarının artması da fizik yasalarına tabi değildir. (Sayfa: 251-270)