6.03.2009

---BARTHOLOMEW---
RÜYADAN UYANIŞ
AKAŞA YAYINLARI

RÜYADAN UYANIŞ (21 Mayıs 1989 – Albuquerque, New Mexico)

Yaratma süreci dünya katında nadiren bir anda gerçekleşir. Zaman/uzayla (maddeyle) ilgili inanç yapısının dışına bir kez çıktığınızda birçok şey anında tezahür edebilir. Ama biz sınırlılık içeren fiziksel bir katta çalışıyoruz, sınırlardan biri de zaman ve uzay hakkındaki kesin inancınızdır. Şu anda gelecekte neyi tezahür ettirmek istediğinize karar verme ve tezahür edinceye dek o düşünce formuyla bağlantınızı sürdürme kapasitesine sahipsiniz. Bunu o düşünce formunu sürekli ve düzenli biçimde farkındalığınızda tutmak suretiyle yaparsınız. İnsan bilincinin zorluğu ve zevk verici yanı çok değişiklik ve çeşitlilik arz etmesidir. Bu da tezahür ettirmek istediğiniz herhangi bir şeyi uzun süre hayalinizde canlı tutmanızı zorlaştırır. Bir arzudan diğer bir arzuya atlar durursunuz, çünkü zihnin yaratacağı heyecan verici birçok şey vardır. Sizin işiniz kendinizi ve zihninizi tek hedefe doğru disipline etmektir, bu yüzden de seçiminize çok dikkat etmeniz gerekiyor.
Siz aydınlanmış değilsiniz, çünkü zaten aydınlanmış olduğunuzun farkında olmamayı seçiyorsunuz. Meydana gelen, sonra da yıkılıp giden şeyler yaratarak mutluluğa ve aydınlanmaya ulaşamazsınız. Mutluluğa ancak tek başınıza yaratmaktan vazgeçtiğiniz ve ışığın bulunduğu alandan yaratmaya başladığınız zaman ulaşabilirsiniz.
Yaratma sürecinde, bedenin yaratma gücü olduğuna inanma hatasına düştünüz. Bu yanlış inanç yüzünden beden hücrelerinizin kendiliğinden çılgınlaşabileceklerini ve her türlü korkunç hastalığı yaratabileceklerini sanıyorsunuz, hücreleri tedavi yolunun sadece fizik katta mümkün olduğu fikrine kapılmışsınız. Eğer inancınız buysa, fiziksel alana yönelmeniz ve hastalığı o düzeyde elinizden geldiğince tedavi etmeniz yararlı olur. Fakat gerçek şifa o düzeyden gelmez, çünkü hastalığı beden yaratmamıştır ve beden tedavi edemez. Bedeninizin istemediğiniz şeyleri her nasılsa yaratabileceğinden korkuyor ve yaratılanların düşünceleriniz ya da duygularınızla bir ilgisi olmadığına inanıyorsunuz. Bu ne garip bir iş ki fizik beden size hiç danışmadan kendinize zarar verecek bir şeyler yaratabiliyor!
Çözüm basittir. Fizik bedene sonu gelmez mesajlar verenin zihin olduğunu idrak etmelisiniz, fizik beden o mesajları izleyerek belli rahatsızlıkları ve hastalıkları yaratır. Bu nedenle hastalıklar fizik bedende iyileştirilemez, gerçek şifa zihin düzeyinde gerçekleşir. Bu yüzden korkularınızla o düzeyde yüzleşmeli, yaratıcı gücünüzü toplayarak onu fizik bedene yöneltmelisiniz, o zaman fizik beden verilen yeni direktifler doğrultusunda bir şeyler yaratmaya başlar. Unutmayın hayatınızı düşüncelerinizle şekillendiriyorsunuz. Yaratılmış olanların yaratıcısı dönek bedeniniz değil, dönek zihninizdir. Her ne yaratıyorsanız sınırlı inanç sisteminizle yaratıyorsunuz.
Eğer bilinçle yaratmıyorsanız, yaratma işini sizin adınıza bilinçaltınız yapacaktır, ama ego kökenli bilinçaltınız Tanrı değildir. Dikkat eksikliği bilinç dışı yaratmayla sonuçlanır. Neden her öğretmen “hep an içinde kalın” der? Çünkü an içindeyken yaratma sürecinin dizginlerini elinizde tutarsınız ve dönek bilinçaltınız kontrolünüz altında olur. An dışına çıktığınızda dönek çılgınlaşabilir ve geçmişi yeniden canlandırarak ya da gelecekle ilgili fanteziler üreterek artık istemediğiniz şeyleri yaratır durur. Dostlarım, zihnin olağanüstü gücünü ciddiye almanızı istiyorum. Zihninizin yarattığı şeylerden sorumlu olmaktan korkuyorsunuz, bu yüzden düşüncelerinize dikkat etmemeye çalışıyorsunuz, ama dikkat etmediğiniz halde bilinçaltınızın karanlık kısmından yaratmaya yine de devam ediyorsunuz. Bunu anladığınızda an’da kalmayı ve gerçekten yaratmak istediğiniz şeyin ne olduğunu hatırlamayı seçebilirsiniz. Bu size bilinçli olarak seçme yeteneği verir, böylece yaratmayı seçtiğiniz şeyi yaratırsınız.
Hepiniz o başlangıçtaki patlamanın güzelliğini derinden derine hatırlamaktasınız. O lekesiz saflığı, bol ışığı ve Tanrıdan fışkırarak sizi oluşturmuş berrak bilinci hatırlamaktasınız. Bir tarafınız bunu asla unutmadı, size durmadan, “ayrılık taslayan o korkulu farkındalığını benimle kıyasla, onu bana ait o anıyla kıyasla” diyen taraf işte bu taraftır. Kendinize bunu hatırlama izni verin, çünkü bir tarafınız bunu asla unutmadı. Zafer erişebileceğiniz bir yerdedir. Lütfen günahkar olmadığınıza, saf ışık ve güçten başka bir şey olmadığınıza kendinizi inandırın.
Siz uykudasınız, kim olduğunuzu bilmiyorsunuz, ama uyanabilirsiniz, hemen bugün uyanabilirsiniz, çünkü Tanrısallık aleminde zaman/uzay (madde) diye bir şey yoktur, sadece odak ayarında bozukluk var, merceklerin hafifçe ayarlanmasıyla mucizevi şekilde her şey odağa gelir, her şey berrak biçimde görünür. Siz rüyadan uyanacaksınız, ya şimdi ya daha sonra! Neden şimdi olmasın? (Sayfa: 17-25)

HAYATINIZ MÜKEMMELDİR (11 Şubat 1989- Taos, New Mexico)

Bu düalitenin geçerli olduğu (ikilik prensibine ait) bir gezegendir, onun fonksiyonu, düalite enerjilerinin etkileşimlerini anlamanız için çeşitli fırsatlar sunmaktır. Düalizmin en acı verici yanı, kendini siz ve başkası şeklinde göstermesidir. Ego kökenli bilincin işi sizi kutbiyet dansı içinde devingen tutmak, bu dansla ilgelenmenizi, ondan keyif almanızı sağlamaktır. Fakat bir düzeyde hepiniz bilirsiniz ki o tür devinimin güvenilir bir yanı yoktur.
Bir gün sevgi içinde uyanırsınız, fakat karşılaştığınız bir olay sizi korku, öfke ve kırgınlığa sürükler.
Düalitenin oyununda muazzam ölçüde heyecan vardır, ta ki onların içeriklerine dikkatinizi verinceye kadar. Bunu bir kez yaptığınızda tekrarların farkına varacaksınız. İçeriğin büyük bölümü geleceğe ya da geçmişe dayalıdır, tekrar yapmak, tekrar söylemek ya da tekrar düşünmek gibi. Düalite kutupları arasında salınırken, onlarda temel oluşturacak bir gücün olmadığını anlarsınız. Temele sahip olmak “an” içinde olur, temel size derin bir cesaret ve güven duygusu verir. An içinde olmamak ıstırap çekmektir, ıstırap zihinden başlar ve devam eder. Farkındalıkta umut vardır, çünkü onu odaklamak elinizdedir. Ne tür düalite oyunu oynuyor olursanız olun, onda belli ölçüde ego kökenli bir güç vardır, ama varlığınızda düaliteyle hiçbir ilgisi olmayan bir başka katmanın varlığını idrak edip oraya atladığınızda, tutarlı bir sevecenlik (devamlı sevecen olma) yolunda olduğunuzu fark edeceksiniz.
Güvenilir sevginin bulunduğu sadece bir tek yer vardır, o da içinizdeki farkındalıktır. Bilinç halinizin durumu sizin sorumluluğunuzdadır. İçsel gücünüzün farkına varabilmek için dışınızda sessizliği ve sükuneti sağlamanız gerekir. Başkalarıyla etkileşim halindeyken düalite projeksiyonlarına daha kolay düşersiniz. Bu elbette suç değil. İşte bunun için dünya realitesinin kutbiyetlerinden geçip kalpte huzur bulmaya kendinizi gerçekten adayıp adamadığınızı soruyorum. Bunu yapmak için tekrar tekrar sessizlik ve sükuneti uygulamak zorundasınız.
Istıraplarınızı Tanrının yarattığı doğru değildir, onları siz yarattınız. Istırap, dikkatinizi dış dünyadan iç dünyaya çevirmek için kullandığınız yöntemlerden biri haline geldi, fakat tek yolun bu olması gerekmez. Istırap tarih boyunca çok etkili olagelmiştir, ama kim olduğunuzu ıstırap tarafından dürtülmeksizin keşfetmeyi yeğlemez misiniz? Diğer seçeneklerin neler olduğunu bir kez derinlemesine anlarsanız, ıstırabı kullanmanıza gerek kalmaz. Ego kökenli zihninizin temel kuralı asla tam bir doyum sağlamamaktır, yani sizi daima bir sonraki hazineyi arar halde tutmak, bir sonraki arzunuzu gerçekleştirme çareleri aramanızı sağlamaktır. Arzularınızın gücünü anlamanız önemlidir. Onlar bağımlılıktır, bir şeye bağımlı olmak demek, bütün olmanız için sizde olmayan bir şeye ihtiyacınız olduğunu hissetmek demektir. Bütünlüğü yanlış yerde arıyorsunuz.
Hayatınız, şu temel nedenden dolayı tam da olduğu gibidir. Varlığınızın enginliği, ışıkla bağlantınızı nasıl derinleştireceğinize karar vermeniz için size yardımcı olacak mükemmel senaryoyu bilir. Bütünlüğünüzün tek bir hedefi vardır, kendi Tanrısal benliğinize uyanmak. Siz saf ve bilinçli farkındalıksınız, başka türlü tanımlanmanız yanlış olur. Dikkat edin, farkına varacaksınız ki, sizi ışıktan ayıran kendi aleyhinizdeki, diğer insanlar ve dünya aleyhindeki yargılarınızdır. Bir anlayış patlamasıyla, gerçek kimliğinizin bilincine varma olanağı potansiyel olarak her an mevcuttur. Bütünlüğü deneyimlemek için iyi, saf ve kutsal olmak zorunda değilsiniz. İyilik diye bir şey yoktur, çünkü iyilik kötülüğün gerekli olduğu anlamına gelir. Bunlar yargı sözcükleridir! Siz ya saf bilinç farkındalığına sahipsinizdir ya da ego kökenli karmaşanın farkındalığına. Başka alternatifler yoktur dostlarım, başka seçimler yoktur. Farkındalığınızın kendi kontrolünüz altında olduğuna karar verin. Bilinciniz her an sizin tarafınızdan bir yere konur, öyleyse her an bir seçim yapma durumundasınız. Ya gördüklerinizin bir kamuflaj olduğunu hatırlar ve onun ardına geçersiniz ya da kendi düalistik vizyonunuzun kapanı içinde hapsolursunuz.
En derin düzeyde olup bitenlerde yanlış hiçbir şey yoktur. Hayatınız mükemmeldir, çünkü onu siz seçtiniz. Her şeyi yoluna koyduğunuzda, artık mutluluk içinde yaşayacağınızı söyleyen peri masallarına inanmayın, çünkü asla her şeyi yoluna koyamazsınız! Düalitenin egemen olduğu bir dünyada sonsuza dek mutluluk içinde yaşayamazsınız. Bütünlüğünüz, inanılmayacak kadar çok dert ve sıkıntıdan geçerek sizi tam da yaşadığınız an’a, olduğunuz yere getirmiştir. Bulunacağınız en iyi yer, bulunduğunuz yerdir! (Sayfa: 26-34)

BEN KİMİM ? (19 Şubat 1989- Albuquerque, New Mexico)

Siz saf ve bilinçli farkındalıksınız, işte bu kim ya da ne olduğunuzdur. Başka herhangi bir şey, düalitedeki bir fikir ve inanç tezahürüdür. Başka herhangi bir şey, sizi bitiş ve başlangıç kavramlarına bağlar. Başka herhangi bir şey, sizi bu gezegenin kutbiyetini oluşturan pozitif ve negatif kutuplar arasında insafsızca devindiren bir inanç yapısı yaratır. Sınırlılık, ayrılık bilincinin yarattığı başlangıç ve bitişin farkında olan küçük zihne aittir. Bir başlangıcı ya da bitişi olan herhangi bir şey siz değilsiniz. İçinizde ve çevrenizde, tüm bu gezegende, tüm yaratılış içinde, bir baştan bir başa olup biten şey devinim halindeki enerjidir, hepsi bundan ibarettir!
Siz zihninizde mevcut değilsiniz, çünkü o kalıcı bir şey içermez, o çoğu zaman sıradandır. Düşünce, her ne olursa olsun gerçek kimliğinizin duygusuna kıyasla tümüyle sıradandır (bayağıdır). Başkalarını ve kendinizi sürekli yargılayan bir düşünce bayağılığına hapsolup kalmışsınız. Bu vizyonu, sınırsız olduğunuz beyanıyla bağdaştırabilmeniz nasıl mümkün olabilir ki? (Sayfa: 35-42)

HAWAİ SEMİNERİ (25-26-28 Şubat 1989- Maui, Hawai)

Bilinçli farkındalığı kendi üzerinize çevirdiğiniz zaman olan şey aydınlanmadır. Saf bilinçli farkındalık kendi üzerine odaklandığında genişler, büyür ve güçlenir, üzerinde konsantre olduğunuz şey aydınlanır. Bilinçli farkındalığınız dışınızdaki şeyleri aydınlatmayı kesip, içinizde zaten var olan ışığın üzerinde parladığı zaman öyle inanılmaz bir güç üretir ki, bir beden olduğunuz illüzyonunu bir hamlede yarıp geçebilecek hale gelirsiniz. Fakat farkındalığınızı içteki ışık üzerinde odaklamanız, bunu tekrar tekrar yapmanız gerek. İşte irade gücünüz size burada yardım edebilir.
Ramana Maharshi diyor ki, “aydınlanmanızın en büyük engeli, zaten aydınlanmış olduğunuza inanmamanızdır.” Düşünce ve duyguları geçerek zihninize, duygularınıza ve bedeninize nüfuz eden, her zaman var olan tanığa ulaşın. Bu sizin Ben’iniz, farkındalığınızdır. Dostlarım siz ışıksınız, ışıktan geliyorsunuz ve her zaman ışığın uzantısı olacaksınız. Bir şekle bürünmeyi seçmedikçe formunuz yoktur. Işık olarak her şeyi bilen ve her yerde olansınız. Sizin hiçbir şeye ihtiyacınız yok, çünkü siz her şeysiniz!
Korku saldırıya yol açar, sevgi ise uyum yaratır. Bu ikisi arasında gidip geldikçe her zaman korkarsınız, başkalarına zarar vermekten ya da zarar görmekten korkarsınız. Korkunun ayrılığa düşürdüğü bilincin gerçeğidir bu. İnsanlık korkudan kurtulmanın yolunu buluncaya kadar, zarar vermeye ya da zarar görmeye devam edeceksiniz! (Sayfa:43-78)

ENERJİ, MUCİZELER VE TANRIÇALAR (19 Mart 1989- Albuquerque.N.Mexico)

Bilinç düzeyinizi yükseltmek için yıllardan beri çalışıyorsunuz. Fakat şimdiki zamanda enkarne olmakla akıllıca bir seçim yaptığınızı söyleyerek sizi yüreklendirmek istiyorum. Seçiminiz akıllıcadır, çünkü dünya katının üzerinden muazzam bir enerji kaynağı geçmektedir. Siz cesaret, güç, aydınlanma, bilgelik, sevgi ve anlayış istiyordunuz, derin bir özlemle istediğiniz zaman görünmeyen alem buna yanıt verir. Bu yalnızca zihnin uydurduğu bir şey ya da bir umut kırıntısı değildir, bir realitedir. Kalbinizin gerçek arzusu içinizden taştığında, görünmeyen alem o enerji akışını sizin için güçlendirmek üzere hızla harekete geçer. Birçoğunuz bu enerji dalgasının çarpıcı biçimde geleceğini sanıyordunuz. Fakat o güç tüm gücüyle gelseydi birçok zorluk ortaya çıkardı. Oysa güç derece derece artırılarak gönderilir, böylece onu bedeninize sindirmeniz sağlanır.
Herhangi bir enerji dalgası belirli bir beden içine dolarken, birey bu duruma alışıncaya kadar bazı dengeler bozulabilir. Yıllardan beri hiç çekmediğiniz halde depresyon ve baş ağrıları ya da kısa süreli olağandışı hastalıklar yaşayabilirsiniz. Sinirli, gergin olabilirsiniz veya değişme arzusu duyabilirsiniz, oysa görünürde değişip dönüşeceğiniz bir şey yoktur. Hatta hayatlarınızın o vakte kadar hiç sorgulamamış olduğunuz bölümleri hakkında farklı şeyler hissetmeye başlayabilirsiniz. Bizim yanıtımız şudur, lütfen sabırlı olun, işi oluruna bırakın. Sadece enerji geldikçe onu elinizden geldiğince hoşnutluk ve neşe ile duyumsamaya ve farketmeye devam edin, bırakın enerji hayatınızda aheste ve dengeli düzenlemelerini yapsın.
Fizik bedene akan enerji, hücreler içindeki eski kalıplara dolarak zihin ve duygular üzerinde değişimler gerçekleştirir. Yeni enerjinin darbe ve zorlaması eskisini yerinden söker, yeninin şekillenmesine olanak verir. Bu süreç bazı dönemlerde rahatsız edici olabilir, çünkü yeni henüz sağlamca yerleşmemişken eskiyi bırakmak zordur. Eğer zihniniz belli düşünceler yüzünden gerginleşmişse ve bir köpeğin kemiği kemirdiği gibi o düşünceleri kemirip duruyorsanız, zihninize gevşeyip rahatlamasını, işleri oluruna bırakmasını söyleyin, o zaman üzerinize genel bir iyilik ve esenlik halinin çöktüğünü fark edeceksiniz. Bu sürece yardımcı olmak için, gün içinde sessiz kalıp enerjinin varlığını bilinçle hatırladığınız anların sayısını çoğaltın ya da meditasyon sürelerinizi uzatın. Yeni enerji hücresel yapınızı kucaklarken içte yatan özü serbest bırakır.
Mucizelerin çok uzun bir süre önce olup bitmediğini hatırlatmak isterim. Aziz Francis’in böğründe açılan stigmata işaretleri İsa’ya duyduğu eksiksiz sevginin belirtisiydi. İtalyan rahibi Padre Pio da stigmata işaretleri almıştı. Bu adamın yaralarının sargılarını şifa için kullanan insanlar da şifa buldular. Bu günde, bu çağda Tanrısal olanı tüm kalpleri ve ruhlarıyla özleyenler için mucizeler hala mümkündür.
Tanrıça imajı gezegenin bilinçaltına derin biçimde gömülüdür. Güya “erkek” diye adlandırılan her gücün yanı sıra bir de güya “dişi” diye adlandırılan güç vardır. Yeni çağın belirgin özelliklerinden biri de, tanrıça enerjilerinin “unutulmuş güçlerini” insanların farkındalık alanına geri getirmektir. Gezegenin hareketi, kadınsıdan ziyade erkeksi bilinç gelişimi yönünde olagelmiştir. Ama bugün erkeksi ve kadınsının dengelenmesine ihtiyaç var, artık erkeksi dinsel hiyerarşiye yeni bir yaklaşım bulmak zorundayız. Tüm tanrıça güçleri için yeni vahiylerin, yeni ifşaatların zamanıdır! (Sayfa: 79-88)

SOLUK ALIN, SOLUK VERİN (4 Haziran 1988- Tres Piedras, New Mexico)

Meditasyon, hangi şekilde olursa olsun eğer hakkıyla yapılırsa daha çok güce, daha çok enerjiye ve daha çok farkındalığa ulaşabilmeniz için hayat gücünü bilinçli biçimde bedene çeker. Hayat gücü içinize girdiğinde enerjiyi nasıl kullanacağınızı size söylemez, onunla banka da soyabilir, Tanrıyı da bulabilirsiniz, bu tümüyle size kalmıştır. Meditasyon, istediğiniz her şeyi yapmanız için size güç veren o içteki ışığın sürekli olarak yeniden şarj edildiği bir haldir. Meditasyonda soluk alır, soluk verirsiniz, onun içinize girişini ve dışarı çıkışını gözlemleyen bir farkındalığa sahipsiniz.
Enerjinin düşünceyi izlediğini kaç defa söyledik. Soluk alıp verirken farkındalığınızı neye yöneltirseniz o tezahür eder. İşiniz onu giderek daha gerçek hale getirmektir, madde katında yaratma hilesi basittir. Bu katın üstünde bir başka alem vardır ki, biz ona geometrik mükemmellik dünyası deriz. İmgelediğiniz zaman bu geometrik alemi zihniniz ve iradenizle faaliyete geçirirsiniz. Yarattığınız vizyona konsantre olarak yeterince güç yüklediğinizde, vizyon o geometrik alemden dünyaya doğru projekte olur. Geometrik mükemmellik aleminde ahlaki yargılama yoktur, o bir güç kaynağıdır. Elektriği nasıl bir ampulü yakmak ya da bir insanı idam etmek için kullanıyorsanız, aynı şekilde bu gücün de kendisiyle ne yaratıldığı konusunda söyleyeceği bir şey yoktur. O sadece kullanılmak için hazırdır, istediğiniz gibi kullanmanız için bol bol güç sağlar.
Bugün kendi hakkınızda yarattığınız imaj, şimdi o geometrik dünyadaki bir yerde onu güçlendirdiğiniz ölçüde şekillenmektedir. Farkındalığınızı ne kadar ona çevirirseniz, o var oluş katına ait prensibi o kadar çok faal hale getirirsiniz. Onun hayatınızda nasıl tezahür edeceğini bilmeye ihtiyacınız yok dostlarım. Eğer nasıllar üzerinde endişe eder ve zihin yorarsanız kaybedersiniz, çünkü bir kez daha dünya katı bilincinin sınırlılığı içine hapsolup kalmış olursunuz. Bir düşünce ürettiğiniz her seferinde, düşünce bir yerlerde bir kalıbı faaliyete geçirir, öyleyse neyi faaliyete geçirmek istediğinize karar verin.
Açık bir kalp ve sevgiyle yaratmakla, intikam ve öfkeyle yaratmak arasındaki fark hissedilir, eylemlerinizi seçerken ayırt etmeye özen gösterin. Eğer herkes için en iyi olanı tezahür ettirmek konusunda bir kuşkunuz varsa, en yüce hayra yönelik olmadığı takdirde tezahür etmemesini dileyin. Bu güvenebileceğiniz sağlam bir korunmadır.
Eylem halindeyken egonuzun ne hissettiğini bilirsiniz. Eğer bilmiyorsanız birini yargılarken, kendinize acırken ya da öfke içindeyken bu duyguları deneyimlemek için bir dakika kadar durup bekleyin. Sonra sakinleşin ve daha üst düzeydeki bir enerjiyi davet edin. Ego enerjisi yatay yönde, Tanrısal enerjiyse dikey yönde hareket eder. Bu durumda, yatay yol boyunca hareket ederken, şimdi dikey Tanrısal hareketi çağırıyor olursunuz. O anda içinizde bir canlanma, bir uyanış ya da hareketleniş hissedersiniz. Sanki içinizde öze ait derin bir şey kımıldar gibidir. Yaratıcı cevher, yani hayat, zihninizde hangi formu sürekli tutarsanız onu dolduracaktır. Öyleyse en yükseğini tutun! (Sayfa: 89-105)

SIRADAN HAYATI YAŞAMAK ( 7 Mayıs 1989 – Sebastopol, California)

Kendinize sıradan olma izni verseydiniz hayatınız çok daha kolay, çok daha huzur dolu olurdu. En büyük mücadeleleriniz en iyi, en sevilen, en bilgili olmayı istediğinizde ortaya çıkar. Bu arzular sizi sürekli kemirir, gerçek doğanızdan uzaklaştırır ve unutkanlığa götürür. Unutkanlık yüzünden nasıl tümüyle sıradan olduğunuzu ve bunun ne kadar harika bir şey olduğunu hatırlamazsınız. Siz sıradansınız, çünkü sevgi mutlak surette sıradandır. O sıradandır, çünkü sizin ve herkesin olduğu şeydir. Sevmek istisnai bir durum değildir, yapılacak en kolay iştir, çünkü doğanızın ta kendisidir. Sevgiden gayrı bir şey olduğunuz inancına son verin, o zaman asıl doğanızı görecek, işitecek ve hissedeceksiniz.
Neyin üzerinde konsantre olursanız o realiteniz haline gelir. Sürekli içe dönmedikçe, dış dünyanın durmadan değişen iniş ve çıkışlarına tekrar tekrar yakalanacaksınız, gördüğünüz şey olduğunuza inanmaya devam edeceksiniz. İşte bu acıya, ıstıraba, çöküşe ve ölüme maruz olan bir bedendir. Ama bunların hiçbiri doğru değildir, beden vardır fakat siz beden değilsiniz, beden içindeki farkındalık ışığısınız. Kendi dışınızda güvenli bir yer yoktur, ne şimdi ne de herhangi bir zaman! Aradığınız güvenlik içtedir, neyin üzerinde konsantre olursanız hayatınızda o tezahür eder.
Çare sıradan olmaktır, an içinde sade olmak! Oluruna bırakmak, hapsolmuş enerjinizi serbest hale geçirip salıverir, kalan enerjiyse daha yaratıcı biçimde kullanılabilir. Bayağı ile sıradan arasındaki farkı görebiliyor musunuz? İsa tümüyle sıradandı, varlığının derinliklerinde biliyordu ki başkalarından, başkalarının da ondan hiçbir farkı yok, bu yüzden kendinden kardeşiniz olarak söz etti. Bilinçte asla hiyerarşi yoktur, asla!
Yalnızca Bir vardır. Eğer kendinizi olağanüstü hissediyorsanız, kendinizi bilincin olağan akışının üstünde bir yere koymak istiyorsunuz demektir. Ayrılığın ötesine geçen bir varlık ayrılık diye, “ben” diye bir şeyin olmadığını bilir. Bir Olan’dır, ışıktır, huzurdur. Olağanüstü olansa, kendini olağandan sıyırıp daha büyük olmaya uğraşan egodur. Hayatınızdan atmanızı istediğim şey işte bu olağanüstü olma arzusudur. Sıradan olmayı kabul ettiğinizde yaratıcı, dinamik ve canlı bir şeyin size katılmasını istiyorsunuz demektir. Sizi korku içinde tutan büyük olma arzusudur. Arzularınızın yarattığı enerji kaybı öylesine büyük ki, kim olduğunuzu bilişin o sakin yerine asla ulaşamayacaksınız. Farkındalığınızı her şeyin Tanrı ve mükemmellik olduğu düşüncesi üstünde odakladığınızda, enerjinizin titreşim hızını o kadar yükseltirsiniz ki, hastalık hücrelerinizden dışarı atılabilir. (Sayfa: 123-133)

DÖRDÜNCÜ BOYUT FARKINDALIĞI (18 Aralık 1988- Albuquerque, New Mexico)

Pek çoğunuz Tanrısal farkındalık denen harika dolu bilinci anlamak için uğraşıyorsunuz. Elle tutulan, gözle görülen, deneyim yoluyla algılayabileceğiniz bir şey olmadığı için onu kendinizden uzak bir yere, hatta zaman/uzay ötesinde bir yere koyuyorsunuz. Bu Tanrısal dediğiniz enerji acaba dünya katında kendini belli eder mi? Yanıt evettir, bunu yapabilir ve yapar.
Mesela Mesih’in gelişiyle dünyaya bir armağan ihsan edildi. Onun enerjisi büyük bir hızla dünyanın enerji alanına daldı. İki şey oldu. Birincisi, dördüncü boyut diyebileceğim alemle bu boyut arasında asla kapanmayan bir geçit açıldı. Böylece, deneyimlemek isteyenler için dördüncü boyutun tüm sihri, görkemi, şefkati ve bilgisi erişilebilir hale geldi. İkincisi, Mesihin enerji girdabının girişiyle dünyanın titreşimi hızlandı ve daha yüksek bir titreşim frekansına geçti. Mesih enerjisi harekete geçtiğinde, içlerindeki derin özlemin farkında olanlar kendilerini ona açarak bir başka boyutun değiştirici, yüceltici gücünü deneyimleyebilir hale geldiler.
Pekala bu dördüncü boyut nedir, diğer boyutlardan ne farkı var? Esas fark “birçok” olana karşı “bir olan”dır. Olağan farkındalık halindeyken düalite ve karşıtlar görürsünüz, dördüncü boyutta ise birlik. Dördüncü boyut karşıtların son bulduğu, her şeyin “Bir Işık” içinde görüldüğü yerdir. Her şey ışıktır, her şey Bir’dir. Bu, gözle görmenin son bulması değil, fakat ayrılık gözüyle görmenin son bulmasıdır. Ayrılık gözüyle baktığınızda, kalbiniz ne kadar sevgi dolu olursa olsun sizi korkutan şeyler görebilirsiniz. Hayatınız şu anda mükemmel olsa bile, geleceğe içinde her türlü dehşetin bekleyip durduğu bir zihinle bakarsınız, yani geleceğe yapılan projeksiyon korkuya yol açabilir. Korkunun olduğu yerde sevginin sürekliliği ve tutarlılığı kalmaz, bu durumda sevgiyle korku arasında sürekli gidip gelirsiniz. Her biriniz bu tür gidiş gelişlere tabisiniz, çünkü gözleriniz hala herşeyi düalite içinde görür.
Dördüncü boyutun görüşü böyle değildir, orada yalnızca gerçek olanı görürsünüz, yaratmış olduğunuz düalitenin ardındaki gerçeği görürsünüz. Aydınlanmış bir varlık, çevresinde sürüp giden dramı (oyunu) görür, fakat gördüğü hiçbir şey onu korkutmaz, tiksindirmez, tehdit etmez, çünkü dramların oluşturduğu perdeye nüfuz ederek onun ardında yatanı görür. Dramın ardında yatansa Tek Işıktır. İsa ve diğerleri bu gediği açmak için geldiler, böylece benliğinizin unutmuş olduğunuz tarafına geçebilesiniz diye geldiler.
Size baktığımda, gerçekten kim olduğunuzu görmemden endişe ediyor, olumsuz ve suç yüklü kimliğinizi görmemden korkuyorsunuz. Karanlık tarafınızı yakalayan kozmik bir casus olduğumu sanıyorsunuz! Evet, ben kozmik bir casusum, ama sandığınız gibi değil! Ben yararlı olabilirim, çünkü yapabileceğiniz hiçbir şey beni korkutamaz, irkiltemez, sizden yüz çevirtemez ya da nefret ettiremez! Durum nasıl görünürse görünsün aydınlanmış bir farkındalık sizin yalnızca ışık olduğunuzu bilir. Ve ışığa verilecek tek bir karşılık vardır, o da sevgidir, kişisel dramınızın hiçbir gölgesi önemli değildir. Bu ışığın ışıkla karşılaşmasıdır ve hepsi budur. Benim “Ben’im” sizin “Ben’inizle” karşılaşır ve var olan tek şey sevgidir.
İnsanlar neden bu zamanda gezegenin her yanında bu kadar çok psişik kişi (medyum) ortaya çıktığını soruyorlar. Çünkü dördüncü boyuta geri dönmek için hazır pek çok insan var ve daha çok gediğe ihtiyaç var da ondan! Siz ışık ve sevgi birliğinin yaşandığı o boyuta girme arzusundasınız, bu yüzden yeni çağda yükselmek ve genişlemek isteyenler için, gedikleri ulaşılabilir kılmak için daha çok varlık geliyor. Bir dördüncü boyut öğretmeni yaşam tarzınızı görmez ya da buna aldırmaz. Onlar sadece sevginizin tarzıyla ve farkındalığınızın odağıyla ilgilenirler.
Siz ancak yargının olmadığı bir alanda bir araya gelebilirsiniz, öyleyse yargıyı terk etmek için elinizden gelen her şeyi yapın. Acı verici şeylerin olduğunu inkar edecek değilsiniz, onlar oluyor, ama onlar inandığınız kadar gerçek değiller. Hatırlayın, dünya her şeyin göreli şekilde gerçek olabileceği görece bir kattır.
Eğer Tanrının varlığını hissetme ya da Tanrının sesini duyma veya onun ışığını görme arzunuzda samimiyseniz, bunlardan hangisini yapmak istediğinize karar verin. Birini seçin ve günün her saatinde onu arayın, fizik mekanizmanız buna elverişlidir. Eğer bir ermişin bedenini kesip biçecek olsaydınız, onda sizinkinden farklı bir şey bulamayacaktınız. Gizli düğmeler yoktur, gizli şalterler yoktur, gizli bataryalar, piller yoktur, hepiniz aynısınız! Binlerce insan kendi sessiz yöntemiyle şimdi Tanrıyı ya görüyor ya hissediyor ya da işitiyor. Belli belirsiz bir fikir olarak değil, ama iç gözüyle görüyor ya da inanılmaz bir bilinç patlamasıyla hissediyor veya varlığının derinliğinde işitiyor. Bu hayatta en çok istediğiniz şeydir, öyleyse tüm gününüzü bu niyete odaklanmış olarak düzenleyin. Saat be saat, günbegün, sabah kalktıktan sonra, gece yatmadan önce, bulduğunuz her boş vakitte Tanrıyı görmek, işitmek ya da hissetmek istediğinizi hatırlayın. Biliyorum, gazetelerin, dergilerin ve televizyonun daha ilginç olduğunu düşünüyorsunuz, ama size hatırlatırım ki Tanrı çok daha ilginçtir! En olağanüstü aşk ilişkisi bile Tanrının huzurunda olma duygusundan daha heyecan verici değildir. (Sayfa: 153-161)

JAMAİKA SEMİNERİ ( 7-12 Mart 1989)

Egonuz zihninizin eseridir, kendinin gerçek olduğuna inanır, ışığın içine dalmaya direnç gösterir, çünkü bunun ölümüne yol açacağını sanır! Böylece ortaya sizi birinden diğerine koşturacağı bir dizi arzu koyar. Durmadan uğraşmanızı, asla sessiz ve sakin kalmamanızı ister. Işıkla bir olabilme yolunda zafere ulaşmanızın tek çaresi egonuzla işbirliği yapmanızdır, bunu anlamanız son derece önemlidir. Aksi takdirde o tüm yol boyunca sizinle savaşacaktır, hem neden savaşmasın ki, neden ölümü seçmek zorunda olsun? Aydınlanmanın içinde onun da yer alacağını söylerseniz rahatlayıp gevşeyecektir.
Sizinle Tanrısal olan arasındaki en kolay, en hızlı köprü solunumunuzdur. O kararınıza bağlı değildir, kendiliğinden vaki olan bir şeydir. İçinize girip çıkan, olan herşeyi olduran Tanrı dediğiniz enerjinin devinimidir. Solunumunuzu hissetmek için bir an durun, onun bedeninizdeki iniş çıkışlarını hissedin. Bu basit teknik farkındalığınızı hemen bedeninize yerleştirecektir.
Sonuçta insanın ıstırabı yalnız olduğu inancından kaynaklanır. Sizi yalnızlığa hapsedenin zihniniz olduğunu anlayacaksınız. Çevrenizdeki dünya birliği ve birleşmeyi istiyor, size gelmek için davetinizi bekliyor, asla yalnız olmadığınızı bilin. Duyularınızı, zihninizin onlar üzerine koyduğu kısıtlamaları aşmak üzere genişletmedikçe yalıtılmış olarak kalırsınız. O zaman da duyular düşman olurlar, çünkü ayrılık inancını artırırlar. Duyularınızı dışa, fizik dünyanın içine doğru genişletme uygulamasına başladığınızda gevşeyip rahatlayacaksınız. Dışınızdaki şeylerle bağlantıda olduğunuzu anlayacak ve yalnızlığınızı yeneceksiniz.
Kendinizi düşüncelerinizden çekip duyularınıza vermenizi istememin nedeni şu, eğer zihniniz an’da gizlenen gizemi çözebilecek olsaydı çoktan çözmüş olurdu, ama çözemedi ve çözemez. Aydınlanmaya “düşünme” yoluyla ulaşamazsınız, içinizdeki mesajı yeniden programlamalısınız. Eski mesaj, “bakmaya devam et o dışarda, orada” idi. Yeni mesaj ise, “bu an odur, gizem yaşanan an’ın içindedir. Öyleyse sessiz ve sakin kalarak o gizemi bulmalıyım, o şimdi içimde, derinlerde” olmalıdır.
Tanrı bir düşünce değildir, Tanrı deneyimdir. Eğer hissetmenize olanak vermezseniz onun varlığını hissedemezsiniz. Öyleyse bırakın duyularınız Tanrının varlığını hissetmenize yardımcı olsunlar. Onlar “Olanı” duyumsamaktan korkmazlar, çünkü zihnin taşıdığı suçluluk duygusunu taşımazlar. Onlar ışığa kucak açarlar, Tanrıyı görmenize, işitmenize, hissetmenize, hatta kimi zaman koklamanıza yardım ederler. Kiminiz çiçek ya da tütsü kokularının mucizevi şekilde beliriverdiği anlarla kutsanmışınızdır. Gerçek olmayan sesler de duymuş, gördüğünüz yerde olmamaları gereken bazı şeyler de görmüşsünüzdür. Korkmayın, duyularınız yapmayı çok sevdikleri şeyi yapıyorlar, Tanrıyı direkt deneyimlemenize yardım ediyorlar, duyularınız dostlarınızdır onları kullanın! (Sayfa: 162-194)



Hiç yorum yok: