22.02.2009

---BARTHOLOMEW---
ÖZGÜRLÜĞE DAVET
AKAŞA YAYINLARI

ÖZGÜRLÜĞE DAVET ( 17 Aralık 1989 – Albuquerque, New Mexico )

Gelecek on yıl içinde gerçekleşebilecek dehşet verici senaryolar üzerinde spekülasyonlar yapmak yararsız, çünkü birçok olasılık var. Psişenizin bir yanı herhangi bir değişikliği ıstırapla eşit görebilir. Öte yandan kehanetler öyle bol ki, göründüğü kadarıyla değişim her yerde sürüp gidiyor. Felaket habercisi medyumları dinlemeyi bırakıp kendinizi daha engin bir frekansa ayarlamanızı istiyorum. İçinizde umutla, anlayışla ve genişlemeyle yankılanan enerjileri dinleyin. Eğer gelecek korkusunun bataklığında yuvarlanıp gücünüzü önemsemezseniz, hayatınız korkuyu yansıtmaya başlayacak, çok geçmeden görecekleriniz de korkudan ibaret olacaktır. Eğer güzellik, sevgi ve umut üzerinde odaklanmayı seçerseniz, hayatınızı onlar dolduracaktır. Temel öğretiyi hatırlayın, neye odaklanırsanız onu yaratırsınız.
İyiyle kötü arasında zihinsel bir savaş vermektesiniz. Düşündüğünüz her şeyle, sergilediğiniz her eylemle, içinizden geçen her dilekle bu muazzam enerji alanlarından hangisini destekleyeceğinizi seçiyorsunuz. En çok desteklediğiniz taraf, hayatınızda en çok etkiye sahip olur. Kısaca, hangi dünyayı yaratacağınıza karar veren sizsiniz. Aydınlanmak için bazı zamanlar diğerlerinden daha elverişlidir. Gelecek zaman bu fırsatın en bol olduğu zamandır sevgili dostlarım. Vaktinizi uykuda geçirmeyin, uyanın!
Zihninizi sayısız şeyler üzerinde durup dinlenmeden çalışan bir motor gibi algılamakla işe başlayın. Bunu kabul ve tasdik edin, sonra onun çalışmasını seyredin. Nasıl haşarı bir çocuğu sessizce izleyerek sakinleştirebiliyorsanız, zihninizi de öyle sakinleştirebilirsiniz. Tek bir düşünceye sürekli bakmayı hiç denediniz mi? Bu çok zordur, onu denerken sarfettiğiniz çaba bu işin ne kadar zor olduğunu gösterecektir. Her düşünceyi tek tek yakalayıp tutmak yerine, düşüncenin genel akışını izlemeye çalışın. Bunu yaptıkça Bütün’lüğe uyanmakta olan tarafınıza daha da yaklaşmış olursunuz. Ortaya çıkıp sonra kaybolan duygu ve düşüncelerinizi gözlemleyen Gerçek Benliğinizdir (Yüksek Benlik).
Düşünce, fizik bedeniniz içinden geçen devinim halindeki muazzam bir enerji alanıdır. Tıpkı havanın rüzgarla hareket edişi gibi, düşünceler de zihninizde öyle devinim halindedir. Düşünmek demek devinmek demektir, düşünce zihninize girer sonra çıkar gider. Her düşünce üzerinde takılıp kalmamak için geri çekilip tüm süreci uzaktan izlemeye başladığınızda bir mesafe yaratmış olursunuz, böylece miyopluktan kurtulup uzağı gören olursunuz.
Bütünlüğünüz harika bir şeyin yaklaşmakta olduğunu biliyor. Bu gezegeni canlı ve ışık dolu imgelemeniz dünya tarihinde ilk kez küresel bir boyuta ulaştı. Aslında dünyanın her yanında küresel birleşimi gerçekleştirecek olanlar sizin gibi insanlardır. Bu sihirli bir zamandır, bu zamanda burada olmayı seçmeniz akıllıcadır. Şimdiyle, buluşacağımız zaman arasında bu dünyada birçok şey meydana gelecektir, gafil avlanmayın! (Sayfa: 15-27)

AYRILIK PERDESİ ( 28 Ocak 1990 – Albuquerque, New Mexico )

Tanrı olarak adlandırdığınız engin ışık muhteşem canlılıkta, sevgi dolu, şefkatli ve her yerde hazır bir enerji kaynağıdır. İçiniz de aynen öyledir, dış uzay ya da boşluk dediğiniz şeyle içinizdeki uzay arasında hiçbir fark yoktur. Sizi bu birleşik enerji alanını tek şey olarak deneyimlemekten alıkoyan ikisi arasındaki perdenin kalınlığıdır. İçteki ışıkla dıştaki ışık arasında hiçbir fark yoktur, bu bilgiyi ulaşılmaz kılan sadece perdedir.
Fiziksel, zihinsel ve duygusal bedenleriniz bir hayli gevezelik ederler. Sürekli devindikleri için dikkatinizi çeken bir sürü gürültü ve parazit yaratırlar. Siz içinizdeki ve dışınızdaki uzayı pek önemsemezsiniz. Öyleyse yapılacak iş, bu iki uzay arasında bir perde yaratan paraziti ortadan kaldırmaktır. Bu iki uzay ya da güç kaynağı farkındalığınızda bir oldukları zaman perde kaybolur. Perde aralandığında, sürekli parazit yaratan ego benliğinizin bir gerçekliği olmadığını anlarsınız. Ego ve beden hala varlığını sürdürse de onların her an çekip gidebilecek örümcek ağı gibi zayıf bir taşıt olduğunu anlarsınız. İşte o zaman farkındalığınızı “Bir Olan Benlik” üzerinde odaklayabilirsiniz. Böylece uyanmış olursunuz, kim olduğunuzu bilirsiniz.
Bunu yapabilmeniz için istekli olmanız gerekir. Bu iki enerji alanına toslayıp durdukça kendi ıstırabınızı kendiniz yaratırsınız. Istırap ne içteki, ne de dıştaki ışıktan kaynaklanır, o ikisi arasında yaratmış olduğunuz perdenin hareketinden kaynaklanır. Aynı yapıdaki gücün her iki tarafı da sürekli olarak bir araya gelmeye çalışır, birbirleriyle birleşmeyi özler. Gerçek arayıcısının hayattaki hedefi bu iki gücü bir araya getirmektir, çünkü var oluş nedeninin bunu sağlamak olduğunu bilir.
Tüm dikkatinizi, bu iki enerji alanı arasındaki o örümcek ağı misali perdeye odakladığınız zaman ayrılık ortaya çıkar. Her iki tarafta da inanılmaz bir enerji dururken, “Şu ilginç perdeye bakın, ne kadar acı verici değil mi?” diyorsunuz. Tanrısal kudret dışardan yükleniyor, içinizdeki kudret sesini duyurmak için haykırıyor, ama siz perdenin karşısında çakılıp kalıyor, ondan gözünüzü alamıyor, sürekli perdedeki hareketleri izliyor ve bunlardan bir sonuç çıkarmaya çalışıyorsunuz. Sonra da perde hakkında bitip tükenmez yasalar icat ediyorsunuz, oysa perdeyi hareket ettiren yasaları anlamalısınız. Ama “gerçek olmayan” bir şey hakkında yasa yapamazsınız öyle değil mi?
Size bir şey diyeyim mi, yanlış yere bakıyorsunuz! Perdedeki dalgalanmaların, sonunda mükemmel bir uyuma kavuşacağını, hayatınızın düzene gireceğini sanıyorsunuz. Perdeyi mükemmelleştirme güdüsü sizde o denli güçlü ki, tüm hayatınızı bu işe adıyorsunuz. Bu oldukça mizahi bir durum, bir o kadar da acı verici! Perdeyi anlamak için ne kadar uğraşırsanız uğraşın onu İlahi Yasaya uyduramayacaksınız, o kendi yasasını, yani egonun yasasını izler. Gözlerinizi perdenin devinimlerine dikip oradan kozmik bir anlam çıkarmaya çalıştığınız sürece yenilgiye mahkumsunuz, çünkü ego perdesini hareket ettiren ego enerjisidir. Öyleyse yanlış yere bakmaktan vazgeçin!
Daha kaç ömür boyunca perdeyi izlemeye devam edeceksiniz? Ego perdesinin devinimleriyle mutluluğunuz arasında hiçbir ilişki yoktur. Görünüşte ayrı olan güçlerin bir araya gelişi sorunlarınızın tek çözümüdür. Bunun dışındaki her şey perdeye yama vurmaktan ibarettir. Perdeyle ilgili sayısız seçim yapabilirsiniz, fakat sonuçta o yine perde olarak kalır. Sorun onun kıvrımlarının şekli, büyüklüğü ya da sayısı değildir, sorun gözlerinizin ona dikilip kalmış olmasıdır. Var olduğunuzdan beri buradasınız, perde de burada, ıstırap da!
Değişimi kendi başınıza gerçekleştirmeniz zordur, çünkü perde olduğunuzu sanıyorsunuz, ondan çok daha büyük bir şey olduğunuzu unutmuşsunuz. Perde değişimi, bu muhteşem patlamayı gerçekleştirme gücüne sahip değildir, çünkü o egoya aittir, değişime izin vererek kendini yok etmek istemeyecektir. Öyleyse içte bir ışık ve dışta bir ışık bulunduğu fikrini sürekli farkındalığınızda tutun, ancak onların birleşmesiyle kurtulabileceğinizi unutmayın. Tanrısal enerji içeri girmek için ufacık bir yer aramaktadır, kalbinizi yakalamak için gizlenmiştir. Bu çok basit bir iştir, ama kolay değildir. An’dan an’a, düşünceden düşünceye, eylemden eyleme oya gibi işlenmelidir. Öte yandan, bu beş yıllık bir plan değildir, beş saniyelik bir plandır! (Sayfa: 28-39)

DENEYİM VE BİLİNÇ ( 3-11 Mart 1990 – Kauai, Hawaii )

Varlığınızın temelde muhteşem ve saf özünü alıp onu eğip bükerek farklı şekillere sokan zihninizdir. O, deneyimlerinizi yaratanın düşünceleriniz olduğuna sizi inandırmak ister, oysa bir yanınız deneyim arayışı içindeyken, diğer yanınız o deneyimi zaten yaşamaktadır. Varlığınızın zaten deneyim halinde olan yanıyla temasa geçtiğinizde, her şeyden hoşlanmaya başlayacaksınız. Buna inandığınızda, en ölümcül korkuya ya da en azgın öfkeye kapılmışken bile bir yanınızın bunları keyifle deneyimlemekte olduğunu hissedeceksiniz. En derin yanınız, iyi ya da kötü, zevkli ya da acı verici deneyimler arasında hiçbir ayırım gözetmez, o sadece deneyimlemenin farkındadır!
Sizler deneyimlerinizi adlandırmak üzere eğitilmişsiniz, böyle yaparak hayatınızı onlar hakkında düşünmekle geçiriyorsunuz, “bu duygu kıskançlıktır ve kıskançlık kötüdür” gibi. Egonuz deneyimleri hissetmenizi değil düşünmenizi ister, sorunlarınızı tanımlamanıza bayılır. Sorunu tanımladığınız anda ego onu ya kaldırıp atar ya da sorunla ilgili sonu gelmez analizlere başlar. Her iki halde de sorunu yitirirsiniz, çünkü artık onu hissetmez olursunuz.
Bizim peşinde olduğumuz şey deneyimdir, ona ulaşmanın ilk adımı zihninizin sizi nasıl şaşırttığını, dikkatinizi nasıl başka tarafa çektiğini anlamaktır. Zihin sizi perişan eden derin inanç kalıpları oluşturur, hayatınızda gerilim yaratır, böylece olayın deneyimi içinde gevşeyip rahatlayacağınız yerde, onlar hakkında farklı şekillerde düşünüp davranmaya başlarsınız. Bu düşüncelerin bir hedefi ya da varacakları bir yer yoktur, durmadan ortaya çıkıp sonra da kaybolurlar, ama sizi hiçbir şeyle ya da hiç kimseyle birleştirmezler, çünkü ayırıcı türde düşüncelerdir.
Hangi düşüncenin pozitif, hangisinin negatif olduğu konusunda tasalanmayın. Siz pozitif ve negatif hakkında sadece düşünüyorsunuz, oysa pozitif ve negatif olayların nasıl duyumsandığını deneyimlemeye ihtiyacınız var. Bunu yapmak için bir deneyimci olduğunuzun farkına varmalı ve öyle olmak için kendinize izin vermelisiniz. Bu her şeyi deneyimlemeniz anlamına gelir, her şeyi. Yargılayıcı zihnin deneyimlemede hiçbir rolü yoktur.
Düşünceler parazitler gibidir, bu parazit sürekli nabız gibi atarak girişim dalgaları yayar. Durulmaya ve zihninizi yatıştırmaya başladığınız zaman parazitin sizi tuzağa düşürmek için tekrar yüzeye çıktığını görürsünüz. Belli bir olayın çevresinde salkım haline gelen düşünce ve duyguları tanımlamak zihninizin devinimini açığa vuracaktır. Ona inatçı bir çocuğa bakar gibi yargılamadan baktığınızda sakinleşmeye başlayacaktır. Rahatsız edici bir duygu baş gösterdiği zaman ona yardımsever bir seyirci gibi bakın, onu dinleyin, onu açın, sonunda çekip gidecektir.
Dünyaya ait ego ayartılarıyla aranızdaki bağlantıyı kesme seçeneğine her zaman sahipsiniz. Farkındalığınızın nereye yöneleceğine karar veren sizsiniz. Size birkaç seçim örneği vereyim: Farkındalığınızı tümüyle beden içinde tutabilirsiniz ya da farkındalığınızı tezahür dünyasında dolaştırabilirsiniz veya farkındalığınızı geçmişi tekrar yaşadığınız veya geleceğe projeksiyon yaptığınız zihinsel aleme götürebilirsiniz. Çoğunuz hayatı bu üçüncü düzeyden ibaret sanır, orada öylece kalırsınız. Oysa bir de dördüncü farkındalık düzeyi vardır ki, buna var oluş ya da olma hali diyoruz. İşte bu farkındalığınızı farkındalığın üstüne çevirdiğiniz haldir. Peki bu hale nasıl ulaşabilirsiniz? Önce ilk üç farkındalığın farkına varıp sonra şöyle sorarak, “bedenin, dünyanın ve düşüncelerin farkında olan kimdir?” Farklı hallerin nasıl bir duygu verdiğine daha çok dikkat ettikçe, dördüncü var oluş hali size daha rahatlık verici ve inanılır gelmeye başlayacaktır. Bu dördüncü hali, oraya nasıl varacağınızı bilmediğinizi itiraf ederek davet edersiniz. Şu soruyu sormaya devam edin, “farkındalığın farkında olan kimdir? ” Bu bir kez değil, defalarca tekrarlamanız gereken bir sorudur.
İstediğiniz her yerde farkındalık ışığını fark etme yeteneğine sahipsiniz. Tanrı o yeteneği, yani ilk üç halin aralıksız devam ettiği, var oluşun ise daima mevcut olduğu hakkındaki anlayışı içinize koymuştur. Dünyanız ne denli sevgisiz, ne denli acı verici ya da karmaşa içinde olursa olsun, istediğiniz anda bu var oluş halini yaşayabilirsiniz. Dördüncü halde kalmanız için dünyanın size gülümsemesi, alkışlaması, neşe ve övgü çığlıkları atması gerekmez. Var oluş haline geçmenizi sağlayacak hiçbir hile ve kurnazlık yoktur. Aslında “ben bunu yapamıyorum” dediğiniz anda o gerçekleşiverir, çünkü var oluş hali denemeler arasındaki boşluğu bekler. Öyleyse deneyin, her gün egonuzun denemenizi istediği her yolu denemeye devam edin, yorulduğunuz zaman gevşeyin ve seyredin. Denemeyi bıraktığınız zaman o orada olacak, çünkü Tanrı deneyişin içindedir, denemeyişin de içindedir, O arayışta ve buluştadır.
Yaratmak herhangi bir şey yaratmak değildir, Yaratıcının kendini hissetmesidir! O hiçbir şey yapmaz, hiçbir yere gitmez, ama yine de her yere gider, her şeyi yapar. Umut ederim ki bu paradoks aklınızı karıştırmıştır. Gidilecek hiçbir yer, yapılacak hiçbir şey yoktur, her şey zaten yapılmıştır ve “yapılmış” olan hiçbir şey zaten hiçbir zaman yoktu! Bu var oluşa dalmanız için umarım yeterince akıl karıştırıcı olmuştur!
Siz tam anlamıyla deneyimliyorsunuz, Tanrıyı değil, yalnızca tam anlamıyla deneyimleme. Eğer “Tanrıyı deneyimliyorsunuz” dersem bu yalan olur. İki şey yoktur, deneyim ve Tanrı yoktur, yalnızca deneyim vardır ve Tanrı deneyimin içindedir. Bu konuda konuşmaya başladığınız anda hemen bir adım geri düşersiniz, paradoksu görüyor musunuz? Eğer deneyim üzerinde düşünürseniz onu yitirirsiniz, fakat deneyimleme üzerinde düşünmeyecek olursanız onu farkındalığınıza getiremezsiniz.
Düşüncelerinizin ortaya çıkışını ve kayboluşunu izlemek, gözlemi yapanın kim olduğunun farkına varmak mümkündür. Gözlemi yapan farkındalık sürekli olarak “bunu gören kim, işiten kim, hisseden kim?” diye sorar, ama kim sorusu hep yanıtsız kalır. Yanıt olarak “benim” diyemezsiniz, çünkü o zaman da “ben” kimdir sorusu gündeme gelir. Bu soruyu aklınızla yanıtlayamazsınız, çünkü aklınız bunu bilmez! Kendinizi tarife çalıştığınız zaman kim olduğunuzu bilemezsiniz, ama daha derin düzeyde kim olduğunuzu pekala bilirsiniz. Merkezinizi düşüncenin olmadığı bir boyutta deneyimleyerek sükunete kavuştuğunuzda, içinizdeki enerjide bir artış ya da yükseliş hissedebilirsiniz. Enerji artarken içinizdeki gerilim de artar. Hem enerji artışını, hem de gerilimi deneyimleyen kimdir? Bunu hissetmekle yetinmeyin, bir sonraki adımı atın, farkındalığı kendi üstüne çeviren soruyu sormaya devam edin. Ortaya her türlü engel çıkacaktır, bunlardan kurtulmanın yolu sormaya devam etmektir. “Bu kuşkuyu duyan kim?” diye sorun. Eğilim, deneyimciden uzaklaşma ve deneyimlenmiş olan üzerinde odaklanma yönündedir.
Düşünceleri araya katmadan deneyimlerken kendi harikanızı, gücünüzü ve güzelliğinizi deneyimlersiniz. Egoyla Tanrı arasındaki farkı anlayamadığınızı söylemeyin, bu yalanların en büyüğüdür. Tanrı harikulade bir duygu olarak hissedilir, aradaki farkı böyle anlayabilirsiniz. Gerilimin her türlüsü egonun varlığına delalet eder. Hayatı yaşamakta olan bir “siz’in” varlığına inanıyorsunuz, oysa her şeyi yapan Kaynaktır, eğer Kaynak her şeyi yapıyorsa sizin herhangi bir şeyi yaparken Kaynağı deneyimliyor olmanız gerekmez mi? Kaynağın başka, hayatınızın başka şey olduğu inancı yok edilmesi gereken bir inançtır. Kaynağı ardınızda bırakıp kendi hayatınıza sahip olduğunuza inanıyorsunuz. Ben de size diyorum ki, varlığınızın özü olan Kaynağı asla terk etmediniz, asla!
Deneyim Özü içerir. Aydınlanmanın gizemi, Tanrıyı bulma sürecinin gizemi tam da burada yatar. Kutsal Kitap der ki, “arayın bulacaksınız, sessiz olun ve bilin.” Yapılacak iş budur, tekrar tekrar yapacağınız iş budur. “Arayın bulacaksınız, sessiz olun ve bilin.” Siz bir numara (birinci) olmak mı, yoksa Bir olmak mı istiyorsunuz? Bunlar iki seçenektir. Benliğinizin özünü hissetmek, hiçbir şeyden vazgeçmeden Bir olmanıza yardım eder. Bunu haklı olmaya değişmeyin, bunu zeki olmaya, güzel olmaya, zengin olmaya değişmeyin. Onu hiçbir şeye değişmeyin ve asla ondan vazgeçmeyin. Şimdi yaşadığınız her deneyim işte bunun içindir.
Her şey ışık ve sevgiyse ben neden ıstırap çekiyorum diye soruluyor. Böyle düşünenler Tanrının varlığıyla ıstırabın varlığını bağdaştırmak zorundalar. Size Tanrıyla ıstırabın aynı şey olmadığı öğretilmiştir, yani ıstırap varsa orada Tanrı yoktur, ama iş böyle değil. Kendinizi ıstırap verici duyguyu tümüyle deneyimlemeye bırakarak ve “ıstırabı hisseden kim?” diye sorarak bu ikilemi uzlaştırabilirsiniz. Başlangıçta egonuz bu soruyu zihinsel yanıtlarla örtbas etmeye çalışacaktır, ama sizden farkındalığınızın tüm gücünü kullanarak tekrar tekrar “kim” sorusuna odaklanmanızı istiyorum. Sizi kurtuluşa götürecek olan yol budur.
An içinde var olan her neyse, onu ayırımsız olarak hissedene kadar Tanrısal farkındalığı hissedemezsiniz. Siz dolu dolu tümüyle hissetmekten korkuyorsunuz, çünkü acıya dayanamayacağınızdan korkuyorsunuz. Ama farkındalığınızı ıstırap üzerinde odakladığınız zaman, ıstırabın yanı sıra orada başka bir şeyin de var olduğunu hissetmeye başlayacaksınız. Sonra farkına varacaksınız ki, ne hissettiğinizin hiçbir önemi yok, çünkü farkındalığınız tüm hissedişlerin içinde var ve her şeyi hissetmekte.
Tanrısal olanı hissetmek için önce acılardan kurtulmak gerektiği fikri doğru değildir. Sonuçta bu kendi farkındalığınızı kontrol ettiğiniz bir kurstur. Siz dünyada bunu öğrenmek için bulunuyorsunuz. Mutlu mu yoksa kederli mi, sevgi içinde mi yoksa korku içinde mi olmaya karar verecek olan sizsiniz, kontrol sizdedir. Hangisini seçerseniz seçin yaşadığınız tüm deneyimlerin içinde Tanrı vardır. Deneyimlerin amacı aydınlanmanızı sağlamaktır. Niçin buradayım sorusunun tek bir yanıtı vardır, aydınlanma! Bu dünyadaki asıl işiniz budur, günün 24 saatinde aydınlanmak için çabalarsınız.
Sürekli olarak düşünce yaratırsınız, bu düşünceler de dünyanızı yaratırlar. Bir düşünce ya da inancı beğenmediğiniz zaman onu hemen kesebilir yerine bir başka düşünce yaratabilirsiniz. Ama yarattığınız düşüncenin evrensel gerçek olduğuna inandığınız zaman zorluklar baş gösterir. Aslında düşüncelerinizle kendinize inanç filtreleri yaratırsınız, bu filtreler de neyi bilip neyi bilmeyeceğinizi tayin eder, yaşadığınız deneyimler için tek bir yorum verirler. Oysa diğer yorumlar da bir o kadar ilginç ve yararlı olabilir, ama siz onlara sırtınızı dönersiniz. Her düşünce ve olayın sınırlı bir görüş noktasından geldiğini gördüğünüz anda, onları evrensel gerçek sanmanın yanlış olduğunu idrak edersiniz. İnançların büyük dinsel ve entelektüel kurumların bir parçası olması, onların doğru olmalarını gerektirmez. Eğer sadece kendi gerçeğinize, kendi dünya görüşünüze, kendi inançlarınıza tutunuyorsanız, çok küçük düşünüyorsunuz demektir.
Düşünceleriniz duygularınızı da yaratırlar. Önce düşünce gelir, sonra duygu onu izler. Ego tarafından yaratılan duygu sınırlıdır, çünkü onu yaratmak için egonun sınırlı olanaklarını kullanırsınız. Öyleyse en korkunç duygu, fantezi ve korkularınızın bir sınırı vardır, sınırlı olan her şeyden kurtulmak mümkündür. Korku, öfke, keder ve yargı eğer arzu ederseniz giderilebilir. Artık kendinizi küçük görmenin zamanı geçti, korkuyormuş gibi görünmeyi bırakın, onlardan kaçmayın, aksine korkularınızla yüzleşin. Siz sonsuz kaynaklara sahip, her zorluğun üstesinden gelebilecek çok güçlü varlıklarsınız, hayatın kurbanı değilsiniz. Düşüncelerin ebedi ve değişmez şeyler olduğu yalandır. Eğer belirli bir konuda düşünmüyorsanız, o realitenizin bir parçası olamaz. Gözden ırak olan zihinden de ırak olur, zihinden ırak olan realiteden de ırak olur. Eğer düşünmüyorsanız, eğer farkında değilseniz o gerçek değildir.
Hayatınızda neye sahip olmak istiyorsanız ona konsantre olun, çünkü konsantre olduğunuz şeyi gerçekleştirirsiniz. Eğer negatif duyguların istilasına uğramışsanız, pozitif olanları yaratmak elinizdedir. Sizi kapana kıstıran şey, negatif duyguları bırakmaktaki gönülsüzlüğünüzdür. Onları yaratan sizsiniz, zihninizden atacak olan da sizsiniz. Eğer izin vermezseniz geçmişiniz sizi kapana kıstıramaz, geçmişi bırakın ve şimdi burada olun, geçmişi bıraktığınızda farklı bir dünyaya girersiniz.
Yanlış olan bir şey yoktur, doğru olan bir şey de yoktur. Öğrenilecek bir şey yoktur, bulunacak bir şey yoktur, terk edilecek bir şey yoktur! Siz hayatsınız, hayat Tanrıdır ve Tanrı her şeydir. Hiçbir şey Tanrının dışında değildir, hiçbir şey! Öyleyse buna sarılın ve özgür olun. (Sayfa: 40-75)

BİR KARDEŞİN ARMAĞANI ( 18 Temmuz 1990 – Taos, New Mexico )

Paraya ulaşmak için, Tanrıya ulaşmak için kullandığınız aynı süreci kullanırsınız, arada hiçbir fark yoktur. Eğer parayı arayış Tanrıyı arayıştan ayrıdır diyorsanız, her ikisine de asla ulaşamayabilirsiniz. Lütfen şunu bilin, Tanrı olmadan para da olmaz. Paranın gücü eylem halindeki Tanrıdır. Tanrı ise dünyada var olmayı özleyiştir, ta ki insan yapmak istediği şeyi yapabildiğini hissedene dek. Bu eylem halindeki Tanrı demektir. Tanrı kitaplar satar, Tanrı bilgisayar kullanır, Tanrı öğrenir, Tanrı öğretir, Tanrı çocukları sever, Tanrı kamyon kullanır! Hiçbir şeyi ayırmayın, ayırdığınız anda güç kaybedersiniz. Siz neyi özlüyorsanız, o ne çehreye bürünüyorsa bilin ki o Tanrıdır!
Hiçbir korkunuz olmasın istiyorsunuz. Oysa korkunuz, korkunuzun gerçek nedenini size hatırlatmak için çalan bir zil gibidir! Sevgilinizle kavga ettiğinizde ya da ev kiranızı ödeyemediğinizde altüst olursunuz. Oysa bunlar sınırlı dertlerdir, hepsi gelir geçer. Onlar geçtikten sonra da kendinizi eksik hissetmeye devam edersiniz, çünkü istediğiniz Tanrıdır! Bunu kavradığınız anda, bu bağlantıyı beklemekte olan tarafınız aydınlanıverir. Sürekli olarak kendinize şunu hatırlatın. Gerçek acı ve gerçek korku parasız ya da sevgilisiz kalmanızdan kaynaklanmaz, kendinizi Tanrıdan ayrı hissetmenizden kaynaklanır. Soru sormak isteyen var mı?


Soru- Diyelim ki ben Tanrıdan ayrı düşmüşüm, ama Yuvaya dönmek istiyorum, fakat Baba’nın kızacağından korkuyorum, ne olacak?

Bartholomew- Biri korku saçan bir öğretiyle çıkıp geldiğinde ona kulak vermemenizi rica ediyorum. Hangi yetkiyle gelirlerse gelsinler, eğer korku salıyorlarsa bilin ki onlar Tanrının gerçek aynası değiller. Her şeyin yolunda olduğunu, Yuvaya dönmenin her zaman mümkün olduğunu söyleyenlere kulak verin. Tanrı evrendeki en büyük aşıktır, sevgililerinin dönüşünü özlemle bekler. “Bana yardım et, tek başıma bir şey yapamam” dediğiniz anda Yuvaya dönüş yolculuğu başlamış demektir. Tanrıyı bulmak için dış dünyada yapmanız ya da değiştirmeniz gereken hiçbir şey yoktur.
Olan her şey, derin iç yalnızlığınızı size hatırlatmak için olmaktadır. Eğer dış dünyanın düzene konulması gereken bir yer olduğunu düşünüyorsanız ömür boyu bu işle uğraşacaksınız demektir. Dünyada yaptığınız ya da yapacağınız hiçbir şey Baba’yı kızdırmaz, önemsiz şeylere odaklanmaktan vazgeçin ve psişeninizin asli feryadına kulak verin, Yuvaya dönün! (Sayfa: 79-91)

REALİTEYİ BİRLİKTE YARATANLAR (25 Ağustos 1990 - Albuqerque, N. Mexico)

Sanki oyun oynar gibisiniz, Tanrı olduğunuzu biliyor ama bu gerçekten kaçıyorsunuz. O burada, içinizde, dışınızda ve görebildiğiniz her yerdedir. O gizemli şey her şeyin içindedir, öyleyse gidip onu bulmak zorunda olduğunuz bir başka yer ve zaman yoktur. Işığı çekmek için kendinizi parlatmak zorunda değilsiniz. Kendinizi negatif duygulardan arındırmak ve kutsallaşmak sizi yeterince parlatmaz, çünkü ışık olduğunuzu keşfetmekle bunlar arasında hiçbir ilişki yoktur. Işığın ışık olduğunu bilmesi için daha çok parlaması gerektiğini düşünmek komik değil mi? Zaten olduğunuz şey olmak için liyakat kazanmanız neden gereksin? Yapmanız gereken tek şey karar vermektir. Evet, Tanrı vardır ve siz O’sunuz.
Tanrı ve siz her an birlikte yaratmaktasınız. Ego da her an yaratmakta, siz hangisinin farkında olacaksınız? Sınırlı ego benliğin mi, yoksa Tanrısal Benliğin mi? Sürekli seçim yaparsınız, çünkü kendinizi sürekli yeniden yaratırsınız. Her an sevgi, huzur ve sevincin ya da kendine acıma, korku ve yargının gücünü kullanma arasında seçim yapabilirsiniz. Bu, bu kadar basittir. Bilinçli gücünüzü hangisinin ardına koyacaksınız?
İnsan olarak hayatınız boyunca dokunduğunuz her şeyi değiştiren ve kendi de değişen bir enerji alanısınız. Bu konuda çarpıcı bir örnek sunmak isterim. İngiltere’nin her yanında, yaz mevsiminde ekin tarlalarında meydana gelen şekilleri biliyorsunuz. Geceleri bu tarlalarda bir şey dolaşıp kimi futbol sahası büyüklüğünde karmaşık şekiller meydana getirmektedir. Araştırmacılar bu şekillerin içinden ot parçaları ve hububat taneleri alarak tahlil ettiler. Hayretle bu tanelerin hücresel yapılarının değiştiğini gördüler. Olaydan önce gelişigüzel olan hücre şekilleri, düzenli geometrik şekillere dönüşmüştü. Bu gizemli enerjinin etkilediği alanın birkaç santim ötesindeki tanecikler oldukları gibi kalmış, fakat enerjiye maruz kalanlar dönüşüme uğramışlardı. Dünyada bu olay gibi daha pek çokları olacak!
Bu tür olaylar sizin için de geçerli olabilir, kadim tarlalar gibi siz de bu enerjiyi kendi içinize davet edebilir, hem enerjiyi hem de kendinizi değiştirebilirsiniz. Böylece enerji ve siz yeni bir şeyi birlikte yaratabilirsiniz. Ama bunun için doğru ortağı seçmelisiniz. Sadece geçmişi tekrarlayan sınırlı benliği mi seçeceksiniz, yoksa risk alarak daha engin bir şeyi davet etme cesaretini mi göstereceksiniz? Bunu nasıl mı yapacaksınız? Arzunuzu açık ve seçik olarak beyan edin, onu hissedin, gerçekleşeceğine dair beklentinizi sürdürün ve sonuçlara açık olun.
Tanrı her an sizinle birlikte yaratmakta, hem sizi hem de kendini değiştirmektedir. Bilim, bedeninizde her dakika üç yüz milyon hücrenin öldüğünü saptamıştır. Egonuz bu değişimden habersizdir, öyleyse bunu kim yapıyor? Elbette Tanrısal benliğiniz yapıyor, onun tarafından sürekli yontulup şekillendirilmektesiniz. Tanrı, Tanrı oluşundan dolayı ve bu şekillendirme sürecinin içinde oluşundan dolayı sürekli coşku halindedir.
Değişim arzusu dünyada çok canlı ve güçlü bir halde, pek çok insan aydınlanmış ve dengeli bir gezegen görmenin özlemi içinde. Fakat bunu bir realite haline getirmek için farkındalığınızın şeklini değiştirmek zorundasınız. Bu değişimler dünya katına ancak insan farkındalığı aracılığıyla gelebilir. İşte bu yüzden geleceğiniz için gerekli içsel değişimleri gerçekleştirmelisiniz. Örneğin öfke gibi bir duygunun şeklini değiştirmek, daha az öfkeli bir dünyanın yaratılmasına yardımcı olur. (Sayfa: 92-103)

SEÇİMLER (27 Ocak 1991 – Albuquerque, New Mexico)

Kesinlikle eminim ki, bugün çoğunuzun aklı ve kalbi Ortadoğu dediğiniz yerdeki savaşta. Körfez Savaşı hakkında bir açıklama yaparak söze başlamak istiyorum. Bu savaş, öyle Tanrının arkasını döndüğü bir anda oluvermiş bir şey değildir. Bu çatışma, enerjinin gezegen üzerindeki deviniminin bir parçasıdır. Lütfen bu önemli olayın bilinç değişimiyle ilgili olduğunu görmeye çalışın. Savaş, hepinize bir şeyler öğretmek için cereyan etmektedir, onun anlamını içinizde derinlemesine çözmeye çalışın. Dünyada şu sıralar gerçekleşen her olay, küresel bilincin genişlemesiyle ilişkilidir. Siz bu sürecin bir parçasını oluşturmaktasınız, o sizden ayrı bir şey değildir. Söz konusu olay televizyon aracılığıyla küresel çapta sergilenecek, yani gezegendeki en bilinçli insanlar tarafından izlenecektir. Unutmayın, Tanrı sizi Yuvaya döndürmek için her şeyi yapar!
Eğer küresel bilincin genişlemesine yardımcı olmak istiyorsanız, fiziksel ve zihinsel gözlerinizin tümüyle farkında olun, ama bir yandan da bir başka göze sahip olduğunuzu bilin. Siz spiritüel göz denen bir yetiye sahipsiniz. Bilincin üçüncü gözü, diğer farkındalık düzeylerine giriş yapacağınız bu kapı, “kendimin ve dünyanın kaosuna nasıl barış ve huzur getirebilirim?” diye sorduğunuzda açılır. Diğer gözlerinizi kapayın, o zaman tüm fiziksel ve zihinsel ayrılık katlarını aşıp geçen bir idrakle göreceksiniz. Spiritüel göz gerçek odağı görmenizi sağlar.
Bu savaş uzaklarda sürüp giden bir şey değildir. Televizyon seyrederek, radyo dinleyerek, gazete okuyarak savaşa gösterdiğiniz tepkilerle durumu günbegün etkilemektesiniz. İnsan bilincinde ayrılık yoktur, siz Saddam Hüseyin’den ayrı değilsiniz. Sizden en yüce gönüllü tavrı alıp konuya o açıdan yaklaşmanızı istiyorum. Eğer böyle yaparsanız yalnızca ona değil, onun ülkesine de gönderilen tesirin uyanışı gerçekleştirme olasılığı var. Bunun yalnızca silahların zaferi olmasına izin vermeyelim, bu bilincin zaferi olsun.
Küresel barış ve sevgi için çalıştığınızda Tanrının iradesini yerine getirmiş olursunuz, çünkü küresel barış bu gezegenin kaçınılmaz kaderidir. Bunun için alacağınız ücret, beden, zihin ve duygularınızı hizaya getirdiğinizde duyacağınız uyum ve genişleme olacaktır. Dünya için umut ettiğiniz ve dilediğiniz şeyi siz de alacaksınız! (Sayfa: 107-117)

GEZEGENSEL AMAÇ (24 Şubat 1991 – Albuquerque, New Mexico)

Tarih boyunca bu gezegenin bilinci yalıtılmış gruplar içinde işlev gördü. Asya kültürleri, örneğin Amerika Birleşik Devletlerindekinden büyük ölçüde farklılık göstermektedir. Yakın zamana kadar birbirinizin pek farkında değildiniz, bireyler olarak pek az küresel iletişime sahiptiniz. Şimdi bunlar değişiyor, gezegensel bilinç ülkeler bazındaki yalıtılmışlıktan dünya çapındaki bir küreselleşmeye doğru genişliyor.
Uzun bir süredir Ortadoğu ve siz kapalı bir sistemi temsil ettiniz, anlaşılmaz ve esrarlı iki ayrı kitleydiniz. Birbirinize benzemediğiniz için her biriniz kendini üstün görme eğilimindeydi. Bildiğiniz gibi üstünlük duygusu sevgiyi olanaksız hale getirir, iletişim ve anlayışı kısıtlar ve kalbin bilgeliğinden yoksun bırakır. Kalpler ancak savaşta harekete geçirilebilir, çünkü her iki taraf da aynı korkuları ve karmaşayı paylaşmaktadır. İşte tam bu noktada sevgi için bir fırsat doğar. Zihinsel inançları bir yana bırakıp karşınızdaki bireyin de sizin duyduğunuz korkuları duyduğunu bilerek, birbirinize kalbin diliyle karşılık verme şansı vardır. Benzerliklerin bilinmesi ve kabul edilmesi, nefret ve çatışmanın sona ermesi demektir. Ben savaş bayrağını yükseltmiyorum, Tanrı savaş olmasını istiyor da demiyorum. Fakat şöyle diyorum, Tanrı sizi Yuvaya döndürmek için her şeyi yapar, siz ne yaratırsanız Tanrı onu alır ve sevgi niteliğini gözler önüne sermek için kullanır.
Küçük benliğiniz gerçeğin ebediliğini içinde barındıramaz. Ego, taşıdığınız farklı inanç kümelerinin düzensiz bir yığınıdır. Bu inançlar sürekli değişmektedir, daha önce sahip olmadığınız bir bilgi bulduğunuzda, uzun zamandır savunduğunuz bir inanç uçup gidiverir. Egonun içinde ona tutarlı şekilde yön verecek sağlam bir nokta yoktur, o tıpkı gökteki bulutlar gibidir. Aşk ilişkilerinizi, çocuklarınızı, bireysel haklarınızı ölesiye savunursunuz, ama bunlar hakkındaki inançlarınız sürekli değişmektedir. Bu durumda durmadan şekil değiştiren bulutları savunmuş olursunuz.
Ego sizi her zaman devinim halinde tutar, o devinime yaşam dersiniz. İnançlarınızın hepsi egonuzun yapısı içindedir, bazıları gelip size çarpar ve gider, bazılarıysa uzun süre sizinle birlikte kalırlar. Ego deviniminin çok kırılgan ve tutarsız doğasını anlamak size çok yardımcı olur. O yapının içinde “ben”i aramaktan vazgeçtiğiniz zaman daha engin bir “Ben”i deneyimlemeye başlarsınız, o enginlik içinde ego ve tezahürleri oraya buraya koşuşturup dururlar. Ego, belirli hiçbir yere gitmediğini, zihninizde odaklanmış herhangi bir hedefi bulunmadığını anlamanıza izin vermez. “Siz” olarak tanımladığınız şeyin durmadan değişen bir inançlar kümesi olduğunu idrak ettiğiniz zaman olağanüstü bir sevinç ve keyf anı yaşayacaksınız. Eğer bu inançları değiştirebilme gücüne sahip olmasaydınız, şimdiki halinizde ebediyen kalırdınız. Şimdiki farkındalık haliniz ebediyen sahip olmayı istediğiniz anlayış haliniz midir?
Diyelim ki size en büyük gerçeklerden biri verildi, siz de onu alıp bir fikir olarak ego kümenizin içine sokuşturdunuz. Ego en sonunda onu unutmanızı sağlar ve bir sonraki adımı asla atmazsınız. Oysa bir sonraki adım o gerçeği kendinize mal etmenizdir, anbean, günbegün onu yaşamanızdır. Gerçeği işitmek sizi özgürleştirmez, onu farkındalığınızda tutarak benimsemeli ve kendinize mal etmelisiniz.
Küresel birliğe ilk adımlar savaş yoluyla atılmış olabilir, ama son adımlar öyle olmayacak, onları daha yumuşak, daha nazik adımlar izleyecek. İnsan bilinci tarafından yaratılmış hiçbir şey yoktur ki, Tanrısal güç onu kendi amacı doğrultusunda kullanmamış olsun. Ve sadece bir amaç vardır, mutlak sevgi! (Sayfa: 118-129)

DALGA VE BOŞLUK (16 Haziran 1991 –Albuqerque, New Mexico)

Harikulade sese sahip rengarenk bir dalga hayal edin. Renkler yarı saydam ve keskinler, sesler ise derin ve canlı. Bu muhteşem enerji dalgası milyarlarca ışık noktasıyla dolu. İşte bu dalga bir şeyin içinden geçiyor, bu “bir şey” saf farkındalıktır. Peki farkı nedir? Saf farkındalığın bir şekli yoktur, çünkü o boşluktur. Ona boşluk ya da Potansiyel denir.
Boşluğun içinde sizin de parçası olduğunuz uçsuz bucaksız muhteşem bir dalga vardır, boşluk tarafından taşınan ve desteklenen bir dalga. Ben bu boşluğu Tanrı olarak etiketlemek istemiyorum, çünkü her insan kendine özgü bir Tanrı imajına sahip. O kendine özgü imaj formsuz değil, formsuz olanın kişileştirilmiş halidir. O kişileştirilmiş realite yüksek benliğinizdir. O güvenliğiniz için gidebileceğiniz mahrem bir yerdir. Şekli olan bir şeye atıf yaptığımızda, saf bilinçli farkındalıktan söz ediyoruz demektir. Kişileşmiş Tanrının bir şekli vardır, bizim enerji dalgamızın da bir şekli vardır, şu halde her ikisi de saf bilinçli farkındalıktır.
Öte yandan saf farkındalık, her şeyin tam, mükemmel ve denge içinde olduğu tüm Potansiyeli içeren bir yerdir, yani sükun içindeki o yerde bilincin tüm Potansiyeli vardır. Bir başlangıç zamanında bu Potansiyel devinimi, rengi, sesi, farklılığı, genişlemeyi ve patlamayı deneyimlemek istediğinde bilinç ortaya çıktı. Saf farkındalıktan bir güç patlaması hasıl oldu ve siz o zamandan beri o bilinç dalgasıyla sürüklenmektesiniz. Bu öyle küçük bir yolculuk değil dostlarım, o patlama nasıl kendinin farkında olmanın farklı yollarını yaratmışsa, bilincin her bir parçası da kendi potansiyelini, hayatını, realitesini ve kendi kimlik duygusunu yaratmaktadır.
Kendinizi enerji dalgasının içinde sürüklenen ufacık zerrelerden biri olarak deneyimliyorsunuz. Sizden farkındalığınızın odağını o ufacık zerrenin sınırlı görüş noktasından ayırıp başka bilinç alanlarına yöneltmenizi istiyorum. Bunu yapabildiğiniz zaman “kendinizden” başka bir şeyi de deneyimleyebilirsiniz. Duanın, meditasyonun ve iç gözlemin amacı budur. Bunlardan birini yeterince sürdürdüğünüz zaman o küçük benliğin farkındalığını yitirir, kimliğinizin daha engin taraflarını deneyimlemeye başlarsınız. Eğer isterseniz hemen şimdi tüm bilinç alanlarına, hatta Potansiyelin saf farkındalığına ulaşabilirsiniz.
Hepiniz sanatçısınız, olup biten her şeyi siz yaratıyorsunuz. Bilincinizi saf farkındalık içine daldırıyor, her anı fırça darbeleriyle yaratıyorsunuz. An’ın nasıl görünmesini istiyorsanız öyle yaratın. Peki yaratmak için ne kullanacaksınız? Saf farkındalıkla bilinci birlikte kullandığınızda formu meydana getirirsiniz. Yani saf farkındalık, artı odaklanmış bilinç, eşittir form. Farkındalığı tanımak için bilinci terk etmeniz gerekmez, çünkü bilinçte yaratılan her şey farkındalık cevherini kullanmıştır. Her yaratış diğerleri kadar farkındalık içerir. Eğer kötü yaratış, iyi yaratış diye ayırım yaparsanız esası gözden kaçırabilirsiniz. Maksat daha iyi şeyler yaratmak değil, bir şeyi tam istediğiniz gibi yaratmak ve bundan keyf almaktır, ama siz buna inanmıyorsunuz!
Eğer yaratacağınız şeyin düşüncesiyle heyecanlanmamışsanız o gerçekleşmeyecektir. Çoğu zaman isteklerinizin gerçekleşmemesi şevk ve hevesin mevcut olmayışındandır. Yeterli heves olmadan asla yaratamazsınız, çünkü yaratma hevesle gerçekleşen bir şeydir. Şimdi diyeceksiniz ki, “ben kanser yaratmaya hiç de hevesli değildim.” Fakat çok mümkündür ki kanserle sonuçlanan sınırlı düşünceler üretmeye pek hevesliydiniz!
Yıllardır size oturup sessiz ve sakin kalmanızı söylüyorum. Tüm fiziksel, zihinsel ve duygusal mekanizmaları sakinleştirdiğiniz zaman saf farkındalık denen yaratıcı enerjinin farkında olabilirsiniz. O her an sizinledir, hücrelerinizde, zihninizde, duygularınızdadır. Zaten o orada olmasa hiçbir şey mevcut olamazdı. An içinde hiçbir düşünce, hiçbir ayırım, hiçbir form olmaksızın saf farkındalığı hissetmeye başlayabilirsiniz. Peki bu alana nasıl ulaşırsınız? Saf farkındalık içine dalar onu hissedersiniz, bunu bir saat boyunca mümkün olduğunca çok yaparsınız. Durun, dalın, hissedin, sonunda Tanrının sakin sesini işiteceksiniz. Bu süreç sırasında yaratma bir anda gerçekleşebilir. Rahibe Theresa bunun harika bir örneğiydi, bu ufak tefek kadın devinim halindeki yaratıcı enerji haline geliyordu. Dikkatini kendinden ayırıp saf farkındalığa yöneltiyor, tüm varlığını onunla dolduruyordu. (Sayfa: 133-142)

BİRLEŞMEMİZİN ÖZÜ (2 Haziran 1990 – San Cristobal, New Mexico)

Koşulsuz sevgi, sevginin asıl kaynağından gelen yardım olmadıkça deneyimlenemez. O yardımla sahiplenici ve bağımlı sevgiyi geride bıraktığınızı fark edebilirsiniz. Sevgi sadece bir düşünce değil, aynı zamanda fiziksel bir duyumdur. Bedende en zor koşulda bile olağanüstü bir sıcaklık ve esenlik duygusu meydana getiren bir devinimdir. Spiritüel olanlarınız beden içindeki sevgiyi yadsır, çünkü onlar fiziksel her şeyi yadsır, oysa bedeniniz muhteşem bir varlıktır. Fizik bedenle dünya katında deneyim geçirmeye ilk kez karar verdiğinizde, onun Tanrı sevgisini deneyimlemek için de kullanılabilmesini kararlaştırmıştınız.
Egonuz sevginin karmaşık olduğuna, ona ulaşmak için birçok denemeden geçmeniz gerektiğine inanmanızı ister. Sakın kanmayın! Süreci ne kadar karmaşık hale getirirseniz, sevgiyi hissetmenize izin vermeniz o kadar uzun zaman alacaktır. Enerji alanı sizi etkileyen biriyle karşılaştığınızda ruhunuzun bir yönü, yani Tanrısal tarafınız yanıt vermektedir. Bu ikiniz arasındaki derin benzerliğin tanınmasıdır, çünkü bütün ruhlar Bir’dir. Siz içinde ayrılık olmayan o yeri, o umut yerini daha evvel görmüşsünüzdür. Sevginin hissedildiği o ilk an, içinizdeki ışığın varlığını hissettiğiniz andır. Onu yakmak için ille de bir aşk ilişkisi gerekli değildir, ama ışığı yakmanın yollarından biridir. Tarih boyunca bir kültür olarak içinizdeki o ışığı yakma işini bir başkasına devretmişsiniz, çoğu kere bu aşık olma şeklinde gerçekleşir. Aşık olduğunuz her seferinde içinizdeki sevgi ateşini tutuşturmuş olursunuz.
Ama bu aşkta bir sorun gizlidir, çünkü aşk süreci bir başka kişinin varlığını gerekli görür, o kişi olmasa sevgiye yanıt veremeyeceğinizi düşünürsünüz. Takılıp kaldığınız nokta, sürecin devamı için diğer kişinin gerekli olduğu hakkındaki inancınızdır. Bu inanç size egemen olduğu anda korku zihninize girer, diğer kişiyi kaybettiğinizde o harika duyguyu da kaybedeceğiniz korkusudur bu. Eğer ilişkinize yakından bakacak olursanız, sevme duygusunu karşınızdaki kişiden daha çok sevdiğinizi fark edersiniz. Eğer sevgiyi hissetmeyle, sevgi olmaksızın o kişiyle birlikte olma arasında bir seçim yapacak olsaydınız hangisini seçerdiniz? Lütfen bu konu üzerinde dikkatle düşünün, aslında arzuladığınız şeyin o kişi değil duygu olduğunu anlamanız çok önemlidir. Ateşi yakmak için size yardım eden kişinin, o ateşle ısınmanız için ille de sizinle kalması gerekmez ya da o kişi giderse sıcaklığın sizi terk etmesi gerekmez.
Bilincinde olsanız da olmasanız da Tanrıyı aradığınız için aşk ilişkisine girersiniz. Bir başka insanla birleşme yönünde atılan her adım, Bütünlüğü deneyimleyebilmeniz için ayrılıkları aşma yolunda bir girişimdir. Hayatınızda birinin bulunmasının nedeni, onların daima “burnunuzun dibinde” olmalarıdır. Onlara baktığınızda ayrı birini gördüğünüzü sanır, sizinkinden çok farklı özellikleri olduğunu düşünürsünüz. Mizah şurada ki sevgili dostlarım, siz aslında kendinize bakmaktasınızdır!
Hayatınızın büyük bölümünde rahatsız edici bazı duygulara sahip olacaksınız. Öyleyse onlarla ne yapacağınız konusunda bir karara varmak zorundasınız. Şunu idrak etmelisiniz ki, karşınızdaki şey ne denli dehşet verici olursa olsun Tanrısal bilincin bir veçhesini yansıtmak için oradadır. Niçin Tanrısal bilinç? Çünkü herşey Tanrıdır. Öyleyse şöyle demelisiniz: “İşte Tanrı geliyor, bir kişi ya da bir şey kılığına bürünmüş önümde duruyor. Bu Tanrının bana bir şey öğretmek için gelen değişik bir kılığıdır, uyanık olmalıyım ve bundan gerekli dersi çıkarmalıyım.” Sonra düşünmeyi bırakıp o duyguyu hissetmeye çalışın, onu itip kendinizden uzaklaştırmayın. Acının orada olduğunu biliyorsunuz, ama sevgi de oradadır. Sevgiye ne kadar çok konsantre olursanız, acıyı o kadar az hissedersiniz. Sevgi şiddetli ıstırabı daima yumuşatır. Sizden acıya karşı durmanızı değil, fakat acı içindeyken de sevmeye cesaret etmenizi istiyorum! (Sayfa: 143-173)

EVRENLE BULUŞMA (21 Nisan 1991 – Albuquerque, New Mexico)

Sizden ağaçlara, gökyüzüne doğru genişlemenizi, gezegenleri geçip ötedeki enginliğe ulaşmanızı istiyorum. Bunu ne kadar çok yaparsanız, daha engin bir şeye doğru genişleyebileceğinizi o kadar çok idrak etmeye başlayacaksınız. Genişleyişin görkemi karşısında artık daha küçük şeyler o kadar önemli görünmeyecektir. Küçük ve sınırlı farkındalığınıza geri dönmeyi seçtiğiniz zaman süreci tersine çevirirsiniz, fakat hücrelerinizin her zerresi o enginliğin deneyimini hatırlar.
Yapabildiğiniz kadar sık bir biçimde, özellikle uyku haline geçerken farkındalığınızla oyun oynamaya başlayın. Onu odanızın duvarlarına değinceye ve ötesine geçinceye kadar itin. Alabildiğine genişlediğinizi imgeleyin, ta ki güm diye bir şeye çarpıncaya kadar! Zihniniz bunları uydurduğunuzu söylediğinde onu dinlemeyin ve tekrar deneyin. Enginliğe doğru ne kadar çok genişlerseniz neden söz ettiğimi daha iyi anlarsınız. Eğer yeterli paranız yoksa genişleyin, yeterince sevginiz yoksa genişleyin! Sizinle buluşmamız için bize daha çok yer açın, korkuyla büzülüp küçüldükçe işler daha kötüye gider.
Potansiyel her şeyi içerir, o Tanrıdır, farkındalığın sessizliği içinde yer alır. O yaratılmış ve yaratılmamış olandır, yaratmayı gerçekleştirendir, tüm yaratılışın kaynağıdır. Ona bir isim vermek yalan söylemek olur, hakkında konuşmak sadece ona işaret etmek içindir. Herhangi bir düzeydeki realitenin yaratıcısı ve deneyimcisi olarak ne zaman bir özlem duysanız o potansiyel size doğru gelir ve temas kurar. O mahrem temasta bilincin farklı alanları bir araya gelir ve yaratmaya katılırlar. İşte vizyonlarınızı, düşüncelerinizi ve formlarınızı böyle yaratırsınız. Realitenizi sadece egonun arzularından değil, ama varlığınızın derin özleminden gelen yardımlarla yaratırsınız. Daha başka realiteler de yaratabilirsiniz, farkındalığınızın bazı parçaları milyonlarca mil yüksekliktedir. Yüksek benlikleriniz ise daha engin bir bilinç küresi yaratırlar. Bu yaratılışları kullanmanızı sınırlayan tek şey, bir realiteden bir başka realiteye geçemeyeceğiniz hakkındaki inancınızdır. (Sayfa: 174-183)



Hiç yorum yok: