18.03.2008

RA BİLGİLERİ
Cilt : 1

AKAŞA YAYINLARI

Araştırma grubumuz 15 Ocak 1981 tarihinde Ra adlı toplumsal bellek bileşiminden mesajlar almaya başladı. Kurulan iletişimde Bir’in Yasası ve bu yasanın bazı sapmaları ortaya çıktı. Bu kitapta Ra ile yapılan celselerin en önemli bölümlerinin bir özetini bulacaksınız. Celselerdeki bazı kişiye özel bölümler metinden çıkarılmıştır.

Celse : 1 (15 Ocak 1981)

RA- Ben Ra, bu medyum kanalıyla daha önce konuşmadım. Dar bir titreşim bandından iletişim kurduğumuz için medyumun iyice ayarlanmasını bekledik. Sizleri Sonsuz Yaradan’ımızın sevgisi ve ışığıyla selamlıyoruz.

Soru- Özel bir amacınız var mı, varsa ne olduğunu söyleyebilir misiniz?
Ra- Biz Bir’in Yasasına bağlıyız. Bizim titreşimimizde kutuplar uyum halindedir ve paradoksların bir çözümü vardır. Çok eskiden beri gezegeninizde bulunuyoruz, Birlik Yasasını insanlara anlatmaya çalıştık, ama her zaman başarılı olduğumuz söylenemez. Gezegeninizde dolaştık, insanlarınızla bağlantı kurduk. En büyük amacımız Bir’in Yasasında yapılan çarpıtmaları gidermektir, devreniz tamamlanıncaya kadar bu amaca hizmet edeceğiz, bu devrede yapamazsak bir sonraki devrede görevimize devam edeceğiz. Biz zamanın bir parçası değiliz, her zaman sizlerle olabiliriz.

Soru- Mısır’daki Ra ile bir bağlantınız var mı? Eski Mısır’da oynadığınız rol hakkında biraz bilgi verebilir misiniz?
Ra- Ra titreşiminin kimliği bizim kimliğimizdir. Bir toplumsal bellek bileşimi olarak eski Mısırlılar dediğiniz ırkla bağlantı kurduk. Bizim titreşimimizdeki bir başka grup da aynı tarihte Güney Amerika’daki insanlarla bağlantı kurdu, şimdi adına kayıp kentler denen yerler onların Bir’in Yasasına yaptıkları katkılardı.
Mısır’da bizi duyan ve anlayan bir varlıkla iletişim kurmuştuk, ama rahipler ve o devrin insanları mesajlarımızı çabucak çarpıttılar, Bir’liğin özünü oluşturan şefkat ve merhameti yok ettiler. Yasayı yaymak için uygun kanallar bulamayınca geri çekildik, düşürüldüğümüz ikiyüzlü durumdan kendimizi kurtardık. O devrin toplumunda yerimizi daha çok kutuplaşma ve efsaneler aldı.

Soru- Sonsuzluk ve Bir’in Yasası hakkında bilgi verebilir misiniz?
Ra- Sonsuz olan çok sayıda olamaz, çünkü çokluk sonlu bir kavramdır. Sonsuzluğu tanımlamak için onu Birlik olarak tarif etmeniz gerekir, aksi takdirde sonsuzluk terimi bir anlam ya da içeriğe sahip olamaz. Sonsuz Yaratanda sadece birlik bulunabilir, aslında doğru ya da yanlış diye bir şey yoktur. Şu zaman diliminde çarpıtarak yaptığınız akıl, beden, ruh dansı sonunda uyum içine girecek ve kutuplar yok olacaktır. Bu çarpıtma aslında hiç de gerekli değildir, Mutlak Birliği anlamak yerine parçalardan birini alternatif olarak seçiyorsunuz. Oysa her türlü varlık, duygu, olay ve durum sizsiniz! Siz her şeysiniz, birliksiniz, siz sonsuzluk, sevgi ve ışıksınız! İşte Bir’in Yasası budur. (Sayfa:77-80)

Celse : 2 (20 Ocak 1981)

Soru- Kendi tarihinizden ve bu gezegendeki eski kavimlerle temaslarınızdan biraz daha söz edebilir misiniz?
Ra- Konfederasyon üyeleri olan bizler 11 bin yıl önce gezegeninizdeki iki uygarlıkla iletişim kurduk. Safiyane bir şekilde doğrudan temas yoluyla hem öğretip hem de öğrenebileceğimize inanıyorduk. Söz konusu uygarlıklar Birlik bilincine sahip oldukları için onları rahatsız edip düzenlerini bozacağımızı düşünmemiştik bile. Hizmet etmek istediğimiz halklardan kabul de gördük, onlara bazı teknik yardımlarda bulunduk. Kristalin bir şifa aracı olarak nasıl kullanılacağını öğrettik, ama bu teknolojinin etkili ve güçlü kişiler tarafından kullanıldığını gördük, oysa Bir’in Yasasının amacı bu değildi. Sonunda o insanları terk ettik. Güney Amerika dediğiniz yerde çalışan grup bu kadar kolay vazgeçmedi, tekrar o bölgeye döndüler, ama biz dönmedik. Yaptığımız bilinç değişimi sonradan çarpıtılmış olsa da, sorumluluk bize ait olduğu için dünyayı tam anlamıyla asla terketmedik. Kutsal topraklar dediğiniz ülkenin yöneticileriyle temas kurmak için girişimlerde bulunduk.
Sonunda sizin uzay/zaman (madde alemi) kayıtlarınızdaki adıyla 18. Hanedan döneminde bir firavunla temas kurabildik. Bu varlığın dünyanızdaki yaşam deneyimi çok azdı, kendisi bir “gezgin”di. Ama iletişim titreşimlerimizi duyabildi ve bunu kendi titreşimiyle birleştirmeyi başardı. Bu genç varlığa bir tanrının “Ammon”un adı verilmişti. Ama o tanrının adının kendi adı olamayacağına karar vererek ismini “Aten” e çevirdi. Ikhnaton da denen bu varlık, Bir’in titreşiminin gerçek spiritüel titreşim olduğuna inandı ve Bir’in Yasasını yürürlüğe koydu.
Aten’in inançlarını paylaşanlar çok azdı. Rahipleri bile gerçek bir araştırmadan yoksun biçimde yüzeysel olarak Bir’e inanıyor, halkı ise eski inançlarını sürdürüyordu. Bu varlık öldükten sonra çok tanrılı bir sürü inanç ortaya çıktı. Ta ki Muhammed olarak adlandırdığınız varlık gelinceye kadar bu böyle sürüp gitti. Muhammed insanları daha idrakli bir akıl, beden, ruh birliğine sokmayı başardı.

Soru- Kristalle yapılan tedaviden söz ettiniz, bu konuda biraz daha bilgi verebilir misiniz?
Ra- Kristalle tedavinin esası, fizik beden dediğiniz illüzyonun hiyerarşik doğasını anlamaya dayanır. Ruhtan bedene ve akla giden enerjiler üzerinde etkili olan, akıl ve beden arasındaki dengeyi kurmada etkili olan kristaller ayrı ayrıdır. Tüm kristal tedavileri arındırılmış medyumlar aracılığıyla yapılır. Şifacıda göreli bir kristalizasyon meydana gelmezse kristal uygun şekilde yüklenemez. Diğer önemli nokta, gezegenin enerji alanlarıyla sağlanması gereken uyumdur. Gezegenin aurasına gelen kozmik titreşim ya da akımlar, ancak kristaller uygun oranlar taşıyan şekillerin içine yerleştirildiğinde dengeleme ya da düğüm çözme sürecine yardımcı olabilirler. Öte yandan kristali seçerken gösterilecek hassasiyet son derecede önemlidir, ama elmas ya da yakut gibi bir kristal, Bir’in sevgi ışığıyla dolu arınmış bir şifacı tarafından hemen her durumda kullanılabilir. Tabii bunu yapmak için inisiyasyon şarttır.

Soru- Piramitlerin bu anlattıklarınızla bir ilgisi var mı? Onları siz mi inşa ettiniz, hangi amaçla inşa ettiniz?
Ra- Bir’in güçlerini kullanarak inşa ettik büyük piramitleri. Taşlar canlıdır, ama uygarlığınız bu gerçeği henüz anlamış değil! Piramitleri inşa etmemizin iki amacı vardı. Birincisi, arınarak Bir’in Yasasına kanal oluşturmak isteyenler için uygun inisiyasyon merkezleri meydana getirmekti. İkincisi, burada yetişen inisiyeleri insanları ve gezegeni tedavi etmeye yöneltmekti. Kristal enerjisiyle yüklenmiş piramit ve inisiyeler, Yaradan’dan gelen enerjiyle dünyadaki akıl, beden, ruh çarpıklığını dengeleyeceklerdi. Bu arada Konfederasyon üyesi diğer kardeşlerimiz de dünyanın dört bir yanında piramitler inşa etmişlerdi, onların da katkılarıyla çalışmamıza devam edebildik. (Sayfa: 85- 88)

Celse : 3 (21 Ocak 1981)

Soru- Eskiden piramitlerin tepesinde bir kapak taşı bulunduğu söyleniyor, bu kapak taşı neden yapılmıştı? Piramiti inşa etmek için bu kadar ağır taş blokları oraya nasıl getirdiniz, nasıl bir teknik kullandınız?
Ra- Büyük Piramit adı verilen piramidin iki tane kapak taşı vardı. Birini biz tasarlamıştık, granit adını verdiğiniz malzemeden yapılmıştı. Granit kristal özellikleri taşıdığı ve bir baca işlevi gördüğü için tercih edilmişti. Biz dünyayı terk ettiğimiz sırada orijinal taş kaldırılmış, yerine kısmen altından yapılmış bir kapak taşı konmuştu. Bu, piramidin özelliklerini hiçbir şekilde değiştirmedi, yapıyı firavun mezarı gibi kullanmak isteyenlerin bir saptırmasıydı sadece.
Gelelim ağır blokların nasıl yerleştirildiğine. Enerji akıllıdır, hiyerarşiktir, yani nasıl bir sıra takip edeceğini bilir. Nasıl akıl, beden, ruh bileşiminiz hiyerarşi sırasına göre bedenlere yerleşiyor ve bu bedenlerin şeklini, enerji alanını ve zekasını aynen alıyorsa, kaya gibi malzemelerin her bir atomu da aynı yolu izler. Eğer bu zekayla konuşabiliyorsanız, kayaya ait sınırlı fiziksel ya da kimyasal enerji uyumlu bedenlerde yerleşmiş sonsuz enerjiyle temasa geçer. Bu bağlantı kurulduğunda artık istediğinizi yapabilirsiniz. Kaya olma sınırsızlığının zekası içinde bulunduğu fiziksel biçimle iletişim kurar, istenilen parçalanma ya da hareket kayanın enerji alanının sonluluktan sonsuzluk dediğimiz boyuta doğru yer değiştirmesiyle elde edilir. Böylece istenen şey, canlı kayadaki Yaradan’ın sonsuz idrakinin işbirliğiyle elde edilmiş olur. Bu birçok şeyin yapılabilmesini sağlayan bir mekanizmadır, ama şu andaki olanaklarınızla anlayabileceğiniz bir konu değildir.

Soru- Piramitler birçok kişinin ortak faaliyetiyle mi inşa edildi?
Ra- Bizim inşa ettiğimiz piramitler, toplumsal bellek bileşimimiz tarafından oluşturulan düşünce formlarıyla inşa edilmişlerdir.

Soru- O halde kayalar oldukları yerde meydana getirildiler, başka yerlerden oraya taşınmadılar öyle mi?
Ra- Büyük Piramidi biz ölümsüz kayadan yaptık, diğer piramitler ise bir yerden başka bir yere taşınan kayalarla yapıldılar.

Soru- Ölümsüz kaya nedir?
Ra- Eğer düşünce formu kavramını anlayabiliyorsanız şunu da anlarsınız. Düşünce formunun biçimi, kayadaki malzemelerin meydana getirdiği enerji alanlarına oranla çok daha düzgündür. Zira kayalar da düşünce formu yoluyla, yani düşüncenin sonlu enerjiye dönüştürülüp düşünce formunun illüzyon düzeyine yansıtılmasıyla meydana getirilmişlerdir. Biz bir şifa kompleksi yaratmak istemiştik, ama piramidin sırrını araştıranlar bize mucizevi mimarlar olarak tapınmayı yeğlediler.

Soru- Piramidin biçimi inisiyasyon sürecinde önemli bir rol oynar mı?
Ra- İnisiyasyon süreci içinde piramidin iki işlevi vardır. Biri bedenle ilgilidir, ama bedenin inisiye edilebilmesi için önce zihnin inisiye edilmesi gerekir. Aklın gerçek kimliğini oluşturan karakter ve kişilik keşfedildikten sonra sıra bedeni her yönüyle tanımaya gelir, böylece bedenin çeşitli fonksiyonlarının anlaşılması ve kontrol altında tutulması mümkün olur. Şu halde piramidin ilk kullanımı duyusal girdileri gidermek amacıyla yapılır, yani beden bir anlamda ölür ve başka bir yaşam başlar.
Ruhun inisiyasyonu ise daha dikkatle ele alınması gereken bir konudur. İnisiye edilecek varlığın içine gireceği zaman/uzay (fizik ötesi) oranları önemlidir. Şimdi piramidin yan yüzeylerinden birini oluşturan üçgeni gözünüzün önüne getirin, bunun dört eşit üçgene bölündüğünü düşünün. Bu üçgenin (dört kenarının her birinin ilk düzeyinde bulunan) ara kesiti yatay düzlemde bir elmas şekli meydana getirir. Bu düzlemin tam orta noktası, sonsuz boyutlardan akan enerjilerle varlıkların iç içe geçmiş çeşitli enerji alanlarının en uygun kesişme noktasıdır. Piramit, inisiye edilecek varlığın sonsuz zekaya giden yolu zihnen algılayıp ona kanal oluşturabileceği şekilde tasarlanmıştır. (Sayfa: 90-95)

Celse : 4 (22 Ocak 1981)

Soru-
Piramidin büyüklüğü inisiyasyonun etkinliğinde rol oynar mı?
Ra- Her boy piramidin kendi odak noktası vardır, sonsuz zeka bu noktaya akar. Bu yüzden, bir bedenin altına ya da üstüne konacak küçücük bir piramit bile bedende özel etkiler yaratabilir. İnisiyasyon amacıyla kullanılacak piramit ise huşu uyandıracak kadar büyük olmalıdır, öyle ki çok boyutlu sonsuz zekanın giriş noktası inisiye edilecek varlığı tümüyle kaplayıp doldurabilsin ve tüm bedeniyle bu odak noktasında uzanabilsin. Ayrıca, eğer şifa için kullanılacaksa hem şifacı hem de şifa alan varlık bu odak noktasında yan yana uzanabilmelidir.

Soru- Gize’deki Büyük Piramit hala bu amaçla kullanılabilir mi, yoksa artık işlevini yitirdi mi? Bu devirde yeni bir piramit inşa etmemiz mümkün mü?
Ra- O da, diğer birçok piramit de akortsuz piyano gibi hala çalıyor ama çok berbat bir ses çıkarıyor! Bu uyumsuzluk duyarlılığı rahatsız ediyor, artık enerji akımının sadece gölgesi kalmış, çünkü gezegenin elektromanyetik alanındaki kaymalar yüzünden akım giriş noktaları yer değiştirmiş vaziyette. Bunda, bu inisiyasyon ve şifa yerini daha az insani amaçlarla kullanmış uyumsuz varlıkların da rolü var.
Bu devirde yeni bir piramit inşa etmeniz mümkün, ama şunu bilmelisiniz ki artık piramitlerin devri geçmiştir. Gerçi piramit zamanı olmayan sonsuz bir yapıdır, ancak dünyanıza gelen akımlar artık değişmiştir. Şu anda aranızda sonsuz zekayla zaten “bir” olmuş ve arınmış insanlar var. Öyle ki, hastalara bu yapıları kullanmadan da şifa verilebilir.

Soru- Bir’in Yasasını ve şifa yasalarını anlatabilir misiniz?
Ra- Bir’in Yasası kısaca şöyledir: Her şey “bir”dir, zıtlar yoktur, doğru ya da yanlış diye bir şey yoktur, uyumsuzluk yoktur, sadece tek bir kimlik vardır. Her şey “bir”dir, o da sevgi/ışık, ışık/sevgi, Sonsuz Yaradan’dır.
Bir’in Yasasının başlıca sapmalarından (olumlu anlamda sapma) biri de şifadır. Bir insan varlığının derinliklerinde Bir’in Yasasını hissedip idrak ettiğinde, yani uyumsuzluğun, kusurun olmadığını, her şeyin bütün ve mükemmel olduğunu idrak ettiğinde şifa gerçekleşir. Böylece varlığın içindeki sonsuz zeka beden, akıl ya da ruha ait illüzyonu yeniden düzenleyerek onu Bir’in Yasasıyla uyumlu hale getirir. Bu bireysel süreçte şifacı sadece enerji verici ya da katalizör rolü oynar. (Sayfa: 97- 105)

Celse : 5 (23 Ocak 1981)

Soru- Etkili bir şifacı olabilmek için ne yapmalıyız?
Ra- Sonsuz Zekayla temas kurabilmek için işe akli öğrenme süreciyle başlayalım. Akli çalışmanın vazgeçilmez koşulu mutlak bir sessizlik halini sürdürebilme yeteneğidir. Zihin bir kapı gibi açılmalıdır, bunun anahtarı da sessizliktir. Zihinsel disiplini öğrenebilmek için insanın benliğini incelemesi şarttır. Boyutunuzun çift kutupluluğu içselleştirilmelidir. Aklınızda sabrı bulduğunuz yerde onun karşıtı olan sabırsızlığı da bulmalısınız ya da bunun tam tersini. İnsanın her düşüncesinin bir de karşıtı vardır. Akıl disiplininin ilk adımı da benliğinizde onayladığınız ve onaylamadığınız şeyleri tanımlamak, sonra da her pozitif ve negatif yükü kendi karşıtıyla dengelemektir. İkinci akli disiplin bilincinizdeki bütünlüğü kabullenmektir. Maddi bilinç aleminde kutuplaşmış bir varlığın nitelikler arasında bir tercih yapması ve zaten karmaşa içindeki aklını büsbütün karışıklığa ve kalıplaşmaya itecek roller yaratması doğru değildir. Her kabulleniş yargılama hassanızın doğurduğu birçok çarpıtmayı biraz daha düzeltir. Aklın üçüncü disiplini birincinin tekrarıdır ve aklın diğer varlıklara bakışıyla ilgilidir. Aklın kavramları çok yönlüdür, yani kendi kutbiyetinizi ve başkalarının kutbiyetlerini anlamak çok ince bir iştir. Bir sonraki adım başkalarının kutbiyetlerini kabul etmektir.
İkinci çalışma alanı bedenin incelenmesi ve anlaşılmasıdır. Bu, aklınızı kullanarak duyguların, önyargıların, heyecanların bedenin çeşitli kısımlarını nasıl etkilediğini araştırmaktır. Bedensel kutbiyeti hem anlamak hem de kabul etmek gerekir. Böylece akıl üzerinde bilinçle ilgili yaptığınız işi bu kez kimyasal ve fiziksel bir planda tekrarlamış olursunuz. Beden aklın yarattığı bir eserdir, onun da kendi eğilimleri, önyargıları vardır. Önce biyolojik eğilim tümüyle anlaşılmalı, sonra aksi eğilimin idrakinizde ifade bulmasına izin verilmelidir. O zaman bedenin kutuplara sahip dengeli bir birey olarak kabul edilme süreci tamamlanabilir. Daha sonra bu idraki karşılaşacağınız diğer varlıkların bedenlerine doğru genişletmek gerekir. Bunun en basit örneği her biyolojik erkeğin aynı zamanda biyolojik bir dişi olduğunu idrak etmektir, öte yandan her biyolojik dişi de aynı zamanda biyolojik bir erkektir. (Sayfa: 107- 110)

Celse : 6 (24 Ocak 1981)

Soru-
Şifa konusuna dün kaldığımız yerden devam etmek istiyoruz sizce uygun mudur?
Ra- Evet uygundur. Üçüncü çalışma alanı ruhsal bileşimdir. Bu, akıl, beden, ruh bileşiminizin en az çarpıtılmış güç alanlarını ve bilinci kapsar. Akıl bedeni yönetir, eğer akıl tek bir noktaya yönelik olarak dengede ve farkındalık içindeyse, beden de bu ortama uygun bir denge kurmak için bürünmesi gereken eğilimlere bürünmüşse, artık ortam daha yüksek bir çalışma için hazır demektir. Bedenle akıl açık ve almaya hazır durumdaysa, ruh da varlığın yukarı doğru uzanmak isteyen iradesiyle, yaratıcı ateş ve rüzgarın aşağıya doğru akışı arasında bir iletişim aracı ya da ileri geri gidip gelebilen bir mekik gibi fonksiyon görebilir. Şifacılık yeteneği, diğer paranormal yetenekler gibi Sonsuz Zekaya bir yol açılmasından ya da ona doğru gidip gelebilen bir mekik bulunmasından etkilenir.

Soru- Sanırım kendiniz hakkında biraz daha detaylı bilgi vermeniz uygun olacak. Siz evrenin neresinden geldiniz?
Ra- Benim de bir parçası olduğum toplumsal bellek bileşimi dünyanıza güneş sistemindeki bir gezegenden, Venüs’ten geldi. Sizin ölçülerinize göre biz çok eski bir ırkız. Altıncı boyutta bulunduğumuz dönemde fizik bedenlerimiz altın dediğiniz maddeye benzerdi. Uzun boylu, narin yapılıydık, derimiz altın gibi parlardı. O devirde insanlarınız bize hiç benzemiyorlardı, bu yüzden ziyaretimiz kısa sürdü, onlarla pek anlaşamadık. Sözünü ettiğimiz devir, size ilginç gelen yapıları inşa ettiğimiz devirdir. Buraya düşünce gücümüzü kullanarak geldik.

Soru- Dünyada yürüyebilmek için boyut değiştirmeniz mi gerekti?
Ra- Rüzgar alıştırmasını hatırlayın, hiçliğe doğru çözülmek birliğe doğru erimektir, çünkü hiçlik diye bir şey yoktur. Biz altıncı boyutta düşünce yoluyla her ışık parçacığında var olan Sonsuz Zekayı yönlendirmeye muktediriz. Altıncı yoğunluk derecesindeki akıl, beden, ruh bileşimlerimizi üçüncü yoğunluk derecesinin gözle görülebilecek bir kopyasının içine yerleştirdik. Gezegeninizi koruması altında tutan Konsey bunu yapmamıza izin vermişti.

Soru- Bu Konsey nerededir?
Ra- Konsey Satürn gezegeninin oktavında, yani sekizinci boyutunda yer almaktadır. Sizin üçüncü yoğunluk derecesinde kullandığınız terimle bu yer Satürn’ün halkalarındadır.

Soru- Güneş sistemimizin diğer gezegenlerinde bize benzer insanlar var mı?
Ra- Sizin geçmişiniz olan bir zaman/uzayda (fizik ötesi), güneş sisteminizdeki bir gezegende üçüncü yoğunluk derecesinde yaşayan varlıklar vardı. Bu gezegene değişik isimler verilmiştir, en çok kullandığınız isim Maldek’tir. Bu varlıklar gezegenlerini tahrip ettiler ve kendilerine yeni bir yer aramak zorunda kaldılar, dünyanız onlar için en uygun koşullara sahip gezegendi. Dünyaya hasat süreci (kıyamet) yoluyla geldiler, yani aynı yoğunluk derecesindeki daha yüksek kürelerden enkarnasyon yoluyla dünyada enkarne oldular. Bu olay sizin ölçünüzle yaklaşık 500 bin yıl önce oldu.

Soru- Yani Dünyadaki tüm nüfus Maldek’ten mi geldi?
Ra- Dünyanızın halkı Maldek’ten hasat edilenlerin yanı sıra ikinci yoğunluk derecesindeki gezegenlerden hasat edilen değişik gruplardan meydana gelmiştir. Hepiniz tek bir ırktan ve aynı başlangıç noktasından gelmediniz, paylaştığınız deneyim benzersizdir.

Soru- Bu hasat eyleminde, yani varlıkların Dünyamıza nakledilişinde Bir’in Yasası nasıl bir rol oynamaktadır?
Ra- Bir’in Yasası tüm varlıkların bir olduğunu söyler. Bu yasanın idraki ve uygulanışıyla uyum içinde olan belirli düşünce ve davranış biçimleri vardır. Bir deneyim devresini bitirip devrenin idrakini düşünce ve davranışlarında gösterenler, kendi tercihleriyle akıl, beden, ruh bileşimleri için en rahat titreşim boyutuna geçmek üzere ayrılırlar. Bu süreç, titreşim olarak Bir’in Yasasına en yakın konumda olmalarına rağmen aktif biçimde hizmet etmek isteyen varlıklar tarafından korunur ve gözetilir.
İllüzyon, yani maddi görüntü ışıktan yaratılır ya da daha doğru bir deyişle ışık/sevgiden yaratılır, bu da çeşitli yoğunluk derecelerine sahiptir. Hasat edilmiş her varlık ışık hattı boyunca ilerler, ta ki ışık bakamayacağı kadar parlaklaşıncaya dek. O noktada varlık durur, söz konusu varlık üçüncü yoğunluk derecesine ancak erişebilmiş olabileceği gibi, üçüncü derece ışık/sevgi titreşimsel bileşiminin sonuna çok yaklaşmış da olabilir. Bu güçlenen ışık/sevgi oktavı içindeki varlıklar artık yeni bir devreyi deneyimleyeceklerdir.

Soru- Bu devrelerin her birinin bizim ölçülerimize göre kaç yıl sürdüğünü söyleyebilir misiniz?
Ra- Bir devre yaklaşık 25 bin yıl sürer, bu karakterde üç devre vardır. Evrimleşmiş olanlar her devrenin sonunda hasat edilirler, bu da sizin ölçülerinizle 75-76 bin yıl eder. Büyük devre sonunda tüm varlıklar evrimleşseler de evrimleşmeseler de hasat edilirler, çünkü bu zaman zarfında gezegen bu boyutun yararlı kısmını kat etmiş ve bu yoğunluk derecesindeki daha düşük titreşim düzeyleri için kullanılabilirliliğini yitirmiş olur.

Soru- Devrelere göre şu anda dünyanın durumu nedir?
Ra- Bu küre şu anda dördüncü boyut titreşiminde bulunuyor. Maddesi ve malzemesi, bilincinde gömülü toplumsal bellek bileşimlerinden dolayı oldukça karmaşa içindedir. Kendine yöneltilen titreşimlere kolay geçiş yapamamıştır, bu yüzden bazı zorluklarla karşı karşıya kalacaktır. Bu zorluklar ya da uyumsuz titreşim birkaç yıl önce başlamıştır, hiç kesilmeden ve azalmadan 30 yıl kadar (2011 yılına kadar) devam edecektir. 30 yıl sonra dünya dördüncü yoğunluk derecesinde bir gezegen olacaktır.

Soru- 30 yıl sonra bu gezegende nüfusun yüzde kaçı kalacak?
Ra- Daha hasat başlamadı, bu yüzden bir tahminde bulunmak anlamsız.

Soru- Çan biçimindeki araçları kullanarak dünyaya kaç yıl önce geldiniz?
Ra- Sözünü ettiğiniz araç şu anda tarafımızdan kullanılmıyor, ama geçmişte kristalleri ve çan biçimli araçları kullandık. Sizi 18 bin yıl önce ziyaret ettik, ama yere inmedik, daha sonra 11 bin yıl önce ziyaret ettik. Biz artık Venüslü değiliz. Aranızda bulunduğumuz sırada insanlarınızda yarattığımız bazı düşünce formları hala mevcuttur. Şimdiki Venüs halkı artık altıncı yoğunluk derecesinde değildir.

Soru- Son zamanlarda görülen ufolar başka gezegenlerden mi geliyor?
Ra- Ben Sonsuz Yaradan’ın hizmetindeki Gezegenler Konfederasyonunun üyelerinden biriyim. Bu Konfederasyonda yaklaşık 500 gezegensel bilinç bileşimini kapsayan yaklaşık 53 uygarlık var. Konfederasyonda güneş sisteminizden varlıklar bulunduğu gibi, başka gezegenlerden varlıklar da var, hepsi de Bir’in Yasasına hizmet etmede birleşmiştir. Dünyanıza gelmek isteyen her varlık karantinayı delmek için izin ister. Göklerinizde aynı anda 15 Konfederasyonlu varlığın (toplumsal bellek bileşiminin) bulunduğu bile olmuştur. Diğerleri sizinle düşünce yoluyla temas kurarlar. Şu anda dünyanızda araç kullanarak iş gören yedi birim var, amaçları sizleri sonsuzluktan haberdar etmektir. (Sayfa: 111- 120)

Celse : 7 (25 Ocak 1981)

Soru-
Bize Konsey hakkında bilgi verebilir misiniz? Ufoların dünyayı ziyareti bana bir reklam gibi görünüyor, Konsey son 30 yılda karantinayı birçok kez kaldırdı mı?
Ra- Konsey üyeleri, Konfederasyondan gelen temsilcilerle, sizin iç katlarınızın titreşim düzeylerinden gelen varlıklardır. Sürekli toplantı halinde olan Konseyin 9 üyesi vardır, dengeleme amacıyla bu üyeler sürekli değişirler. Konseye yardım etmek üzere istendiğinde hizmet sunan 24 varlık daha vardır. Sadakatle gözetim hizmeti yapan bu varlıklara Koruyucular denir.
Satürn Konseyi sözünü ettiğiniz zamanda karantinanın delinmesine izin vermemiştir. Dünyaya belli sayıda iniş yapılmaktadır, bunların bazılarını Orion grubu olarak tanıyorsunuz. İzin verilmiştir, ama karantinayı delerek aranızda yaşamak için değil, size düşünce formu gibi görünmek için verilmiştir. Özellikle ilk nükleer aygıtınızı yaptığınız sırada Konsey bu izni vermiştir. Reklam derken bazı gizemli olayları kastediyorsanız haklısınız. Bu olayların amacı insanları sonsuz olanaklardan haberdar etmektir. İnsanlarınız sonsuzluğu kavradıkları zaman, ancak o zaman Bir’in Yasasına giden kapı açılacaktır. (Sayfa: 125- 127)

Celse : 8 (26 Ocak 1981)

Soru-
Bazı inişlerin Orion grubu tarafından yapıldığını söylediniz, onlar buraya neden indi, amaçları neydi? 1973’de Pascagoula’da Charlie Hixson’u gemiye götüren onlar mıydı?
Ra- Orionluların amacı fetihtir, Konfederasyonun amacından farklı olarak kendi titreşimsel bileşimleriyle rezonans halindeki insanları fethetmek ve köleleştirmek isterler. Sözünü ettiğiniz iniş kuraldışı bir inişti, ne Orionlular ne de bizim tarafımızdan gerçekleştirilmişti. Bu bilmeden karantinayı delmiş sizin titreşim düzeyinizdeki bir varlığın işiydi. Charlie adlı varlığın akıl, beden, ruh bileşimini kullanarak savaş adını verdiğiniz deneyimler üzerinde konsantre oldular, bir film seyreder gibi onun deneyimlerini yaşadılar, amaçları öğrenmekti. Üçüncü yoğunluk derecesinin oldukça ileri bir düzeyine mensuptular, Sirius gezegeninden gelmişlerdi. (Sayfa: 132- 134)

Celse : 9 (27 Ocak 1981)

Soru-
Gezegenimizdeki nüfusun evrimleşmek için belirli bir süresi var. Bu süre 25 biner yıllık üç devreye bölünüyor, 75 bin yılın sonunda gezegenin kendisi de evrim geçiriyor. Her devrenin böyle kesin rakamlarla saptanmasını gerektiren şey nedir?
Ra- Satürn Konseyi tarafından yönetilen küçüçük evren parçasını meydana getiren enerjiyi gözünüzde canlandırmaya çalışın, bu sürecin ritmini görmeye devam edin. Bu canlı akım, sizin zaman devreleriniz gibi kaçınılmaz bir ritim yaratır. Gezegeninizdeki varlıkların her biri, bu enerji dünyada insanların yaşamasına uygun bir durum yarattığında ilk devresine başladı. Bu yüzden gezegeninizdeki varlıkların her biri farklı bir devresel programa sahiptir. Devrelerin zamanlaması zeki enerjinin bir bölümüne eşit ölçüdedir ve zeki enerji bir çeşit saat sunar. Nasıl bir saat her saat başı hassasiyetle çalıyorsa, devre de aynı hassasiyetle ilerler. Böylece saat çaldığı anda şartlar ne olursa olsun zeki enerjiden sonsuz zekaya giden kapı açılır.

Soru- Bu gezegene ilk varlıklar nereden geldiler?
Ra- Bu gezegendeki ilk varlıklar su, ateş, hava ve topraktı. Ama ilk insanları soruyorsanız, buraya ilk gelenler Kızıl Gezegen dediğiniz Mars’tan getirilenlerdi. Mars’taki ortam üçüncü yoğunluk derecesindeki varlıkların barınmasına uygun olmaktan çıkmıştı, işte ilk insanlar bu ırka mensuptu. Bu varlıkların akıl, beden, ruh bileşimleri, o zamanki Koruyucular tarafından dikkatle yürütülen genetik bir uyarlamanın karışımıydı, yani Koruyucular bu ırkı Mars’ta ölerek fizik bedenlerini yitirdikten sonra dünyaya naklettiler.
Mars’taki varlıklar sevgi yasasını öğrenmeye çalışıyorlardı, ama kavgaya olan eğilimleri ve savaşı sevmeleri gezegenin atmosferinde öylesine güçlükler yarattı ki, gezegen daha devresini tamamlayamadan üçüncü yoğunluk deneyiminin yaşanmasına uygun olmaktan çıktı. Bu yüzden Kızıl Gezegenli varlıkların hasatı yapılamadı, onlar da sevgi yasasını sizin gezegeninizde öğrenmeye mecbur oldular. Mars’tan Dünyaya nakil sizin zaman ölçünüzle yaklaşık 75 bin yıl önce gerçekleşti.

Soru- Bu nakilden önce Dünya’da bize benzer varlıklar var mıydı?
Ra- Son 4 milyon yıl boyunca kürenize değişik zamanlarda ziyaretçiler gelmiştir. 75 bin yıl önce Dünya üçüncü değil ikinci yoğunluk derecesindeydi. İkinci yoğunluk derecesi, sonsuzluğa uzanma dürtüsü olmayan gelişmiş bitki ve hayvanlara ait bir ortamdır. Sizin aranızda nasıl bilinç farklılıkları varsa onlar arasında da vardır.
İkinci yoğunluk derecesinin en üst katındaki iki tür varlık iki ayaklılardandı. Ama tam olarak iki ayakları üzerinde yürüyemiyor, öne doğru eğilerek yürüyorlardı, duruşları dört ayaklıların duruşundan çok az farklıydı. Gezegeninizde şu anda ikinci yoğunluk derecesine ait hiçbir bilinç bileşimi yoktur, ama ikinci yoğunluk biçimini kullanan iki ırk vardır. Biri Maldek dediğiniz gezegenden gelen varlıklardır, yer altındaki geçitlerde yaşarlar, siz onlara “kocaayak” diyorsunuz. Diğeri ise Koruyucuların bu gezegende oturmalarını önerdikleri bir ırktır. Onların görevi nükleer bir savaş çıkması halinde size fiziksel bedenler sağlamaktır, yani bir çeşit gen deposu gibi kullanılmak üzere yedekte tutulan varlıklardır. Bedenleri radyasyona çok dayanıklıdır, oysa sizin bedenleriniz radyasyona dayanamaz. Bu varlıklar bakir ormanların derinliklerinde yaşarlar ve gizlenme konusunda çok ustadırlar. Gezegenin
değişik yerlerinde böyle çok sayıda varlık vardır. (Sayfa: 136- 142)

Celse : 10 (27 Ocak 1981)

Soru-
Maldek gezegeninin parçalanmasına yol açan olay neydi, ne zaman gerçekleşti?
Ra- Maldek halkı, Atlantisliler olarak bildiğiniz toplumsal bileşime çok benzeyen bir uygarlığa sahipti. Yüksek düzeyli teknolojilerini kürelerini korumayı düşünmeden dikkatsizce kullandılar. Büyük oranda negatif kutbiyet ya da kendine hizmet dediğiniz kavramla ilgili düşünce ve eylemleri uyguladılar, ama bu işi olumlu ve başkalarına hizmet gibi algılayan bir inanca sahiptiler. Biyosferlerini tahrip eden şey savaş dediğiniz olaydan kaynaklandı. Bu olay sizin zaman ölçünüzle 705 bin yıl önce meydana geldi. Gezegendeki varlıklar bu felaket nedeniyle o kadar büyük bir sarsıntı geçirdiler, öyle büyük bir yara aldılar ki adeta korku yumağına dönüştüler. Konfederasyon 600 bin yıl önce yeni bir toplumsal bellek bileşimi meydana getirerek korku yumağını çözmeyi başardı. O zaman bu varlıklar bilinçli olduklarını hatırladılar ve düşük astral katlara ulaşabildiler.
Bu deneyimden sonra karma hafifletici ve insan olarak kabul edilemeyecek formlara bürünerek gezegeninizde enkarne oldular. O zamandan beri de karmalarını deneyimliyorlar, felaketin neden olduğu sapmaların yerini daha az çarpıtılmış başkalarına hizmet vizyonu ve arzusu alıncaya kadar da buna devam edecekler. Bu, Maldek deneyimini yaşayan varlıkların bilinçli kararıydı. Sonuç olarak Dünyaya nakil işlemi 500 bin yıl önce başladı ve o zaman diliminde bulunabilen beden tipi kullanıldı, bu beden tipi maymundu. Bu varlıkların birçoğu, karmasının birikimini ortadan kaldırarak üçüncü yoğunluk derecesindeki bir bedene geçmeyi başarmıştır, birçoğu da yaratılışın başka bir yerinde enkarne olarak üçüncü yoğunluk devresini sürdürmektedir. Ama hala az sayıda varlık daha önceki eylemlerini ve sapmalarını hafifletememiş, kocaayakların bir türü olarak dünyada kalmıştır.

Soru- Devrenin bitiminde mezun olan varlıklar bir gezegenden diğerine nasıl götürülür?
Ra- Hasat edilmiş varlık gereksinim duyduğu yoğunluk derecesini değerlendirir, ya aynı devreyi tekrarlamak ya da bir sonraki devreye geçmek için daha uygun yeni bir ortam seçer. Hasat birçok Gözlemci ve Koruyucunun gözetiminde yapılır.

Soru- Evrimi hızlandırmak için yapılması gereken alıştırmalar nelerdir?
Ra- Birinci alıştırmanın içeriği sevgidir. Yaşanan her an sevgi taşır, bu illüzyonun ya da bu yoğunluk katının dersi ve hedefi budur. Sevgiyi bilinçli olarak farkındalık içinde görebilmek ve sapmaları idrak etmek önemlidir, bu çaba işin temelini oluşturur. İkinci alıştırma, evrenin tek bir varlık olduğunu anlamaktır. Bir varlık başka bir varlığa baktığında Yaradanı görmelidir. Üçüncü alıştırma, bir aynaya bakın ve Yaradanı görün. Dördüncü alıştırma, çevrenizdeki yaratılmış şeylere bakın ve Yaradanı görün. Bu alıştırmaların ön koşulu ya da temeli meditasyona ve dua etmeye olan yatkınlıktır.

Soru- Atlantis ve Lemurya uygarlıklarının doğuşunu merak ediyorum, bu uygarlıklar ne zaman ortaya çıktı ve nereden geldiler?
Ra- Atlantis ve Lemurya uygarlıkları bir değil iki ayrı uygarlıktır. Lemuryalılar ilkel yapıda ama çok gelişmiş ruhsal sapmalara (en pozitif değer bile Gerçeğe göre bir sapmadır denmek isteniyor) sahip varlıklardı. Sizin zaman ölçünüzle 53 bin yıl önce, devrenin başlangıcına yakın yıllarda yaşamışlardı. Kürenin tektonik tabakalarının yeniden ayarlanması sırasında (ki bunda onların hiçbir katkısı yoktu) kıta okyanusun sularına gömülmüştü. Kurtulanlar Rusya, Kuzey Amerika ve Güney Amerikaya gittiler, Kızılderililer bu varlıkların torunlarıdır. Onlar da bu devredeki diğer enkarne varlıklar gibi başka yerlerden gelmişlerdi. Güneşinin yaşı yüzünden üçüncü yoğunluk derecesi yaşam koşullarına geçmekte zorlanan bir ikinci yoğunluk derecesi gezegeninden gelmişlerdi, bu gezegen Deneb galaksisindeydi.
Atlantis ırkı sizin zaman ölçünüzle yaklaşık 31 bin yıl önce oluşmaya başlayan çok karmaşık toplumsal bir bileşimdi. 15 bin yıl öncesine kadar yavaş gelişen ve hemen hemen tümüyle tarıma dayanan bir toplumdu. Ama kısa sürede öyle bir teknolojik idrake eriştiler ki, Sonsuz Zekayı bilgi kaynağı olarak kullanabilir hale geldiler. Ayrıca zeki enerjiyi kullanarak sonsuz enerjiden gelen çivit rengi ya da epifiz ışınının doğal akımlarını da büyük oranda yönlendirebiliyor, yaşam formları yaratabiliyorlardı. Ama akıl, beden, ruh bileşimlerine şifa verip onları mükemmelleştireceklerine yaşam formları yaratmaya başladılar ve negatif eylemlere yöneldiler. Sizin zamanınızla 11 bin yıl önce çıkan ilk savaş nüfusun % 40’ının ölümüne sebep oldu. Bundan 10.821 yıl önce de ikinci ve en korkunç savaş oldu. Bu savaş dünyanın çehresini değiştirdi ve Atlantis’in büyük bir kısmı sulara gömülerek yok oldu. Pozitif eğilimli Atlantisli gruplardan üçü felaketten önce kıtayı terk etti, bunlar Tibet, Peru ve Türkiye dediğiniz ülkelerin dağlık bölgelerine gittiler. (Sayfa: 143- 151)

Celse : 11 (28 Ocak 1981)

Soru- Güneşimizin bize göre tam ters yönünde olup da göremediğimiz bir gezegen var mı?
Ra- Güneşinizin size göre ters yönünde çok, ama çok soğuk bir gezegen var, fakat büyüklüğü istatistik bilgi kaynağı olmasına yeterli. Bu küreye aslında gezegen denmemesi gerekir, çünkü birinci yoğunluk derecesinde kilitlenip kalmıştır.

Soru- Bize Adolf Hitler’e ne olduğunu söyleyebilir misiniz?
Ra- Adolf adıyla tanınan varlık şu anda kürenizin güç alanı içinde, orta yükseklikteki astral katlardan birinde şifa sürecindedir. Bu varlık büyük bir karmaşa içindeydi, fizik bedeninin yok oluşu anında titreşim düzeyinde meydana gelen değişikliğin farkında olmakla birlikte yine de çok ihtimama ihtiyacı vardı.

Soru- Tarihimizdeki tanınmış kişiler içinde, kendine hizmetin dördüncü yoğunluğuna ya da negatif tipte bir gezegene giden ya da gidecek olan var mı?
Ra- Bu şekilde hasat edilen varlıkların sayısı azdır, ama bunlardan az bir kısmı sekizinci düzeye erişebilmiştir. Sekizinci düzeye altıncı ve yedinciden geçilerek ulaşılabilir. Sekizinci ya da sonsuz zeka düzeyine ulaşmak, bir varlığın eğer isterse devre esnasında herhangi bir zaman ve yerde hasat edilebilmesine olanak sağlar. Bu tür varlıklardan birkaçı şunlardır: Taras Bulba, Cengiz Han ve Rasputin. Bu varlıkların üçü de sonsuz zekanın girişine ulaşmak için insanın çeşitli merkezlerindeki enerji akışını kullanabilme idrakine erişmişlerdir.
Taras Bulba ve Cengiz Han yeteneklerinin pek azını bilinçli olarak kullanırlardı, tüm güçleriyle tek bir konuya eğilmişlerdi, kendine hizmet! Giriş kapısına ulaşabilmek için kişisel güçlerini sonuna kadar zorlamışlardı. Ama Rasputin bilinçli bir ustaydı, kendine hizmet için hiçbir çabadan kaçınmazdı. Bu varlıklar şimdi dördüncü boyuttalar. Her biri, Bir’in Yasasının idrakinin (kendine hizmet yoluyla) arayışına tahsis edilmiş bir dördüncü yoğunluk gezegeni seçti. Biri Orion grubunda, biri Cassiopea grubunda, diğeri de Güney İstavrozu grubunda bulunuyor. Orion grubundaki Cengiz Handır, bu varlık şimdi hafif bir bedende enkarne olmuştur ve Haçlılar dediğimiz varlıklara eğitim vermektedir. Haçlılar, toplumsal bellek kazanma aşamasına ulaşamamış varlıkları fethetmek için gemileriyle evrende dolaşırlar.

Soru- Bazı bilim adamları bilgileri telepati yoluyla mı alıyor? Nükleer enerjiyi böyle mi aldık? Nikola Tesla’nın bilgilerini nereden aldığını söyler misiniz?
Ra- Orion grubu kendine hizmet uygulamasıyla ilgili bilgiler iletebilir, bu bilgiler teknik de olabilir. Öte yandan bazı Konfederasyon üyeleri de başkalarına hizmet yolunda bu gezegene teknik bilgiler getirmişlerdir. Pozitif eğilimli bilim adamları negatif eğilimlilerin sebep olacağı zararları ortadan kaldıracak bilgileri nasıl alıyorsa, bunun tersi de pekala mümkündür. Nükleer enerji hem pozitif hem de negatif yönelimlerin bir karışımıydı, bilim adamlarınızın bir araya gelmesini sağlayan varlıklar karışık eğilimlere sahiptiler.
Nikola Tesla adıyla bilinen varlık bilgilerini Konfederasyon kaynaklarından alıyordu. Bu kaynaklar son derece pozitif eğilimli, sizin deyiminizle melek gibi bir varlığın diğer insanların hayatını kolaylaştıracak şeyler yapması için ona yardım ettiler. Ama ne yazık ki birçok gezgin gibi üçüncü yoğunluk derecesinin titreşimsel sapmaları bu varlığın da hemcinslerini algılayışını son derece saptırmış ve bozmuştu. Bu yüzden görevini tam anlamıyla yerine getiremedi ve amaçlarından saptı. Nikola adlı varlığın en çok istediği şey tüm varlıkları karanlıktan kurtarmaktı. Gezegenin sonsuz enerjisini aydınlanma ve güç sağlamada kullanmaya çalıştı, eğer başarılı olsaydı insanlar artık enerjiye para ödemeyeceklerdi. Daha önemlisi, enerjinin kolayca sağlanmasının kazandıracağı boş zaman insanın varlık sebebini araştırmak için kullanılacaktı. Gün doğumundan gün batımına kadar çalışan insanlardan pek azı Bir’in Yasasını bilinçli şekilde düşünebilir!
Sanayi devrimi de bu amaçla planlanmıştı. Gezginler birkaç dalga halinde bedenlendiler. Amaçları insanları yavaş yavaş gündelik yaşamın taleplerinden kurtarmak ve boş vakit yaratmaktı. (Sayfa: 153- 161)

Celse : 12 (28 Ocak 1981)

Soru-
Şu anda Dünyada faaliyette bulunan Orionlu ya da Konfederasyonlu varlık var mı?
Ra- Bu zaman diliminde her iki gruptan hiç kimse aranızda bulunmuyor. Ama Orionlu Haçlılar kendi düşüncelerini yaymak için iki tür varlık kullanırlar. Birincisi düşünce formlarıdır, ikincisi ise bir tür robottur. Robotlar yapay varlıklardır, aranızdan herhangi bir varlığa benzeyebilirler. “Siyahlı Adamlar” diye bildikleriniz sözünü ettiğimiz robotlar değildir, çünkü Siyahlı Adamlar düşünce formu tipinde varlıklardır. Onlara belli fiziksel özellikler de verilmiştir, ama titreşimsel yapıları üçüncü yoğunluk derecesinin özelliklerini taşımaz, bu yüzden gerektiğinde materyalize ve demateryalize olabilirler. Siyahlı Adamları kullananlar da Orionlu Haçlılardır.

Soru- Gezginlerden söz ettiniz, kimdir bu gezginler, nereden geliyorlar ?
Ra- Bir toplumsal bellek bileşimi hedefinin ne olduğunu tümüyle idrak ettiğinde ve amacının başkalarına hizmet olduğunun bilincine vardığında yardım isteyen her varlığa elini uzatır. Dert Ortakları ya da Keder Kardeşleri diyebileceğiniz bu varlıklar sonsuz yaratılışın her köşesinden hizmet etmek amacıyla bir araya gelmişlerdir.
Bu dönemde yaklaşık 65 milyon gezgin dünyanızda enkarne olmuş vaziyettedir. Hasata yardımcı olmak, gezegenin titreşimini hafifletebilmek için buradalar. Gezginlerin pek azı dördüncü, büyük çoğunluğu ise altıncı yoğunluk derecesindendir. Hizmet arzuları, delice cesaret ya da kahramanlık diyebileceğiniz türdendir. Gezgin olmanın zorluğu şuradadır. Gezgin bedene girince görevini unutup olaylara karmik anlamda karışabilir, dünyanın girdabına kapılabilir. Diğer varlıklarla ilişkilerinde bilinçli bir sevgisizlikle hareket eden bir gezgin olaylara karmik anlamda karışmış demektir. Gezginlerin hepsinde bir çeşit sakatlık, sıkıntı ya da şiddetli bir yabancılaşma ve uyumsuzluk duygusu vardır. Gezegensel titreşimlere kişilik bozukluğu ve bedensel rahatsızlık şeklinde tepki gösterirler. Bu bazen alerji şeklinde kendini açığa vurur. (Sayfa: 167- 170)

Celse : 13 (29 Ocak 1981)

Soru-
En başından başlayarak yaratılışın nasıl meydana geldiğini anlatabilir misiniz?
Ra- Yaratılışta ilk bilinen şey sonsuzluktu, sonsuzluk yaratılıştır. Sonra sonsuzluk bilinçlendi ve farkındalık başladı, ikinci adım budur. Farkındalık, sonsuzluğun sonsuz enerji üzerine odaklanmasını sağladı, siz buna Logos (Kelam, evrenin düzeni) ya da Sevgi diyorsunuz. Yaradan, sonsuzluğun bilinçli bir prensip olarak odaklanmasıdır, biz buna sonsuz zeka ya da zeki sonsuzluk diyoruz.
Bir sonraki adım illüzyonunuzdaki bu uzay/zaman (madde) aşamasında hala evrimini sürdürmektedir. Bu adım Bir’in Yasasının temel sapmalarından birini, yani özgür iradeyi izleyerek yaratıcı prensibe verilen sonsuz tepkidir, böylece sonsuz sayıdaki boyut olasılık kazanır. Enerji önce sonsuz zekadan yaratıcı gücün rastgele fışkırışı şeklinde akar, sonra holografik tezahürler (tüm yaratılış) şeklinde ortaya çıkan düzenler meydana getirir.
Bu enerji kümeleri daha sonra kendi yerel ritimlerini ve enerji alanlarını düzenlemeye başlarlar, böylece boyutlar ve evrenler yaratılır.
Sonsuz zekanın yaratıcı prensibinden fışkıran çeşitli enerjiler bireyselleşerek birlikte yaratan haline gelene dek gittikçe zekileşen düzenler halinde dolaşıp durdular. İşte madde böyle oluştu. Bu büyük düşünce sıçramasını kavrayabilmek için ışık kavramını anlamak gerekir, çünkü sonsuzluğun bu titreşimsel sapması madde olarak bilinen şeyin yapı taşıdır. Yaratıcı prensibin çağrısına uyan sonsuz zekanın ilk temel sapması olan ışığın kendisi de zekidir ve enerji doludur.
Bu sevgi ışığı belirli özelliklerle var edilmişti, bunlar arasında paradoksal biçimde sonsuz bütünlük de vardı. İşte bu paradoks, güneş sistemleri, galaksiler ve gezegenler olarak bildiğiniz çeşitli illüzyonların biçimlerinden sorumludur.

Soru- Sonsuz zekanın kendinden soyutlanarak nasıl bireyselleştiğini anlatabilir misiniz?
Ra- Sonsuz zeka bir kavramı ayırt etti (sezdi, idrak etti). Bu kavram farkındalık özgür iradesiydi, bu kavram sonluluktu. Bu Bir’in Yasasının ilk temel paradoksu ya da sapmasıydı. Böylece sonsuz zeka kendini çokluğun keşfedilmesine tahsis etti. Sonsuz zekanın olanakları sınırsız olduğu için çokluğun da sonu yoktur. O halde bu keşif de sonsuz bir “şimdi”de sonsuza kadar devam etmekte özgür olacaktır.

Soru- İçinde bulunduğumuz galaksi sonsuz zeka tarafından mı, yoksa onun bir bölümü tarafından mı yaratıldı?
Ra- Galaksi olsun, farkında olduğunuz diğer maddi varlıklar olsun, hepsi sonsuz zekanın bireyselleşmiş bölümleri tarafından yaratılmıştır. Her keşif işe başladığında kendi odak noktasını buldu ve birlikte-yaratan durumuna geldi. Her bireyselleşmiş bölüm sonsuz zekayı kullanarak ayrı bir evren yarattı. Özgür seçim, evrendeki sonsuz olanaklar tayfıyla oynayarak sevgi/ışığın zeki enerjiye ulaşması için bir kanal oldu, böylece kendi evreninin doğal yasalarını yarattı.
Her evren aynı şekilde bireyselleşerek ve birlikte-yaratan olmaya odaklanarak daha ileri çeşitliliklere izin verdi, böylece doğal yasaların bir güneş sisteminin titreşimsel düzeninde belirmesine neden olan daha zeki enerjiler yarattı, sonunda her güneş sisteminin illüzyoni doğal yasaları oluştu. Şunu iyi bilmelisiniz ki her bölüm ne kadar küçük olursa olsun, hangi yoğunluk derecesine ya da illüzyoni düzene (madde alemine) ait olursa olsun, bir hologramda olduğu gibi Tek Yaradanı, yani sonsuzluğu içinde taşır. Böylece her şey gizemle başlar, gizemle biter.

Soru- Benim merak ettiğim, içinde bulunduğumuz sistemin tümünün aynı anda yaratılıp yaratılmadığı. Öyle mi oldu, yoksa önce güneş sonra gezegenler mi yaratıldı?
Ra- Sizin aleminizde süreç büyükten küçüğe doğru gelişir. Bunun için birlikte-yaratan galaksinin niteliklerinde birleşecek yeni enerji kalıpları yarattı, bu kalıplar daha sonra sonsuz zekanın bilinci içinde yeni odaklara doğru yöneldiler. Birçok yeni odaklaşma oldu, yani içinde bulunduğunuz güneş sisteminin kendi kalıpları, düzeni, ritmi ve kendine has doğal yasaları vardır. Ama gelişim galaksinin spiral enerjisinden güneş sisteminin spiral enerjisine, oradan gezegenin spiral enerjisine, oradan da gezegendeki varlıkların birinci yoğunluk derecesi bilincinin farkındalığını başlatacak deneyim koşullarının spiral enerjisine doğru olur.

Soru- Gezegensel varlıkların bu ilk yoğunluk derecesini anlatabilir misiniz?
Ra- Her adım farkındalığın keşfi içindeki sonsuz zekayı özetler. Gezegensel bir çevrede ise her şey kaos dediğiniz biçimde başlar. Enerji, sonsuzluk içinde yönlendirilmemiş ve rastgeledir. İdrakiniz çerçevesinde yavaş yavaş diyeceğimiz bir hızla kendinin farkında olma odağı oluşmaya başlar, böylece Logos hareket eder. Işık birlikte-yaratanın kalıplarına ve titreşimsel ritimlerine göre karanlığı biçimlendirmek için gelir ve belirli tipte bir deneyim oluşturmaya başlar. Deneyim bir bilinç yoğunluğu olan birinci yoğunluk derecesiyle başlar. Gezegensel mineral ve su yaşamı, ateş ve rüzgardan var olmanın farkındalığını öğrenir. Bu birinci yoğunluk derecesidir.

Soru- Birinci yoğunluk derecesi nasıl daha ileri bir farkındalığa geçer?
Ra- Işık dediğiniz şeyin karakteristik özelliği olan spiral enerji, düz çizgide ilerleyen bir spiral şeklinde hareket eder, böylece kendini oluşturan spirallere yukarıya doğru, daha geniş idrakli bir var oluşa doğru kaçınılmaz bir hareket verir. Böylece birinci boyutun varlığı ikinci yoğunluk derecesine ve onun derslerine geçmek için çabalar. Dersler artık çözülmek, yok olmak ya da rastgele değişime uğramak yerine evrimleşmeyi içeren tipte bir farkındalığı öğretirler.

Soru- Biz birinci ve ikinci yoğunluk derecesindeki varlıkları görebilir miyiz? İkinci yoğunluk derecesindeki varlık nasıl evrimleşip üçüncü dereceye geçiyor?
Ra- Eğer dördüncüden yedinciye kadar olan yoğunluk dereceleri kendi özgür tercihleriyle görünmez olmayı seçmezlerse, yoğunluk derecelerinizin tüm oktavını açıkça görebilirsiniz.
İkinci yoğunluk derecesi, kendinin farkında olma yoğunluğu olan üçüncü dereceye geçmek için çabalar. Bu çaba, üçüncü yoğunluk derecesi varlıkları tarafından bir kimlik verilerek yatırım yapılan (insanın bir hayvana isim takıp ona bakması) gelişmiş ikinci yoğunluk derecesi varlıkları tarafından gösterilir. Bu varlıklar kendilerine verilen kimlik vasıtasıyla kendinin farkında olan akıl, beden bileşimi haline gelirler ve böylece akıl, beden, ruh bileşimi olurlar. Bu yolla üçüncü yoğunluk derecesine, yani ruhun bilincinin ilk yoğunluk derecesine geçerler.

Soru- Şu anda gezegenimizin yoğunluk derecesi nedir?
Ra- Dünyanız üzerindeki akıl, beden, ruh bileşimi varlıklar açısından üçüncü yoğunluk derecesinde bulunuyor, ama gezegenin kendisi dördüncü yoğunluk derecesine ait bir uzay/zaman (madde) sürekliliğine girmiştir. Bu da oldukça güç bir hasat yapılmasına neden oluyor. Dördüncü yoğunluk derecesinin yaklaşması bir saatin vuruşları kadar düzenlidir. Güneş sisteminiz dünyanızın farklı bir titreşimsel spiral çizmesine olanak sağlamıştır, ama insanların düşünce formları bu yönelimi pek desteklemiyor. Bu yüzden öyle bir hasat olacak ki, çoğunuz üçüncü yoğunluk devresini tekrarlamak zorunda kalacaksınız. Gezginlerinizin, öğretmen ve üstatlarınızın tüm enerjisi şu anda hasatı çoğaltmak üzerinde toplanmıştır, ama hasat edilecek pek az varlık var! (Sayfa: 172- 180)

Celse : 14 (29 Ocak 1981)

Soru- 75 bin yıl boyunca dünyada neler olduğunu sadece önemli gelişme noktalarına değinerek anlatabilir misiniz? Bu sürecin hangi noktalarında dünyayla temasa geçildi?
Ra- İnsanlığa yardım için ilk girişim 75 bin yıl önce yapıldı. İkinci yardım girişimi yaklaşık olarak 58 bin yıl önce Mu Uygarlığına yapıldı ve uzun bir süre boyunca devam etti. Bundan sonraki yardım uzun bir aradan sonra bundan 13 bin yıl önce Atlantise yapıldı. Bu girişimde şifa yöntemlerine ve kristallerle yapılan çalışmalara ait bilgiler sunuldu. Bundan sonraki girişim 11 bin yıl önce Mısır dediğiniz yere yapıldı. Bizimle birlikte gelen varlıklar Güney Amerika’daki bazı toplumlara yardım etmek için 3.500 yıl sonra geri döndüler, ama bu kentlerdeki piramitler amaçlarına uygun olarak kullanılmadılar. 3 bin yıl önce Güney Amerika’ya bir iniş daha yapıldı ve 2.300 yıl önce Mısır’daki insanlara yardım amacıyla birkaç girişimde daha bulunuldu. Devrenin geri kalan kısmı boyunca beşinci yoğunluk derecenizden hiç ayrılmadık. Şu anda da hasata hazırlık için çalışmalarımızı sürdürüyoruz.

Soru- Piramitlerin dünyanın çevresinde bir halka oluşturacak şekilde inşa edildiklerini söylemiştiniz, kaç adet piramit yapıldı?
Ra- Dünyanın birçok güç alanı vardır, bunları geometrik olarak dengeli bir ağ olarak düşünün. Enerjiler manyetik olarak saptanmış belli noktalardan dünya katlarına akarlar. Düşünce formu sapmalarından dolayı gezegenin dengesizlik eğiliminde olduğu görülmüş, dengeleyici piramitler enerjiyi uygun şekilde çekebilsin diye dengeyi sağlayacak kristallerle yüklenmişlerdi.
Dengeleme piramitleri kişilerin inisiyasyonu için kullanılabilirler, kullanılmışlardır da. Ama bu piramitler aynı zamanda gezegenin enerji ağını dengelemek için de kullanılmıştır. Diğer piramitlerse gezegeni değil sadece insanları şifaya kavuşturacak şekilde yerleştirilmişlerdi. Dengeleme piramitlerinin amaçlarından biri de insan ömrünün uzatılmasıdır, bu yolla insanlar her enkarnasyonda bedenlerinde daha fazla kalarak Bir’in Yasaları hakkında daha fazla bilgelik kazanabileceklerdi.

Soru- George van Tassel batı çöllerinde adına “integratron” denen bir makine yaptı. Bu makine insanın yaşam süresini uzatmak için mi kullanılacak?
Ra- Bu makine henüz tamamlanmamıştır, sözünü ettiğiniz amaçla fonksiyon yapamaz. Zaten hasat zamanı gelmiş, artık daha uzun bir ömür sağlamak için çabalamanın anlamı kalmamıştır. Şimdi varlığın ruhsallığını aramak için göstereceği çabalar yüreklendirilmelidir, çünkü mor ışının enerji alanına giren her varlığın hasat edilmesi kolaylaşacaktır.

Soru- 75 bin yıllık devrenin en başına dönersek, başlangıçtan 25 bin yıl sonra, yani bundan 50 bin yıl evvel bir hasat olmuştu. Bu sırada kaç varlığın hasat edildiğini söyleyebilir misiniz?
Ra- Hiçbir varlık hasat edilemedi. Ancak ikinci devrenin sonuna doğru bir hasat başladı, çünkü bazı bireyler sonsuz zekaya açılan kapıyı bulmuşlardı. O zaman yapılan hasat az sayıda varlığı kapsadı, ama hasat edilenler ana devreyi tekrarlayan varlıklara hizmet etme konusunda büyük bir istek taşıyorlardı. İstedikleri an bu katı terk edebilecekleri halde üçüncü yoğunluk derecesinde kalmayı seçtiler. Bu yüzden hasat yapılamadı.

Soru- Ra hangi yoğunluk derecesindedir?
Ra- Ben altıncı yoğunluk derecesindeyim, yedinciye doğru güçlü bir çaba içindeyim. Bizim hasadımız 2,5 milyon yıl içinde yapılacak, amacımız bu hasada hazırlanmaktır. Bizim bir devremiz 75 milyon yıla eşittir. (Sayfa: 182-189)

Celse : 15 (30 Ocak 1981)

Soru-
Bu gezegende neden çabuk yaşlanıyoruz?
Ra- Çabuk yaşlanmanız, gezegenin enerji alanının eterik bölümündeki alıcı ağ bileşiminde süregelen bir dengesizlikten kaynaklanıyor. İnsanlarınızın düşünce formu sapmaları bu enerji kalıpları ağına, yani gezegenin manyetik atmosferine giren enerji akımlarını öylesine etkilemektedir ki, bu akımlar var oluş oktavının kozmik düzeyinden gelen dengeli ışık/sevgi titreşimleriyle doğru dürüst dolamamaktadır. Mükemmel bir dengeye kavuşan varlık yaşlanmaz, ama yaşamaktan usanır, eğer derslerini öğrenmişse hemen dünyayı terk eder. İdrak ne kadar geç gelirse beden o denli çabuk bozulur. Sonsuz olanı gözünüzde canlandırmaya çalışın, canlandıramazsınız. Sevgi ışığı yaratır, sevgi ışık olur ve elektromanyetik ağın giriş kapılarından gezegene akar, birey de bu akıştan tıpkı gezegen gibi yararlanır.

Soru- Birey kendini nasıl dengeleyebilir, ilk adım nedir?
Ra- Sadece tek bir adım vardır, akıl, beden, ruh bileşimini oluşturan enerji merkezlerini anlamak. Bu anlayış kısaca şöyle özetlenebilir. İlk dengeleme Malkuth ya da dünyanın kırmızı-ışın bileşimi denen enerji bileşimine aittir. Bu enerjiyi anlamak ve kabul etmek temeli oluşturur. Tıkanabilecek ikinci enerji bileşimi, turuncu-ışın bileşimi de denen duygusal ya da kişisel bileşimdir. Bu tıkanma kendini çoğunlukla kişisel gariplikler, yabansılıklar ya da benliğin utangaçlığıyla ilgili sapmalar şeklinde gösterir.
Üçüncü tıkanma ego adını verdiğiniz şeye çok benzer. Bu sarı-ışın ya da güneş sinirağı (karın boşluğu) merkezidir. Buradaki tıkanıklıklar çoğu kez güç kullanma, başkalarını yönetme ve diğer insanlarla ilgili sosyal davranış bozuklukları şeklinde ortaya çıkar. Bu ilk üç enerji merkezinde ya da giriş kapılarında tıkanıklık olanlar Bir’in Yasasını arama yeteneği açısından sürekli zorluklarla karşılaşırlar. Kalp merkezi ya da yeşil-ışın merkezi, üçüncü yoğunluk derecesi varlıklarının sonsuz zekaya atlama yapabilecekleri bir başlangıç noktasıdır. Bu bölgedeki tıkanıklıklar, evrensel sevgi, şefkat ve merhameti tezahür ettirme konusunda güçlük olarak tezahür ederler.
Mavi-ışın enerji merkeziyse hem içeri hem de dışarı doğru enerji akımı olan ilk merkezdir. Bu bölgede tıkanıklık varsa, kişi varlığının ruh, akıl bileşimini anlamada ve kendiyle ilgili bu türdeki anlayışları ifade etmede güçlük çeker. Bu bölgede tıkanıklık yaşayan varlıklar başka varlıklardan gelecek iletişimi kabul etmede zorlanırlar.
Bir sonraki merkez epifiz ya da çivit rengi-ışın merkezidir. Bu merkezi tıkalı olanlar, değersizlik şeklinde ortaya çıkan tezahürler yüzünden zeki enerji akımının azalmasıyla karşı karşıya kalırlar. Gördüğünüz gibi akıl, beden, ruh bileşimine birçok noktadan enerji akışı olduğu için yukarda belirtilen bozukluk bunlardan sadece biriyle ilgilidir. Çivit rengi-ışın dengelemesi ruhsal bileşimle ilgili çalışmalar için çok önemlidir. Bu merkez zeki enerjiden gelen en az saptırılmış sevgi/ışık akımını alan enerji merkezi olduğu için üçüncüden dördüncü yoğunluk derecesine geçerken kendi akımını meydana getirir. Aynı merkez sonsuz zekaya ulaştıracak kapıları açan anahtara ulaşma potansiyeli de taşır.
Enerji akımının son merkezi ise varlığın akıl, beden, ruh bileşiminin bir bütün olarak ifade edilmesinden ibarettir. Bu enerji düzeyinde artık dengeli ya da dengesiz tanımı bir anlam ifade etmez, çünkü bu merkez kendi dengesini kurar. Buradaki sapma ne olursa olsun diğer merkezler gibi yönetilemez, bu yüzden varlığın dengesinin gözden geçirilmesinde bir önem taşımaz.

Soru- İlk sapmanın özgür irade sapması olduğunu söylediniz. Bir’in Yasası bir sıra mı izliyor, yani birinci ikinci ve üçüncü sapmalar mı var?
Ra- Bir noktaya kadar dediğiniz doğrudur, o noktadan sonra sapmaların çokluğu birbirine eşittir. İlk sapma, yani özgür irade bir odak bulur, bu odak Logos dediğiniz şeydir, yani Yaratıcı Prensip ya da sevgidir. Bu zeki enerji de ışık diye bilinen sapmayı yaratır. Bu üç sapmadan pek çok sapma hiyerarşileri ortaya çıkar. Bunların her birinin de sentez yoluyla birleştirilecek kendi paradoksları vardır ve hiçbirinin diğerinden daha önemli olduğu söylenemez.

Soru- Işık/sevgi ile sevgi/ışık arasında bir fark var mı?
Ra- Sevgi/ışık güçtür, enerji verendir, muktedir kılandır. Işık/sevgi ise ışığın sevginin etkisinde kalmasından doğan tezahürdür. (Sayfa: 194- 202)

Celse : 16 (31 Ocak 1981)

Soru- Başkalarına hizmet eğilimli ve kendine hizmet eğilimli varlıkların hasadı ayrı ayrı mı yapılıyor?
Ra- Hayır, tek bir hasat vardır. Titreşimsel düzeyde dördüncü yoğunluk derecesine geçen varlıklar Yaradanı nasıl arayacaklarını kendileri tayin ederler. Dördüncü yoğunlukta bir bölünme olur, varlıkların bir kısmı başkalarına hizmetin esas olduğu gezegenlere, bir kısmı da kendine hizmetin esas olduğu gezegenlere giderler.

Soru- Bana “On Emir”in kaynağını açıklayabilir misiniz?
Ra- On Emir, bazı negatif varlıkların pozitif eğilimli varlıklara onları zorlayıcı tarzda bazı bilgiler vermesinden kaynaklanmıştır. Söz konusu bilgiler aslında negatif özellikler taşıdıkları halde pozitif eğilimleri taklit etme çabası içindeydiler. Bunu Orion grubu yapmıştı, onların amaçları fethetmek ve köleleştirmektir. Bunu da seçkin bir sınıf oluşturarak yaparlar.
Emirlerin verildiği varlık (Musa) aslında son derece pozitif bir varlıktı, bu da gelen emirlerin neden pozitifmiş gibi göründüğünü açıklıyor. Diğer başarısız temaslarda olduğu gibi bu varlık da (Musa) Bir’in felsefesinin inanılırlığını uzun süre koruyamadı. Bir’in Yasasını somutlaştırmaya ve kabilesini özgürleştirmeye giriştiğinde sahip olduğu onur ve inancı yitirip kederli bir halde bu dünyadan ayrıldı.

Soru- Musa pozitif eğilimli bir varlıksa Orion grubu onunla nasıl temas kurabildi?
Ra- O günler, pozitif eğilimli Konfederasyon güçleriyle negatif eğilimli varlıklar arasında yoğun bir savaşın yaşandığı günlerdi ve Musa etki altında kalmaya uygun bir varlıktı. Bir’in Yasası ona en sade şekliyle verilmişti, ancak halkının mucizeler yapması için ona uyguladığı baskılar sonucunda bu bilgiler negatif bir eğilim kazandılar. Bu da onu kendine hizmet özellikleri taşıyan bilgi ve felsefeye açık hale getirdi.

Soru- Toplumsal bellek bileşiminizin Bir’in Yasasını öğrenme çizgisini anlatır mısınız?
Ra- Bizim öğrenme çizgimiz an’a kazınmıştır, bu yüzden onun tarihi yoktur. Zihninizde bir var oluş çemberi canlandırın, biz alfa ve omegayı sonsuz zeka olarak anlarız. Çember asla yok olmaz, hep vardır. Çemberin farklı noktalarında katettiğimiz yoğunluklar devrelerin özelliklerine uygundur. Birincisi farkındalık devresidir. İkincisi evrim devresidir. Üçüncüsü kendini fark etme (benlik bilinci) devresidir. Dördüncüsü sevgi ya da idrak devresidir. Beşincisi ışık ya da bilgelik devresidir. Altıncısı ışık/sevgi, sevgi/ışık ya da bilgelik devresidir. Yedincisi geçit (giriş) devresidir. Sekizincisi ise oktavdır. Oktav, bizim de derinliklerini bilmediğimiz bir gizemdir.

Soru- Daha önce Konfederasyondan aldığımız bilgilerde bir geçmiş ve geleceğin bulunmadığı, her şeyin an’dan ibaret olduğu söylenmişti. Bunu siz de doğruluyor musunuz?
Ra- Üçüncü yoğunluk derecesinde geçmiş, şimdi ve gelecek vardır. Madde sürekliliğinin dışına çıkmış varlık daha geniş bir bakış açısıyla sadece şimdiki an’ın var olduğunu görebilir. Bizler bu idrake varmaya çalışıyoruz. Yedinci boyutta eğer mütevazi çabalarımız yeterli olursa biz de her şeyle bir olacağız. O zaman artık ne belleğimiz, ne kimliğimiz, ne geçmişimiz, ne de geleceğimiz olacak! Bütünün içinde var olacağız, farkındalığımız artık bizim değil Yaradan’ın farkındalığı olacak.

Soru- Hangi yoğunluk derecesinde Bir’in Yasasının bilinçli fark edilmesi vazgeçilmez koşuldur? Ayrıca dördüncü yoğunluk derecesinin ne olduğunu anlatır mısınız?
Ra- Beşinci yoğunluk derecesinin hasadını, Bir’in Yasasının onur ve görevini bilinçli olarak kabul edecek varlıklar oluşturur. Bu titreşim derecesinin temeli sorumluluk ve onurdur. Her sorumluluk bir onurdur ve her onur bir sorumluluktur.
Dördüncü yoğunluk derecesinde özel olarak tercih edilmedikçe sözcükler kullanılmaz. Bedenler ağır kimyasal maddelerden oluşmazlar. Varlık orda kendisiyle ya da diğer varlıklarla uyumsuzluğa düşmez. İki ayağı üzerinde duran varlıkların bulunduğu bir yaşam katıdır. Bu katta insan diğer benliklerinin, düşüncelerinin ve titreşimlerinin farkındadır. Üçüncü kata ait ıstıraplar idrak edilir, onlara şefkat ve merhametle yaklaşılır. Bilgeliğe ve ışığa ulaşmaya çaba gösterilir. Her ne kadar bireysel farklılıklar varsa da, grubun ortak tutumuyla bu farklılıklar otomatik olarak uyumlu kılınır. (Sayfa: 208- 218)

Celse : 17 (3 Şubat 1981)

Soru- Nasıralı İsa burada enkarne olmadan önce Konfederasyonda mı bulunuyordu?
Ra- Nasıralı İsa diye bildiğiniz varlığın adı yoktu. Bu varlık dördüncü yoğunluk derecesinin en yüksek alt-oktavının bir üyesiydi, beşinci dereceye geçmek üzere olan bir varlıktı, fakat üçüncü yoğunluk derecesine geri dönmeyi seçti. Sevgi titreşimlerini mümkün olan en saf şekliyle paylaşabilmek için bu gezegene gelmeyi arzu ediyordu, kendisine bu görevi yerine getirmesi için izin verildi. Sonuç olarak bu varlık, idrak ya da sevgi titreşimini temsil eden dördüncü yoğunluğa ait Konfederasyonlu bir gezgin’di.

Soru- Dördüncü yoğunluk derecesinde olmasına rağmen İsa’yı böylesine büyük bir şifacı yapan yetenek neydi?
Ra- İsa bu yeteneği çok gençken doğal bir hatırlama süreciyle öğrendi. Bu varlık ne yazık ki sonsuz zekaya nüfuz edebilme yeteneğini bir oyun arkadaşına kızdığı sırada keşfetti. Arkadaşı, İsa kendine dokunduğu için ölümcül bir yara almıştı, böylece kendinde korkunç bir güç bulunduğunu anladı, bu enerjiyi iyilik yapmak için nasıl kullanacağını keşfetmeye kararlıydı. Son derece pozitif eğilimliydi ve birçok gezginden daha fazla şey hatırlıyordu.
Bu talihsiz olayın heyecanıyla harekete geçti ve ömür boyu sürecek bir araştırmaya girişti. Yahudilik dediğiniz dinin kalıpları üzerinde gece gündüz çalıştı ve çok genç yaşta haham olacak kadar bilgi edindi. 13,5 yaşındayken ailesini terk etti ve bilgi edinmek üzere geziye çıktı. Bu 25 yaşına kadar sürdü, sonunda baba ocağına dönerek marangozluk yapmaya başladı. Tüm deneyimlerini sindirmeyi ve sentezlemeyi öğrendikten sonra bildiklerini çevresindekilere anlatmaya başladı. Yaşamının son anlarında haç dediğiniz nesne üzerindeyken şunları söyleyerek başka bir benliği yok etmekten doğan karmik borcundan affedildi: “Baba onları affet, çünkü ne yaptıklarını bilmiyorlar.” Eğer affederseniz eylem çarkını ya da karmayı durdurursunuz. Bu varlık şu anda beşinci yoğunluk derecesindedir.

Soru- Bizim kültürümüzde İsa’nın geri geleceğine inanılır, böyle bir şey gerçekten planlanmış mıdır?
Ra- İsa adını verdiğiniz özel akıl, beden, ruh bileşimi, bir varlık olarak geri dönmeyecek, ancak Konfederasyon üyesi olarak bir medyum kanalıyla sizinle temasa geçecektir. Ama aynı bilinç özelliklerini taşıyan başka varlıklar da vardır, onlar dördüncü yoğunluk derecesine girenleri karşılayacaklardır, geri dönüşün anlamı budur.

Soru- Taras Bulba, Cengiz Han ve Rasputin nasıl oldu da daha hasat zamanı gelmeden hasat edildiler?
Ra- Sonsuz zekaya giden kapıyı bilinçli olarak açan varlıklar üçüncü yoğunluk derecesini ne şekilde terk edeceklerini seçme hakkına sahiptirler. Bu hakkı kazanmış negatif eğilimli varlıklar kendine hizmeti öğrenme ve öğretmeyi seçerler.

Soru- Hasat 2011 yılında mı yapılacak?
Ra- Bu tarih yaklaşıktır, hasat için olası bir zamandır. O zaman geldiğinde enkarne olmayanlar da hasata dahil edilecekler.

Soru- Devrenin sonuna doğru bu gezegende bedenlenecek varlıklar nasıl saptanıyor, yani enkarnasyonların dağıtımı nasıl yapılıyor?
Ra- Hasat edilme özelliklerini kazanabilmek için gerekli deneyimleri edinmek isteyen varlıklara öncelik verilir. Titreşimsel bir kıdemlilik vardır. Buna göre, hasat zamanını fark eden ve tüm varlığını bu hasatın gerektirdiği dersleri öğrenmeye adayan varlıkları cesaretlendirmek için onlara öncelik tanınır. (Sayfa: 225- 237)

Celse : 18 (4 Şubat 1981)

Soru- Dünyadaki birçok mistik gelenek nirvanaya ya da aydınlanmaya ulaşmak için benliğin silinip yok edilmesi, maddi dünyaya önem verilmeyip yok sayılması gerektiğini düşünüyor. İnsanın evriminde benliğin rolü nedir?
Ra- Bu yoğunluk derecesinde varlığın yapması gereken şey istek duyduğu her şeyi deneyimlemesidir. Sonra da bu deneyimleri analiz etmek, anlamak, kabullenmek, içlerindeki sevgi/ışığı bulup çıkarmak ve süzmektir. Gereksiz olanlar zaten kendiliğinden çekip gidecek, isteğin analiz edilmesine bağlı olarak uyum oluşacaktır. Varlık kendini damıtılıp süzülmüş deneyimlerle donattıkça istekleri de giderek sevgi/ışığın bilinçli uygulamalarına yönelecektir. Biz herhangi bir isteğin bastırılmasını son derece sakıncalı buluyoruz. Ancak Bir’in Yasasına uygun olmayan istekler konusunda bu isteği maddi katta gerçekleştirmek yerine hayalini kurmayı öneriyoruz, böylece ana sapmaların başında gelen özgür iradeyi korumuş oluyoruz.
İstekleri bastırmanın pek akıllıca olmamasının nedeni, bu işlemin dengesiz bir eylem olması ve öte alemde dengelenmesinin zorluklar yaratmasıdır. Aslında bastırma, görünüşte bastırılmış şeye daha büyük bağımlılık oluşturacak bir ortam yaratır. Uygun zamanda yapılacak her şey kabul edilebilir niteliktedir. Herhangi bir sapma deneyimleyerek, kabul ederek ve paylaşarak Bir’in Yasasına daha uygun bir sapmaya dönüştürülebilir. Herhangi bir arzuyu göz ardı etmek ve bastırmak bir çeşit kestirmeden gitmektir. Kestirmeden gitmek yerine bu arzu anlaşılmalı ve kabul edilmelidir. Bu da sabır ister ve deneyimlerin şefkat ışığında analiz edilmesini gerektirir.

Soru- Yehova’nın dünyadaki insanlarla nasıl iletişim kurduğunu anlatabilir misiniz?
Ra- İlk iletişim genetik dediğiniz türdendi. İkinci iletişim dünyaya inerek ve bilinçte daha ileri genetik değişiklikler meydana getirilerek yapıldı. Üçüncü iletişim ise seçilmiş medyumlar aracılığıyla yapılan konuşmalardı. Genetik değişikliklerin bazıları klonlama yöntemi adını verdiğiniz sürece benziyordu. Bazı varlıklar Yehova görünümünde enkarne oldular. Bir başka genetik değişiklikte ise, cinsel ilişki türünden temaslarla varlıkların değişime uğratılması amaçlandı
Yehova grubu bundan 75 bin yıl önce Mars gezegenindeki varlıklar üzerinde klonlama çalışmaları yaptı. İkinci kez yaklaşık 3.600 yıl önce bir dizi temas yapıldı ve ilişki kuruldu. Bu da Orion grubunun bu uygarlıkta ortaya çıktığı tarihe rastlamaktadır. Bu arada Anak adı verilen varlıklara sizin madde bileşiminizde kullanılan yöntemlerle yeni genetik kodlar yerleştirildi, böylece organizmaları daha iri ve daha güçlü olacaktı. Ama deney başarısızlıkla sonuçlandı, çünkü istenen şeyler yaratılamadı. Meydana getirilen bu toplumsal bileşim Bir’in Yasasını özümsemek yerine seçkin bir sınıf yaratarak kendine hizmet etmeye başladı, bu da Orion grubunun ekmeğine yağ sürdü. Yehova Konfederasyon üyesiydi, ama yardım çabalarında bazı yanlışlar yaptı. (Sayfa: 238- 245)

Celse : 19 (8 Şubat 1981)

Soru- İkinci yoğunluk derecesi varlığı bizim hayvan adını verdiğimiz varlık mıdır?
Ra- Ruh kazanabilecek olan ikinci yoğunluk derecesi varlıkları üç tiptir. Birincisi hayvanlardır, en üstün ve hakim düzeyde olanlar bunlardır. İkincisi bitkiler, özellikle ağaç diye adlandırdıklarınızdır, bu varlıklar yeterince sevgi verip aldıklarında bireyselleşebilirler. Üçüncüsü minerallerdir. Bazen belli bir yöre ya da yer, kendisiyle ilişkide olan bir üçüncü yoğunluk derecesi varlığından aldığı ve karşılığında verdiği sevgi yoluyla bireyselleşme konusunda kudret kazanıp harekete geçebilir, bu en az görülen geçiş tipidir.
Sanıldığı gibi bu varlıklar ruh sahibi olmazlar, kendi varlıklarının her parçasında, hücresinde ya da atomunda mevcut zeki enerjinin farkına varırlar. Bu, kendine zaten verilmiş olanın farkındalığıdır. Kendini fark etme içten kaynaklanır, belli deneyimlerin idraki hücrenin, atomun ya da bilincin yukarı doğru spiraller çizerek yükselmesini sağlayan bir katalizör rolü oynar. Her varlıkta kendini idrak etmeye yönelik dayanılmaz bir çekim vardır.
Üçüncü dereceye yükselmiş bir ikinci yoğunluk varlığı insan kılığında enkarne olabilir. Bunun için her zaman genetik yönlendirme ve yardım gerekmez. Konfederasyonun şimdi size gönderdiğine benzer bazı kozmik yardımlar ikinci derecedeki varlıkların geçiş yapmasını sağlayabilir. Bu geçmişte de böyle olmuştur. (Sayfa: 248- 249)

Celse : 20 (9 Şubat 1981)

Soru-
Giderek artan sayıda ikinci yoğunluk derecesi varlığının üçüncü yoğunluk derecesine geçtiğini söylediniz. Yakın geçmişte buna bir örnek verebilir misiniz?
Ra- Üçüncü yoğunluk derecesi sırasında ikinci yoğunluk derecesinden mezun olmanın en çok görülen örneği evcil hayvanlardır. Hayvanla üçüncü yoğunluk derecesindeki varlık arasında gelişen bağın bireyselleştiren (ona kimlik kazandıran) etkileri hayvanın potansiyelini güçlü bir şekilde artırır. Böyle bir hayvan fizik bedeni yok olduktan sonra artık eski bilinç düzeyine dönmez. Bu şekilde değişim geçiren bir varlık (hayvan), üçüncü yoğunluk derecesi bilincinin en düşük şekliyle donanmış olarak geri döner. Kısaca, üçüncü yoğunluk derecesinin derslerini öğrenmeye çalışan bir insan olur!

Soru- 75 bin yıl önce, üçüncü yoğunluk derecesi yeni başladığında ortalama insan ömrü ne kadardı?
Ra- O zamanlar insan ömrü yaklaşık olarak 900 yıldı. Bu ömür yoğunluğun dersleriyle uyumlu olması için devre boyunca aynı kalacaktı. Fakat gezegeniniz ikinci ana devre sırasında insan ömrünü dramatik şekilde kısaltan bazı titreşimler geliştirdi. İlk ana devre sonunda, yani 50 bin yıl önce ortalama ömür bu yüzden yaklaşık olarak 700 yıla düştü. Bu tür kısalmaların nedeni, daima varlıklar arasındaki uyumsuz ilişkilerin yarattığı titreşimlerdir.

Soru- İlk 25 bin yıllık devre sonunda, yani 50 bin yıl önce negatif ya da pozitif anlamda hiçbir hasat yapılamadığı doğru mu?
Ra- Evet doğru. Orion grubu bu devre sırasında insanlara bilgi vermek için bir kez girişimde bulundu, ama bu bilgiler kutuplaşmaya giden yolu izlemek isteyen hiç kimseye ulaşamadı. Orionlular bilgi vermek için iki teknik kullandılar. Birincisi, düşünce aktarımı ki siz buna telepati diyorsunuz. İkincisi, belirli taşların büyük bir gücü telkin edecek şekilde düzenlenmesiydi. Bu taşlar Pasifik ve Orta Amerika’daki bazı heykeller ve kaya oluşumlarıdır. Paskalya Adalarındaki taştan oyulmuş kafalar da Orionlulara aittir.
Gözünüzün önüne kontrol edemedikleri güçlerin insafına terk edilmiş insanları getirin, güçle yüklenmiş bir heykel ya da kaya oluşumu, onu izleyenlerin özgür iradelerini etkileyebilir ve kontrol edilemeyen güce yöneltebilir. Bu taş kafalar düşünce yoluyla yapıldılar. Orionlular, heykellere bakacak insanların zihinlerinin derinliklerini tarayarak onlarda korku ve huşu duygusu uyandıracak imajların hangileri olduğunu saptadılar. Bu tür heykel ya da oluşumların hemen hepsi uzaktan düşünce yoluyla yapılmıştır. Pek azı daha sonra dünyanızdaki varlıklar tarafından taklit yoluyla yapıldı. Orionluların yaptığı başlar sizin zaman ölçünüzle 60 bin yıl öncesine aittir. Nazka düzlüğündeki çizgiler de güçle yüklenmiş bu tür yapıtlardandır.

Soru- Ama Nazka düzlüğündeki çizgilerin ancak havadan bakıldığında bir anlam ifade ettiğini biliyoruz. O devirdeki insanlar uçamadığına göre bu çizgilerden nasıl etkilenmiş olabilirler?
Ra- Şimdi bir düzlük olarak gördüğünüz bölge o zamanlar yer yer tepelerle kaplıydı. Bu tepelere çıkan insanlar şekilleri görebilme olanağına sahiptiler, ama zamanla rüzgarın ve hava koşullarının etkisiyle hem tepeler hem de söz konusu heybetli çizgiler aşındılar. Şu anda gördükleriniz eski çizgilerin silik kopyalarıdır. (Sayfa: 258- 270)

Celse : 24 (15 Şubat 1981)

Soru-
Atlantis uygarlığının uğradığı felaket hakkında bilgi verebilir misiniz?
Ra- Atlantislilere verilen bilgiler dövüşkenliğe yönelen faaliyetlerle sonuçlandı. Bu da sizin zaman ölçünüzle 10.821yıl önce meydana gelen ikinci Atlantis felaketini doğurdu. Gerek Atlantis’te yaşayan, gerekse ilk çarpışma sonunda Kuzey Afrika çöllerine göç eden varlıklardan pek çoğu dünya değiştirdi. Nükleer bomba dediğiniz bu silahların ve diğer kristal kökenli silahların etkisiyle dünyada değişiklikler meydana geldi. Bundan 9.600 yıl önce büyük kara kütlelerinin sulara gömülmesiyle son buldu. Mısır ve Güney Amerika’da bu derece yıkıcı olaylar meydana gelmese bile, sonunda Konsey de Koruyucular da kullandıkları yöntemlerin uygun olmadığını anladılar.

Soru- Konfederasyonun bir sonraki temasını yaratan koşulları anlatabilir misiniz?
Ra- Bundan yaklaşık 3.600 yıl önce Orion grubunun bir müdahalesi oldu. Düşünce ve davranışlarda meydana gelen negatif etkilerin artması, Orion grubunu kendilerini özel ve farklı hisseden varlıklar üzerinde çalışmaya teşvik etti.
Öte yandan Yehova olarak bildiğiniz Konfederasyonlu varlık, binlerce yıl önce batan Mu kıtasından göç edip Mısır’a ve başka yerlere yerleşen insanlar arasında genetik klonlama yöntemiyle bir işlem başlattı. İşte burada Orion grubu negatiflik tohumlarını ekeceği verimli toprağı buldu, her zaman olduğu gibi seçkin sınıfın, yani başkalarını yönetme hırsıyla dolu varlıkların üzerine oynadı. Yehova bu varlıklara karşı kendini sorumlu hissediyordu, ama Orionlular seçkin sınıfı yaratanın Yehova olduğu izlenimini vermeyi başardılar. O zaman Yehova etkileyici bir ses titreşimi haline dönüştü ve adsız bir varlık olarak, ama “O geliyor” imajını vererek pozitif eğilimli bir felsefe üretip dünyaya göndermeye başladı. Bu yaklaşık olarak 3.300 yıl öncesine rastlar. Böylece mahşer diye bilinen kavramın büyük bir bölümü oluşturulmuş oldu.

Soru- 3.600 yıl önce Orion grubu insanları etkilemek için ne gibi yöntemler kullandı?
Ra- Bu grubun ya da imparatorluğun o devirde göklerinizde bir temsilcisi vardı. Bu temsilci ateşten yapılmış gibiydi, ama gün boyunca bulutların arkasına gizleniyordu. Amaçları aracı görenlerin sorularından kurtulmak ve gemiyi insanların Yaradan kavramına uygun düşecek tarzda gizlemekti. Bilgiler insanlara düşünce formları kullanılarak aktarılıyor, bazen de ateşle olağanüstü mucizeler yapılıyordu. Orion imparatorluğundan gelenler 3 bin yıl önce varlıklarını sürdüremeyerek göklerinizden çekildiler. Peygamber ve kahin dediğiniz varlıklara karışık bilgiler verdiler ve kehanette bulunup kıyametten haber vermelerini sağladılar.
İmparatorluğun göklerinizden çekilme kararı almasına diaspora dediğiniz olay neden oldu. Hitap ettikleri insan kitleleri dünyanın dört bir yanına dağılmıştı. Zamanla yaban ellerde daha alçakgönüllü, daha onurlu, daha az kavgacı, Yaradanın sevgi ve şefkatinin daha çok farkında bir soy haline geldiler. Bu durumda Orion grubu artık onlardan eskisi kadar verim alamıyordu, bu yüzden çekilme kararı aldılar. (Sayfa: 299- 304)

Celse : 25 (16 Şubat 1981)

Soru- Orion grubu dünyayı terk ettikten sonra Konfederasyon bir ilerleme kaydedebildi mi?
Ra- Yüzyıllar boyunca Konfederasyon ve Orion grubu zaman/uzay (fizik ötesi) katlarınızın üstündeki katlarda planlar yaparak, ışıktan zırhlar kullanarak birbirleriyle savaştılar. Bu katlarda savaşlar oldu, hala da olmaya devam ediyor.
İmparatorluk çekildikten sonra dünyada bazı enerjiler harekete geçirildi, ama büyük ölçüde bir çağrıya yol açmadılar. Bu çağrılardan biri yaklaşık 2.600 yıl önce Yunanistan dediğiniz yerden geldi. Özellikle Tales ve Heraklit adlı varlıklar felsefeyi meslek edinmişlerdi. Perikles adlı varlığın idrakine de dikkatinizi çekmek isteriz. Bunlara Bir’in Yasasının bazı yönleriyle ilgili idrakler verildi. Konfederasyona, insanların beyinlerine bazı telepatik bilgiler aktarması için o devirde izin verilmişti.

Soru- Orion grubuyla Konfederasyon arasındaki savaşlardan söz ettiniz. Bu savaşlar nasıl yapıldı?
Ra- Orion grubunun zihin gücüyle, Konfederasyonun ışıkla silahlanmış güçleri karşı karşıya geldiler. Sonuç sizin deyiminizle beraberlik oldu. Ancak her iki tarafın enerjilerinde de bir miktar azalma meydana geldi, negatif enerji istediği doğrultuda yönlendiremediği, pozitif enerji ise verileni kabullenemediği için güç kaybına uğradı. Düşünce savaşı sizin savaş kavramınıza benzemez, Orion enerjisi yönetmek ister, Konfederasyon enerjisi ise kabullenicidir, yani pozitif enerjiyle değişime uğratabilmek için karşı tarafı sevgiye boğar. Ama Konfederasyon tamamen pozitif kalarak karşıt gücü yenemeyeceğinin farkındaydı, bu yüzden kabullenici tavır yerine savunmacı bir tavır izledi. Sonuçta her iki taraf da bir miktar enerji kaybına uğradı. Bu olayın tek yararlı sonucu dünyadaki enerjilerin dengelenmesi oldu, dengelenme ihtiyacı azalınca gezegenin yok olma olasılığı da azaldı.

Soru- Demek Konfederasyonun bir bölümü bu düşünce savaşıyla uğraşıyor, yüzde kaçı bu savaşa katılıyor?
Ra- Konfederasyonun yaptığı en zor iş bu savaştır, aynı anda en çok dört gezegensel varlıktan çatışmaya katılmaları istenir. Bunlar dördüncü yoğunluk derecesindeki varlıklardır, çünkü sizin yoğunluk dereceniz dışında savaştan kaçınma bilgeliğine sahip olmayan ve savaşı gerekli gören tek yoğunluk derecesi dördüncü yoğunluktur. Beşinci ve altıncı pozitif yoğunluk derecesindeki varlıklar bu savaşa katılmazlar. Bu yüzden dördüncü yoğunluk derecesindeki varlıkların kullanılması şarttır.

Soru- Ama Orion grubu beşinci ve altıncı yoğunluk derecesindeki varlıklarını kullanıyor değil mi?
Ra- Hayır kullanamaz. Beşinci yoğunluk derecesindeki negatif varlıklar da bu savaşa katılmazlar, çünkü beşinci yoğunluk derecesi ışık ya da bilgelik yoğunluğudur. Bu yoğunluktaki negatif kendine hizmet eğilimli varlık artık yüksek bir farkındalık ve bilgelik derecesine ulaşmış, bu tür faaliyetlerden vazgeçmiştir, son derece yoğun ve her şeyden arınmış durumdadır. Bu yüzden düşünce savaşları her iki tarafın dördüncü yoğunluk derecesi varlıkları tarafından yapılmak zorundadır. (Sayfa: 305- 309)

Celse : 26 (17 Şubat 1981)

Soru-
Şimdiki devrenin son 3 bin yılına girdik, acaba bu 3 bin yılda Bir’in Yasası tümüyle yazıya ve söze dökülerek kullanıma sunulmuş mudur? Başka bir kaynaktan bu yasa öğrenilebilir mi?
Ra- Bu yoğunluk derecesinde yasanın tümünü alabileceğiniz bir kaynak olması mümkün değildir. Ancak kutsal kitap olarak sunulmuş bazı kaynaklar bu yasayı içeren bölümlere sahiptir. Hem İncilde hem de Tevratta bu konuyla ilgili bölümler var, ancak Tevratta daha çok negatif etkilenmiş bölümler var!
Son 80 yıl içinde çok seyrek de olsa insanlarla iletişim kurulmuştur. Hasat yaklaştığı için dördüncü yoğunluk derecesinden pek çok iletişim kurulmuştur, bu iletişimler evrensel sevgi ve idrakle ilgilidir. Diğer öğretiler ise, ancak idraklerinin derinliği böylesine ileri bir iletişimi cezbeden ve buna layık olanlar için saklanmıştır.

Soru- Konfederasyon son devrenin son bölümünde dünyaya yardım programında bir değişiklik yaptı mı?
Ra- Bundan iki yüzyıl kadar önce, sürecin daha az farkında olanlar yerine ileri düzeyde öğrenme/öğretme amacıyla enkarne olan kıdemli varlıkların sayısında önemli bir artış oldu. Bu da iletişimi hızlandırmak için bize olanak sağladı. Aranıza gelen gezginler de yaklaşık bu süre içinde kendilerini göstermeye başladılar ve ilk defa özgür iradeyle ilgili düşünceler ortaya attılar, bu daha özel bilgilere sahip gezginlerin gelmeleri için şarttı. Düşünce daima eylemden önce gelmelidir. Thomas Jefferson ve Benjamin Franklin’i bu gezginler sınıfına sokabilirsiniz.

Soru- Yakın geçmişte, yani son 30- 40 yıl içinde ufo fenomeni ortaya çıktı. Bu faaliyetlerin son yıllarda artmasının sebebi nedir?
Ra- Konfederasyon kaynaklarının Albert Einstein’e sundukları bilgiler saptırılmış, tahrip araçları yapılmaya başlanmıştı. Bunun bir örneği Manhattan Projesi ve onun ürünüdür. Nikola Tesla adlı gezgin aracılığıyla sunulan bilgiler de tahrip ve yok etme amacıyla kullanılmak istenmiştir. Bunun örneği de Philadelphia Deneyi dediğiniz olaydır. Gezegeninize yardım amacıyla gönderilen bu bilgilerin saptırılmasıyla ortaya çıkan sapmaları dengelemek için bir girişim yapmak zorunda kaldık. Ufo fenomeniyle gizemli bir hava yarattık ve telepati yoluyla birçok mesaj gönderdik, böylece insanlar yapmakta oldukları şeylerin sonuçları üzerinde ciddi biçimde düşünmeye başladılar.
Öte yandan Konfederasyon nükleer enerji kullanıldığında ruhların bütünlüğünü korumak için tedbirler almış, bunda da başarılı olmuştur. Maddeyi enerjiye çevirmek için zeki enerji kullanıldığında öte aleme geçiş kesintiye uğramaktadır. İşte bu yüzden dünyadan öte aleme geçişte ruhların bütünlüğünü korumak zorundayız. Radyasyon yüzünden değil, açığa çıkan enerjinin yarattığı travmadan varlıkların akıl, beden, ruh bütünlükleri onarılması olanaksız şekilde parçalanmaktadır. Yaradanın bir parçasının kaybı demek olan bu durum karşısında bize görev verildi. Elbette olayları durdurma izni değildi bu, sadece bedeninden ayrılmış akıl, beden, ruh bileşiminin varlığını sürdürebilmesini güvenceye alacaktık. İşte biz bunu yaptık, makrokozmik Sonsuz Bir’in hiçbir bölümünü, yani mikrokozmosunu ya da ruhu kaybetmedik. Kısaca, varlığın varlık olarak kalmasını sağladık.

Soru- Hiroşima ve Nagazaki’de ölen varlıklar şu anda ne durumdalar?
Ra- Bu travmayı geçirenler henüz şifa bulma sürecine tam anlamıyla başlayamadılar. Onlara mümkün olduğunca yardım edilmektedir. Nükleer yıkım türünden eylemler tüm gezegeni etkiler, onun da şifa bulması gerekir. Nükleer yıkıma uğramış ama şifa bulmuş varlıkların hasat edilmesinde hiçbir engel söz konusu değildir.

Soru- Kaçırılıp uzay gemilerine götürülen varlıklar fiziki muayeneden geçirildiklerini söylüyorlar. Bunu yapanlar Orion gubu mu?
Ra- Orion grubu fiziki muayeneyi kişiyi dehşete düşürmek ve kendini bir kobay gibi hissetmesini sağlamak için yapar. Bazılarının geçirdiği cinsel deneyimler de bunun değişik bir örneğidir. Amaç dünya insanı üzerinde kontrol sağlamaktır. Onlar düşüncelerini aşılamak için iradesiz ve akılsız diye nitelendirdiğiniz varlıkları seçerler. Bazen dünyadaki daha negatif varlıklardan Orion grubuna çağrı gönderilir ve bilgi paylaşımı yapılır. Ama bu Orionlular için büyük bir risk oluşturur, çünkü daha negatif eğilimli bir varlığın etki alanına girebilirler. Bu ilişkiden doğan üstünlük yarışı kaybedildiğinde Orion grubu bu işten zararlı çıkar.
Benzer şekilde, yüksek derecede kutuplaşmış pozitif eğilimli varlıkla kurulacak bir temas Orion bölüklerini darmadağın edebilir. Haçlılar bundan ancak pozitif varlığın kutbiyetini ortadan kaldırdıklarında kurtulabilirler. Ancak bu çok az rastalanan, hatta işitilmemiş bir olaydır. Bu yüzden Orion grubu temas kurarken kolay lokmaları seçer.

Soru- Bizimle temas kuran varlığın Orion grubundan mı, yoksa Konfederasyondan mı olduğunu nasıl anlarız?
Ra- Eğer korku ve kıyamet haberciliği varsa büyük olasılıkla bu negatif bir temastır. Eğer umut, dostluk ve başkalarına hizmet yönünde pozitif duygular veriyorsa bu Konfederasyon temasının şaşmaz işaretleridir. (Sayfa: 310- 324)

3 yorum:

Adsız dedi ki...

ÇOOK TŞK SÜPER BİR KİTAP RA BİLGİLERİ AKAŞA YAYINLARINI RUH VE MADDE YAYINLARININ ÇOĞU KİTABINI 15 YILDIR İZLİYORUM TEMEL KİTAP DİYEBİLİRİM BU BAĞLANTILAR VAROLUŞUN TEMEL PRENSİPLERİNİ ÇOK GÜZEL AÇIKLAMIŞ.

Adsız dedi ki...


Ben de meraklıyım. Bu konuda derin araştırmalar yapmış bir zatın sitesine rastladım.
Size de gönderiyorum:

http://www.angelfire.com/ri2/ruhiselman/

Unknown dedi ki...

Bunun yazdıklarını okudum senin fikrin ne bu konuda ?