22.11.2008


ARKTURUS MESAJLARI
AKAŞA YAYINLARI

En Parlak Olanımızın (İsa Mesih) Işığında Merhaba,

Biz Arkturuslular sizi göklerdeki evimize, yakında sizin de eviniz olacak boyut frekansına davet ediyoruz. Misyonumuz insanlığı beşinci boyuta taşımaktır, ama bunu yapabilmemiz için sevgi dolu olmanız gerekir. Bu yüksek frekans otomatik olarak fiziksel, duygusal, zihinsel ve ruhsal bedenlerinizin mükemmelleşmesine yardımcı olacaktır.
Biz yüzlerce yıldır bu boyut frekansındayız, yüzlerce yıl evvel buraya size yardım etmek için geldik. Bir anlamda, sevgili Terra’nın (Dünya’nın) mümkün olduğunca az acı çekerek beşinci boyuta geçmesini sağlayacak nöbetçileriz! Terra’nın bu geçişi kolayca gerçekleştirebilmesi için insanoğlunun korku ve suçluluk duygularından kurtulması gerekiyor, onların yerini sevgi ve ışık almalıdır.
Yüksek alemlerde Sananda adıyla anılan İsa Mesih’in kumanda ettiği Federasyon Donanmasına ve evrenin yükselmiş üstatlarının yaptığı plana sadakatle bağlıyız. Bu üstatlar dünyayı olası bir yıkımdan kurtarma misyonuna kendilerini adamışlardır.
Biz barış için geldik. Galaksinin, dünyadaki hiçbir zihnin kavrayamayacağı kadar uzak bir köşesinden size sevgi ve ışık getirdik. Çok uzun bir süreden beri, yaklaşık iki bin yıldır gezegenimizden uzaktayız. Bu süre içinde hakkınızda çok şey öğrendik. Özünüzü kuşatan illüzyonlara karşı verdiğiniz savaşları ilgiyle izledik. Birbirinize uyguladığınız işkenceler karşısında gözyaşlarımızı tutamadık ve bunu hangi amaçla yaptığınızı bir türlü anlayamadık. Öte yandan, bağımsızlığınızı korumak için gösterdiğiniz çabalara hayran kaldık.
Hakkımızda daha çok bilgi edinmek istediğinizi biliyoruz. Bu kitabı okudukça merak ettiğiniz konularda yeterince aydınlanacaksınız. Biz Bootes takımyıldızındaki Arkturus gezegeninden gelen Arkturuslularız. Adonai. Evet şimdi sorularınızı sorabilirsiniz.


ZİYARETÇİLER

Soru- Lütfen bize fiziksel özelliklerinizi tarif eder misiniz?

Cevap- Standartlarınıza göre dünyada yapılacak bir güzellik yarışmasını kazanamayız, çünkü biz kısa boyluyuz, boyumuz bir metre civarındadır. Çok ince ve zarif bir türüz, bundan da gurur duyarız. Birbirimize çok benzeriz, böyle olmayı kendimiz seçtik, çünkü kendimizi başkalarıyla kıyaslamak gibi önemsiz şeyleri aştık, farklı olmak artık bize çekici gelmiyor!
Cildimiz yeşilimsi görünse de bu aldatıcıdır, çünkü dünya insanının algılayabildiği dalga boyu nedeniyle bazıları bizi bu renkte görüyor, kısaca göremediğiniz bir renge sahibiz. Ellerimizde üç parmak var, üç parmağın sizin beş parmağınızdan daha işlevsel olduğuna inanıyoruz. Gözlerimiz çok iri ve badem şeklinde. İstersek yerçekimine karşı koyabilir, zihnimizle nesneleri hareket ettirebiliriz.
Bizim de bacaklarımız var, ama onlara ihtiyacımız yok. Havada istediğimiz gibi süzülebilir, istediğimiz her yere gidebiliriz, çünkü dördüncü ve beşinci zaman/uzay (madde ötesi) boyutlarında yerçekimi diye bir şey yoktur. Hareketlerimizi yönlendirmek için bilincimizle sıvı ışığa ulaşmamız yeterlidir. Sıvı ışık, var olan her şeyin yaratıcısı olan elektromanyetik bir enerji havuzu, evrenin yaşamı destekleyen enerji sistemidir. Ona sıvı denir, çünkü sürekli bir sıvı gibi hareket eder ve sınırlanamaz.


Soru- Nasıl besleniyorsunuz?

Cevap- Evrendeki tüm varlıkların yaptığı gibi enerjiyle besleniriz. Canlılık derecesi yüksek köpüren sıvıları tercih ederiz. Halkımız düşük düzeyde titreşen besinleri almaz, çünkü onlar yüksek bilinç halleriyle ilgili duyuları köreltir. Uzay gemimizdeki aygıtlarda her türlü besini yetiştirebiliriz, sizin gibi tat ve koku üzerinde pek durmayız.


Soru- Türünüzü nasıl sürdürür, nasıl ürersiniz?

Cevap- Aydınlanmış türlerde üreme, yani çocuk yapma görevi seçilmiş az sayıdaki varlığa verilir. Büyük bir gururla çocuk yaparız, ama bunun için fiziksel anlamda ilişki kurmak zorunda değiliz. Bu işlem için birbirini tamamlayan iki beden buluruz, titreşim frekansı kalıpları birbirine uyan iki beden. Cenin, bu bedenlerden birinde gelişip kendini taşıyan varlıktan ayrılana kadar her iki varlıktan da himaye görür.


Soru- Sizin de bir kalbiniz var mı? Metabolizmanız nasıl çalışır?

Cevap- Evet bizim kalbimiz de sizinkine benzer bir işleve sahiptir. Kalp evrensel gizemlerin yanıtlarını barındırır, yin ve yang enerjilerinin dengesini içerir. Görevlerimizden biri de dünyalı kardeşlerimize kalplerini dinlemeyi öğretmektir. Metabolizmamız sizinkinden daha hızlı çalışır. Bu elbette sağlığımıza, görünüşümüze, ömrümüze ve telepatik yeteneklerimize olumlu anlamda yansır. Yüksek bilinç hallerine ilerledikçe siz de metabolizmanızın hızlandığını göreceksiniz. Bu ille de daha yüksek kan basıncına maruz kalacağınız anlamına gelmez, aksine hızlanma fizik bedeninize yenilenme getirecektir. O zaman tıpkı bizim gibi havada süzülebileceksiniz.
Sizden farklı olarak içsel bir göze sahibiz, buna ek olarak içsel bir işitme yeteneğimiz de var. Bu yetenekle normal işitme alanının dışındaki sesleri duyabiliriz. Türümüzün bir bölümü, beşinci boyut ve onun üzerindeki düzeylerden gelen sesleri de duyabilir. Ayrıca sizde bulunmayan bir özelliğimiz de, başımızın arkasındaki çok gelişmiş bir sinir vasıtasıyla hissedebilmemizdir.


Soru- Arkturuslular en fazla kaç yıl yaşayabilirler?

Cevap- Sizden daha uzun yaşarız. Bizim türümüz için ortalama ömür yaklaşık 350-400 dünya yılıdır. Biz yaşlanmayız, zamanı aşma yeteneğine sahibiz. Yaşamımızı sona erdiren şey yaptığımız anlaşmadır, ömürlerimiz yapacağımız ya da başaracağımız görevlerle ilintilidir ve önceden belirlenmiştir. Biz Arkturusta hiç hastalanmayız, hastalığı yüzyıllar önce bertaraf ettik. Kısaca, ömrümüzü de nüfusumuzu da kontrol altında tutarız.


Soru- Ne tip giysiler giyersiniz?

Cevap- Biz çok amaçlı giysiler giyeriz. Gezegenimizden uzaktayken giydiğimiz giysi, genellikle mavimsi yeşil renktedir ve farklı tonlara sahiptir, başka güneş sistemlerindeki ışınlardan korunmamız için tasarlanmıştır. Bedenimizi sımsıkı saran bu giysi, ilişki kurduğumuz varlıkların bilincini süzgeçten geçirmemize (filtrelememize) de yardımcı olur. Gezegenimizde ise ya hiç giysi giymeyiz ya da bol ve rahat giysileri tercih ederiz, özellikle çocuklarımız hiç giysi giymezler. Farklı giysiler giyerek birbirimizle rekabet etmekten hoşlanmayız, protokol giysilerini ise bağlı olduğumuz yasalara saygının bir gereği olarak giyeriz. Arkturusta ısı farkı olmadığı için ısınmak için giysiye ihtiyacımız yoktur.


Soru- Zaman ölçünüz hakkında biraz bilgi verir misiniz?

Cevap- Bizim tek ölçümüz “tedrici evrim artışıdır.” Bu elde edilen başarının ölçüsüdür, bir zaman ölçüsü değil. Saygı duyduğumuz tek ölçü frekans sayaçlarımız tarafından ölçülebilendir. Bizler zamanın ve uzayın dışındayız, bu yüzden bir zaman ölçüsüne sahip değiliz. Gezegenimiz sizinki gibi ekseni etrafında döner, ama iki güneşimiz olduğundan, sizin gibi gece ve gündüzü deneyimlemeyiz. Takvimlerle, sınırlı dakikalarla ilgilenmek yerine, ruh daha yüksek titreşim frekansına ulaşsın diye çabalarız, çünkü aydınlanmanın iç huzuru ve uyum getireceğini biliriz. Ölçülerimiz dengeyle ilgilidir, aslında sizinki de öyledir, ama siz onu ölçmek için zamana dayalı yanlış bir sistem geliştirmişsiniz, oysa biz dengeyi titreşim ve ışımayla sağlarız.
Arkturustaki mevsimler, tezahür ettirmeyi seçtiğimiz mevsimlerdir. Doğal değişikliklerin meydana gelmesini bekleyip sonra da o koşulların kurbanı olmak zorunda değiliz. Dahası, iki varlık aynı zaman ve uzayda birbirine zıt iki mevsimi tezahür ettirebilir. Bu sizin için anlaşılması çok güç bir şey olabilir, ama Arkturusta bir realitedir.


Soru- Arkturustaki atmosferi anlatabilir misiniz?

Cevap- Atmosferimiz kırmızımsı menekşe rengi bir ışığa sahiptir. Bu renk gözlerimiz, özellikle de içsel gözlerimiz için doğal bir koruyucu tabakadır. Gezegenimizi kuşatan gazların isimlerini versek, sizin için bir anlam ifade etmezdi. En yaygın gazlardan biri dünyanızda zehir etkisi yaratacak niteliktedir. Oysa bu zehirli gaz gelişimimiz için çok gereklidir, çünkü gezegenin çevresindeki olumsuz enerjileri temizler. Bir diğer gaz sıvı bir yapıya sahiptir, beslenme süreçlerimizi destekler. Üçüncü gaz bir toz bulutuna benzer, iki güneşimizin zararlı ışınlarına karşı kalkan görevi yapar. Son gaz ise, solunum sistemimizi destekler, sizin oksijeninize benzer bir işlevi vardır. Bu gazların bileşimi gezegenimizi kuşatan puslu bir çevre oluşturur. (Sayfa: 45-68)


BÜYÜKLERİN İFŞAATLARI

Soru- Dünya insanı köken itibariyle nerelidir, bu oluşumda Arkturusluların bir rolü var mı?

Cevap- Zamanın başlangıcında ruhlar evrene salındığında, Arkturuslular yüksek bir bilince sahiptiler, birçok şeyi tezahür ettirebiliyorlardı. Büyükler bir koloni oluşturmak üzere dünya gezegenine geldiler ve kurdukları koloni yüzlerce yıl boyunca gelişip büyüdü. Savaşçı bir yaşam formu gelip uygarlığın büyük bölümünü yok edene kadar burada kaldık. Dünyadakilerin birçoğu kurtarılarak Arkturusa geri götürüldü. Kurtarılamayanlar ruhun doğal formunda burada bırakıldılar ve onlara başka formlarda yeniden enkarne olma ayrıcalığı tanındı.
Dünyada inanılmaz güzellikte bir uygarlık kurmuştuk, ama yıkımdan sonra aynı uygarlığı ihya etmek çok uzun bir zaman alacaktı. Büyüklerimiz dünyaya dönmemizin artık mümkün olmadığına karar verdiler. Büyük bir düş kırıklığı yaşadık, ama büyüklerin emrine karşı gelemezdik. Yakın bir galaksiyle işbirliği yaparak bir Hakimler Konseyi oluşturduk, diğer türlerin dünyaya gidip kendi uygarlıklarını kurmaları için gerekli düzenlemeleri yaptık. Bu çalışmalar biraz olsun bizi teselli ediyordu, hiç olmazsa yıldızlardan gelen kardeşlerimiz yıkılan uygarlığımızı dünyada yeniden kuracaklardı. Bu arada savaşçı kabileler dünyayı terk etmişlerdi, geride uygarlığı yeniden kuracak hiçbir şey bırakmadan çekip gitmişlerdi. Bir başka sistemden insan türünün ilk neslini yolladık. Zamanla insanların ve dünya dışı ırkların çiftleşmeleri sonucunda insanlık bu hale geldi. İşte insanın kökeni budur.


Soru- Hakimler Konseyi dünyada yeni bir koloni kurmak için hangi yıldız sisteminden insan türünün ilk örneklerini gönderdi?

Cevap- Bu yıldız sistemi aşina olduğunuz bir galaksiden değildir. O kadar ışık yılı uzaktadır ki, astronomlarınızın haritalarında bile yer almaz. Onun, sizin için hiçbir anlam ifade etmeyecek bir ismi vardır, kayıtlarımızdaki adı Andromorphus Rexalia’dır. Bu isim “Bir-form” anlamına, yani Bir ile yeniden birleşme anlamına gelir.


Soru- Bu ilk insan türleri hayvanlarla mı çiftleşti?

Cevap- Evet öyle oldu, ama bu olay biz Arkturusa dönmeye zorlandıktan yüzlerce yıl sonra oldu. Başlangıçta herşey normaldi, ama giderek birçok ruh ahlaken bozuldu. Dünyanın çevresinde analiz edilmesi güç bir enerji formu var, bu enerji birçok ruhun saf ve yüksek titreşimde kalmasını zorlaştırıyor.
Düşük titreşimli bu formlar, sonunda diğer sakinlerin zihinlerini etkileyip onları da saptırdı. Dediğiniz gibi düşük yaşam formlarıyla çiftleşmeler başladı, bu da birçok soruna yol açtı. Ama en sonunda birçoğu “ayıklandı.” Bazı büyük uygarlıklar bu sorunla ilgilendi ve gezegeni bir kez daha arındırmaya çalıştılar. Bu yolda çalışan uygarlıklardan biri antik Yunan idi. Bu devre, birçok büyük ilahın dünyada yaşadığı bir dönemdi. Bu uzaylı ilahlar tanrı ve insan karışımıydılar, dünyaya aydınlanma getirdiler, bu arada insanlarla çiftleşerek tanrılık niteliklerini dünya insanına aşıladılar.


Soru- Bazılarımız bu yüzden mi farklı yıldız sistemlerine karşı bir yakınlık hissediyor? Bu duygu bir tür uyanış mı?

Cevap- Hem evet, hem hayır. Bir zamanlar dünyada saf bir ırk vardı. Zamanla uzaylı ırklarla dünya insanlarının bir karışımı ortaya çıktı. Bir zamanlar tanrılar saf bir soya sahiptiler, yıldız sistemlerinden gelen ırklarla çiftleşiyorlardı. Ama bir süre sonra bu tutum değişti ve dünyalı nüfusla çiftleşmeler başladı. Giderek zayıflayan genetik yapıyı güçlendirmek için ara sıra takviye yapıldıysa da eski düzey yakalanamadı.


Soru- Lütfen sıvı ışık kavramını açıklar mısınız?

Cevap- Herşey elektromanyetik enerjiden oluşur. Birçok farklı enerji formu vardır, ışık ışınları, gama ışınları ve ultraviyole ışınları gibi. Dünyanın bir elektromanyetik enerji denizi olduğunu söyleyebiliriz. Tüm formlar bir enerji havuzu oluşturmak için birleşirler, bu havuza ışık denir, çünkü evrendeki herşey Tanrıdır, Tanrı ise ışıktır.
Enerji denizine sıvı denir, çünkü o bir sıvı gibi hareket eder, durağan değildir. Bu enerji denizi her şeyin esasıdır, elektronları ve var oluşun daha küçük parçacıklarını, tüm yaşamı yaratan güçtür. Bu güç, yıldız sistemlerindeki tüm varlıklar tarafından itici güç olarak kullanılır. Elektromanyetik güçlerin doğal akışı iş görmenin zeki yoludur. Bir uygarlık bunu anladığı zaman, fizik dünyanın birlikte yaratanı haline gelir. Umalım ki dünyalı kardeşlerimiz bizim çok uzun bir süredir ulaştığımız bu anlayışa sonunda ulaşsınlar. Aslında bilim adamlarınız sıvı ışığı keşfettiler, ama ona aynı ismi vermiyorlar, hala onun ayrı enerji bantlarının dalgaları ve frekansları olduğunu düşünüyorlar. Bilim adamlarınız doğu felsefelerini teknolojik dünyadaki ilerlemelerle birleştirmek zorundalar. Bunu yaptıkları zaman birçok gizli kalmış sorunun yanıtını da bulacaklar.


Soru- Siz zihne “merkezi güç” diyorsunuz. Bu merkezi güç nedir, sadece sizin türünüz için mi geçerlidir?

Cevap- Her şeyden önce hepimizin devasa bir enerjinin parçaları olduğumuzu anlamalısınız, bu çok önemlidir. Merkezi güç, düşüncelerinizi sıvı ışık denizi kanalıyla bilinçaltınıza yansıtmakta, enerji alanları vasıtasıyla birçok sinirsel aktarım yapmaktadır. İnsan bu güç kaynağına ulaşmayı öğrendiğinde, psişik ve telepatik iletişimin nasıl işlediğini anlamaya başlar.
İnsanın merkezi güçle bir olmasının en iyi yolu meditasyon yaparak zihni sessizleştirmektir. Bu alıştırma enerjinin içinizde yavaş yavaş devinmesini sağlayacaktır. Merkezi güç kavrayamayacağınız bir zekaya sahiptir, eğer ona güvenirseniz bu zeka hayatınızda harikalar yaratacak ve size öğretmenlik yapacaktır.


Soru- Birçok Tanrı kavramı var, sizin Tanrı kavramınız nedir?

Cevap- Tanrı tüm dünyaların ışığıdır, evrenlerin zekasıdır. O Büyük Merkezi Güneştedir. Bu konumda Tüm Varolanın merkezidir. Fiziksel katta her şeyi bir arada tutan bir elektron gücü vardır. Duygusal düzeyde her şeyi bir arada tutan bir sevgi gücü vardır. Zihinsel düzeyde her şeyi bir arada tutan zihin gücü diye bir şey yoktur, çünkü Tanrı birçok farklı zihinsel enerji formunda tezahür eder.
Bunu daha basit terimlerle açıklarsak, sevgi, ışık ve elektron gücünün hepsi Tanrıdır. Onun varlığı içinde bunların hepsi Bir’dir. Her birini yeniden öğreninceye kadar onlar insan bilinci içinde üç ayrı şeydir, ama öğrenildiğinde üçü de bir olur. Bir insan, Tanrı gücünün dünyada tezahür ettirdiği tüm bilgiye, anlayışa ve programa erişene dek dünyadan ayrılamaz. Bu program öğrenildiği zaman ruh başka bir boyuta geçip daha yüce gerçekleri öğrenmeye başlar. İnsan bu temel anlayışa ulaştığında artık hiçbir yerde çatışma görmez, çünkü Birliğin içinde, yani Tüm Varolan’da mükemmelliği görür.
İnsan sözüm ona kötü eylemleri deneyimleyerek ruhunun titreşimini nasıl yükselteceğini öğrenir. Eğer dünya katında bu düalite mevcut olmasaydı, sözünü ettiğimiz öğrenim programı bir esastan yoksun kalırdı.


Soru- Sözünü ettiğiniz bu Büyük Merkezi Güneş nedir?

Cevap- Büyük Merkezi Güneş, tüm evrenlerde bilinen en yüksek titreşimsel özdür. Dişi ve erkek veçhesiyle Tanrının ta kendisidir. O beyaz ve siyahtır, herşeyin varlığı ve yokluğudur. Yükselmiş üstatları ve tüm boyutların varlıklarını evrimleştiren güçlerin yöneticisidir. O hiçbir şey ve her şeydir!
Böylece, Büyük Merkezi Güneşin tüm var olanın odağı olduğunu söylüyoruz. O, içindeki tüm diğer enerji formlarını evrimleştiren, barındıran, yayan ve aydınlığa çıkaran güçtür, evren dediğiniz bilincin jeneratörüdür.


Soru- Dördüncü ve beşinci boyutlar hakkında ayrıntılı bir açıklama yapar mısınız? Biz mevcut formumuzla bu boyutlara girebilecek miyiz?

Cevap- Dördüncü boyutta paralel evrenler arasındaki farklılıkları görürüz, birçok evrenin varlıkları aynı zamanda bir arada var olurlar. Beşinci boyutta ise, cennet diyebileceğiniz titreşimsel bir nitelik vardır. Buradaki ruhlar arzu ettikleri her şeyi tezahür ettirebilirler, hem erkek hem dişidirler (androjen).
Bu boyutlar aynı zamanda bir arada var olurken, farklı iki ışık frekansıyla birbirlerinden ayrılırlar. Biri diğerinden daha yüksektir ve artık arayış içinde olmayanların yoludur. Düşük frekanstaki varlıklarsa, hala arayış içinde ve araştırma aşamasındadırlar.
Dünyadaki birçok ruh şu anda dördüncü düzeyin programını öğreniyor, çünkü beşinci boyuta girmek için bu şart. Bunun anlamı kalp merkezinin açılışıdır. Binlerce yıl Yaradan’dan ayrı kalanlar, şimdi en doğal haklarını almaya çalışıyorlar. İnsanoğlu dördüncü boyuta en çok uyurken, yani rüya halinde girer, kişi ancak bu titreşim frekansına alıştıktan sonra beşinci boyutla ilişkiye geçebilir.
Siz birbiriyle iç içe birkaç bedene sahipsiniz, bu bedenlerden her biri farklı zaman/ uzay (madde ötesi) ve farkındalık boyutlarına girebilir. Siz şu anda geçmiş, şimdi ve gelecek tüm zamanlarda mevcutsunuz, zaman kavramı hakkında farkındalığa ulaştığınızda onu yavaşlatabilir ya da hızlandırabilirsiniz. Dördüncü boyuttayken geçmiş, şimdi ve geleceğin bir olduğunu net bir şekilde idrak eder, rüyalarınızda bu farkındalığa her zaman ulaşırsınız. İşte bu yüzden rüyalarınız genellikle bir anlam ifade etmezler, çünkü geçmiş, şimdi ve gelecekteki olayları birbirine karıştırırsınız.
Dördüncü boyut dünyaya İsa zamanından beri açılıyor. O, dördüncü boyutun niteliklerini öğretmek için bu gezegene geldi, yani içe dönüşü ve sevgiyi. İnsanlara komşularını kendileri gibi sevmelerini, onları bağışlamalarını öğretti. Bu iki nitelikte ustalaşan insan beşinci boyuta, yani düşünce yoluyla tezahür ettirme boyutuna yükselmeyi hak eder.


Soru- Bedensiz ruhlar ve rehber ruhlar dördüncü boyutun bir parçası mıdır? Onlar aynı şey midir?

Cevap- Bedensiz ruhlar dördüncü boyutun parçası değildir, onlar dünyaya bağlı astral katın parçası olarak kabul edilirler. Ama bedensiz bir ruh, yüksek frekansa erişip dünya katında yaşayan bir kişiye rehberlik edebilir. Dünyanın çevresindeki birçok bedensiz varlık, hala üçüncü boyutun çekim alanına bağlıdır, bu frekansın üzerine çıkmakta zorlanır. Onlar genellikle boyutlar arasında kapana kısılıp kalır, yollarını bulamazlar.
Rehber ruhlar ise, büyük bilgelik ve yüksek frekans sergilemiş varlıklardır. Birçok boyuta uzanabilir, yollarını bulmakta zorlanan varlıklara yol gösterirler. Astral katın yaramaz ve kafası karışmış ruhları ise, sık sık bireylere musallat olur, onları kullanarak kendi arzularını tatmin etmeye çalışırlar.


Soru- Yükselmiş Üstatlar hangi boyuttadır?

Cevap- Yükselmiş Üstatlar aslında yedinci boyutta, hatta onun da üzerindeki boyutlarda bulunurlar. Ancak onlar tüm boyutlara girebilir, düşünce hızıyla hareket edebilir ve sevgilerini tüm alemlere akıtabilirler.


Soru- Beşinci boyutun ötesinde ne var?

Cevap- Altıncı boyut var. Altıncı boyutta tezahür ettirme gücü olağanüstü bir düzeye ulaşır. Beşinci boyutta elektron gücü ancak kullanılmaya başlanır, bu boyutta tezahür ettiren varlık işinin ehli, sevecen, bilge, saygıdeğer ve sabırlıdır. Altıncı boyutta ise başka nitelikler kazanılır, bu boyutu onurlandıran varlıktan yayılan ışınlar o kadar yoğun ve şiddetlidir ki, dünyanın bildiği en yüksek frekansları bile parçalayıp dağıtabilir. Tüm evrenler, bu varlıklardan yayılan elektron akımını hissederler, çünkü onlar bu evrenlerin yaratıcılarıdır. Renk ve ses frekanslarını, zihninize tamamen yabancı bir tarzda kullanırlar. (Sayfa: 69-92)


DİL

Soru- Kullandığınız dil hakkında biraz açıklama yapabilir misiniz?

Cevap- Arkturusta dil sözcüğü, insanın bilincinde oluşan ve imgeleme sürecini yöneten enerjiyi ima eder. Bu bir varlığın sadece kodlanmış mesajları değil, mesajı yollarken hissettiği duyguları da aktarmasını sağlar. Arkturusta mesaj, enerjiyi bilincin uygun bölümüne aktarmak anlamına gelir, bir iletişimin başlangıç ve bitiş noktalarını ima eder. Eğer mesaj gönderildiği hedef tarafından alınmamışsa, tasarlanan iletişim etkisini yitirir. Bu Bir’lik kavramına bağlı uygarlıklar için kritik bir sorundur. Arkturusta volüm, bir başka varlığa görsel ve duygusal biçimlerde yöneltilmiş enerji miktarı anlamına gelir.
Arkturusta iletişim, eğitim ve gelişimimizde kritik bir unsurdur. Başkalarıyla iletişim kurarken, simge ve anlamlarla ilgili kendi yorumlarını kullanan dünya insanlarından farklı olarak biz bireysel yorumlamanın başkalarının kafasını karıştırmasına izin vermeyiz. Sizin eğitim sisteminizde, varlıkların genellikle diğerlerini ortak bir görüşe getirmeye çalıştığını gözlemliyoruz. Aslında o ortak nokta, sadece o ruhun zihninde ve beyninde depolanmış bir resimdir. Uzun iletişimler sonucunda bu birey, zihnindeki imgeyi gördüklerine onları da inandırır. Buna siz kazanmak diyebilirsiniz, ama biz kazanılmış bir şey görmüyoruz. Gördüğümüz, diğerlerinin bilincindeki imgelerin yıkılıp yok edilmesidir. Enerjinin dağılması (israfı), iradenin evrenin ortak bilincinin yüksek düzeylerine doğru akmasını önler. Bu şekilde çok şey yitirilir, gördüğünüz gibi sizin kazanma tanımınız bizimkine pek uymuyor.
Arkturusta sadece evrensel zihinden gelen simgelerin bilincimize nüfuz etmesine izin veririz. Bu simgelerle Kaynaktan, ışık gücünden gelen bilgiyi öğreniriz. Yüzlerce yıl önce yanlış anlaşılmak istemediğimizi öğrendik, çünkü bir insan yanlış anlaşıldığında bunun sıkıntısını tüm grup çeker. Uygarlığımızda geri gidişe yer yoktur. Biz Arkturusta iyi ve kötü kavramlarını kullanmayız, sadece en yüksek frekansı biliriz ve tüm evrendeki varlıklara yararlı olabilmek için bu frekansı kullanırız.
Işık gücü, Büyük Merkezi Güneşten gelen direkt bir ışındır, dördüncü ve beşinci boyutlardaki uygarlıklardan gelen bilgileri anlamamızı sağlar. Yakında dünya da rüştünü ispatlayacak ve bizim dil kavramımızı benimseyecektir, çünkü dünyadaki dil sistemleri bütünsel kalıpları değil düaliteyi güçlendirmiştir.
Siz korku ve inançsızlık yüzünden birçok sisteminizi kapattınız, dolayısıyla beyninizde uykuda bulunan imgeleme güçlerini de kapattınız. Oysa imgeleme kalıpları yeni çağda varlığınızı sürdürebilmenizin anahtarıdır, onlar doğru iletişimin temelini oluştururlar. Var oluşunuzu haklı çıkarmayı amaç edinen kalıplar içinde rekabet etmek zorundasınız, oysa rekabet enerjinizin çoğunu tüketip sizi yoruyor. Yaşlanmanıza ve korkularınıza yapışmanıza yol açan şey rekabettir!
Biz varlığın titreşim frekansının, onun duygu düşünce ve eylemleriyle direkt ilişkili olduğunu keşfettik. Eğer varlık düşük bir frekansta titreşiyorsa, birçok düşük enerji formunun kendi enerji havuzuna karışmasına izin vermiş olur. Bu gerçekleştiğinde düşünceler karışır ve varlık sıkıntıya düşer. Düşük frekansta iş gören varlığın cesareti kırılır, düş kırıklığına uğrar ve bunalıma girer, bu da titreşim düzeyinin sürekli olarak düşük kalmasına neden olur. Oysa bir varlık frekansını ışık hızına ulaşacak kadar yükselttiğinde sürece hakimiyet başlar. Bu da o varlığın evrensel bilinçten daha fazla bilgi çekebileceği anlamına gelir. Ayrıca söz konusu varlık süzgecinden neyin geçip neyin geçmeyeceğini sağlayacak ustalığa da sahip olur.
Biz telepatik olarak “tartışılan” her şeyi “işitme” yeteneğine sahibiz. Grup enerjisinin merkezlenişine uyum sağlamak için titreşimlerimizi ayarlayabiliriz, bu hepimizin aynı zamanda “düşündüğümüz” anlamına gelmez. Bizim yaşam biçimimizde hakimiyet sürecinin bir parçası da zihni temizlemeyi öğrenmektir, bunu başaramayan bir ruh dünyada bile bir üstat olamaz. Telepatik iletişim sistemimizde, berrak bir zihin vazgeçilmez şarttır, çünkü düşüncelerimizi göndermeyi olduğu gibi, başkalarının düşüncelerini almayı da öğrenmemiz gerekir.
Sizin kültürünüzdeki varlıkların dinlemeyi bilmediklerini gördük. Oysa dinleme, zihni temizleyip onun bilgi almasını sağlamanın bir başka yoludur. Bunu yapamamanız kısmen egonuzdan ve birbirinizle rekabet içinde olmanızdan kaynaklanıyor, çünkü rekabet pasif değil saldırgan bir davranış üretir. Mesaj yollama saldırgan, mesaj alma ise pasif tarzdır. Eğer bir ruh almayı öğrenmemişse, iletişimi öğrenmekte de doğal olarak zorlanacaktır. Pasif olup alabilmek için, varlığın titreşim düzeyini nasıl yükselteceğini öğrenmesi gerekir, çünkü düşük titreşim engelleyici, hatta yıkıcıdır. Bir varlık nefret, kıskançlık veya açgözlülük düzeyinde titreşiyorsa, bilinci doğal olarak bir ayartıdan diğerine sıçrayacaktır. Frekansın yükselebilmesi için ruhun ihtiyaçları karşılanmalı, iç huzuru ve doyum hissedilmelidir. Frekans yükseldiğinde içte mucizeler meydana gelmeye başlar. İnsanın bu arınmayı hissedebilmesi için sıvı ışıkla yıkanması gerekir.
Varlıklar ya da gruplar arasında düşünce kalıplarının aktarımını kolaylaştıran şey elektriksel dürtülerdir. Tüm düşünceler, elektromanyetik bir enerji alanı tarafından kuşatılmış elektriksel dürtüdür. Bu enerji alanı insan zihninin kavrayamayacağı hızlarda hareket eder, imgeler ve duygular bu yolla aktarılır. Gönderilecek duygu ya da imgenin seçimi o varlığa aittir, seçimi belirleyen şeyse varlığın bir araya getirebildiği duygu ve irade gücünün ölçüsüdür. Düşünceleri sevk ve projekte eden güç, üç unsurlu bir işleme dayanır. Bu üçlü işlemin iki bölümü elektromanyetik enerjiden, bir bölümü de duygudan oluşur. Mesaj yollama yeteneğini belirleyen şey, bireyin seçim ve ikna gücüyle birleşen beyni ve zihnidir.
Size şunu hatırlatmam gerekir ki, ben dünyada insanların doğrusal (lineer) biçimde düşünüp davrandıklarına şahit oldum. Bu yüzden, “bir yerden bir yere” sözcüklerini sadece sizin düşünce tarzınızı tatmin etmek ve açıklamalarımızı daha kolay anlamanızı sağlamak için kullanıyorum. Aslında bir yerden bir yere tarzında sınırlamalar uygun değildir, çünkü Bir’lik evreninde doğrusal noktalar yoktur, Bir’lik sadece bütünsel zihin kavramını destekler, bu da zihnin tüm noktaları kapsadığı anlamına gelir. Her nokta evrenin birliğini içerir, o halde bir düşünce nasıl olur da bir noktadan diğerine gidiyor gibi görünebilir? Dünyanızda araştırmaların bu kadar ağır ilerlemesinin nedenlerinden biri de, gezegeninizdeki alim takımının çok boyutlu bir dünyaya sınırlı kıstasları uygulamaya çalışmasıdır. Bu yaklaşım, evrenin sınırsız değil sınırlı farkındalığının bir göstergesidir.
Şimdi tekrar düşünce formları kavramına geri dönelim. Düşünce formlarını sevk ve projekte eden güç, evrenin elektromanyetik enerjisidir dedik. O, Uzakdoğu uygarlıkları tarafından tanımlanan yin ve yang enerjisidir, aynı zamanda Prana ya da evrenin yaşamı destekleme sistemidir. Bu güç, insan bilincinin olumlu ve olumsuz ya da aydınlık ve karanlık yanlarıdır. Madde ve boşluktur, o her şeydir. Düşünceler evrensel bilincin parçalarıdır, onları insan bilincinde devindiren enerji, evrensel bilinçle bir olma ihtiyacının yoğunluğudur. Yaratılabilecek tüm düşünceler zaten vardır, tasarlanabilecek tüm icatlar zaten mevcuttur, bulunabilecek tüm özgürlükler zaten bulunmaktadır. Her şeyin bütünlüğü ve Bir’liği içinde herşey zaten geçmiş, şimdi ve gelecektedir.
Bu yüzden, insanın bir düşünce ya da icat üzerinde hak iddia etmesinin ve onu sadece kendi kullanımı için saklamaya çalışmasının bir anlamı yoktur. Bu baştan aşağı saçma bir iddiadır. Egonun sınırlamaları içindeki bir varlık bunu anlamaz, yeterince şeye sahip olmama duygusu tarafından yönetilen korkunun düşük titreşimleri, insanın bilincine hakim olup realiteyi sınırlar. Evet insanlar kendilerini sınırlarlar, çünkü elde edebilecekleri şeylerin bolluğunu ve enginliğini göremezler.
Eğer biz çok uzun zaman önce duygularımıza hakim olmayı ve kendi içimize dönmeyi öğrenmemiş olsaydık, bu dönemde bu kadar iyi işlev göremezdik. Bu anlayış düzeyine gerçekten ulaştık ve her şeyi birlikte çalışarak başardık. İşte birbirimize bu kadar çok benzememizin nedeni budur, birbirimizden daha iyi olmak için egolarımızı kullanmaya ihtiyacımız yok, bu uygarlığımızda işlevsiz bir şeydir, inançlarımıza ve ilerleme anlayışımıza ters düşer. Süratle ilerlememiz, evrensel kodlara birlikte girme yeteneğimize ve gelişime duygusal olmayan bir kararlılıkla bağlı olmamıza dayanır. Eğer Arkturustaki uygarlığımızı tarif etmemiz gerekseydi, sakin ve huzurlu sözcüklerini kullanırdık. Biz mutlu ya da üzgün değiliz, çünkü bu sözcükler bizim uygarlığımızda işlevsizdir. Biz huzurlu ve uyum içindeyiz, hoşnutlukla başarı yolunda ilerliyoruz. Bunu yapabilmemizin nedenlerinden biri, evrensel simgeler ve telepatik iletişim konusundaki ustalığımızdır.
Telepatik iletişim yeteneği, şimdi dünyada birçok insana da sunuluyor. Birçok ruh, çivit renginin ses ve ışık frekansına geçiyor. Bu güçlere sahip olduklarının farkında olmayan bireyler bile, inanılmaz derinlikte güç ve yeteneğe ulaşmak için imgelemeyi kullanıyorlar. Bu dram artık sona ermektedir. Yakında evrensel bilinç, oyunun aktörlerine daha yüksek bir bilinç düzeyinin simgelerini, duygularını ve araçlarını içeren bir başka oyun metni sunacaktır. Bu kesinlikle olacaktır, Büyük Merkezi Güneşin enerjileri hep böyle çalışır, çünkü bu güç kaynağı hayal edilebilecek en yüksek evrim biçimlerine adanmıştır. Sevgili Terra (Dünya) üzerindeki geleceğiniz parlak bir gelecektir! (Sayfa: 93-115)


EĞİTİM PROGRAMI

Soru-
Arkturusta ne tür eğitim sistemine sahipsiniz?

Cevap- Bizim eğitim sistemimiz dünyadakinden çok farklıdır. En büyük fark okul sınıflarına sahip olmamamızdır, onun yerine “tedrici evrim” denebilecek bir sistemimiz var. Bu sistemde bir varlığın titreşim frekansı sürekli olarak gözlenir, frekans belli bir düzeye ulaştığında, varlığın öğrenimin bir sonraki düzeyine yükseldiği kabul edilir. Her varlık haber ve bilgiye eşit biçimde ulaşabilir. Gezegendeki anlayış birbirimizle yarışmamızı engeller, birbirimize sadece destek olmamıza izin verilir. Frekans düzeyleri aydınlanmanın ölçüsüdür. Biz Bir’lik gezegeniyiz, düalite (ikilik) dünyaya has bir şeydir. Biz sadece Bir’i biliriz, bu yüzden hiçbir gerilim yaşamayız. Daha doğar doğmaz güçle savaşmayı değil, güçle birlikte akmayı öğreniriz, böylece ömrümüzü uzatır, bilgimizi çoğaltırız. Gezegenimizde düşünce gücünü yıkmak için değil, yapmak için kullanırız. Eğer bir insan sadece sevgiye kanallık ediyorsa, onun yaratmaktan başka bir şey öğrenmesi çok zordur. Dünyaya temsilci yollamış her yıldız donanması, gezegeninizin doğum sürecinin farklı bir veçhesinden sorumludur. Bizimki zihinsel eğitim programıdır. (Sayfa: 117-135)


GERİDE BIRAKILAN TOPRAKLAR

Soru- Geride bıraktığınız topraklardan söz ederken neyi kastediyorsunuz?

Cevap- Bununla kastettiğimiz şey bırakıp geldiğimiz gezegenimizdir. Yuvamız o topraklardır ve bizim için kutsaldır. Arkturusun enerjileri tüm evreni etkiler. Bu titreşimlerin, Arkturusun bulunduğu beşinci boyut frekansına girmeye hazırlanan tüm varlıkların bilincine nüfuz etmesi tasarlanmıştır.
Arkturus öğretmendir, gezegenlerin kavramlaştırıcısıdır. Arkturus öğretileri insanları ve ışıktaki diğer varlıkları kapanlarından kurtarıp özgürleştirecektir. Gezegenimizden yayılan ve nabız gibi atan güç, eterlerin müzisyenler küresine benzer. Frekanslar iki ışıma kaynağı arasında bölünür, biri Arkturus’un kendi enerjilerinden, ikincisi de gemilerimizdeki misyon amacıyla yaratılmış aletlerimizden gelir. Bu güç kaynaklarına çok saygı duyarız, onlar olmadan varlığımızı sürdüremeyiz, gezegenimizden uzaktayken bu iki güç kaynağı gereksinimlerimizi karşılar. Belirli aralıklarla anayurdumuza dönmemiz gerekir, bu saygı duyduğumuz bir ritüeldir. Ruhen beslenmek için buna ihtiyacımız var, oradan aldığımız gücü başka hiçbir yerden alamayız.
Doğal enerji akışına karşı savaştığınızı, bu yüzden genç yaşta öldüğünüzü gözlemliyoruz. Arkturus olumlu enerji bolluğuna sahiptir, enerji osmoz işlemiyle bilincimize ve varlığımıza süzülür. Bunu yapamazsak biz de sizin gibi genç yaşta ölürüz. Bu yüzden Büyük Merkezi Güneşten Arkturus’a gelen bu enerjiye saygı duyar, onu aziz tutarız.
Gezegeninize neden saygı göstermediğinizi, neden onu onurlandırmadığınızı anlayamıyoruz. Sevgili Terra (Dünya) neden olumsuzluk içinde? Neden kendini kuşatan kirlilikten boğulacak halde? Neden yanardağlar püskürüyor, neden yeryüzü depremlerle sarsılıyor? Dünyanızdaki olumsuz enerji formlarının yoğunluğu o kadar güçlü ki, enerji dengesi hepten bozulmuş durumda. Eğer bu gidiş durdurulamazsa, gelecekte dünyanın ekseninin kaymasından korkuyoruz. Ama yine de bildiğiniz dünya göz açıp kapayıncaya kadar değişecektir. (Sayfa: 137-141)


YILDIZ GEMİSİ

Soru- Yıldız geminizin adı nedir?

Cevap- Gemimizin adı Athena’dır. Gezegeninizdeki Yunan tanrıçası gibi ona dişi olarak hitap ediyoruz. Gemimiz evrendeki en güzel yıldız gemilerinden biridir, onun ihtişamıyla pek az gemi yarışabilir. Saldırı amacıyla değil, savunma amacıyla tasarlanmıştır.


Soru- Geminizin ana bölümlerinin işlevini açıklayabilir misiniz? Biz özellikle depolama için kullanılan bölümlerden çok, yaşam sistemlerinizi destekleyen bölümlerle ilgileniyoruz.

Cevap- Önce Kumanda Köprüsünü tarif edelim. Köprünün oval bir şekli vardır, önemli kararlar burada verilir. Bu bölüm bilgisayar sistemi vasıtasıyla geminin tüm bölümlerine bağlıdır. Bizdeki bilgisayar sistemi kristal gücüyle çalışır, kristaller dünyanızdan birçok ışık yılı uzaklıktaki henüz keşfedemediğiniz bir gezegenden gelir. Büyük Merkezi Güneşten ışık enerjisini çekip gemiye aktaracak nitelikte kristallerdir bunlar. Tüm ana enerji kaynakları Kumanda Köprüsünün etrafına dairesel şekilde dizilmiştir, köprüyü besleyecek enerji akımının dairesel olması gerekir, çünkü evrendeki enerji akışı her zaman spiral çizer. Köprünün her yanında ekranlar bulunur, ama hiç pencere yoktur. Zaman ve uzayı çoktan aştığımız için biz pencereye ihtiyaç duymayız, telepatik yeteneklerimizle ve gemideki aygıtlar vasıtasıyla görürüz. Ayrıca dış kamera kullanmadan gemi duvarlarının ötesini görmemizi sağlayan bir donanıma da sahibiz. Köprü sadece titreşimi yüksek varlıkların, orada bulunmayı hak etmiş olanların yeridir. Titreşimi düşük bir varlık köprüye girdiğinde hastalanır, hatta bilincini yitirebilir. Köprüye izinsiz girenleri haber veren bir alarm sistemi vardır.
Plan ve Rapor Bölümü dediğimiz bölümde, gemi mürettebatının misyonuyla ilgili planlar yapılır. Birçok alt ünitesi olan bu bölümün ilginizi çekecek kısmı, yıldız gemisinden görevle ayrılan arkadaşlarımızın dönüşte raporlarını sundukları yerdir. Yapılan yolculukların kayıtları burada depolanır. Hem görevlilerin, hem de iletişim kurulan dünyalıların isimleri bu raporlarda yer alır. Birçok dünyalı bizimle iletişim kurduğunun farkında bile değildir!
Hatırlama Merkezi, geminin bizi Arkturus’a bağlayan bölümüdür. Tıpkı sizler gibi biz de ara sıra köklerimize dönmeye ihtiyaç duyarız. Bu merkez, ne zaman ihtiyaç duysak gezegenimizle bağlantı kurmamızı sağlamak için tasarlanmıştır, adeta Arkturus gezegeninin bir kopyası gibidir, bir inziva yeridir. Mürettebatın eterik bedenlerini alıp Arkturus’a götürme yeteneğine sahiptir. Dünya çevresinde kalış süremiz uzadıkça, mürettebatın Hatırlama Merkezini daha çok kullandığını görüyoruz. Dünyanın kaba titreşimi tüm arkadaşlarımızı olumsuz yönde etkiliyor.
Enerji Dönüştürme ve Depolama Alanı, gemide ortaya çıkan atık madde ve enerjiyi dönüştürmek için tasarlanmıştır. Dönüştürmenin ana maddesi sudur, çünkü dünyanız bir su gezegenidir. Geminin tüm atık maddesini ışık enerjisi kaynağına dönüştürür, elde ettiğimiz bu enerjiyi de saf besin malzemesi üretmek için gemi dışından su getirmek için kullanırız. İşte bu kadar uzun süre Arkturus’tan uzak kalabilmemizin sırrı budur. Besin sağlamak için Arkturus’a gitmek zorunda değiliz. Besin derken sizin yediğiniz türden yiyeceklerden söz etmiyoruz, çünkü bizim besinimiz dönüşüme uğratılmış enerjidir. Bu bölüme gider gerekli dozajda enerji alırız.
Uyuma Bölümleri, rüya halini aktive eden bölümlerdir. Rüyalarımızda, Hakimler Konseyindeki semavi kardeşlerimizle temas kurmak için yedi günde bir Uyuma Bölümlerine gireriz. Bu uygulama misyonumuzu sürdürebilmemiz için bize gerekli dengeyi sağlar, çünkü dünya atmosferinde dengesiz hale gelmek çok kolaydır. Ayrıca Tanrısallığımızın özünü ifade ettiğinden, bu faaliyete büyük saygı duyarız. Uyuma Bölümleri, biz uyurken seçilmiş yüksek frekansları bilincimize aktarmada kullanılır. Gerçekten de rüya ve uyku halinde evrenin yüksek alemlerine girer, buralarda yüksek konseylerin frekanslarına katılırız. Sadece dördüncü ve beşinci boyut varlıkları bu kanallara girebilirler. Siz de uykunuzda eterik bedeninizle bu frekanslara girip çıkarsınız, ama uyanınca hiçbir şey hatırlamazsınız!
Birleşme Merkezi, üremek için seçilmiş bireylerin bir araya geldikleri bölümdür. Bizim uygarlığımızda üreme herkesin yapabileceği bir faaliyet değildir, çünkü adayların hepsi geçirmek zorunda oldukları sınavları başarıyla veremezler. Özellikle titreşim frekansının belli bir düzeyin üzerinde olması gerekir. Dayanıklılık düzeyleri ışık titreşimine yükselmiş iki varlık bu bölüme alınır ve üreme işlemi başlar. Bu işlemi gerçekleştiren varlıklar asla birbirleriyle fiziksel bir temasa girmezler.Varlıklardan biri evrenin erkek enerji kaynağını, diğeri ise dişi enerji kaynağını temsil eder. Zihinsel birleşme işlemiyle iki enerji mükemmel bir denge içinde stabilize olur. Işığın üreme işlemiyle elektron gücü her iki varlığın içinden akarak ışığın bir kopyası olan başka bir varlık yaratır. Bu işlemin yapıldığı daire şeklindeki bölüm, duvarlarda ve iç kısımda kendine has bir programlama içerecek şekilde özel olarak tasarlanmıştır. Sonra yeni yaşam formu özel bir birime taşınır, Arkturus’a götürülüp oradaki aile birimlerine teslim edilinceye dek uygun titreşim frekansı içinde korunur. Yeni yaşam formlarına bakan özel varlıklar vardır, bu programın düzeni asla bozulmaz.
Gümrüksüz Liman, gezegenimizle yolculuk yaptığımız gezegenler arasındaki alışverişi sağlayan alandır. Dünyadaki gibi maddi malların değiş tokuşu yerine, biz burada Tanrı armağanlarını değiş tokuş ederiz. Bu, dünyamızdan sizinkine birçok ruhu aktarmamız anlamına gelir, yani dünyada bedenlenecek ruhlardır. Geminin bu bölümünde bu değerli kargoyu taşır, zamanı geldiğinde onları dünya katında bedenlenmeye hazırlarız. Bu bilginin şokunu yaşayan insanlara şunu söylemek isteriz ki, bu işlem zamanın başlangıcından beri sürmektedir. Biz dünyaya şimdiye dek görmüş olduğunuz en iyi ışık taşıyıcılarını getiriyoruz, bu hizmet karşılığında hiçbir bedel talep etmiyoruz, çünkü Tanrı da ışığını vermenin karşılığında bir bedel talep etmez. Dünyadaki ışık taşıyıcılarına saygılarımızı sunuyor, onları yuvaya davet ediyoruz. Bu bilgiyi okuduklarında ruhlarında çok şey uyanacak ve dünyadaki misyonlarını hatırlayacaklar.
Tezahür Dairesinde, insanların hayal bile edemeyeceği kadar gelişmiş bir tezahür mekanizması vardır. Bu dairede elimizden gelen en yüksek formları yaratmak için büyüklerimiz bize rehberlik ederler. Bedenlenmiş bir ruhun evrim düzeyiyle, tezahür ettirebileceği şey arasında direkt bir ilişki vardır. Bir varlığın yüksek düzeyde bir iş gördükten sonra daha düşük düzeyde iş görmesi nerdeyse olanaksızdır. Daire, hizmet etmek isteyen varlığın merkezi sinir sisteminin moleküler yapısını yeniden düzenlemek için tasarlanmıştır. Bu işlem sözcüklerle açıklanamaz, telepati ve imgelemeden daha fazla bir şeydir. O Güç ve Işık olma duygusudur, herşey olmayı deneyimlemektir.
Yolculuk Dairesi, bizi üç boyutlu var oluş içindeki güçlerden korur, titreşim hızımızı yükselterek üçüncü boyutun dışına çıkmamıza yardımcı olur. Üçüncü boyutta görünmek istediğimiz zaman yine bu daireyi kullanırız. Gemimize gelen yabancıların ve konukların ilk sokuldukları yer de burasıdır. Daire içindeki enerji kaynakları mükemmel bir dengeye sahiptir. Bir varlık dengeli olduğunda, titreşim frekansını istediği düzeye yükseltme ya da alçaltma gücüne sahiptir, ayrıca olağanüstü sanılan birçok şeyi başarabilecek kararlılığa da sahiptir. Su üzerinde yürümek bu tür faaliyetlerdendir. Sananda (İsa) adlı varlık bunu size öğretmek için gelmişti.
Tutsaklar Dairesi, ta başından beri insanlarınızı aydınlatmak için bu gezegene gelen büyük ruhlara yardım ettiğimiz, onları tedavi etmeye çalıştığımız yerdir. Bu ruhlar kendilerini adeta boğan dünya denen bir olumsuzluk denizinde bedenlenmişlerdir, söylediklerimiz özellikle gezegende tecrit olmuş ruhlar için geçerlidir. Tecrit edilmeleri, kim ve ne olduklarını hatırlamalarını çok zorlaştırmıştır. Kimlik arayışlarında onlara yardımcı olduk, enerji tıkanıklıklarını gidermek için gemilerimize aldık, korku ve kuşkularını gidermeye çalıştık. Tutsaklar Dairesi, yeniden uyanış sürecinde bu ruhlara yardım etmek için tasarlanmıştır. Daireye, bu ruhlar gemimizde tutsak oldukları için bu ismi vermedik, onlar dünyayı kuşatan kendi korku ve kuşkularının tutsağıdırlar. Biz onları illüzyonlarından kurtarmak ve sonunda özgür kılmak için gemilerimize alıp buraya getirdik. Bu da misyonumuzun bir parçasıdır.
Harekat Dairesi, gemiden ayrılacak varlıkların götürüldüğü odadır. Göreve çıkacak takımın tüm üyeleri bu odada aynı işlemden geçmek zorundadır. Varlıklar dairesel şekilde yerleştirilir, ruhları bir çığlık işlemiyle geçici olarak bedenlerinden ayrılır. Kullanılan ses titreşimleri, işitme alanındaki seslerden daha yüksek olduğu için onlara zarar vermez. Ruh bedenden ayrıldığında, odadaki enerji frekansları ruh üzerinde çalışmaya başlar ve varlığın bir sonraki misyonu için gerekli bilgiyi yükler. Yükleme ya da programlama tamamlandığında ruh bedenle yeniden birleştirilir, böylece takım yolculuğa hazır hale gelir. Tüm işlem bir an sürer, hiçbir acı duyulmaz ve fiziksel bir deformasyon meydana gelmez. Görev için gerekli bilgi varlığın bilincine kalıcı biçimde ekilmez, misyonlarından geri döndüklerinde artık bu program kalıbını kullanmazlar.
Mekik Gemisi Bölümü, ana gemiyi terk ederken kullandığımız Vicama dediğimiz mekik gemilerinin bulunduğu yerdir. Yaygın inancın aksine küçük gemilerimizin çoğu küre şeklindedir, ayrıca sandığınızdan çok daha küçük boyutlardadır. Biz onlara sezici aygıtlar deriz, dünyadan veri toplarken onları kullanırız. Bu küçük taşıtların asli görevlerinden biri de, dünyanın enerji noktalarına ulaşıp onları aktive etmektir. Yerkürenin içine açılan böyle birçok kapı vardır, insanlar daha yeni yeni bunlardan haberdar oluyor. Dünyanın enerji alanlarına açılan bu kapıların çoğu yüzyıllardır adeta uykudaydı, onları yeniden enerjilendirmek bizim görevimizdir. Bazen gezegende yapılan bilimsel çalışmalar yüzünden enerji akımları uyumsuzluk gösterir, bunun bir örneği de nükleer santrallerdir. Bazıları öyle güçlü enerji akımları yayarlar ki, gezegenin doğal enerji akımlarını bozarlar. O zaman Vicamalarla bu santrallere gider, uyumsuz akımlar üreten santral bilgisayarlarını yeniden programlarız. Bazen bu eylem çok az fark edilir, bazen de çarpıcı değişiklikler meydana gelir, bu da dünya sakinlerini bir hayli telaşlandırır! Bazen de, insanları dünyadan bu araçlarla naklederiz. Dünyaya aeordinamik konusundaki bilgileri Arkturusluların verdiğini söylersek bu size kendini beğenmişlik gibi mi gelir? Evet bu bilgiyi size veren bizdik, ama onun prensiplerini uygulayış şekliniz bizimkinden hala çok geridir.
Kargo Bölümü, bir gezegenden diğerine kargo taşıyan yerdir. Dünyada çalışmak, üslerimizi işletmek ve görevimizi tamamlamak için insan gözünden ırak birçok yeri kullanır, oralara sürekli kargo götürürüz. Ayrıca Ay’da üç üssümüz var, ama oraya artık kargo taşımıyoruz. Yerküredeki istikrarsızlık arttığı için dünyada konumlanmamız gerekiyor. Gezegeninizdeki üslerimizin birçoğu dağların içinde ve yerin altındadır. Yapılacak bir saldırıda gemimizin yumuşak karnı bu bölümdür, ancak şunu gururla söyleyebiliriz ki, evrendeki birçok grup teknolojik yönden çok gelişmiş bir uygarlık olduğumuz için gemilerimize saldırma cesaretini gösteremez. Bize saldırmalarını önleyen şeyin korku değil bilgelik olduğunu söylemekten de gurur duyarız!
Buharlaştırma Bölümü, ölmüş varlıkları ve battal hale gelmiş nesneleri anında buharlaştıran yerdir. Bu uygulamayla beden ya da nesne tamamen bir başka enerji formuna dönüştürülür. Daireyi bir tür ölüm odası olarak kullanmadığımızı bilmelisiniz, bu barbarca bir şey olurdu. Bölüm, bir varlık öldüğünde geride kalan maddeyi çözerek onun özüne, en saf enerji formuna dönmesini sağlar, böylece arkadaşımıza bir iyilik yapmış ve onu onurlandırmış oluruz.
İstihbarat Dairesi, gemi görevlilerimizle başka ırklardan varlıkların bilgi değiş tokuşu yaptıkları yerdir. İletişim kurduğumuz varlıklar başka bir dünyadan geliyorlarsa, toplantıları diplomatik incelikle yürütür, onlara gerekli saygıyı gösteririz. Bu zamanda dünyaya aktarılan bilginin çoğu bu dairede yapılan çalışmanın ürünüdür. İnsanlar rüyalarında buraya sık sık eterik bedenleriyle getirilir ve saatlerce bizimle çalışırlar, toplantı bittiğinde fizik bedenlerine geri dönerler. Bizimle çalışmayı yeğleyen birçok dünyalı varlık bu bölümü sıkça ziyaret eder. Aslında onlar bedenlenmeden evvel kabul ettikleri bir görevi yerine getirmekte, dünyanın frekansını yükseltme çalışmalarımıza katılmaktadırlar.
Güç Yenileme Bölümü, yıldız gemisini sevkeden gücü üretir. Enerjiyi, ana güç kaynağı olarak kullandığımız kristallerden sıvı ışığa dönüştüren küçük bir bölümdür. Bu dönüştürücü işlemle depolanan enerji yeniden işlenip kullanışlı hale getirilir. Sıvı ışık kristaller vasıtasıyla evrenden çekilir ve dönüştürme işlemine bağlanır.
Klonlama Dairesi, bedenlerimizi operasyon bölgemizin dışındaki yerlere kolayca taşımak için tasarlanmıştır. Moleküler yapımızı kaydederek dış uzay boyunca taşır ve bir başka yerde yeniden oluşturur. Bu dünyada yaptığınız kopyalama (klonlama) işlemine benzer. Yaşam formunun genetik yapısının kodunu çözer, sonra bu kalıbın bir kopyasını gitmek istediğimiz gezegene yollarız. Kopya kalıbın davranışlarından o bölgenin yaşam koşulları hakkında birçok şey öğreniriz. Daire, ayrıca işlem sırasında varlığın oluşumunda meydana gelen işlev bozukluklarını anında saptar ve düzeltir, bu yüzden gezegenimizde hastalık nedir bilmeyiz.
Manevra Aygıtı, gemiye üçüncü, dördüncü ve beşinci boyutlarda manevra yaptıran bölümdür. Geminin görünür hale gelip sonra gözden kaybolmasını sağlayan manyetik frekans değişiklikleri burada yapılır. Bu sayede biz sizi her zaman görebiliriz, ama siz sadece üçüncü boyut frekansındaki şeyleri görebilirsiniz, çünkü sınırlı bir bilgi ve inanç sistemine sahipsiniz.
Kristalizasyon Alanı, kristallerin dönüşüme uğratılıp enerjilendirildiği yerdir. Bu kristallerin birçoğu dünyadaki güç noktalarıyla temas kurmakta kullanılır, onlar vasıtasıyla dünyanın üzerindeki ve içindeki birçok noktayı sürekli olarak enerjilendiririz. Işık Çocuklarının da bildiği gibi, dünyanın yeni çağa geçişine yardımcı olmak için dünyaya sürekli ışık frekansları göndermekteyiz. Bu frekanslar, insan bilincini daha yüksek düzeylere çıkaran bilgiler taşırlar. Dünya bu bilgiyi, enerjilerin girdap yaptığı bölgeler kanalıyla alır ve ley hatları boyunca gezegene dağıtır. Bu bölgeler dünyanın akupunktur noktaları gibidir. Işık frekansını o noktalara düzenli aralıklarla gönderir, insanların enerjiye uyumlanmaları için zaman tanırız. Bu işlem yıllardan beri devam etmektedir. Eğer ışık frekansını bir seferde verecek olsaydık, yaratacağı şoktan birçok insan etkilenir, kendini toparlayamazdı. Bu işlemin tümü kristallerle gerçekleştirildiği için, gemimizde birçok farklı kristal formu üretir, onlara farklı programlar yükleriz. Bu programlama, dünyalı bilim adamlarının Silikon Vadisinde (ABD) gerçekleştirmeye çalıştıkları türden bilgi depolamayı içerir. Bu amaçla sık sık devasa kristal yataklarını dünyada seçilmiş yerlere ekmemiz gerekir. Bunu yaparken o bölgelerde bir hayli ufo faaliyeti gözlenir, oralar bizim iletişim üslerimizdir.
Frekans Aygıtı, ulaştığımız titreşim frekansını kaydeder ve onu eski frekansımızla kıyaslar. Kendi evrimimizden sadece biz sorumluyuzdur. Bu aygıtı düzenli fakat sık olmayan aralıklarla kullanırız. Gerçeklerin seçimi ancak bireysel ruh tarafından yapılabilir, çünkü bireyin aydınlanma yolunda kaydettiği ilerleme sadece kendine karşı ölçülebilir. Eğer bir ruh kendi adına düşünmeyi öğrenmez, körü körüne bir başkasının iradesine uyarsa, karmik borçlarını ve sorumluluklarını tehlikeye sokar. Bu yüzden, en önem verdiğimiz derslerden biri kendimize tanıdığımız özgür irade hakkını başkalarına da tanımayı öğrenmektir.
Büyükler İçin Öğrenim Yeri, Tanrısal bilgelik ve Gerçekle yeniden bağlantı kurmaya ayrılmıştır. Bu bölüme Yükselmiş Üstatlardan ve Büyüklerden başkası giremez. Bölüm sıvı ışıkla yaşam bağlantısını kurmak ve ruhen beslenmek için tasarlanmıştır. Burası kutsal bir yerdir, dünyanızdaki tapınaklara benzer. Dünyanız yedinci altın çağa bu Yükselmiş Üstatların çabaları ve Tanrının inayetiyle girecektir. Gireceğiniz çağ, insanoğlunun şimdiye dek benzerini asla görmediği bir çağ olacaktır. Sizin için çizilmiş İlahi Planın bütününe sadece Büyüklerimiz, Kumandanlar ve Yükselmiş Üstatlar vakıftır, oysa bizler sadece bozyapın bazı parçalarından haberdarız.
Dünyalı Işık Çocuklarının Toplantı Odası, dünyevi bedenleri içinde hizmet ederek planın kendilerine düşen bölümünü gerçekleştiren ruhlarla eterik konferansların yapıldığı özel bir odadır. Bu ruhların birçoğu kendilerini gezegende tecrit edilmiş hissetmekte, dünyaya ait olmadıkları duygusuyla yaşamaktadırlar. Bu odada yaptığımız toplantılarda, kendilerini asla terk etmediğimiz konusunda onlara güvence veririz. Onların işi kolay değildir, geri kalan kısa zaman içinde tüm dünyanın bilincini değişime uğratmak basit bir görev değildir. Birçoğunun kafası karışıktır, bazıları da dünyayı kuşatan enerji okyanusunda amaçsızca sürüklenmekte, yuvaya giden yolu nasıl bulacağını bilememektedir. Işık Çocuklarının misyonu, kadim gerçeklerin bilgeliğini ve Tanrısal bilgiyi yeniden gezegene getirmektir. Bunu başarmak için onlar farklı ülkelerde ve farklı meşguliyet alanlarında konumlandırılmışlardır. Kitleleri uyandıracak olan bu ordu, semavi alemlerdeki en bilge güçler tarafından desteklenmektedir. Sevgili Terra’nın (Dünya) uzun süredir özlemini çektiği aydınlanma ve barış onların çabalarıyla gelecektir. Işık Çocukları, alınlarında İbrahim’in Altın Yıldızının işaretini taşır, onların çok azı bizimle yaptıkları işbirliğini hatırlıyor olsa da, sizi temin ederim ki işbirliği sürmekte ve gezegende inanılmaz bir etki yaratmaktadır.
Evrensel Bütünsellik Dairesi, Tanrısal olanın formunu ve frekansını temsil eden kutsal bir yerdir. Dairede bir titreşim frekansı ve renk gösterisi vardır, buraya giren varlıklar sevinç ve esrime hali yaşarlar. Orası gerçeğe ulaşmış ruhları bekleyen boyuttur. Dairede hiç konuşulmaz, hatta telepatik iletişime bile ihtiyaç yoktur. Orada hiçbir boyutsal form tezahür etmemiştir, sadece evrende var olan en yüce gerçeklerin ışık formları, sesleri ve duygusal frekansları vardır. Bunlar, Thoth’un Mısır’daki inisiyelere aktarmaya çalıştığı gerçeklerdir. Ruhlar bir kez bu enerji yoğunluğunu deneyimlediklerinde, fizik dünyada hiçbir şey artık onlara çekici gelmez, çünkü bu olağanüstü ihtişam, parlaklık ve mutluluk üç boyutlu dünya ile kıyaslanamaz. Gemimizin bu bölümü kökenimize adanmıştır, o geldiğimiz ve sonunda döneceğimiz yerdir. (Sayfa: 143-208)


MİSYON

Soru- Misyon nedir?

Cevap- Gezegeninizdeki her insanın ruhuna, kader dediğiniz bir program damgalanmıştır, her insan ayrı bir yola ya da programa sahiptir. Tüm yolların kesiştiği noktada ise misyon planının Bir’liği vardır. Birçok ruh dünyada kendini öylesine kaybetmiştir ki, bu yaşamda içine düştüğü unutkanlıktan kurtulamayabilir. Belki de, içlerinde kodlanmış gizli bilgiye erişerek aydınlanmaları için birçok enkarnasyonun geçmesi gerekecek. Plan, kişinin önce kendi titreşim ve bilincini, sonra da çevresindeki kişilerin titreşimini yükseltmeyi öngörmektedir. İnsan, içindeki Tanrısal gücü kabul edip ona saygı göstermeden titreşimini yükseltemez. Eğer Tanrının her yerde ve her şeyde olduğunu anlayamazsa, gezegenin titreşimini de yükseltemez.


Soru- Dünyadaki üsleriniz nerededir?

Cevap- Dünyadaki üslerimiz dağların ya da kaya oluşumlarının içindedir. Ayrıca sürekli iletişimde bulunduğumuz dünyada bedenlenmiş ruhlar vardır. Onları daima ekranlarımız vasıtasıyla izler, anlayamayacağınız bir sistemle koruruz. Dünyadaki her ülkede görev yapan elemanlarımız vardır. Dağlardaki üslerimiz özellikle güçlü ülkelerin sınırları içindedir.


Soru- Evrendeki varlıklara zarar vermek için saldırı amacıyla tasarlanmış uzay gemileri var mıdır?

Cevap- Bu soruya ne yazık ki olumlu yanıt vermek zorundayız. Ama bugün dünyanın çevresinde bu tür gemiler çok azdır. Sayısal üstünlüğümüzden korkan bu gemiler gezegene çok fazla yaklaşamazlar.


Soru- Kendinizi bizim koruyucularımız olarak mı görüyorsunuz?

Cevap- Yüksek Konseyin Karmik Yönetim Kurulu, ruhların ışığa doğru kaydettikleri ilerlemeyi belirler. Biz, eriştikleri titreşim hızına ve o yıldızın kaderine bağlı olarak korunmaya hak kazanmış her çeşit varlığı korumakla görevlendiriliriz. Şimdi buradayız, çünkü bu çok özel bir misyon olarak ve dünya da kurtarılmaya değer olarak görülüyor.


Soru- Dünyadaki bazı hükümetlerle ilişki kurduğunuz doğru mu?

Cevap- Geçmişte iletişim kurmak için birçok plan denedik. Yüksek mevkilerdeki insanlarla, birçok başkan ve başbakanla temas kurduk. Onlar teknolojik sırlarımızın ve bilimsel alandaki keşiflerimizin peşindeydiler, ruhu besleyecek bilgiyi istemediklerini gördük. Bu alanda başarılması en zor şeyin, dünyadaki ortalama insanı kontrol eden güçlere nüfuz etmek olduğunu anladık. Bu güçlerden biri o ülkelerin hükümetleri, ikincisi ise silahlı kuvvetleridir. Yıllar önce bu kuruluşlar nezdinde girişimlerde bulunduk, ama kapılar yüzümüze kapandı, hatta düşmanca davranışlarla karşılaştık. Çabalarımız onlarca yıl sürdü, ama zaman geçtikçe güç yapılarının hükümetlerden yerel yönetimlere doğru kaydığını gördük. Üstelik o yerel yönetimlere gelmek için yetiştirilmiş birçok Işık Çocuğunu da tanıyorduk. Şimdi artık siyasi ve askeri konumda bulunmayan insanlarla iletişim kuruyoruz. Onlar bizi kalplerine buyur ettiler, halen 33 ülkeyle bağlantılarımız var, ayrıca iç dünyadaki uygarlıklarla da temas halindeyiz, birlikte bazı çalışmalar yapıyoruz.


Soru- Sıradan insanlarla ne şekilde temas kuruyorsunuz?

Cevap- Seçilmiş dünyalı bireylerle kurulan temaslar çok çeşitlidir. Bunlardan biri onlara mektuplar yollamaktır, sık sık bu mektuplar seçilmiş kişilerin önlerinde tezahür ettirilir. Genellikle ricalarımızın merak ve şaşkınlıkla karşılandığına, ama çok az kabul gördüğüne tanık olduk. Öyle görünüyor ki, insan zihni alışılmış yeteneklerin ötesindeki güç gösterilerinden bile kolay kolay etkilenmiyor. Bir başka temas şekli, seçtiğimiz insanların önünde fiziksel olarak belirivermektir. Meraklı ve samimi olanlar bu iletişimlerin sürmesini istemekle birlikte, bizi kalplerine buyur edenler kadar önemli değiller. Temas kurduğumuz iki insan arasındaki frekans farkını hemen anlayabilir, hangisinin kendini işe adadığını bilebiliriz. Bir diğer temas şekli de, bazı ruhları gemilerimize götürmeyi içerir. Eterik haldeki varlık bu izni vermeden onu asla gemilerimize götürmeyiz. Bu en saf ve en güvendiğimiz iletişim biçimidir. Bir diğeri ise telepatiktir, bu yolla bazı insanlara mesajlar yollarız. Ama en sık kullandığımız temas şekli rüya halinde gerçekleştirilenlerdir. İnsanlar bu haldeyken eterik bilinç formlarına girebiliriz. Bu, dünyadaki hiçbir varlığın muaf olmadığı bir iletişim biçimidir, yani her insan bu yolla bizimle iletişim kurar.


Soru- Gemilerinizi ziyaret eden insanlar üzerinde tıbbi deneyler yapıyor musunuz?

Cevap- Biz ima ettiğiniz anlamda deneyler yapmayız. Bizim tıbbi deneylerimiz enerji düzeyinde yapılır ve bireyin frekansıyla bilincini kapsar. Bireylerin küçük bir dokusunu, sıvısını ya da elektromanyetik titreşim örneğini kullanarak frekanslarını ölçebiliriz. Her olayda denekten izin alırız.


Soru- Bu zamanda dünyaya neden geldiniz?

Cevap- Dünyanın yeni çağa doğum sürecine yardım etmemiz istendiği için geldik. Yükselmiş Üstatların, Semavi Varlıkların ve Meleklerin evrende yankılanan çağrısını duyduğumuz için geldik. Şimdiki geçiş dönemi, dünya tarihinde deneyimlenmiş hiçbir döneme benzemiyor. Gezegeninizin yakında kavuşacağı güç ve konumu yeniden kazanması için aradan 26 bin yılın geçmesi gerekir. Bu muazzam mücadele sürecinde düşük titreşimli eski sistemler çökmekte, onların yerini yeni ışık ve ses titreşimleri almaktadır. Bu, sevgisiz ölümlülerin inşa ettikleri tüm yapıların artık sona ereceği anlamına gelir. Onların yerini sadece beşinci ve daha yüksek frekansta titreşen sistemler alacaktır.
Beşinci ışın, gırtlak bölgesinin enerji vorteksidir (girdap). O mavi renkle aynı frekansta titreşir ve gerçeği söylemeyi temsil eder. Bu frekans, yalan temeli üzerine kurulmuş tüm birey ve kuruluşları açığa çıkarıp teşhir edecektir, çünkü onlar yüksek ışık frekansında sürdürülemezler. Yeni çağda Beyaz Işık otorite kuracak, bu frekansla birlikte gerçek, sevgi ve teslimiyet gelecektir. Beşinci ışın, gökkuşağında beşinci konumda bulunan renktir ve sol notasıyla aynı titreşim frekansındadır. Bu ikisinin bileşimi, gezegeninizde çok uzun bir zamandan beri sürdürülen yalan ve hilelerle savaşmak için güçlü bir silah oluşturacaktır. Biz dünyaya bu titreşimdeki frekansı kanalize ediyoruz. Bu yüksek frekans gezegendeki bireyler tarafından massedilmiş ve birçok ruhun bilinci etkilenmiştir. Ortaya çıkan bazı sonuçlar şunlardır:
Artık birçok insan, toplumları yüzyıllardır zehirleyen yalanları ortaya çıkarıp teşhir etmek istiyor. Düşük yapılı düşünceler, duygular barındıran ve bu tür eylemlerde bulunan kişiler araştırılıp ortaya çıkarılıyor, yani teşhir gerçekleşiyor. İnsanlık mutlu sonuçlar doğuran bir bilinç değişimi hissetmeye başlıyor. Bu var oluş hali, bir oluruna bırakmama tutumunda ya da olumsuz duygulara bağlanmama duygusunda tezahür ediyor. Yüksek bilinç hallerindeki bireyler, kendilerini daha düşük ve öfkeli bireylerden ayırıyorlar. Farklı bireylerin frekansları çatışmaya başlıyor, yüksek frekans egemen olduğunda ya da daha çok birey tarafından massedildiğinde çatışma daha aşikar hale gelecek.
Birçok ruhun henüz anlamadığı şey, yüksek titreşimler taşıyan bir bireyin düşük titreşimli bireyin çevresindeyken en az onun kadar rahatsız olduğudur. Dünyalılar genellikle yüksek titreşimli bireylerin daha çok şey hissettiklerine, daha parlak bir zekaya sahip olduklarına, düşük titreşimli bireyden daha çok şey bildiklerine inanma eğilimindeler. Sizi temin ederim ki, zeka bu var oluşta dikkate alınacak bir unsur değildir, yeni bilinç sadece bireyin taşıdığı sevgi ve ışık miktarıyla ilgilenir. O Mesih benliğin göstergesidir.
Bireyler ruh konusunda giderek artan bir açlık hissediyorlar. Birçoğu yanıtları bulmak için kendi içine bakmaya başlıyor, sonunda yanıtları buluyor ve bayram ediyor. Hepinizin anlaması gereken şey, tüm kutsal metinlerinizde yazıldığı gibi tezahür etmiş fizik dünyanın bir illüzyon ya da maya olduğudur. Kişi bu illüzyon içinde dolanıp durur ve yanıtları arar. Önüne her gelene huzur ve doyumu nerede bulacağını sorar, ne yazık ki bu uzun yolculuk iç huzurunu bulamadan sona erer, çünkü yanıtlar orada değildir.
Sevgili kardeşlerim, eğer size anlamlı bir mesaj bırakmamız gerekiyorsa şu mesajı anlayışınıza sunmamıza izin verin: “Sizin dışınızda hiçbir gerçek ya da realite yoktur. Siz tüm evrensiniz ve Tanrıyla Bir’siniz. Her şey içinizdedir, bu yolculuk içinizdeki harikaları ve güzelliği keşfetmek için dışsal benliğinizi susturmaktan başka bir şeyi gerektirmez.”
Tarafımızdan dünyaya kanalize edilen enerji, gezegendeki bireylerin bilinçlerinin derinliklerini etkiliyor. Bu ancak dışsal zihni sessizleştirip zihnin içsel sığınaklarıyla bağlantı kurarak keşfedilecek bir enerjidir. O, ruhların nicedir keşfetmeyi bekledikleri içteki evrendir, her ruhun yaşam yolculuğunda bulmaya çalıştığı Bir’liktir. Bizim misyonumuz, ruhların bu Bir’lik haliyle bağlantı kurmalarına yardımcı olmaktır. Bu enerjiyi yaymak için buradayız, ama bunu birçok uzaylı kardeşimizin yardımıyla yapıyoruz.
Dünya kendini kuşatan olumsuz enerjiden temizlenmeye hazırlanıyor. Şiddetli iklim değişikliklerinde, püsküren ve püskürmeye devam edecek yanardağlarda, depremlerde ve ozon tabakasının delinmesinde bunun işaretlerini gördünüz. İnsanlığın enerjisi epeydir sevgili Terrayı kirletmiştir ve temizlik tamamlanacaktır. Bu ya insanlar tarafından ya da kontrollerinin dışındaki güçler tarafından yapılabilir, bu seçiminize kalmış bir şeydir, kim tarafından yapılırsa yapılsın sonuçta gerçekleşecektir. Yeni çağda var olabilmek için bireylerin yüksek frekanslı giysileri kuşanmaları gerekir, eğer bu uyarıya aldırış etmemeyi seçerlerse, huzur ve uyumun Altın Çağına katılmamayı seçmiş olurlar. Titreşimlerini yükseltmeyi seçmeyenler, dünya katını terk etmek zorundadır. 90’lı yıllar temizlenmeye ayrıldığı için, birçok ruh 2000 yılından önce dünya katından ayrılacaktır.
Yaptığımız uyarı olumsuz değildir, olandır, yasadır. Devam etmemeyi seçenler kendi seçim ve iradelerini ifade ediyor olacaklar, seçimlerinden ötürü onlara saygı gösterilecektir. Ruhları, seçtikleri ve alışık oldukları frekansa uygun bir gezegende tekrar enkarne olacaktır. Yaşam ille de devam edecektir, çünkü yaşam sonsuzdur.


Soru- Bize yardıma gelenler sadece Arkturuslular mı, yoksa başka gezegenlerden gelen semavi varlıklar da var mı? Biraz onlardan da söz edebilir misiniz?

Cevap- Yardım çağrısı evrenin her yanından duyuldu, bu sese sadece bizim karşılık verdiğimizi söylemek bencilce olur. Şu anda geçiş dönemine yardım etmek için birçok yıldız sisteminden gelen varlıklar da burada bulunuyor.
Size yardım etmeye gelmiş her uygarlığın misyonu, geldikleri yıldız sisteminin titreşim niteliklerine göre değişir. Örneğin, Orion yıldız sisteminden gelenler, başka türlü yaratılamayan bir denge ve güzellik elde etmek için güçleri kutuplaştırma yeteneğine sahiptir. Siz buna yıkım ya da kaos diyebilirsiniz, ama biz ona değişik bir yaratma biçimi deriz. Onlar, yakın zamanlarda oluşturduğunuz “kavratıcı uyumsuzluk” teorinizin anlayışına uygun ruhları buraya getiriyorlar. Orionlular kaotik güçler vasıtasıyla iş görürler ve sistemler yaratırlar. Ama teoriler de er geç değişir, yeni çağ başladığında dünya bu teoriyi de ıskartaya çıkarmak zorunda kalacak. O gün geldiğinde, daha ileri bir evrim ve uyum sürecine öncülük etmek için gezegeninize Lyralı varlıklar gönderilecek. Bu durumda Orionlular dünyada pürüzsüz işleyen sistemlerin gelişimi için zihinsel güçleriyle katkıda bulunuyor, sarı renk titreşimini yayımlayarak insan bilincindeki sezgisel güçlerin sabit kalmasını sağlıyorlar.
Alfa Centauruslular, menekşe renkli ışını temsil ederler. Evrenlerin en yüksek nitelikli bilimsel ve teknik bilgisine sahiptirler. Onlar teorisyenlerdir, gezegeninizdeki bilgi düzeyini yükseltmek için buradalar. Yaşadıkları zorluk, evrenin ileri kavramlarını insan anlayışı düzeyine indirmenin yollarını bulmayla ilgilidir. Dünyadaki en ileri bilimsel kuruluşları inceliyor ve bu kuruluşların üyelerine telepatik yoldan bilgi veriyorlar. Bu bilgi, yüzyılın başında yeni teknoloji biçimlerinin tasarımını hızlandırmak için veriliyor. Zekaları çok yükseklerde gezindiğinden, fikirlerini dünya katına indirmek onlar için çok zordur.
Sirius gibi yıldız sistemlerinden gelen varlıkların burada bulunma nedenlerinden biri, bu yüksek bilgileri dünyada köklendirme işine yardımcı olmaktır. Siriuslular, eski Mısır uygarlığına tanrı -insanlar olarak gelmiş ve piramitleri inşa etmişlerdir. İç dünyaya giden yolları ve tünelleri yapanlar da onlardır. Tüm yüksek bilgileri dünyada köklendirmenin yanı sıra, Mısır uygarlığını yüzlerce yıl ayakta tuttular. Gelecekte Altın Çağın tapınaklarını inşa edecek olanlar da Siriuslulardır, ama bu sefer yalnız olmayacak, burada bulunan tüm uygarlıklardan yardım alacaklar. Yakında büyük piramidin sırları açığa çıkarılacak ve yaşamın birçok gizemi gözler önüne serilecektir. Bilgiyi bir kez daha gezegene ifşa edecek olanlar uzaylı kardeşleriniz olacaktır, çünkü ta başlangıçta bu gizemleri mühürleyenler de onlardı!
Hydralı varlıklar, yerkürenin cevherlerinden yeni şeyler yaratmakta ustadırlar. Onlar tarım uzmanları ve arkeologlardır, toprak ve kilden değişik ürünler yaratan, toprakla uğraşmayı seven varlıklardır.
Lyralılar dünyaya göçebe kültürünü ve özgürlüğü getirmişlerdir. Gezegenlerine bağlılık duymazlar, evrenin bukalemunları gibidirler, her gittikleri yere uyum sağlarlar. Baş bölgelerinden bir hayli ışık yayarlar, ama dünya atmosferindeyken baş merkezini doyuma ulaştırmakta zorlanırlar, çünkü dünyanın düşük titreşimine alışık değildirler. Mutlak bir hareket özgürlüğüne sahip oldukları için, bizim Arkturusta yaptığımız gibi kendilerini gezegenleriyle sınırlamazlar, onlar evrenin bağımsızlarıdır.
Pleiadesliler mavi renk tayfında titreşirler. Bunun anlamı dürüstlük ve adalettir. Müzik ve dansta inanılmaz ilerlemeler kaydetmişlerdir. Yeni müzik biçimleriyle dünyanın ritmini değiştirenler onlardır. Bu yeni müzikler, insanlardaki yüksek enerji merkezlerini aktive etmek için tasarlanmış yüksek titreşim frekansı içeren müziklerdir. Yüksek çakraları aktive ettiğinizde, bireyin bilinci daha yüksek bir boyuta geçer, yüksek boyutlar da otomatik olarak evrenin ortak bilinciyle bağlantı kurarlar. Pleiadesliler ses ve ışık yaratımında uzman olarak kabul edilirler. Dünyadaki hologram ve lazer teknolojisi, Pleiadesli uzmanların çabaları sayesinde gün ışığına çıkmıştır.


Soru- Kaçırılıp üzerinde deney yapılan varlıkların belleklerini yitirdiklerini duyuyoruz. Birçok insan bu konuda korku ve öfke içinde. Bu faaliyetlerden siz mi sorumlusunuz?

Cevap- Eğer Arkturusluları kastediyorsanız bu faaliyetlerden sorumlu olan biz değiliz. Ama şunu bilmelisiniz ki, gemilere götürülüp üzerlerinde deneyler yapılan bireyler bunu ruhsal düzeyde kabul etmiş olanlardır. Kaçırılan kişiler bu zamanda dünyada bedenlenmeyi ve incelenmek üzere gemilere götürülmeyi seçmiş olanlardır. Daha dünyaya gelmeden önce kendileriyle yapılan anlaşmanın gereğidir bu. Ne var ki bu ruhlar bedenlendikten sonra yaptıkları anlaşmayı hatırlamazlar, çünkü yeni doğan bebeğin aldığı ilk nefesle birlikte unutkanlık perdesi iner. İnsan o andan itibaren evrenin Tanrısal zihniyle yeniden bağlantı kurana dek artık kendi başınadır.
Dünya evrendeki en zor gezegenlerden biridir, yüksek frekansların nüfuz etmesini nerdeyse olanaksız kılan bir enerji tabakasıyla kuşatılmıştır. Ruh geçmiş yaşamlarını hatırlamadığı için, varlık bu gezegene gelmekle büyük risk aldığını bilir. Her insanın bir misyonu ve tasarlanmış ilahi bir planı vardır. Bu planın programı kalp bölgesindedir, insan bu koda ancak yüksek benliği vasıtasıyla girebilir, bağlantıyı bir kez kurduktan sonra korku ve illüzyonun hayatını yönetmesine kesinlikle izin vermez. Ama çok az ruh bunu anlayabildiği için, dünyadaki görevini keşfetme yolunda gerekli adımları atamaz.
Bedenlerinin incelenmesine izin veren varlıkların yaptığı hizmet, varlığın bilincinde kristalize olmuş tıkanıklıkların ortadan kaldırılmasını sağlar. Bunun anlamı şudur: Genellikle varlığın akaşik kayıtlarında önceki yaşamlarından kalma olumsuz koşullanma ve programlar vardır. Bu yüzden varlık şimdiki hayatında mantıklı bir açıklaması olmayan korkular hisseder. Bu korku o kadar derinlere işleyebilir ki, varlığın ışığa doğru ilerlemesini engelleyebilir. İşte eterik kattaki arkadaşlarımız bu tür sorunları olan insanları kristalize olmuş enerji tıkanıklıklarından kurtarmaya çalışırlar. Söz konusu tıkanıklık giderildikten sonra varlık daha yüksek frekansta titreşmeye başlar.


Soru- Bedenlerimizi ve zihinlerimizi temizlemek için ne yapabiliriz?

Cevap- Üzerinde çalışacağınız dört enerji kaynağı var. Bunlar düşünceleriniz, sözleriniz, duygularınız ve eylemlerinizdir. Yapmanız gereken şey bu enerjilerin gücünün farkında olmaktır. Bu alanların her biri üzerinde hakimiyet kurmaya başlamalısınız. Enerjinizin boşa harcanmasına, çevrenizdekilerin olumsuzluklarının enerjinizi tüketmesine izin vermeyin. Zihninizin başıboş gezinmesine izin vermeyin, siz kendi tapınağınızın üstadısınız!
Yapacağınız başka birşey de, fiziksel bir arınmadan geçmektir. Bedeniniz rahatsız olduğu ya da işlev yapmasına izin verilmediği takdirde, kalp merkezindeki yaşamsal enerjiyi çekip tüketecektir. Kaçınılması gereken yiyecekler şunlardır: Rafine edilmiş unlar, kafein ve zihin tayfını çarpıcı biçimde değiştiren uyuşturucular. Kırmızı etler ise, dünyanın ürettiği en düşük titreşimli besinlerdir. Bedenlerinizi bu besinlerden kurtardığınız takdirde yüksek bir enerji ve güç kaynağı haline gelir, böylece berrak bir bilince kavuşursunuz. Bu durumda yüksek benliğinizle bağlantı kurmanız kolaylaşır. Yüksek benliğiniz öyle saf bir elektromanyetik enerji formudur ki, ancak beden titreşim hızınız aynı frekanstaysa onunla birleşebilirsiniz. Ruhla birleşmek için bedenin ve zihnin temizlenmesi zorunludur. Ruh titreşim frekansı konusunda taviz vermez, öz bir kez o güzel ışımaya ulaştığında artık geri dönüş yoktur. Bilinç düzeylerini yükseltmek insanların egolarına kalmış bir şeydir, dünyadaki ruhların misyonu budur.


Soru- Mesihin ikinci gelişiyle ilgili olarak hangi olaylara tanık olacağız?

Cevap- Önümüzdeki yıllarda Işık Çocukları arasındaki bağların güçlendiğini göreceksiniz. Bir diğer işaret, öfke tezahür ettirmeye başlayan kayıp ruhlar olacak. Onlar hücresel düzeyde kurtuluş umudunun kalmadığını görecek, yoğun bir terk edilmişlik duygusu hissederek dövüşmeye başlayacaklar. Bu tepkide karanlık tarafın üzüntüsünün tezahürünü göreceksiniz, bu yerel düzeyde bile aşikar olacak. Size tavsiyemiz, önce kendinizin sonra da başkalarının üzerine menekşe rengi ve beyaz ışık geçirmenizdir. Üçüncü tezahür geriye sayım işlemi olacak. Giderek daha fazla medya kanalının bu olayın gerçekliğinden söz etmeye başladığını ve tarafların saf tuttuğunu göreceksiniz, bu konuda tarafsız kalmanızı tavsiye ederiz. Üstat olabilmeniz için bu dünyada bulunmanız, ama bu dünyadan olmamanız gerekiyor, bu konumda olmanız için de taraf tutmamanız gerekiyor.
Bu dönemde en önemli olay İsa Mesih’in görünmesi olacak ve vaat gerçekleşecek. Onun parlaklığı gezegendeki tüm ruhlar tarafından aynı anda fark edilecek. Bu hem dördüncü, hem de üçüncü boyutlarda vuku bulacak ve o sırada birçok insan titreyecek! Çobana geri dönecek kuzuları sayabilirsiniz, bu büyük sevinç zamanında sürü muhteşem varlığı kuşatacaktır! Biz durup dinlenmeden bu olaya hazırlanıyoruz. Size şunu söylemeliyiz ki, üçüncü kök ırkın çok uzun bir süredir beklediği şeydir bu olay.


Soru- İsa’nın ya da Sananda’nın bu ikinci gelişte ve yeni bin yıllık devredeki rolü nedir?

Cevap- Altıncı ışının üstadı Sananda, yeni çağa uyanan bu gezegenin önderidir. O Büyük Merkezi Güneşten gelen muhteşem ışındır. Onun rolü, altıncı ışın kapısından geçerek Tanrısal aleme geri döneceklere liderlik yapmaktan başka bir şey değildir. Bu aleme girmemeyi seçenler için bir ceza yoktur, dünyadaki birçok ruhun bu yolculuğu yapmaya henüz hazır olmadığı da açıktır. Tek ceza zamandır, Sananda’nın konukseverliğine karşılık vermek istemeyenler, kapının tekrar açılacağı bir sonraki uygun zamanı beklemek zorunda kalacaklar. Bu zaman kapısı yaklaşık 26 bin yıl sonra yeniden açılacaktır. Bu, ruhların o devre sırasında Tanrısal aleme götürülme fırsatını hiç bulamayacakları anlamına gelmez. Bir kez kapı kapandığında, varlığın Baba’nın alemine götüren yolu bulması daha zor olacaktır.
İsa dönmüştür, çocukları ve kardeşleri arasındadır, vaadini yerine getirmek için dönmüştür, bilgisi ve şefkati yüzünden dönmüştür, hükmetme döneminin sonuna kadar da burada kalacaktır. O fiziksel form içinde dönecektir, bu olayın zamanı İbrahim Peygamber’in kitabında yazılıdır, ama bu bilgi size kadar ulaşan kitapta yer almamaktadır. Tüm ışık noktaları ve koşulları gezegene sağlamca demir atana dek bu tarih açıklanamaz. Üstadı koruyan ışık güçleri ve melekler onun dönüşü için yolu hazırlamaktadır, ancak plan tamamlandığında İsa’yı fiziksel form içinde görebileceksiniz!


Soru- Yükselmiş Üstatlar kimlerdir? Yedinci ışının anlamı nedir?

Cevap- Yükselmiş Üstatlar yedinci ışın ve onun üstündeki titreşim frekansına ulaşmış ruhlardır. Işık, dünyalı bilim adamlarının ölçümlerine göre yedi renk frekansından oluşur. Her bir renk farklı bir hızda titreşir. Menekşe rengi, tüm renklerin birliği olan beyaz ışık tarafından massedilmeden önceki en yüksek frekanstır ve yedinci ışına denktir, dünya katındaki en yüksek titreşimdir.


Soru- İnsanlar, dünyanın sonunun gezegenin yıkımı anlamına geldiğini söylüyorlar. Bu konuda bir yorum yapabilir misiniz?

Cevap- Bize göre bu, evrenin fiziğinin dünyanızı kuşatan enerjiyi artık desteklemeyeceği anlamına gelir. Eğer gezegeniniz yıkıma uğrarsa, Tanrı ile iletişim kuracak yer kalmayacağı anlamına gelir. Gezegene fiziksel anlamda ne olursa olsun, Tanrının asla yok edilemeyeceğini söyleyebiliriz. Ayrıca, Tanrının şu anda yıkıma izin vermemek üzere çalışan bir zekaya sahip olduğunu da söyleyebiliriz. Bu gezegenin büyük bir kadere, muhteşem bir geleceğe sahip olduğunu, ama durumun düzelmeden önce daha da kötüleşeceğini de söyleyebiliriz. Sonuç tamamen dünyadaki ruhlara bağlıdır, gezegenin halkı sevgili Terra’yı havaya uçurmayı seçtiğinde, müdahale etmemiz için bize ilahi bir emir verildiğini bilmelisiniz. Dünya’yı hiçbir güç yok edemeyecektir, bu konuda size garanti verebiliriz. (Sayfa: 227-283)


GELECEK

Size yüzlerce yıl önce gönderilmiş bir mesaj, hızla yaklaşmakta olan yeni çağ için rehberlik ararken kullanabileceğiniz en güçlü araçlardan biridir. Onu bir kez daha aktarmak ve Arkturuslu Büyüklerimizin bu mesajı yorumlayışını size sunmak istiyoruz.

23. Mezmur

Tanrı benim çobanımdır ve ben hiçbir şey istemeyeceğim.

Tanrı dediğiniz muhteşem varlık ışığa dönüş yolunda olan ruhların tüm ihtiyaçlarını karşılar. Ruhlar dikkatlerini bu varlığa çevirdiklerinde artık hiçbir şey istemezler, çünkü ihtiyaçları tüm düzeylerde karşılanır.


O beni yeşil çayırlara yatırdı.

Yeşil renk insanın enerji sistemindeki dördüncü çakraya denktir ve kalp merkezini temsil eder. İnsanlardaki en güçlü merkezdir, ayrıca insanların en çok ihmal ettiği merkezdir. Bir anlamda en kolay incinen ve birçok kişi tarafından en hızlı kapatılan merkezdir. Eğer insan bilincini Tanrı bilincine bağlarsa, o zaman ruh kalp merkezinden hareket ediyor demektir. Bu hal içinde çayırlar (kalp) çok bereketli ve yeşil hale gelir ve bireye bahşedilecek gücün tüm unsurlarını içerir.


O beni durgun suların yanına götürdü.

İnsan kalp merkezini gerçek bilgelik kaynağı olarak kabul ettiği ve davranışları yüksek bilinç hallerinden kaynaklandığında, birçok insanın yokluğunu hissettiği sükuneti kazanır. Çünkü bunu takip eden şey zihnin sessizleşmesidir. Zihin huzursuz olduğunda ruhu ve kalbi de sıkıntıya sokar. İnsan durgun suya benzediği, sükunet dolu bir zihin ve ruh hali içinde olduğunda hiçbir konuda savaşmaz, kendinin efendisi olur.


O benim ruhumu iyileştirdi.

Yukardaki unsurlar gerçekleştiğinde ruh artık tüm karmik borçlarını iptal edip onlardan kurtulur, böylece Tanrısal aleme girmeye hazırlanır.


O, O’nun adı aşkına beni doğruluk yollarına götürdü.

Tüm karmik borçlardan kurtulduğunda ruh artık yüksek alemlere götürülmekte özgürdür. Siz buna ermişlik ya da Yükselmiş Üstatlara giden yol diyebilirsiniz, bizse beşinci boyut frekansı deriz. Çünkü bu hal içindeki insan, Büyük Merkezi Güneşin sıvı ışığını kontrol edecek güce sahip olur.


Evet, ölümün gölgeli vadisinden geçsem de hiçbir kötülükten korkmayacağım, çünkü sen benimle birliktesin.

Dünya bir vadiye benzer, çünkü insanların bilinci çok düşüktür. Bu yüzden yüksek alemdekiler tarafından gölgeler ve illüzyonlar vadisi olarak görülür. Ölüm bir illüzyondur, bir bilinç halinden bir başka bilince, bir karmik sorumluluktan bir diğerine geçiştir, ruh olan eterik bedene yeniden bağlanmaktır, o gerçek yaşamdır. Dünyadaki bir başka illüzyon da kötülüğün varlığıdır. Kötülük ve dehşetin sizin için realite olduğunu gözlemliyoruz. Oysa anlamadığınız şey bu süreçleri zihin gücünüzle yarattığınızdır. Bu yüzden, bir ruh her şeyin Yaradanı Tanrıyla birlikte yüksek katlarda yürüdüğünde, artık kötülükten ve ölümden korkmaz. İnsanın bilinci bu illüzyonları aştığında artık onları alıkoymaya ihtiyaç kalmaz. Her insan içsel dünyasının gücüyle kendi realitesini yarattığı için, bir kez kötülük ve korkudan kurtulduğunda bu nitelikler artık dünya katında ya da bireyin çevresinde tezahür etmeyecektir. Sevgili kardeşlerim siz aslında çok güçlüsünüz.


Sen düşmanlarımın huzurunda bana bir sofra hazırladın.

Her şeyin tek Yaradanı ayrım yapmaz, Tanrı tüm ruhları bir ana babanın eşit sevgisiyle sever. Bu yüzden, insan illüzyoni yolda her ne yapmış olursa olsun Tanrı cezalandırmaz, tüm çocukları için bir ziyafet sofrası hazırlar.


Sen benim başımı yağ ile meshettin.

Hepimiz Tanrının seçilmiş çocuklarıyız, hepimiz zayıflığımızdan kurtarıldık. Sizi Baba’dan ayrı tutan şey sadece egodur. Tanrı hepimizi Yükselen Kurtarıcının işaretiyle mesheder, bu buluşmayı kabul ya da reddetmek egonuza ve seçiminize bağlıdır.


Benim bardağım taştı.

Tanrının inisiyasyonunda tüm çocuklara bolluk sunulur. Bu tüm karmik borçlardan kurtuluşun ödüllerinden biridir. Evren yoksulluk değil bolluk evrenidir, sınırlı bolluğa sahip olan sadece insanın bilincidir. Sizi yoksulluk içinde tutan zihniniz ya da bilginizdir.


Elbette iyilik ve inayet hayatımın tüm günlerinde beni yalnız bırakmayacaktır.

İyilik ve inayet içinde olanlar, halim olanlar dünyayı miras olarak alacaklardır. Bilinçlerini yükseltmeyi seçen tüm ışık çocuklarının ödülleri rahatlık, mutluluk ve huzur olacaktır.


Ve ben Tanrının evinde ebediyen kalacağım.

Tanrının alemi ebedidir, bunun sonsuz bir yolculuk olduğundan kuşku duymayın. Her uygarlık ve insan türü evrimleşirken daima deneyimlenecek yeni zorluklar, serüvenler, umutlar ve esrime halleri vardır. Dünya insanları temel korkularını ve sınırlılıklarını aşmayı öğrendiklerinde, diğer realite boyutlarını keşfetmekte özgür olacaklardır. (Sayfa: 285-290)




17.11.2008

---P’TAAH---
PLEİADES MESAJLARI

Cilt : 2

AKAŞA YAYINLARI

“ Güvenli bir evrende yaşadığınızı, realitenizi kesinlikle kendinizin yarattığını, evrenlerde en büyük gücün sevgi olduğunu, hiç kimseden ve hiçbir şeyden ayrı olmadığınızı, bilinen ve bilinmeyen realitelerdeki her şeyin TÜM VAROLAN olduğunu anladığınız zaman, işte o zaman dünyaya bir ışık olacak ve çok arzuladığınız değişimi yaratacaksınız.” P’TAAH


BİRİNCİ CELSE (4 Aralık 1991)

İyi akşamlar sevgili dostlar, ben P’taah. Sizlerle olmak bana her zaman sevinç veriyor. Şimdi sorularınızı bekliyorum.

Soru- Yoğunluk hakkında bir açıklama yapabilir misiniz? Ben üçüncü yoğunluğu okuduğum celselerden biliyorum. Birinci, ikinci ve dördüncü yoğunlukları anlatabilir misiniz?

P’taah- Birinci yoğunluk, cansız ve bilinçsiz olarak algıladığınız şeylerin realitesidir. Örneğin kayalar gibi, yerküreniz gibi mineraller düzeyidir. İkinci yoğunluksa, bitkiler ve hayvanlar alemi olarak adlandırdığınız düzeydir. Hiçbir şey yoktur ki bilinçli bir realiteye sahip olmasın, hatta kaya, yerküre ve mineral olarak adlandırdıklarınız bile! Her atom ve molekül kendine has bilinç düzeyine sahiptir. Üçüncü yoğunluğun insanlık, deniz memelileri, yani balinalar ve yunuslar olduğunu söyleyebiliriz. Dördüncü yoğunluk ise, dahil olmak için dönüşüm geçirmekte olduğunuz yoğunluktur. Aslında o da bir frekanstır, çünkü herşey frekanstan oluşur. Işık, üçüncü yoğunluğun en yüksek frekansıdır, ışık frekansının ötesinde olana dördüncü yoğunluk denir.


Soru- Medyumlar kanalıyla verilen bilgilerde, tarihte insan olmayan bazı yaratıklar üzerinde genetik işlemler yapıldığı söyleniyor, bu doğru mu?

P’taah- Gerçekten de tarihte insanlık üzerinde genetik manipülasyonlar yapılmıştır. Sizler hepiniz yıldız tohumusunuz. Sadece gezegeninizde değil, tüm gezegenlerde genetikle oynanıyor. Bu gezegende alınan sonuç sizsiniz, ne harika değil mi? Korkmanıza gerek yok, hiçbir şey size zarar veremez.


Soru- Güneş sistemimizdeki diğer gezegenlerde de hayat var mı?

P’taah- Evet var. Bilim adamlarınız, oralarda yaşamın varlığına dair kanıtlar buldular. Ancak iç dünyada yaşayan insanlar gibi onlar da farklı bir zaman çerçevesindeler. Zamanı geldiğinde yalnızca güneş sistemindeki değil, başka güneş sistemlerindeki varlıklarla da iletişim kuracaksınız. Oralarda sizin gibi duyarlı ve bilinçli pek çok varlık var. Bazıları insanlarla aynı fizik formda değiller, bazıları ise insanımsı form içinde, ama fizyolojik bakımdan çok farklı yapıdalar. Her ne kadar onların da iki kolları, iki bacakları ve bir başları varsa da, iç yapıları sizden çok farklıdır. Onlar genellikle anladığınız anlamda bir cinsiyete sahip değiller.


Soru- Mikrokozmos da yine bir makrokozmos mudur, bu böylece sonsuza kadar gider mi?

P’taah- Evet, bu harika bir şey değil mi? Hangi tarafından bakarsanız bakın ayrılık yoktur, hepiniz tanrısınız! Kişiliğiniz gerçek kimliğinizin sadece bir fasetidir, o kadar. Siz kişiliğiniz değilsiniz, bedeniniz değilsiniz, bunların hepsinden daha fazla bir şeysiniz. Onu adlandırmaya çalıştığınız zaman zaten sınırlamış olursunuz, sınır yoktur, siz sınırlar ötesisiniz. Realitenizi yaratan sizsiniz, onu sevgiyle yaratabilirsiniz, bunun zihninizle hiçbir ilgisi yoktur. Veya onu korkuyla yaratırsınız, bunun zihninizle her türlü ilişkisi vardır. (Sayfa: 19-39)


İKİNCİ CELSE (11 Aralık 1991)

İyi akşamlar, ben P’taah. Haydi başlayalım, sorular.

Soru- Yıldız halkları dünyaya nasıl gelecekler? İnsanlar onları görecekler mi, yoksa görünmeden etrafta dolaşacaklar mı?

P’taah- Uzay taşıtlarıyla dünyaya gelmiş yıldız halkları vardır, onlar birçok insan tarafından görülmüştür. Yıldız halkları gizlenme konusunda çok ustadır, uzay taşıtlarını gizleyebilirler, insanlar bakarlar, ama onları göremezler. Yıldız insanları çeşitli şekillerde gelirler, şu sırada bedenleriyle gelenler ve bizim gibi medyum aracılığıyla gelenler var. Bazıları da doğum yoluyla gelmeyi yeğlerler. (Sayfa: 41-61)


ÜÇÜNCÜ CELSE (18 Aralık 1991)

İyi akşamlar, ben P’taah. Sorularınızı sorabilirsiniz.

Soru- Ben bir şeyi tezahür ettirmeyi denedim ama olmadı, bunun sebebini açıklayabilir misiniz?

P’taah- Yanıtı kendiniz verdiniz sevgili varlık, buna denemek denir. Bir şeyi denediğinizde kuşku yaratırsınız, kuşku duyduğunuzda o şeyin gerçekleşmesi zaman alır. Bir şeyi arzuladığınız ve onun olacağını kesinlikle bildiğiniz zaman, işte o zaman öyle olacaktır. Kutsal kişilerin durup dururken hiç yoktan madde tezahür ettirebilmeleri nasıl oluyor sanıyorsunuz? Çünkü onlar bunu yapabileceklerini mutlak surette biliyorlar, hiç kuşku duymuyorlar. Bu aklileştirme değildir, bu bir şey hakkında düşünmek de değildir, bu onun öyle olduğunu kalben mutlak surette bilmektir. İşte realitenizi bu şekilde değiştirirsiniz.


Soru- Denilmiştir ki, bırakın Tanrı sizin vasıtanızla iş görsün. Biz bu hale nasıl ulaşabiliriz?

P’taah- Tanrı dışınızda değildir sevgili varlık. Eğer “bırak, ben olan Tanrıya izin ver” derseniz bu daha etkili olur. Ama “Tanrıya izin ver, Tanrıya bırak” dediğinizde, Tanrının dışınızda olduğunu düşünüyor, böylece ayrılık yaratıyorsunuz. Oysa siz Tanrısallığın bir ifadesisiniz, O siz olan Tanrıdır. Öyleyse akli kavramlarla uğraşmayı bırakmalısınız. Kalbinizin önündeki kalkanı kaldırın, varlığınızın Tanrısı ışığını yaysın ve gönlünüzün arzusuna yol versin.


Soru- Beden hücreleri saniyeler içinde kendilerini yenilerken, nasıl oluyor da beyin hücreleri kendilerini yenileyemiyorlar?

P’taah- Onlar bir şekilde bunu yapıyorlar. Siz beyninizden daha fazlasısınız. Bir kez hipofiz ve epifiz salgıbezleri arasında bir kıvılcım çaktığında farklı bir öykü başlayacak. Bu kıvılcım, enerji kanallarını açarak beynin hücresel yapısında bir değişim yaratacak. İşte buna gerçek aydınlanma denir.


Soru- Acaba enkarne olmadan önce tasarlanan “oyun planında” insanın kendi hayatına son vermesi kararlaştırılmış mıdır?

P’taah- İntihar daha çok oyunun planını yitirmek gibi bir şeydir. İntihar aslında uyuma dahil değildir, ama her zaman geçerli bir seçimdir, her seçim gibi, anlıyor musunuz? Suçluluk duygusu öğrenilmemiş bir derstir. Suçlama ise, sorumluluk konusunda hala öğrenilmesi gereken dersler olduğunu gösterir, çünkü hayatı anbean istediği şekilde yaratmak herkesin kendi sorumluluğundadır. Yaratma özgür iradeyle yapılan bir seçimdir, kurban yoktur. Eğer birileri yeterince bir şeyler yapamadıkları için üzülüyorlarsa, “intihara aldırmayın gitsin.”
Ölüm hakkındaki fikirlerinizle kendinizi öylesine kıskıvrak bağlamışsınız ki, onun büyük bir illüzyon olduğunu anlamıyorsunuz! Ölüm her şeyin sona erişi değil, sadece bir başka realite deneyimine geçiştir. Sevgi tüm bariyerleri aşarak her evrene, her realite katına ulaşır. Öyleyse intiharı kesinlikle yargılamamak ve suçluluk duygusunun aslında ne olduğunu anlamak gerekir, o sorumlu olmamak demektir. Suçlama ise, sorumluluk almamak demektir. Suçlama yargılamaktır, kendinizi suçladığınızda kendinizi yargılamaktasınız. Anlayınız ki, her ne yapmışsanız o sizi içinizdeki bu yere, bu bilince getirmiştir. O her ne olursa olsun yalnızca vardır ve geçerlidir.


Soru- İntihar eden kişi geri dönüp aynı dersleri yeni baştan mı öğrenir?

P’taah- Evet onlar geri dönmeyi, planı yitirmektense uyuma ulaşabilmek için bir deneyimi yeniden yaratmayı seçebilirler. Ama aslında her ölüm bir intihardır, çünkü onu daima siz seçersiniz. Kanserden ölmekte olan kişinin ne yaptığını sanıyorsunuz? Bedendeki herhangi bir hastalıktan ötürü meydana gelen ölüm bir intihardır, çünkü onu siz yaratmışsınızdır. Tek fark, beden bütünlüğüne ilişkin olandır, yani bedenin hücresel yapısı, ruh enerjisiyle hücresel enerjinin birbirinden ayrılması için kendini hazırlar. Hepsini siz seçtiniz sevgili varlıklar, hepsini siz yarattınız!


Soru- Kutsal kitap 900 yıl yaşayan insanlardan söz ediyor. Onlar herhalde hayatın her anını dolu dolu yaşamış olmalılar.

P’taah- Doğrudur, fakat o zaman genetik yapı da farklıydı. Şimdi insanların daha uzun bir yaşamı seçebilecekleri döneme giriyorsunuz. Biz yüzlerce yıldan söz ediyoruz, yirmi otuz yıllık bir uzamadan değil! (Sayfa: 63-86)


DÖRDÜNCÜ CELSE (8 Ocak 1992)

Selam sevgili dostlar, yeni yılınızı kutlarım. 1992 yılı ileri doğru atılmış büyük bir adımdır. Gezegeninizde insanlığın kalbinde ve ruhunda büyük değişimler olmaktadır. Çevrenizde uyumsuz olaylar gözlemlediğinizde, bu insanlık bilincinin nasıl ileri adımlar atmakta olduğunun bir ölçüsü olarak görülmelidir. Sözü fazla uzatmadan sorulara geçelim.


Soru- Eğer her şeyi anbean tezahür ettirebiliyorsak, yemek yememiz neden gereksin?

P’taah- Yemek yemeye ihtiyacınız yok, fakat yemek zorunda olduğunuza inanıyorsunuz. Biliyor musunuz ki gezegeninizde hiç yemek yemeyen insanlar var. Onlar pekala yaşıyor ve besinlerini eterden sağlıyorlar! Buna evrensel enerjiden çekmek denir!


Soru- İsa bağışlama üzerinde ısrarla durmuştur, bağışlayıcılığa çok önem vermemiz gerekiyor değil mi?

P’taah- Bağışlayıcılık nedir sevgili varlık? Eğer hayatınızda yaratmış olduğunuz her şeyden kesinlikle sorumlu olduğunuzu biliyorsanız bağışlayacak ne var ki? Bağışlamadan söz ederken aslında suçlamanın karşı kutbundan söz ediyorsunuz. Eğer bir başkasını suçluyorsanız, sorumluluk almıyorsunuz demektir. Kendi realitenizi kesinlikle kendiniz yaratıyorsunuz, rastlantı yoktur, zorlama yoktur. Başınıza gelen felaketleri siz yaratıyorsanız kimi bağışlayacaksınız? Bağışlama derken, aslında bir başkasının size yaptığı bir şey yüzünden onu suçladığınızı söylemiş oluyorsunuz! Bağışlama iki bin yıl önce farklı bir bilince hitap ediyordu, ama bu sözcüğün artık başka bir sözlük içinde yer alması daha uygun olur, bu çağın sözlüğü içinde değil!


Soru- Bana söylendiğine göre, beynin sol tarafı maddeci, sağ tarafı ise sezgiselmiş, bu doğru bir tanım mı?

P’taah- Bu değişik bir tanımlama, kimileri de onu erkek ve dişi olarak adlandırıyor, aradaki köprü ise hayli kırık döküktür. Sol beyin erkek enerjidir, yani organize edici, mantıksal ve yönlendirici olandır. Sağ beyin ise dişi enerjidir, yani izin veren, besleyen, kabul gösteren ve sezgisel olandır, sanatsal anlamda yaratıcı ve kalpten fışkırıp gelendir. Siz dişi enerjiyi ortaya çıkardıkça, içinizdeki tanrıçanın yükselişine izin verdikçe, beynin içindeki kristal yapıyı ateşlersiniz. İnsanlık çok uzun bir zamandan beri erkek enerjiyle çalışmaktaydı, ama artık sağ beyin denen tanrıçanın yükselme zamanıdır! (Sayfa: 87-105)



BEŞİNCİ CELSE (15 Ocak 1992)

İyi akşamlar sevgili varlıklar, ben P’taah. Birikmiş harika sorularınız varsa sorabilirsiniz.

Soru- Son günlerde anti Mesih’in (Deccal) ortaya çıkacağını duydum, bu doğru mu?

P’taah- Biz Mesih bilinci derken iyi ve kötü, doğru ve yanlıştan söz etmiyoruz, izin veren negatif enerjiden, yani dişi enerjiden söz ediyoruz. Kutupların birlikte kucaklanabilmesi için tanrıça enerjisi yükselmekte, bugünlerde hız kazanmaktadır. Öte yandan insanın kanını donduran olaylara tanık olmaktasınız. Savaş, yıkım ve kaos her yanı kaplamış gibidir. İşte buna anti Mesih’in (Deccalin) yükselişi denir. Bu olaylara bakarken, aslında Mesih’in karşı kutbunun yükselişine bakmaktasınız, ama yine de onu olumsuz bir şey olarak yargılamanız gerekmez. Anti Mesih, her iki kutbu birlikte kucaklayabilesiniz diye yükseliyor. Öyleyse başkalarının korkunç diye nitelediği şeylere bakarken, onları dördüncü yoğunluğa ne denli yaklaştığınızın bir göstergesi olarak görmelisiniz.


Soru- Geçen celsede çevrenizde pembe bir ışık gördüm. Daha önce insanların çevresinde hiç renk görmemiştim, bu gelişmekte olan bir yetenek mi?

P’taah- Evet öyle, izin verdikçe daha fazlasını göreceksiniz. Titreşiminiz yüksek ve kalbiniz açık olduğu zaman o enerji içsel gözünüzü (gönül gözünü) harekete geçirir, böylece renkleri görebilirsiniz. Eğer renkleri göremiyorsanız kendinizi başarısızlıkla suçlamayın, bu tümüyle izin verişle ilgilidir.


Soru- Hipofiz ve epifiz salgıbezleri arasında kıvılcım çaktığında çekilmiş dişlerimizin tekrar çıkması ya da kesilmiş kolumuzun veya bacağımızın yeniden büyümesi mümkün olacak mı?

P’taah- Hipofiz ve epifiz salgıbezleri arasında kıvılcım çaktığında söyledikleriniz gerçekten olacak, bu kalbe ait bir olaydır. Kalbin geçirdiği değişim, DNA yapınızda da bir değişim yaratır. Kendinizi olduğunuz gibi sevmeli ve korkuyu kucaklamalısınız. Ben size yardımcı olabilirim, ama realiteyi yaratacak olan sizsiniz.


Soru- Bize Beyaz Kardeşlikten söz edebilir misiniz?

P’taah- Beyaz Kardeşlik genişleme, barış, sevgi ve uyumdan yanadır. Başka bir deyişle, İllüminati dediğiniz şeyin karşı kutbudur. Bu ikincisi, gezegeninizin güç simsarlarıdır, köleleştirebilecekleri herkesi köleleştirmeyi arzulayan kimselerdir. Fakat bu tümüyle bir seçim meselesidir, köle olmayı kabul etmek zorunda değilsiniz. Yoksunluk ve çaresizlik içinde olmadığınızı, Tanrının ifadesi olduğunuzu bildiğiniz zaman nasıl köleleştirilebilirsiniz ki? İnsanlığı köleleştirmeyi düşünenler, köleleştirilme korkusu içinde yaşayanlardır.


Soru- Nasıl oluyor da negatif (dişi) enerji yaratıcı olabiliyor?

P’taah- Tüm yaratıcılık alıcılığın derin boşluğundan çıkıp gelir. Sizin yargınıza göre negatif hiçbir şeydir, pek iyi değildir. Ama öyle değil, o sadece farklıdır sevgili varlıklar, anlıyor musunuz? (Sayfa: 107-130)


ALTINCI CELSE (22 Ocak 1992)

İyi akşamlar, ben P’taah. Hemen sorulara geçiyoruz.

Soru- Darwin’in, insanın hayvandan geldiğini savunan teorisi doğru mu? Buna karşıt olan bir teori daha var, maymunu insanın yarattığı söyleniyor. Bu konuda bilgi verebilir misiniz?

P’taah- Darwinci evrim teorisi doğru değildir. İnsan maymun soyundan gelmiyor, insan tohumu yıldızlardan gelmedir. Maymun dediğiniz primata gelince, hesaplayamayacağınız kadar uzun bir süre önce, yani çok uzak bir geçmişte söylediğiniz şekilde genetik bir manipülasyon vuku bulmuştur. Bu yıldız halklarının yarattığı genetik bir mühendislikti, ama insanın maymundan türediği doğru değildir.


Soru- Biz aslında günlük hayatımızda, kişilik dediğimiz sınırlı fikirler ve zanlarla hareket ediyoruz öyle değil mi?

P’taah- Bakın sevgili varlıklar, egoyu yok etmeniz gerekmez, kişiliği altedilmesi gereken bir şeymiş gibi düşünmeyin, bu böyle değildir. Ego ve beyin size hizmet etmek için vardır. Kişiliğiniz, aslında insanlığın ortak bilincinden aldıklarınızla yapılanmıştır. Benliğin kişilik veçhesi harikuladedir, sizi birey yapan odur. Her birinizi Tanrısallığın üçüncü yoğunluktaki ifadesi yapan, insanlık denen harikulade mücevherin bir faseti kılan odur. Kişiliğinizden vazgeçmeniz gerekmiyor, gerekli olan tüm fasetleriniz arasında bütünlüğü sağlamaktır.


Soru- Deja-vü (bir şeyi önceden yaşamış olma duygusu) hakkında bilgi verebilir misiniz?

P’taah- Buna geleceği şimdiki anda kucaklama diyebilirsiniz. Olan biten her şeyin eşzamanlı olarak gerçekleştiğini anlamalısınız. Deja-vü’de, sadece bir sonraki şimdi’nin olasılığına uzanmış oluyorsunuz, böylece geçmiş, şimdi ve geleceği aynı anda deneyimliyorsunuz. Bir kutu içindeki film rulosunu düşünün. O ruloda birbirinden ayrı kareler içinde görüntüler vardır, bu kareleri farklı yaşamlarınız olarak farzedin. Her bir kare ayrı bir yaşamdır, ama hepsi bir aradadır, yani geçmiş, şimdi ve gelecek aynı yerde, aynı zamanda (şimdi’de) vardır. Evrende de tıpkı böyledir, geçmiş, şimdi ve gelecek ayrı şeyler değildir, eşzamanlı olarak hepsi oradadır (şimdi’de). Deja-vü’de zihniniz bu eşzamanlı karelerden birine uzanmaktadır, hepsi bu!


Soru- Gelecek taşa kazınmışçasına katı değildir değiştirilebilir dediniz, geçmişimiz için de aynı şeyi söyleyebilir misiniz?

P’taah- Kesinlikle. Geçmişiniz hakkındaki algınızı değiştirmek suretiyle geçmişinizi de değiştirebilirsiniz. Aslında şu anda realite dediğiniz şey sadece bir algılamadır. Örneğin, tarihinizdeki belirli bir olay hakkında yazı yazan bir sürü insandan her biri değişik sonuçlara varmakta, hatta bu sonuçlar bazen taban tabana zıt olmaktadır. Çünkü yazarlardan her biri kendi realitesini kağıda dökmekte, bir anlamda geçmişi değiştirmektedir. Bu yüzden, idrak ve algılarınızın realitenizi mutlak surette değiştirdiğini söyleyebiliriz. (Sayfa: 131-154)


YEDİNCİ CELSE (29 Ocak 1992)

Merhaba, ben P’taah. Her zamanki gibi soruları almaya başlıyoruz.

Soru- İsa’nın doğumu sırasında ortaya çıktığı söylenen üç bilge adama rehberlik eden yıldız hakkında bilgi verebilir misiniz?

P’taah- O yıldız değil, bir uzay gemisiydi! Geminin adı Beytlehem’di.


Soru- Son birkaç aydır kendimi gürültüye karşı çok duyarlı hissediyorum, bu normal bir şey midir?

P’taah- Buna ince ayarlanmanın yan ürünü diyebilirsiniz. Algınız yükseldikçe, gürültülü sesler size uyumsuz gelebilir. Bu durumda sık sık bedeninizde duyarlılık alanları ve alerjiler geliştirdiğinizi fark edeceksiniz


Soru- Avustralya Aborjinleri tohum itibariyle yıldız kökenli midir?

P’taah- Elbette, Aborjinlerin, yıldız halklarıyla bağlantılarına ilişkin bir mitolojileri bile vardır. Tüm insanlık yıldız tohumudur, çok uzun zaman önce bir hayli genetik mühendislik yapılmış, bir hayli geliş gidişler olmuştur. İşte bu geliş gidişler sonucunda tanrı ve tanrıçalara dair o güzel öyküleriniz ortaya çıkmıştır. Bilinen tarihinizden önceki uygarlıklara ait kalıntılar henüz ortaya çıkarılmış değildir. Bununla birlikte durum değişecek ve gelecekte bu uygarlıklara ait aletlerin ve sanat eserlerinin bazıları gün ışığına çıkarılacaktır. O zaman bilim adamlarınız hemen geri adım atıp fikir değiştirecekler!


Soru- Avustralya’da bulunmuş bazı hiyeroglifler hakkında açıklama yapar mısınız?

P’taah- Sözünü ettiğiniz hiyeroglifler Mısır piramitlerindeki hiyerogliflerin aynısıdır. Tarih öncesi zamanda, dünyanın dört bir yanındaki insanlar büyük bir bilgi alışverişi içindeydiler. Avustralya Lemurya kıtasına çok yakındı, bir gezegenden diğerine uzay araçlarıyla yolculuk yapılabiliyordu. Bu yolculuklar gelecekte yeniden gündeme gelecektir. Hiyeroglifler de yıldız halklarından gelmedir. Ülkenizin bu yöresi bir ilim yuvasıydı, insanlar buraya tıpkı Mısır’da olduğu gibi ilim öğrenmeye gelirlerdi. Henüz meydana çıkarılmamış kadim sanat eserleri ve araç gereçler bulunduğunda, bilim adamlarınız büyük bir sürpriz yaşayacak.


Soru- Rüyalar bazen gülünç, saçma ve gerçek dışı gibi görünüyor.

P’taah- Size saçmalık gibi gelen, rüyada yaşananlardan sizin anımsayabildiğiniz kopuk kopuk parçalardır. Onlar kesinlikle gülünç değildir, siz rüya görürken aslında rüya olan bu hayattır. Evet, gerçek olarak algıladığınız bu hayat tam anlamıyla bir rüyadır. Bilinciniz genişledikçe, realiteyle realite olmayan giderek birbiri içinde eriyip birleşmeye ve aradaki ayrım kaybolmaya başlayacak. O zaman aynı anda birçok boyutta bulunmanın ne demek olduğunu gerçekten anlayacaksınız. (Sayfa: 155-174)


SEKİZİNCİ CELSE (5 Şubat 1992)

İyi akşamlar, ben P’taah. Evet sorularınızı bekliyorum.

Soru- Düalite hakkında konuşabilir misiniz? Işığı deneyimlemek istediğim zaman otomatik olarak karanlığı kendime çekmiş olurum öyle değil mi?

P’taah- Sizin evreniniz kutupludur. Her iki kutbu birlikte kucaklamak gerekir ki onlar ışığa kavuşturulabilsinler. Bu, biri doğru öteki yanlış demek değildir, her ikisi de geçerlidir. Biri olmasaydı diğeri de olamazdı. Siz kutupluluksunuz, siz erkek ve dişisiniz, siz pozitif ve negatifsiniz, siz her şeysiniz, sevgisiniz ve korkusunuz!


Soru- Yakın zamana kadar beş duyumun dışında bir şey olmadığına inanıyordum. Hala aramaya devam ettiğime göre ben neyi arıyorum?

P’taah- Aradığınız şey doyumdur sevgili varlık. Özünüz dışında hiçbir şey içinizdeki o boşluğu dolduramaz. İlişkilerinizin ne denli doyurucu olduğu hiç önemli değildir, büyük servet de işe yaramaz, hayatınızı çocuklarınıza ya da ilginç bir işe adamanız da işe yaramaz. İçinizde hala o boşluğun sancısı olacak. O boşluk, o sancı ayrılıktandır. O ayrılık, benliğin daha büyük BENLİK’ten, Kaynaktan ayrılığıdır. Benliğiniz, kendini bu realite boyutunda ifade eden Kaynağın ta kendisi olduğunu unutmuştur. O ayrılık boşluğu içinde yoğun acı, ıstırap ve özlem vardır, çünkü tüm insanlık daha fazlasının var olduğunu bilmektedir. Daha fazlasının var olduğu hakkındaki bu anlayışa sezgi denir. Derinlerde yatan biliş size yalan söylemez. O aslında güvenebileceğiniz tek şeydir, çünkü beş duyunuza asla güvenemezsiniz.


Soru- Korkuyu yenmek için ille de onu kucaklamamız mı gerekiyor?

P’taah- Bakın, eğer bir şeyi yenmeye çalışıyorsanız, bunu yenik düşme korkusundan yapıyorsunuzdur. Bu yüzden korkuyu yenmeye çalışmak, korkuya yenik düşme korkusundan kaynaklanır. Bu tüm manipülasyonlar için, yani kontrol etme ve hükmetme arzusu için de geçerlidir, anlıyor musunuz? (Sayfa: 175-196)


DOKUZUNCU CELSE (4 Mart 1992)

Evreninizin doğası kutupluluktur. Sizler kutupları yargılıyorsunuz, yani olumsuz diye yargıladıklarınız var. Aydınlanma dediğiniz şey, ışığı yaratmak için her iki kutbu kucaklamaktan, ikisini bir etmekten ibarettir. Bu, bu kadar basittir. Evet şimdi sorularınızı sorabilirsiniz.

Soru- Arzu sahibi olmakla aydınlanmak arasında bir çelişki var gibi görünüyor.

P’taah- Arzuyla aydınlanma arasında çelişki yoktur sevgili varlık, kendini bildiğinde Tanrıyı da bilmiş olursun. Kim olduğunuzu bildiğinizde, her şeyi yargılamaksızın kabul ettiğinizde, daha büyük Benliği de bilmiş olursunuz. Her şey bu şekilde tezahür ettirilir, zaten siz anbean yaratmakta, yaratmakta ve yaratmaktasınız! Bir şeyi arzuladığınızda o aniden gerçekleşir, ama fiziksel düzeyde tezahür etmesi için belli bir zamanın geçmesi gerekebilir. Yaratma fikriyle daha çok haşir neşir oldukça, aradan geçen zamanın giderek azaldığını fark edeceksiniz.


Soru- Bir şey bize iyi duygu vermiyorsa, bu onun gerçekleşmeyeceği anlamına mı gelir?

P’taah- Hislerinize kulak verin, sezgileriz asla yanılmaz. Arzularınızdan kuşku duyduğunuz anda o arzuya ket vurmuş olursunuz. Bir şeyin nasıl ve ne zaman gerçekleşeceği konusunda beklentiye girdiğinizde, milyonlarca olasılığa sınır çekersiniz. Başka bir deyişle, yaratıcılığınızı boğarsınız! (Sayfa: 197-216)


ONUNCU CELSE (11 Mart 1992)

İyi akşamlar sevgili varlıklar, görüyorum ki bu akşam pek kalabalık değilsiniz. Eğer hazırsanız soru cevap oyununa başlayalım.

Soru- Bir ruh ilk kez enkarne olduğunda gelişmiş bir uygarlığa katılabilir mi, yoksa ilkel bir varlık olarak işe başlamak zorunda mıdır?

P’taah- Aslında yeni ruh diye bir şey yoktur. Bir enerji, madde alemine deneyim yapmak için iner. Tek bir deneyim arzulayan enerjiler vardır, ama bu varlıklar sayıca fazla değildir. Öte yandan, fiziksel katta asla enkarne olmamış birçok varlık da vardır. Aslında siz aynı anda birçok realite boyutunda yaşamaktasınız, yani bir anlamda Tanrısallığınızın tüm bilgisine sahipsiniz. Ruh sadece bir tek boyutta ya da bir tek zaman çerçevesi içinde kendini ifade eden sınırlı bir varlık değildir. Ruhunuz tüm boyutlarda eşzamanlı olarak vardır. Bu bile varlığınızın yüceliği hakkında size bir fikir verebilir. Yalnızlığınız, ayrılık acınız yüceliğinizden ayrı düşmekten ve bu realite boyutunda bulunmaktan kaynaklanan bir şeydir.


Soru- Eğer önceki enkarnasyondan kaynaklanan bir korkum ya da sorunum varsa, onu çıkış noktasına kadar izlemeye çalışmamın bir yararı olur mu?

P’taah- Bu gerekli değildir sevgili varlık, çünkü her neyi çözümlememiş, her neyi kucaklamamışsanız onu tekrar tekrar yaratacaksınız demektir, ta ki onu halledinceye kadar. Hayatınızda her ne zaman yaptığınız ya da yapacağınız bir şeyi savunmak üzere “ama”, “fakat” diyorsanız, bilin ki orada araştırılıp keşfedilmesi gereken bir şey vardır. Bundan kaçış yoktur. Eğer gerçek benliğinize ulaşmaya kararlıysanız, biliniz ki kendinizden gizlediğiniz her ne ise o sizi Tanrısallığınızdan uzak tutmaktadır. Herkesi aldatabilirsiniz, ama kendinizi asla. Ruhun ikiye bölünmüşlüğüne tanık olmuşuzdur, varlığın “bilmek” için duyduğu çaresizliği görmüşüzdür, çaresizlik ne denli büyükse savunma da o denli büyüktür. Öyleyse “teslim olun” diyoruz. Bu teslimiyet bir başkasına teslim olmak değildir, gerçek benliğinize teslim olmaktır.


Soru- Tekrardoğuşa inanmayanlara, ölümün kesin bir son olduğunu düşünenlere ne olacak?

P’taah- Onlar büyük bir sürprizle karşı karşıya kalacaklar. Tekrardoğuşa inanmayanlar, eğer ölümden sonra hiçbir şey olmadığına gerçekten inanıyorlarsa, bulacakları şey kısa bir süre için aynen bu olacaktır! Çünkü bedenden soyununca bilincinizi de birlikte götürürsünüz. Bu yüzden o insanlar bir süreliğine kendilerini “hiçbir yerde” bir “hiçlik” içinde bulacaklar, daha sonra bir şey deneyimlemeyi arzu ettikleri anda değişimi gerçekleştirmiş olacaklar. Cennete inananlar ise cenneti bulacaklar, ama çok daha ötesinin var olduğunu er geç anlayacaklar.


Soru- Teslim olmak, insanın bir durumu olduğu gibi kabul etmek zorunda olmadığı anlamına mı geliyor?

P’taah- Eğer tatsız bulduğunuz bir durum varsa, bu sadece uyumlanmanız, hizaya sokmanız gereken bir şey var demektir. Vuku bulan her şey ya evrensel gerçekle uyum içindedir ya da değildir. Eğer evrensel gerçekle uyum içindeyse, evreninizle rezonans halindesinizdir, o zaman algıladığınız ışıktır, sevinçtir, kahkahadır. Eğer uyumsuzluk, acı, keder algılıyorsanız, bu direnç göstermeniz, izin vermemeniz, yargıda bulunmanız yüzünden böyledir. Biz teslimiyet derken, aslında izin vermekten söz ediyoruz, izin verin ki yargıyı hizaya getirebilesiniz. Tekrarlıyoruz, teslim olmak bir başkasına teslim olmak değil, kendi benliğinize teslim olmaktır.


Soru- Bir kimse eğer kötüyse onu neden yargılamayalım, o yargıyı hak etmiyor mu?

P’taah- Sevgili varlık beni yüreğinizle dinleyin. Biri eğer kötüyse, onu kötü diye yargılamanız korku yüzündendir, çünkü onun kötülüğü size zarar verebilir. Eğer korku yoksa iyi ve kötü de yoktur, o sadece vardır. Aradaki farkı anlayabiliyor musunuz? İyi ve kötü vardır, ama yargı yoktur, yargı olmadığı zaman kötüyü dönüşüme uğratırsınız, o artık size korku veremez. Aslında yargılayarak kötüyü güçlendiren sizsiniz.


Soru- Zihinsel ıstırap içinde olan birine yardım etmenin en şefkatli yolu nedir?

P’taah- Eğer o kişi karmaşa içindeyse ona şöyle diyebilirsiniz: “Sevgili dost, sen bu durumu ondan yararlanmak için bizzat yarattın, onun ne olduğunu biliyorsun.” Gerçekten de o kişi ıstırabı yargıyla yaratmıştır. Bir başka yaklaşım da onu sevdiğinizi, önemsediğinizi göstermektir. Ama bu kesinlikle onun acısına ortak olmanız anlamına gelmez, çünkü ortak olduğunuzda sorumsuzluğa ortak oluyorsunuz demektir. Oysa insanlık ancak sorumluluk duyduğunda evrenin nasıl işlediği hakkında bir anlayışa varabilir. Eğer birilerini suçlamak ya da birilerinin oynadığı kurban rolünü onaylamak için insanlara katılıyorsanız, bir hizmet yapmış olmuyorsunuz. Eğer sadece bir başkasının egosunu doyurmak ya da kendi egonuzu tatmin etmek için yapıyorsanız, buna hizmet denmez, zarar vermek denir. Söylediğiniz sözcüklerin önemi yok, kalbin bilişi zihinden daha büyüktür. Egonuzu tatmin etmek için bir şey yapıyorsanız, karşınızdaki kişi daha derin biliş düzeyinde bunun farkına varır.


Soru- Nasıl göründüğünüzü tarif edebilir misiniz?

P’taah- Hımm, biz çok güzeliz! Fizik form olarak insanımsı olduğumuzu söyleyebiliriz, ama farklı bir frekansta. Dolayısıyla bedenimiz bu gezegendeki insan bedenleri kadar yoğun ve katı değildir. Fakat çok güzeliz, sizin gibi! Bir sonraki soru. …


Soru- İki insan mesela Mars’ta bir şey imgelese, her ikisi de aynı şeyi görür mü?

P’taah- Bu mümkündür. İmgeleme gerçektir, tüm evreniniz imgelemeyle yaratılmıştır. Fizik realitenizde düşünce olmadan hiçbir şey yaratılamaz, yani maddesiz bir düşünce aslında imgelemedir. Savaş bile fizik realitede tezahür etmeden önce bir düşünce formudur, bu yüzden de gerçektir. Hayalde mevcut olup da var olmayan hiçbir şey yoktur.
Düşünce denen şey kafanızın içinde sınırlanmış değildir. O bir kez düşünce formu haline geldiğinde tüm evrene yayımlanır. İşte bu yüzden sır diye bir şey yoktur, hatta en derin sırlarınız bile! Sizi temin ederim ki onlar sandığınız gibi sır değiller!


Soru- Ben karmanın nasıl işlediğini bilmek istiyorum.

P’taah- Evrende iyi ve kötü yargısı olmadığını biliyorsunuz değil mi? Bir enkarnasyona katılmanız, daha önce geçirdiklerinizden farklı bir deneyim yaşamak içindir. Bu asla bir ceza olarak düşünülmemelidir, sadece kutupları kucaklayıp bir edebilmeniz için onları deneyimlersiniz. Önceki hayatınızda bir katil olmuşsanız, bu hayatınızda öldürülmenin nasıl bir şey olduğunu deneyim yoluyla öğrenmek isteyeceksiniz, çünkü kutupluluk gereği bu böyledir. Ama her ikisini de kucaklamak gerekir. Ders budur, ama ceza bağlamında bir ders değildir. Kısaca, bir hayattan diğerine taşıdığınız iplikler vardır, hepsi bu!


Soru- Sevginin değişim yaratabilen bir enerji olduğu söyleniyor. Eğer biri acı çekiyorsa ona sevgi göndermek yararlı olur mu?

P’taah- Evrendeki en büyük güç, her şeyi tıkırında götüren şey sevgidir. Cansız sandığınız bitkiler, hayvanlar, hatta nesneler hepsi sevgiye karşılık verir. Onsuz büyüyüp gelişme olmaz, onsuz şifa olmaz. Gönderdiğiniz sevgi enerjisi top güllesi gibidir, kimse ona karşı duramaz. Dünyanın öteki ucundaki bir hastaya, onu gözünüzde canlandırarak sevgi gönderdiğinizde bu enerji hemen etkisini gösterir, şifa için bir zaman geçmesi gerekmez. (Sayfa: 217-236)


ONBİRİNCİ CELSE (18 Mart 1992)

İyi akşamlar, ben P’taah. Sorularınızı bekliyorum.

Soru- Egomla nasıl başa çıkacağımı bilemiyorum.

P’taah- Korkan bir çocuğa ne yapıyorsanız, egonuza da onu yapmalısınız! Onu kollarınıza alıp rahatlatın ve şöyle deyin: “Sevgili dost bir yere gitmiyoruz, sen ve ben birbirimizden ayrılmayacağız. Ama eğer izin verirsen birlikte harikulade bir serüven yaşayabiliriz. Hiçbir şey, hiçbir kimse sana zarar vermeyecek. Sen ve ben birlikte ışığa ilerleyeceğiz.” Oldukça basit değil mi sevgili dostum.


Soru- On beş yıl önce korkuyla dolu bir dönem geçirdim. Bu deneyimler için şükran duyup onlara teslim olmam kurtulmamı sağladı. Sorunlarımı çözen teslimiyet mi?

P’taah- Evet teslimiyet. Buna Mesih duruşu deniyor, nihai dişi, negatif enerji. Yapılacak hiçbir şey yok, evreninizde bir sonuç almak için herhangi bir şey yapmak zorunda olmadığınız tek reçete, değişim dönüşüm reçetesidir. Bu sihirli reçetenin üç şartı var:
1- Sorumluluk alın. Durum ne olursa olsun onu siz yarattınız, başka biri değil. 2- Yargıyı hizaya getirin. Bunun anlamı her şeyi ve ilgili kişileri kutsamaktır. İçindeki bilgelik incisini bulmak üzere o durumu yarattığınız için kendinizi de kutsayın. 3- Duyguyu hissedin ve teslim olun. Teslim olduğunuz zaman ıstırabın direnciyle maskelenmiş duygu, birdenbire nötr bir enerji olarak kendini açığa vurur ve güneş sinirağı (göbek) çakrasından kalbe doğru yol açılır. Sorumluluk alın, yargıyı hizaya getirin ve teslim olun, işte hepsi bu kadar. Hepiniz acılarınızın ve korkularınızın öylesine tiryakisi olmuşsunuz, onlara öylesine alışmışsınız ki, kurbanı oynamak size daha kolay geliyor! Böylece sorumluluk almak zorunda kalmıyorsunuz, birini suçladığınızda sorumluluk almıyorsunuz demektir. (Sayfa: 237-257)


ONİKİNCİ CELSE (25 Mart 1992)

İyi akşamlar, ben P’taah. Hemen sorulara geçiyoruz.

Soru- Yargıyı hoşgörüp onaylarsak onu hizaya getirmiş mi oluruz?

P’taah- Hayır, o kendinizi ikna etmeye çalışmaktır. Yargıyı hizaya getirmek, olaya dahil olan kişilerin ve sizin o durumu öğreneceğiniz dersler için özellikle yaratmış olduğunuzu anlamaktır. Evet o öyküyü siz yarattınız, içindeki inciyi bulabilmek için asıl benliğiniz tarafından yaratıldı o. Bu yüzden dramınızda yer alan kişileri kutsamanız, onu yaratmış olduğunuz için şükretmeniz gerekir.
Her bir veçhenizin Tüm Varolan’ın bir veçhesi olduğunu bilmek şarttır, hatta yargının bile! Öyleyse yargıyı da kutsamak gerek, böylece acıyı yaratan yargı hizaya gelir ve ıstırap diye adlandırdığınız direncin demir pençesi ışığınız içinde eriyip gider. O zaman güneş sinirağı (göbek) içinde bulunan, oradan kalbe sonra da tepe çakrasına çıkmak için serbest kalan nötr enerjiyle baş başa kalırsınız.


Soru- Bize balinalardan söz eder misiniz?

P’taah- Balina denen varlıklar yüce üstatlardır, yunusların üst benlikleri olarak da bilinirler. Balinalar insanlarla aynı ruh enerjisini taşırlar, aynı zamanda gezegeninizin tarihçileridirler. Onlar yıldız halklarıyla her zaman iletişim içinde olmuşlardır. İzin vericilikleri, teslimiyetleri ve koşulsuz sevgileriyle size harika dersler yansıtmaktadırlar. Yönlerini gezegenin ızgara şeklindeki enerji ağı sistemiyle bulduklarını biliyor muydunuz? Balinalar bu elektromanyetik sistem hakkında bilinçli bir anlayışa sahipler, bu konuda sizden çok ilerdeler!


Soru- Gelecekte yeni bir sosyo-ekonomik ve siyasi yapının temelini oluşturacak prensiplerin neler olacağını açıklayabilir misiniz?

P’taah- Sözünü ettiğiniz yapılar bildiğiniz şekliyle artık mevcut olmayacak. Küresel çapta olup bitenleri şimdiden görebilirsiniz. Bu gelişme, güç simsarları ve politikacılar için büyük dertler açacak. Gezegeniniz gitgide derinleşen bir bunalım içine girecek. Yerküre değişiklikleri yüzünden bürokrasi, hükümetler ve askeri organizasyonlar çok zorluk çekecekler. Bunlar şimdiden başladı, ama daha da artacak! Olacaklar dünyanın sonu gibi düşünülmemelidir, aslında bu bir felaket, bir imha olayı değildir. Eğer arzunuz buysa öyle de olabilir. Değişimler olurken ve kötüler kazanıyor gibi görünürken sakın endişelenmeyin. Aslında Mesih yükselirken olumsuz kutup da yükselmektedir. Bu böyle olacak, olumlu ve olumsuz kutup birbiri ardınca yükselecek, ta ki hepsi ışık içinde kucaklanıncaya dek.


Soru- Korku tam olarak nedir?

P’taah- Korku, kim olduğunuz hakkındaki duygularınızın yansımasıdır diyebiliriz. Meselenin özünde kendinizi değerli hissetmeyişiniz yatar. Bu değersizlik duygusu çeşitli yollardan tezahür edecektir, kendini kanıtlama, onaylanma ihtiyacı olarak görünebilir. Sahiplenme, kıskançlık, böbürlenme, haklı çıkma ihtiyacı olarak da belirebilir. Eğer haklı çıkma ihtiyacı hissediyorsanız, bu haksız olmaktan korktuğunuz içindir, eğer haksızsanız, yanlıştaysanız o zaman değersizsinizdir. Eğer kıskanıyorsanız, bu yetersiz olmaktan korktuğunuz anlamına gelir. Eğer sahiplenme ihtiyacı içindeyseniz, kaybetmekten korkuyorsunuz demektir. O ne şekilde tezahür ederse etsin, iş en altta yatan temel soruna gelip dayanır, yani değersizlik duygusuna!


Soru- Gezegenimizdeki kötüler hakkında bir yorum yapabilir misiniz?

P’taah- Kötüler dediğiniz güç ve iktidar simsarlarıdır. Gezegen halkını kontrol altına almak, bütün servete sahip olmak, herkesi köle etmek için ölesiye bir güç hırsı içinde olanlar vardır. Onlar isteyebilirler, ama bu asla gerçekleşmeyecektir, çünkü istekleri evrensel gerçekle uyum içinde değildir. Bu arada ekonomik yapılarda bir hayli sarsıntı ve bir hayli toplumsal kargaşa olacaktır. Şimdiden Doğu Avrupa ve Ortadoğu ülkelerinde olup bitenleri görüyorsunuz. Dünya ana enerjisini yeniden uyumlamak için gerinerek harekete geçtiğinde, bütün bunlar önemini yitirecektir. O zaman güç simsarlarınız neyin üzerinde güce sahip olacaklarını, neyin üzerinde iktidar kuracaklarını bilemeyecekler!
Tüm ruhların bu zamanda dünyada enkarne olmalarının anlamı nedir? Çünkü herkes eyleme katılmak istiyor, herkes değişimin heyecanını yaşamak istiyor. Geçen gün biri soruyordu, “bu yeni ruhlar nereden geliyor?” diye. Biz de dedik ki, “yeni ruh diye bir şey yok, her birinizin üst benliği her seferinde tek bir atış yapmaz!” (Sayfa: 259-278)


ONÜÇÜNCÜ CELSE (1 Nisan 1992)

İyi akşamlar, ben P’taah. Bu akşam biraz da şimdi’nizden söz edelim. Sorularınızı bekliyorum.

Soru- Eğer şimdi’nin içinde olsaydım onun ne olduğunu bilecektim, fakat ben çok seyrek olarak şimdi’de oluyorum.

P’taah- Size her zaman bir geleceğiniz olmadığını söylüyoruz, sadece şimdi var. Gelecek olarak gördüğünüz şeyler sınırsız olasılıklardır, bu olasılıklar ise şimdi’de kararlaştırılır. Demek oluyor ki, gelecek için tasalanmanın bir anlamı yok. Geçmiş ise çözüme vardırılmamış ıstıraplar, sorunlar ve travmalardır. Onları tekrar tekrar yaratacaksınız, ta ki onları kucaklayıncaya, hizaya getirinceye kadar. Geçmişinizde olan herşey şimdiki kimliğinizi oluşturmaktadır.


Soru- Anladığıma göre değişim, hapsolmuş enerjiyi yaşam enerjisi haline gelmesi için serbest bırakmak demek. Bu tespitim doğru mu?

P’taah- Evet doğru. Duygusal bir rahatsızlık olmadan fizik bir rahatsızlık olmayacağı hakkında biraz anlayış kazandığınızda, anlarsınız ki o duyguyu değiştirdiğinizde fiziksel durum da değişir. Sevinç her şeyi değiştirir sevgili varlıklar, geçmişi de geleceği de değiştirir, çünkü hiçbir şey birbirinden ayrı değildir, onlar sadece bilincinizde ayrıdır. Şunu anlamalısınız ki, her şey eşzamanlı olarak cereyan eder. Bilinç odağınızda şimdi cereyan etmekte olanlar ruh enerjinizi etkiler, bu da her bir veçhenize yansır. Sevgi, evrenlerinizi ve yaşamlarınızı bir arada tutan ipliktir, gerçek tutkaldır. Bedeninizi canlı ve büyür halde tutan enerji sevgidir. Sevgi Tanrısal ipliktir!


Soru- Bazen motosikletten düşüp yaralanacağımı düşünüyorum, eylemin düşünceyi izlediğini bildiğimden, bunun bir gün gerçekleşeceğinden korkuyorum. Bu korkudan kurtulmanın bir yolu yok mu?

P’taah- Bir şeyden korktuğunuzda onu mutlaka kendinize çekersiniz. Korku boş bir düşünce değildir, o mide bölgesinde yaşar. Kendinizi motosikletten fırlayıp düşerken ya da parçalanmış olarak bir hendekte yatar halde hayal ederken gerçekten ona uyan bir olay vuku bulacaktır. O eğer duygunun eşlik etmediği boş bir düşünceyse, ona güç kütlesi denemez. Anlıyor musunuz? Bu düşünceyi bir karşıt kutup gibi kabul edip kendi haline bırakmanız işe yarayacaktır. (Sayfa: 279-297)


ONDÖRDÜNCÜ CELSE (8 Nisan 1992)

İyi akşamlar sevgili dostlar, ben P’taah. Gelecek günlerde kendiniz için harika dramlar yaratacaksınız. Bu değerli ve harika hayat tümüyle sizindir, onu siz yarattınız. Öyleyse yapmanız gereken şey hayata tüm kalbinizle dalmaktır. Şimdi hepiniz o mutluluk denen uçucu kaçıcı şeyi kovalıyorsunuz, eğer gerçekten istiyorsanız ona sahip olabilirsiniz. Ancak şunu da unutmayın ki onun karşıtı olan uyumsuzluğu, acıyı ve ıstırabı yaratan da sizsiniz, ıstırabın içindeki mücevheri bulmak için, işte bütün mesele budur.
Hayatı o kadar ciddiye almanız gerekmiyor. Hayat onun keyfini, sevincini yaşamak için vardır. Dengeyi gözetmeniz için ısrar ediyoruz. Sevinç ve ıstırap aynı şeyin iki kutbudur. Bir adım geri çekilip kutupsallığı görebildiğiniz zaman her ikisini de kucaklayacaksınız. Her şeyin Tanrısal öze sahip olduğunu, aksi halde var olamayacaklarını bileceksiniz. Düzeltilecek hiçbir şey yoktur, istediğiniz değişimleri sadece şimdiyi kucaklayarak yaratabilirsiniz. Acıdan kaçmak, başınızı kuma gömmek, acı içinde yaşamıyormuşsunuz gibi rol yapmak, hayatta size ıstırap veren hiçbir şey yokmuş gibi davranmak, acıyı yaratan şeyleri size çekmeye devam edecektir. Evet şimdi sorularınızı alabiliriz.


Soru- Tüm sınırlamalar benim kendime koyduğum sınırlamalar mı?

P’taah- Tüm insanlık için tek bir sınırlama vardır, o da inanç yapılarınızdır. Sizinle asıl Benliğiniz arasında duran tek şey onlardır. Alabildiğine güçlü varlıklar olduğunuzu söylerken boşuna gevezelik etmiyoruz. Sizdeki potansiyel huşu vericidir, öyle olmasaydınız buraya niçin gelecektik ki?


Soru- Bir duyguyu bir kez hissettikten sonra artık ona ihtiyaç kalmaz öyle mi?

P’taah- Bir kez dersi öğrendikten sonra aynı durumu yeniden yaratmak gereksizdir. Aynı öyküyü yeniden yaratacak olursanız, artık onun bir şey ifade etmediğini fark edersiniz. Hiçbir reaksiyon olmaz, o artık hiçbir şeydir.


Soru- Biz neden buradayız?

P’taah- Buradasınız, çünkü burada olmayı istediniz. Siz aynı zamanda Tanrının rüyasısınız! Gördüğünüz gibi aslında tek yanıt yok, dünyadaki insan sayısı kadar yanıt var, hatta daha da fazla. Sizler, her realite boyutunu deneyimleyen uçsuz bucaksız ruhsal varlıklarsınız. (Sayfa: 299-317)