---MİCHAEL---
KENDİNİ TANIMA REHBERİ
AKAŞA YAYINLARI
BÜYÜK TASARI
Her şey Tanrının kendini bölerek bütünlük içinde ayrılık illüzyonunu yaratmasıyla başladı. Tanrı kendini bilmek için zatını yedi yaratılış katına böldü. Bu katlar şunlardır:
1- Budaik. 2- Mesihi. 3-Zihinsel. 4-Akaşik. 5-Kozal. 6- Astral. 7-Fiziksel. Fiziksel kat zaman özelliğinden dolayı söz konusu katlar içinde en tecrit edilmişidir. Enerji bu katta çok ağır titreşir, bu yüzden katı madde olarak görünür, yüksek katlarda ise enerjiler istendiğinde birleşip ayrılabilirler.
Tanrı ayrıca var olduklarının bilincinde olan ruh sahibi varlıklar yarattı. Bu varlıklar adına kadro denen ve karmamızın birçoğunu içinde geçirdiğimiz yaklaşık 7 varlıktan oluşan grubun içinde yer alırlar. Varlıklardan her biri yüzlerce özden oluşur, böylece bir grup toplam olarak yaklaşık 7 bin varlığı kapsar. Ruh varlığı deneyimini artırmak için kendini geçici olarak yüzlerce parçaya böler, bu parçalara bireysel öz denir, her insan bireysel bir özdür. Yüzlerce bireysel özden her biri deneyimini tamamlayıp kendini bilince geçici olarak ayrıldığı ruh varlığına geri döner, dönüş fizik katta değil astral katta gerçekleşir. Dönüş gerçekleşinceye kadar her bireysel öz 49 ila 400 fiziksel yaşam geçirerek evrimleşir ve her enkarnasyonda geçici bir kişilik edinir, her seferinde bu fiziksel kişilik bedenle birlikte ölür, ama öğrenilen dersler bireysel öz tarafından kaydedilir. Hayatın ölümle sona erdiğine sadece kişilik inanır.
Karma yasası, bireysel özün hayatın ne olduğunu öğrenmesini kolaylaştırır. Bu neden-sonuç ya da geri ödeme yasasıdır. Bir insan kendisine yaptığınız şeyi er ya da geç aynı yoğunlukta size yapacaktır. Hayat deneyimlerinin birikimi bireysel özün Tanrı hakkındaki bilgisini artırır ve kökenini hatırlamasıyla sonuçlanır. Birçok yaşam boyunca bu hatırlama tekrarlanırken bireysel özle fiziksel kişilik arasında giderek daha büyük bir uyum ortaya çıkar. Sahte kişilik giderek daha az rol oynamaya ve bireysel özün faaliyetleri yönetmesine izin vermeye başlar.
Bireysel öz yaşamlar boyu deneyim biriktirdikçe hatırlamayı önleyen engelin ya da filtrenin dokusu giderek incelir. Artık daha çok şey algılayabilir ve büyük tabloyu görebilirsiniz. Deneyimin gelişimi rastlantısal değil planlıdır. Her bireysel öz (ruh) fizik katta beş büyük aşamadan geçer. Yeni doğmuş, bebek, genç, olgun ve yaşlı. ( Bu sıralama dünya yaşıyla ilgili değil, ruhların gelişmişliğiyle ilgili bir sıralamadır) Her aşamanın tamamlanması birçok enkarnasyonu gerektirir ve aşamalar kendine has özelliklere sahiptir. Bireysel öz her enkarnasyonda üzerinde çalışıp ustalaşacağı bir dizi kişilik özelliği ve yaşam amacı seçer. Bu özelliklere örtüler denir, çünkü özün üstünü örterek onun saf enerjisini canlı ve zengin bir deneyim sağlayacak şekilde çarpıtır.
Bireysel özün üstünü kaplayan her örtü ya da kişilik özelliği bir olumlu bir de olumsuz kutba sahiptir. Olumsuz kutup uyumsuzluk ve nevroz yaratır, olumlu kutupsa doyum ve sağlık yaratır. İnsan, ruh deneyim biriktirdikçe beden kişiliğinin dürtülerini daha iyi tanıyabilir ve öze uygun davranma yeteneğini geliştirebilir. Ruh olgunlaştıkça insan anlayış ve öz farkındalık (kendini bilme) yoluyla olumlu kutuplara doğru daha kolay ilerler. Bu da insanın yaşamında, ülkelerin yaşamında ve dünyanın yaşamında dönüşüm yaratır. Genel hedef her bireysel özün hayatın sunacağı şeyleri deneyimlemesi, bütünleşmeye ve dengeye doğru ilerlemesidir. Böylece saklambaç oyunu insanı büyük bir keşfe götürür. Küçük “ben” “bizi” keşfeder, “biz” de “beni” keşfeder. Artık oyun bitmiş, Tanrı bulunmuştur! (Sayfa: 17-22)
BİREYSEL ÖZ VE KİŞİLİK
Bireysel öz, zaman ve mekanla sınırlı olmayan, tüm geçmiş, şimdi ve gelecek yaşamların bilincidir, aynı zamanda yaşamlar arasında varlığını sürdüren, bir bedene sahip olmayan bütünleşmiş ve ölümsüz bir enerjidir. Her enkarnasyondaki deneyimleri kaydeder ve kendine özgü bir çeşni geliştirir. Birikmiş öz bilgeliği herhangi bir enkarnasyondaki kişilikten farklıdır. Bir insanın gözlerinden özünün kaç yaşam geçirdiği anlaşılabilir. Genç ruhların gözleri taze ve berrak bakar, yaşlı ruhlar ise derin, yıpranmış ve deneyimli bir bakışa sahiptir. Tüm yaşamlarını tamamlamaya hazır ruhların gözlerinde sevgi ve kabulü görebilirsiniz.
Her bireysel öz doğum anında bir kişilik edinir, bir dizi örtü seçer. Bu örtüler gerçek kişiliği oluştururlar. Doğum anı, bedenin salgı bezleri üzerindeki manyetik ve yerçekimsel etkilerin modelini belirler. İlk soluk aldığınız andan itibaren gezegenlerin bulunduğu konum beden saatinizi çalıştırır. Astrolojik doğum haritanız yaşamınız boyunca sizi etkileyecek eğilim ve zorlukların genel tablosudur. Bireysel özün seçtiği beden tipi ana-babaya ait gen havuzunun bir ürünüdür. Öz ayrıca örtüler denen bir dizi kalıcı kişilik özelliğini de seçer.
Gerçek kişilik bir dizi örtüden oluşur. Örtülerin olumlu kutbundan hareket etmek gerçek kişiliği öne çıkarır ve olumsuz karmaya yol açmaz. Gerçek kişilik bir bedende varlığı sürdürmek için gereklidir, beden ölünce o da ölür. Olumsuz karma olumlu kutuptan davranırken yaratılamaz, sadece olumsuz kutuptan yaratılabilir. Bireysel öz ile gerçek kişilik arasındaki ilişki bir biniciyle ata benzetilebilir. Binici özdür, at da gerçek kişilik. Binici atı gitmek istediği yöne sürebilir, ancak at da ayağını atacağı yeri seçme özgürlüğüne sahiptir. Gerçek kişilik, binicinin kim olduğuyla ilgili sınırlı bilgisiyle bir atın hayatını yaşar. Öz kendini fizik katta ifade etmek için bedeni ve bir dizi örtüyü kullanır. Gerçek kişilik de ona içinde tezahür edeceği bazı sınırlamalar ve bir odak verir. Özle gerçek kişilik uyum içinde olduğu zaman öz berrak biçimde tezahür eder. Öz tüm zenginliği ve gücüyle dünyadaki sınırlı bir bedeni kullanmak zorundadır. Gerçek kişilik ise öze göre ne kadar kaba olsa da fizik çevreye uyum sağlamış iyi bir araçtır.
Sahte kişilik gerçek kişiliğin ürünüdür. Ana-babanın ve toplumun koşullandırmalarından, ana (olumsuz) özelliğin faaliyetlerinden ve tüm diğer örtülerin olumsuz kutuplarından oluşmuş illüzyoni bir araçtır. Kendine karşı kördür ve her enkarnasyonda gösteriyi büyük ölçüde o sürdürür. İnatçıdır, amansız biçimde direnir ve ruh enkarnasyon geçirip yaşlandıkça daha süptil hale gelir. Tamamen fizikseldir, mekanik doğası uyarım ve tepki şeklinde iş görür. Sürekli neden-sonuç bazında çalışır ve genelde örtülerin etkisindedir. İllüzyon ve fantezilerin etkisi altındadır, varlığınızı sürdürmek açısından hiç gerekli değildir. Sadece kendinin önemli olduğu, ne pahasına olursa olsun varlığını sürdürmesi gerektiği illüzyonuna yakalanmıştır. Gerçek olduğuna, benliği kendinin oluşturduğuna, nihai kararları kendinin verdiğine inanır. Oysa genelde büyük seçimleri öz yapar, dersleri öğrenmek için sahte kişiliği kullanır. Sahte kişilik büyük ölçüde korku tarafından yönetilir. Ana (olumsuz) özellik, kişiliğin altta yatan korkaklığının kaynağıdır. Olumsuz kutuplardan davranmak korkaklığın ve yanlış varsayımlarda bulunma eğiliminin bir ürünüdür. “Ego” terimi bir bütün olarak sahte kişilikle ilintili değildir, ama kendimizi nasıl gördüğümüz ve başkalarının bizi nasıl gördüğünü düşünmekle ilgilidir. Örneğin kendimizi önemli hissetme duygusu, mevcut halimizle sevilebilir olmadığımız korkusundan kaynaklanır. Daha önemli olsak daha fazla sevilebileceğimize inanırız.
Karmaya sonuçlar yasası ya da dengeleme yasası denebilir. Bu yasa duygusal acının ödenmesini ve iki kişi tarafından eşit biçimde deneyimlenmesini gerektirir. Karma, bir kişi bir başka kişinin özgür iradesine müdahale ettiğinde oluşur. Öte yandan bir kişi diğerinin seçme yeteneğini artırdığında iyi karma oluşur. Karmayı kolaylaştıran şey dengesizliktir, dengesizlik kişiliğin işlevlerinden biridir. Eğer dünyadaki tüm insanlar birbirleriyle tam anlaşma içinde olsalardı hayattan çok az şey öğrenilirdi. Evrenin kendisi bile dengesizlik içindedir, çünkü dengesizlik gelişmeyi mümkün kılar. Kişilik ise dengesizlik için bir mekanizma ve insanın yüksek bilince evrimi için bir yol sağlar. Enerji yoğunluktur, yoğunluk da karmadır. Her yaşamda belli karmik gereksinimleri doyurmaya koyulursunuz, karmalar tamamlandığında da ölürsünüz.
Maya birçok doğu dininin ortak terimidir ve illüzyon anlamına gelir. Fiziksel kat Tanrı tarafından yaratılmıştır, o da bir maya olarak tanımlanabilir, sahte kişilik de bir mayadır. Benzer şekilde her bir ruh çağının kendi maya’sı vardır. Spiritüel yolu izleyenler de çoğu zaman maya’ya yakalanır. Örneğin işi ticarete döken bir guru da maya’nın pençesindedir. Öte yandan ruhen hayli gelişmiş bir kişi, sert uygulama ve törenlerin onu diğerlerinden daha iyi kıldığına inanarak maya’nın ağına düşebilir. Yaşlı ruhların bebek ruhlara taş atması, laf sokuşturması da maya’dır. Bu kadarı sanırız size maya’nın ölçüsü ve kaygan doğası hakkında bir fikir vermek için yeterlidir.
Öz, kişiliğin faaliyetlerini astral kattan yönetir. Astral kat evreninizi oluşturan yedi var oluş katından biridir. Herhangi bir öz aynı anda tüm katlarda bulunur. Örneğin rüya halinde diğer katlardaki deneyimlerinize ulaşabilirsiniz, ama kişiliğin kaba sınırlamaları bu deneyimi kavramanızı zorlaştırır. İnsanlar başka boyutları bedensel duyularıyla algılayamadıkları için onlara inanmakta zorlanırlar, ama yine de hiç kimsenin göremeyeceği şeylere inanmayı sürdürürsünüz. Bir duyguyu kim görmüş ya da ona kim dokunmuş? Rüzgarın görüntüsü neye benzer? Ve zamanı kim görmüş, koklamış ya da ona kim dokunmuş? (Sayfa: 23-33)
RUH ÇAĞLARI
Yaşamın amacı, özün evrimleşerek Tanrıya dönmesidir. Öz aslında öğrenmez sadece hatırlar. O kaba ve işlenmemiş bir elmas gibidir, kişiliğin sivri ve kertikli yanlarıyla örtülmüştür. Yaşamlar boyu kazanılan deneyim elması temizler ve onu ortaya çıkarır, yavaş yavaş kişiliğin üstteki tabakası yontulup cilalanır, böylece her enkarnasyonda öz giderek daha çok ortaya çıkar. Her bir özün çekirdeğinde Tanrı bulunur.
Ruh sahibi, yani var olduğunun bilincindeki yaşam fizik katın her yanında birçok kılığa girer. Dünyada yüksek bilince sahip varlıklar insanlar, balinalar ve yunuslardır. Başka varlıklar da vardır, bunların birçoğu daha önceki yaşamlarını hatırlayan yazarlar tarafından bilimkurgu romanlarında anlatılmıştır. Bu romanlara meraklı okurlar ise elbette orada bulunmuş insanlardır.
Tanrının salıverdiği bilinç kıvılcımları eğer fiziksel kata gitmek istiyorlarsa zaptedici bölgede toplanırlar. Aynı deneyimi yaşamak isteyen 800 ila 1200 parça bireysel öz bir araya gelerek bir Varlık ya da Evrensel Ruh oluşturur. Her parça bir rol ve ikiz-öz seçer. Başlayacağı büyük devre sırasında neyi başarmak istediğini ayrıntılarıyla planlar.Yüzlerce parçadan oluşan tüm Varlık uygun bir gezegen seçer, artık Evrensel Ruh oyun oynamaya hazırdır. Tüm bireysel özler dünyadaki devrelerine aynı zamanda başlamaz, aralıklarla enkarne olurlar. Her parça fizik katta beş ruh çağından geçerek ilerler, devreye yeni doğmuş bir ruh olarak başlar, bebeklik, gençlik, olgunluk ve yaşlılık aşamalarından geçerek devreyi tamamlayıp Varlığın geri kalan bölümüyle astral katta yeniden birleşir.
Yeni Doğmuş Ruhlar : Tanrıdan yeni ayrılmış ruhlar daha hamdır, henüz fizik katta deneyim geçirmemiş, orada sağ kalabilmek için mücadele etmemiştir. Bu ruhlar ilkel, korkak ve çaresizdir. Neanderthal (ilkel) insan bu ruha örnektir. Onlar bugün bile aynı derecede ilkeldir, sadece çevre değişmiştir. Mistik ruhlardır, hayvani güdüleri fazladır. Sahte kişiliğin olumsuz kutuplarına hızla kayabilir, saldırgan olabilirler. Henüz yaşam deneyimiyle zehirlenip bozulmamışlardır. Ormanların derinliklerinde, özellikle ekvator bölgesinde teknolojiden uzak yerlerde yaşamayı tercih ederler. Yaratıcı uğraşlarla ilgilenmezler. Dünyayı “ben ve ben olmayanlar” şeklinde deneyimlerler. Bu, bedenleri dışında her şeyin “diğerleri” olduğu anlamına gelir.
Genellikle cinsel ilişkide sebat göstermezler. Çocuk yapsalar bile cinsellik deneyimleri hayvanidir. Genelde basit işler dışında iş aramazlar, zeki bile olsalar aptal görünebilirler. Yemek pişirme ve yeme sadece varlıklarını sürdürmek için yaptıkları işlerdir. Çoğunluğu yeni doğmuş ruhlardan oluşan hiçbir ülke yoktur, çünkü onlar daha yaşlı ruhların yardımı olmadan var olamaz, bir toplum oluşturamazlar. 2000 yılı civarında bu gezegen olgun ruh idrakine eriştiğinde yeni doğmuş ruhların dünyada enkarne olması da sona erecektir, çünkü yeni doğmuş ham ruhların deneyimi için artık fırsatlar olmayacaktır.
Olumlu yanları: Saf, sade, çocuk ruhlu, sezgisel, an’da yaşayan, sorgulamayan, mistik ve sembollerle çalışan.
Olumsuz yanları: Hayvani, çaresiz, korkmuş, cahil, saldırgan, sahte kişiliğe yakalanmaya eğilimli.
Bebek Ruhlar: Bebek ruhlar dünyada daha fazla yaşam deneyimine ve daha az korkuya sahiptir. Tipik bir bebek ruh toplumunda her şey saat gibi işler, her şeyin yeri bellidir. Bebek ruh çağı “ben ve başka benler var” anlayışıyla tanımlanır. Bu aşamadaki ruh, iki ila dört yaş arasında küçük bir çocuğunkine benzer ahlaki kural ve talimatlara sahiptir. Daha serbest hareket eder, daha devingendir, dünyayı araştırmada daha beceriklidir. Bununla birlikte çevreyi hala korku verici bir yer olarak görür, daha gelişmiş ruhların rehberliğini arar. Bebek ruhların inançlarını kolay kolay sarsamazsınız, başka bir görüş açısıyla karşı çıktığınızda kafaları karışabilir, hatta saldırganlaşabilirler. İnançları uğruna savaşıp ölebilirler. Tarihi olarak bebek ruh faaliyetleri haçlı seferlerini, engizisyonu, dini kampanyaları ve misyoner çalışmalarını içerir.
Kurallara uyar, toplumu da uymaya zorlayabilirler. Onlar toplumun ve uygarlığın bekçileridir, var olan yapıyı korur, değişime bile tepki gösterirler. Bazı dinler bebek ruhların ihtiyaçlarına hizmet ederler. Kendilerine rehberlik sunan geleneksel kuruluşları tercih ederler, özgün düşünceleri pek umursamazlar. İyiye ve kötüye inanırlar, Tanrının kötüleri cezalandıran erkek bir otorite olduğunu savunurlar. Cinsel konularda genelde bir rahatsızlık ve utanç duyarlar, bazen cinsel ilişkiyi tamamen kınayıp kötülerler ya da çocuk yapma amacıyla hoş görürler. Kendi yaşamlarıyla ilgili pek az iç görüye sahiptirler, duygu ve tutumlarının psikolojik sorunlara yol açtığını algılamazlar. Duygusal sorunlarını gövdeselleştirme eğilimindedirler.
Bazen dövmek, zarar vermek ve şiddet uygulamak gibi acımasız zihniyetler sergileyebilirler. Örneğin Ku Klux Klan bir bebek ruh örgütüdür. Mafya ise güce ve zenginliğe meyilli bebek ruhlu bireyleri yıldırmak için bebek ruh taktiklerini kullanan bir genç ruh örgütüdür. Bu kötü niyetli davranış, dünyada nasıl ayakta kalınacağını öğrenmenin kaba bir yoludur. Ünlü bebek ruhların bir örneği Uganda diktatörü İdi Amin’dir. Libya’nın Albay Kaddafi’si ve Güney Afrika’nın eski başkanı Botha da yedinci düzeye erişmiş bebek ruhlardır. Orta Amerika’da büyük bir bebek ruh kitlesi vardır. Hindistan da büyük sayıda son düzeyde bulunan bebek ruhlara sahiptir.
Olumlu yanları: İyi yurttaş, dürüst, dikkatli, çalışkan, sadık, ailesine bağlı, kurallar yaratan, her şeyi sadelikle görme eğiliminde, güvenlik duygusuna önem veren, yeni doğmuş ruhların kaosunu düzene kavuşturan.
Olumsuz yanları: Kararından dönmez, kesin inançlı, aşırı bürokratik, doğruyu saldırgan biçimde savunan, mantığından çok duygularıyla davranan, acımasız, şiddet uygulayabilen, otoriteyi sorgulamayan.
Genç Ruhlar: Genç ruhun odağı “Sen ve ben varız, ama ben kazanacağım” dır. Varlıklarını sürdürme konusunda ustalaşmışlardır. Yaşamdan istedikleri şeyi alma onlar için çok önemlidir. Film yıldızları, politikacılar, dini liderler ve benzerlerinin sahip oldukları ün, itibar ve zenginliğe ulaşmak için uğraşırlar. Hoşlandıkları şeyin değil, başarı getireceğine inandıkları şeyin peşinden koşarlar. Nasıl görünmek istiyorlarsa onu yansıtacak bir imaj edinirler, bu kurumlar ötesi bir tutum almayı da içerebilir, bunu öyle hissettikleri için değil, öyle gerektiğini düşündükleri için yaparlar. Önemli ve itibarlı dereceler alabilmek için ünlü üniversitelere üşüşürler. Zengin ve ünlü insanların yaşamlarını konu alan melodramatik televizyon dizileri genç ruhların yaşamlarının karikatürleridir.Yaptıkları işte iyi olabilirler, ama ne pahasına olursa olsun zenginlik ve güç peşindedirler.
Bedenleriyle özdeşleşirler, onu hayatta tutan şeyin bilinçleri olduğundan hiç emin değildirler. Güzellik ürünlerini harisçe kullanmaktan estetik cerrahiye kadar aşırı tedbirler alarak gençliklerini korumaya çalışırlar. Ölümle ilgili konulardan kaçar, ölümü dehşete varan bir inatçılıkla reddederler. Bir daha geri gelmeyeceklerine olan inançları onlara zengin ve güçlü olmak için büyük bir itilim ve güdü vermektedir. Genç ruhlara göre yaşam bir atımlık barut gibidir. Çoğunlukla güdülerini sorgulamazlar, insanların davranışlarıyla ilgili iç görülere sahip olmakta zorlanırlar.
Felsefe ve sanata sahte bir ilgi gösterirler, genç ruh aşamasının son düzeyinde alternatif dinlere biraz ilgi göstermeye başlarlar, bu da olgun ruh aşamasına yardım eder. Dünya nüfusunun büyük çoğunluğu genç ruh aşamasının ileri düzeyinde bulunmaktadır. Genç ruhların ünlü örneklerinden bazıları şunlardır: Büyük İskender, John Kennedy, Başkan Mao, Augustus Sezar, Marie Antoinette, Margareth Thatcher, Ferdinand Marcos ve eşi İmelda Marcos, Saddam Hüseyin, Aristotle ve Jacquelyne Onassis, Paul Getty, Henry Kissinger, John Wayne, James Cagney, Bing Crosby, Bruce Willis, Mick Jagger.
Dünyanın birçok ülkesi henüz genç ruh aşamasındadır. Ağırlıklı olarak genç ruhların hakim olduğu ülkelerin bazıları Birleşik Devletler, Almanya, İsrail, Singapur, Hongkong ve Kore’dir. Bunların hepsi de ekonomik gelişmenin başını çeken ülkelerdir. Bebek ruh ulusu gelişmek, genç ruh ulusu da dünya sahnesinde güç ve avantaj sağlamak ister.
Olumlu yanları: Üretken, çalışkan, güvene layık, daha verimli kurumlar ve zenginlik yaratan, ilerlemeyi teşvik eden, yol gösteren.
Olumsuz yanları: Rekabetçi, sıkıştırıcı, kendini üstün gören, aşırı derecede maddiyatçı, içgörüden yoksun, çıkarı için entrika çevirmekten hoşlanan, avantaj sağlamak için mücadele eden, bir yarın olmadığına inandığı için bugünü sömüren, durumları hep ben haklıyım çerçevesinde gören.
Olgun Ruhlar : Olgun ruhlar hayatlarında bir şeylerin eksik olduğunu bilir, hayatın anlamını araştırmaya başlarlar. Bir şeylerin eksik olduğu düşüncesiyle bir huzursuzluk, bir boşluk hissederler. “Ben kimim, neden buradayım?” diye sorarlar. Kısaca, olgun ruh Gerçeği aramaya başlar. Var oluş merkezi, güçten (üçüncü çakradan) ilişkilere (dördüncü ya da kalp çakrasına) doğru değişim geçirmektedir. Ruhsal açıklığa giriş kolayca gerçekleşmez, çünkü kişilik üzerinde gerilim yaratan bir aşamadır. Psişik enerji içe doğru akarken kişilik her zaman bunu kaldıracak kadar donanımlı değildir. Bazen kişilik bu aşırı zorlanma karşısında yıkılır, şizofreni, psikoz, hatta intiharla sonuçlanacak durumlara düşer.
Olgun ruhlar derinlemesine ilişkiler sorununa dalarlar. Karşılarındaki insanı, o insanın kendini hissettiği şekilde hissederler, insanları ayıran sınırlar yıkılmaya başlar. Artık insanların kendileri hakkında ne düşündükleri de bilinir hale gelir. Başkalarının ille de kendileriyle aynı fikirde olmalarını beklemezler, ilgilendikleri şeyle baş başa bırakılmayı isterler. Bu, Vincent Van Gogh ya da Ernest Hemingway gibi sorunlu sanatçıların yaşamlarında görülür. Onlar da kendi vizyonlarını kendilerine has yollarla ifade etmeye çalışan olgun ruhlardı.
Olgun ruh aşaması yaratıcılıkta olgunlaşılan, sanatsal parlaklığa erişilen bir aşamadır. Albert Einstein ve Galileo bilimsel anlayışa yaptıkları büyük katkılarla ün kazanmış iki olgun ruhtu. Olgun ruhun tipik özelliği evreni ve içindeki yerini anlamasıdır. Gelişimin erken aşamalarında kullanılmayan beyin bölümleri kullanılmaya başlanır. Ünlü olmak için genç ruhların dürtüsüne sahip değillerdir, ama yine de örneğin Marilyn Monroe’nun yaptığı gibi, olgun ruh derslerini ünlü bir insanın perspektifinden öğrenmek üzere ün kazanabilirler. Bazen de genç ruhların şaşkın bakışları arasında şöhreti ya da yüksek bir mevkiyi tepip uzaklaşabilirler. Tüm yaşamları boyunca birlikte olabilecekleri bir eş ya da ilişki ararlar.
Olgun ruh nüfusu Mısır, Yunanistan, İtalya ve Polonyayı kapsar. Bu aşamada önem verilen şey maddi zenginlikten ziyade ilişkilerin, toplumsal etkileşimin, sanat ve felsefeyle meşguliyetin gelişmesidir. Tanınmış olgun ruhlar arasında şunları sayabiliriz: William Shakespeare, Ernest Hemingway, Truman Capote, Aristo, Galileo, Vincent Van Gogh, Paul Gauguin, Mozart, İndira Gandhi, Jimi Hendrix, Paul Mc Cartney, Carlos Castaneda ve Albert Einstein.
Olumlu yanları: Duygusal olarak açık, ilişki yönelimli, seni umursuyorum yaklaşımı, anlayış yeteneğine sahip, ruhsal gelişmeye açık, içsel anlamların farkında, hem genç hem de yaşlı ruh perspektifleriyle temasta, bu yüzden de en dengeli ruh çağı.
Olumsuz yanları: Özdeşleşmiş, yoğun, duygusal olarak patlayıcı, nevrotik, art arda krizler yaratıp onların kurbanı olabilir, sen benimle aynısın yaklaşımı.
Yaşlı Ruhlar: “Artık bu oyundan bıktım, büyük tabloyu kavradım, onu yaşamak istiyorum, bu maddi oyun artık bana zevk vermiyor” gibi düşüncelere odaklanırlar. Var oluşun çerçevesini, büyük tabloyu anlamak isterler. Kendilerini ve diğer varlıkları bölünmez bütünün parçaları gibi algılar, insanlar arasındaki derin bağlantıyı fark ederler. Bir insana baktıklarında onda kendi veçhelerini görürler. Tipik yaşlı ruhlar bireysel ve yumuşak başlıdırlar. İstemedikleri şeyi pek yapmazlar. İyi yemeği, arkadaşlığı ve içkiyi severler. Toplumda ilerlemek için bir meslekte sebat etme güdüleri genelde yoktur. Görünüşteki odaklanma ve amaç eksikliğine rağmen toplumla ve insanlarla ilgili keskin içgörülere sahiptirler.
Her gün 9’dan 5’e kadar çalışılan klasik mesaili işlerden hoşlanmazlar. Takım elbise giyip kravat bağlayarak iş dünyasında rekabet etmektense yoksul kalmayı ve faturaları ödemekte zorlanmayı tercih ederler. Yine de bunların içinde zenginlik ve başarıya ulaşanlara rastlanır. Ağır fiziksel çalışmaya karşı değildirler, ama bunu ruhsal bir çerçeveye oturtmaktan zevk alırlar. Ruhsal tatla birlikte içsel doyum niteliği yaşlı ruhlar için önemli bir ölçüttür. Kendi işlerinde ya da programlarını uygulayabilecekleri küçük bir işte çalışmayı tercih eder, bunun sunduğu özgürlüğe çekilirler. Kişisel öneme sahip bir zamanı anmak için arkadaşlarıyla birlikte olmaktan hoşlanır, özel ritüeller yaratmaktan zevk alırlar. Toplumda dikkat çekmeden yaşamayı bilirler. Felsefeye, sanata eğilim duyar, doğal ortamlarda teselli bulurlar. Hem erkek hem de kadın olarak birçok enkarnasyon geçirdikleri için ne erkeklik ne de dişilikle özdeşleşirler. Başka ruh düzeylerine kıyasla neyin doğru olduğunu daha iyi bilirler. Yolun sonuna gelip devreyi tamamlamadan önce bildikleri her şeyi en az bir insana öğretirler.
Olgun ve yaşlı ruhlar kendine değer verme konusunda diğer ruh düzeylerine göre daha büyük zorluk yaşarlar. Bu neden böyledir? Genelde daha genç ruhlar kendine değer verme konusunda sıkıntı yaşamazlar, çünkü onlar daha çok dış dünyada deneyim kazanmaya yönelmişlerdir. Oysa yaşlı ruhlar karmalarını tamamlamayla ilgilenirler, çünkü artık geri gelmeyeceklerdir. Son ders kendini ve başkalarını koşulsuz olarak kabul etmektir, bu da kendi değerini bilme konusunda ustalaşmayı gerektirir. Kabulün anahtarı ise bağışlama ve kendini sevmedir.
Yaşlı bir ruhta kişilik daha az önemlidir, özün olağanüstü gücü kendinin ve kişiliğinin daha çok farkında olmasını sağlar. Belli durumlarda hangi örtüleri tezahür ettireceğini seçebilir, özüyle mi yoksa sahte kişiliğiyle mi davranacağını belirleyebilir. Bu da olgun ve yaşlı ruhların esnek bir tutuma sahip olmalarını sağlar. Oysa yeni doğmuş, bebek ve genç ruhlar sahte kişiliklerin ürünüdürler, onun tarafından zorlanır ve sınırlanırlar. Yaşlı ruhlar bazen bir meydan okuma olarak zor örtüler alırlar. Bu aşındırıcı ve yıpratıcı örtüler yüzünden diğerlerinden daha uyumsuz olabilirler. Yaşlı ruhların hepsi de yumuşak başlı, iyi huylu ve geçinilmesi kolay kişiler değildir.
Olumlu yanları: Yumuşak başlı, sevecen, geri planda kalabilen, birikimli, zararsız biçimde eksantrik, şefkatli, ruhsal farkındalığa sahip, yoğun biçimde algılayıcı, nazik, kabul edici, filozof, herkese sevgi hissedebilen, iyi öğretmen olabilen, daima Gerçeği araştıran.
Olumsuz yanları: Ben falan konuda iyi değilim yaklaşımı, yoksul düşmüş, tekinsiz, eğer anlaşamıyorsak hata bende yaklaşımı, mücadeleci, tembel, güdüsüz.
Aşkın Ruhlar: Aşkın (transandantal) sözcüğü, özümüzü ve idraklerimizi örten örtülerin ötesini görme yeteneğini ifade eder. Aşkın ruhlar kişiliği ve fiziksel katı oluşturan illüzyonu aşabilirler. Aşkın ruh yaşlı ruh aşamasını takip eder, ancak tarihe baktığımızda aşkın ruhun dünyada nadiren enkarne olduğunu görürüz. Gezegenin genç ruh aşamasından olgun ruh aşamasına geçmesiyle birlikte aşkın ruhların sayısı da artmaktadır.
Nasıl aşkın ruh olunur? Yaşlı ruh çağının yedinci düzeyine erişen her bireysel öz devresini tamamlamış olarak astral kata döner ve burada kendi Varlığıyla birleşip diğer parçaları beklemeye başlar. Parçaların hepsi, dünyadaki tekrardoğuş süreçlerini tamamladıktan sonra daha yüksek var oluş katlarında deneyimlerine devam etmek üzere yeniden tek bir Varlık halinde birleşirler. Bazen bu yeniden birleşmiş Varlıklardan biri dünyada aşkın bir ruh olarak tekrar enkarne olur. Aşkın ruh genellikle dünyayı terk edecek son parçanın yaşamı sırasında tezahür eder. Son düzeyde bulunan dünyadaki yaşlı ruh tüm karmasını ve derslerini tamamladığında aşkın ruh geri kalan dünya yaşamı boyunca ona katılır. Bir bedende enkarne olmuş parça (bireysel öz), istenildiğinde diğer parçalarla yer değiştirebilir ve Varlığın mevcut tüm bilgisine ve tamamlanmış tüm hayatların deneyimine ulaşabilir. 1940’ların Hintli lideri Mahatma Gandhi bunun başlıca örneğidir.
Tarihi olarak aşkın bir ruhun önemi, belli amaçlarla bir öğretmen olarak gelmesindedir. Budist gelenekte insanların aydınlanmalarına yardımcı olmak için dünyaya dönen Bodhisattva ya da Büyük Ruh olarak bilinir. Aşkın ruhun çalışmaları, kendinden sonra gelecek sonsuz ruh için yolu hazırlar. Aşkın ruhlar başkalarını kendileri olarak deneyimlerler. Büyük bir bilgeliğe sahiptirler, genelde hiçbir dinle yakın ilişki kurmaz ya da hiçbir resmi eğitimin peşine düşmezler. İnsanlar onları ruhsal öğretmen veya lider olarak tanır.
Sonsuz Ruh: Sonsuz ruh Tanrıyı temsil eder. Dünyaya aşağı yukarı iki bin yılda bir gelir, ancak İsa Mesih ve Buda altı yüzyıl arayla gelmiş, farklı bölge ve uygarlıkları etkilemişlerdir. Bu tür avatarlar binlerce yıl boyunca dünyayı etkileyebilirler. Doğumlarını genellikle büyülü ve mistik olaylar kuşatır, dünyaya gelmeden çok önce mevcudiyetleri hissedilir ve gelecekleri kehanet edilir.
Sonsuz ruh, aşkın ruh gibi yedinci düzeyde bulunan yaşlı bir ruhun bedeninde tezahür eder. Yedinci düzeyde bulunan bu yaşlı ruh devresini tamamlar ve bedenini sonsuz ruhun kullanımına bırakır. İsa isimli insan yedinci düzeyde bulunan (ruhen) yaşlı bir kraldı, bedenini sonsuz ruhun Mesih (Christ) şekline devretti. Sidhartha Gautama adlı adam da yedinci düzeyde bulunan (ruhen) yaşlı bir rahipti, bedenini sonsuz ruhun Buda şekline devretti.
Sonsuz ruh dünyaya getireceği öğretiye belli bir çeşni, belli bir tat vermek için yüksek bilinç katlarından birini seçer. Yine de öğreti tümüyle bizzat Tanrı’dan gelmektedir. Örneğin Lao Tsu zihinsel katı seçmiş ve Gerçek’in öğretisini getirmiştir. Mesih, Mesihi katı seçmiş ve Sevgi öğretisini getirmiştir. Buda ise Budaik katı seçmiş ve Birlik öğretisini getirmiştir. Sonsuz ruhların bazı örnekleri şunlardır: Krişna, Buda, İsa Mesih, Lao Tsu ve Ra.
Ruh Aşamalarının Öğrenimi: Yeni doğmuş ruhlar felaket yoluyla öğrenirler. Bebek ruhlar acı yoluyla öğrenirler. Genç ruhlar kaybetme yoluyla öğrenirler. Olgun ruhlar şiddetli keder yoluyla öğrenirler. Yaşlı ruhlar dehşet yoluyla öğrenirler. Tüm ruh aşamaları yedi düzeyden oluşur, her düzeyde dünya farklı biçimde algılanır. (Sayfa: 36-69)
RUH DÜZEYLERİ
Her ruh çağı yedi düzeye sahiptir. Bir düzeyin tamamlanması, bireysel özün o düzeyin derslerini ve deneyimlerini ne kadar hızlı bitirdiğine bağlı olarak yaklaşık 200 ila 300 yaşam alır. Bazı bireysel özler ruh aşamalarını hızla geçmeyi seçer ve bir aşama içindeki bir düzeyi sadece bir ömürde tamamlar. Çoğu özler daha yavaş gelişmeyi seçer, bazıları 300 ya da daha fazla yaşamda tüm süreci veya devreyi tamamlar. Her düzey belli bir çeşniye ve özelliğe sahiptir. Her insan oynadığı rolle, örtüleri kendine özgü biçimde birleştirerek o düzeyi farklı biçimde yaşar.
Birinci Düzey: Yeni doğmuş, bebek, genç, olgun ya da yaşlı olsun her ruh çağının birinci düzeyi genel aşamaya bir giriştir. Birinci düzeyi deneyimleyen kişi çoğunlukla yeni düzeyin yaklaşık üçte birini ve bir önceki düzeyin üçte ikisini tezahür ettirir. Örneğin, olgun ruh aşamasının birinci düzeyinde bulunan bir kişi zamanın üçte birinde olgun, üçte ikisinde ise genç görünecektir (öyle davranacaktır). Böylece birinci düzeyde gelecek deneyimlerin tadına bakılır. Örnek: İngiltere Prensi Charles.
İkinci Düzey: Bu düzeyde öz evrimleşmek için zorlar ve çoğunlukla hedef evrimdir, yani yeni idrak yeteneğini kullanarak istediğiniz şeye erişebilirsiniz. Eski idraki kullanmanız saplanıp kalmanıza ve düş kırıklığına uğramanıza neden olur. Örneğin, bazen yaşlı ruhlar kendilerini eski olgun düzeye kaymak, ama aynı zamanda yaşlı ruh idraki için çabalamak isterken bulurlar. Örnek: Prenses Diana, Beverley Sills, Brigitte Bardot, Elizabeth Taylor.
Üçüncü Düzey: Büyük ölçüde kendi düşünce ve duygularını tahlil eden, yani iç gözlem yapmakta olan kişi çoğunlukla ürkek, utangaç ve münzevi biri gibi olacaktır. O kendi ruhsal düzeyini tezahür ettirir. Böylece üçüncü düzeyde bulunan bir bebek ruh klasik bir bebek ruh gibi davranacaktır. Örnek: Howard Hughes, Laurence Olivier, Greta Garbo, Clark Gable.
Dördüncü Düzey: Dördüncü düzey o ruhsal aşamanın iyice köklenmesidir, pekiştirme ve uygulama düzeyidir. Bu düzeyde kişi kendini rahatlamış bir bebek ruh ya da rahatlamış bir genç ruh gibi hisseder. Bu dışa dönük, başkalarıyla ilgilenilen bir düzeydir. Bu düzeyde ruh karma oluşturmaya yönelir. Olgun ruh aşaması dördüncü düzeyin karmaşa ve zorluğunu gösterir. Burada kişi ağır biçimde özdeşleşir. Benim bir sorunum var demez, ben sorunum der, yani kişi kendini uğraştığı şeyden ayırmamakta, onunla özdeşleşmektedir. Çoğunlukla olgun ruh aşamasında psikoz ya da ciddi zihinsel rahatsızlık gibi kişilik parçalanmaları görülür. Ancak tüm zihinsel rahatsızlıklar olgun ruhun dördüncü düzeyine ait değildir. Örnek: Robert Redford.
Beşinci Düzey: Bu düzeyde uyumlu bir bütünleşme başlar, tüm düzeyin anlayışı bir araya gelir. Beşinci düzey bir üretim zamanıdır, daha fazla karma yaratılır, istikrar fırlatılıp atılır. Tüm ruhsal aşamanın sınırları denenir ve neyi deneyimlemenin mümkün olduğunu görmek üzere bir hayli araştırma ve deneme yapılır. Çoğunlukla ayırt etme hedef, saldırganlık da davranış biçimidir. Dördüncü düzey tüm ruhsal aşamanın statükosunu temsil ederken beşinci düzeyde kişi eksantrik biri olarak görünür. Örnek: Salvador Dali.
Altıncı Düzey: Bu düzeyde kişi önceki düzeylerin deneyimlerini bir araya getirir, beşinci düzeyde başlamış olanı sürdürür. Altıncı düzeydeki bireysel özler genelde evrim hedefini seçmekten hoşlanırlar. Tüm ruhsal aşamanın yükümlülükleriyle başa çıkılmalı ve karmanın çoğu halledilmelidir. Olgun ruh aşamasının altıncı düzeyi belki diğer düzeyler içinde en talepkar olanıdır. Yaşlı ruh aşamasında da altıncı düzey en zorlayıcı düzey olabilir. Devreyi tamamlamadan önce tüm devrenin karmasının bitirilmesi gerektiğinden bu düzeyi tamamlamak genellikle birçok yaşam alır. Örnek: Charles Manson, John Hinckley, (ikisi için de yoğun karma) Papa II. John Paul, Rahibe Teresa.
Yedinci Düzey: Bu düzey bir ruh çağının sonu ve bir sonrakine hazırlıktır. Rahat bir bölgedir, genelde kişi geriye yaslanarak bu düzeyin tadını çıkarır, yaşam aşırı bir zorluk olmadan akar. Kişi kendi ruh çağındakiler için iyi bir öğretmendir. Örneğin yedinci düzeyde bulunan bir bebek ruh, bebek ruh devresinde bulunanlar için yararlı bir öğretmendir. Bu düzeydeki yaşlı ruhsa daha genç ruh düzeylerine öğretmenlik yapar, yaşamı boyunca öğrendiklerini öğretme ihtiyacı duyar. Çoğunlukla bir öğrenci ya da mürit edinip tüm bildiklerini ona öğretirler. Bunun bir örneği de devreyi bitirmeden önce kendi realite anlayışını Carlos Castaneda’ya öğreten Don Juan Matus’tur. Örnek: Martin Luther King, Shirley Mac Laine, Enver Sedat, Leydi Godiva.
Yaşlı bir ruh, fiziksel olarak üç yaşındayken yaşlı ruh gibi davranmaz, üç yaşındaki bir çocuk gibi davranır. Her üç yaşındaki çocuk gibi kuralları bilmek ister ve bazen huysuzluk nöbetleri geçirir. Büyüdükçe davranışlarıyla daha yaşlı ruh düzeylerini sergilemeye başlar. 35 ila 42 yaş arasında gerçek idrak düzeyinde iş görmeye başlayabilir. Ortalama olarak bir insan üç yaşamın birinde gerçek idrak düzeyine erişir ve o idrakle davranır. Bunun nedeni, kişinin çoğunlukla ruhsal evrimden daha başka önceliklere sahip olmasıdır. Örneğin ünlü bir insan haline gelen genç ruh aşamasındaki bir kızın babası olmak demek, babanın (yaşlı ruhun) kızıyla yaptığı ve yaşam boyu sürecek kontratı yerine getirmek için tüm yaşamı boyunca genç bir ruh olarak tezahür etmesi demektir. Bir insan daha genç ruh aşamasındaki biri gibi davranırken biz onun genç ruh aşamasını tezahür ettirdiğini söyleriz. Eğer genç ruh çağının beşinci düzeyinde bulunan biri, bebek ruh çağının ikinci düzeyinde bulunan biri gibi davranıyorsa bir bebek ruh olarak tezahür ediyor demektir. Elbette gerçek ruh çağını sergileyecek biçimde gelişim gösterebilir, ancak ondan daha olgun olarak tezahür edemez.
Kişi her yaşamda farklı sorunlara farklı idrak düzeylerinden tepki verir. Örneğin yaşlı bir ruh para konusunda kontrollü ve korkak davranabilir (bebek ruh idraki), işi konusunda başarı yönelimli davranabilir (genç ruh idraki), evliliğinde daha büyük bir perspektife sahip olarak günlük iniş çıkışları doğal bir bilgelikle kabul edebilir (yaşlı ruh). Başka bir deyişle yaşamınızdaki sorunları farklı idrak düzeylerinden ele alırsınız. (Sayfa: 71-80)
ROLLER
Her insan birbirinden son derece farklı olsa da şu yedi asli rolden birini seçmek zorundadır. Hizmetkar, Sanatçı, Savaşçı, Rahip, Bilge, Kral ve Alim. Bu terimler alışılmış mesleki tanımlamaları değil, dünyayı algılama biçimini ifade ederler. Alim rolündeki insan ille de bir kütüphanede çalışmaz, yazar, bilim adamı, oyuncu ya da herhangi bir meslekten olabilir. Bir savaşçı ille de askerlik mesleğini seçmez, iş adamı, terapist, öğretmen ya da işlerin yapılabilmesi için çevreyi yapılandırmasına olanak verecek herhangi bir meslekten olabilir. Aynı şey tüm roller için geçerlidir.
Her rol, insanın yetişme tarzı ve kültürü ne olursa olsun yaşamında ortaya çıkan belli özelliklere sahiptir. Alimler araştırıp soruşturmalı, sanatçılar yaratmalı, rahipler ilham vermeli, savaşçılar yapmalı, hizmetkarlar vermeli, bilgeler anlatmalı, krallar da yönetmelidir. Bu özellikler rollerin esasını oluşturdukları için insanlar içsel ya da dışsal yasaklarla bu özellikleri yaşamaları engellendiğinde hasta düşecek kadar kısıtlandıklarını hissedebilirler. Kadim söz “Kendini bil” burada doğruluğunu kanıtlar. Rolünüz hakkında daha çok şey bildikçe, muktedir bir oyuncu olarak kendi hakkınızda da daha çok şey bilirsiniz.
Bu bilgi sisteminde ustalaştıkça ve rollerle ilgili daha derin bir anlayış kazandıkça onları frekanslar ya da titreşim hızları olarak algılayacaksınız, çünkü onlar enerji olarak budur. Başka bir deyişle roller öylesine gelmedi, “geniş odaklı ilham” ya da “dar odaklı eylem” gibi kategorileri Tanrı yarattı. Rol dediğimiz şey basit olarak öz’ün bir var oluş kategorisine form vermesidir. Özet olarak roller Tanrı tarafından deneyime çeşitlilik katmak ve bilinç gelişimi için belirli bir vasıta ya da form sağlamak üzere yaratılmıştır.
Rol bir enkarnasyonlar dizisi için benimsenir. Ardı ardına gelen bu enkarnasyonlar bir devre oluşturur, devre bitene kadar aynı rol yaşamdan yaşama aktarılır. Bir aktörün sahnede bir rolü oynayışı gibi öz de belli bir devre boyunca söz konusu rolü canlandırır. Bir kez bu rolde ustalaşıldığında, belli bir rolde ustalaşmış aktörün daha zorlayıcı bir role geçtiği gibi rol değiştirilir. Öz fiziksel katta büyük bir devre boyunca birçok farklı form içinde tüm rolleri deneyimler.
Kendi rolünüzü tanımanın zorluğu, onu bir başka rol gibi düşünüp davranma konusundaki aşırı koşullanmadan kaynaklanır. Gerçekten de belli bir ailenin veya toplumun içinde insanlara belli rollerin özelliklerini edinip diğer rollerden kaçınmaları yönünde etki ve teşviklerde bulunulur. Örneğin Amerika’da kadınlara hizmetkar gibi davranmaları öğretilmiştir, oysa bir kadın hizmetkar rolüne koşullandırılmış bir alim olabilir. Bu içsel yönelim, bazen rolünüzü oynadığınızda hissettiğiniz derin doyum ve zenginlikle ortaya çıkıp tanınabilir. Rolünüzü keşfetmeniz onun duygusuyla rezonansa girmenizi sağlar, o zaman yaşamınızın daha kolay ve zevkli hale geldiğini görebilirsiniz. Doğal eğilimlerinizin “akışına uyma” kolaylığıyla kıyaslandığında, öz rolünüze zıt davranmak için gereken çaba daha büyüktür.
Dar-Geniş-Nötr Odaklı Roller : Tüm örtüler üç enerji tipine ayrılır, dar, nötr ve geniş odaklı. Eğer kitabın arkasındaki örtü çizelgesine göz atarsanız dar odaklı rollerin hizmetkar, sanatçı ve savaşçıdan oluştuğunu görürsünüz. Onlar dar odaklı roller olarak daha yakın işlere ve görevlere yönelmişlerdir, kesinlikle pratik ve gerçekçi bir yaklaşıma sahiptirler. Dar odaklı roller geniş odaklı rollerden sayıca fazladır. Onlar ayağa kalkıp kitlelere hitap etmek yerine bire bir ilişkilerden hoşlanırlar.
Nötr kategori tek başına durur. Roller içinde alim rolü nötrdür. Buradaki nötrlük niteliği geri çekilip tüm diğer tiplerle ilişki kurabilme, hatta onların birbirini anlamalarına yardımcı olma yeteneği sağlar.
Rahip, bilge ve kral ise geniş odaklı rollerdir. Büyük insan gruplarıyla ilişki kurma yetenekleri sayesinde lider olabilirler ve tiyatral ortaya çıkışları tercih ederler. Geniş odaklı roller oldukça azdır, çünkü daha azına ihtiyaç vardır. Diğer insanları daha çok, ama kendilerini daha az etkilerler.
Dört Eksen: Roller ve tüm örtüler, karakterin esas çeşnisini ya da kendine has özelliğini belirleyen dört eksen altında sınıflandırılırlar. Bu dört eksen: İlham, İfade, Eylem ve Özümsemedir.
İlham: İlham ekseni, hizmetkar (dar odaklı) ve rahip (geniş odaklı) rollerini içerir. Bu roller yaşam tarafından ilhamlandırılarak kendi esas var oluşlarını deneyimlerler. Onlar ister meslek, ister sevgi ya da içsel vahiyler konusunda olsun insanları yeni hedeflere doğru harekete geçirip yönlendirirler. Tutkulu davranış biçimi gibi ilham eksenli örtüler özellikle hissetme ve duyularla ilgilidir.
İfade: İfade ekseni, sanatçı (dar odaklı) ve bilge (geniş odaklı) rollerini içerir. Bu roller fikirleri ya da hisleri işaretler, semboller, jestler, konuşmalar, renkler ve şekillerle aktarma konusunda yeteneklidirler. Bu yaratıcı roller yaşamımıza güzellik ve drama, tutku ve renk katarlar. Septik tutum gibi ifade eksenli örtüler daha ifade edicidir.
Eylem: Savaşçı (dar odaklı) ve kral (geniş odaklı) eylem eksenli rollerdir. Onlar köklenmişlik, fiziksellik ve işleri yapma aşkıyla tanımlanırlar. Saldırgan davranış biçimi gibi tüm eylem eksenli örtüler ifade etme ya da ilham verme yerine yapma ile tanımlanırlar.
Özümseme: Alim rolü (nötr) özümseme eksenine dahildir. Bu, alimin yaşamı öncelikle bilgi massederek, onu düzenleyip depolayarak deneyimlediği anlamına gelir. Gözlemci davranış biçimi gibi tüm özümseme eksenli örtüler nötr bir niteliğe sahiptir, şu ya da bu şekilde massetmeye yönelmişlerdir. (Kitabın sonundaki Örtü Çizelgesine bakınız)
Roller konusunda ustalaştıkça tarihi kıyaslamalar da yapabilirsiniz. Romalılar savaşçılardan, kadim Yunanlılar alimlerden, kadim Mısırlılar ise rahiplerden oluşan toplumlardı.
Örtülerin Olumlu ve Olumsuz Kutupları: Tüm roller ve tüm örtüler (kişilik) bir olumlu bir de olumsuz kutba, ayrıca her iki kutup arasında yer alan nötr ya da dengeleyici bir konuma sahiptir. (Bu konuda kitabın sonundaki Örtü Çizelgesine bakabilirsiniz) Olumlu iyi, olumsuz da kötü anlamına gelmez, biri daha bilinçli, diğeri ise daha az bilinçlidir. Bu bilgi sisteminin amacı bilinci geliştirmektir. Olumsuz kutuptan davrandığınızı gözlemleyebilir, ya orada kalmayı ya da olumlu kutba geçmeyi seçebilirsiniz. Olumlu kutup öz iletişimini artırır, olumsuz kutup ise geciktirir. Olumlu kutuplar genişleyicidir, iyi duygu verirler, olumsuz kutup ise bölücü, ayrılık yaratıcıdır, çoğunlukla kişiye ve çevresindekilere kötü bir duygu verir.
Olumlu kutuptaki bir sanatçı yapıcı biçimde yaratıcı olacak ve kendini öyle hissedecektir. Olumsuz kutupta ise hala yaratıcı olacak, ancak realiteyle hiç ilgisi olmayan biçimde illüzyon içinde yaşayarak kendini aldatmaya yönelecektir. Başka bir deyişle o kendi realitesini yaratabilir ve bunu o kadar inandırıcı biçimde yapabilir ki farkında olmadan realiteyle temasını yitirir.
Genelde insanlar örtülerinin olumsuz kutbundan hareket ettiklerinde bu doğal bir eğilimden çok dış etkilerin ve koşullandırmanın sonucudur. Koşullandırma çoğu zaman devreye girip sizi olumsuz kutbunuza çeker. Karmik amaçlarınız açısından olumsuz kutuplara çekilmeniz de yararlıdır. Koşullandırılma aşırı olumsuz bir şey olarak görülmemelidir, çünkü insan olmayı önce bu koşullandırmayla öğrenirsiniz, ruhen yaşlandıkça o kimliğinizi sorgulayıp arındırabileceğiniz temeliniz olur.
Örtülerinizin olumlu kutuplarında bulunduğunuzda gerçek kişiliğinizi tezahür ettirirsiniz. Özünüzün üstündeki örtüler bu şekilde tezahür eder. Örtülerinizin olumsuz kutupları sahte kişiliğinizi oluştururlar. Bu yaşamınızdaki gerçek kişiliğiniz, yaşamınız sona erdikten sonra özünüzün yeni örtüsü olacaktır. Özetlemek gerekirse örtülerin amacı, gerçek kişiliğinizi tanıyıp ona uygun davranmanızı sağlamaktır.
Yedi Rol İş Başında: Hizmetkarın özü hizmet etmek, başkalarının iyiliği için çalışmak, onların istek ve ihtiyaçlarını gidermelerine fiziksel anlamda yardım etmektir. Rahibin özü şefkattir, başkalarının üzüntü ya da talihsizliklerini derin biçimde anlamak ve gidermek, ruhsal anlamda en yüce hayır olarak algıladığı şey için çalışmaktır. Sanatçının özü yaratmak, yeni şeyler hissetmek ve çevreyi daima farklı şekilde değiştirmektir. Bilgenin özü ifade etmek ya da bilgeliktir, iletişim kurma yeteneğidir, oyunu ve eğlendirmeyi de içerir. Savaşçının özü ikna etmektir, insanları plan ve stratejiye uygun organize etmek için gerekli bir yetenektir. Kralın özü hükmetmek, herkesi yönetip denetleyerek en iyi sonucu üretmektir. Alimin özü özümseme ya da bilgidir, bilgiyi yararlı ve kavratıcı biçimde biriktirme, inceleme ve düzenleme yeteneğidir.
İLHAM ROLLERİ - HİZMETKAR VE RAHİP : İlham rolleri hizmetkar ve rahiptir. Bu iki rol ilham açısından birbirleriyle ilintilidir, ama ileri geri kayarak birbirlerinin yerine geçemezler, yani bir hizmetkar ara sıra rahip olamaz ya da bunun tersi olamaz. Birbirlerine güçlü bir yakınlık duyar, iyi anlaşırlar. Hem hizmetkar hem de rahip yaşamdan ilham alıp başkalarına ilham verirler, ama bunu farklı biçimlerde yaparlar.
HİZMETKAR: Hizmetkarlar hakkında bilinecek en önemli şey yardım etmeyi sevmeleri ve herhangi biri için nerdeyse her şeyi yapmalarıdır. Çoğunlukla dostça ve cana yakın bir görünüme sahiptirler. Genelde mütevazi, kendini göstermeyen insanlardır. Bir sürü iş yapar, ödül ya da övgü beklemezler. Doğal olarak güvenilir, pratik ve üretkendirler. Güçlerinin sırrı işleri sessiz ve verimli şekilde halletmelerindedir. En hızlı ruhsal gelişim yolu başkalarına hizmet etmek, onların isteklerine öncelik tanımaktır. Rahip ve hizmetkar hariç öteki roller bu işlevi görmekten uzaktır, çünkü egoları kendilerini başkalarına teslim etmeye direnir.
Hizmetkar orta frekansta bir roldür. Beyaz Işık Tanrıdan yayıldığında prizmadan geçerken tayfın yedi rengine, yani yedi frekansa kırılır. Benzer şekilde bu yedi rolden her biri de farklı frekansta yaratılmıştır. Her bir rol kendi özünün titreşim hızına sahiptir, titreşim hızı rollerin farklılığının nedenini oluşturur. Vizyoner ve uzak görüşlü olan rahip ve sanatçılar yüksek frekanslı rollerdir. Düşük frekanslı roller ise akıcı değil katıdırlar ve ancak gözleriyle gördüklerine inanma eğilimindedirler. Katı rollerin bireysel özleri beden dışına çıktıklarında rahat edemezler. Savaşçılar, alimler ve krallar düşük frekanslı katı rollerdir. Hizmetkarlar ve bilgeler ise orta alanı işgal ederler.
Hizmetkarlar insanları besler ve severler, onlarla yüzleşmekten kaçınır, ima yollu konuşmayı tercih ederler. Kendilerini işlerine aşırı şekilde adayabilir, bu yüzden de diğerleri tarafından kullanılabilirler. Genellikle doktorluk, hemşirelik, psikoterapistlik, garsonluk, kahyalık gibi mesleklere çekilirler. Verdikleri destekle tüm diğer rollerin işlerini yapmalarını kolaylaştırırlar. Hizmetkar dar odaklı bir roldür, bu yüzden insanlarla bire bir çalışmayı tercih ederler, lider konumunda kitlelere hizmet etmekten genellikle rahatsız olurlar. Bazen Kraliçe II. Eizabeth örneğinde olduğu gibi daha geniş odaklı bir konuma yükseldikleri de olur.
Küresel nüfusun % 30’unu oluştururlar, diğer rollerin içinde sayıca en fazla olan onlardır. Hem hizmetten ilham alır, hem de hizmet yoluyla başkalarına ilham verirler. Başkalarına hizmet etmenin alçakgönüllülük ve aydınlanmaya giden en kısa yol olduğunu bilirler. Geri planda kalmaktan hoşlanırlar, bu yüzden toplumda ün kazanamazlar. Ünlü hizmetkarlardan bazıları şunlardır: Rahibe Teresa, Pearl Buck, Kraliçe II. Elizabeth, Kraliçe Victoria, Anna Pavlova, Albert Schweitzer, Piskopos Tutu, Bob Geldof, İncil’den Meryem Ana ve Yusuf Baba, Dalai Lama, Florance Nightingale.
Olumlu Kutup – Hizmet : Sevecen, sıcak, ilgili, ilham verici, muktedir, diğerkam, yeterli, güvenilir, dostça, kendini adamış, hizmet yoluyla ruhen gelişmiş.
Olumsuz Kutup – Kölelik : Kurban edilmiş, köleleştirilmiş, mazlum, kendini feda eden, kurnazca yönlendirici, tatsız biçimde duygusal, sinirli, tahakküm edici, boyun eğen, paspas gibi çiğnenen, eyleme geçmeyen, insanları uygunsuz faaliyete zorlayan.
RAHİP : Toplum içinde bir rahibi nasıl tanıyabilirsiniz? O geniş odaklı, vizyoner bir hizmetkardır. Rahibin özü, mücadeleyi göze alıp gelişmeleri için ilham vererek başkalarına hizmet etme yeteneğidir. Rahip başkalarını duyguyla eritebilir ya da tam tersine onları ölümüne savaşmak üzere harekete geçirebilir. Rahipler en yüce hayır olarak algıladıkları şey için uğraşma itilimi duyarlar, diğerlerinin bunun zorunluluğunu göremeyecek kadar cahil olduklarını bile düşünebilirler. İnsanlara bir amaç duygusu vererek onların hedefe varmalarını kolaylaştırmaya çalışırlar.
Rahip olağanüstü yüksek frekanslı bir roldür ve tüm rollerin en akıcısıdır. Kendi bedenleri de dahil fiziksel şeylerle çok az ilgilenir, vizyoner olmak için çaba harcarlar. Yüksek enerjiye sahip insanlardır, bu yüzden hızla ilerlerler. Onları sorguladığınızda bir misyon ve amaç duygusu taşıdıklarını görürsünüz. İzleyicileri kişisel ve spiritüel konularda danışmak için başlarına toplanırlar. Yaşam deneyimlerinden hızla geçmekten ve diğerlerini de geçmeye zorlamaktan hoşlanırlar. Bu yüzden büyük devreyi diğer rollerden daha çabuk bitirirler.
Duygusal merkezlenmeyi tercih eder, yüksek duygusal hallere geçmekten zevk alırlar. Akli merkezde bulunanlar onları mantıktan çok duygularıyla hareket ettikleri için ayakları havada olmakla suçlayabilirler. Rahip rolü uygun biçimde ele alınması en zor rollerden biridir. Çoğunlukla yaşlı ruh çağına kadar bu rolde ustalaşılamaz. Bazen insanlara ilham vermeyi öylesine saplantı haline getirirler ki, verdikleri bilginin doğru mu yanlış mı olduğuyla pek ilgilenmezler. Düşünmeden hareket etme tutumları geçmişte öldürülmelerine bile sebep olmuştur. Genellikle siyasi yaratıklardır, uğraşları konusunda fanatik olabilirler. Onlar bazen sanatçılarla karıştırılır, çünkü her ikisi de yüksek frekanslı rollerdir.
Hizmetkarlardan farklı olarak küresel nüfusun sadece % 7’sini oluşturur, dünyanın her yerinde bulunurlar. Geniş odaklı olduklarından kitlelerle iletişim kurma konusunda beceriklidirler. Sık sık büyük toplulukları manevi olarak yönlendirebilecekleri papazlık ve komutanlık görevlerine çekilirler. Mükemmel radyo ve televizyon kişilikleri olur, benzeri konumlara yükselirler. Kabilelerde genellikle şifacı, büyücü ve şaman olurlar. Batıl inançları istismar ederek korku yaratmak rahipliğin ve örgütlü dinlerin yükselmesine neden olmuştur. Özellikle genç ruh çağındaki rahipler batıl inançları siyasi amaçlarla kullanmışlardır. Tüm roller içinde en siyasi olanıdır, bu yüzden bebek ruhların çoğunlukta olduğu bir toplumda ün ve itibar kazanacak ilk grup rahiplerdir. Bunlara bir örnek de Albay Kaddafi’dir.
Bazı ünlü rahipler şunlardır: Ünlü vaizlerin çoğu rahiptir, Thomas Aquinas, Thomas Merton, Rasputin, Allen Ginsberg, Prenses Diana, Hitler, Konstantin, Napolyon, İdi Amin, Jül Sezar, Neron, Malcolm X, Humeyni, Jesse Jackson, J. S. Bach, Jan Dark, Anne Frank, Carl Jung, Sun Myung, Moon, Gloria Steinem, Richard Bach, Sanaya Roman, Louise Hay, Shakti Gwain, Bob Dylan, Barbara Streisand, Stevie Wonder, George Harrison, Linda Evans.
Olumlu Kutup – Şefkat : Şefkatli, ilham verici, sevecen, coşkulu, şifa verici, sıcak, yol gösterici, vizyoner, insancıl, yardımsever, farkında, teşvik edici.
Olumsuz Kutup – Aşırı Ateşli : Ateşli, fanatik, sabırsız, vaaz verici, ayakları havada, sekter, makul olmayan, vizyonunda mantıksız, pratik olmayan, insanları düzeltme eğiliminde, bağnaz, tepkisel.
İFADE ROLLERİ - SANATÇI VE BİLGE : İfade eksenli roller, yani sanatçı ve bilge iletişim konusunda yeteneklidir. Her biri farklı deneyim alanlarını aktarır. Bilgeler sözler konusunda, sanatçılarsa şeyler konusunda yaratıcıdırlar. Dünyaya güzellik, eğlence ve taze bir perspektif getirirler. Takım kurmaktan hoşlanır, film, tiyatro ve müzik gibi yaratıcı projelerde birlikte çalışabilirler.
SANATÇI : Sanatçının özü yaratıcılıktır, hayata daha önce asla yapılmamış bir şey getirme arzusudur. Bu nasıl başarılır? Öncelikle yaratıcılık, icat yeteneği ve mühendislikle. Sanatçı, yaratıcılığını yeni formlar ve atmosferler yaratmak için kullanan dar odaklı ifade rolüdür. Sanatçı için tüm yaşam üzerine yeni ve farklı şeyler yapılacak bir tuvaldir.
Sanatçıların yaratıcılık şekillerinden biri de bir grup ortamında atmosfer yaratmalarıdır. Bazen sanatçının varlığı bile bir değişimin meydana gelmesi, odadaki niteliğin dönüşüme uğraması için yeterlidir. Başka bir deyişle sanatçının etki yaratmak için ille de bir şey yapması gerekmez, olduğu gibi görünmesi yeterlidir. Yaratıcılık onlar için sağlıklı kalmanın bir yoludur. Yaratıcı giyinmekten zevk alırlar, giydikleri olağanüstü kostümlerden ayırt edilebilirler. Yeni ve farklı saç biçimleri, acayiplik sınırına varan yaratıcı giysileriyle ortaya çıkarlar.
Sadece yaratıcı sanatlarda değil, fikirler, ruh halleri, duygusal atmosferler ya da yeni kavramsal tasarılar konusunda da yaratıcıdırlar. Yaratıcılıkları o kadar yoğun ve hızlı akabilir ki, zihinlerinde yarattıkları şeyin fiziksel realitede tezahür etmesini beklemek istemezler. Bu yüzden başladıkları işi sonuna dek sürdüremez, arkalarında bir sürü bitirilmemiş proje bırakırlar.
Sanatçılar bilgelerle iyi anlaşır, rahiplere çok benzerler, her iki grup da beden dışı deneyimlerini hatırlama eğilimindedir. Her gün rutin biçimde yapılan işleri sıkıcı bulur, bu sıkıntıyı gidermek için yenilikler yaratırlar. Sırf yaratıcı olma dürtüleri yüzünden bilgiyi çarpıtabilirler. Dedikodu ve söylentilerin ortaya çıkmasında da çoğunlukla bu insanların etkisi vardır. Bire bir ya da küçük gruplar içinde çalışmayı tercih ederler, büyük gruplardan gözleri korkar, çünkü böyle ortamlarda yaratıcılıkları dağılır, ama bunun aktörler gibi istisnaları da vardır.
Sanatçılar küresel nüfusun % 18’ini oluştururlar. Düşünce konusunda çok hızlı olduklarından zamanın ilerisindedirler. Bazen toplum sanatçının fikirlerine uyum sağladığında onlar çoktan sıkılmış ve farklı bir şeye yönelmişlerdir. Tüm rollerden çok önde oldukları için kendilerini yalnız ya da yanlış anlaşılmış kişiler olarak hissedebilirler.
Yakın zamanlara kadar batı toplumlarında kadın olarak enkarne olan sanatçılar yaşamlarında rahat ederlerdi, çünkü batı kültürü yaratıcılık alanında kadınlara daha fazla özgürlük tanırdı. Ancak şimdi sanatçıların daha çok erkek olarak enkarne olduklarını, böylece toplumun erkeklik anlayışına yumuşaklık ve yaratıcılık getirdiklerini görüyoruz. Savaşçılar ise şimdi eskisine göre çok daha fazla sayıda kadın olarak enkarne oluyor, kadınların erkeksi niteliklerle kabul edilmeleri için hazırlık yapıyorlar.
Bazı ünlü sanatçılar şunlardır: Leonardo da Vinci, Vincent Van Gogh, Walt Whitman, Raffael, Michelangelo, Paul Gauguin, Claude Monet, Edgar Degas, Auguste Renoir, William Blake, Goethe, Thomas Jefferson, Mozart, Edgar Allen Poe, Nicola Tesla, Walt Disney, Shirley Mac Laine, Merly Streep, Elvis Presley, Steven Spielberg, Dr. Christian Barnard, Elizabeth Taylor, Michael Jackson, John Lennon, Dustin Hoffman.
Olumlu Kutup – Yaratma : İçinden geldiği gibi davranan, yenilik yaratıcı, özgün, eksantrik, hayal gücü kuvvetli, vizyoner, icatçı, oyuncu, farklı, kaos üretici, babacan.
Olumsuz Kutup – Kendini Aldatma : Kafası karışmış, başkalarını aldatan, sorumsuz, karamsar, isteklerine düşkün, sahte, düşüncesizce hareket eden, tuhaf, ağır çöküntülere maruz, zayıf iradeli, kendi gücünden feragat eden.
BİLGE : Bilgeler toplumda ileri fırlarlar. Onlar geniş odaklı vizyoner ifade rolündedir, dikkat çekmek üzere doğmuşlardır. Dramatik, esprili, şen şatır, uzun soluklu olabilir ve büyük bilgelik sergileyebilirler. Sanatçılar gibi bilgeler de son derece yaratıcıdırlar. Sözcüklerin yaratıcı kullanım ve ifadesinde beceriklidirler. Sanatçının aksine kalabalık içinde bulunmaktan rahatsız olmaz, aksine her fırsatta dikkatleri üzerlerine çekmekten hoşlanırlar. Dilin yanlış kullanımını ilk düzeltecek kişi bilgedir.
Bilgeler kendi ahlak kurallarını vazetme eğilimindedir. Gerçekle oyun oynar, gerçeği algılama becerisi gösterir ve o konuda yaratıcı olabilirler. Bilgeler seyircilerin ilgisini bekler, bu ilgiyi göremezlerse çok sinirlenirler. Rahiplerden farklı olarak anlatacakları şeylerin dinleyicilerin ruhsal gelişimlerini artırmasını beklemez, sadece haberdar etmek ve eğlendirmek isterler. Hayatı hafife alma eğilimindedirler, doğal olarak coşkuludurlar.
Bilgeler sanatçılarla ve alimlerle iyi anlaşabilirler. Alimler ve bilgeler bilgi toplamaya bayılırlar. Bilgeler anlatmak için, alimlerse biriktirmek için bilgi toplarlar. Bilgeler yazarlık, oyunculuk, spikerlik, gazetecilik ve editörlük gibi mesleklere çekilirler. Dünya nüfusunun % 11’ini oluştururlar, medyadan hoşlanırlar.
Ünlü bilgelerden bazıları şunlardır: Shakespeare, Mark Twain, Truman Capote, Abraham Lincoln, Rajneesh, Ronald Reagan, Mikhail Gorbachev, Enver Sedat, Kleopatra, Salvador Dali, Jesse James, Butch Cassidy, Luciano Pavarotti, Charlie Chaplin, Lawrence Olivier, Richard Burton, Donald Sutherland, William Hurt, Harrison Ford, Cher, Sammy Davis Jr.
Olumlu Kutup – Bilgiyi Yayma : İfade edici, akıllı, eğlendirici, algılayıcı, dramatik, şakacı, meraklı, sakin, bilgi verici, renkli, iyi konuşur, medyanın her alanında başarılı, yaşamın neşeli ve kaygısız yanını öğreten, eğlence sunucu,
Olumsuz Kutup – Anlamsız ve Amaçsız Konuşma : Nutuk çekmeye meraklı, aldatıcı, zorla dikkatleri üstüne çeken, gürültücü, yavan, aşırı dramatik, ben merkezci, sıkıcı, bilgiyi adeta zorla boğazınıza tıkıştıran, hayatınıza zorla girme eğiliminde, dedikoducu, yalancı, kaypak, sorumsuz, olağanüstü gevşek karakter.
EYLEM ROLLERİ - SAVAŞÇI VE KRAL : Bu tip insanlar işlerin yapılmasını sağlama konusunda yeteneklidir. Fiziksel katta en rahat eden rollerdir, fiziksel bedenden ve onun yapabildiği her şeyden zevk alırlar.
SAVAŞÇI : Savaşçı bir anlamda yuvayı koruyan asker karıncalar ya da kovan için çok şey başaran işçi arılar gibidir. Dar odaklı bir roldür, işlerin fiziksel anlamda yapılmasına odaklanmıştır. Savaşçılar hayata beş duyularıyla yaklaşır, işlerin merkezine girmekten hoşlanırlar. Son derece odaklanmış, mükemmel strateji ve taktik uzmanıdırlar. Hedef koyucudurlar, hedefleri olmasa rahatsız ve huzursuz olurlar. Tek başlarına savaşma, bir projeyle tek başlarına uğraşma eğilimindedirler. Bu tip aşırı çalışma genellikle kişiyi tüketir, aşırı çalışmadan ölen kişiler genelde savaşçılardır. Hayata aktif ve serüvenci yaklaşımlarından ötürü erken yaşlarda ölürler, bu yüzden en çok enkarne olan rollerden birindedirler.
Savaşçıların bir başka özelliği de sahip oldukları her şeyi bizzat kazanmaktan hoşlanmalarıdır. Onlar için hayat kazanılması gereken bir yarışmadır. Başka şeylerle ilgilenen insanlar onları sinirlendirebilir. Eylemi nihai çözüm olarak gördüklerinden böyle durumlarda sabırsızlığa kapılabilirler. Şefkati geç öğrenirler, yaşlı ruh aşamasının başlarında bile kendilerine karşı insafsız davranırlar. İşlerine odaklandıklarında ailelerini, arkadaşlarını ve hobilerini unutabilir ya da bunun tersini yaparlar. Organize etmeyi, planlamayı, kontrol etmeyi severler. Bu tavır onları mükemmel işadamları ve yöneticiler yapar. Hedeflerine ulaşana dek hiçbir şey onları durduramaz. Doğru olduğuna inandıkları şey için savaşma arzusu duyarlar, kavgacı olma eğilimindedirler. Laflarını sakınmaz, yalan söylemeyi pek beceremezler. Nihai sorumluluğu üstlenmekten hoşlanmaz, arkalarında sırtlarını dayayabilecekleri bir kralın bulunmasını isterler.
Savaşçılar dünya nüfusunun % 20’sini oluştururlar. Güçlü bedenleri polislik, atlet, itfaiyecilik, yapı işçiliği, ulusal muhafızlık, subaylık, gemicilik gibi son derece aktif mesleklere çekilmelerini sağlar. Yine de onların hemşirelik, doktorluk, garsonluk ve postacılık yaptıklarını da görebilirsiniz.
Ünlü savaşçılardan bazıları şunlardır: General Patton, Başkan Mao, Theodore Roosevelt, Hun hükümdarı Atilla, Eisenhower, Churchill, Stalin, Rommel, Gurdjieff, İndra Gandhi, Golda Meir, Martin Luther King, Fidel Castro, Henry Ford, Richard Wagner, Handel, Gertrude Stein, Ernest Hemingway, Muhammed Ali, Rock Hudson, Sylvester Stallone, Clint Eastwood, Tina Turner, Rod Stewart, Jane Fonda, John Wayne.
Olumlu Kutup – İkna Etme : Üretken, planlı, düzenli, girişken, enerjik, göğüs gerici, odaklanmış, doğru sözlü, becerikli, kararlı, ailesine bağlı, koruyucu, anaç, savunucu, ayakları yerde, gururlu, ilkeli, akli merkeze değer veren, pratik, güvenilir, sadık, mücadeleyi seven.
Olumsuz Kutup – Zor Kullanma : Kabadayı, zor kullanan, dar kafalı, sindirip yıldıran, sıkıştırıcı, duygularını ifade etmeyen, aşırı heyecanlı, sinirleri bozuk, gerilimli, sübjektif, hiddetli, küstah, pervasız, kaba, çatışmacı, tartışmacı, yıpratıcı, taciz edici, bağışlamaz, güvensiz, vahşi, kuşkucu, dolambaçlı, kaçamaklı.
KRAL : Kral geniş odaklı, vizyoner bir eylem rolüdür, eylemi tümüyle idare etmekten zevk alır. Çok geniş odaklı ve etkili olduklarından genel nüfus içinde çok az krala ihtiyaç vardır. Krallar mükemmel yönetici, siyasetçi ve şirket başkanı olurlar. Genellikle krallara yakışır soylu bir tavra sahiptirler, diğer insanlarda sadakat ve bağlılık duygusu yaratırlar. Krallar yatırım alanlarında lider, bölge papazı, yönetici ve rektör olurlar. Büyük bir izleyici kitlesine sahip olabilir ve binlerce kişiyle tek tek ilişkilerini sürdürebilirler.
Ruhen gelişmiş krallar alçakgönüllü, ağır başlı ve sorumluluk duygusuna sahip bireylerdir. Ruhsal gelişimlerinin ileri dönemlerinde başkalarına karşı cömert, yüce gönüllü ve son derece şefkatli olurlar, ruhsal gelişimlerinin ilk aşamalarında ise ün ve itibar kazanmaya karşı eğilim duyarlar. Rahipler, bilgeler ve krallar arasında bazı zorluklar yaşanabilir, çünkü bu rollerin hepsi sahne ışıklarından hoşlanırlar. Krallar küresel nüfusun
% 2’sini oluştururlar. Dünyanın her yanına dağılmış olmalarına rağmen, yeteneklerini en çok kullanabilecekleri teknolojik merkezlere çekilirler. Duruma hakim olma arzusuyla bazen ün ve servetin sınırlarını, bazen de toplumun alt basamaklarını tanır, bir serseri, bir avare ya da toplumun dışladığı biri olabilirler. Ruhen yaşlı bir kralın klasik mesleği barmenlik, kulüp başkanlığı ve mahalle berberliği olabilir.
Ünlü bazı krallar şunlardır: John Muir, John Kennedy, Büyük İskender, İnsan İsa (Mesih bilinciyle bütünleşmemiş hali) Jack Kerouac, William Randolph Hearst, Aristotle Onassis, J.Paul Getty, Franklin Roosevelt, Aslan Yürekli Richard, Mark Anthony, Raisa Gorbachev, Orson Welles, Alec Guiness, Sean Connery, Katherine Hepburn.
Olumlu Kutup – Hakimiyet : Mükemmel, nazik, doğal liderlik, karizmatik, strateji uzmanı, kendine güvenen, dengeli, çok yönlü, hakim, bilgili, vizyoner, yetki vermekte başarılı, sadakat ve bağlılık aşılayan.
Olumsuz Kutup – Tiranlık : Aşırı talepkar, kontrol edici, hoşgörüsüz, insafsız, zorba, müsrif, amansız, aşırı derecede küstah, ceberrut.
ÖZÜMSEME ROLÜ - ALİM : Özümseme ekseni tek bir rolden oluşur. Alim nötr bir roldür ve diğer roller arasında aracılık etmeyi sağlar. Özümseme, zihnen massetme, farklı olanı ve birbirine benzemeyeni benzer kılma, kıyaslama, bağdaştırma ve birleştirmeyle ilgilidir. Alim inceler, özümser ve kaydeder.
ALİM : Alimler çoğunlukla kendilerini nötr hisseder, birçok duruma diğer rollerin yapamayacağı şekilde nötr biçimde karşılık verirler. Alim, tüm diğer rollerin etrafında döndüğü çarkın merkezinde bulunur. Özellikle ruhsal gelişim devrelerinin ileriki aşamalarında diğer rollerden daha az inatçıdırlar. Kendilerine nesnellik ve durumun her yanını görme yeteneği veren 360 derecelik bir görüş açısına sahiptirler.
Bilgi toplar ve biriktirirler, bunu ille de başkalarına yaymak için değil, istenildiğinde elde edilebilir kılmak için yaparlar. Bilgileri sentezleyerek mükemmel bir tarihçi olurlar. Tarafsız bir rol olduğu için genelde seyirci ya da gözlemci konumunda bulunurlar. Olağanüstü meraklı kimselerdir, hakkında bir şey bilmedikleri her şeyi araştırma eğilimindedirler. Alim rolü sanatçı, hizmetkar ya da rahip gibi akıcı değil, tersine katı bir roldür. Bu yüzden gerçekçi, köklenmiş ve oldukça fiziksel yönelimli görünürler. Aydınlanma onlar için anlamak demektir. Enkarnasyonları boyunca geniş bir çeşitliliği deneyimlemekten hoşlanırlar.
Tarafsız bir bakışı koruyabildikleri için diğer roller alimlere değer verirler. Büyük devre boyunca biriktirdikleri tüm bilgiyi evrenin kütüphanesine, akaşik kayıtlara aktarırlar. Bir sonraki evren, bu evrenin içinde depolanan deneyimlerin bilgisinden kaynaklanır. Bazen biriktirdikleri bilginin farkında olmazlar, ancak sorulduğunda bilgilerine başvururlar. Genelde sessiz ve mütevazi görünürler, diğer rollere karşı tutukturlar. Bu onların duygusuz oldukları anlamına gelmez, yoğun duygu ve tutku hisseder, ama bunu ifade etmekten çekinirler.
Alimler küresel nüfusun % 13’ünü oluştururlar. Bilgi biriktirmeye yöneldikleri için felsefe, tarih ve bilimle ilgili mesleklere çekilirler. Onlara hayatın her alanında rastlayabilirsiniz, ama en çok akademilerde ya da bilgiye erişebilecekleri durumlarda mutlu olurlar. Daha ilkel ortamlarda doğal olarak şamanlığa ya da büyücü doktorluğa çekilirler. Çoğunlukla doğal tedavi, şifalı bitkiler ve baharatlar konusunda uzman olurlar.
Ünlü alimlerden bazıları şunlardır: Heraklit, Sokrat, Oppenheimer, George Washington, Carlos Castaneda, Galileo, Earl Warren, Azize Elizabeth, Agustus Sezar, Pierre Curie, İmmanuel Kant, Plato, Beethoven, Rodney Collin, Aaron Copland, Ouspensky, Howard Hughes, Picasso, Margareth Thatcher, Joseph Campbell.
Olumlu Kutup – Bilgi : Anlayışlı, bilgili, doğru sözlü, çok dikkatli, pratik, bütünleştirici, tarafsız, arabulucu, ayakları yerde, meraklı, gözlemci, mantıklı, serüvenci, cesaretini gizleyen, hataları düzeltici, yararlı ve yararsız olanı ayırt edebilen.
Olumsuz Kutup – Teori : Kuramsal, soyut, kafası karışmış, her şeyi aklileştirme eğiliminde, münzevi, içine kapanık, küstah, usandırıcı, sıkıcı, ağır, donuk, aşırı titiz, mantıksız, dikkati çekmeyen, kibirli. (Sayfa: 85-130)
ÖRTÜLERİN TANITIMI
Örtüler her enkarnasyonda özü örten kişilik özellikleridir. Roller aynı kalırken kişilik özellikleri ya da örtüler her yaşamda yeniden seçilir. Bu da bireysel özün yeni kişilik özellikleriyle sahneyi yeniden kurmasını mümkün kılar. Kişilik özellikleri bireysel özün o yaşamda öğrenmek istediği dersleri daha kolay biçimde öğrenmesini sağlar. Öz her yaşamda “temel bir planı” gerçekleştirmeye koyulur. Bu planı kolaylaştırmak için gerekli örtüler, beden tipi ve uygun doğum zamanı (astroloji) seçilir. O yaşamın tüm amacı, bireysel özün enkarne olmadan önce belirlediği temel plana uyar.
Örtüler yaşamlarımıza çeşitlilik, renk ve zenginlik katarlar. Yaşamınızı nasıl sürdüreceğiniz konusundaki seçim daima size aittir. Özünüz hem kendisi hem de dünyadaki yaşam hakkında daha çok şey öğrenmek için her enkarnasyonda farklı bir dizi örtü seçer. Örtüler olmadan kişilik var olamaz, çünkü kişilik kendine özgü ve başkalarından farklı olmak anlamına gelir. Kişilik ayrılık duygusunu yaşama aracınızdır, karma, dürtü ve itilimlerinizin etkisiyle ve onların hamlesiyle yaratılır. Kendini bilme dansı, bu yoğun deneyimleri yaratma ve geri ödeme modelinden (karma) kaynaklanır.
Örtüler olmasa özün enkarnasyonlar boyunca arzuladığı yaşam deneyimleri alanını kat edemeyiz. Liderlik deneyimleri dışa dönük örtüleri gerektirirken, tefekkür deneyimleri içe dönük örtüleri gerektirir. Kraldan köylüye kadar toplumun tüm yaşam tarzlarını deneyimlemek isteriz. İşte bu yüzden örtüler güçlü ve zayıf yanlarımızı oluştururlar. Örtüler olmasa zor özelliklerle kendimize meydan okuyamayız, dinamik özelliklerle gelişemez, kolay özelliklerle dinlenemeyiz.
Tüm evren bir sarkaç gibi dengeyle dengesizlik arasında sürekli ileri geri salınır. O halde dengesizlik öğrenmeye götüren doğal bir haldir, öğrenebilmeniz için yaşamlar böyle planlanmıştır. En çok korktuğunuz ya da en çok sevdiğiniz şeyle karşılaştığınızda öğrenirsiniz. Kişiliğiniz gereği mutluluk verici şeylere yapışır, korku verici olanlardan kaçarsınız. Özünüz bunu düzeltmek için korku verici deneyimleri kaçınılmaz biçimde oluşturur. Böylece o deneyimi er ya da geç yaşamak zorunda kalırsınız. Sadece zevk aldığınız şeylerle değil, korkularınızla da karşılaşırsınız. Eğer öğrenmeye devam ediyorsanız bu durum da devam edecektir. Sonunda aşırı uçları umursamaz hale gelirsiniz, zevk aldığınız ve korktuğunuz durumlarla öyle çok yüzleşirsiniz ki, artık onlara aldırış etmemeye başlarsınız. İşte o zaman nötr ve tamam hale gelmiş olursunuz.
Özü bir var oluş biçimine benzetecek olursak örtüler onun üzerindeki filtre gibidir. Her filtre realiteye yaklaşım biçiminizi belirler. Böylece kişilik tüm örtülerini kullanarak sürekli illüzyonla gerçek, sevgiyle korku arasında seçimler yapar. Hangisi daha önemlidir, sevgi mi yoksa gerçek mi? Bu katın dersi bir sonraki yüksek katın işlevidir. Astral katın işlevi duygusaldır, fizik katın dersleri buna hazırlığı içerir. Elbette sevgi en önemlisidir. Başka bir deyişle, gerçek sevgiye giden yoldur. Örtüler rolden, hedeften, davranış biçiminden, tutumdan, ana özellikten, merkezlenmeden ve beden tiplerinden oluşur. (Sayfa: 135-138)
HEDEFLER
Hedef, özün elde etmek için uğraştığı şeydir. Özünüz hayatta sizi hedefinizle karşı karşıya getirecek durumlar yaratma eğilimi gösterecektir. Eğer hedeflediğiniz şeye uygun davranmazsanız kendinizi tıkanmış ve düş kırıklığına uğramış hissedebilirsiniz. Hedefinizin olumlu kutbundan davrandığınız zaman her şey pürüzsüz biçimde akar.
Hükmetme hedefine sahip insanlar bir durumu yönettikleri zaman güçlü, etkili ve tam olduklarını, deneyimlerini tam olarak yaşadıklarını göreceklerdir. Bunun tersi ise kabullenme hedefine sahip insanlar için geçerlidir, eğer yönetmeye çalışırlarsa zorlanıp sıkıştıklarını ve rahatsız olduklarını hissedebilirler. Onların hedefi kendileriyle, durumlarıyla uzlaşmak, başkalarını ve kendilerini oldukları gibi kabul etmektir.
İLHAM HEDEFİ - YENİDEN DEĞERLENDİRME : Yeniden değerlendirme küresel nüfusun % 1’i tarafından seçilen bir hedeftir. İç gözlemi, yani duyguların incelenip tahlil edilmesini, birleştirmeyi, önceki yaşamların deneyimlerinin gözden geçirilip yeniden değerlendirilmesini kapsar. Bu bazen çok meşgul geçecek bir sonraki yaşamı beklerken geçirilen bir dinlenme dönemidir.
İnsanlar bazen körlük, zihinsel gerilik ya da bedensel sakatlık gibi yeniden değerlendirme hedefini kolaylaştıracak fiziksel engeller seçerler. Bu da hareketi son derece kısıtlar ve kişiyi tefekküre sevk edecek şekilde dış uyaranları azaltır. Bu hedefe sahip herkes bir sakatlık yaşamaz, ancak onların yaşamı hala bir ya da iki mesele üzerinde odaklanacaktır. Çoğunlukla bir uyuşturucunun etkisi altındayken geçici biçimde yeniden değerlendirme deneyimi yaşanabilir, kişi sessizleşebilir, içine kapanabilir ya da çevresindeki dünyaya sadelikle bakmaya başlayabilir. Yeniden değerlendirme hedefinin doğası gereği bu hedefi örnekleyen hiçbir ünlü yoktur. Eğer Down Sendromu ya da Mongolizm hastalığına yakalanmış bir kişi tanıyorsanız, o kişi büyük bir olasılıkla bu hedefe sahiptir.
Olumlu Kutup : Sadelik, naiflik, yoklama, gözden geçirme, huşu hali yaşama, etkilenmez bir sadelik hali.
Olumsuz Kutup : İçe kapanma, aşırı içselleşme, saplanıp kalma, sersemlemiş halde olma, yaşamdan geri çekilme, dünyada değilmiş gibi davranma.
İLHAM HEDEFİ - GELİŞME : Gelişme, muazzam faaliyet dolu bir yaşam, yeni deneyimlere ve sürekli gelişmeye yönelik bir dürtü sunar. Bu hedefe sahip bir enkarnasyonda adeta birkaç yaşam birden yaşanır. Gelişme popüler bir hedeftir ve dünya nüfusunun % 40’ı bu hedefi deneyimlemektedir. Gelişme hedefiyle doğmuş insanlar gelişimlerine yardımcı olacak deneyimleri seçerler. Bu hedef genellikle bir hayli karmanın halledilmesini gerektiren enkarnasyonları kolaylaştırmak için seçilir. Bazen gelişme hedefine sahip insanlar büyük sıkıntı çekerler, çünkü ya hiçbir yere götürmeyen ya da acı veren mücadeleler seçmişlerdir.
Gelişme hedefine sahip insanlar kendilerine dönük olma, başkalarından çok kendi üzerlerinde odaklanma eğilimindedirler. Gelişme hedefinin tamamlayıcı hedefi yeniden değerlendirme olduğu için gelişme hedefli insan bazen dinlenmek için bu hedefe kayar. Benzer şekilde yeniden değerlendirme hedefli bir insan da ilerleyebilmek için bazen gelişme hedefine kayar. Zıt kutuplara kayma tüm hedefler için geçerlidir.
Gelişme hedefiyle yaşamış bazı ünlüler şunlardır: Galileo, Carlos Castaneda, Jimi Hendrix, İndira Gandhi, William Blake, Marie Antoinette, Eleanor Roosevelt, Charlie Chaplin, Shirley Mac Laine, Gloria Steinem.
Olumlu Kutup: Tekamül, berraklık, ilerici, hevesli, zorlukları ele almaya gönüllü, öz tarafından yönetilen.
Olumsuz Kutup: Karmaşa yaşayan, güdülen, unutkan, başkalarının ihtiyaçlarının farkında olmayan, cahil ya da güdüsüz görünmekten korkan.
İFADE HEDEFİ - AYIRT ETME : Ayırt etme çok az insanın, küresel nüfusun % 2’sinin sahip olduğu bir hedeftir. Bu hedef bir meydan okuma, bir mücadele olarak seçilir ve genellikle yoğun bir karmaya eşlik eder. Zor bir hedeftir, birçok yaşamda bir kez seçilir. Amacı hayattaki uygunsuz deneyimleri ayıklamak, sadece en iyi olanları seçip onların tadına vararak yaşamaktır.
Ayırt etme hedefiyle yaşamış bazı ünlüler şunlardır: Vincent Van Gogh, Rasputin, Orson Welles, Fred Astaire, Marilyn Monroe, Richard Gere, Bob Dylan, Jack Kerouac.
Olumlu Kutup : İncelikli düşünme, rafineleşme, mükemmeliyetçi, dünyevi, ayırt edici, eleştiri melekeleri gelişmiş.
Olumsuz Kutup : Önyargıyla reddetme, inatçı, soğuk, züppe tavırlı, sadelik ya da doğallıktan yoksun, kendini ve başkalarını reddetmeye hazır.
İFADE HEDEFİ - KABULLENME : Kabullenme küresel nüfusun yaklaşık % 30’unu oluşturan popüler bir hedeftir. Ayırt etme daha çok karma yaratmaya çalışan genç ruhların seçtiği bir hedefken, kabullenme olgun ve yaşlı ruhların seçtiği karmayı halletmeye yönelik bir hedeftir.
Kabullenme hedefine sahip insanlar yaşamlarında olan biten herşeyi kabul ederler. Kabul etmek onlar için büyük bir öncelik taşır. Anlaşması en kolay kişilerdir, hayır demekte zorlanırlar. Reddedilmekten korktukları için fikir beyan etmekten kaçınırlar, çünkü reddedilmeye karşı çok hassastırlar. Reddedilmeyi acı verici bir şey olarak deneyimlerler.
Bu hedef ayırt etme hedefinin tamamlayıcısı olduğu için kabullenme hedefli insanlar bazen ayırt etme kutbuna kayabilir ve kendilerinden beklenen şeyi yapmayı reddederler. Kabullenme hedefine sahip olmak her zaman herkesle anlaştığınız anlamına gelmez. Örtülerin her çeşidini deneyimledikten sonra tekrar enkarne olan yaşlı ruhlar genellikle idealist tutumu, tutkulu davranış biçimini ve kabullenme hedefini seçerler. Bu dengeye ulaşmak için uğraşmalarını, zorlanmalarını sağlar, yoğun ve renkli deneyimler biriktirmelerine sebep olur. Kabullenme hedefi genelde son enkarnasyonunu geçiren yaşlı ruhlar tarafından seçilir, çünkü koşulsuz sevgi tüm yaşamların nihai ve en yüce hedefidir. Koşulsuz sevginin başlangıç noktası, kesin olarak kabul edilemez bulduğunuz insanları biraz olsun hoşgörmeyi öğrenmektir.
Kabullenme hedefine sahip bazı ünlüler şunlardır: John Muir, John Kennedy, Ronald Reagan, Piskopos Tutu, Sokrat, Carl Jung, Aristo, Robert Redford, Woody Allen, Stevie Wonder, Sally Field.
Olumlu Kutup : Koşulsuz sevgi, dost tavırlı, dışa dönük, sempatik, sıcak, anlayışlı, başkalarını düşünen, insancıl.
Olumsuz Kutup : Başkalarının gözüne girmek için dürüstlüğünden ve bütünlüğünden vazgeçen, kendini sevdirmeye çalışan, samimiyetsiz, reddedilmekten korkan.
EYLEM HEDEFİ - KENDİNİ ADAMA : Küresel nüfusun % 10’u kendini adama hedefine sahiptir. Kendini adama, insanın kendini bir durumun ya da bir amacın hizmetine vermesidir. Genellikle kendini adama hizmeti, insanın dini bir hayata adanarak bir manastır düzenini aramasına ya da bir gurunun yolunu izlemesine neden olur. Sıkça rastlanan diğer örnekleri ise kendini işine, ailesine ya da değerli bir nedene adamış insanlardır. Bu tür hedefe sahip insanlar başkalarının ihtiyaçlarını kendi ihtiyaçlarının önüne koyar, onlara öncelik verirler.
Kendini adama hedefine sahip bazı ünlüler şunlardır: Pearl Buck, Andrew Wyeth, Rahibe Teresa, Papa John Paul II, Jan Dark, Deng Xiaoping, Lech Walesa, Joan Baez.
Olumlu Kutup : Özverili hizmet, kendini adama, sevecen, yardımsever, duyarlı, sadık.
Olumsuz Kutup : Boyun eğme, köle gibi itaat etme, çaresiz, bağımlı, kendini feda eden, kendini kurban eden.
EYLEM HEDEFİ - HÜKMETME : Hükmetme kendini adama hedefinin tamamlayıcısıdır. Sorumluluğu üzerine alma bu hedefin ana temasıdır. Küresel nüfusun % 10’u hükmetme hedefine sahiptir. Hükmetme hedefli kişiler içinde bulundukları belli bir durumun tepesine yükselme eğilimi gösterirler. Ailelerinde, mesleklerinde ya da sosyal kurumlarda liderlik konumuna yükselirler. Hükmetme hedefli kişilerin yönetme arzusu duymamaları mümkün değildir. Bu bazı kişiler tarafından patronluk taslama, söz geçirme şeklinde deneyimlenebilir. Bu tür kişiler ancak öne çıkıp liderlik yaptıkları zaman yaşamlarından hoşnut olabilirler. Hükmetme tarzı büyük ölçüde kişinin diğer örtüleri tarafından etkilenecektir. Bazı insanlar sessizce, bazılarıysa laf kalabalığıyla, bazıları cömertlik ve bilgelikle, bazıları da intihar edecekleri tehdidiyle yönetirler. Bu kişilerle ilişkiyi sürdürürken kendi alanlarının patronu olmalarına izin vermek önemlidir.
Hükmetme hedefine sahip bazı ünlüler şunlardır: Karl Marx, George Washington, Winston Churchill, Mikail Gorbachev, Humeyni, Ho Chi Minh, Jül Sezar, Başkan Mao, Mozart, Büyük İskender, General Patton, Leydi Godiva, Elizabeth Taylor, Sean Connery, Clint Eastwood, Katherine Hepburn.
Olumlu Kutup : Liderlik, otoriter, kararlı, dışa dönük, dost tavırlı, muktedir, yönetici, herkese kazandırmaya yönelik bir tutum.
Olumsuz Kutup : Diktatörce davranan, aşırı talepkar, sıkıştırıcı, bunaltıcı, duyarsız, bencil, aşırı hükmedici.
ÖZÜMSEME HEDEFİ - DİNLENME : Bu çifti olmayan nötr bir hedeftir. Dinlenme hedefi küresel nüfusun % 7’sini oluşturur, bir dinlenme enkarnasyonudur. Amacı, dinlenebilmek için hayatın kolayca ve çabasız akmasına izin vermektir. Bazı insanlar yaşamlarının çoğunu mücadeleyle geçirirler, genel akışa uymaları epey zaman alabilir. Yaşamlarında dinlenme hedefini seçmiş insanların çoğu daha evvel birkaç yoğun yaşam geçirmiş olanlardır, şimdiki yaşamlarının tadını çıkarmaya, dünyanın güzelliklerini deneyimlemeye ve yeniden güçlenmeye çalışırlar.
Dinlenme hedefinin özelliklerinden biri yaşamın fazla dram deneyimlenmeden yaşanmasıdır, yaşam yoğun bir çaba göstermeden kendiliğinden akar. İstedikleri kolayca gelir ve diğer insanlar gibi çok çalışmak zorunda kalmazlar, genellikle zengin bir ailede doğarlar. İyi ücretli bir işe girmelerini mümkün kılan doğal bir yetenek ya da beceriye sahiptirler. Bu, daha talepkar hedeflerle doğmuş olanlara haksızlık gibi gelebilir, hatta onları tembel ve hırstan yoksun diye nitelendirmelerine yol açabilir. Doğasından ötürü bu hedefe sahip çok az ünlü kişi vardır. Buda bunlardan biriydi.
Olumlu Kutup : Akışa uyma, gerilimsiz, yumuşak tavırlı, eğlenceyi seven.
Olumsuz Kutup : Atıl, tembel, ağır, kendini hiçbir şeye veremeyen, cahil.
Hedeflerle Rollerin İlişkisi : Tüm hedefler eninde sonunda tüm roller tarafından deneyimlenir, ama her rolün hoşlandığı ve hoşlanmadığı hedefler vardır. Örneğin hizmetkarlar kendini adama hedefinin rollerini kolaylaştırdığını düşünürken, savaşçılar kendini adamayı zor ve rahatsız edici bulurlar. Krallar hükmetmeyi kolay, yeniden değerlendirme hedefini ise zor bulurlar. Alimler sürekli yeni deneyim akışından zevk aldıkları için gelişme hedefinden hoşlanırlar. Öte yandan tüm roller kabullenme hedefini eşit olarak deneyimler.
Hedefler rollere bağlı olarak farklı biçimde tezahür ederler. Örneğin ayırt etme hedefine sahip genç ruh aşamasındaki bir savaşçı, ayırt etme hedefine sahip yaşlı ruh aşamasındaki bir hizmetkardan tamamen farklıdır. Genç ruh aşamasındaki savaşçı büyük bir olasılıkla epey karma yaratırken, yaşlı hizmetkar daha çok karmasını halletme durumunda olacaktır. Savaşçı ayırt etme hedefine eylem getirirken, hizmetkar rolüne ilham getirecektir.
Bir hedef genelde tüm enkarnasyon için seçilir, ancak bazen hedef değiştirildiği de olur. Seyrek olarak kişi gelişme hedefinden kabullenme hedefine ya da ayırt etme hedefinden kabullenme hedefine geçmeye karar verebilir. Bu genellikle ruhsal gelişim aşamasının ileri dönemlerinde ve sarsıcı bir yaşam deneyiminden sonra meydana gelir.
Hedefinize en etkili yaklaşım yolu, onun olumlu kutbuna mümkün olduğunca sık bir biçimde geçmektir. Olumsuz kutuplar sizi karmaya sokmak açısından yararlıdır, ama orada uzun süre kalmak rahatsız edicidir. Eğer kendinizi olumsuz kutupta bulursanız, eksenin karşı hedefinin olumlu kutbuna kayarak kurtulabilirsiniz. Eğer dinlenme hedefinin olumsuz kutbundaysanız herhangi bir hedefin olumlu kutbuna geçmek işinize yarayacaktır. (Sayfa: 141-162)
DAVRANIŞ BİÇİMLERİ
Davranış biçimi (hareket tarzı), kişinin hedefine ulaşmak için kullandığı yöntemdir. Bireyin genel yaklaşım biçimini içerir ve hedeften sonra en güçlü, en etkili örtüdür. Hedef istediğiniz şeydir, davranış biçimi ise onu nasıl elde edeceğinizle ilgilidir.
İFADE DAVRANIŞ BİÇİMİ - İHTİYATLI : İhtiyatlı davranış yanlış yapma korkusundan kaynaklanır. Kısıtlayıcı bir davranış biçimidir, daha çok genç ruhlar tarafından yeğlenir. Genç ve bebek ruhların amaçlarını kolaylaştırır, gezegende yeni oldukları için ihtiyatlı davranmaya ihtiyaç duyar, dünyayı karıştırıp yoğunluk (karma) yaratma konusundaki doğal eğilimlerini dengelerler. Yaşlı ruhlar ihtiyatlı davranış biçimini seçtiklerinde genellikle bunu bazı önemli karmaları kolaylaştırmak için yaparlar. Örneğin olası kışkırtmalardan kaçınma konusunda ihtiyatlıysanız saldırgan bir ana babayla yaşamanız kolaylaşır. Dar odaklı ve içe dönük bir davranış biçimidir, dışa dönük insanlar için zorluklar yaratır.
İhtiyatlı davranış biçimi doğası gereği insanları ün kazanmaya yönlendirmez. Ünlü olanlar ise ihtiyat ve gücü birleştirerek denge noktasını bulmuş kişilerdir. Bu davranış biçimine sahip bazı ünlüler şunlardır: George Washington, Kraliçe Eizabeth, George Bush.
Olumlu Kutup : Karar vermeden önce düşünüp taşınan, kontrol eden, dikkatli ilerleyen, kendine zaman tanıyan, risk ve tehlikeden kaçınan.
Olumsuz Kutup : Yersiz korkuya kapılan, batıl inançlı, saplanıp kalmış, karar veremeyen, sadece olasılıkları düşünüp taşınan.
İFADE DAVRANIŞ BİÇİMİ - GÜÇLÜ : Güçlü davranış biçimi dışa dönük bir güven ve otorite duygusundan kaynaklanır. Başkalarını direkt etkiler, neden söz ettiklerini bilirler. Tarz ve yaklaşımları yüzünden insanlar bu davranışa sahip olanları kolayca fark ederler. Bu davranış biçimi güven ve otoriteyi ifade eder, insanı muktedir kılar. Doğal bir liderlik konumu yaratır. Ulusal çapta tanınmış kişilerde sıkça rastlanan bir tarzdır. Ancak çocuk yetiştirmek için evde kalmayı tercih etmiş birçok kadın da bu davranış biçimine sahip olabilir, onlar liderlik duygularını aile ortamında ifade ederler.
Bazı roller güçlü davranış biçimini diğer rollerden daha iyi sürdürür. Örneğin krallar ve savaşçılar bu davranışa yatkınken sanatçılar ona yabancıdırlar. Güç ve yaratıcılığın iyi sentezlenebilmesi bir hayli deneyim gerektirir. Güçlü davranış biçimi genellikle hükmetme hedefiyle ya da kral ve savaşçı rolüyle karıştırılır. Güçlü davranış olaylara bir yaklaşım biçimidir, oysa kral bir var oluş biçimidir. Hükmetme sadece durumla ilgilidir, oysa güç kapsayıcıdır. Onları birbirinden ayırmak için içgörü ve pratik gerekebilir.
Güçlü davranış biçimine sahip bazı ünlüler şunlardır: Earl Warren, Malcolm X, Başkan Mao, Sokrat, Rasputin, Orson Welles, Mikhael Gorbachev, Makyavelli, William Randolp Hearst.
Olumlu Kutup : Otoriter, güvenli, hakim, etkili mevcudiyet.
Olumsuz Kutup : Baskıcı, tehditkar, sıkıştırıcı, zorba.
İLHAM DAVRANIŞ BİÇİMİ - ÇEKİNGEN : Çekingenlik kişinin ifadesini sınırlamasını, kontrol etmesini ya da odaklamasını içerir. Küresel nüfusun yaklaşık % 2’sini oluştururlar. Dar odaklı bir davranış biçimidir, bu yüzden daha çok öz karmik ve içe dönüktür. Çekingen davranışlı insanlar duygularını saklıyormuş gibi görünebilirler, oysa onlar genellikle ne hissettiklerini bilmezler. Bu insanlar alkolün, uyuşturucunun ya da çılgın arkadaşların etkisi altındayken çarpıcı bir kişilik değişimi geçirebilirler.
Çekingenlik, sanatçı ya da bilge gibi daha ifade edici rollerden çok, bir savaşçı için daha kolaydır. Savaşçı çölde yaptığı uzun bir yürüyüş boyunca duygularını saklamakla iyi edebilir, sanatçı ve bilgelerse alışık olmadıkları biçimde bir baskıyla kısıtlandıklarını hissedebilirler.
Çekingen davranış biçimine sahip bazı ünlüler şunlardır: Prens Charles, Grace kelly, Ernest Hemingway, Marlon Brando, David Niven, Alec Guiness, Fred Astaire, Audrey Hepburn, Meryl Streep, Catherine Deneuve, Candice Bergen.
Olumlu Kutup : Kontrollü olma, zarif, disiplinli, incelmiş.
Olumsuz Kutup : Bastırma, kendini kısıtlama, duygularının farkında olmama, içine kapanma, aşırı çekingenlik.
İLHAM DAVRANIŞ BİÇİMİ - TUTKULU : Tutkulu davranış çekingen tarzın tamamlayıcısıdır. Engelleyici değil muktedir kılıcı bir davranış biçimidir. Diğer insanları etkilediği için öz karmik olmaktan çok başkalarıyla karma yaratan bir davranıştır. Büyük duygu ya da hareket yoğunluğuyla tanımlanır. Tutkulu davranış genellikle duygusal merkezlenmeyle birlikte seçilir ve tüm faaliyetlere ilham verici bir çeşni katar.
Tutkulu davranış olgun ruhlar arasında gözde bir tarzdır, çünkü bu ruh çağı ağır özdeşleşme içerir. Rahip ve sanatçılar tutku tarzını severler, çünkü bu onları ilham ve yaratıcılığın daha yüksek düzeylerine çıkarır, ama ayakları yerden kesici bir etki yarattığı için bu roller için idare edilmesi güç bir tarzdır. Genelde dünya çapında tanınmayı sağlayan bir davranıştır.
Tutkulu davranışa sahip bazı ünlüler şunlardır: Jan Dark, William Shakespeare, Bach, Beethoven, Chopin, Thomas Merton, Albert Einstein, Martin Luther King, Walt Whitman, Mozart, Vincent Van Gogh, James Joyce, Goethe, Jane Fonda, Leydi Godiva, Dustin Hoffman, Tom Hanks.
Olumlu Kutup : Tam deneyimleme, dolu dolu yaşama, tam bireysellik, yükselmiş farkındalık, yoğun biçimde ilgili ve canlı.
Olumsuz Kutup : Özdeşleşme, aşırı katılma, kendini aşırı derecede verme, sınırsız davranma, benim bir sorunum var yerine ben sorunum yaklaşımı.
EYLEM DAVRANIŞ BİÇİMİ - SEBATKAR : Sebat, bir şeyi azimle sonuna kadar sürdürme niteliğidir. Küresel nüfusun yaklaşık % 4’ünü oluştururlar. Dar odaklı olduğu için daha çok öz karmiktir, yani insanın kendini nasıl deneyimlediğini tarif eder. Sebatkarlık inatçılıkla karıştırılabilir, çünkü insanın katı ve sapmaz görünmesine yol açar. Ancak inatçılık bütünlüğünü yitirme korkusundan kaynaklanırken sebatkarlık bir davranış biçimi, bir tarzdır ve korkudan kaynaklanmaz. Sebat alimlerin sevdikleri bir davranış biçimidir, genellikle kendini adama hedefiyle birlikte seçilir. Bu, insanın bir nedene ya da bir kişiye kendini adama, örneğin zeka özürlü bir çocuğa bakma yeteneğini kolaylaştırır. Dar odaklı bir davranış biçimi olduğundan kişiyi genelde ün ve servete kavuşturmaz.
Sebatkar bazı ünlüler şunlardır: Thomas Edison, Rahibe Teresa, Boris Pasternak, Corazon Aquino, Humeyni, İzak Şamir, Manuel Noriega, Daniel Ortega, Joan Baez, Robert Redford.
Olumlu Kutup : Israrlı çaba, disiplin, kalıcı güç, azimle sürdürme, dayanıklılık, sabır.
Olumsuz Kutup : Kavgacı, dövüşken, yıkıcı, saldırgan.
EYLEM DAVRANIŞ BİÇİMİ - SALDIRGAN : Saldırgan davranış biçimine sahip insanlar kumarbazlar, risk alıcılar ve tehlikeyi seven serüvencilerdir. Sürekli kendilerini öne sürer, sözlerini sakınmazlar. Onların bir yere girdiklerini fark etmemek imkansızdır, insanları korkutabilir ya da sindirebilirler. Bu davranışları, nerede yanlış yaptıklarını merak ederek şaşkın ve yalnız kalmalarına yol açar, çünkü karşılarındakini yıldıran davranışlarda bulunurken aslında sadece kendileri olmakta, normal davranış biçimlerini tezahür ettirmektedirler. Saldırgan davranış biçimi küresel nüfusun yaklaşık % 4’ünü oluşturur. Geniş odaklı bir davranış biçimi olarak dışa dönüktür, bu yüzden insanları etkiler ve karmanın yaratılmasını kolaylaştırır. Saldırgan tarz, ustalaşılması ve uygun biçimde kullanılması en zor tarzlardan biridir.
Saldırgan davranış biçimine sahip bazı ünlüler şunlardır: Hitler, İdi Amin, Kruşçev, Kaddafi, Muhammed Ali, Sean Penn, John Belushi, Mel Brooks, Shirley Temple.
Olumlu Kutup : Dinamik, serüvenci, risk alıcı, kendini öne süren.
Olumsuz Kutup : Kavgacı, dövüşken, yıkıcı, saldırgan.
ÖZÜMSEME DAVRANIŞ BİÇİMİ - GÖZLEMCİ : Gözlemcilik küresel nüfusun yaklaşık % 50’sinde görülen yaygın bir davranış biçimidir. Nötr bir tarz olduğu için kişi isterse diğer davranış biçimlerine kayabilir. Gözlemci insanlar hedeflerine ve tüm yaşama çevrelerinde neyin olup bittiğini gözlemleyerek yaklaşırlar. Gözlem kanıtlanmış bir öğrenme yöntemidir, çoğunlukla gelişme hedefine eşlik eder. Özellikle alimler gözlemcilikten zevk alırlar, çünkü bilgiyi bağdaştırıp özümsemelerine yardımcı olur. Gözlemci bir savaşçı futbol gibi eylem içeren bir faaliyeti seyretmeyi, bir bilge ise tiyatro gibi ifade içeren bir olayı izlemeyi tercih edebilir. Her insan gözlemi kendi rolüne göre kullanır.
Bazı ünlü gözlemciler şunlardır: Carlos Castaneda, Gertrude Stein, Aristo, Allen Ginsberg, Francis Bacon, Margaret Thatcher, Julia Child, Barbara Walters, Bernardo Bertolucci.
Olumlu Kutup : Berrak görüşlü, farkında, uyanık, içgörülü.
Olumsuz Kutup : Gözetleme, casusluk. (Sayfa: 163-179)
TUTUMLAR
Tutum ana perspektiftir, hayata karşı takındığımız tutum ne yapacağımıza karar veriş biçimimizdir. Olan bitenlere nasıl uyum sağlayacağımız hakkında kavramlar oluşturma tarzımızı yönetir. Yedi olası tutum şunlardır: Stoik, spiritüalist, septik, idealist, kinik, realist ve pragmatist. Hiçbir tutum diğerinden daha iyi ya da kötü değildir. Öz (ruh) düzeyinde hepimiz hayata belli bir açıdan bakmayı seçeriz. Yedi tutumdan her biri belli yararlara ve kullanışlılığa sahiptir.
Tutum, hedef ve davranış biçimiyle belli bir biçimde etkileşir. Tutumumuzla hedefimizi, yani nereye varmak istediğimizi belirleriz, sonra da oraya davranış biçimimizle, yani iş görme tarzımızla ulaşmaya çalışırız. Tutumumuzu değiştirebiliriz, bir kez tutumumuz değiştiğinde hayatımızın yönünü ve hedefimize ulaşma biçimimizi de değiştirebiliriz. İnsanın bilinci kısmen hayata karşı genel tutumunu yansıtır. Tutum duyguyla çeşnilendirilmiş içe ya da dışa dönük akli görüştür. Tutumumuz barındırdığımız kavramları yansıtır. Bu kavramlarla belli duygular hisseder, ona göre davranırız. Tutum yaşamımız boyunca en çok değişen şeydir, bireysel farklılıklar için bir vasıtadır. Eğer hepimiz dünyayı aynı şekilde görecek olsaydık, tam bir uzlaşma içinde bulunsaydık bu dayanılmaz biçimde donuk ve sıkıcı bir şey olurdu.
Tutumları anlamak, kendimizin ve diğerlerinin bireyselliğini daha iyi anlamamızı sağlar. Bazı tutumlar insanın kendini engellemesine neden olurlar, ama tutumumuzu değiştirerek kendimizi özgürleştirebiliriz. Tutumlar hayatımızın her yönüyle ilgili algı ve idrakimizi, kendimizi, başkalarını ve deneyimlerimizi etkiler. Örtüler içinde değiştirilmesi en kolay olan tutumlardır.
İLHAM TUTUMU - STOİK : Stoik tutum, her ne oluyorsa bana uygundur şeklinde özetlenebilir. Stoikler genelde ifade tarzlarını gizlerler ve yüzleri maskelenmiş bir görünüm alır. Duygularını hep kendilerine saklarlar. Askerlik stoizm geleneğine sahiptir, çünkü bir savaşın ortasında insanın duygularını ifade etmeye zaman ayırması uygun değildir. Ortak duygu korku olduğu için stoizm hareket merkezi lehine duygusal merkezin kapanmasını sağlar. Bu yüzden duygular birikip içe ya da dışa doğru patlayabilir. Bir stoik olmak, kişinin duygularını aktarmasını kesinlikle sınırlar.
Bazı roller stoik tutumu diğerlerinden daha kolay bulurlar. Savaşçılar stoik tutumu mahzurlu görmezler, örneğin bir asker ya da atlet olmak stoik tutuma aykırı değildir. Öte yandan bilge ve sanatçı gibi daha ifade edici roller stoik olmakta zorlanırlar, çünkü stoizm onların en iyi yaptıkları şeye, ifade etmeye aykırı bir tutumdur.
Stoik tutuma sahip bazı ünlüler şunlardır: Abraham Lincoln, Marlon Brando, John Wayne, Robert Mitchum, Gary Cooper, Joan Baez, Julia Child.
Olumlu Kutup : Sakin, muktedir, her şeyi ele alabilir, huzur ve uyum yayar, sakin ve sarsılmaz olduğundan hiçbir şey ters gitmez.
Olumsuz Kutup : Teslimiyet gösterme, kaderine boyun eğme ve bunu belli etmeme, ağır ve zahmetle çalışma, umutsuzluk, düş kırıklığı, tükenmişlik.
İLHAM TUTUMU - SRİRİTÜALİST : Spiritüalistler işlerin gidişatıyla ilgili tüm olasılıkları görme eğilimindedir. Büyük tabloyu görebilir, diğer tutumlardan daha geniş bir perspektife sahip olabilirler. Spiritüalist bir insanın neler başarabileceğini bilir, hatta geleceği bile görebilir. Spiritüalist tutuma sahip olanlar küresel nüfusun % 5’ini oluştururlar.
Spiritüalist tutum Tanrı, ilahiyat ve dini meselelerle ilgilidir. Geleneksel olarak hayatın daha büyük tablosuna yöneldikleri için dinlere ya da dini yaşam biçimlerine çekilirler. Ama bu tutuma sahip herkes dindar değildir, her alanda vizyona sahip kişilerdir. Özellikle rahip ve hizmetkar rollerine uygundurlar, hiçbir rol spiritüalist tutumu uygunsuz bulmaz.
Spiritüel tutuma sahip bazı ünlüler şunlardır: Jan Dark, Aristo, Muktananda, Thomas Merton, Beethoven, William Blake, Dalai Lama, Shirley Mac Laine, Stevie Wonder, hemen hemen tanınmış tüm vaizler.
Olumlu Kutup : Doğrulayıcı, vizyoner, başkalarının göremedikleri olasılıkları gören, genişleyici, felsefi türde işlerle meşgul olan.
Olumsuz Kutup : Bir şeyi araştırmadan inanan, realitede yaşamayan, ayrışıp dağılma eğilimi gösteren.
İFADE TUTUMU - SEPTİK : Septiklerin en büyük özelliği kuşkucu olmalarıdır. Eğer ilginç bir şey bulurlarsa durmadan sorgularlar, potansiyel önemi ne kadar büyükse sorgulamaları da o kadar amansız olur. Eğer bir kavramı ya da durumu kabul ederlerse bu kez de tüm güçleriyle destekler, onun yılmaz savunucuları olurlar. Bir aşırı uçtan diğerine kayabilirler. Septiklik bir hayli düşünme, kavramlaştırma ve sorgulama içerir, bu yüzden daha akli tutumlardan biridir. Septikler küresel nüfusun yaklaşık % 5’ini oluştururlar. Septik Sokrat “incelenmemiş bir hayat yaşanmaya değmez” demiştir.
Olumlu Kutup : Araştırmacı, durumun her yanını görmeye çalışan, yargısız, tüm olguları kontrol eden, bilgi için uğraşan.
Olumsuz Kutup : Kuşkucu, durmadan didikleyen, kusur bulan, güvenden yoksun.
İFADE TUTUMU - İDEALİST : İdealist işlerin nasıl olması gerektiğini söyler. Konuşması meli malılarla dolu olabilir. Yaygın bir tutumdur, küresel nüfusun yaklaşık % 30’unu oluştururlar. Fikirlere ve durumlara nasıl olmaları gerektiği açısından bakarlar. İlerleme ve ilerletme konusunda daima coşkulu ve gayretlidirler. Birçok çalışma alanındaki büyük hamlelerden sorumludurlar. İnsanları yüceltmek gibi bir eğilime sahiptirler, idolleri beşeri sınırlamalara takıldığında sık sık düş kırıklığı yaşarlar. Aşırı zor ölçüler koyarak kendilerini zorlarlar. Bu ölçülere ulaşamadıkları zaman düş kırıklığına uğrar, öz saygılarını yitirirler. Başarılı oldukları zaman örnek oluşturan öncüler haline gelirler.
İdealist kendini ve diğerlerini aşırı derecede zorlayabilir. Başkalarının da kendisi gibi düşünmesi gerektiğini savunabilir, işler ters gittiğinde şaşırıp karmaşa yaşayabilir. Ona göre şimdiki durum yeterince iyi değildir, çünkü daha iyi olabilir, bu tutum insanı ebedi bir doyumsuzluğa götürür. Ancak öte yandan meydan okuyucu ve harekete geçirici bir tutumdur.
İdealist tutuma sahip bazı ünlüler şunlardır: Galileo, Goethe, Hitler, John Kennedy, Martin Luther King, Başkan Mao, Rahibe Teresa, Lech Walesa, Ernest Hemingway, Jimi Hendrix, Sting, Barbara Streisand, Jane Fonda, Robin Williams.
Olumlu Kutup : Düşünceyi eyleme geçiren, tüm olasılıkların en iyisini seçen, ilerlemeye zorlayan, tüm parçaları bir araya getiren, pratik.
Olumsuz Kutup : Naif, gerçekçi olmayan, soyut, ayakları yere basmayan, mükemmeliyetçi.
EYLEM TUTUMU - KİNİK : Kinik tutumlu kişi olumsuzu gözleme eğilimindedir. Neyin işlemeyeceğini tanımlamakta, olası sorunları önceden görmekte ustadır. Zihnini olumsuz olanla meşgul etmesi çevresindekiler için ciddi bir engel oluşturur. Kinikler küresel nüfusun yaklaşık % 5’ini oluştururlar. İlişkilere, projelere ve deneyimlere uzun vadede olumsuz sonuçlanacağını düşünerek yaklaşırlar. İdealist ve spiritüalist insanlar kiniklerle ilişkilerinde zorluk yaşarlar, çünkü taban tabana zıttırlar. İdealist ve spiritüalistler birçok olasılık görürken, kinikler birçok talihsizlik ve felaket olasılığı görürler. Varlığını sürdürmek için insan artık ona ihtiyaç duymadığında kinik tutum değiştirilebilir. Bu yüzden yirmili otuzlu yaşlardaki insanlar bu olumsuz görüşü bırakıp karşıtı olan realist tutumun olumlu kutbuna kaymaya çalışırlar.
Kinik tutuma sahip bazı ünlüler şunlardır: Augusto Pinochet, Humeyni, P.W. Botha, Stephan King.
Olumlu Kutup : Karşı çıkma, öteki tarafı görme, yapıcı eleştiri, toplumsal inançları sorgulama.
Olumsuz Kutup : İftira atma, lekeleme, ağzı bozuk, olumsuz eleştiri, bozma, reddetme.
EYLEM TUTUMU - REALİST : Realistler durumun nasıl olduğunu görürler, aynı şey deneyimler, ilişkiler ve olaylar için de geçerlidir. Olanı karmaşık değil sade bir biçimde görürler. İyi danışmanlar olurlar, çünkü başka tutuma sahip bir insanın kafasını karıştıran durumu açıkça görebilirler. Realist sorunun tüm yönlerini çok iyi gördüğü için bazen karar vermekte ya da belli bir eylem yolunu seçmekte zorlanır.
Realist tutuma sahip bazı ünlüler şunlardır: Robert Oppenheimer, General Patton, Alfred Whitehead, Corazon Aquino, Deng Xiaoping, Bela Abzug.
Olumlu Kutup : Objektif, hazır, tüm yönleri gören, olanı gören.
Olumsuz Kutup : Sübjektif, uygunsuz veriye bağlı önyargılı varsayım.
ÖZÜMSEME TUTUMU - PRAGMATİST : Pragmatist tutumlu kişi “olmak zorunda” der. Etkisiz, az verimli ve pratik olmayan alternatifleri ortadan kaldırırlar. İyi verim uzmanları olurlar, çünkü işleri en basit işlevlerine ya da biçimlerine kadar indirgerler. Pratik insanlardır, her şeyi verimli ve basit biçimde yapma eğilimindedirler. Küresel nüfusun % 20’sini oluştururlar. Nötr oldukları için diğer tutumların herhangi birine kayabilirler. Alimler pragmatik tutumdan hoşlanırlar, çünkü bu tutum verimli biçimde öğrenip incelemeyi kolaylaştırır. Sanatçı ise pragmatik tutumu zor bulabilir, çünkü hem yaratıcı hem de pratik olmak için uğraşmak zorunda kalacaktır.
Bazı pragmatist ünlüler şunlardır: Marshall Mc Luhan, Ho Chi Minh, Margaret Thatcher, Mikhail Gorbachev, Papa John Paul II, Prens Charles, Paul Newman.
Olumlu Kutup : Pratik, verimli, sade, işlevsel, makul, kural koyucu.
Olumsuz Kutup : Kesin inançlı, sabit fikirli, dar kafalı, katı, kırtasiye yaratan, aşırı öğüt verici.
Genel olarak tutumlar : Olgun ve yaşlı ruhlar kinik, realist, septik ve idealist gibi daha yoğun tutumları tercih ederler. Deneyimlerinde daha çok duygusal yoğunluk, daha ayrıntılı ve odaklanmış mücadeleler ararlar.
Genelde bilge, rahip ve kral gibi geniş odaklı roller, kendilerini kamuoyu önüne daha çok çıkaracak idealist, spiritüalist, realist gibi geniş odaklı tutumlarla daha rahattırlar. Sanatçı, hizmetkar ve savaşçı gibi dar odaklı roller ise septik, stoik ve kinik gibi dar odaklı tutumlarla daha rahattırlar, çünkü bu tutumlar daha içe dönüktür. Alimler nötr rolde oldukları için pragmatist tutumla mutlu olurlar, ama herhangi bir tutumu diğer rollerden daha kolay benimseyebilirler. Öte yandan doğal olarak daha akli olan alim, kral ve savaşçı gibi katı roller genellikle dengelenmek için idealist gibi duygusal bir tutumu tercih ederler. Gelişme ve kabullenme hedefine sahip insanlar her tutuma geçebilirler, ama gelişme hedefinin favorileri kinik ve realist tutumlardır. Yeniden değerlendirme hedefine sahip insanlar daha çok idealist ya da realist tutumu tercih ederler, çünkü bu deneyimlerini kolaylaştırır. (Sayfa: 185-207)
ANA ÖZELLİKLER
Ana özellik, tutum ve davranış biçimi birlikte bir üçlü oluştururlar. Bu üçlü insanın hedefine ulaşmasını sağlayan vasıtadır. Diğer özelliklerden farklı olarak ana özellik ortadan kaldırılabilir. Sahte kişiliğin büyük bölümünü oluşturduğu için onu ortadan kaldırmak gerçek kişiliğin net biçimde ortaya çıkmasını sağlar. Bunu başardığınızda yaşamınızı dönüşüme uğratabilir, hedefinize yaklaşabilirsiniz.
Ana özelliğinizin farkına vardığınızda kendinize özellikle nerede çelme takma eğiliminde olduğunuzu da anlarsınız. Ana özelliğinize takılıp düşmemeniz konusunda anlayışlı davranırsanız kendinizi kabullenici olursunuz. Ana özelliğin yoğunluk derecesi kişiden kişiye değişir, biri onu hafif diğeriyse yoğun biçimde deneyimleyebilir. Ne kadar güçlü olursa olsun ana özelliği geçici olarak ziyaret edip gözlemler, sonra da ifade edip etmemeyi seçerek onu ortadan kaldırabilirsiniz.
Herkes ana özelliğe sahip olmayı seçmez, çoğu insan gelişme ya da karma amacıyla bir ana özellik seçse de, ana özelliksiz yaşlı ruhlara sıkça rastlanır. Diğer örtüler her enkarnasyonun başlangıcında seçilirken ana özellik büyüme çağında seçilir. Ergenlik çağı açgözlülük, kibir, mazlumluk, kendini yıkma, sabırsızlık, inatçılık gibi tüm ana özellikleri deneme zamanıdır, hepsiyle oynanır ve örnek olarak denenir. İşte bu yüzden gençlerle yaşamak yorucu ve sinirlendiricidir. Ana özellik esnek bir örtüdür, insanlar yaşamları boyunca onun tamamlayıcı kutbuna birkaç kez kayabilirler.
İLHAM ANA ÖZELLİĞİ - KENDİNE DEĞER VERMEME : Kendine değer vermeme ana özelliğine sahip kişi kendi değerini çok düşük görür. Bu, insanın kendini aşağılama yoluyla öz saygısını zedelediği ünlü aşağılık duygusudur. Diğer insanlar bu tür insanı takviye etmeye çalışır, ama bir süre sonra usanırlar. Böylece kişinin değersiz olduğu için sevilmediği yolundaki kehaneti de gerçekleşmiş olur. Kendine değer vermeme, kişisel öz değerin doğru anlaşılması ve öz saygısının yeniden oluşturulmasıyla ortadan kaldırılabilir. Aktör ve yönetmen Woody Allen çevirdiği filmlerdeki kendine değer vermeme rolleriyle ün ve servet kazanmıştır.
Olumlu Kutup : Alçakgönüllülük, uygun perspektif, başkalarıyla ilişkili olarak kendi konumunu anlama.
Olumsuz Kutup : Kendini aşağılama, değersizlik duygusu.
İLHAM ANA ÖZELLİĞİ – KİBİR : Kibir, kendine çok değer verme maskesi ya da üstünlük hissi ardında gizlenen bir çekingenlik, utangaçlık veya kendine değer vermeme duygusudur. Kibirli insanlar dikkatlerini büyük ölçüde kendilerine yönlendirir, bazen diğer insanların onlara yönelttikleri dikkati acı verici bulurlar, bu da çekingenliğe ve utangaçlığa yol açar. Sanki bir kalkan tutuyor gibidirler, eğer kalkanı delip hassas bir noktadan onları vurursanız kendilerini savunmasız hisseder, küçük düşerler.
Aslında kibir, diğer insanların sizi yargılayacakları ve kusurlu bulacakları korkusudur. Kibirli insanlar önce gizlice kendilerini ağır biçimde yargılar, sonra da açık biçimde başkalarını yargılarlar. Küresel nüfusun % 15’i kibir ana özelliğine sahiptir. Kibir ve kendine değer vermeme düşük öz saygısından kaynaklanır. İlginç olan şu ki, olgun ve yaşlı ruhlar kendine değer verme ve kendini kabullenme konusundaki derslerini kolaylaştırmak için genellikle bu iki ana özelliği seçerler. Daha genç ruhlarsa çoğu kez daha dışa dönük ana özellikleri seçerler. Kibir, insanın öz saygısını kazanması ve değerini idrak etmesiyle ortadan kaldırılabilir.
Kibir ana özelliğine sahip bazı ünlüler şunlardır: Mozart, James Joyce, Jan Dark, Aristo, Paul Newman, Madonna, Michael Jackson, Muhammed Ali, Hitler, Mussolini, Liberace, Gurdjieff.
Olumlu Kutup : Gurur duyma, başarılarla iftihar etme.
Olumsuz Kutup : Kendini beğenmişlik, üstünlük duygusu, soğuk davranış, amirane tavır takınma.
İFADE ANA ÖZELLİĞİ – KENDİNİ YIKMA : Kendini yıkma ana özelliği, hayatın yaşanmaya değmez olduğu inancıyla kişinin kendine fiziksel ya da duygusal olarak zarar verme güdüsü ya da eylemidir. Bu ifade edici ana özellik en çok duygusal merkezli insanlarda, özellikle de bu merkezin hareket bölümüne yakalanmış kişilerde bulunur. Küresel nüfusun yaklaşık % 10’u kendini yıkma ana özelliğine sahiptir. Bunu en bariz şekilde alkoliklerde, uyuşturucu kullananlarda, aşırı gözüpek kimselerde ve intihar eğilimli kişilerde görürüz. Bazen kendini yıkma, insanın saplanıp kaldığı yerden çıkabilmek için yaptığı bir manevradır. Bu örtü bir anlamda tek yönlü bir yoldur, insanlar sonunda kendilerini öldürene dek tehlikeli bir şeyi yapmayı sürdürürler.
Kendini yıkma ana özelliğine sahip bazı ünlüler şunlardır: Vincent Van Gogh, Jimi Hendrix, Marilyn Monroe.
Olumlu Kutup : Fedakarlık, teslimiyet, daha büyük bir şey uğruna değerli bir şeyden vazgeçme.
Olumsuz Kutup : İntihar eğilimi, kendini baltalama, mazoşist, sadist, süper ego.
İFADE ANA ÖZELLİĞİ – AÇGÖZLÜLÜK : Açgözlülük, herkese yetecek kadar çok şey olmadığı korkusuyla daha çok isteme, daha çok arzu etme deneyimidir. Bir tür yoksunluk bilincidir, insan ne kadar çok şeye sahip olursa olsun daha fazlasını arzu eder. Açgözlülük ana özelliği küresel nüfusun yaklaşık % 15’ini oluşturur.
Açgözlülük ille de fiziksel olarak tezahür etmeyebilir, daha fazla deneyim, ilişki, mal ve kar için açlık duyma şeklinde duygusal olarak da ortaya çıkabilir. Bu amansız arzu çoğu kez diğer insanları yanınızdan uzaklaştırır. Açgözlü insanlar amaçlarına ulaşabilmek için son derece acımasız olabilirler, çünkü duydukları açlık tarafından yönlendirilmektedirler. Bazı iş adamları, örneğin Howard Hughes, Weingart Şirketinin sahibi Ben Weingart ve Kellogg Şirketinin sahibi William Kellogg açgözlülük ana özelliğine sahip kimselerdi.
Olumlu Kutup : İştah, bolluğa izin verme, doyum arama.
Olumsuz Kutup : Doyumsuz, doymak bilmez bir iştah, ebedi ve cehennemvari bir tatminsizlik.
EYLEM ANA ÖZELLİĞİ – MAZLUMLUK : Mazlumluk (kurban da denir) ana özelliğine sahip bir insan kendine gereksiz yere ıstırap çektirir. İçinde bulunduğu durumu kontrol edemediğini, bu konuda elinden bir şey gelmediğini hisseder, kendini o durumun kurbanı olarak görür. Küresel nüfusun yaklaşık % 15’i bu ana özelliğe sahiptir. Mazlumluk insanın özgür olmadığı, koşulların ya da başka bir kişinin esiri olduğu anlayışına dayanır. Gürültücü ve sessiz mazlumlar vardır. Gürültücü olanlar yüksek sesle sürekli yakınırlar, sessizler ise ıstırapları tarif edilemeyecek kadar büyükmüş gibi davranırlar, ayrıca o kadar pısırık görünürler ki kimse yardımcı olmak istemez. Mazlumlar kurbanlardır, ama kimse kurbanı sevmez.
Mazlum, ıstırap çekmesini kesintiye uğratacağı için zevk ve eğlenceyi kabul etmekte zorlanır, diğer insanları kin duyacak kadar kızdırabilir. Mazlumlar insanları kendilerinden soğuturlar, böylece kendilerine kötü davranıldığı yolundaki kehanetleri de gerçekleşmiş olur. Çoğumuz belli zamanlarda mazlum rolünü oynarız. Mazlumlar bazen ölümle flört ederler, uçurumun kıyısına kadar gider, bazen de intihar girişiminde bulunurlar, hatta kendilerini öldürdükleri bile olur.
Mazlum ana özelliğine sahip bazı ünlüler şunlardır: William Blake, Beethoven, Karl Marx, John Kennedy, Shakespeare, Martin Luther King, Jan Dark.
Olumlu Kutup : Diğerkamlık, kendini değil başkalarını düşünme.
Olumsuz Kutup : Kendini kurban gibi görme, kendini aşağılama.
EYLEM ANA ÖZELLİĞİ – SABIRSIZLIK : Sabırsızlık, bir şeyleri kaçırma korkusundan kaynaklanan sinirlenme ya da gerilim duygusudur. Genellikle acele et yoksa kaçıracaksın korkusu şeklinde tezahür eder. Elbette zaman eşzamanlıdır (her şey aynı zamanda vaki olur), bu yüzden asla geç kalmazsınız, varış zamanınız daima uygundur. Sabırsızlıktan kaynaklanan asabiyet, insanı onun tamamlayıcı ana özelliği olan mazlumluğa götürebilir. Küresel nüfusun yaklaşık % 15’i sabırsızlığı ana özellik olarak seçmiştir.
Toplumunuzda yaygın bir özellik olsa da sabırsızlık olumsuzdur. Aceleyle koştururken an’ın bütünlüğünü gözden kaçırır, içinde bulunduğunuz an’ı dolu dolu yaşayamazsınız. Asla hayatınızın tadını çıkaramazsınız, çünkü daima planlar ve organizasyonlar yapmaktasınızdır.
Sabırsızlık ana özelliğine sahip bazı ünlüler şunlardır: Frank Sinatra, Bruce Willis, Robin Williams, Katherine Hepburn.
Olumlu Kutup : Cesaretle atılma, spontane davranış, cüret etme.
Olumsuz Kutup : Hoşgörüsüz, yargılayıcı, sinirli.
ÖZÜMSEME ANA ÖZELLİĞİ – İNATÇILIK : Bu ana özelliğe sahip kişiler gerçek ya da hayali bir muhalefet karşısında vaziyet alma, taraf tutma özelliğine sahiptirler. İnatçılık bir bakıma değişme ve konumunu kaybetme korkusudur. Küresel nüfusun yaklaşık % 20’si bu özelliği seçmiştir. Daha yaşlı ruhların tercih ettikleri bir özelliktir, tüm diğer ana özelliklere kayma fırsatı verir, bu da onu esnek ve kullanışlı bir engel kılar. Bu ana özelliğin çaresi, dirençle karşılaştığınızda ipin ucunu uygun biçimde bırakmayı öğrenmektir. Örneğin barış görüşmelerinde inatçılık sadece düşmanlık yaratır, oysa değişme korkusunu yenme barış kapısını açar.
İnatçılık ana özelliğine sahip bazı ünlüler şunlardır: Başkan Mao, Fidel Castro, Margareth Thatcher, Rasputin, Pearl Buck, Carlos Castaneda, Ho Chi Minh, Galileo, General Patton, Barbara Streisand, Simone de Beauvoir.
Olumlu Kutup : Kararlılık, azim, sebat ve metanet, amaca bağlılık.
Olumsuz Kutup : Dik başlı, söz dinlemez, ayak direyici.
Genel Olarak Ana Özellikler : Bebek ve olgun ruhlar mazlumluk ve sabırsızlık ana özelliğini tercih ederler, çünkü bu özellikler her iki grubun derslerini kolaylaştırır. Yeni doğmuş ve genç ruhlar genellikle açgözlülüğü seçerler, çünkü her iki grup da büyük miktarda deneyim ya da maddi zenginlik devşirmek ister. Yaşlı ruhlar kendine değer vermeme ve kibir ana özelliklerini tercih ederler. Öz değerle ilgili sorular içeren bu ana özellikler yaşlı ruhlar için önemlidir, çünkü büyük tabloya kıyasla çok az şey bildiklerini idrak edecek kadar uzun bir süredir madde aleminde bulunmaktadırlar. Adeta şöyle derler: “Ben kim oluyorum da konuşuyorum? Ben hiçbir şey bilmiyorum ki!” (Sayfa: 215-235)
MERKEZLENME VE YÜKSEK MERKEZLER
Merkezleriniz olmadan bir şey deneyimleyemezsiniz, özünüz dünyayı onlar vasıtasıyla deneyimler. Merkezlenme günlük yaşamınızda nasıl davrandığınız, nasıl iş gördüğünüzle ilgilidir. Merkezlenme önceden düşünmeden ani durumlarda ne yaptığınızdır, otomatik karşılıktır. İnsandaki yedi merkez şunlardır: Akli, duygusal, hareket, içgüdüsel, yüksek akli, yüksek duygusal, yüksek hareket. Bu yedi merkez, kabaca omurga boyunca uzanan yedi büyük çakraya karşılık gelir ve yedi süptil bilinç merkezini oluşturur. İçgüdüsel merkez omurganın dibindeki çakraya karşılıktır, kral rolüne denktir. Yüksek hareket merkezi cinsel organların üstündeki çakraya karşılıktır, sanatçı rolüne denktir. Hareket merkezi güneş sinirağı (göbek) çakrasına karşılıktır, savaşçı rolüne denktir. Duygusal merkez kalp çakrasına karşılıktır, hizmetkar rolüne denktir. Akli merkez gırtlak çakrasına karşılıktır, bilge rolüne denktir. Yüksek akli merkez üçüncü göz (kaşların ortası) çakrasına karşılıktır, alim rolüne denktir. Yüksek duygusal merkez tepe çakrasına karşılıktır, rahip rolüne denktir.
Yedi merkez olmasına rağmen insanlar aktif biçimde üç merkezden biriyle iş görürler. Bunlar hareket, duygusal ve akli merkezlerdir. Genellikle kullandığımız merkez vasıtasıyla dünyayı deneyimleriz. Bu yüzden bir durum karşısında öncelikle ya harekete geçer ya bir duygu hisseder ya da bir şey düşünürüz. Diğer merkezleri ise esas merkezimizi desteklemek üzere ikinci derecede kullanırız. İçgüdüsel merkez genellikle bilinçdışı olarak iş görür. Üç yüksek merkez ise ancak ara sıra deneyimlenir.
İnsanın herhangi bir durumda ilk kullandığı merkez onun esas merkezlenişidir. Eğer insan durumlara duygularla karşılık veriyorsa duygusal olarak merkezlenmiştir, eğer öncelikle düşünmeyi seçiyorsa akli olarak merkezlenmiştir, eğer öncelikle harekete geçmeyi seçiyorsa hareket olarak merkezlenmiştir. Her bir merkez üç bölüme sahiptir, hareket bölümü, duygusal bölüm ve akli bölüm. Ama bunlar aynı ismi taşıyan merkezlerle karıştırılmamalıdır. Şöyle ki, hareket merkezinin, duygusal merkezin ve akli merkezin her birinin bir hareket, bir duygusal, bir de akli bölümü vardır. Her bölüm deneyimin farklı bir veçhesini yönetir.
Bir insanın çoğu durumda davranışını (alışkanlıktan) hep aynı bölüm belirliyorsa buna kapan denir. Eğer insan akli olarak merkezlenmişse, ama sık sık düşünceleri endişelenmesine yol açıyorsa akli merkezin duygusal bölümünden tepki veriyor demektir, aslında orada kapana kısılmış olabilir. Bölümleri ve kapanları birbirinden ayırt etmek önemlidir. Her merkezin kendi bölümleri vardır, insan herhangi bir bölümde kapana yakalanabilir. Bu, o bölümün sorunlu olduğu anlamına gelmez, kişinin o bölümden karşılık vermesinin uygunsuz olduğu anlamına gelir. Başka bir deyişle, içinde bulunmanız gereken bölümde bulunmadığınız zaman kapan meydana gelir.
Merkezler kişiliğin deneyimini öze aktarırlar. Onlar özle kişilik arasındaki köprüler, tüneller ya da enerji girdaplarıdır. Bir bakıma onları merkezi kumanda ile ileri karakol arasındaki iletişim hatları olarak da düşünebilirsiniz. Bu hatlar bilgiyi ileri geri taşırlar, ileri karakola ya da kişiliğe özün direktiflerini ve rehberliğini iletir, merkezi kumandaya ya da öze de kişiliğin tepkisini aktarırlar. Kişilik aldığı bilgiyle ne yapacağına karar verir, öz ise kişiliğin uzun vadeli gelişme yönünü ve belli olayları (örneğin karmayı) etkileme eğilimindedir. Özünüz siz doğmadan örtülerinizin neler olacağına ve hangi merkezde merkezleneceğinize karar verir. Kişilikse merkezin hangi bölümünü ve örtülerin (olumlu, olumsuz) hangi kutbunu kullanacağına karar verir. Böylece kişiliğin büyük bölümünü olumlu ya da olumsuz kutbun seçilmesi ve bir merkezin seçilen bölümü belirler. Çoğu kere hangi yöne gittiğinize bakıp farklı davranmak isteyip istemediğinize karar verebilirsiniz, her zaman seçim yapmak durumundasınızdır.
AKLİ MERKEZ : Akli merkez temel gereç olarak sözcükleri ve sözcük bilgisini kullanır, bu yüzden duygusal merkezden biraz daha yavaştır. Akli merkez, yaptığınız şeyi neden yaptığınızla ilgili kavramı barındırdığınız ya da muhakemeyi yaptığınız yerdir. Buna yöneltilmiş dikkat ya da niyet denir, çünkü diğer merkezlerde olan bitenlerin ardında bir düşünceniz ya da niyetiniz vardır. Bu yüzden yaptığınız işe niyet ettiğinizde, işin içine niyetinizi kattığınızda, onu diğer merkezlerde olduğu gibi yorulana kadar değil bitirene kadar yaparsınız.
Ayrıca bu merkez olayları geçmiş, şimdi ve gelecek diye tanımlayarak algılarınızı doğrusal bir zaman düzenine yerleştirir. İnsanlar yaşamlarında genelde iki yıllık bir akli devreye sahiptir. Bu, yaptığınız şeyle ilgili kavram ve netliğe onun üzerinden ancak iki yıl geçtikten sonra erişebileceğiniz anlamına gelir.
Akli merkez aşırı geliştiği ya da diğer merkezlerle denge içinde olmadığı zaman kişi aydın ve zeki görünebilir, her türlü fikre sahip olabilir, ama eylemden ya da duygudan yoksundur. Akli olarak merkezlenmiş insanlar batı toplumlarında avantajlıdır, çünkü toplum onları ödüllendirecek şekilde yapılandırılmıştır. Okuma, yazma ve konuşma akli merkezin işlevleridir ve bu işler geniş bir sözcük bilgisine sahip olmaya dayanır. Akli olarak merkezlenmiş kişiler doğal olarak felsefeye, gazeteciliğe, hukuka, araştırmaya, edebiyata ve benzeri alanlara çekilirler.
Akli olarak merkezlenmiş bazı ünlüler şunlardır: Earl Warren, Lenin, John Kennedy, Yasser Arafat, Carlos Castaneda, James Joyce, Sokrat, Katherine Hepburn, Dustin Hoffman.
Olumlu Kutup – İçgörü : Akli merkezin olumlu kutbu içgörü ya da düşüncedir, düşünce birdenbire ortaya çıkan özgün fikir olarak tarif edilir. Saf düşünce lineer değil spontanedir, bir anda ortaya çıkar, kendiliğinden gelen bir idraktir.
Olumsuz Kutup – Muhakeme : Akli merkezin olumsuz kutbu muhakemedir. Birkaç fikri bir araya getirip mantıkla birbirine bağlamaya kalkıştığımızda muhakeme yapmış oluruz. Muhakeme, zavallı insanın işleri halletmek için kullandığı yaklaşımdır. Duygusal ve içgüdüsel merkezlerin güç ve hızıyla kıyaslandığında yavaş ve sıkıcıdır.
DUYGUSAL MERKEZ : Duygusal merkezin tepkisi hoşlandım ya da hoşlanmadım şeklindedir. Duygusal tepki düşünceden çok daha hızlıdır, sevinç, öfke, neşe ya da üzüntüyle karşılık vermek sadece bir an alır. Duygusal merkez salgı bezlerinizin içsel ya da dışsal deneyimlere verdikleri fizyolojik tepkileri de içerir. Basitçe söylemek gerekirse duygu histir. Ama örneğin fiziksel acı içgüdüsel merkezle ilgilidir, ayrıca akli olarak merkezlenmiş kişiler genelde hisleriyle temasta değildirler. Onlar aslında hislere sahip olmama eğilimindedir, ama hisleri olduğunu düşünürler. Öte yandan nesnellik akli merkezin bir niteliğidir, duygu akli merkezi çarpıttığı zaman nesnellik yitirilir. O şu özdeyişle özetlenebilir: “Kalbin, zihnin bilmediği nedenleri vardır.”
Duygusal merkezi dengeli olan kişiler duygusal olarak açık ve uyumlu görünürler. Duygusal olarak merkezlenmiş insanlar çoğunlukla sanatlara, moda tasarımcılığına, tiyatroya ve müziğe çekilirler. Durumlar ya da insanlarla ilgili doğru algılar ve önseziler edinebilirler. Bu konuda nasıl sonuca vardıkları sorulduğunda çoğu kez bunu açıklayamaz, akli olarak merkezlenmiş arkadaşlarını tatmin etmek için nedenler uydururlar. Son derece duyarlı olabilir ve kolayca incinebilirler.
Duygusal olarak merkezlenmiş bazı ünlüler şunlardır: Jack Kerouac, Jimi Hendrix, Marilyn Monroe, Ernest Hemingway, Beethoven, Albert Einstein.
Olumlu Kutup – Duyarlılık : Duygusal merkezin olumlu kutbu direkt olarak duyumsayıp hissetmekle ilgilidir. Bu kutupta iş gören kişi son derece algılayıcıdır, durumu hızla değerlendirebilir.
Olumsuz Kutup – Aşırı duygusallık : Duygusal merkezin olumsuz kutbunda iş gören kişi son derece sübjektiftir, belirli bir durumda aşırı ve durumla ilgisiz hislere kapılır. Örneğin, aşırı duygusal insan bir eşyayla anısı olduğu için en işe yaramayan şeyleri bile çöpe atamayabilir.
HAREKET MERKEZİ : Hareket merkezi doğduğunuz andan bu yana öğrendiğiniz her şeyi barındırır. Yürüme, konuşma, koşma ve atma türünden şeyleri yapan hareket merkezidir. Hareket merkezli insanlar sürekli eylem yumaklarıdır, yerlerinde pek duramaz, hareketsiz kalamaz, bir odanın içinde bile sık sık yerlerini ve oturuş biçimlerini değiştirirler. Onlar çoğunlukla profesyonel atletizm, havacılık, denizcilik, polislik, gezici pazarlamacılık ve inşaatçılık gibi mesleklere ya da sürekli hareket halinde olmalarını sağlayacak türden işlere çekilirler.
Hareket merkezi duygusal ve akli merkezlere meydan vermeyecek şekilde geliştiğinde kişi düşüncesiz ve duygusuz bir makine gibi davranır. Hareket merkezi dengeli olduğunda ise kişi fiziksel olarak zinde ve sağlıklıdır, çoğunlukla fiziksel türdeki işleri yapmakta başarılıdır.
Hareket olarak merkezlenmiş bazı ünlüler şunlardır: Başkan Mao, Gertrude Stein, Malcolm X, Don Juan Matus, General Patton.
Olumlu Kutup – Verimli : Olumlu kutup verimli ya da amaçlı harekettir. Bunlar dayanıklı nitelikte hareketlerdir ve istemli sinir sistemini, yürümeyi, konuşmayı, kucaklamayı, dans etmeyi, oyun oynamayı ve çalışmayı içerirler. Verimli hareket ayrıca bir heykel, bir bina ya da bir alet gibi kalıcı şey üreten maksatlı hareketleri de içerir. Bu tür insan başladığı işi sonuna kadar götürüp bitirir.
Olumsuz Kutup – Verimsiz : Hareket merkezinin olumsuz kutbu verimsiz harekettir. Bu sinirli biçimde odayı arşınlamak ya da parmaklarını masaya endişeli biçimde vurmak gibi amaçsız hareketleri içerir. Bu durumda enerji elle tutulur bir sonuca ulaşmadan dağılır. Hiçbir işi tamamlamadan bir işten diğerine geçmek de olumsuz kutbu tanımlayan yararsız faaliyet türüdür.
İÇGÜDÜSEL MERKEZ : İçgüdüsel merkez tüm diğer merkezler için nötr bir merkezdir, meydana gelen her şey içgüdüsel merkez üzerinde etki yapar. Bedenin canlılığını sağlayan tüm işlemleri yönetir, ayrıca istem dışı sinir sistemi olarak da bilinir. Bu kalbin, akciğerlerin, salgı bezlerinin çalışmasıdır, hayatta kalmak için gereklidir. Hızla üzerinize gelen bir arabadan kaçıp kurtulduğunuzda ya da yoldaki bir çocuğa çarpmamak için içgüdüsel olarak frene bastığınızda içgüdüsel merkezden davranırsınız. Bu merkez düşünce ya da duygunun müdahalesi olmadan spontane şekilde iş görür, ayrıca hem mevcut çevresel koşullar, hem de geçmiş yaşam anıları hakkındaki bilgiye ulaşabilir.
İçgüdüsel merkez akli merkez gibi lineer zamana göre işlev yapmaz, onun için tüm zaman şimdi’dir. Yüksek merkez deneyimine geçmenizi sağlayan özel bir işleve de sahiptir. Birçok spiritüel gelenek tarafından düşük ve kaba bir şey, aşılması gerekli bir şey olarak tanımlanmıştır, oysa yüksek merkezlere giriş kapısıdır. Bu gerçek, şamanlar, Mevleviler, derin meditasyon ya da spiritüel uygulama yapan kişiler tarafından iyi bilinen bir olgudur.
İnsanlar tuvaletteyken bir içgörü ya da anlayışa ulaştıklarını söylerler. Tuvalet faaliyeti sırasında kendinizi, başkalarını, hatta hayvanları gözlemleyerek insanın bu durumda hafif bir trans haline girdiğini fark edebilirsiniz. Bu durumda beden tümüyle gevşer ve akli merkezle duygusal merkez geçici olarak faaliyetlerine son verirler. İçgüdüsel merkez devreye girer, zihinsel gevezelik biter ve yüksek merkez deneyimi mümkün hale gelir. Ölümden dönen insanlar bile o haldeyken büyük bir içgörü ve ruhsal uyanış yaşadıklarını bildirmişlerdir. Ölümden dönme deneyiminde beden hayatta kalabilmek için tamamen içgüdüsel hale gelmiş, böylece yüksek deneyime bir kapı açılmıştır.
Benzer şekilde bilinci etkileyen uyuşturucular da içgüdüsel merkezi uyarırlar, bu da kişinin ya büyük bir korkuyla tepki göstermesine ya da yüksek merkezlere ve onlarla ilişkili zirve deneyimlere ulaşmasını sağlar. Trans halinde dans etme, oruç tutma, derin meditasyona girme, davulla tempo tutma ve derin solunum yöntemleri yüksek merkezlere ulaşmak için içgüdüsel merkezi açma yollarıdır. Yüksek sesli rock müzik, gençlerin yeni yaşam süreçlerini bilinç dışı biçimde gözden geçirmek ve özümsemek için içgüdüsel merkezi açma yöntemlerinin iyi bir örneğidir.
Bir insan, yaşamının yönünü değiştirmek ya da eski bir kalıbı bırakıp yeni bir kalıp edinmek için içgüdüsel merkezi kullanabilir. Bu çoğunlukla hastalanma şeklinde ortaya çıkar, kişi bu durumda birkaç gün ya da birkaç hafta boyunca içgüdüsel merkezi deneyimler ve bu sırada bilinç dışı bir incelemede bulunur. Bu tür kişilerin iyileştikten sonra daha önce bir türlü veremedikleri çok zor bir kararı verdiklerine sıkça rastlanır.
İçgüdüsel merkezin istem dışı kullanılışı, genellikle bedenin mevcut faaliyetine son verip hayatta değişik bir yol tutmasını isteyen öz tarafından sağlanır. Bazen bir savaşta yer alan ya da gerilimli bir mesleği sürdüren kişi hastalanıp görevini sürdüremez hale gelir. Böylece hastalık bir deneyim görevi yaparak kişinin meslek değiştirmesine, evliliğine son vermesine ya da savaş alanından uzaklaşarak daha uzun yaşamasına neden olur. Hastalanmanın alternatifi ise insanın içgüdüsel merkeziyle temasa geçmesi ve daha derin süreçlerin farkına varmasıdır, bunun bir yolu da meditasyondur.
Birkaç günlük bebek, tam anlamıyla içgüdüsel merkeze dalışın iyi bir örneğidir. Büyüdükçe öteki merkezler devreye girer ve içgüdüsel merkez derinlere gömülür. Helen Keller, yaşamlarının çoğunu içgüdüsel merkezde yaşamış ünlü kişilerin az sayıdaki örneklerinden biridir. Diğer örnekleri ise derin komada bulunanlar, geri zekalılar ve beyinleri epey zarar görmüş kimselerdir.
Olumlu Kutup – Farkında : Olumlu kutup temel var oluş farkındalığını içerir, ama geri zekalı birini, trans ve derin meditasyon halindeki bir insanı da içerir. Bu insan çocuk ruhlu görünecek, son derece sade ve basit düzeyde iş görecek, yaşam fonksiyonlarını doğal şekilde ama farkındalık içinde kullanacaktır.
Olumsuz Kutup – Otomatik : Olumsuz kutup anormal derecede hayale dalma ve içe kapanma durumunu da, farkındalıktan yoksun biçimde yapılan otomatik ya da mekanik davranışı da içerir. Uyurgezerlik, farkında olmadan yapılan mekanik davranışın bir başka örneğidir. Bu kutup, otomatik olarak hareket eden “uyanık uyku” halindeki herkesi kapsar.
YÜKSEK MERKEZLER: Yüksek merkezler insanların bağlantıları görüp hayatın büyük tablosunu anlamalarını sağlarlar, düşük merkezler ise bölmek ve sınıflandırmak için kullanılırlar. Yüksek merkezler öze, düşük merkezler kişiliğe aittir. Yüksek merkezler aslında ayrı olmadığımızı, büyük bütünün parçaları olduğumuzu hatırlatırlar. Özünü hatırlama, fizik katın bir illüzyon olduğunu hatırlamadır. Yalnızlık ve unutkanlık diğer katlarda mevcut değildir.
Yüksek merkezlere herkes ulaşabilir, ama bu deneyime gereken değeri vermeyebilir. Ruh yaşlandıkça onları daha fazla deneyimler ve bunun hazzını yaşar. Genç ruhların ise karma ve ayrılık derslerini yaratabilmeleri için kendilerini unutmaları gerekir. Bir deneyimin hangi yüksek merkezle ilişkili olduğunu her zaman net biçimde anlamayabilirsiniz, çünkü ayrımların ve etiketlerin anlam ifade etmediği bir birlik duygusu hissedebilirsiniz. Yüksek merkezler yüksek enerji yerleridir, insanlar orada uzun süre kalamazlar.
Bu merkezlerin olumsuz kutupları düşük merkezlerin olumsuz kutuplarıyla aynı değildir, çünkü onların farklı bir anlamı vardır. Düşük merkezlerde olumsuz kutuplar sahte kişiliğin işlevleriyle ilintilidir, bu yüzden her iki tarafa da iyi bir duygu vermezler. Yüksek merkezlerdeki olumsuz kutuplar ise aydınlatıcı deneyimle ilgili daha dar bir bilinçli farkındalık bandını temsil ederler, düşük merkezlerden farklı olarak genelde iyi bir duygu verirler. Yüksek merkezlerin olumlu kutbunda hiçbir ayrılık duygusu yoktur, tüm yaşam karşılıklı ilişki içindeki çok parçalı bir bütün olarak görülür.
Olumsuz kutuplarda hala bir ayrılık duygusu, bir sen-ben farkındalığı vardır. Olumlu kutuplar yüksek bir farkındalıkla deneyimlenirken olumsuz kutuplar genellikle bilinçsiz biçimde deneyimlenir. Örneğin, insan telepatik bir iletişimde bulunduğunun ya da bir sezgi aldığının farkında olmayabilir. Süptil enerji akışlarıyla ilgili farkındalığınızı artırmanız ödüllendirici bir uygulamadır.
YÜKSEK DUYGUSAL MERKEZ
Olumlu Kutup – Sevgi : Yüksek duygusal merkezin olumlu kutbuna girmenin yolu insanın komşusunu kendisi gibi sevmesidir, çünkü o sizsiniz. Bu duygusal bağlılık, onu deneyimleyenler için berrak ve sözsüz bir hal yaratır. Bu, meditasyon yapanların spiritüel yolda ulaşmaya çalıştıkları saf sevgi halidir. Bazı ruhsal öğretiler esas olarak bu yüksek duygusal sevgi deneyimi üzerinde odaklanırlar. İsa Mesih’in öğretileri bunun bir örneğidir. İsa’dan en yüksek dersi vermesi istendiğinde, İsa bu dersin kendimizi, komşumuzu ve Tanrıyı sevmek olduğunu söylemiştir.
Olumsuz Kutup – Sezgi : Yüksek duygusal merkezin olumsuz kutbu sezgidir. Bu, insanın içinde bulunduğu hali empatik olarak algılayan yüksek düzeyli bir yetenektir. Dar bir sevgi bandını, yani her yönden tamamen sevecen olmamayı temsil eder. Bir başkasının duygularını anlama yeteneği elbette aynı duyguları hissedip o insanla özdeşleşmek anlamına gelmez, sadece o insanı algılayabilmek anlamına gelir. Genelde ille de sevecen bir hal olması da gerekmez, burada odak insanın empatiye girdiği belli bir kişi üzerinde daralır. İnsanın kendindeki ve başkalarındaki kalıpları, dinamikleri ve derin duyguları görebilme yeteneği psişik yetenekleri de içerir. Yüksek duygusal haldeki psişik kişi alışılmış duygusal ve akli süreçleri aşar, geçmiş, şimdi ve gelecekte olabilecek olayları ya da durumları bir anda algılayabilir. Psişik kişi, bir insanın yaşam yolunda neler olup bittiğini yüksek duygusal merkezin olumsuz kutbundan hisseder. Bu, olumlu kutbun mutlak sevgi hali gibi yetkin bir hal değildir, ancak yine de yüksek düzeyden bir faaliyettir.
YÜKSEK AKLİ MERKEZ : Yüksek akli merkez var olan her şeyin gerçeğini deneyimler. Bu yolla deneyimlenen realite kalıcı ve ölümsüzdür. Dil, yüksek merkezlerin kaynaştırıp birleştirdiği deneyimi parçalara böler. Bu merkezin deneyimi gerçeği idrak etmeyle ilgilidir. Realite hakkındaki bu gerçek var olan her şeyin asli birliği ve bölünmezliğiyle ilgilidir. Elbette sahte kişilik sık sık bu gerçekle kavga eder, çünkü bağımsız olarak varlığını sürdürmeye programlandığı için sınırlılığını kabul etmek istemez.
Olumlu Kutup – Gerçek : Yüksek akli merkezin olumlu kutbu gerçektir. Şu ya da bu gerçek hakkında değil, var olan her şey hakkındaki gerçektir. Üstat Lao Tsu bu merkezden öğretmiştir. Elbette gerçeğin dereceleri vardır, kişisel, dünyevi ve evrensel gerçekler. Dahası bunlar zamanla değişen gerçeklerdir, bir insan için gerçek olan bir başka insan için olmayabilir.Yüksek akli merkezde daha dar değil, daha geniş gerçekleri algılarsınız.
Olumsuz Kutup – Telepati : Yüksek akli merkezin olumsuz kutbu telepatidir, bu da yüksek düzeyli gerçeğin dar bir bandıdır. Telepati, bir başka insan için doğru olanı bilmektir, onun kim olduğu, nereden geldiğiyle ilgili akli bir içgörüdür. Bu duygusal olmaktan çok akli bir deneyimdir, ruhsal evrim için değerli bir vasıta olabilir.
YÜKSEK HAREKET MERKEZİ : Yüksek hareket merkezi güzellik ve saf enerjiyle ilişkilidir. Nasıl yüksek duygusal merkez sevgiyi, yüksek akli merkez gerçeği temsil ediyorsa, yüksek hareket merkezi de saf şekliyle enerjiyi temsil eder. Onlar sevgi, gerçek ve enerji üçlüsünü, yani evrenin yapı taşlarını oluştururlar.
Yüksek hareket merkezi enerjiyi yönetir. Burada söz konusu olan düşük hareket merkezinde olduğu gibi yürümek, konuşmak ve hareket etmek için kullandığınız enerjiden daha süptil bir çekirdek enerjidir. Yüksek hareket merkezi enerjiyi normal yürüme ve koşma işlevlerinin ötesine, daha yüksek ve daha incelikli bir şekle yönlendirmekle ilgilidir. Bu merkez üç alanı kapsar. Birincisi, cinselliğe tekabül eden fiziksel ilişkilerinizdir. Bu, insanlarla nasıl ilişki kurduğunuzu, onlar hakkında neler hissettiğinizi de içerir. İkincisi, dışsal enerji deneyiminizle ve bu enerjiyle fiziksel çevreyi yönlendirmek için ne yaptığınızla ilgilidir. Üçüncüsü, içsel enerji deneyiminizdir ya da enerjinin içinizden nasıl aktığıdır. Bu sağlığınızla ilgilidir, yani genel enerji düzeninizin bir tıkanıklığa maruz kalıp kalmamasıyla.
Yüksek hareket merkezi yoğun bir enerji hissidir, özellikle gruplarda sirayet edicidir, bir dostluk, esenlik ve heyecan duygusu olarak tezahür eder. Bireysel olarak bu enerji aşık olma duygusu ya da diğer insanlara yoğun bir bağlılık duygusu olarak deneyimlenebilir. Yüksek hareket yedinci ve son merkezdir, tüm merkezlerin ve bu merkezlerle ilgili öğrenilmiş tüm derslerin bütünleştirilmesini temsil eder, yani duygusal, akli ve ruhsal düzeyde öğrenilmiş her şeyi fizik bedenlerimizde bütünleştirmeyi içerir. O bir Budaik kat deneyimidir. Evrende zaten mevcut enerjiyi bedeninize nasıl getirdiğinizi, içinizden akmasına nasıl izin verdiğinizi ve nasıl yönlendirdiğinizi belirler.
Olumlu Kutup – Bütünlenme : Evren, gerçek, sevgi ve enerjiden oluşur. Hayatınızda neyin gerçek olduğunu anlamanız, değer verdiğiniz her şeyin sevmek ve sevildiğini hissetmek üzerinde merkezlendiğini görmeniz ve bu prensipleri uygulamanız bütünlenmedir. Başka bir deyişle hepsini bir araya getirmektir. Enerjinin bileşimindeki tüm parçalar kusursuz olarak ortaya çıkar ve bütünlenir. Örneğin güzellik bir enerji duyumsamasına verdiğimiz karşılıktır. Sanat eserlerini ve doğadaki güzelliği takdir etmek yüksek hareket merkezli bir deneyimdir. Buda’nın öğretileri bu merkezin olumlu kutbuyla ilintilidir.
Olumsuz Kutup – Arzu : Yüksek hareket merkezinin olumsuz kutbu, sahip olmadığınızı hissettiğiniz şeye sahip olmak için duyduğunuz güçlü arzudur. Bu, istediğiniz o şeyden, o kişiden ayrı olduğunuzu gösterir. Kişi kendini kusurlu, eksikli hissetmekte ve enerjiyi dengelemek, kusursuzlaştırmak istemektedir. Arzu bazen Budizm’de olduğu gibi bir ıstırap nedeni olarak görülür, çünkü Budizm arzulardan kurtulmayı tavsiye eder. Ancak bizi diğerleriyle birleşmeye, daha doyum verici bilinç hallerine ulaşmaya güdüleyen şey arzudur. Arzu olmasa, örneğin meditasyon yapan kişi daha ileri gitmek, daha derinleşmek için bir nedene sahip olmazdı. O halde arzu yüksek hareket merkezinin olumlu kutbu olan mutlak güzellik halinin ya da bütünlenmenin dar bir bandıdır. Daha çok ıstıraba neden olan bağlılıktır, düşük merkez işlevidir, yani sahte kişiliğe aittir.
Merkezlenmenin Ruh Çağları ve Rollerle İlişkisi : Potansiyel olarak tüm merkezlere ulaşabilir durumda olmalarına rağmen insanlar yüksek merkezlerde yaşamazlar, genelde akli merkezde, duygusal merkezde ya da hareket merkezinde yaşarlar. Az sayıda kişi karmik dersler nedeniyle ya da deneyimlemek amacıyla bir ömür boyu içgüdüsel merkez üzerinde odaklanır.Yeni doğmuş ve bebek ruhlar içgüdüsel merkezi çok kullanırlar. Genç ruhlar hareket merkezinden zevk alır, olgun ruhlar duygusal merkezden hoşlanır, yaşlı ruhlar da akli merkeze çok güvenirler.
Yeni doğmuş ve bebek ruhlar nadiren yüksek merkezleri deneyimlerler. Olgun ve yaşlı ruhlar yüksek merkez deneyimlerinden hoşlanırlar ve zamanın üçte birine kadar orada odaklanabilirler. Hangi merkezi seçeceğiniz, genelde hangi örtüleri seçtiğinizle ilgilidir. Belli merkezler belli roller tarafından rağbet görür, örneğin alimler akli merkezi tercih ederler, rahipler ve sanatçılar en çok duygusal merkezde rahattırlar, savaşçılar ve krallar ise hareket merkezinden hoşlanırlar.
Tüm merkezler yaşamlar boyunca tüm roller tarafından seçilip geliştirilirler. Nihai hedef tüm merkezleri, özellikle düşük merkezleri dengelemeyi öğrenmektir, böylece akli, duygusal ve hareket merkezi eşit biçimde kullanılabilir. Birçok spiritüel disiplin merkezleri dengelemek için yöntem ve teknikler öğretir. Bunlar hem akli hem de duygusal unsura sahip hareketlerden oluşur. Gurdjieff tarafından geliştirilen dansların amacı buydu.
Merkezlerin Bölümleri : Her merkezin hareket, duygusal ve akli olmak üzere üç bölümü vardır. Her biri üç bölümden oluşan yedi merkez ya da kullanılabilecek yirmi bir bölüm vardır. Ancak ezoterik doğaları nedeniyle yüksek merkezlerin bölümleri burada anlatılmayacaktır. Merkezlerin bölümlerinin niteliği şöyledir:
1- Hareket Bölümü : Her merkezin hareket bölümü insanın dikkatini dışarıya, dışarıdaki nesnelere yöneltmesiyle ilgilidir. Bu, bir şeye ya da birine büyülenmiş gibi bakmayı da içerir. Hareket bölümü mekanik bir dikkat gibidir, yani televizyon seyretmek ya da sokakta yürümek gibi daha çok mekanik biçimde yapılabilen herhangi bir şeydir. (büyülenme dikkati)
2- Duygusal Bölüm : Herhangi bir merkezin duygusal bölümü “bölünmüş dikkati” yani hem dışardaki bir nesneye dikkatini verip hem de aynı anda kendinin farkında olmayı içerir. Her merkezin duygusal bölümünde dikkat nesne tarafından tutulur.
3- Akli Bölüm : Her merkezin akli bölümü bir üçlü farkındalığı içerir. Kendinin farkındalığı, baktığı şeyin ya da konuştuğu kişinin farkındalığı ve her ikisini de içeren daha büyük bir şeyin farkındalığı. Her merkezin akli bölümünde dikkat yönetilir, yani maksatlıdır. Bu üçlü bir enerji devresi oluşturur, buna “kendini hatırlama” denir. Merkezin hangi bölümünde bulunacağını kişiliğimiz seçer, merkezi ise özümüz seçer.
İçgüdüsel Merkezin Bölümleri : İçgüdüsel merkezin hareket bölümü beş duyuyu kapsar. Refleksler, gülme, esneme, işitme, görme, dokunma, tatma ve koklama. Bunların hepsi de otomatik içsel işlevlerdir. Örneğin esneme enerjiyi bir merkezden diğerine aktaran bir vasıtadır. Bu, otomatik olarak iş gören ve enerjiyi gerektiği gibi dağıtan içgüdüsel merkezdir.
İçgüdüsel merkezin duygusal bölümü fiziksel duygularla, yani hoş ya da nahoş olarak hissedilen, hoşlanılan ya da hoşlanılmayan, kendine çekilecek ya da itilip reddedilecek şeylerle ilgilidir. Derin bir zihin karışıklığı içinde yaşayan şizofrenik kişiler içgüdüsel merkezin duygusal bölümünde kapana kısılabilirler. Bu bölüm ayrıca korku deneyimini de yönetir, aşırı uçta ise bu insanı paranoid hale getirebilir.
İçgüdüsel merkezin akli bölümü hayatta kalmayı sağlayan mekanizmanın gizli bölümüyle ilgilidir. Bu, organizmayı savaş ya da kaç durumlarında koruyan ilkel mantıktır. Merkezin bu bölümü bedenin ağırlığını, ısısını vs yönetir. Buna bedeni mikroplara, diş çürümelerine karşı koruyan tüm mekanizmalar da dahildir. Ayrıca geçmiş yaşamların anıları da bu bölümde depolanır. Bunlar bilinçaltı düzeyde insanın davranışlarını etkiler. Hipnoz, içgüdüsel merkezin akli bölümünü yüzeye çeker ve bilgiyi her zaman hatırlanabilecek biçimde akli merkeze aktarır. Öz, içgüdüsel merkezin bu bölümünü kişiliği belli tarzda karşılık verecek şekilde programlamakta kullanır, böylece çeşitli derslerin öğrenilmesi ve anlaşmaların yerine getirilmesi sağlanır.
Hareket Merkezinin Bölümleri : Hareket merkezinin hareket bölümü yürüme, konuşma, yemek yeme, yazı yazma gibi öğrenilmiş işlevlerle ilgilidir. Ayrıca belleğin işlevlerini ve alışılmış tepkileri de yönetir. Bunlar belli bir his ya da düşünce gerektirmeyen işlevlerdir.
Hareket merkezinin duygusal bölümü duygusal hareketleri yönetir. Bunlar dans etmek, cinsel oyun, sporlar, el hareketleri, duruşlar, beden dili gibi duyguyla ilgili tüm ifade edici hareket biçimlerini kapsar.
Hareket merkezinin akli bölümü savaş sanatlarında olduğu gibi akıllı davranışla ilgilidir. Bunlar gerçek bir dikkat gerektiren hareketlerdir. Oyunculuğu, icat yapmayı, matematiği, hızlı hesap yapmayı kapsar. Bu konuda Leonardo da Vinci iyi bir örnekti, çünkü icat yapmaktan çok, icadın nasıl yapılacağını bilmekte ustaydı.
Duygusal Merkezin Bölümleri : Duygusal merkezin hareket bölümü duygularla davranma ve spontane faaliyetlerle ilgilidir. Huysuzluk nöbetleri ve yerinde duramama da bu sınıflandırmaya girer, temelde hislerle davranmaktır. Bu bölüm ayaklanma gibi kitle psikolojisini ya da büyük spor olaylarında görülen kitle duygularını, ayrıca spontane anıları da yönetir. Bu merkezden işlev gören kişiler hissettikleri şeyleri eyleme geçirebilir ve çok yaratıcı olabilirler. Yaratıcılıklarını beslediği için sanatçılar bu bölümde iş görmekten hoşlanırlar. Walt Whitman, Andrew Wyeth ve Ernest Hemingway bu bölümden iş görmüşlerdir.
Duygusal merkezin duygusal bölümü saf duyguyla ilgilidir. Onun ardında hiçbir neden ya da düşünce yoktur, bunlar sevinç, üzüntü, özlem gibi spontane duygulardır. Burada hiçbir eylem gerekli değildir, bu duyguyla gidilecek hiçbir yer ve duyguyu tahlil edecek hiçbir neden yoktur. Bu saf ağlama, saf gülme, saf duygudur.
Duygusal merkezin akli bölümü doğru olanı, duyguların ardındaki nedenleri anlama, ilişkileri görme, gizli planı bilmeyle ilgilidir. Akli bölüm idrakli biçimde ayırt etmeyi yönetir. İşlev görülecek mükemmel bir bölümdür, çünkü diğer merkezlenmelerden daha hızlı ve doğrudur. Başka bir deyişle, duygusal olarak merkezlendiğinizde akli analizden daha doğru, daha hızlı algı ve idraklere ulaşabilir, sonra da problemi akli bölümden çözebilirsiniz. Shakespeare, Vincent Van Gogh, Marilyn Monroe bu bölümden iş görmüşlerdir.
Akli Merkezin Bölümleri : Akli merkezin hareket bölümü akli bellekle ilgilidir. Bu bölüm ayrıca iletişimi ve düşünceye dayalı tüm eylemleri yönetir. Savaş, tasarlanmış cinayet, belli bir meseleğe girmek, bunların hepsi düşünceye dayalı eylemlerdir, yani önce düşünce sonra eylem gelir. Bu bölümde kapana kısılmış insan bir düşünceyi bitirmeden diğerine geçer, bu da insanı verimli olmayan çılgınca bir düşünme nöbetine götürebilir. Alimlerin bu kapana kısılmaları, onları hiçbir eyleme götürmeyen ve ardı arkası kesilmeyen düşüncelere sevkeder.
Akli merkezin duygusal bölümü arzuları, ilgileri, kararları, endişeleri, depresyonları, iyimserlikleri ve kötümserlikleri yönetir. Bunlar duygusal tepkilerle sonuçlanan düşüncelerdir. Endişe ya da çöküntü orijinal düşünceye bir karşılık, bir tepki olabilir. Birçok psikoterapi türü, akli merkezin duygusal bölümünde kapana kısılmış insanlarla uğraşır. Kaygılar, endişeler ve çöküntüler gerçek duygular değildir. Onlar düşünceye dayanırlar, bu yüzden herhangi bir boşalma ya da doyumla hafifletilip giderilemezler. İnsan gerçek duyguyu ve o duygunun boşalımını sadece duygusal merkezde hissedip deneyimleyebilir. Akli merkezin akli bölümü o orijinal düşünceyi, fikri ya da inancı bir yenisiyle değiştirmek için göreve çağrılmalıdır.
Akli merkezin akli bölümü saf düşünceyi, orijinal bir fikri ya da yeni bir inancı yönetir. Bu bölüm felsefeyi, mantığı, bilinçli farkındalığı, bilinçliliği, var olduğumuzun bilgisini ve yeni kavramların evrimini yönetir. (Sayfa: 241-278)
BEDEN TİPLERİ
Bir insanın beden tipi, boyu, kilosu, kemik yapısı, dişler, tırnaklar, saç ve cildinin rengi, kasların biçimi, kısaca bedenin her yönüyle ilgilidir. Beden tipleri iki unsura sahiptir, fiziksel ve duygusal. Örneğin Satürn beden tipi yüksek fiziksel dayanıklılık olumlu özelliğine ve omurga rahatsızlıkları olumsuz özelliğine sahiptir. Mars beden tipi haksızlığa uğrayan kimseleri destekleme olumlu özelliğine ve düşünmeden hareket etme olumsuz özelliğine sahiptir.
Beden tipleri doğrudan gezegenlerle ilintilidir. İnsanın fiziksel görünümü büyük ölçüde döllenme anında gezegenlerin konumlanışları tarafından belirlenir. Cenin, ana babanın gen havuzundan o yaşamın amacına uygun nitelikleri seçer. Gezegenlerin konumu ise genel olarak beden için bir tür mimari plan (mavi kopya) görevi yapar. İşte bu yüzden aynı ailenin çocukları birbirlerine benzeseler bile renk, cüsse ve beden şekli açısından çok farklıdırlar. Genellikle insanlar üç gezegensel tipin bileşimidir, bunlardan biri ana tip, diğer ikisi de ikinci derecede tiplerdir. Bazen insan iki gezegensel etkinin bir bileşimi olabilir, nadiren de sadece bir gezegen tarafından etkilenmiş saf bir tipe rastlarız.
Öz bazen beden tipini bir eksantriklik (gariplik) vasıtası olarak kullanır. Bu yüzden, anormal derecede uzun boylu olmanız kabullenme hedefi için ilginç bir meydan okuma olacaktır. Bunun zıddı ise çok kısa boylu olduğu halde güçlü biçimde hükmetmeye çalışmış Napolyon’da görülebilir. Böylece beden tipleri belli karmik deneyimleri desteklemek ve insanın var oluşuna çeşni, merak ve mizah katmak için kullanılabilir. Sağlıksız bir beden ya da kısıtlı bir genetik oluşum, karmik borç nedeniyle bir başkası tarafından bakılmaya muhtaçsa görevini layıkiyle başaracaktır. Beden tipini etkileyen 7 ana gezegen vardır: Ay, Merkür, Venüs, Satürn, Jüpiter, Mars ve Güneş. Beden tipini etkileyen diğer iki gezegen Uranüs ve Neptündür. Onlar Dünya’ya en uzak gezegenlerdir, etkileri azami % 30’a ulaşabilir. Pluto ise nadiren etkiler.
Beden tipleri yeni doğmuş, bebek ve genç ruhları, olgun ve yaşlı ruhlardan çok daha fazla etkiler. Yeni doğmuş ve bebek ruhlar diğer ruhlara kıyasla beden tiplerini rollerine göre seçerler. Örneğin bebek ruhlu bir savaşçı cüsseli ve güçlü bir bedene en yüksek önceliği verecektir, oysa yaşlı ruhlu bir savaşçı için bu fazla önem taşımayacaktır. Belli roller belli beden tiplerini tercih ederler. Örneğin savaşçılar ve krallar fiziksel gücü nedeniyle Mars beden tipinden, dayanıklılık için de Satürn beden tipinden hoşlanırlar. Krallar azameti nedeniyle Jüpiter beden tipine eğilimlidirler. Rahipler uzunluğu nedeniyle Satürn beden tipinden, parlak nitelikleri ve dikkat çekme yeteneği nedeniyle de Güneş beden tipinden hoşlanırlar. Hizmetkarlar Ay beden tipinden, sanatçılar ise Merkür beden tipinden hızlılığı nedeniyle zevk alırlar. Bilgeler Jüpiter, Satürn ve Venüs gibi dikkat çekici beden tiplerini tercih ederler.
Alimler nötr olduklarından her beden tipini seçerler, ama hızlı işlemden geçirme yeteneği nedeniyle Merkürü tercih ederler. Beden tipi belli örtüleri kolaylaştırır, diğerlerini ise geciktirir. Örneğin Venüs beden tipi duygusal merkezlenmeye yardımcı olur. Satürn kendini adama hedefini değil, hükmetme hedefini kolaylaştırır. Mars ihtiyatlı davranış biçimine değil, saldırgan davranış biçimine uyar. Dar odaklı gezegensel tiplerin hepsi dişi enerjilidir, oysa geniş odaklı gezegensel tipler erkek enerjiyle tanımlanırlar. Güneş beden tipi nötrdür ve sık görülmez. Dar odaklı gezegenler daha pasiftir ve etkiledikleri kişinin daha içe dönük olmasına yol açarlar. Oysa geniş odaklı gezegensel beden tipleri daha dışa dönüktür ve insanı dış dünyada aktif olmaya iterler.
Gezegensel tipler her enkarnasyonda bir ana beden tipi seçerler. Burada asıl vurgu üçlü ana beden tipinde olmak üzere bir akış yönü vardır, böylece beden tipi üçlü bir grup olarak görülebilir, yani bir gezegensel beden tipini terk eder bir sonrakine gömülür ve şimdiden bir üçüncüsüne başlarsınız. Bu sürekli bir değişim ve çeşitlilik sağlar, böylece tüm beden tipleri zaman içinde tüm roller tarafından deneyimlenir. Elbette daha iyi ya da daha kötü beden tipi diye bir şey yoktur, sadece belli bir modele göre bir beden tipinden diğerine akış vardır. (Sayfa: 287-293)
BÜTÜNLEME
Akli, duygusal ve hareket merkezi arasında bir denge oluşturun. Kapana düştüğünüz bölümü gözlemleyin. Hareket kapanına kısılanlar, örneğin bir yürüyüşe çıkarak duygularıyla temasa geçebilirler. Duygusal kapan ise, örneğin müzik dinleyerek meşgul edilebilir. Burada amaç diğer merkezlerinizi bağlamak değil, sadece dikkatini dağıtmak istediğiniz alışkanlık haline gelmiş merkezi bağlamaktır.
Olumsuz kutuplar genelde korku ya da illüzyona dayalı davranışlarla ilintilidir. Olumlu kutuplar ise genellikle bir realite kontrolünü tarif ederler. Her zamanki örtünüzden onun karşısındaki tamamlayıcı örtüye kaydığınız zaman genelde onun olumsuz kutbuna kayarsınız. Bu yüzden gelişme hedefinden kayan bir insan içine kapanma olumsuz kutbuna kayacaktır, kabullenme hedefinden reddetmeye kayacaktır, sabırsızlıktan kendini kurban görmeye kayacaktır. Bunun yerine olumlu kutba kayma uygulaması yapın.
Kaç örtünüzün belli bir eksene düştüğüne dikkat edin. Daha çok ilham verici örtülere mi, eylem örtülerine mi, yoksa nötr örtülere mi sahipsiniz? Eksene göre örtülerin gruplaşmaları sizin ya da başkalarının davranışı hakkında çok şey anlatabilir. İnsanların ruhsal çağları da kolayca saptanabilir, örneğin bebek ruhlar inançlarına saplanıp kalırlar, genç ruhlar başarı kazanmakta azimlidirler, olgun ruhları yaşamlarının draması tüketir, yaşlı ruhlarsa “Eh, kimin umurunda?” havasındadırlar. İşte size bir ipucu! Bir insanın rolünü saptamak için önce onun dar odaklı mı, geniş odaklı mı, yoksa nötr mü olduğunu belirleyin. O insan sıradan, günlük yaşamınızda sıkça karşılaştığınız biri gibi mi görünüyor (dar odaklı sanatçı, hizmetkar, savaşçı), yoksa biraz dramatik bir biçimde ileri fırlayıp göze mi çarpıyor, (geniş odaklı bilge, rahip, kral), yoksa nötr mü görünüyor (alim). Sonra onun eksenini belirleyin. O ifade edici biri mi (sanatçı, bilge), yoksa ilham mı veriyor (hizmetkar, rahip), yoksa harekete hazır ve eylem için yaratılmış biri gibi mi görünüyor (savaşçı, kral), yoksa nötr bir biçimde durumu mu inceliyor (alim). Eğer yine kuşku duyarsanız o insanın gözlerine bakın, gözler insanın ruh çağı, rolü ve diğer örtüleri hakkında bir hayli şey söyler. Bir insanın gözlerine bakarak onun birçok mu, yoksa birkaç hayat mı geçirdiğini anlayabilirsiniz.
Düşük merkezler, yani içgüdüsel merkez, hareket merkezi, duygusal ve akli merkezler insan bedeninde varlığınızı sürdürebilmeniz için gereklidir. Onlar en çok kullandığınız merkezlerdir. Herbiriniz bir merkezde ustalaşmış olmanıza rağmen, hedef hepsi arasında denge kurmaktır. Düşük merkezler işlevsizlik, sıkıntı ve dengesiz davranışa neden olan kapanlara sahiptir. Kapandan kurtulmak değerli bir hedef olmakla birlikte yine de isteklerinizi gerçekleştirmek için merkezlerin bölümlerini kullanabilirsiniz. Buradaki fark, kapana kısılmakla bilinçli seçim arasındaki farktır.
Bir dağın tepesinden aşağıdaki düzlükleri, çiftlikleri ve insanların neler yaptıklarını görebilirsiniz. Yüksek merkezler de buna benzerler, oradan aşağıya bakabilir ve izlediğiniz yolu görebilirsiniz. Oradan baktığınızda hayatınızda nerelerde bir şeylerle özdeşleştiğinizi, sahte kişiliğinizin nerede şahlanmış olduğunu ve nerede olmak istediğinizi anlayacaksınız. Yüksek merkezler taze seçimler yeridir, yüksek daha iyi anlamına gelmez, o sadece farklıdır. Herkes yüksek merkezlere kendi yolundan ulaşabilir, bu da hayatınızın sorumluluğunu üstlenmekle mümkündür.
Nasıl bir pelerin bedeni örtüyorsa, örtüler de algı ve idrakinizi öyle örterler. Sahte kişiliği kısa bir süre için de olsa görebilmenizi sağlayan yöntemler vardır. Bu yöntemlerle düşünce süreçlerinizi yoğun biçimde gözlemleyebilirsiniz, ta ki onların zihnin kurgusundan başka bir şey olmadıklarını, tüm realitenin de sadece bir kurgu olduğunu anlayana dek. Bu öğreti sahte kişiliğin iki sütuna dayandığını anlatır, illüzyon ve korkuya, olumsuz kutuplar onların tezahürleridir. Bu yüzden, herhangi bir konuda canınız sıkıldığında sıkıntının izini bu iki iblisten birine ya da her ikisine kadar sürebilirsiniz. Korku ayrılığa bağlı bir duygudur, örneğin ölüm korkusu Tanrıdan ayrı kalacağınız korkusudur. Sevgi ise elbette birlik duygusudur.
Başarılı bir öğrenci, bizim kendi kendini aldatan sistemlere sahip olduğumuzu açıkça görecektir. Sahte kişiliğin amaçlarından biri de budur, yani unutma oyununu daha gerçek kılmaktır. Sahte kişiliği gözlemlemek ona boyun eğdirmektir. Buna bir başka şekilde bakalım. Evren sürekli bir dengesizlik içindedir, bundan dolayı da gelişme halindedir, daima denge arayarak bilincin daha yüksek düzeylerine doğru evrimleşmektedir. Sahte kişiliğiniz sizi dengesizlik, dolayısıyla da gelişme halinde tutar. Yüksek bilince doğru ilerleyen evrimsel süreçte tam olarak evreni kopya edersiniz. Evrendeki en büyük güç bilinçtir, yüksek bilince ulaşmak için çalışmak hayatınızda yapabileceğiniz en iyi şeydir.
Her enkarnasyonunuzda toplumsal, ailevi koşullanma ve programlanma şeklinde sahte bir kişiliğe sahipsiniz. Eğer tanımaz ve farkına varmazsanız, o hayvanın doğası öyledir ki daima onun etkisi altında kalırsınız. Bu karma ve düş kırıklığı yaratmak için iyidir, ama bunu yapmak zorunda değilsiniz. Siz bir seçime sahipsiniz, haz ve doyum verecek şekilde yaşamak için gerekli araçlara da sahipsiniz. Burada olma amacınız sadece yoğunluğu deneyimlemektir, yoğunluk duygudur, duygu da karmadır. Karmayı ve öz karmayı anlayarak hayatınızdaki yoğunluğun içinden geçip gidebilirsiniz. Aslında biz biriz, bu yüzden hayatta tek başına ilerlemeye çalışmak bir yanılsamadır. Arkadaşlarınızı destekleyin, onların da sizi desteklemelerine izin verin.
Arzularınızı gerçekleştirebilmek için gerekli her niteliği içeren bir akla, anlayışa ve güzelliğe sahip bir bedeni seçtiğinizi bilin, eğer öyle olmasaydı onu seçmezdiniz. İçinizde başarı için gerekli tüm unsurlara sahipsiniz, zorluk onu meydana çıkarmaktadır. Fizik katta bulunmanın amacı onun üzerinde hakimiyet kurmaktır. Çoğu insanı alıkoyan, geride bırakan şey ilhamdan yoksunluktur, bu yüzden çaba göstermek için bir güdü duymazlar.
Hayatınızda yeni devreler yaratabilmek için önce eski devreleri bitirmek zorundasınız. Eski devreleri bitirmek bir boşluk (vakum) yaratır ve evren boşlukları hiç sevmez, onları mutlaka doldurur. Eğer bir derse direnirseniz o daha uzun sürecektir, özünüzün sizi yönlendirdiği şeyi deneyimleyene dek sürecektir. Bu yüzden umutsuzluğa ve yoksunluk duygusuna kapılmadan dersleri deneyimlemeye çalışın. Özünüz size en büyük dersleri vermeye çalışır. En çok korktuğunuz şey, artık ondan korkmayana dek tekrarlanma eğilimi gösterecektir. Sevinçlere ve üzüntülere karşı nötr olun.
Boşluk (vakum) prensibi her boşluğun en sonunda dolacağı anlamına gelir. Bu yüzden hızlı gelişen bir insan, kendine yakın insanı daha hızlı gelişmeye zorlayan bir boşluk yaratacaktır ve onları bir başka insan izleyecektir. Banyo küvetinin tıkacı açıldığında suyun akışı gibi bu böylece devam edecektir. Aynı şey çiftler, gruplar, aileler, evrenler, ülkeler, gezegenler için de geçerlidir. Unsurların yürüyen merdivendeki basamaklar gibi yukarı doğru ilerleme kaydettikleri bir evrimsel devre vardır, birçok yürüyen merdiven biçimi vardır. Fiziksel kat için hiçbir şey çok yavaş ya da çok önemsiz değildir. Hayatınızda ve kim olabileceğinizde hiçbir sınırlama yoktur. Kendinizi sevin, o zaman her şey mümkün olur. Toplumsal normları ve idealleri bir yana bırakın, bu öğretiyle ilgilenen hiç kimse toplumsal normlara ve ideallere uygun değildir, zaten onlar iyi bir rehber de değildir. En yüksek ölçü kendinizden beklediğiniz ölçüdür, çünkü tüm yaşamı birbirine bağlayan şey Tanrının asli nitelikleri olan bireysellik ve kendini ifadedir. YOLUNUZ AÇIK OLSUN. (Sayfa: 322-335)
Gezegensel Geçiş (Ek) : Halen dünya nüfusunun ortalama ruh çağı genç ruh devresinin son aşamasından olgun ruh çağının ilk aşamasına geçmektedir. Bu geçiş 1950’lerde başlamıştır ve 2050 yılına dek tamamlanması beklenmektedir. Söz konusu geçiş duygular ve ilişkiler üzerinde yoğun bir odaklanmaya geçişi temsil ettiği için belli ölçüde sarsıcı olmaktadır. Genç ruh nitelikleri balık burcu çağının astrolojik niteliklerine uygunken, olgun ruh nitelikleri kova burcu çağının özelliklerine uygundur. Bu geçiş, insanları hayata farklı biçimde bakmaya zorlayan gerilim dolu olaylarla tanımlanacaktır.
Şimdiden artan olgun ruh değerlerinin etkisini görüyoruz. Tepedeki bir otoriteye dayanan organizasyon ve hükümetler türünden geleneksel yapılar artık sona eriyor. Son yirmi yıldır dünyanın dört bir yanındaki diktatörler devrildi ve bu ülkelerde demokrasiye geçildi. Yatay karar verme mekanizmasını içeren yapıların başarılı oldukları ve büyüdükleri görülüyor.
Dünya nüfusunun büyük çoğunluğu genç ruh çağının son aşamasında bulunduğundan onların olgun ruh idrakinin ilk düzeyine geçişi kritik bir kütle yaratacak, bu da gezegenin bilinç düzeyinin ileri doğru dev bir hamle yapmasına yol açacaktır. Gelin bu hamleyi birlikte daha güvenli ve sevgi dolu şekilde yapalım. (Sayfa: 340-342)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder