13.03.2009

---BARTHOLOMEW---
% 51 ZARARSIZLIK
AKAŞA YAYINLARI

HER İKİ DÜNYAYA AYAK BASMAK (24 Şubat 1985-Albuquerque, New Mexico)

Size bedenin yeni enerjileri alabilmek için yeni sistemler inşa etme sürecinde olduğunu söylemiştim. Yeniyi kabul etme zorluğunun sebebi fizik bedende yatmaktadır, yeni içsel yolların yaratılmasına ihtiyaç var. Fiziksel, duygusal, hatta zihinsel düzeyde karşılaştığınız zorlukların çoğu, bedenin şu anda hayatınızda meydana gelen değişimleri alma ve onlarla birlikte hareket etme yatkınlığını gösteremeyişinden kaynaklanmaktadır. Daha önce size hoş gelen ilişkiler artık doyurucu gelmezler ve içsel berraklığa bir türlü ulaşamazsınız. İnsan psişesi boşluktan korkar, sizi asıl varlığınıza açan engin harikadan korkarsınız, böylece günlerinizi ve gecelerinizi dış olaylarla doldurursunuz, bu yüzden yeni enerji sizi kucaklarken ona yer bulunamaz. Hayatınıza artık güç vermeyen düşünce ve eylemlerle dolusunuzdur. Şu halde biz yeniden söz ederken, yeniyi yaratmak için eskiyi bırakmak zorunda olduğunuzu söylemek istiyoruz.
Bu yeni enerji dünyaya doluyor ve taşıp geçiyor. Harikaya gark olacak yalnızca bu küçük gezegen değildir, evrenin bu bölgesinde yükseltilecek muazzam bir alan var. Evet o başka bir anlayış düzeyine yükseltilecek, dünya değişimin eşiğindedir. Fiziksel değişiminiz dış tezahürleri, psişede ve fizik bedende olmakta olan ve olacak olan içsel değişiklikleri yansıtmaktadır. Onlarla birlikte size hayatınızı değiştirebilecek çok önemli ve yararlı bir araç sunulmaktadır, bu gücün sürekli ve bilinçli alıcısı olma fırsatınız var. Sürekli olarak şöyle bir çağrı gönderebilirsiniz: “Beni doldur, beni bütün kıl. Canlı ve farkında hale gelebilmem için bu bedenin ihtiyacı olan değişimi gerçekleştir. Bana yardım et.” Aksi takdirde hayat boyunca sendelemeye, sürekli çözülüp kopan alanları birbirine bağlamak için didinmeye devam edersiniz.
Her birinizin psişesinde inanılmayacak kadar güçlü derin bir arzu kazılıdır. “Olmak istiyorum. Özgür olmak istiyorum, Tanrıyla bir olmak istiyorum, şefkat ve merhamet duygusuyla dopdolu olmak istiyorum, seven olmak istiyorum.” Ne istediğinizi biliyorsunuz, eğer bu isteği bir kez berraklaştırabilirseniz ve bir odak halinde koruyabilirseniz aradığınızı bulacaksınız. Bir yandan fani dünyanın koşulları içine gömülmüş, dünya katının yönlendirmeleriyle mıhlanmış haldeyken, bir yandan da bu gücün alıcısı olamazsınız.
Şimdi seçim zamanıdır, yaptığınız seçimler önemlidir. Psişenizin en derin arzusuyla bir değişim geçireceksiniz, öteden beri vaat edilen budur. Lütfen telaşımı ve çaresizliğimi anlayın, çünkü aranızda dikkat ve ilgilerini dünyevi hayattan ayırmak istemeyenler kendilerini zorluklar içinde bulacaklar. Bedenleriniz travma, zihinleriniz karmaşa içine düşecek.
Birçoğunuz hayatınızı sadece yüzeysel olarak değiştirmekten usanmış haldesiniz, varlığınızın derinliklerinden gelen bir değişim istiyorsunuz. Enerji geldiğinde dış şekiller zayıflamaya, geri çekilmeye başlayacaktır. Kalıcı görünen şeyler hayatınızdan kolayca çıkıp gidecekler, korktuğunuz için buna karşı direnmeye, onları tekrar yerlerine koymaya ya da onların yerine başka şeyler koymaya çalışacaksınız. Her gün kendinize karşı uyanık ve canlı olmalı, farkındalığınızı bir başka tarafa yöneltmelisiniz. Şimdi zamanı kendinizi dinlemek için kullanmalı, ilham perinizin size ne söylemeye çalıştığına kulak vermelisiniz!
Fizik beden içinde enerjinin yer değiştirdiğini hissettiğiniz her seferinde, bunu kabul ve tasdik edin, zaman varlığınızı güçlendirme zamanıdır. Yirmi yıl öncesiyle şimdi arasındaki fark, enerjinin şimdi burada oluşudur ve o gitgide güçleniyor. Öyleyse bırakın her şey gözlerinizin önünde dağılıp değişsin. Sizi terk eden şey ne denli önemli olursa olsun, bilin ki bu değişim yerli yerindedir.
Geçmiş dönemlerde dünya örgütlerini ve kurumlarını otorite kabul ederek kendini güçlü hissetmek mümkündü, ama şimdi örgütler ve kurumlar çöküyor, hükümetler artık pek kusursuz görünmüyorlar, dinler sizi Tanrısal güçle doldurabilmekten aciz kalıyorlar. Bunların hepsi tamamen olması gerektiği gibi olmaktadır. Eğer hayat karmakarışık hale gelirse umutsuzluğa düşmeyin, fakat şunu hatırlayın, hayatınız sorumluluğunuzdadır. Lütfen şunu bilin ki, yüksek benliğinize açılabildiğiniz zaman sizi iç ve dış dünyanızda güçlendirecek bilginin her an size ulaşabileceğini bilerek bu yolculuğa başladınız. Öteki dünya tümüyle gözenekli (geçirgen) bir dünyadır, her şeyin içinden geçer. Onun bilgeliği her zaman hazır, her zaman ulaşılabilirdir. (Sayfa: 21-30)

ZARARSIZLIK (16 Aralık 1985- Albuquerque, New Mexico)

Kavramlarla bir anda aydınlanamayışınızın nedeni, titreşim frekansınızın birbirine uymayan enerji alanları içermesindendir. Kısaca anlatmak gerekirse, yeniyi istiyorsunuz fakat eskiyi terk etmeye de hazır değilsiniz. Bu yüzden, yeni bir kavramın aura alanınıza nüfuz etmesine izin vermeden önce o yeni kavramı tekrar tekrar işitmek zorundasınız. Sizler nüfuz edilebilir varlıklarsınız ve her an daha da nüfuz edilebilir hale gelebilirsiniz. Kendinize bir armağan vermek istiyorsanız, şimdi nüfuz edilebilir olmayı seçin.
Bugün aktaracağım en yüce gerçek, bir başka farkındalık düzeyine, varlığın bir başka ifadesine geçmek için tam bir aydınlanmaya gerek olmadığıdır. Bir avatar olmak ya da sadece sevecen, yüceltici, harikulade düşünceler taşımak veya bir ermiş gibi davranmak zorunda değilsiniz. Ama mutlaka bulunması gereken bir şey var ki o da % 51 zararsızlık halidir.
Neden zararsızlık, neden sevgi değil? Sevme kapasitenize tüm saygımı sunarak diyorum ki, daha öğreneceğiniz çok şey var. Varlığınızın tüm bölümlerini açma yolundasınız, o halde lütfen fark ediniz ki dünya katında sevgi adını verdiğiniz solgun ve silik kopyanın gerçeği, şimdiki fikirlerinizin alabildiğine ötesindeki uçsuz bucaksız kudret enginliklerine uzanır gider. Yolda olduğunuza şükredin. Eğer şimdi hissettiğiniz sevgiden hoşnutsanız, gerçek sevgi hali içinde olduğunuz zaman neler hissedeceğinizi bir düşünün!
Zararsızlığı anlamak için biraz semboloji kullanalım. Zihinlerinizde kritik kütle adını verdiğiniz bir noktanın farkındalığına sahipsiniz, yani potansiyel olarak istikrarsız iki unsura sahipsiniz. Bir başına çok küçük ve önemsiz bir parça eklediğiniz zaman, o bütün şey muazzam bir patlayıcı haline gelir. Beklediğiniz bilinç patlaması, kritik kütleyi yaratacak o küçük şeyin eklenmesiyle gerçekleşir. Zararsızlık işte o eklenecek küçük şeydir!
Öyleyse neden % 51? İşte gerçek zararsızlığa ulaşmanız için size destek olacak bu ekstra % 1’dir. Diğer bilinç katlarında zihin bir olay yarattığı zaman anında tezahür eder, bu yüzden yarattığından derhal sorumlu olur. Bir tek düşünceyle başkalarını yok edebileceğiniz, sonra bu yaptığınızı şu ya da bu şekilde “ödemek” üzere geri dönmek zorunda kalacağınız için, bazı kurallar konmuş ve siz onları kabul etmişsinizdir. Kendinizi ve başkalarını incitmemeyi öğreninceye kadar, düşüncenin anında tezahür ettiği bu yaratma alanlarına serbestçe girememeyi kabul etmiş bulunuyorsunuz. Kendiniz için zor bir “karma” biriktireceğiniz o bilinç alemlerinde oyun oynamanın bir yararı olmazdı. Size yararlı olacak şey, giriş koşullarını bildirmek ve bu koşulları karşılamaya kesinlikle muktedir olduğunuzu, çünkü onların yaratılmasına yardım ettiğinizi hatırlamaktır.
Öyleyse nasıl zararsız hale gelirsiniz? Önce kendinize zararsız olmakla başlarsınız. Çoğunuz başkalarının ne istediklerini anlamak, bulmak ve onların gereksinimlerini karşılamak üzere eğitilmişsiniz. Fakat uyanacağınız, bu değiş tokuşlar yüzünden ne istediğinizi ya da kim olduğunuzu bilemediğinizi fark edeceğiniz bir gün gelecek. O idrakle gelen tepkilerden bazıları sizin için ve başkaları için zararlı olur. Asıl benliğinizin zararsızlığını görüp tanıyıncaya kadar, bir başkasına karşı zararsız olup olmadığınızı kestiremezsiniz. Gerçekten de korkacak bir şey olmadığını derinlemesine idrak ederek bu işi ele alabilirsiniz. Korkacağınız hiçbir şey olmadığı zaman savunmaya da, saldırmaya da ihtiyacınız yoktur, başkalarının sizi kusursuz görmelerine de ihtiyaç duymazsınız, kendi gerçeğinizi söylemekte, kendi gerçeğiniz olmakta, kendi gerçeğinizi yaşamakta serbest olursunuz. Başkalarının seçimleri yüzünden tehdit altında olmadığınızı bilene dek kendinizi güvenlikte hissedemezsiniz.
Böylece mesele dünyaya zarar vermeyecek şekilde hareket etmektir. Çözüm içinizde yattığı için, onu keşfetmek üzere kendinizle baş başa sessizce oturun, içinizdeki ve çevrenizdeki enerjileri asla yargılamaksızın hissedin. Bunu her gün yaparsanız, kendi enerjinizin güvenirliliğini ve gücünü hissetmeye başlayacaksınız. Amaç, zararsızlığın varlığınız içinde derin ve net biçimde dans etmesini sağlamaktır, bu mümkündür. Çoğunuz için % 51 pek uzak bir şey değildir, fakat % 50, % 51 değildir. Buna hemen hemen yakın olmak yeterli değildir. Eğer aranızdan yeterli sayıda kişi % 51 zararsız hale gelirse, dünya için kritik kütleyi oluşturmuş olacaksınız.
Dünyanın geleceği önceden bilinemez, çünkü % 51 zararsızlığa herhangi bir anda ulaşılabilir, bu oran da gezegende yaşayanların bilinçleriyle değişecektir. Kritik kütle bir anda gerçekleşebilir, sizin işiniz hangi tarafta olduğunuzdan emin olmaktır. Örneğin, bu ve diğer ülkelerin her yanında sürüp giden korkunç açlığın kritik kütleye ulaşmanızda bir yardımı olup olmadığını kim söyleyebilir? Siz henüz dünyayla ilgili daha geniş planı görüp anlayacak bir idrak içinde değilsiniz!
Kendiniz için kritik kütle, zararlı gördüğünüz her şeyi fark etmeniz, tanıyıp belirlemeniz, sonra da terk etmenizle oluşur. Dünya çapında zararsızlık hali ise, bu zararsızlık alanlarının bir araya gelişiyle üretilen gücün dünya için kritik kütle noktasına ulaşmasıyla gerçekleşir. Dostlarım, bu gezegenin kritik kütle yaratacağı konusunda size garanti veremem. Ama eğer bu gerçekleşmezse, en azından insanların % 51’i istemediği için böyle olduğunu söyleyebilirim. Bireysel olarak kritik kütleye ulaşanlarınıza söz veriyorum ki, farkındalık haliniz hiçbir şekilde zarar görmeyecek, bu gezegeni terk etmenin bir yolunu bulacaksınız.
Eğer hayat farkındalıkla yaşanacak olursa, bunun anlamı korkuların, suçluluk duygusunun, sınırlamaların ve sizi alışkanlık kalıplarının içine hapseden, her anı özgür ve içinizden geldiğince yaşamanıza izin vermeyen fikirlerin terk edilmesi demektir. Durmaksızın davranış kalıpları öneren zihne başvuracağınız yerde içteki enerjiye yönelin, ona dahil olun. Daha önce yaşamış olduğunuz aynı kalıpları tekrarlayarak bu enerjiyi tüketmeyin. Öğretmenin içte olduğuna, sizinle anlayabileceğiniz dilde konuşabildiğine inandığınız zaman aydınlanma bir adım ötenizdedir! (Sayfa: 31-41)

CHALLENGER VE MEYDAN OKUMA (23 Şubat 1986 – Albuquerque, New Mexico)

28 Ocak 1986’da Amerika en hırslı uzay araştırmasını başlatarak Challenger’ı (meydan okuyan) uzaya fırlattı. Bildiğiniz gibi beş erkek ve iki kadından oluşan bu uzay gemisi havalandıktan bir süre sonra infilak etti. Bu konuda bir açıklama yapmam için birçok rica aldım. Challenger gibi olaylar meydana geldiği zaman siz bu olayları doğrusal (lineer) bir biçimde değerlendirirsiniz. Neden ve sonuç doğrusal bir yönde hareket eder, fakat yaratılış doğrusal değildir, o ışınsaldır, her yönde ilerleyen bir patlama gibidir. Bu yüzden, Challenger gibi bir olayı alıp bunun ne anlama geldiğini sorduğunuzda, yaratılışın topyekün patlamasını ve her bir olayın nasıl engin olduğunu da sormuş oluyorsunuz. Hayatınızda yer alan olayların birçok nedeni vardır, eğer dünyanın sadece tek bir karmik realite çizgisi izlediğini söylerseniz, yaratılışın çok düşük düzeyli bir modeline bakıyorsunuz demektir. Karmik realite sınırlı bir tarzda doğrudur, fakat o tek ve tüm gerçek değildir.
Şunu idrak etmelisiniz ki, engine doğru yaptığınız bir dış yolculuğun, engine doğru bir iç yolculukla dengelenmesi gerekir. Uzay, aradığınız şeyin dıştaki göze görünür umududur, ama sonuçta asıl bakılması gereken yer içinizdeki uzaydır. Hepiniz biliyorsunuz ki, Challenger’ı uzaya fırlatma girişimine karşı birçok uyarı sinyali gönderilmişti. Görevli kimselerin sezgileri, bu operasyonun yapılmamasını söylüyordu, işaretler açık ve güçlü bir şekilde ortadaydı. Fakat baskılar nedeniyle sezgilerine kulak tıkadılar ve Challenger’ı uzaya salıverdiler.
Daha önce de söylediğim gibi, hiç kimse bu gezegeni terk edemeyecektir, ta ki dünyanın gidişatı zararsız hale gelinceye dek. Çünkü şu anda bu misyonla görevli insanların eylemlerinin doğasında zararlılık var, onlar bu tür enerjileri uzayın derinliğine göndermeye kalkıştığınızda oluşabilecek temel sorunları anlamıyorlar. Zincirleme reaksiyon diye bir şey var. Diyelim ki siz orada bir koloni kurdunuz, bir terslik sonucu o koloni bir patlamayla mahvoldu, bir reaksiyon modeli hemen harekete geçer ve başka patlamaları tetikler. Uzaya güvenli bir şekilde çıkmayı bilmediğiniz sürece, bu uzay için de sizin için de güvenli olmaz. Hazır olduğunuz, yaptığınız şeylerin güven verici olduğunu anladığınız zaman uzay sizi kabul edecektir. Diyelim ki Sovyetler Birliği uzayda bir koloni kurdu, ne olurdu? Buradaki nefret oraya da taşınmış olmaz mıydı? Dünyada uyum sağlanmadıkça uzaya çıkmanız doğru olmaz, buradaki deneyiminizi uzaya da yaymanın yararı olmaz!
Uyumsuzluklarınızı burada halletmediğiniz sürece, uzaya çıkarak yeni dünyalar kurma hakkını kazanamayacaksınız. Challenger olayı perdenin öbür tarafından, görünmeyen dünyadan gelen bir uyarıydı ve şöyle diyordu: “Lütfen kendi dünyanızda kalın ve oradaki işleri düzene koyun. Dengeye ve uyuma ulaştığınız zaman tüm uzay size kapılarını ardına kadar açacaktır. O zaman bilgiyi paylaşmak için sizleri biz davet edeceğiz. O zamana kadar bu bölgeyi kapalı tutmak hem sizin, hem de uzay için daha güvenli olacaktır.”
İçinizde doğru eylemin nasıl bir duygu verdiğini bilen bir güç vardır. O sizin “bilen” olarak adlandırılabilecek yanınızdır. Onun işi çağrılana dek beklemek, sonra da bildiklerini size söylemektir. Zararsızlığı o bilir, sizler tüm yaşam evrelerinden geçerken zararsızlığın ne olduğu hakkında içsel bir bilgi biriktirmiş bulunuyorsunuz. Sezgileriniz güvenliğin yolunu gösterecektir, içinize dönerek ve sizin için en iyi olanın ne olduğunu sorarak güvende olabilirsiniz. Alçakgönüllülükle “bana öğret” dediğinizde, sel gibi akıp gelmeye hazır olan yardımın büyüklüğünden hiç haberiniz yok, yardım her zaman sizi çepeçevre sarmıştır.
Biraz da yeni çağ enerjilerinden söz edelim. Bedeninize bir anda giren enerji aşırı yüksek gerilimdeyse devrelerinizi yakar. Yola engel olan yedikleriniz değildir, inanç sisteminizdir. İnanç sistemlerinizle öyle bir tıkanıklık yaratmışsınız ki, enerji içinizde harekete geçtiği zaman size acı veriyor. Bazen sarsıntılar, titremeler, seğirmeler ya da bedeninizin çeşitli yerlerinde ağrı ve sızılar hissedersiniz. Daha yüksek frekanslarla bağlantı kurduğunuzda, birikmiş inanç sistemlerinin oluşturduğu eski tortuların kalıplaşmış engeliyle karşılaşırsınız. Onlar enerjinin akışını zorlaştıran bir ızgara gibi iş görürler. (Sayfa: 42-52)

SONSUZ GÖKYÜZÜ (22 Haziran 1986- Albuquerque, New Mexico)

Dünya katında, beşeri bir bilinç olarak biriktirmiş olduğunuz her düşünce ve her eylem hala mevcuttur. Tüm toplumsal olaylar, kendinize ait tüm kişisel olaylar, hepsi gezegeninizin çevresinde dönüp duran bir güç, bir enerji girdabı oluşturacak şekilde hareket halindedir. Hareket halindeki enerji diye bir şey vardır, gezegeninizin çevresinde dönmeye devam eder. Bu yüzden, “Dünya karması” ya da “Dünya fikri” diye bir şeyin var olduğunu söyleyebilirsiniz. İnsanoğlunun bu gezegendeki yolculuğunun ta en başından beri, devirler boyunca bugüne dek gelmiş tüm pozitif, negatif fikir ve eylemler, tüm kurallar ve düzenler hepsi hala oradadır!
Spiritüel bir yola başlarken, kendi enerji alanınızı da manyetize etmeye başlarsınız. Bunu yaparken o belli sistemle ilişkili tüm birikmiş gerçekleri ve gerçek dışılıkları da kendinize çekersiniz. Ne yazık ki, gerçek olmayanları süzüp yalnızca gerçeğin tek başına parlamasını sağlamanın bir yolu yok. Enerji enerjidir, ona kurallar koyamazsınız. Böylece belli bir gelenek yoluyla bir zirveye tırmanmaya başladığınızda, kendinizi o belli bilinçle uyumlu kılmak üzere manyetize edersiniz. İnsanlar farklı gelenekleri izler, farklı yollarla farkındalığa ulaşır ve uyanırlar. Şu halde işiniz, bütün bunları sevgiyle geride bırakarak sadece engin gökyüzünden sevmenin yolunu bulmaktır.
Her bireyin içinde onu farkındalığa ulaştıran bir geçit vardır, onun kapısı ya açık ya da kapalıdır. Açık olduğu zaman, bu gezegenin içinden, çevresinden geçen ya da içinde dolaşan her şey içinizden gelip geçmesi için kabul görecektir. Buna izin verin ve uygulamasını yapın, o zaman kendi içinizde bir boşluk duygusu geliştirmeye başlayacaksınız. Fizyolojik düzeyde biliyorsunuz ki, hücrelerin içinde ve çevresinde bir hayli boşluk var, yani siz boşluklarla dolusunuz. İşte o boşluk, o Engin Gökyüzünün idrakini yansıtır. Güzel bulutlar kadar fırtına bulutlarının da içinizden gelip geçtiğini izlemek heyecan vericidir, çünkü zihinsel olarak değil deneysel olarak idrak edersiniz ki, orada bulutların hareketinden başka bir şey de vardır. O duyguyu sınıflandırarak kendinizi tuzağa düşürmeyin, bu “başkalığı” Tanrı olarak etiketlemeyin. Çünkü tapınabilesiniz ve güvencede olasınız diye, zihnin yakalayıp size yorum ve görüş halinde iade etmekten hoşlanacağı bir şey her zaman vardır. Ama bir başka şeye taptığınız anda düalite hazırdır, çünkü tapınma iki’yi öngörür, tapılan ve tapan. O ayrılık düşüncesi zihninizde belirir belirmez yolun dışına düşersiniz!
İçinizde yükselmeye başlayan bu diğer duyguya, bu biliş haline, bu farkındalığa gelince, eğer ona sürekli biçimde dikkatinizi verirseniz, tüm bilmeniz gerekenleri direkt olarak söyleyecektir. Tanrısallığa giden yol sabırdan geçer, insanların her zaman bir şeyler yapmakla meşgul oldukları bir gezegende çok zor bulunan bir niteliktir bu! Sadakatle sürdürülen meditasyonlar bazı yararlar sağlar. Bedeninizin ve psişenizin içindeki boşlukta bir güç ve farkındalık vardır, ona dikkatinizi verdiğinizde tüm sisteminizi yatıştırarak sükuna kavuşturmaya, ıstırabınızı hafifletmeye, içinizde tatlı bir duygu uyandırmaya başlar. Ona “inanç” denir, Tanrısal olanı hissedinceye dek yalnızca inanmaya çalışırsınız. İçinizdeki bu uzaysal niteliğin devinmesine farkındalıkla izin verdiğiniz anda, “bu doğru, Tanrı var ve Tanrı benim içimde” diyen umudu hissedersiniz. Bunu yeterince yaptığınızda Tanrı bir realite haline gelecektir, çünkü o boşluk zihninizdeki kavramdan çok daha engindir.
İşte bu noktada karmaşa başlayacaktır. Tanrının sizi sevip kabul etmesi için neyi istediği, neyi gerekli kıldığı hakkındaki tüm kavram ve kökleşmiş inançlar Tanrının ne olduğu gerçeğine çarparak paramparça olacaktır. Şimdi siz inanıyorsunuz, ama bir yandan da korku duyuyorsunuz. Ya doğru değilse ne olacak? Ya Tanrı orada değilse ne olacak? O anda korku öylesine baskın çıkar ki, insanların çoğu kural ve nizamların onları güvenceye alacağı umuduyla dine dönerler.
Kendinizi Engin Gökyüzü olarak duyumsamayı deneyin ve içinizden gelip geçen sonsuz bulutları gözlemleyin. Düşüncelerinize dikkat ettiğiniz zaman, onların ortaya çıktıklarını ve kaybolduklarını göreceksiniz. Bu arada iki düşünce arasında bir boşluk olduğunu da fark edeceksiniz. Siz sürekli koşup duran bir zihin değilsiniz, boşlukları aradığınız ve dikkatinizi bulutlara verme konusundaki nevrozlu eğiliminizi terk ederek kendinizi Gökyüzüyle özdeşleştirmeye başladığınız zaman, bilincinizin ne denli engin olduğunu anımsamaya başlayacaksınız. Gökyüzünü görebilmek için tüm bulutları yok etmek zorunda değilsiniz. Yapmanız gereken tek şey Gökyüzü olduğunuzu anımsamayı sürdürmektir, bunu yapabilirsiniz, çünkü bu gerçektir. Düşünerek kendinizi yanlış tanımlamışsınız, yine düşünerek o tanımlamayı sona erdirebilirsiniz. Olduğunuzu sandığınız tüm o kutbiyetler siz değilsiniz, evet onlara bir ölçüde sahipsiniz, ama onlar içinizden gelir geçerler.
Bulutlarınızı hiçbir zaman tam anlamıyla ortadan kaldıramayacaksınız, tam anlamıyla ulaşamadığınız bir küçük karanlık nokta daima bulunacak. Öyleyse ne yapmalı? Kendinizi Engin Gökyüzü olarak duyumsamaya devam edin ve bırakın bulutlar ne yaparlarsa yapsınlar. Karma rüzgarları mutlaka esecektir, önerim onları istediğiniz şekilde estirmeye kalkışmamanızdır. Karma, kendi göğünüzdeki bulutları sürükleyen bir enerji formudur. Yapmanız gereken şey, sınırlı kutbiyet mahkumu bir bilinç olduğunuz inancını terk ederek kendinizi yeni baştan tanımlamak ve Engin Gökyüzü olduğunuza derinlemesine yoğunlaşmaktan ibarettir.
Siz icra ettiğiniz eylemler değilsiniz, nasıl ki sinema perdesi üzerine projekte edilen görüntüler perdenin kendisi değilseler. Perdeye en inanılmaz yıkım ve ölüm sahneleri yansıtılabilir, ama perde hiç değişmeden kalır. Siz değişmez olansınız, siz ebedisiniz, gerisi yarattığınız illüzyonlardır! Aslında kim olduğunuz üzerinde yoğunlaşın, bileceksiniz! Başka bir çözüm yoktur dostlarım, bulutlarınızı tam anlamıyla ortadan kaldıramazsınız, buna ihtiyacınız da yok. (Sayfa: 67-75)

GÜVENLİK İÇSEL BİR İŞTİR (28 Eylül 1986- Albuquerque, New Mexico)

Temeli su olan bir gezegende yaşıyorsunuz, gezegenin büyük kısmını su oluşturduğu gibi, bedeninizin büyük kısmını da su oluşturur, öyleyse bilincinizin suya dayalı olduğunu da söyleyebiliriz. Aradığınız şeyi içinde barındıran da bu sudur. Tanrısal olan, hayatınızı daha berrak, daha gerçek kılmak ve daha büyük olmasını sağlamak için sizi güçle bombardıman ediyor. Bu muazzam güç alanı hücrelerinizin içindeki suda yer almıştır. Hücreleriniz birer akümülatördür, ihtiyacınız olanı, sizin için gerekli olanı toplar ve biriktirir.
Hücrelerinizin iki seçeneği var, onlar ya genişler ya da kasılıp büzülürler. Hücreler genişlerken içlerinde toplanmış Tanrısal enerjiyi salıverirler ve kendinizi bir genişleme hali içinde hissedersiniz. Genişlediğiniz ve tüm enerjinizi hayata kattığınız zaman, çevrenizde cereyan eden şeyler her ne olursa olsun kendinizi canlı hissedersiniz. Fakat çoğunuz enerjinizi dünyadan geri çekmişsiniz, içinde bulunsanız bile ondan değilsiniz. Hayata katılmıyor, bu yüzden kendinizi canlı hissetmiyorsunuz. Acı duyma korkusu yüzünden büzülüp kalmış durumdasınız. Hücreleriniz kasılıp büzüldüğü zaman, depolanmış Tanrısal enerjiye ulaşmanız mümkün değildir. Acı duyduğunuz için dünyadan el etek çekmek iyi bir duygu vermez. Kalbiniz tam anlamıyla açık olmadığı zaman ağrır, ağrıyan bir kalbiniz varsa, sebebi birinin sizi incitmiş olması değildir, sebep kendi kabuğunuza çekilmiş olmanız, bu yüzden hücrelerinizin kasılıp büzülmüş olması, dolayısıyla fiziksel acı üretmeleridir. Bir kalbin ağrıması psişik değil fiziksel bir fenomendir, beden üzerindeki bir baskıdır, siz onu sanki kalbiniz parçalanıyormuş gibi hissedersiniz.
Güvenlik kasılıp büzülmüşlük içinde bulunmaz. Bir şey yanlış ve çarpık gelişti, kasılıp büzülmenin size güvenlik sağlayacağına inandınız, şimdi de bunun tersini uygulayın. Korkutucu bir durumda solunum yoluyla genişlemeye başlayın. Doğal soluk alma eylemi ciğerlerinizi havayla doldurur, omurganızı dikleştirip göğsünüzü genişletir. O zaman kalbiniz size rehberlik eder, çünkü kalp sevgiyi hissettiğiniz yerdir. Eğer yol sevgiyse, herhangi bir durumda sevgi vermenin sizi incitebileceğini nasıl düşünebilirsiniz? Sizi güvenlikte tutan beden hücrelerinizden çıkan sevgidir. Genişlemeyi seçtiğinizde, sevginizin çevrenizi değiştirme gücü vardır. Meditasyona oturduğunuzda hücreleriniz gevşeyip açılabilir.
Başladığımız yerde bitirelim. Siz denizden çıkıp karaya ayak bastığınızda, hücreleriniz hala denizin suyunu taşıyorlardı. O hücre suyu, ışık toplayıcısı (kolektörü) olan parçanızdır. İki seçeneğiniz var: Açılmak, uzanmak, genişlemek sevgi getirir, kasılıp büzülmek korkunuzu artırır. Bu zamanda enkarne olmanın avantajı, dünyayı baştan başa geçen Tanrısal Gücün frekansının büyük ölçüde yükselmiş olmasıdır. Tanrısal Gücün miktarı değişmez, fakat frekans yükseldiğinde uzanıp onu kucaklayabilir ya da kasılıp büzülerek dışlayabilirsiniz! (Sayfa: 76-81)

TANRISAL İLİŞKİ (22 Şubat 1987- Albuquerque, New Mexico)

Tanrıyla ilişki kurmanızı engelleyen en büyük etken suçluluk duygusudur dostlarım. Dünya deneyiminizin başlangıcında size rehberlik edecek tek bir kuralınız vardı, hatırlarsanız onun üzerinde daha önce konuşmuştuk. O hala yol gösterici kuraldır, zararsızca yaşamak, elinizden geldiğince hiç kimseye zarar vermeden yaşamak. Neyin zararsız olduğunu hissetmek için yaratılıştan gelen yetenekle o zamanlar birbirinizi açık seçik görebiliyordunuz. Fakat sonra din adını verdiğiniz kurallar, nizamlar ve farklı yasalar ortaya çıktı. Yeterince iyi olabilmek için birçok “özel şeyler listesi” oluşturdunuz. Belli tür yiyecekler, belli davranışlar, düşünceler, eylemler, duygular ve saire ve saire. Böylece, Tanrıyla ilişkiye geçme girişiminde bulunduğunuzda engeller ortaya çıktı, suçluluk duygusu araya girdi, yüksek benliğinize giden yolu açmaya korktunuz.
Farkındalığınıza suçluluk duygusunun girişiyle Tanrı korkusu ortaya çıktı. Size daha önce de söyledim, çoğunuz Tanrıdan korkarsınız, çünkü yarattığınız Tanrı ürkütücü biridir. Bu imaj sadece insan zihninin bir projeksiyonudur, kesinlikle doğru değildir. Eğer beklenilen nitelikte olamazsanız, helak olacağınız fikri belleğinize derin şekilde kazınmıştır. Güya karanlık bir yere gönderilmekle cezalandırılacak, sihirli bir neden zuhur edinceye kadar da orada kalacaksınız! Şunu bilin ki, içinizde ta derinlerde bir yerin bu inanca verdiği karşılık korkudur. Öyleyse çözüm nedir?
Kendi karanlığınız içinde kalarak kendinize yardım edemezsiniz. Öğrenmeniz gereken şey, gerçekten neyi istediğiniz hakkında yüksek benliğinize açık ve net mesajlar göndermeniz gerektiğidir. Yüksek benliğiniz bir enerji girdabıdır, tarafınızdan uyarılmayı, harekete geçirilmeyi beklemektedir. Kendi hayrınız için ona yönelmenizi sonsuz bir sabırla bekler, ama istediğiniz şeyi açık ve net olarak belirtmelisiniz. Gerçeğin ne olduğunu öğrenmek mi istiyorsunuz, o halde açıklamayı ondan isteyin.
Aydınlanmanın sihirli bir tarafı yoktur. Asla! Işık orada içtedir ve patlamayı beklemektedir, ışık orada dıştadır ve içte olanla birleşmeyi beklemektedir. Aradaki tek engel sizsiniz, iç doludur dış da dolu, ama ışığın size kavuşmasını önleyen şey ara yerdeki suçluluk duygusunun örmüş olduğu duvardır! İçsel gücünüzü bugünden itibaren geliştirmeye başlayın, böylece sonunda suçluluk engelini gerçek bir patlamayla aşarak Tanrıyla bağlantınızı yeniden deneyimleyebilirsiniz. İyi olmak zorunda değilsiniz, sadece kötü olduğunuza inanmaktan vazgeçin. O inancı kim olduğunuzu deneyimleyerek değiştirebilirsiniz. Mükemmel olmaya çalışmayın, bunu asla başaramazsınız, fiziksel bir beden içinde mükemmel olamazsınız, çünkü fizik beden her şeyi düalite içinde görür.
Sizden vazgeçmenizi istediğim bir başka şey, alt benliğin en çok sevdiği şeydir. Bu haklı olma arzusudur, hayal ürünü alt benlik haklı olmaya bayılır, çünkü haklı olmak demek kusursuz olmak demektir, kusursuz olmak kendinizi bir süre güvende hissetmenizi sağlar. Öyleyse uyanık olun, yüksek benlikle ilişkinizde ortaya çıkabilecek tek sorun şudur: Gerçeği yansıtmak için her şeyi bırakmaya istekli misiniz? Gerçek; Işık, Sevgi, Güç ve aslında kim olduğunuz hakkındaki realitedir. Bir kardeşinizin bu gerçeği görmesine yardım ettiğiniz her seferinde, kendinize yardım etmiş olursunuz, başka türlü olması mümkün değildir. Unutmayın ki, insan bilincinin derin bölgesi, özgürlük için inanılmaz bir özlem içindedir! (Sayfa: 82-89)

SORULAR VE CEVAPLAR

S- Hata yapar mıyız?

C- Sorunun direkt ve açık oluşunu sevdim. Kısaca hayır diyebilirdim, ama daha geniş görüş açısından bakmak için bir örnek vereceğim. Bir yolcu uçağıyla bir yerden bir yere giderken, uçak nadiren tam rota üzerindedir. Her zaman biraz sapar ve pilot sürekli düzeltmeler yapar, ama sonunda inmesi gereken yere iner. Dünyadaki yolculuğunuza lütfen bu gözle bakın, belli sınırlar vardır ki ondan öteye geçemezsiniz. Bilmek istediğiniz daha derin soru şudur: Canınızın istediği her şeyi yapabilir misiniz? Hayır yapamazsınız, sınırlar vardır, o sınırlar içinde belli bir hareket, belli bir devinim gerçekleşir, böylece kendi içinizde o pilot gibi düzeltmeler yapmanın keyfini duyarsınız. Lütfen buna hata yerine düzeltme olarak bakın.
Menzile mutlaka ulaşacaksınız. İsabetsiz olamazsınız, güzergah saptanmıştır, bunu size bilgimin tüm gücüyle söylüyorum. Yuvaya, Kaynağa geri dönüş için güzergah çoktan oluşturulmuştur. Aramakta olduğunuz şeyi bulamamanız mümkün değildir, yeter ki yol boyunca bazı düzeltmeler yapılması gerektiğini kabul edin. Bunu olabildiğince neşe ve keyifle, olabildiğince az şarlatanlık ve ikiyüzlülükle yapın!


S- Sınırların ne olduğunu anlamamız için daha geniş bir açıklama yapabilir misiniz?

C-Size belli sınırları aşamayacağınızı söyledim. İçinde hayatınızı yaşadığınız sınırların yaratılmasından egonuz sorumlu değildir. Eğer öyle olsaydı, çoktan birbirinizi öldürmüş olurdunuz. Ego öfkelenir ve “dilerim ölürsün, neden geberip gitmiyorsun ki? ” der. Ama sınırları koyan yüksek benliktir. Yüksek benlik, rota üstünde kalabilmeniz için içinden geçmek zorunda olduğunuz zorlukların sınırlarını bilir. Bunlar kişiden kişiye değişirler, işte karmaşaya neden olan da budur. Siz tek bir kurallar dizisi olsun istersiniz, sanırsınız ki kurallardır sınırları koyan. Fakat sınırlar bireyseldir, içinde kendinizi rahat hissettiğiniz sınırları bilirsiniz. Kendinize ait bir sınır duygusuna sahipsiniz, kendinizi rahatsız hissetmeye başladığınız zaman sınırlarınızı zorlamakta olduğunuzu anlarsınız.


S- Bize sık sık kurallar olmadığını söylediniz. Eğer kurallar yoksa hayatımı hangi kıstaslara göre yaşayacağım?

C- Dünya katına ilk gelişinizden bu yana, yüksek benlik dediğiniz parçanız deneyimlerinizi kaydetmeye, değerlendirmeye, dışlamaya ya da bağrına basmaya başladı. Tüm hayatlarınızı yaşayıp geçerken, ruhunuz doğal yasaya uygun o doğru deneyimlerinizi saklar, diğerleriyse ortaya çıkar, sonra giderek silikleşir, kaybolup giderler. Birçok hayat boyunca içinizde koruduklarınız, doğal düzene ve Tanrısal yasaya uygun olduğunu deneyimleriniz yoluyla öğrendiklerinizdi. Bir şey yaparken, onun iç yasanıza uygun olup olmadığının söylenmesine ihtiyacınız yoktur. Komşunuzu öldürmenin iyi bir fikir olmadığını idrak etmeniz için, bir elin bunu size göstermesine ihtiyacınız yoktur. Öyle bir tarafınız var ki, muazzam bir “doğru eylem” koleksiyonunu kayda geçirmiş durumdadır, biri size bunları söylediği için değil, siz “yanlış eylemi” yaşamış ve ondaki uyumsuzluğu fark etmiş olduğunuz için. Bunu en derin düzeyde idrak ettiğiniz an, “yanlış eylem” deneyimi iptal edilir. Artık doğru eylem, hayatınızı ona göre yaşadığınız standart haline gelir.
Bir hayatı bırakıp bilincin bir başka alanına geçtiğiniz zaman, bir başka kişi ya da bir başka bilinç için zararlı olabilecek hiçbir şeyi birlikte götüremezsiniz. Bunu gerçekten anladığınız zaman o deneyimleri geride bırakırsınız. Götürdüğünüz, biriktirmiş olduğunuz zararsız düşünceler, duygular ve eylemlerdir. Onlar ufak şeyler ya da çok büyük şeyler olabilir, fakat yüzyıllar boyunca sizi temin ederim ki birikiminiz büyük olmuştur.


S- Kendimi nasıl huzur içinde hissedebilirim?

C- İnsanın kendini huzur içinde hissetmesinin bildiğim tek yolu, “Tanrı cennetindedir ve benim dünyamda her şey yolundadır” şeklinde derin bir içsel duyguya sahip olmasıdır. Durum ne kadar kötü görünürse görünsün, her şeyin her an uyum içinde olduğu duygusudur bu. Bu duyguyla birlikte garip, harika şeyler yapma cesareti gelir. Kendinize günde yüz kere “huzur istiyorum” deyin. “Onu şimdi içimde duymak istiyorum, hiçbir şey bunun kadar önemli değil, haklı olmaya, işitilmeye ihtiyacım yok, barış ve huzura ihtiyacım var şimdi” deyin. Sonra farkındalığınızı dış dünyadan ayırıp içinize, huzurun olduğu yere yönelin ve onu hissetmenize olanak sağlayın. O her zaman orada hazırdır, onu barış ve huzur gücü haline dönüştürmek için harekete geçirmenizi bekler. Bu, bu kadar basittir.


S- Dua hayatımda çok önemli hale geldi. Ama dua etmenin birçok yolu var, nasıl dua edileceği konusunda öğütlerde bulunan birçok insan var. Dua konusunda bir şeyler söyler misiniz?

C- Birincisi, ister doğru ister yanlış şekilde dua ettiğinizi düşünün, yeter ki herhangi bir şekilde dua edin. İkincisi, duanın hedefi aralıksız duada olmak, herhangi bir şekilde sürekli dua etmektir, böylece dua hayatınızın bir parçası haline gelir. Basit olarak dua bilincinizi içe yöneltmek ve daha yüksek bir titreşimi başlatmaktır, bunu ne kadar çok yaparsanız titreşim o kadar güçlenir. Bunun içindir ki, ne için dua ettiğinize ya da nasıl dua ettiğinize aldırmam. Dua eylemiyle birlikte artan bir titreşim oluşturursunuz, sonunda, örneğin son bir saat içinde şu ya da bu şekilde dua etmemiş olduğunuz için üzüntü duyarsınız. Kısa zamanda şunu fark edersiniz ki, bir yanınızla yüzünüzü her an Tanrısal olana çevirebileceğiniz bir yaşam biçimine ihtiyacınız var. Bunun ötesinde olup bitenler önemli değildir.
İyi dua ile kötü dua arasındaki tek fark, kalbinizle mi yoksa zihninizle mi dua ettiğinizdir. Eğer kalbinizle yapıyorsanız, titreşimin harekete geçirildiğini hissedersiniz, eğer otomatik zihinsel bir süreçse fazla bir şey olmaz. Tanrısal olanla bir diyalog istiyorsanız, buna tüm varlığınız katılır, onu duyumsadığınız yer göğüs bölgesidir, yani kalp dediğiniz yerdir. Dua zihinsel bir işlem ya da başkalarının sözlerini düşünmeden tekrarlamak değildir, dualarınızı hissedin. Dua titreşim frekansını yükseltmek içindir, titreşim frekansını başka yollardan yükselttiğinizde duayla yapılan aynı şeyi yapmış olursunuz.


S- Tanrıyı bulmakla, para kazanmak arasında bir seçim yapmak zorunda mıyız?

C- Yüzyıllar boyunca, arayış içindeki varlıklar maddi zenginlikten uzak durmak istediler, çünkü onlara paranın Tanrıyı uzaklaştırdığı öğretilmişti, buna yeterince uzun süre inandınız. Gelecekteki deneyimleriniz, derin bir Tanrı özlemiyle birlikte maddi zenginliğe de sahip olunabileceğini hepinize keşfettirecek. O zaman para ve Tanrı birbirinden ayrı şeyler gibi hissedilmeyecek, üstesinden gelinmesi gereken şey akışın dengelenmesi olacaktır. Çoğunuz maddi kazançları kendinize saklamayacaksınız, birçoğunuz parayı bir elinizle alırken diğer elinizle vereceksiniz. İşte farklı olan da bu olacak, servetin yeni sahipleri onun yeni dağıtıcıları olacaklar.
Uzun bir zaman boyunca, arayış içindeki varlıklar maddi şeylerden uzak yaşadılar ve bir yoksulluk bilinci geliştirdiler. Bu tür bilinci şöyle söyleyerek tersine çevirmeye çalışın: “Bu evrenin bana vermek istediği tüm bolluk ve bereketi ayrım yapmaksızın kabul etmeye ve almaya istekliyim. Onu sorumluluk duygusuyla paylaşmak için elimden geleni yapacağım.” Eğer bu fikri psişenize derin bir biçimde ekerseniz, paranın kötü olduğu ya da onu hak etmediğiniz yolundaki o eski inançların üstesinden geleceksiniz. Evrenin size sel gibi akıtacağı her şeye kendinizi açmak için istekli olun. Almaya hazır olun, sonra vermenin sevincini tadın, bu tadın benzeri yoktur!


S- Bir dostum için soru sormak istiyorum. O çok yakınlarda kanser olan karısını kaybetti. Hayatındaki en önemli kişiyi kaybetmenin acısıyla nasıl başa çıkacağını bilmek istiyor.

C- Dostunuza bir anda verebileceğim bir yanıt yok. İnsan olmanın zorluklarından biri de, diğer realitelere açılan kapıların fiziksel doğumla kapanmasıdır. Arkadaşınızın içinde bulunduğu durum açıktır, o karısının sadece bir beden olduğuna inanıyor, ruhsal kanalları karısının iyi durumda olduğunu hissedecek kadar açılmış değil. Lütfen arkadaşınıza yasına sahip çıkmasını ve onu dolu dolu yaşamasını söyleyin. Kaybetme acısının içinde acının bir panzehiri bulunur! Acıyı hissetmeyi sürdürdükçe, bir gün gelir içinizdeki hazine gün ışığına çıkar.
Eğer kendi kaderinizin efendisiyseniz, neden ölümü içeren bir yaşam seçersiniz? Bu çok cüretli bir sorudur ve yanıt kısmen şudur: Amaç, yüzyıllar boyunca dünya deneyimlerinin tadını çıkararak koşuşturmak değildir, buraya sadece bir beden olmadığınızı anlamak için gelirsiniz. Ölüm bunu hatırlatmak için vardır, ıstırap, hastalık ve kayıp hepsi de daha yüce bir amacın bulunduğunu hatırlatmak içindir. Fakat acı çeken birine, her şeyin kendi iyiliği için gerçekleştiğini söylemenin bir yararı olmaz, bu kalbin duymak istediği birşey değildir. Kalp acı çekmektedir, acısına saygı gösterilmelidir. Zamanla acı azalır ve yeni idrakler, yeni farkındalıklar gelmeye başlar. Ölümle sona eren bu hayat bozyapın çok küçük bir parçasıdır. İnsan psişesinin hissetme ve başka bilinç hallerine geçebilme kapasitesiyle kıyaslanacak olursa çok küçük bir bölümdür.


S- Kişi öldükten sonra, yani ruh bedeni terk ettiğinde derhal enkarne olur mu, enkarne olurken niçin belli bir an’ı seçer?

C- Siz ve bu an, hayran olunacak bir güzellik oluşturmaktasınız. Hem dünyevi hem de dünya ötesi, hem geçmiş hem de gelecek olaylarla her yönden bombardıman edilmektesiniz. Tüm bunlar zaman ve mekan dediğiniz şeyin dışında cereyan eder. Birlikte inanılmayacak kadar zengin bir goblen meydana getirmektesiniz. Tüm parçalarınız canlıdır, küçük bir parçanız da fizik bedeninizdir ki, onu kendiniz olarak kabul ediyorsunuz. Ama dostlarım o goblen çok daha geniş ve büyüktür!
O ufak parçanız, o uçsuz bucaksız goblenin bir köşesinde küçük bir dram oynamakta, sonra da ölüm dediğiniz şeyi meydana getirmektedir, aslında böyle bir şey yoktur kuşkusuz. Ruh bedeni terk eder mi diye sordunuz, evet gerçekten terk eder, çünkü geldiği gibi geri döner. Doğduğunuzda ruhunuz gelip bedeniniz içine kilitlendi, öldüğünüz zaman da kilidi açarak çıkıp gider, fizik beden içine hapsedilmekten kurtulduğu için genişler. Sizi temin ederim ki bu harika bir duygudur, tıpkı şişe içindeki cine benzer, bir anda şişenin tıpası fırlar ve cin dışarı çıkıp göğü doldurur. İşte öldüğünüz zaman ruhunuzun hissettiği böyle bir duygudur.
Bedeni terk ettikten sonra çevrenize bakmaya ve son dünya hayatınızın olaylarını inceleyip ayıklamaya başlarsınız. O yeni idrakinizle, son hayatınızda gerekeni idrak edememiş olduğunuzu anlarsınız, çünkü dünya katına idrak etmek için geldiğiniz şey Tanrısal olduğunuz bilgisidir. Siz çeşitli deneyimler içinden geçen tanrısınız ve bu ayrılıklar dünyası bir illüzyondur. Eğer bunu idrak edememişseniz, fark edersiniz ki bunu başarıncaya dek belli bir farkındalık düzeyinin üstüne çıkamayacaksınız. Böylece yeniden enkarne olmaya karar vereceğiniz bir noktaya gelirsiniz. Zamanı, yeri ve en uygun insanları seçip enkarne olursunuz. Temelde bu iş bu kadar basittir, basittir çünkü siz öylesine enginsiniz ve bu kararı vermek için gerekli sınırsız bilgiye ulaşma olanağına sahipsiniz. Olanaklar sonsuzdur, hepsi de bilgisayarınızda mevcuttur. Sadece elinizdeki verilere dayanarak kararınızı verip geri dönersiniz.


S- Aids denilen hastalığın dünyayı böylesine dehşet verici biçimde sarması ne anlama geliyor?

C- Bir varlık ölüm için en uygun anın geldiğini fark ettiğinde ölmeyi seçer. Her şeyin dengelendiği ve ölümün en iyi şey olduğu bir zaman vardır. Yapılması gerekli şeyin yapılması için moment azami dereceye ulaşmıştır. Zihinsel, fiziksel ve duygusal açıdan varlık hazır ve gönüllü olduğu anda gitme zorunluluğu doğar. Bu içten seçim derin bir düzeyden gelen istek ve iradeyle yapılır. Biri sokakta yürürken başına bir tuğla düşer, bunun yersiz ve anlamsız bir kaza olup olmadığını merak edersiniz. Ama hayır, o eylemin yerli yerindeliği ve uygunluğu hakkında içsel bir biliş vardır. Olay geride kalanlar için kasvetli ve zor görünür. Bununla birlikte insanlar seçenekler dağarcığından bulabildiklerini seçerler. Varlığın bütünü gitme vaktinin geldiğini söylediğinde, kişi çevresine şöyle bakıp bir yol seçer. Kalmak gerekli olmaktan çıktığı zaman, kalış uygun olmaktan çıkar. Acı verici ama doğru!
Birinin diğerine yardım etmek için öldüğünü asla söylemeyin, bu doğru değildir. Bir bilinç ölür çünkü zamanı gelmiştir. Ölmeye başladığınızda bunu bileceksiniz. Diyeceksiniz ki, “ben sadece o kişi için ölmüyorum. Ben ölüyorum çünkü buna ihtiyacım var, çünkü mekanizmamda belli şeyler bana zamanın geldiğini söylüyor. Kalkış rampası hazır ve ben gidiyorum.” Çevrenize bakar seçiminizi yaparsınız. Orada ne varsa, neye ulaşabilirseniz, size ne öğretici olacaksa onu alırsınız. Aidsten ölen birçok insan muazzam bir güçle, zaferle ölüyor. Bu fırsatın gücü ve yoğunluğu artık kullanışlı olmaktan çıktığı zaman bir çare, bir tedavi bulunacak. Eğer konuya olumlu yönden bakacak olursanız, göreceksiniz ki insanlar bu gezegeni terk etmek için yeni ve yaratıcı seçimler yapma ihtiyacındalar.


S- Hastalık ve ölüm konusunda kendi seçimimi yaptığımı hissediyorum, fakat hayvanlar için ne diyeceğim? Yakalandıkları hastalıkları nasıl açıklayacağım? Onlar seçimlerini kendileri mi yaparlar, yoksa hastalıkları sahiplerinden mi kaparlar?

C- Yaban doğada doğmayı seçen bir hayvanın bilinciyle, evcilleştirilmeyi ve insanlarla birlikte yaşamayı seçen hayvanın bilinci arasında bir fark vardır. Hayvanların sizinle birlikte yaşayarak yapmaya çalıştıkları şeylerden biri de, hissetme kapasitelerini genişletmek, başkalarının duygularını anlayıp paylaşmaktır. Evcilleşmiş hayvanların empatik deneyimleri, farklı kararlar almaları gereken vahşi doğadaki hayvanların deneyimleriyle aynı değildir.
Sizinle yaşayan bir hayvan varsa, ondan neler almakta olduğunuzu hayal bile edemezsiniz. Siz onları eğitirken, onlar tarafından eğitilirsiniz de! Bu insan bilincinin bir yöne, hayvan bilincinin bir başka yöne gidişi tarzında değildir. Onlar birbirlerinden öğrenirler, bazen hayvan daha istekli bir öğrencidir. Bu empati deneyiminin bir yan ürünü olarak hayvanlar insan arkadaşlarındaki inançların bazılarını yankılandırırlar, bu da insan psişesinin hastalıklarına maruz kalmaları demektir. Eğer yabanıl hayatta olsalardı bu hastalıklara yakalanmayacaklardı. İnsana karşı duydukları empati nedeniyle, kimi zaman insan hastalıklarından bazılarını kendi bedenlerine almak için bilinçli kararlar verirler. Bir hayvanın bedeni hastalığa ve acıya insandan farklı davranır. Onlar bu zorlukları doğal şekilde kabul ettikleri için insanlara oranla daha az acı çekerler.


S- Çocuklar neden özürlü doğarlar? Onları iyileştirmeye çalışmalı mıyız?

C- Hepinizin Bir olduğunu, tüm hayatın Bir olduğunu deneyim yoluyla anlamanız için, insani durumların sunduğu belli bazı büyük verilerle güreşmeniz gerekir. Bunlardan biri de özürlü doğmak ya da yaşarken özürlenmektir. Sizinle aynı fikirde değilim, bir özürlü çocuğun ya da kişinin geçmişte yanlış bir şey yaptığı için şimdi bunun bedelini ödemek zorunda olduğu şeklindeki zannınıza katılmıyorum. Bana göre bu özürlü varlıklar dünyaya daha çok sevgi, ışık, güç ve güzellik getirme kararlılığıyla gelirler. Başarıya ulaştıklarında, zafer kazanmış kahramanlar gibidirler, ihtiyaç duymadıkları tek şey merhametinizdir! Onlara acımaya nasıl cüret edebilirsiniz ki, inanılmaz bir kısıtlanmışlık içinde, İsa’nın temsil ettiği nitelikleri dünyaya verebileceklerini göstermek için bir savaşçı olarak gezegene gelmişlerdir. Kanımca onlar alkışlanmaya layıktırlar.
Onları iyileştirmeye çalışmalı mısınız? Mutlaka. Kimileri, belli dertlerin onlara karmaları gereği verildiğini, dolayısıyla bu konuda bir şey yapılmasına gerek olmadığını söylerler. Eğer hayatınızda özürlü biri varsa sizin karmanız ne oluyor? Hiç kimse hayatınıza nedensiz yere öylesine düşüvermez, bunların uygun bir nedeni daima vardır. Bir özürlü çocuk varsa şu soru sorulmalıdır: “Bu olayın benimle ilgisi ne?” Genellikle bu soru, o varlığa bir neşe ve kabul hali içinde şefkat ve kararlılıkla bakma yeteneğinizle ilgilidir. Lütfen anlayın, gözünüzle gördüğünüzden çok daha fazlası cereyan etmektedir. Eğer bedenden fazla bir şey olduğunuzu anımsayabilirseniz, onların da öyle olduklarını anımsayacaksınız!
Hiçbir fiziksel dert, kendini farklı ve hayatın dışında hissetmek kadar acı vermez, en büyük acı budur. Size düşen, farkındalığınızı onlarınkiyle birleştirerek ayrılık duygusunu gidermektir. Onları içinize kabul edin, utanıp uzağa itmeyin, yüzlerine, gözlerinin ta içine bakın, doğruca varlıklarının derinliğine bakın. Ve bırakın sizi görsünler, bu anlar kendinizi tümüyle verdiğiniz anlardır. Buna karşılık onlar da bilecekler ki, siz Bir Olanın varlığını fark etmektesiniz, siz kendi payınıza düşeni yerine getirirken, onlar da kendi paylarına düşeni yerine getireceklerdir.


S- Ecstasy ( esrime) adlı ilaç ruhsal gelişme ve uyumlu ilişkiler için kullanılabilir mi?

C- Öyle sanıyorum ki Ecstasy tamamen yeni bir şey ve yaratıcı ilaç kategorisinin oluşturulmasına yardımcı olmuş, yani belirli bir amaç için yaratılmış. Dünyada ilk uyanışınızdan ve buraya saplanıp kaldığınızı hissedişinizden bu yana, ölmeden bedenin kısıtlamalarından kurtulmanın yollarını arayıp durdunuz. Kiminiz hayatlar boyu kolay çıkış yolunu seçme alışkanlığına hizmet ettiniz. Tütün, alkol, seks ve uyuşturucu gibi yollar, bedenin sınırlamalarından kolay kaçış çareleri sağladılar, böylece yaygın yöntemler haline geldiler.
Bir ilaç deneyimi sırasında neler olduğuna bir bakalım. Böyle bir ilacı bünyenize aldığınız zaman, uzun bir süredir korku yüzünden kapalı olan alanları açarsınız. Korku sizin için başlıbaşına bir sorunken, korkunuzu daha da artıracak bir ilacı almanın pek anlamı yoktur. Bu ilaçlardan bazıları kesinlikle korku üreticidir. Olabildiğince çok sayıda merkezi zorla açmak ve oralardaki gizli malzemeyi karşı konulmaz bir deneyim halinde bir seferde ortaya dökmek onların işidir. Bu tezahüre “negatif gezi” adını vermeniz şaşırtıcı bir şey değil!
Bazı ilaçların etkisi ise belli bir merkezin yumuşak ve nazik biçimde açılması şeklinde olur, Ecstasy de bunlardan biridir. Şimdi bu onun tamamen zararsız olduğu anlamına mı gelir? Hiçbir şey tamamen zararsız değildir dostlarım. Onu önerir miyim? Onu ne önerir, ne de mahkum ederim. Şunu anlamanızı istiyorum ki, bu ilaçlar enerji alanınızın bir bölümünü birdenbire ve zorla açarlar, oysa bu konuda kararlı olsaydınız bu işi kendi başınıza da yapabilirdiniz. İlaçların getirdiği zorluk tembellik vermelerindedir, onları yutarak yükselme deneyimleri yaşamak kolaydır, ama sizi tembelleştirdikleri de bir gerçektir. Eski günlerde, inisiyasyon törenlerinin bir bölümü bedene belli doğal maddeler almaktı. İnisiyenin farklı bilinç düzeylerini anlaması için, şaman ona bu maddeleri kullandırırdı. Fakat biz kontrollü bir kullanımdan söz ediyoruz, o maddeyi veren ya da töreni yöneten kişi neyin olacağını tam anlamıyla bilirdi. İnisiyeyi izler, gerek duyduğunda müdahale ederdi, bugünlerde böyle şamanlar yok. Öyleyse bu işlevi siz üstlenmeli ve kendinizi güvenebileceğiniz bir çevreyle kuşatmalısınız.
İlaç bünyenize darbe etkisi yaptığında bazı merkezleri açar ve bir an için sizi farklı bir realiteyle yüz yüze getirir. Bu noktada durum zorlaşır, zihniniz ilacın bir deneyim yaşattığını ve bunu ilaçsız olarak tekrarlamanın mümkün olmadığını söyler. Bu doğru değildir! Çünkü o haldeyken deneyimlediğiniz şeye, o anda açılan kapıya doğal halinizdeyken de ulaşabilirsiniz. Lütfen anlayın, bu deneyimler sadece bedeninize dıştan bir şey aldığınız zaman yaşanmaz. Bir merkezi açtığınız ve orada olanı gördüğünüz zaman yaşamış olduğunuz deneyimin gerçek olup olmadığını anlamak, onu kendi başınıza harekete geçirerek keşfetmek artık size kalmıştır. İşte bunun için geçmişte insanların çoğuna kutsal törenler için izin verilmezdi, çünkü onlar o bilinç halini hayatlarına dahil etmek için günbegün çalışmaya istekli değildiler.
Bu ilacı kullananlar değişik bilinç hallerinden hoşlanırlar, fakat bu hali gerçek anlamda hayatlarına dahil etmek için gerekli disiplinden geçmek istemezler. İlaç aldığınızda yapılması gereken tek dua, aynı deneyimi normal zamanda nasıl tekrarlayabileceğinizin size gösterilmesini dilemektir. Bırakın o deneyim size rehberlik etsin, ilaca bağlı olmayan yolu bulun ve hayatınıza devam edin. Size bilgi verildiğinde onu idrak etmiş gibi hareket etme sorumluluğunuz var! İlaç deneyimi karmaşa ve şaşkınlık yaratıcı olabilir, çünkü çoğunuz o sorumluluğu kabul etmezsiniz.
Eğer bu ilacı kullanmayı seçerseniz, bilin ki önemli olan niyetinizdir. Onu daha alt düzeydeki merkezleri uyarmak için kullananlarınız, daha alt düzeydeki deneyimleri yaşayacaklardır. Her ne yaparsanız yapın önemli olan niyetinizdir. Aradığınız deneyimleri sağlaması için kendi dışınızdaki bir şeyden medet ummayın. Salt yaşama sevinciyle, anbean yaşanan keyifle, sadece yaşayarak yükselmenin mümkün olduğunu öğreninceye kadar kimse bu gezegeni (boyutu) terk edemez. Bunu yapabildiğinizde, bu her yönüyle kendinizi Yaradan’a açtığınız ve Tanrısal olanın içinizden akıp gittiği anlamına gelir.


S- İlişkilerde bir kişinin amacı diğerininkinden daha önemli olabilir mi?

C- İlişki ne hakkındadır? İlişki farklı frekanslara sahip ama birbirine çekilecek kadar da benzerlikleri olan iki kişi arasındadır. Eğer birbirinize çok güçlü ve yoğun biçimde çekilirseniz, aşık olmak dediğiniz deneyimi yaşarsınız. Ne zaman bir kıskançlık, sahiplenme, gıpta, öfke ya da benzeri bir duyguya kapılırsanız, bünyeniz alarm vermek zorundadır. Bilmelisiniz ki, o anda henüz tamamlamamış olduğunuz alanlarınızdan biriyle karşılaşmışsınızdır, düzeltilmesi gereken o alanlarla hemen yüzleşmeye başlamalısınız. İlişkilerin düzeltilmesi, pürüzsüz ve akıcı hale getirilmesi basit bir şekilde yapılabilir. İlk adımda % 100 sorumluluk üstlenin. Eğer kıskançlık duyuyorsanız sizi kıskançlığa sevk eden şey dışarda bir yerde değildir. Dışta bir olay cereyan etmiş olabilir, fakat gerçek şu ki içinizde bir şey buna yanıt vermiştir, çünkü kıskançlık isteyip de sahip olamadığınız bir şeye başkasının sahip olduğunu gösterir. Çözüm onu edinmektir, öbür kişinin onu size vermesini talep etmek değil. Ben burada maddi nesnelerden söz etmiyorum, huzur, güven ve mutluluk gibi içsel konulardan söz ediyorum.
Psişenizin çözümlenmesi gereken birçok farklı bölümü vardır. O bölümlerden kaynaklanan projeksiyonları karşınızdaki kişiden uzaklaştırıp tekrar kendi içinize yöneltirseniz, istediğiniz şeyi elde edebileceğinizi göreceksiniz. Öyleyse yana yakıla ihtiyaç duyduğunuz şey kendi içinizdedir. Şimdi aldığınızdan daha fazlasına layık olduğunuza inanmadığınız sürece hiçbir şey değişmeyecektir. Hayattaki amacınız bütün olmaktır.


S- İnsan uzun yıllar güvenmiş olduğu biri tarafından ihanete uğradığını hissettiği zaman içinde kabaran duygularla nasıl başa çıkabilir?

C- Yapılacak ilk iş öfkenizi ve acınızı kabul ve teyit etmektir. Geçmişteki koşullanmalar yüzünden öfke, düşmanlık ya da ihanet kabul edilemez olarak yargılanır. Ne hissediyorsanız onu hissettiğinizi dürüstçe kabul etmelisiniz. Fizik bir beden içindesiniz ve bir duygu bedenine sahipsiniz, duygu bedeninin işi de duyguları hissetmektir. Duygusal tepkilerinizi kabul ve teyit etmek, onların doğrultusunda hareket etmek değildir. Kendinize duygu ve heyecanlarınızı hissetme olanağı verirseniz, genişlediğinizi hissetmeye başlarsınız, kendinizi daha çok kabullenmeye, daha bütün hissetmeye başlarsınız ve zamanla o olaya ilişkin duygularınızda dengeye gelebilirsiniz.


S- Korku konusunda bir şeyler söyler misiniz?

C- Korkuya düştüğünüzde korkunuzu artırıcı biçimde davranırsınız, çünkü karşınızdaki kimselerin de aynı şekilde korkuyla hareket etmelerine neden olacak tüm o paranoyakça şeyleri yapmaya başlarsınız. Bu da korkunuzla ilgili inancınızı körükler, bu böylece devam edip gider. Şimdi bunu nasıl durdurmalı? Bu süreci gerçekten durdurabilecek tek bir yol vardır, o da ona yakın bir dikkat göstermekle ve onu bedeninizde gerçekten hissetmekle başlar.
Eğer korkuyu yıldırıcı ve dehşet verici bir şey değil de, gerçek ve yardımcı bir şey olarak kabul ederseniz, sorunun çok büyük bir bölümünü çözmüş olacaksınız. Enerji sizinle konuşacaktır, o size rüyalar, imgeler, semboller aracılığıyla; vizyonlar, fikirler, dürtüler aracılığıyla seslenecek, anlayabileceğiniz bir biçimde sizinle konuşacaktır. Onu temel bir ikilemi çözmek için yaklaşmakta olan bir enerji gibi görebilirsiniz. Onun değerini takdir edecek, yaklaşmasını sevgi ve özenle kabul edeceksiniz. Sonra çok garip bir şey olur. Korkuyu deneyimlemek istersiniz, bu deneyimi istemeye başladığınız zaman oyun hemen hemen sona ermiştir, çünkü şimdi içinizdeki sona ermemiş süreci sona erdirmek için hazırsınız demektir. O an geldiğinde işler yoluna girmiştir.


S- Cinsel ilişkinin en yüksek amacı nedir? Eğer herşey Yuvaya dönüş içinse cinsel eylemin yardımını nasıl kullanabiliriz?

C- Cinsel ilişki enerji alanınızı değiştirir, eşinizin enerjisiyle derin bir düzeyde birleşip kaynaşır. Öyleyse cinsel ilişkiye girmeden önce kendinize sormanız gereken ilk ve son soru şudur: “Ben bu kişinin özünü kendi hayat deneyimimin, duygu tonumun bir parçası olarak istiyor muyum?” Eğer yanıt evetse, o zaman bunun tadını çıkarmanızı, eğer yanıt hayırsa, o zaman bir kez daha düşünmenizi öneririm.
Bir cinsel birleşmede birbirinizin özünden içinize aldıklarınız, beşeri kattaki bir başka yoldan aldıklarınıza oranla çok daha fazladır, onun bu kadar çekici olması da bu yüzdendir. Cinselliğin çekiciliği sadece zevk açısından değildir, o çekicidir çünkü zaman/uzayın birkaç anı boyunca siz bir başka insanla birleşebildiğinizi bilirsiniz. Kendinizde bir çoğalma, bir dolgunluk hisseder, enginleşirsiniz, artık yalnız değilsinizdir. Birleşim iki insan birbirine önem verip özen gösterdiği zaman gerçekleşir. Cinsel enerji her zaman cinsel eylemle gelmez. Cinsellik doğru şekilde kullanıldığında çok güçlendirici bir aygıttır, yani farkındalıkla kullanıldığında demek istiyorum, ustalıkla değil! Bilinçli seçimleriniz sayesinde cinsellik sizi Yuvaya götüren yol olabilir.


S- Dünya insanları arasındaki barış ve sevgiye ne oldu?

C- Enerji arttığı zaman, bu ister bir titreşimin güçlendirilmesi olsun, ister bir yardım çağrısına yanıt olsun, gezegensel sistemin sadece pozitif yönlerini artırmaz. Eğer böyle olsaydı işler çok daha kolay olurdu. Fakat enerji gezegen ortamına girdiği ve orada kaldığı sürece, her şeyi eşit ölçüde aktive eder. Güneş nasıl her yerde parlarsa, enerji de öylece her şeye nüfuz eder. Böylece, gölgede gibi görünenler daha koyulaşırken, ışıkta gibi görünenler daha aydınlık gözükeceklerdir.
Dostlarım, karanlığın arttığını gözlemlediğiniz zaman yapılacak fazla bir şey yoktur. Sadece gitgide artan bir güçle günbegün kendi ışıklı yanınızı aktive etmeyi sürdürün. Kutbiyetlerin artışını durduramazsınız, onlar birlikte artarlar, fakat bu umutsuzluk verici bir açıklama değildir, bu bir özgürlük sözüdür. Kendi içinizdeki gücün artışına ne kadar çok hizmet ederseniz, durum ne denli zor görünse de zamanla her şeyin doğru yönde ilerlemekte olduğunu o kadar iyi anlayacaksınız. (Sayfa: 173-235)


Hiç yorum yok: