21.05.2009

---Albert Pauchard---
RUHSAL ALEMİN
SONSUZ İMKANLARI

RUH VE MADDE YAYINLARI

Albert Pauchard (1878-1934) Cenevre’de doğdu ve orada öldü. Tüm hayatı boyunca spiritüalizmle ilgilendi. Öldükten sonra yakınlarıyla medyum aracılığıyla bağlantı kurarak öte alemdeki yaşam hakkında bilgiler verdi. Aşağıdaki mesajlar, 1935 ve 1937 yılları arasında Pauchard’la yapılan özel celselerden alınmıştır.

GECEDE BİR IŞIK

Sevgili dostum, acı çektiğiniz anlarda cesaretinizi kaybetmeyin ve şöyle deyin kendinize: “Başımıza gelenlerden ne bay X, ne bayan Y, ne de herhangi biri sorumludur, başımıza gelenden biz sorumluyuz, çünkü imbiğimizin altındaki ateşi yakan kendi Koruyucu Varlığımızdır.”
Size bir mesaj aktarmak istiyorum: “Şükret sana vuran ele, çünkü büyük eseri sende tamamlamak için kullandığım şeydir o. Eğer benimle işbirliği yaparsan her şey en az ıstırapla gerçekleşecektir. Ama sınamanın anlamını anlamazsan kazanç küçük, acı dayanılmaz olacaktır!” Bu akşamlık bu kadar, yakında tekrar görüşeceğiz. (Sayfa: 7)

EŞİK BEKÇİSİ

Hepimiz yaşadığımız sürece içimizde bir tortu tabakası biriktiririz. Buraya gelmeden önce bunun doğru olup olmadığını bilmiyordum. Arınma yeri (astral alem) fantezi değil bir gerçektir. Buraya gelirken sadece hayranlık ve ün bulacağımı sanıyordum. Oysa bedenimi terk ettikten sonra edindiğim ilk izlenim, ister “karanlıklar efendisi” olarak, ister “eşik bekçisi” olarak adlandırın böyle bir varlığın önüne konulduğumuzdur.
Büyük geçişten (ölümden) sonraki deneyimler konusunda işin içyüzünü bilen biri olarak size şunu söyleyebilirim: Egomuzun tüm bölümleriyle karşı karşıya getiriliyoruz. Değişik egolar bize ayrı ve otonom kişilikler olarak görünürler, ama öz şuurumuza içtenlikle bağlıdırlar. Sizi temin ederim ki kendini tanımanın ne olduğu öğrenildiği zaman sonuçları ortaya çıkarmak zor değildir. Egonuzla objektif karşılaşmalardan ve çeşitli şekillerde tezahür eden ilhamlardan kuşku duymayınız, evet yaşamanız gereken zor anlar vardır.
Şunu iyi bilin ki burada işlenmiş hataları cezalandırma diye bir şey yok. Günahkarlardan ve cezalardan söz etmiyorum, şuurlanmanın ve bilginin elde edilmesinin doğasından bahsediyorum. Kısaca, şuurlanmanın ve gerçek bilginin elde edilmesinin ardında ceza niteliği taşımayan ıstıraplı olaylar var. (Sayfa: 8-9)

ARINMA YERİNDE BİR SAAT

Şimdi beni iyi dinleyin, bu uzun zamandır size iletmeyi istediğim bir mesaj. O kadar önemli bir mesaj ki, böyle bir temas iki alemin sakinlerine her zaman her yerde nasip olmaz. Geçişin (ölümün) ilk anında ve geçmişi gözden geçirmenin heyecanıyla “eşik bekçisiyle” karşılaşacağım karanlık bir bölgeye indim. Bana öyle geldi ki burada olaylar kişiden kişiye değişerek cereyan ediyor. Tuhaf olan, tek başıma ıssız bir patikada ilerlerken beni sokacak gibi görünen yaban arılarının saldırısına uğramam oldu. Sonra gök gürültüsünü andıran bir ses şöyle dedi:
- Pekala şikayet etme, arılar sokmuş olsalardı nerede olacaktın?
Kendiliğinden bir idrakle olayın dünyada edindiğim öfkeli huyum, tenkitçi zihniyetimle ilgili olduğunu anladım. Bu duyguları besleseydim yaban arıları beni sokacaklardı, onları yok etseydim yaban arıları olmayacaktı. Bu düşünceler ruhumda adeta irademin dışında oluşuyor gibiydi. O anda hakim olamadığım yoğun vızıltı objektif nesneler haline geldi.
- Yürü yürü, dedi gök gürültüsünü andıran ses.
Ve yürüdüm, çünkü öyle emredilmişti, eğer yürümesem bu büyük üzüntünün altında ezilecektim. Garip bir şey vardı, sesi kulaklarımla duymuyor, benliğimle, tüm şuurumla duyuyordum. Yavaş yavaş gün doğuyordu, vızıltının azaldığını hissettim. Varlığın yanına gittiğimde güneş doğmuştu, birlikte yola devam ettik.
- İşte tüm depresyonların ve kendiliğinden edindiğin yılgınlıkların, dedi.
Kendiliğinden kelimesinin üzerinde özellikle durdu. Zihnime çözümsüz bir soru takılmıştı, Varlık şöyle cevapladı:
- Kendiliğinden edinmek, eşyanın varlık sebebine inanmak, onları doğrulanmış gerçekler gibi kabul etmek ve onlara yaşam gücü vermek demektir. İşte onları senden bağımsız bir varlık gibi burada yeniden görmenin nedeni bu. Gelecek dünya yaşamında hesaplaşmak için tekrar karşılaşacaksın onlarla. Eğer bu duygulara karşı pozitif bir tavır aldıysan, eğer onlara arkama geç şeytan dediysen, kaybetmiş gibi görünsen de kazanmış olacaksın. Var olduklarına inanmadığın sürece onlar varlıklarını sürdüremezler. Gölgelerini burada bulabilirsin, ama gelecek dünya yaşamında artık onları görmeyeceksin! (Sayfa: 10-11)

VAR OLMAYAN İKİ KURBAN

Burada yoksul bir kadınla karşılaştım, umarım zamanla ona yardım edebilirim. Kadını düğümler ve bağlar içinde gördüm, istese onları hiç güçlük çekmeden koparabilirdi, ama o tutuklandığını, bir adım bile atamayacağını düşünüyordu!
Size anlatmak istediğim bir başka tip daha var. Dünya yaşamı boyunca zenginlik içinde yaşamış biri. Ekonomik bir buhranda tüm servetini yitirmiş, bedeninden başka hiçbir şeyi kalmamış. Yoksulluk duygusu altında o kadar eziliyor, kendini o kadar sefil hissediyormuş ki sonunda sağlığı bozulmuş ve şiddetli bir grip onu alıp götürmüş! Şimdi burada yıkıntılar arasında dolaşıyor, birinin yaklaştığını görünce utancından saklanıyor. Ona yoksulluğunun sadece zihninde devam ettiğini nasıl anlatmalı, beni anlaması epey zaman alacak. Dünyada yoksulluk duygusu çekildiğinde aynı duygu burada da yaratılıyor. Bu durumdan kurtulmanın tek yolu benliğimizin derinliğinden fışkıracak ilhamdır. (Sayfa: 13-14)

İKİ DÜNYA ARASINDAKİ FARK

Bulunduğum dünyada her şey “yer” dir. Bunu coğrafi anlamda söylemiyorum, bu bir şuur hali. Burada söz konusu olan bir başka boyut, gelir gelmez yapılacak en önemli iş o boyuta uyum sağlamak. Örneğin, sizinle bağlantı kurmak istediğim zaman ne dışarıya, ne yukarıya, ne aşağıya, ne kuzeye, ne de güneye gidiyorum, daha çok içeriye, anlıyor musunuz? Burada yer değiştiriliyor, ancak fizik dünyadan farklı olarak değiştiriliyor. Size ulaşmak için yolculuk yapmaya ihtiyacım yok, dünyevi anlamda aşılması gereken bir mesafe de yok. Bu yeni şuura uyum sağlamak oldukça zor. Sübjektif koşullar burada objektif gibi görünüyor, sembolik ve elle tutulabilir şekiller alıyor. Örneğin bir şeyler yapabilmek için dünyada şuurlu bir çaba sarfetmek zorundayız, oysa burada içe yönelmenin (imgelemenin) dışında bir çaba harcanması gerekmiyor. Biz burada daha çok derine (içimize) doğru yaşıyoruz!
Bu hiç çalışmadığımız anlamına gelmez. Özellikle dikkatlerini dünyevi ıstıraplardan ayıramayanlar, tüm enerjilerini oraya yöneltenler kendilerine göre bir şeyler yapıyorlar. Ama dünyadaki çalışmayla kıyaslandığında bizim sübjektif etkinliklerimiz daha kapsamlı, çünkü sübjektif etkinlik burada objektif gibi görünüyor. Öğrenim de dünyadaki gibi değil, ne ders ne de konuşmacı var, bazen bir üstat var, ama çoğu zaman hiç kimse yok. Burada bilgi dışardan değil doğrudan doğruya ilhamla, idrak aracılığı olmadan geliyor. Kendi içinize kendiliğinden itilmek gibi bir şey bu!
Dünyevi hayat her ne kadar dış etkinliklerden meydana geliyorsa da, bir iç hayat da var. Aynı şekilde burada her ne kadar eğilim iç etkinliklere doğruysa da, bir dış hayat da var. Ancak oranlar değişmiş, tersine dönmüş. Fiziksel ihtiyaçlardan doğan davranışları ele alın, bu tür şeyler dünyada ağır basarlar, ekmek parası kazanma derdi olmadığı için burada gerekli değiller. Eğer insan yaratıcı gücünü denemek istiyorsa bunu dünyada yapmalıdır, çünkü burada yaratış kendiliğinden, sadece imgeleme gücüyle gerçekleşiyor.
Biz dört boyutlu, dünyadakinden daha canlı realitelerden oluşmuş bir alemde yaşıyoruz. Sevinçler ve ıstıraplar burada yüz kat daha yoğunlaşmış halde. Benim yaban arılarım ve depresyon bulutum, yoksul kadının küçük iplikleri ve servetini yitirmiş adamın utancı gibi! (Sayfa: 15-17)

DİĞER KARŞILAŞMALAR

Burada içine düştüğü durumu hiç anlamayan varlıklar olduğunu biliyor muydunuz? Onları aydınlatmayı denedim, bazen bunu başardım bazen de başarısız oldum. Size iki tipik olay anlatmak istiyorum.
Birincisi dünyada şerefli sayılan bir burjuvayla ilgili. O entelektüel ve materyalist biri olmak istiyordu. Düşünce yapılarını bilirsiniz, onlara göre ölünce şuur diye bir şey kalmaz, insanlar çok uzun bir süre boyunca uyurlar. Sözünü ettiğim kişi aynı düşüncede olsa da, ölümün sonuçlarını pek düşünmemişti, yani ebedi uyku düşüncesi pek aklına yatmamıştı, zaten mutlak bir dinlenmeye ihtiyacı olmayacak kadar zindeydi! Bir teorisyen olduğu için burada da öyle davrandı. Yeni koşulların ve kaybolan fizik isteklerin farkına bile varmadı, bunlar onun için önemli değildi. Çevresinde çalışma ve yatak odasını görüyor, her zamanki gibi alışkanlıklarına devam ediyordu.
Arınma yerine gelince, henüz oraya gitmedi, şimdilik şuurunda orası için yer yok. Önce bitmez tükenmez yüzeysel entelektüel faaliyetinin azalması gerek. Hayal gücü zengin insanlar arınmaya daha erken gereksinim duyarlar. Ölümden sonraki yaşamı inkar edenler, kendilerini oyalayan bir hayal gücüne sahiptirler. Bu onların arınmalarının bir parçası, çünkü rüya gördüklerini sanırlar. Rehber varlığıma bu adama durumu anlatmayı acaba denesem mi diye sordum. Ona sesimi bile duyuramayacağımı söyledi. Her şeyden evvel adamın entelektüel faaliyeti sona ermeliydi, zamanla yorulacak, bitkin düşecek ve arınmaya razı olacaktı. Sonuç olarak burada her varlık eşsiz ve benzersizdir, benzerlik sadece geneldedir, benzer durumlar vardır, ama birbirinin aynı durumlar yoktur.
İkinci olaya gelince, o bir Protestan rahibiydi, kafasında canlandırdığı koşulları burada bulamayınca öldüğüne inanmadı. Nedenini anlamadığı şeylerle kafası allak bullak oldu ve iyice aptallaştı. Ona yardım etmek istedim, ama benden korktu, kendini yanıltmaya çalıştığımı sanıyordu. Dünyadayken hiç tanışmamıştık, ama benim kim olduğumu biliyor, vaazlarında bana uyarılarda bulunuyor.
Buradan nasıl çıkacak? Çok kolay, teolojik cennet ve cehennemden geçerek. Elbette bu cennet ve cehennem çok belirsiz olacak, çünkü onlar hayal gücünün değil teorilerinin ürünü! Onları hiçbir zaman gözünün önünde canlandıramayacak, cennetinin sıkıcılığından bıktığı an oradan kurtulmak için yalvaracak ve dua edecek, kurtuluşa özlem duyacak. Bu örneklerin sizi ilgilendireceğini düşündüm. (Sayfa: 18-19)

ESERLERİ ONLARI İZLEYECEK

Bu kez söz konusu olan hastalık hastası biri. O bunun mazi olduğunu, çok geride kaldığını biliyor, ama fizik bedene sahipken çektiği acıların aynısını çektiğine şaşırıyor. Dünyada yaşarken herkesin kendisiyle ilgilenmesini isteyen biriydi. İlgi çekmek ve özen görmek, işte tüm hayatı ve düşünceleri bu temel üzerinde dönüp durmuştu. Sonunda burada da sürüp giden hastalıklar yarattı. Onu maddi bir bedeni olmadan hasta olamayacağına nasıl inandırmalı? Bunu yapmaya koyulduk, başlangıçta kızdı, ama şimdi bizi dinliyor, ancak asık suratla ve sıkı sıkı gözlerini kapayarak. Tufana yakalanan ama ondan kurtulamayan bir insan edasıyla dinliyor bizi! (Sayfa: 20)

KURTULMA

Size ölürken neler hissettiğimi anlatmak istiyorum. Fiziki kılıfımdan uzaklaştığımın farkındaydım. Önce kan organları terk ediyor, sonra tüm beden sanki kalpte toplanıyor. Küçük bir an bedensel bir sıkıntı ve darlık, peşinden kılıftan çıkış ve sınırsız bir rahatlama!
Burada kayda değer olan şey dünyada olduğu gibi zamanın ölçülememesi. Öyle ki “sükun yerinde” aylar geçirdim ya da en azından bana öyle geldi. Bu sakin ve sonsuz bir mutluluk, mutlak bir rahatlama hali. Başlangıçta çevremdeki sevdiğim kişilerin farkındaydım, tanıdık ve sevdiğim yüzler. Uzun bir yolculuktan sonra yeniden aile içinde olmanın sevincini duyuyordum, ama sanki bunlar uzaktan ve bir sis perdesinin arasından görünür gibiydi.
Sonsuzlukta yalnız kalmak istiyordum, altın sarısı bir sisle kuşatılmıştım. Şeyleri görmüyordum, daha çok şeyler içime doğuyordu. Dikkatim içime yönelmişti, kendimi görüyordum, bireyi değil, insanı görüyordum. Bakışlarımı içgüdüsel olarak yukarı çevirdim, gözlerim düşünülebilecek en parlak gözlere takıldı, pırıl pırıl, iyilik dolu bir gülümseme yayıldı, yeniden hayat veren bir banyo gibiydi. Tüm varlığım coşku içindeydi, sanki yeniden diriliyordum. Aynı anda yeni alemime doğmuş ve yeniden kişisel egomun şuuruna dönmüştüm. Gidip geliyor, eski ve yeni arkadaşlarla görüşmeler yapıyordum, sanki daha önce burada uzun süre yaşamış gibiydim. Bir yoğunluğun beni sardığını hissettim, yürüdüm, geniş ve çorak bir alanın ortasında dar bir patikadaydım, gerisini biliyorsunuz. Tüm bunlar dünyadaki zaman kavramıyla üç-dört güne denk geliyor. (Sayfa: 21-22)

GÖRECELİ ŞEYLER

Burada zamanın tamamen sübjektif olduğunu söyleyebilirim. Bu aleme yeni geldiğini sanan ve buna çok şaşıran insanlar var, oysa dünya zamanına göre çok uzun süredir buradalar. Atıl ve hareketsiz ruhlarda şuur değişiminin kolayca yerleşmesini engelleyen bir durgunluk vardır, dünyevi ortamların kopyasında yaşarlar. Bir başka hayat türü olduğunu anlayacak yetenekleri yoktur. Bunlar genellikle iyi insanlardır, ama burada öyle büyük caniler var ki spiritüel yolda onlardan daha hızlı ilerliyorlar!
Bu ataleti hiç fark etmeden yüz yıl, belki daha da fazla sürdürebilirler. Yaşantılarında anormal bir şey görmüyorlar, çünkü normal olmayan bir şeyin olabileceğini düşünmüyorlar bile. Uyur gibi bir halleri var, şuurlarının bir kısmı çalışıyor, kararmış, berraklığını yitirmiş bir şuur! Bunun yanında başka insan grupları da var, üç ila dört dünya gününe deneyimlerle dolu uzun yılları sığdıran insanlar da var. (Sayfa: 23-24)

ACI ÇEKEN BİR RUH

Sizi ilgilendireceğini sandığım bir olay anlatacağım. Bu eskiden beri tanıdığım iyi bir kadının hikayesi. Her zaman insanlara yardım etmekle meşguldü. Karşılaştığımızda mutsuz görünüyordu, ona acımıştım. Bana cennet kapısından bahsetmeye başladı, kapının çok dar olduğunu söyledi, umutsuz gibiydi!
- O halde durumunuz cennetlik değil, dedim.
Ölümünden hemen sonra cennete girmeyi hak ettiğini söyledi.
- Peki oraya girmenizi engelleyen nedir? diye sordum.
Cennet derken sınırlı bir yeri anladığı her halinden belliydi.
- Kapı çok dar, gelin de size göstereyim, dedi.
Birlikte gittik, bir süre sonra muhteşem bir tapınağa çıkan merdivenlerden yukarı çıktık. Tapınakta ne işimiz olduğunu sorduğumda şaşırarak,
- Buranın cennetin girişi olduğunu bilmiyor musunuz? dedi.
Onu hayal kırıklığına uğratmamak için bir şey söylemedim. Biraz sonra giriş kapısının altındaydık, geçit anlattığı kadar dar değildi, o itiraz edince henüz dar kapıya varmadığımızı anladım, söz konusu kapı yapının öbür ucundaydı. Üzerinde altın harflerle ve Fransızca şöyle yazıyordu. “Göklerin Melekutuna Giriş”
Kadın iki elinde iki büyük valiz olduğu halde kapıdan girmeye çalıştı, elbette girmesi imkansızdı.
- Cennette bunlara ihtiyacın olacak mı? diye sordum.
Yarı şaşırmış, yarı gücenmiş halde bana döndü,
- Ama bayım bunlar benim yaptığım iyilikler, dedi.
İtiraf etmeliyim ki bu saflık karşısında şaşırıp kaldım. Ne yapabilirdim ki? Onu kocaman valizlerinden birinin üstünde cesareti kırılmış bir halde bırakıp gittim. Gördüğünüz gibi yapılan iyilikler bile cennete girmek için engel oluşturabiliyor. Söz konusu tapınağın, bu iyi kadının ve aynı anlayıştaki diğerlerinin hayalinde canlandırdığı bir illüzyon olduğunu söylemek gereksiz. Dar kapı, rehber varlığının ona vermek istediği sembolik bir dersti. İnanılmaz ama gerçek, buradaki hayat zengin ve ilginçtir! (Sayfa: 36-37)

EŞYALAR VE ÖTEKİLER

Fizik bedeni terk ettiğimizde maddenin katı direnç gösterdiği bir dünyadan tamamiyle farklı bir aleme geçiyoruz. Öte alemdeki madde hayal gücümüze uyum sağlayabilir, ona itaat edebilir, bu rahatlıkla geliştirebileceğimiz bir yatkınlıktır. Örneğin, yatağa uzanmak bir otomatizmadır, yani alışkanlıktır. Burada yorgunluk olmadığını iddia etmiyorum, ancak yorgunluğu geçirecek olan yatak değil ki! Şu anda kendimi çalışmak için bir masanın önüne oturmuş görüyorum, oysa aynı çalışma masa ve yazma işi olmadan da gerçekleşebilirdi. Öyleyse neden masaya yerleştim? Alışkanlıktan mı? Elbette.
Kaygı ve bunalımlar fiziki değil ruhsaldır. Size anlattığım ilk günlerimin “kara bulutlarını” hatırlayın. Geçmişinizin ürünü olan bu kara bulutları dünya yaşamınızda gidermek zorundasınız, evet buna mecbursunuz! Onlara yabancı varlık muamelesi yapınız ve gözlerinizi onların gözlerine dikiniz, tek çare budur. Böyle anlarda düşünceleri yücelten ve zihnen üstün bir plana yükselmeyi mümkün kılan bir şeyler okumak da yararlı olabilir. Ama bunu yan çizip kaçmak için değil kendinizi yüceltmek için yapmalısınız. Depresyona bakmak ve depresyonu hissetmek kavramlarını iyi ayırt etmelisiniz.
İnsanın yakasını bir türlü bırakmayan varlıkların, gerçek bireyin sert bakışları altında güneşte kalmış kar taneleri gibi eriyip gittiklerini kaç kez görmüşümdür burada! Yolunuzun üstünde böyle bulutlara rastlayacak olursanız onları başınızdan defetmeye kalkmayınız. Sadece varlıklarının farkında olup onlara düşmanca değil sükunetle bakınız, çünkü mücadele etmeye kalktığınızda kendinizi onların düzeyine indirmiş ve zayıf düşürmüş olursunuz. Kavgacılığınız yüzünden yeni kozlarınızı nasıl tehlikeye atacağınızı belirtmeye bile gerek duymuyorum. (Sayfa: 40-41)

REHBER VARLIKLAR VE MÜRŞİTLER

Burada bazen yüksek alemlere ait varlıklara rastlanır. Bunlar insan soyu arasında üç değişik kategoriye ayrılır: Rehber Varlıklar, Mürşitler ve Uyandırıcılar. Henüz Mürşitlerle ilişkim olmadı, belki zamanı değil, belki de sıram gelmedi. Buna karşılık bir güçlükle karşılaştığım ya da bir sorunla yüz yüze geldiğim zaman Rehber Varlık yanımda oluyor. Onunla kişisel bir bağım var, kendisini bir isimle çağırıyorum. Bir baba dostu sanki, o da kısa sürede benimle senli benli oldu.
Arınma yeri deneyimlerim sırasında Rehber Varlık bilmediğim şeyler hakkında ne yapmam gerektiğini söylüyordu. Onun varlığı da yardımı da o anki şuur halim için çok gerekliydi. Gerek duyduğu zaman düşüncesini söylüyor, ama hep geri planda kalmayı yeğliyordu. Rehber Varlıklar kritik anlarda bir ipucu verirler, daha fazlasını değil.
Mürşitler ders veriyorlar. Burada da okullar var, bizim alemimizdeki öğretim elbette zihinsel değil, imajlar ve sembolik olaylar yaratıp bunların idrakte ortaya çıkmasını teşvik yoluyla oluyor. Dar Kapı buna bir örnektir. Mürşitler öğretim alanında, Rehber Varlıklar da fiili alanda görev yapıyorlar. Kişisel olarak bir Rehber Varlığın ya da bir Mürşidin özel dikkat konusu olduğunuza inanmak kendini beğenmişliktir. Bulunduğum alemdeki ilişkiler dünyadaki ilişkilerden çok daha evrenseldir. (Sayfa: 42)

UYANDIRICILAR

Size Uyandırıcılar konusunda bir şeyler anlatmak istiyorum. Soylu İhtiyara rastladım, hiç yaşlılık belirtisi göstermeyen kusursuz bir bilgeydi. Soylu İhtiyar Uyandırıcının temsilcisidir, o hiç bir şey yapmaz, işi başından aşkındır, kimseyi, hiçbir şeyi görmez, bununla birlikte herkes onunla garip bir bağlantısı olduğunu hisseder. Yüzü anlatılamaz bir güzelliğe sahiptir. İnsandan daha yapılı, hayranlık uyandıran bir güneş gibidir. Silinmeyen sonsuz bir etki bırakır, görünüşü anlıktır, ama etkisi uzun ömürlüdür. Kusursuz güzellikte yaşlı bir adamdır, beyaz saçlar, ak bir sakal, iki güneşi andıran iki göz ve çevresinde büyük bir ışık halesi. Elleri dizlerinde, düşüncelere dalmış bir tavırla dik oturur. Görünüşüne beyaz renk hakimdir, mavi göğe tırmanan ulu bir çınarı andırır. Gözleri herkesin üzerine ilgiyle yönelmiş gibidir, içimizden, sonsuzdan bakıyor izlenimi verir. Melekler aleminden değil insan soyundandır. Eksiksiz, tamamlanmış bir insan tipidir. (Sayfa: 43-44)

HAYVANLAR

Bulunduğum yerdeki hayvanlar, ancak dünyada kendilerine bakıp seven kişilere bağımlı olarak bir yerde kalma ya da bir yere gitme iznine sahiptir. Kısaca, buranın hayvanların normal dünyası olmadığını söylemek istiyorum. Hayvanlar ancak bir insan varlığına bağlılıkları yüzünden burada kalabilirler, çünkü insan gösterdiği sevgiyle hayvan ruhunu yüksek bir hayat ve şuur seviyesine çıkarabilir. Sevgi mucizesinin bir örneğidir bu. Evet, burada olduğunuz zaman elbette yanınızda birçok hayvan olacak, birçok kuş ve kedi burada şimdiden mevcut. (Sayfa: 45)

ŞUURALTININ KÜÇÜK BECERİLERİ

İnan bana sevgili dostum yaratıcı hayal gücüyle burada her şey mümkün. Size sakin anlarımızda alışılmış dünyevi çevrenin etrafımızda kendiliğinden oluştuğunu ve bunun gerçek bir çevre olduğunu söylemiştim, en azından o anda. Örneğin, dünyada zamanının yarısını makine başında geçiren biri, burada bugünden yarına edindiği alışkanlıklardan ve şuur halinden kurtulamaz. Her bireye özgü ruhsal otomatizma dünyevi alışkanlıklar nedeniyle bu alemde de sürer gider.
İlk günlerde tanık olduğum bir örnek vereyim. Kendimi tam anlamıyla huzurlu hissetmem farkında olmadan gençlik yıllarımı tezahür ettirdi ve birdenbire kendimi üniforma içinde buldum. Bir dinlenme anında kendimi buharlı makine dersi verirken bulursam, bu alışkanlıktan kaynaklanan ruhsal mekanizma yüzünden olur. Aynı şey bir şoför için de geçerlidir, ama burada dünyada olmayan bir kolaylık var. Örneğin, çılgın bir sürücü son hızla aranızdan geçebilir, ama siz onu fark etmezsiniz bile! Neden? Çünkü burada sadece kalıcı ve mantıklı şeyler gerçek bir varlığa sahiptir. Birisi bilerek bir şey yaratmak istediği zaman, (örneğin bir heykel) odaklanmış iradenin yaratıcı gücü alemimizin esnek maddesinden gerçek ve kalıcı şekiller ortaya çıkarır. Fakat biraz evvelki otomobil sürücüsü ve benim buhar makinem kalıcı ve güvenilir olmayan birer fantomdur sadece. Öylesine zengin imkanlarla dolu bir alem ki, ah bir bilseniz! Ama her şeye kusur bulan, hiçbir şeyle ilgilenmeyen bir ruhunuz olmadığı zaman böyledir. O tür zihniyet bulunduğum yere giremez. (Sayfa: 66-67)

Hiç yorum yok: