17.09.2009

---Dr. Karl Nowotny---
BİR DOKTORUN RUHSAL
DÜNYADAN MESAJLARI

(İkinci Cilt)

RUH VE MADDE YAYINLARI


GEBELİĞE SON VERMEYE ÖTE ALEMİN BAKIŞI

Gebeliğe son vermek, yani doğmamış bir çocuğu “öldürmek” konusunda da bir şeyler söylemeliyim. Katı düşünecek olursak bu iş ruh ve cana tesir etmeyen, sadece madde üzerinde yapılan bir operasyondur. Öldürmekten söz etmemek gerekir, çünkü bu kelimenin dünyasal anlamı ruh varlığının maddi bedenden göç etmesi veya ayrılması tarzındadır. Enkarnasyon ancak doğumun son safhasında vuku bulur, bu yüzden ilk safhalarda gebeliğe son vermek organik bir operasyona benzetilebilir.
Eski kuşaklar evlilik dışı doğan bir çocuğa sahip olmayı günah sayarlardı. O zamanki uygarlığın ve kilisenin hükmü böyleydi. Oysa gebeliğe son vermek tıbbın karar vereceği bir konudur, sosyal bir mesele değildir. Gebe kadının sağlığının, çocuğun gelişmesine uygun olup olmadığına ancak bir doktor karar verebilir ve çok ciddi vakalarda koruyucu bir operasyon önerebilir. Böyle bir kararın sosyal faktörlerle ya da ana babanın bencil istekleriyle hiçbir ilgisi olmamalıdır. Bir kadın isteyerek ya da kazara gebe kalmışsa sonuna kadar gitmesi, kaderinde yazılan görevleri üstlenmesi ve elinden gelenin en iyisini yapması doğru olur.
Dünyadaki bir doktor buna açıklık getiremez, çünkü enkarnasyon insanın garip ve anlaşılmaz bulacağı yasalara göre tezahür eder. Gebeliğin sona erdirilmesinin bir insanın öldürülmesi değil de, anne bedeninde operasyon yapılması şeklinde algılanması büyük önem taşır. Böyle bir operasyon yapmaya hakkımız olup olmadığını lütfen hatırdan çıkarmayalım. Bugünkü yasalarda ve toplum yargılarında olduğu şekliyle ciddi bir suç sayılmasa da, ruh varlığının gelecekteki gelişimi üzerinde etkili olabilir. (Sayfa: 39-44)


YANLIŞ HAYAT VE ÖLÜM KAVRAMLARI CANA ENGELDİR

Canın öte alemle bağlantısı sizi uzun zaman meşgul edecek bir konudur. İnsan canı dünyasal hiçbir kavrama uymayan bir organdır. Evet can bir organdır, çünkü insan bedeni içinde işlevi olan her şey görünmez de olsa organiktir. Tıp bilimi organik ve psişik hastalıklar arasında kesin fark gözettiği için bu size karışık gelebilir. Tıp psişenin gerçekten var olduğunu düşünür, insan bedeni içinde elle tutulamayan, ölçülemeyen unsurların varlığını kabul eder. Ama buna aldanmayalım, çünkü tıp can ve ruhun faaliyetini sadece organik olarak tespit edilen temel unsurların etkisi diye yorumlar, ona göre her şeyin başı beyindir.
Uzun süre canın kalpte yer aldığı düşünülmüştür. Kalp tüm canlılık işlevlerinden sorumlu motordu. Bu pek de sebepsiz değildi, çünkü prensipte hayatı ve hayatın tezahürlerini yönlendiren ve devam ettiren bu motordur. Ama kalp oldukça normal ve sağlıklıyken bazen hayatın başka bir organın işlevini yitirmesi yüzünden sona erdiğini düşünürsek, canın yani hayati enerjinin kalpte toplanmadığı, ama tüm bedene yayıldığı aşikardır.
Hasta bir organ canın engellendiğini veya hasta olduğunu gösterir. Tüm organik rahatsızlıkların, (kalıtımsal olmadığı ve bedensel tesirlerden kaynaklanmadığı sürece) uygunsuz bir hayat tarzının, hayatın anlamını yanlış değerlendirmenin ya da günlük işlerin baskısının sonucu olduğunu bilmeli ve bunların tümünün hayat planıyla uyuşmadığını anlamalısınız.
Üzüntüye sebep olan duyguları dikkatle ele almak gerekir. Onları analiz ederek, anlayış göstererek canın üstündeki yük kaldırılmalıdır. Kendini suçlama hiçbir zaman evrimin anahtarı değildir, bir hata işlenmişse bir daha tekrarlanmaması için açıkça itiraf edilmeli ve zihinsel olarak değerlendirilmelidir. İnsanoğlu canın yükünü hafifletmek için dünyada son kez bulunmadığını, gelecekte yine yaşayacağını ya da öte alemde şimdi yapmayı ihmal ettiği şeyleri tamamlama imkanını bulacağını kabul etmelidir.
Yanlış bir hareket vicdanınızda ağır bir baskı yapıyorsa cesaretiniz kırılmasın, aksine yanlışlarınızdan doğruyu öğrenin, gelecekte daha iyisini yapmaya karar verin, nefret, kıskançlık ve diğer negatif düşüncelerden uzak durun. Ezici yükün kıskacından ancak o zaman kurtulabilirsiniz. Yanlış taktiklerde, hatalı nefs murakabelerinde ısrar edecek olursanız canınıza binen yük daha da ağırlaşacaktır! (Sayfa: 87-90)


BENCİLLİK İLE ELCİLİK ARASINDAKİ SINIR

En önemli prensip insanlığa özveriyle hizmet etmektir, bu da bencilliğe yer vermez. Elcilik aslında insanın kendini hiçe saymasına yol açmamalıdır, kendine kabul edilebilir ölçüde saygısı olmadıkça hayatta hiç kimse olgunlaşamaz. Kibir ve küstahlığa meyletmeden kişiliğinize karşı bu temel tavrı çocukluktan başlayarak uyandırmalı, kişiliğinizin sınırlarına özen göstermelisiniz. Bunlar zaten önceki hayatlarda edinilen ve ruhta biriktirilip saklanan bilgilerdir.
Hayatın devamı tehlikeye girdiğinde, kişiliğin korunması gerektiğinde, entelektüel standartların geliştirilmesi söz konusu olduğunda bir çağrıyı yerine getirmek için özel değerlere dayalı hedefler izlenecekse egoizm hoşgörüyle karşılanabilir ya da gerekli hale gelebilir. Böyle durumlarda çevredeki insanlar başka isteklerde bulunsalar da, spiritüel düzeyinizin çok altında bir yol izlemeniz için sizi zorlasalar da boyun eğmeyi asla aklınıza getirmeyin.
Elcilik, kelimenin tam anlamıyla çıkarı olmaksızın bir başkasını koruyup gözetmek, iyi davranışlarda bulunmak ve nefsini düşünmeden fedakarlık yapmaktır. Bir annede bu meziyet vardır, o, kendini feda etmek istemediğini çoğu kere itiraf etmekten utanan eşi ve çocukları için örnek alınacak bir kimsedir, bu yüzden annelik elciliğin en saf örneğidir denebilir. Eğer bu kaynak kuruyacak olsaydı dünyanın sonu gelirdi! (Sayfa: 140-143)


RUHSAL VARLIKLARIN AMAÇSIZ DOLAŞMASI

Dünyayı terk edip öte aleme geçen bir varlığın, bedensiz alemde doğru yolu bulacak ve kendini idare edecek kadar bilgili olması çok nadir rastlanan bir şeydir. Öte aleme giren cahil ve hazırlıksız varlık, dilini ve adetlerini bilmediği yabancı bir ülkeye gelmiş insana benzer. Nereye gideceği, ne yapacağı hakkında hiçbir fikri olmadan kendine yardım edecek, tavsiyelerde bulunacak birine rastlamayı ümit ederek amaçsızca dolaşır durur.
Tıpkı dünyada olduğu gibi burada da dolaşıp durmanın sonsuz varyasyonları vardır. Ama koşullar dünyada alıştığı koşullardan o kadar farklıdır ki gelen varlık başlangıçta sistemi kavrayamaz. Oysa gelişmiş ruhsal varlıklar burada akıl almaz bir düzenin varlığını hemen fark ederler. Kabul etmeliyim ki insanın başlangıçta kendini içinde bulduğu koşullar çok şaşırtıcıdır, ölüm öyle kolayca kabul edilebilir bir geçiş olmadığı için işler daha da karışır. Herkes bu hali fark edeceğine inanmıştır, ama fark edemez. Öyle dolaşıp durmaktansa kendini güvende hissedeceği dünyaya bir an evvel dönmeye çalışır. (Sayfa: 158-162)


ENKARNASYONUN İŞLEYİŞİ

Ruhsal varlığın ana rahminde gelişmediğini, çocuğun ana babasından kalıtım yoluyla gelmediğini unutmayalım. Ruh, kendi olgunluk düzeyinde ayrı bir varlık (antite) olarak ana rahminde gelişmesini tamamlayan bedene girer. Bir yetişkinde, hatta yeni doğmuş bir çocukta her hareket beyin tarafından yönlendirilir, başka bir deyişle her hareket ruhsal varlık ve candan gelen bir emirdir. Ana rahmindeki hareketler reflekstir, anneden gelen uyarılar bu refleksleri meydana getirir, hepsi istem dışıdır, hiçbir zaman şuurlu bir ifade şekli değildir. Bunu anlamak kolaydır, embriyo halindeki çocuk rahim içinde serbestçe hareket edemez, bir kordonla annesine bağlıdır, gelişmesi için gerekli tüm gıdayı bu yolla alır. Kordon kesildiği anda kaybolan enerjiyi yerine koyacak bir vasıta bulunmadığı için beden ölüme mahkumdur. Ruhsal varlığın dünya hayatına girişi enkarnasyon anındadır.
Gümüş kordonun kopması ve maddenin tutsaklığından kurtulan ruhsal varlığın dünyadan ayrılmasıyla, öte alemde çocuğun doğumuna benzer bir işlem tekrarlanır. Spiritüel “kordon” kozmosun sonsuz enerjileriyle bağlantı halindedir, ruhsal varlık bedenden kopunca dünya hayatının tüm anılarını yitirir, ama sadece hafızası ve elde ettiği olgunluk hali kendisinde kalır.
Tıp bilimi bu önemli temelden, yani ruhsal varlığın enkarne oluşundan yola çıkmalıdır. Çocuk doğarken hiçbir annenin bu enkarnasyon olayını izleyemeyeceği açıktır. Çocuğun ilk çığlığıyla birlikte canlı olduğu anlaşılır, ruhsal varlık böylece bedenin organlarını kullanabileceğini, barınacağı yerin hakimiyetini ele geçirdiğini gösterir. Elbette öte alemde kendisine tanınan özgürlükle kıyaslandığında yeni mekanı gayet sınırlıdır.
Öte alemde güven ve mutluluk vardır, varlık orada enerjilerini faydalı işlere harcayarak ruhunu temizler. Gelişmenin devam ettirilmesi isteniyorsa, yücelerden dünyaya dönme kararı verilinceye kadar dünya zamanıyla çok uzun bir süre geçecektir. Bu düzeydeki her ruh dünyada kendini nelerin beklediğini bilmektedir. Ama öte alemdeki sonsuz var oluşla kıyaslandığında dünyada geçireceği zaman o kadar kısadır ki, gönülden arzu ettiği evrim yolunda çalışabilmek için bu fırsatı sevinç ve şükranla kabul eder. (Sayfa: 162-166)


DÜŞÜNCE NAKLİ – MATERYALİZASYON VE TELEKİNEZİ

Düşüncenin yaydığı etki fiziksel enerjilerin etkisinden farklıdır, ayrıca madde temelinde elde edilmiş güçlerden kaynaklanmaz. Sadece spiritüel, görünmez ve kontrol edilemez şekillerde tezahür eder. Bilim düşünceleri fiziksel biçimde kaydedebileceği noktaya henüz gelememiştir. Düşünceler elle tutulamayan esrarlı ışınlardır, sadece söz konusu süjeye etki ederler. Bu olay düşünce nakli diye bilinir. Düşünceleriyle bağlantı kuran insanların auraları birbirine ne kadar çok benziyorsa nakil o kadar iyi gerçekleşir.
Düşük evrim düzeyindeki varlıklar değersiz düşüncelere karşı yükselmiş olanlardan daha fazla ilgi duyarlar. Geri düzeyli düşünceler ne kadar şiddetli olursa, benzer evrim düzeyindeki ruhsal varlıkları o kadar güçlü şekilde kendine cezbeder. Bu varlıklar maddeyle ilişki kurmak için düşük düzeyli düşüncelerin gücünden yararlanırlar.
Şimdi ülkenin birinde pek çok insanın yaşam koşullarından hoşnut olmadığını, savaş veya ihtilal yoluyla bunları düzeltmeyi düşündüklerini varsayalım. Çoğu zaman halkı uyandırmalarına ve bir harekat planı yapmalarına gerek kalmaz, çünkü başkaldırma kendiliğinden derhal huzursuzluğa dönüşür ve en uzak bölgelere kadar yayılır. Genel kanı, böyle bir girişimin dikkatlice planlanarak bir takım kişiler tarafından tüm ülkeye yayıldığı yolundadır. Oysa gerçek şöyledir: Öte alemin düşük spiritüel enerjileri kendilerine uygun düşünceler tarafından cezbedilmiş, sonra huzursuz halkla ittifak kurulmuş, böylece kinlerini ve kana susamışlıklarını tatmin etme fırsatı bulmuşlardır. Bu yüzden herkesin kötümser düşüncelerine karşı koyması, evrene sadece saf ve iyi düşünceler göndermesi önemlidir. Çünkü pozitif düşünceler insanların olgunlaşmasını isteyen ve kendilerini insanlıkla özdeşleştiren iyi enerjileri cezbederler. Dünyada olup bitenler ne insanların hatalarından, ne de güç kazanma hırslarından kaynaklanır, aslında öte alemin iyi ve kötü ruhsal varlıkları arasındaki mücadeleden başka bir şey değildir. Bu görünmez güçlerin kötü etkilerine karşı koymak, onları durdurmak ve geri çevirmek elinizdedir. Ama insan zihni bu kadar çok negatif düşünce, intikam duygusu, güç kazanma hırsı ve kötü niyetle dolu olduğu sürece evrenin negatif güçleri uğursuz faaliyetlerini sürdüreceklerdir.
Materyalizasyon (cisimleşme) fenomeni çok iyi bilinmektedir. Bu olay öte alemden fizik aleme geçişe örnek olarak verilir, oysa öte alemde buna çok geri düzeyli bir olay gözüyle bakılmaktadır. Oradan bakıldığında materyalizasyon halka açık bir gösteriye benzetilebilir, öyle bir gösteri ki varlığın kişisel arzusunu tatmin etmekten başka işe yaramaz. Bu tür olaylar ölümden sonra hayat olduğunun çarpıcı bir kanıtıdır, ama ruhsal anlamda bu gösteriyi izleyen insanlara bir şey katmaz, onların spiritüel olgunluğunu değerlendirme standardı da olamaz. Sinirsel enerjisini korumak isteyen kişiler bu tür gösterilerden uzak durmalıdır.
Savaşta genç yaştaki oğullarını yitiren aileler, bazen hiçbir neden yokken ölen oğullarının resminin duvardan düştüğüne şahit olurlar. Peri masalı denerek bu tür olayların üzerinde pek durulmamıştır. Oysa olaydan o ailelere teselli verecek sonuçlar çıkarılabilir, çünkü ölmüş oğulları o anda oradadır, sevdiği kişilerin dikkatini çekmek istemektedir! Bu cisimleri hareket ettirme (telekinezi) olayına bir örnektir. (Sayfa: 181-184)


MEDYUMSAL BAĞLANTILARIN İYİ VE KÖTÜ SONUÇLARI

Ruhsal alemle karşılaştığınızda düşüncelerinizin kelimelere dökülmesi önemli değildir. Biz öte alemdekiler tüm düşüncelerinizi okuyabiliriz, bu yüzden arzu ve amaçlarınızın neler olduğunu kesinlikle biliriz. Bunu ancak düşüncelerinizden etkilenirsek ya da bizim hakkımızda iyi veya kötü düşündüğünüzü görürsek yaparız. Bu durumlarda nasıl tepki verdiğimizi görseniz şaşar kalırdınız, çünkü yüksek alemlerde sadece pozitif reaksiyonlar vardır. Bu demektir ki, size göre koşullar endişe verici ya da üzücü olsa bile bizim canımız asla sıkılmaz. Zihninizdeki her düşünceyi okuyabildiğimiz için bağışlamayı ve anlayış göstermeyi öğrendik. Zahmetimize değeceğine inansak düşünce akışınızı daha iyi hale getirmeye de çalışırız.
Şunu iyi bilmelisiniz ki ruhsal varlıkların tümü iyi kalpli değildir. Birçoğu nefretini, huzursuzluğunu, kötü niyetini dördüncü boyuta taşımıştır. Değişmeye, kötülük yerine iyiliği hakim kılmaya hiç niyetleri yoktur. Nefretlerini ifade etmeye konsantre olur, bunu dünyadaki insanlar kanalıyla yapabileceklerine inanırlar, çünkü bu insanlar ruhlarının dalga boyuna uygundur, onlar kanalıyla bir kere daha kendilerini göstermeleri ve isteklerini yerine getirmeleri mümkün olur. Obsede olan insanın ille de kötü veya kriminal (suça eğilimli) davranışlara yönlendirilmesi gerekmez, ruhsal varlıkların onlara sımsıkı sarılmaları, sinir sistemlerini yıpratmaları, kendi çıkarlarına alet etmeleri, inanılmaz karışıklık ve zararlara sebep olmaları yeterlidir.
Öte yandan, kendi dalga boyunuzdaki ruhsal ikizinizi bulmak sadece bir istek meselesi değildir. Sonsuz yasalara göre ilahi izin gerekir, insanın aracılığı olmaksızın gerçekleşen ilahi izin! İşte o zaman bu alemle öte alem arasında veya hala ayrı olan ruhlar arasında en saf şekliyle spiritüel bağlantı kurulabilir. (Sayfa: 196-200)


FARKLI AMAÇLARI OLAN BAĞLANTILAR

Beyninizi kullanma zahmetine katlanmadan önlerine koyduğunuz sorulara ruhsal varlıkların yanıt vermeye yetkili olduğunu düşünmemelisiniz. Biz ancak irade gücüyle doğru yolu bulmak için gayret gösterdiğinde size gizlice yardım edebiliriz. Uzun süre boşuna gayret ettikten sonra probleminiz veya göreviniz için doğru bir çözüm olduğunu aniden fark etmeniz hepinizin başına sıkça gelen bir şeydir. Probleme özellikle konsantre olmadığınız bir anda birdenbire aklınıza bir çözüm gelir, kelimenin tam anlamıyla yanıt sanki beyninizin içine düşüverir! Hayata ve görevlerine karşı doğru bir yaklaşıma sahip olduğu takdirde herkes bu yardımı talep edebilir.
İstenilen veya korkulan bir olayın gerçekleşip gerçekleşmeyeceği asla sorulamayacak bir sorudur, çünkü yanıt mutlaka doğru çıkmayabilir. Bir ruhsal varlık bile göz önüne alınacak tüm unsurları bilemez, aslında gelecekten haber vermek yasaktır. Ayrıca ruhsal varlıkların yanılmaz olmaları da gerekmez. Ruhsal bir varlığın yetenekleri, bir önceki hayatından ve evrimleştiği ortamdan edindiği bilgeliğe bağlıdır.
Ruhsal varlığın spiritüel olgunluğuyla, enkarne hayatta sebat ve çalışmasıyla gösterdiği mental evrim arasındaki farkı bilmek çok zordur, sizin ikincisine bakışınız sanırım daha kolay olabilir. Bu yüzden öte alemdeki büyük bir düşünce adamı, genellikle son enkarnasyonunda akademik çalışma alanında hiçbir zaman aktif olmamış bir varlıktır. İnsan genellikle belli bir görevi yerine getirmek veya geçmiş hayatların birinde yapmayı ihmal ettiği bir davranışı telafi etmek için dünyada özel bir hayat tarzı seçer. Her şeye rağmen bilgili bir ruh olma özelliği devam eder, aurası da gelmiş olduğu düzeyin kanıtıdır. (Sayfa: 205-209)


RUHSAL VARLIKLARIN DİKKAT ÇEKME YOLLARI

Geri ruhsal varlıklarla, uyuşturucu bağımlılarıyla, intihar etmiş olanlarla bağlantı kurulmamalı, zararlı etkileri düşünülerek bağlantı kabul edilmemelidir. Ne yazık ki insanlık ruhsal varlıkların mevcudiyetinden ve onların çeşitli yollarla dikkatleri kendi üzerlerine çektiklerinden hala şüphe ediyor. Bazı düşünürler bunun farkındalar, ama kabul edecek cesareti gösteremiyorlar. Madde aleminden ayrıldıktan hemen sonra neredeyse her ruhsal varlık hala insan olma arzusu duyar, bilgisizliğinden ve dünyaya bağlılığından ötürü kendine yardım ve destek arar.
Ben de başlangıçta ne yapacağımı bilmiyordum, kendimi şaşkın ve terkedilmiş hissediyordum. İyi olduğumun farkındaydım, ama bulunduğum yeri beğenmiyordum. Yanıma sokulmaya çalışan ruhsal varlıkları o andaki ruh halimle hoş karşılamadığımı anladım. Dostlarımla iletişim kurmayı çok istiyordum, gürültü yaparak dikkati üzerime çekmeyi denedim. Görülmüyor, işitilmiyor olmayı bir türlü anlayamıyordum. Eşyaları hareket ettirerek, devirerek zorla dikkat çekme imkanı vardır. Spiritüel yardımcılarımın bunu yapmama izin vermediğini, isteklerimi saygılı bir şekilde geçiştirdiğini fark ettiğim anda başka hedeflere yönelmem ve nereye ait olduğumu öğrenmem gerektiğini anladım. Zor kullanmak bana yakışmazdı, bu iyice açıklığa kavuştuğunda önümde inanılmaz güzellikte bir yol açıldı.
Birkaç medyumla bağlantı kurmaya çalıştığımı itiraf etmeliyim, ama sadece Budapeşte’de Bertha sözlerimi açık seçik tekrarlayabildi. İyi otomatik yazı medyumları daha güvenilir oluyorlar. Eğer medyum kendi düşüncelerini yazıya dökmeye kalkışırsa düşünce nakli anında kesilir, düşünce akışı engellendiği anda kalemin hareketi de durur. Dürüst bir medyum bu durumda asla devam etmeye çalışmaz, zaten el yazısında da bir hayli farklılıklar görülür.
Fizik terimlerle ifade edecek olursak ruhsal varlıklar ışınlardan ibarettir. Bu ışınlar en üst düzeyde yoğunlaştığı zaman materyalizasyon denilen olay gerçekleşir. İnsanlar bu fenomeni o kadar olağanüstü bulurlar ki diğer olguların hepsinin üstünde bir değer verirler, bu bir hatadır. Materyalizasyon aslında enerji ve düşünce konsantrasyonundan ibarettir. Bize göre maddeye inmek alçalmaktır, yüksek spiritüel bölgelere ve gerçek ilahi aleme doğru evrimleşmek değildir. Buna itiraz edebilir ve diyebilirsiniz ki en seçkin ruhsal varlıklar bu şekilde tezahür etmişlerdir. Tamamen yanıldığınızı söylemem gerekiyor, hiçbir yükselmiş ruh bu şekilde insan formuna girmez, bu tür deneyimler için saf ruhsal ışınların kullanılmasına izin vermez. Önemsiz bir varlık materyalize olmak istiyorsa ya da bu yolla dünyaya dönebileceğini düşünüyorsa, sevgi, itibar veya korku uyandıracak bir tarzda görünme hevesine kapılabilir. Bu konuda haklı olduğuma kimse inanmak istemeyecektir, çünkü insanlar sansasyon meraklısıdır! Bir spiritüel toplulukta böyle bir olaya şahit olursanız, materyalize varlıktan yayılan radyasyonun odanın içindeki her şeyi etkileyeceğini hesaba katmalısınız. Böyle bir olaydan sonra havada garip bir kokunun kaldığı da bilinir, hatta şeytan yokladı denir! Kısa bir süre sonra materyalize olan ışın beden çöker ve bitkin bir halde madde dünyasına sırt çevirir. (Sayfa: 209-213)


RUHSAL DOKTORLAR”IN YARDIMIYLA YAPILAN AMELİYATLAR

Doktor olmayan, ameliyat için alışılagelmiş hazırlık ve teknikler hakkında kesinlikle hiçbir bilgisi bulunmayan bir kimsenin, hiçbir alet kullanmadan ve hastanın durumunu dikkate almadan bedenindeki bir organı veya dokuyu kesmeye kalkışması size mucize gibi gelebilir. Oysa bana garip gelmiyor, bu olayın nasıl gerçekleştiğini görebiliyorum. Medyumun yazı yazmasını veya bilgisiz bir kimsenin ameliyat yapmasını sağlayan güç temelde aynıdır. Aradaki fark ameliyatı öte alemden yaptırtan ruhsal varlıktır.
Yeryüzü farklı bölgelere ayrılmıştır, her birinin özel bir radyasyonu vardır ve özel varlıklar tarafından belli bir işin yapılmasına tahsis edilmiştir. Bu yüzden bu görevlere özel medyumlar verilir, medyumik yetenekleri olan her insanın bu işleri yapabileceğini düşünmek yanlıştır. Büyük medyumlara yeteneklerini diğer medyumlara aktarması için yetki verilmiş olabilir. Dünyadaki doktorlar ne kadar bilgili olurlarsa olsunlar bu tür çalışmayı öğretemezler. Bu gücü kimin kullanacağına spiritüel düzeyde karar verilir. Karar verilirken ruhsal doktor ve hastanın medyumun yanlış hareketleri yüzünden güçlük çekmemesi için çok dikkat edilir.
Ameliyat öte alemden gelen ışın ve akımların etkisi altında yapılır. Bu ışınlar hastanın hassasiyetini ortadan kaldırır ve ameliyata dayanacak gücü verir. Şifacı medyum, (operatöre böyle denebilir) örneğin benim medyumum çalışma yaptığı zaman tamamen pasif haldedir. Ne yaptığını, elinin nasıl yönetildiğini bilmez, hastanın durumuna teşhis koyması da gerekmez, çoğuna zaten daha önce teşhis konmuştur. Hastaya daha evvel bakan doktorun söz konusu tümörün veya ülserin ne kadar ciddi olduğundan haberi yoksa bunun da bir sakıncası yoktur. Bu medyumların yeteneklerine artık hile ve sahtekarlık damgasının vurulmamasını temenni ediyoruz. Şimdiye kadar uzak adalarda sessiz sedasız çalışmış o insanlar çok akıllıca davranmışlar ve yeteneklerinden pek çok insan yararlanmıştır.
Böyle bir ameliyatta neler olup bittiğini aynen nakletmeye yetkili değilim. Yalnız şu kadarını söyleyeyim ki ameliyatlarda dünyada çalışmaya yetkili operatör ruhlar tarafından bazı ışın ve akımlar kullanılmaktadır. Ortodoks tıbba dayalı açıklamalar aramayın, bunu dünyada kullanılan metotlarla kıyaslamayın, can sıkıcı testlerle medyumu rahatsız etmeyin. Böyle bir ameliyatı hak ettiği saygı ve şükranla karşılayın. (Sayfa: 216-219)



ŞİFA MEDYUMLARI YETENEKLERİNİ BAŞKALARINA AKTARAMAZLAR

Öte alemdeki güçlerle bağlantı kurulduğunda tedbirli davranmak ve dikkatli olmak akıllıca olur. Şifa medyumları sıkı bir eğitimden geçmiştir, onlar yeteneği olan herkesin öğrenebileceği bir sihirbazlık gösterisi yapıyor değiller. Hiçbir cerrah, ne kadar ünlü olursa olsun aynı şekilde ameliyat yapamaz, çünkü onlar hijyene bağlı kalmayı gerektiren kurallarla eğitilmiş, gırtlaklarına kadar bu kurallara gömülmüşlerdir! Oysa öte alemden gelen yardımlarla çalışan şifacılar bu tür kurallara pek aldırış etmezler. Zaten onlar hiçbir şekilde tıp eğitimi görmemişlerdir, ruhsal varlıklarla çalışırken pasif halde kalabilmeleri için tıp eğitimi almamış olmaları gerekir. Çünkü şifa medyumunun ruhsal varlığın yaptıracağı ameliyata yatkınlığı varsa kendi düşünceleriyle operasyonun akışını bazen kesebilir, ameliyat hakkında hiç bilgisi olmayan bir medyum ise bağlantıyı direnç göstermeden sürdürür.
Uzak adalarda faaliyet gösteren bu insanların bildiklerini başkalarına da öğretmeleri gerektiğini düşünenler olabilir. Böyle düşünenler, buna sadece öte alemdeki ruhsal varlıkların karar verebileceğini bilmiyorlar demektir. Onlar ruhsal rehberlerinin yardımı olmaksızın bildiklerini başkalarına aktarmayı asla başaramazlar, çünkü şifa medyumları bedenli öğretmenler tarafından eğitilemez, eğitilmelerine de izin verilmez. Onları sadece öte alemdeki ruhsal varlıklar eğitebilir. (Sayfa: 219-222)


BEDEN DIŞI DENEYİMLER

Ruhsal varlık elle tutulur bir madde değildir, bir yerde toplanabilecek bir enerji akışı da değildir. Ben ona basitçe insan bedeni içindeki hayat gücü diyorum, onsuz hayat olamaz. Bu hayat gücü çocuğa doğumda verilir. Ruhsal varlığı fani kalıbına bağlayan gümüş kordon ölümle kesilip onun boyut değiştirmesine sebep oluncaya kadar ruhun bedene hizmet etmesi değişmez bir yasadır. Binlerce yıl evvel ruhsal varlıklar dünya bedeninde sürekli kalabiliyorlardı, ama gelişmiş değillerdi. Bu varlıklar öte alemde de evrimleştiler, binlerce yıl boyunca pozitif enerjilere maruz kalmaları dünyadaki görevlerini daha iyi yapmalarını sağladı.
Ruhsal varlıkların öte alemden giderek daha çok ayrı kalmaları bir evrim belirtisidir. Bugün hayat gücü sadece beden uykudayken, yani şuursuz haldeyken yenilenir. Bu durum her varlığı kapsar, elbette yükselmiş ruhsal varlıkları da. Yükselmiş ruhsal bir varlık gelişmemiş bir uygarlıkta da enkarne olabilir. Ayrıca dünyadaki görevlerini yapmakta çok zorlanan ruhsal bir varlık, yabancı ruhsal varlıkların bedenine girmesine izin verebilir, böylece davetsiz misafirlerin bedenini obsede etmesine yol açar. Görevleriyle yüzleşmekten korkan bir varlığın sık sık fizik bedeninden ayrılması da mümkündür, böyle kişiler daha çok ilkel insanlar arasında bulunur. Onlar her iki aleme gidip gelebilmelerini doğal bir şey olarak kabul ederler, onlara göre bu alemler ayrılmaz bir şekilde birbirlerine bağlıdır. Tamamen yanlış bir inanç olan ve insan başarısının zirvesi sayılan, aynı anda iki alemde birden yaşama isteği gelişmiş uygarlıklarda da giderek artmaktadır.
Yeryüzünde her bölgenin kendi radyasyonu olduğunu, dolayısıyla öte alemden buna uygun ışınlar aldığını biliyorsunuz. Bu aynı zamanda dünyanın her yerinde hayat tarzının farklı olmasının, hayatın amacının farklı anlaşılmasının, dini anlayışların birbirinden geniş farklarla ayrılmasının da nedenidir. Olağandışı şeyler gerçek değerlerini fazlasıyla aşan ölçüde ilgi çekerler, gerçeğe ulaşma yerini nerdeyse sansasyona bırakmıştır. Ama artık böyle olmayacak, dünya bir değişim yaşamakta, farklılıklar giderek aşınmaktadır. Dikkatler artık birey için iyi, faydalı, uygun ve hoş olana çevrilmek zorundadır. İki alem arasında sınırların olmadığı, görünenle görünmeyenin birbirinin içine girerek bir bütün teşkil ettiği daha yaygın şekilde bilindiği zaman, dördüncü boyutla bağlantılara gösterilen sansasyonel abartmalar da azalacaktır. Tutulacak en akıllıca yol, öte aleme geçiş vakti gelinceye kadar sabırla beklemektir.
Bazı kişilerin ruhsal varlığı beden dışına çıkarmak için bilinçli olarak enerjilerini tükettiklerini, bunun için insanüstü bir güce ihtiyaç duyduklarını söyleyecek olursam, beden dışı deneyimlere girişmiş kimseler bana pek karşı çıkmayacaklardır. Böyle deneyimler bazen ani bir sonla biter, çünkü ruhsal varlık yeniden bedene giremez. Bu işlerin tehlikeli olduğu artık anlaşılmalıdır. Ayrıca her ruhsal varlığın öte alemden getirdiği bilgi doğru değildir. Beden dışı deneyimin çok tekrarlanması, ruhsal varlığın dünyadaki görevlerini yürütebilmek için sürekli kullanmak zorunda olduğu beyinde organik zararlara yol açar. (Sayfa: 222-226)


OBSESYONDAKİ İNSANLARIN TEDAVİSİ

Bana göre obsesyon olaylarındaki duygusal stres, hayati enerjiyi güçlendirmek ve ruhsal etkilere inanmasa bile hastaya negatif düşüncelerle mücadele etmeyi öğretmek suretiyle tedavi edilebilir. Obsesyonun, ilahi ilhamdan başlayarak adi yaltaklanmalara ve suça teşvike kadar varan bir yelpazede gerçekleşebildiğini bilmelisiniz. Öte alemin de yasaları vardır, ama bazı ruhsal varlıkların bu yasalara uymayabileceğini hesaba katmalısınız. Örneğin, çocuğun attığı her adımı izlemeleri gerektiğine inanan ana babalar öte aleme geçtiklerinde de bu işi devam ettirir, hala dünyada yaşayan çocuğu yönetmek için her çareye başvururlar. Tamamen onlara bağımlı yetişmiş çocuğun uysallıkla onlardan gelen etkilere itaat etmesi işlerini daha da kolaylaştırır.
Aşırı bir sevgiyle çocuğun üzerine düşülmesi hayatta ona kolaylıklar sağlayabilir, hatta bazı güçlüklerden koruyabilir. Ama böyle bir rehberlik çocuğun ruhsal gelişimine asla hizmet etmeyecek, dünyaya getirdiği hayat planını uygulamasına katkıda bulunmayacaktır. Öte yandan, ölmüş ana babalar için yas tutmaktan bir türlü vazgeçemeyen insanlar bazı enerjileri üzerlerine çekerler, bu enerjiler ruhsal gelişmelerine engel olduğu için negatif sayılmalıdır.
Öte alemdeki varlığın kurbanının beynini kullanabildiğini unutmamalısınız. Bu yüzden, varlığın obsede ettiği kişiyle konuştuğunuz gibi bu varlıkla da konuşabilirsiniz. Davetsiz misafirden kurtulmanın, onu yanlış davrandığına ikna etmenin tek yolu budur. Obsesyonun her türüyle bu şekilde mücadele edip ondan kurtulmak mümkündür. İyi ruhsal varlıklar yardıma çağrılmak üzere daima iş başındadır. Obsede eden varlığa da mümkün olduğu kadar yardım edilmesi, aklının başına getirilmesi gerekir. Bedenli düzeydeki girişimler onu yerinden sökmeyi başaramıyorsa biz kendi cephemizde radikal bir ihraç hareketi düzenleyebiliriz!
Eğer obsesyon altındaki kişi bizimle işbirliği yapmayacak olursa onu asalak varlığından kurtarmak kolay değildir. Başlangıçta başarılı olmamız mümkündür, ama direnci zayıf olduğu takdirde olayın tekrarlanması kaçınılmaz olur. Tek bir müdahale kurbanı kurtarmaya yetmeyebilir. (Sayfa: 251-254)


ÖTE ALEMDEN DİNSEL MESAJLAR

Görünüş çoğu zaman aldatıcıdır. Gösterişli coşkun sözler, ağırbaşlı ve hayata uygun ifade tarzlarından daha fazla itibar görür. Tamamen anlaşılabilir ve gerçekçi mesajlar alındığında, bunlara verilen tepki mutlaka geri bir ruhsal varlıktan geldiği yönündedir. Mesaj ne kadar karışık ve birbirini tutmayan sözler içeriyorsa onu alan insanları o kadar çok cezbeder! Öte alemden gelen mesajların sadece dini olabileceği görüşü Tevrat’tan kaynaklanmaktadır. İlahi rehberliğin sadece yönetici sınıfa bahşedilmiş olduğu inancı, o dine inansın ya da inanmasın herkesçe kabul görmüştür.
Yanlışlık, dördüncü boyuttan gelen tüm mesajların otomatikman hem doğru, hem de ilahi olması gerektiği inancındaydı, bugün de öyledir. Ruhsal varlıkların insanların bilgisizlik ve deneyimsizliğinden yararlanmaları son derece kolay olduğundan, dini mesajlar özellikle büyük bir dikkat gösterilerek ele alınmalıdır. Bu varlıklar kendilerini ön plana çıkarma heveslerini tatmin için her yola başvurabilirler, bu amaçla çeşitli hikayeler uydururlar. İlahi yasalara kesinlikle saygı duymayan ruhsal varlıklar en yüksek perdeden konuşarak insanları aldatır, ilahi haberciler gibi davranıp kafalarını karıştırırlar. Sebep oldukları dinsel mani, tedavisi son derece güç bir hastalıktır.
Gerçekten dine bağlı ve ilahi emir almış ruhsal varlıklarla karşı karşıya olup olmadığınıza karar vermek aslında pek zor değildir. İnsan iradesi dışında bir şey yapmaya zorlandığını veya buna teşvik edildiğini hissettiği anda aziz olduğunu iddia eden, ama dindar olmaktan bile uzak ruhsal varlıklarla bağlantı kurmuş demektir. Olgunlaşmış hiçbir ruh varlığı emirler yağdırmaz, tahakküm etmez. Bu durum insanın dünyaya gelişindeki temel nedene aykırı düşer, çünkü insanın özgür iradesi hiçe sayılmıştır. (Sayfa: 293-296)


Hiç yorum yok: