17.11.2008

---P’TAAH---
PLEİADES MESAJLARI

Cilt : 2

AKAŞA YAYINLARI

“ Güvenli bir evrende yaşadığınızı, realitenizi kesinlikle kendinizin yarattığını, evrenlerde en büyük gücün sevgi olduğunu, hiç kimseden ve hiçbir şeyden ayrı olmadığınızı, bilinen ve bilinmeyen realitelerdeki her şeyin TÜM VAROLAN olduğunu anladığınız zaman, işte o zaman dünyaya bir ışık olacak ve çok arzuladığınız değişimi yaratacaksınız.” P’TAAH


BİRİNCİ CELSE (4 Aralık 1991)

İyi akşamlar sevgili dostlar, ben P’taah. Sizlerle olmak bana her zaman sevinç veriyor. Şimdi sorularınızı bekliyorum.

Soru- Yoğunluk hakkında bir açıklama yapabilir misiniz? Ben üçüncü yoğunluğu okuduğum celselerden biliyorum. Birinci, ikinci ve dördüncü yoğunlukları anlatabilir misiniz?

P’taah- Birinci yoğunluk, cansız ve bilinçsiz olarak algıladığınız şeylerin realitesidir. Örneğin kayalar gibi, yerküreniz gibi mineraller düzeyidir. İkinci yoğunluksa, bitkiler ve hayvanlar alemi olarak adlandırdığınız düzeydir. Hiçbir şey yoktur ki bilinçli bir realiteye sahip olmasın, hatta kaya, yerküre ve mineral olarak adlandırdıklarınız bile! Her atom ve molekül kendine has bilinç düzeyine sahiptir. Üçüncü yoğunluğun insanlık, deniz memelileri, yani balinalar ve yunuslar olduğunu söyleyebiliriz. Dördüncü yoğunluk ise, dahil olmak için dönüşüm geçirmekte olduğunuz yoğunluktur. Aslında o da bir frekanstır, çünkü herşey frekanstan oluşur. Işık, üçüncü yoğunluğun en yüksek frekansıdır, ışık frekansının ötesinde olana dördüncü yoğunluk denir.


Soru- Medyumlar kanalıyla verilen bilgilerde, tarihte insan olmayan bazı yaratıklar üzerinde genetik işlemler yapıldığı söyleniyor, bu doğru mu?

P’taah- Gerçekten de tarihte insanlık üzerinde genetik manipülasyonlar yapılmıştır. Sizler hepiniz yıldız tohumusunuz. Sadece gezegeninizde değil, tüm gezegenlerde genetikle oynanıyor. Bu gezegende alınan sonuç sizsiniz, ne harika değil mi? Korkmanıza gerek yok, hiçbir şey size zarar veremez.


Soru- Güneş sistemimizdeki diğer gezegenlerde de hayat var mı?

P’taah- Evet var. Bilim adamlarınız, oralarda yaşamın varlığına dair kanıtlar buldular. Ancak iç dünyada yaşayan insanlar gibi onlar da farklı bir zaman çerçevesindeler. Zamanı geldiğinde yalnızca güneş sistemindeki değil, başka güneş sistemlerindeki varlıklarla da iletişim kuracaksınız. Oralarda sizin gibi duyarlı ve bilinçli pek çok varlık var. Bazıları insanlarla aynı fizik formda değiller, bazıları ise insanımsı form içinde, ama fizyolojik bakımdan çok farklı yapıdalar. Her ne kadar onların da iki kolları, iki bacakları ve bir başları varsa da, iç yapıları sizden çok farklıdır. Onlar genellikle anladığınız anlamda bir cinsiyete sahip değiller.


Soru- Mikrokozmos da yine bir makrokozmos mudur, bu böylece sonsuza kadar gider mi?

P’taah- Evet, bu harika bir şey değil mi? Hangi tarafından bakarsanız bakın ayrılık yoktur, hepiniz tanrısınız! Kişiliğiniz gerçek kimliğinizin sadece bir fasetidir, o kadar. Siz kişiliğiniz değilsiniz, bedeniniz değilsiniz, bunların hepsinden daha fazla bir şeysiniz. Onu adlandırmaya çalıştığınız zaman zaten sınırlamış olursunuz, sınır yoktur, siz sınırlar ötesisiniz. Realitenizi yaratan sizsiniz, onu sevgiyle yaratabilirsiniz, bunun zihninizle hiçbir ilgisi yoktur. Veya onu korkuyla yaratırsınız, bunun zihninizle her türlü ilişkisi vardır. (Sayfa: 19-39)


İKİNCİ CELSE (11 Aralık 1991)

İyi akşamlar, ben P’taah. Haydi başlayalım, sorular.

Soru- Yıldız halkları dünyaya nasıl gelecekler? İnsanlar onları görecekler mi, yoksa görünmeden etrafta dolaşacaklar mı?

P’taah- Uzay taşıtlarıyla dünyaya gelmiş yıldız halkları vardır, onlar birçok insan tarafından görülmüştür. Yıldız halkları gizlenme konusunda çok ustadır, uzay taşıtlarını gizleyebilirler, insanlar bakarlar, ama onları göremezler. Yıldız insanları çeşitli şekillerde gelirler, şu sırada bedenleriyle gelenler ve bizim gibi medyum aracılığıyla gelenler var. Bazıları da doğum yoluyla gelmeyi yeğlerler. (Sayfa: 41-61)


ÜÇÜNCÜ CELSE (18 Aralık 1991)

İyi akşamlar, ben P’taah. Sorularınızı sorabilirsiniz.

Soru- Ben bir şeyi tezahür ettirmeyi denedim ama olmadı, bunun sebebini açıklayabilir misiniz?

P’taah- Yanıtı kendiniz verdiniz sevgili varlık, buna denemek denir. Bir şeyi denediğinizde kuşku yaratırsınız, kuşku duyduğunuzda o şeyin gerçekleşmesi zaman alır. Bir şeyi arzuladığınız ve onun olacağını kesinlikle bildiğiniz zaman, işte o zaman öyle olacaktır. Kutsal kişilerin durup dururken hiç yoktan madde tezahür ettirebilmeleri nasıl oluyor sanıyorsunuz? Çünkü onlar bunu yapabileceklerini mutlak surette biliyorlar, hiç kuşku duymuyorlar. Bu aklileştirme değildir, bu bir şey hakkında düşünmek de değildir, bu onun öyle olduğunu kalben mutlak surette bilmektir. İşte realitenizi bu şekilde değiştirirsiniz.


Soru- Denilmiştir ki, bırakın Tanrı sizin vasıtanızla iş görsün. Biz bu hale nasıl ulaşabiliriz?

P’taah- Tanrı dışınızda değildir sevgili varlık. Eğer “bırak, ben olan Tanrıya izin ver” derseniz bu daha etkili olur. Ama “Tanrıya izin ver, Tanrıya bırak” dediğinizde, Tanrının dışınızda olduğunu düşünüyor, böylece ayrılık yaratıyorsunuz. Oysa siz Tanrısallığın bir ifadesisiniz, O siz olan Tanrıdır. Öyleyse akli kavramlarla uğraşmayı bırakmalısınız. Kalbinizin önündeki kalkanı kaldırın, varlığınızın Tanrısı ışığını yaysın ve gönlünüzün arzusuna yol versin.


Soru- Beden hücreleri saniyeler içinde kendilerini yenilerken, nasıl oluyor da beyin hücreleri kendilerini yenileyemiyorlar?

P’taah- Onlar bir şekilde bunu yapıyorlar. Siz beyninizden daha fazlasısınız. Bir kez hipofiz ve epifiz salgıbezleri arasında bir kıvılcım çaktığında farklı bir öykü başlayacak. Bu kıvılcım, enerji kanallarını açarak beynin hücresel yapısında bir değişim yaratacak. İşte buna gerçek aydınlanma denir.


Soru- Acaba enkarne olmadan önce tasarlanan “oyun planında” insanın kendi hayatına son vermesi kararlaştırılmış mıdır?

P’taah- İntihar daha çok oyunun planını yitirmek gibi bir şeydir. İntihar aslında uyuma dahil değildir, ama her zaman geçerli bir seçimdir, her seçim gibi, anlıyor musunuz? Suçluluk duygusu öğrenilmemiş bir derstir. Suçlama ise, sorumluluk konusunda hala öğrenilmesi gereken dersler olduğunu gösterir, çünkü hayatı anbean istediği şekilde yaratmak herkesin kendi sorumluluğundadır. Yaratma özgür iradeyle yapılan bir seçimdir, kurban yoktur. Eğer birileri yeterince bir şeyler yapamadıkları için üzülüyorlarsa, “intihara aldırmayın gitsin.”
Ölüm hakkındaki fikirlerinizle kendinizi öylesine kıskıvrak bağlamışsınız ki, onun büyük bir illüzyon olduğunu anlamıyorsunuz! Ölüm her şeyin sona erişi değil, sadece bir başka realite deneyimine geçiştir. Sevgi tüm bariyerleri aşarak her evrene, her realite katına ulaşır. Öyleyse intiharı kesinlikle yargılamamak ve suçluluk duygusunun aslında ne olduğunu anlamak gerekir, o sorumlu olmamak demektir. Suçlama ise, sorumluluk almamak demektir. Suçlama yargılamaktır, kendinizi suçladığınızda kendinizi yargılamaktasınız. Anlayınız ki, her ne yapmışsanız o sizi içinizdeki bu yere, bu bilince getirmiştir. O her ne olursa olsun yalnızca vardır ve geçerlidir.


Soru- İntihar eden kişi geri dönüp aynı dersleri yeni baştan mı öğrenir?

P’taah- Evet onlar geri dönmeyi, planı yitirmektense uyuma ulaşabilmek için bir deneyimi yeniden yaratmayı seçebilirler. Ama aslında her ölüm bir intihardır, çünkü onu daima siz seçersiniz. Kanserden ölmekte olan kişinin ne yaptığını sanıyorsunuz? Bedendeki herhangi bir hastalıktan ötürü meydana gelen ölüm bir intihardır, çünkü onu siz yaratmışsınızdır. Tek fark, beden bütünlüğüne ilişkin olandır, yani bedenin hücresel yapısı, ruh enerjisiyle hücresel enerjinin birbirinden ayrılması için kendini hazırlar. Hepsini siz seçtiniz sevgili varlıklar, hepsini siz yarattınız!


Soru- Kutsal kitap 900 yıl yaşayan insanlardan söz ediyor. Onlar herhalde hayatın her anını dolu dolu yaşamış olmalılar.

P’taah- Doğrudur, fakat o zaman genetik yapı da farklıydı. Şimdi insanların daha uzun bir yaşamı seçebilecekleri döneme giriyorsunuz. Biz yüzlerce yıldan söz ediyoruz, yirmi otuz yıllık bir uzamadan değil! (Sayfa: 63-86)


DÖRDÜNCÜ CELSE (8 Ocak 1992)

Selam sevgili dostlar, yeni yılınızı kutlarım. 1992 yılı ileri doğru atılmış büyük bir adımdır. Gezegeninizde insanlığın kalbinde ve ruhunda büyük değişimler olmaktadır. Çevrenizde uyumsuz olaylar gözlemlediğinizde, bu insanlık bilincinin nasıl ileri adımlar atmakta olduğunun bir ölçüsü olarak görülmelidir. Sözü fazla uzatmadan sorulara geçelim.


Soru- Eğer her şeyi anbean tezahür ettirebiliyorsak, yemek yememiz neden gereksin?

P’taah- Yemek yemeye ihtiyacınız yok, fakat yemek zorunda olduğunuza inanıyorsunuz. Biliyor musunuz ki gezegeninizde hiç yemek yemeyen insanlar var. Onlar pekala yaşıyor ve besinlerini eterden sağlıyorlar! Buna evrensel enerjiden çekmek denir!


Soru- İsa bağışlama üzerinde ısrarla durmuştur, bağışlayıcılığa çok önem vermemiz gerekiyor değil mi?

P’taah- Bağışlayıcılık nedir sevgili varlık? Eğer hayatınızda yaratmış olduğunuz her şeyden kesinlikle sorumlu olduğunuzu biliyorsanız bağışlayacak ne var ki? Bağışlamadan söz ederken aslında suçlamanın karşı kutbundan söz ediyorsunuz. Eğer bir başkasını suçluyorsanız, sorumluluk almıyorsunuz demektir. Kendi realitenizi kesinlikle kendiniz yaratıyorsunuz, rastlantı yoktur, zorlama yoktur. Başınıza gelen felaketleri siz yaratıyorsanız kimi bağışlayacaksınız? Bağışlama derken, aslında bir başkasının size yaptığı bir şey yüzünden onu suçladığınızı söylemiş oluyorsunuz! Bağışlama iki bin yıl önce farklı bir bilince hitap ediyordu, ama bu sözcüğün artık başka bir sözlük içinde yer alması daha uygun olur, bu çağın sözlüğü içinde değil!


Soru- Bana söylendiğine göre, beynin sol tarafı maddeci, sağ tarafı ise sezgiselmiş, bu doğru bir tanım mı?

P’taah- Bu değişik bir tanımlama, kimileri de onu erkek ve dişi olarak adlandırıyor, aradaki köprü ise hayli kırık döküktür. Sol beyin erkek enerjidir, yani organize edici, mantıksal ve yönlendirici olandır. Sağ beyin ise dişi enerjidir, yani izin veren, besleyen, kabul gösteren ve sezgisel olandır, sanatsal anlamda yaratıcı ve kalpten fışkırıp gelendir. Siz dişi enerjiyi ortaya çıkardıkça, içinizdeki tanrıçanın yükselişine izin verdikçe, beynin içindeki kristal yapıyı ateşlersiniz. İnsanlık çok uzun bir zamandan beri erkek enerjiyle çalışmaktaydı, ama artık sağ beyin denen tanrıçanın yükselme zamanıdır! (Sayfa: 87-105)



BEŞİNCİ CELSE (15 Ocak 1992)

İyi akşamlar sevgili varlıklar, ben P’taah. Birikmiş harika sorularınız varsa sorabilirsiniz.

Soru- Son günlerde anti Mesih’in (Deccal) ortaya çıkacağını duydum, bu doğru mu?

P’taah- Biz Mesih bilinci derken iyi ve kötü, doğru ve yanlıştan söz etmiyoruz, izin veren negatif enerjiden, yani dişi enerjiden söz ediyoruz. Kutupların birlikte kucaklanabilmesi için tanrıça enerjisi yükselmekte, bugünlerde hız kazanmaktadır. Öte yandan insanın kanını donduran olaylara tanık olmaktasınız. Savaş, yıkım ve kaos her yanı kaplamış gibidir. İşte buna anti Mesih’in (Deccalin) yükselişi denir. Bu olaylara bakarken, aslında Mesih’in karşı kutbunun yükselişine bakmaktasınız, ama yine de onu olumsuz bir şey olarak yargılamanız gerekmez. Anti Mesih, her iki kutbu birlikte kucaklayabilesiniz diye yükseliyor. Öyleyse başkalarının korkunç diye nitelediği şeylere bakarken, onları dördüncü yoğunluğa ne denli yaklaştığınızın bir göstergesi olarak görmelisiniz.


Soru- Geçen celsede çevrenizde pembe bir ışık gördüm. Daha önce insanların çevresinde hiç renk görmemiştim, bu gelişmekte olan bir yetenek mi?

P’taah- Evet öyle, izin verdikçe daha fazlasını göreceksiniz. Titreşiminiz yüksek ve kalbiniz açık olduğu zaman o enerji içsel gözünüzü (gönül gözünü) harekete geçirir, böylece renkleri görebilirsiniz. Eğer renkleri göremiyorsanız kendinizi başarısızlıkla suçlamayın, bu tümüyle izin verişle ilgilidir.


Soru- Hipofiz ve epifiz salgıbezleri arasında kıvılcım çaktığında çekilmiş dişlerimizin tekrar çıkması ya da kesilmiş kolumuzun veya bacağımızın yeniden büyümesi mümkün olacak mı?

P’taah- Hipofiz ve epifiz salgıbezleri arasında kıvılcım çaktığında söyledikleriniz gerçekten olacak, bu kalbe ait bir olaydır. Kalbin geçirdiği değişim, DNA yapınızda da bir değişim yaratır. Kendinizi olduğunuz gibi sevmeli ve korkuyu kucaklamalısınız. Ben size yardımcı olabilirim, ama realiteyi yaratacak olan sizsiniz.


Soru- Bize Beyaz Kardeşlikten söz edebilir misiniz?

P’taah- Beyaz Kardeşlik genişleme, barış, sevgi ve uyumdan yanadır. Başka bir deyişle, İllüminati dediğiniz şeyin karşı kutbudur. Bu ikincisi, gezegeninizin güç simsarlarıdır, köleleştirebilecekleri herkesi köleleştirmeyi arzulayan kimselerdir. Fakat bu tümüyle bir seçim meselesidir, köle olmayı kabul etmek zorunda değilsiniz. Yoksunluk ve çaresizlik içinde olmadığınızı, Tanrının ifadesi olduğunuzu bildiğiniz zaman nasıl köleleştirilebilirsiniz ki? İnsanlığı köleleştirmeyi düşünenler, köleleştirilme korkusu içinde yaşayanlardır.


Soru- Nasıl oluyor da negatif (dişi) enerji yaratıcı olabiliyor?

P’taah- Tüm yaratıcılık alıcılığın derin boşluğundan çıkıp gelir. Sizin yargınıza göre negatif hiçbir şeydir, pek iyi değildir. Ama öyle değil, o sadece farklıdır sevgili varlıklar, anlıyor musunuz? (Sayfa: 107-130)


ALTINCI CELSE (22 Ocak 1992)

İyi akşamlar, ben P’taah. Hemen sorulara geçiyoruz.

Soru- Darwin’in, insanın hayvandan geldiğini savunan teorisi doğru mu? Buna karşıt olan bir teori daha var, maymunu insanın yarattığı söyleniyor. Bu konuda bilgi verebilir misiniz?

P’taah- Darwinci evrim teorisi doğru değildir. İnsan maymun soyundan gelmiyor, insan tohumu yıldızlardan gelmedir. Maymun dediğiniz primata gelince, hesaplayamayacağınız kadar uzun bir süre önce, yani çok uzak bir geçmişte söylediğiniz şekilde genetik bir manipülasyon vuku bulmuştur. Bu yıldız halklarının yarattığı genetik bir mühendislikti, ama insanın maymundan türediği doğru değildir.


Soru- Biz aslında günlük hayatımızda, kişilik dediğimiz sınırlı fikirler ve zanlarla hareket ediyoruz öyle değil mi?

P’taah- Bakın sevgili varlıklar, egoyu yok etmeniz gerekmez, kişiliği altedilmesi gereken bir şeymiş gibi düşünmeyin, bu böyle değildir. Ego ve beyin size hizmet etmek için vardır. Kişiliğiniz, aslında insanlığın ortak bilincinden aldıklarınızla yapılanmıştır. Benliğin kişilik veçhesi harikuladedir, sizi birey yapan odur. Her birinizi Tanrısallığın üçüncü yoğunluktaki ifadesi yapan, insanlık denen harikulade mücevherin bir faseti kılan odur. Kişiliğinizden vazgeçmeniz gerekmiyor, gerekli olan tüm fasetleriniz arasında bütünlüğü sağlamaktır.


Soru- Deja-vü (bir şeyi önceden yaşamış olma duygusu) hakkında bilgi verebilir misiniz?

P’taah- Buna geleceği şimdiki anda kucaklama diyebilirsiniz. Olan biten her şeyin eşzamanlı olarak gerçekleştiğini anlamalısınız. Deja-vü’de, sadece bir sonraki şimdi’nin olasılığına uzanmış oluyorsunuz, böylece geçmiş, şimdi ve geleceği aynı anda deneyimliyorsunuz. Bir kutu içindeki film rulosunu düşünün. O ruloda birbirinden ayrı kareler içinde görüntüler vardır, bu kareleri farklı yaşamlarınız olarak farzedin. Her bir kare ayrı bir yaşamdır, ama hepsi bir aradadır, yani geçmiş, şimdi ve gelecek aynı yerde, aynı zamanda (şimdi’de) vardır. Evrende de tıpkı böyledir, geçmiş, şimdi ve gelecek ayrı şeyler değildir, eşzamanlı olarak hepsi oradadır (şimdi’de). Deja-vü’de zihniniz bu eşzamanlı karelerden birine uzanmaktadır, hepsi bu!


Soru- Gelecek taşa kazınmışçasına katı değildir değiştirilebilir dediniz, geçmişimiz için de aynı şeyi söyleyebilir misiniz?

P’taah- Kesinlikle. Geçmişiniz hakkındaki algınızı değiştirmek suretiyle geçmişinizi de değiştirebilirsiniz. Aslında şu anda realite dediğiniz şey sadece bir algılamadır. Örneğin, tarihinizdeki belirli bir olay hakkında yazı yazan bir sürü insandan her biri değişik sonuçlara varmakta, hatta bu sonuçlar bazen taban tabana zıt olmaktadır. Çünkü yazarlardan her biri kendi realitesini kağıda dökmekte, bir anlamda geçmişi değiştirmektedir. Bu yüzden, idrak ve algılarınızın realitenizi mutlak surette değiştirdiğini söyleyebiliriz. (Sayfa: 131-154)


YEDİNCİ CELSE (29 Ocak 1992)

Merhaba, ben P’taah. Her zamanki gibi soruları almaya başlıyoruz.

Soru- İsa’nın doğumu sırasında ortaya çıktığı söylenen üç bilge adama rehberlik eden yıldız hakkında bilgi verebilir misiniz?

P’taah- O yıldız değil, bir uzay gemisiydi! Geminin adı Beytlehem’di.


Soru- Son birkaç aydır kendimi gürültüye karşı çok duyarlı hissediyorum, bu normal bir şey midir?

P’taah- Buna ince ayarlanmanın yan ürünü diyebilirsiniz. Algınız yükseldikçe, gürültülü sesler size uyumsuz gelebilir. Bu durumda sık sık bedeninizde duyarlılık alanları ve alerjiler geliştirdiğinizi fark edeceksiniz


Soru- Avustralya Aborjinleri tohum itibariyle yıldız kökenli midir?

P’taah- Elbette, Aborjinlerin, yıldız halklarıyla bağlantılarına ilişkin bir mitolojileri bile vardır. Tüm insanlık yıldız tohumudur, çok uzun zaman önce bir hayli genetik mühendislik yapılmış, bir hayli geliş gidişler olmuştur. İşte bu geliş gidişler sonucunda tanrı ve tanrıçalara dair o güzel öyküleriniz ortaya çıkmıştır. Bilinen tarihinizden önceki uygarlıklara ait kalıntılar henüz ortaya çıkarılmış değildir. Bununla birlikte durum değişecek ve gelecekte bu uygarlıklara ait aletlerin ve sanat eserlerinin bazıları gün ışığına çıkarılacaktır. O zaman bilim adamlarınız hemen geri adım atıp fikir değiştirecekler!


Soru- Avustralya’da bulunmuş bazı hiyeroglifler hakkında açıklama yapar mısınız?

P’taah- Sözünü ettiğiniz hiyeroglifler Mısır piramitlerindeki hiyerogliflerin aynısıdır. Tarih öncesi zamanda, dünyanın dört bir yanındaki insanlar büyük bir bilgi alışverişi içindeydiler. Avustralya Lemurya kıtasına çok yakındı, bir gezegenden diğerine uzay araçlarıyla yolculuk yapılabiliyordu. Bu yolculuklar gelecekte yeniden gündeme gelecektir. Hiyeroglifler de yıldız halklarından gelmedir. Ülkenizin bu yöresi bir ilim yuvasıydı, insanlar buraya tıpkı Mısır’da olduğu gibi ilim öğrenmeye gelirlerdi. Henüz meydana çıkarılmamış kadim sanat eserleri ve araç gereçler bulunduğunda, bilim adamlarınız büyük bir sürpriz yaşayacak.


Soru- Rüyalar bazen gülünç, saçma ve gerçek dışı gibi görünüyor.

P’taah- Size saçmalık gibi gelen, rüyada yaşananlardan sizin anımsayabildiğiniz kopuk kopuk parçalardır. Onlar kesinlikle gülünç değildir, siz rüya görürken aslında rüya olan bu hayattır. Evet, gerçek olarak algıladığınız bu hayat tam anlamıyla bir rüyadır. Bilinciniz genişledikçe, realiteyle realite olmayan giderek birbiri içinde eriyip birleşmeye ve aradaki ayrım kaybolmaya başlayacak. O zaman aynı anda birçok boyutta bulunmanın ne demek olduğunu gerçekten anlayacaksınız. (Sayfa: 155-174)


SEKİZİNCİ CELSE (5 Şubat 1992)

İyi akşamlar, ben P’taah. Evet sorularınızı bekliyorum.

Soru- Düalite hakkında konuşabilir misiniz? Işığı deneyimlemek istediğim zaman otomatik olarak karanlığı kendime çekmiş olurum öyle değil mi?

P’taah- Sizin evreniniz kutupludur. Her iki kutbu birlikte kucaklamak gerekir ki onlar ışığa kavuşturulabilsinler. Bu, biri doğru öteki yanlış demek değildir, her ikisi de geçerlidir. Biri olmasaydı diğeri de olamazdı. Siz kutupluluksunuz, siz erkek ve dişisiniz, siz pozitif ve negatifsiniz, siz her şeysiniz, sevgisiniz ve korkusunuz!


Soru- Yakın zamana kadar beş duyumun dışında bir şey olmadığına inanıyordum. Hala aramaya devam ettiğime göre ben neyi arıyorum?

P’taah- Aradığınız şey doyumdur sevgili varlık. Özünüz dışında hiçbir şey içinizdeki o boşluğu dolduramaz. İlişkilerinizin ne denli doyurucu olduğu hiç önemli değildir, büyük servet de işe yaramaz, hayatınızı çocuklarınıza ya da ilginç bir işe adamanız da işe yaramaz. İçinizde hala o boşluğun sancısı olacak. O boşluk, o sancı ayrılıktandır. O ayrılık, benliğin daha büyük BENLİK’ten, Kaynaktan ayrılığıdır. Benliğiniz, kendini bu realite boyutunda ifade eden Kaynağın ta kendisi olduğunu unutmuştur. O ayrılık boşluğu içinde yoğun acı, ıstırap ve özlem vardır, çünkü tüm insanlık daha fazlasının var olduğunu bilmektedir. Daha fazlasının var olduğu hakkındaki bu anlayışa sezgi denir. Derinlerde yatan biliş size yalan söylemez. O aslında güvenebileceğiniz tek şeydir, çünkü beş duyunuza asla güvenemezsiniz.


Soru- Korkuyu yenmek için ille de onu kucaklamamız mı gerekiyor?

P’taah- Bakın, eğer bir şeyi yenmeye çalışıyorsanız, bunu yenik düşme korkusundan yapıyorsunuzdur. Bu yüzden korkuyu yenmeye çalışmak, korkuya yenik düşme korkusundan kaynaklanır. Bu tüm manipülasyonlar için, yani kontrol etme ve hükmetme arzusu için de geçerlidir, anlıyor musunuz? (Sayfa: 175-196)


DOKUZUNCU CELSE (4 Mart 1992)

Evreninizin doğası kutupluluktur. Sizler kutupları yargılıyorsunuz, yani olumsuz diye yargıladıklarınız var. Aydınlanma dediğiniz şey, ışığı yaratmak için her iki kutbu kucaklamaktan, ikisini bir etmekten ibarettir. Bu, bu kadar basittir. Evet şimdi sorularınızı sorabilirsiniz.

Soru- Arzu sahibi olmakla aydınlanmak arasında bir çelişki var gibi görünüyor.

P’taah- Arzuyla aydınlanma arasında çelişki yoktur sevgili varlık, kendini bildiğinde Tanrıyı da bilmiş olursun. Kim olduğunuzu bildiğinizde, her şeyi yargılamaksızın kabul ettiğinizde, daha büyük Benliği de bilmiş olursunuz. Her şey bu şekilde tezahür ettirilir, zaten siz anbean yaratmakta, yaratmakta ve yaratmaktasınız! Bir şeyi arzuladığınızda o aniden gerçekleşir, ama fiziksel düzeyde tezahür etmesi için belli bir zamanın geçmesi gerekebilir. Yaratma fikriyle daha çok haşir neşir oldukça, aradan geçen zamanın giderek azaldığını fark edeceksiniz.


Soru- Bir şey bize iyi duygu vermiyorsa, bu onun gerçekleşmeyeceği anlamına mı gelir?

P’taah- Hislerinize kulak verin, sezgileriz asla yanılmaz. Arzularınızdan kuşku duyduğunuz anda o arzuya ket vurmuş olursunuz. Bir şeyin nasıl ve ne zaman gerçekleşeceği konusunda beklentiye girdiğinizde, milyonlarca olasılığa sınır çekersiniz. Başka bir deyişle, yaratıcılığınızı boğarsınız! (Sayfa: 197-216)


ONUNCU CELSE (11 Mart 1992)

İyi akşamlar sevgili varlıklar, görüyorum ki bu akşam pek kalabalık değilsiniz. Eğer hazırsanız soru cevap oyununa başlayalım.

Soru- Bir ruh ilk kez enkarne olduğunda gelişmiş bir uygarlığa katılabilir mi, yoksa ilkel bir varlık olarak işe başlamak zorunda mıdır?

P’taah- Aslında yeni ruh diye bir şey yoktur. Bir enerji, madde alemine deneyim yapmak için iner. Tek bir deneyim arzulayan enerjiler vardır, ama bu varlıklar sayıca fazla değildir. Öte yandan, fiziksel katta asla enkarne olmamış birçok varlık da vardır. Aslında siz aynı anda birçok realite boyutunda yaşamaktasınız, yani bir anlamda Tanrısallığınızın tüm bilgisine sahipsiniz. Ruh sadece bir tek boyutta ya da bir tek zaman çerçevesi içinde kendini ifade eden sınırlı bir varlık değildir. Ruhunuz tüm boyutlarda eşzamanlı olarak vardır. Bu bile varlığınızın yüceliği hakkında size bir fikir verebilir. Yalnızlığınız, ayrılık acınız yüceliğinizden ayrı düşmekten ve bu realite boyutunda bulunmaktan kaynaklanan bir şeydir.


Soru- Eğer önceki enkarnasyondan kaynaklanan bir korkum ya da sorunum varsa, onu çıkış noktasına kadar izlemeye çalışmamın bir yararı olur mu?

P’taah- Bu gerekli değildir sevgili varlık, çünkü her neyi çözümlememiş, her neyi kucaklamamışsanız onu tekrar tekrar yaratacaksınız demektir, ta ki onu halledinceye kadar. Hayatınızda her ne zaman yaptığınız ya da yapacağınız bir şeyi savunmak üzere “ama”, “fakat” diyorsanız, bilin ki orada araştırılıp keşfedilmesi gereken bir şey vardır. Bundan kaçış yoktur. Eğer gerçek benliğinize ulaşmaya kararlıysanız, biliniz ki kendinizden gizlediğiniz her ne ise o sizi Tanrısallığınızdan uzak tutmaktadır. Herkesi aldatabilirsiniz, ama kendinizi asla. Ruhun ikiye bölünmüşlüğüne tanık olmuşuzdur, varlığın “bilmek” için duyduğu çaresizliği görmüşüzdür, çaresizlik ne denli büyükse savunma da o denli büyüktür. Öyleyse “teslim olun” diyoruz. Bu teslimiyet bir başkasına teslim olmak değildir, gerçek benliğinize teslim olmaktır.


Soru- Tekrardoğuşa inanmayanlara, ölümün kesin bir son olduğunu düşünenlere ne olacak?

P’taah- Onlar büyük bir sürprizle karşı karşıya kalacaklar. Tekrardoğuşa inanmayanlar, eğer ölümden sonra hiçbir şey olmadığına gerçekten inanıyorlarsa, bulacakları şey kısa bir süre için aynen bu olacaktır! Çünkü bedenden soyununca bilincinizi de birlikte götürürsünüz. Bu yüzden o insanlar bir süreliğine kendilerini “hiçbir yerde” bir “hiçlik” içinde bulacaklar, daha sonra bir şey deneyimlemeyi arzu ettikleri anda değişimi gerçekleştirmiş olacaklar. Cennete inananlar ise cenneti bulacaklar, ama çok daha ötesinin var olduğunu er geç anlayacaklar.


Soru- Teslim olmak, insanın bir durumu olduğu gibi kabul etmek zorunda olmadığı anlamına mı geliyor?

P’taah- Eğer tatsız bulduğunuz bir durum varsa, bu sadece uyumlanmanız, hizaya sokmanız gereken bir şey var demektir. Vuku bulan her şey ya evrensel gerçekle uyum içindedir ya da değildir. Eğer evrensel gerçekle uyum içindeyse, evreninizle rezonans halindesinizdir, o zaman algıladığınız ışıktır, sevinçtir, kahkahadır. Eğer uyumsuzluk, acı, keder algılıyorsanız, bu direnç göstermeniz, izin vermemeniz, yargıda bulunmanız yüzünden böyledir. Biz teslimiyet derken, aslında izin vermekten söz ediyoruz, izin verin ki yargıyı hizaya getirebilesiniz. Tekrarlıyoruz, teslim olmak bir başkasına teslim olmak değil, kendi benliğinize teslim olmaktır.


Soru- Bir kimse eğer kötüyse onu neden yargılamayalım, o yargıyı hak etmiyor mu?

P’taah- Sevgili varlık beni yüreğinizle dinleyin. Biri eğer kötüyse, onu kötü diye yargılamanız korku yüzündendir, çünkü onun kötülüğü size zarar verebilir. Eğer korku yoksa iyi ve kötü de yoktur, o sadece vardır. Aradaki farkı anlayabiliyor musunuz? İyi ve kötü vardır, ama yargı yoktur, yargı olmadığı zaman kötüyü dönüşüme uğratırsınız, o artık size korku veremez. Aslında yargılayarak kötüyü güçlendiren sizsiniz.


Soru- Zihinsel ıstırap içinde olan birine yardım etmenin en şefkatli yolu nedir?

P’taah- Eğer o kişi karmaşa içindeyse ona şöyle diyebilirsiniz: “Sevgili dost, sen bu durumu ondan yararlanmak için bizzat yarattın, onun ne olduğunu biliyorsun.” Gerçekten de o kişi ıstırabı yargıyla yaratmıştır. Bir başka yaklaşım da onu sevdiğinizi, önemsediğinizi göstermektir. Ama bu kesinlikle onun acısına ortak olmanız anlamına gelmez, çünkü ortak olduğunuzda sorumsuzluğa ortak oluyorsunuz demektir. Oysa insanlık ancak sorumluluk duyduğunda evrenin nasıl işlediği hakkında bir anlayışa varabilir. Eğer birilerini suçlamak ya da birilerinin oynadığı kurban rolünü onaylamak için insanlara katılıyorsanız, bir hizmet yapmış olmuyorsunuz. Eğer sadece bir başkasının egosunu doyurmak ya da kendi egonuzu tatmin etmek için yapıyorsanız, buna hizmet denmez, zarar vermek denir. Söylediğiniz sözcüklerin önemi yok, kalbin bilişi zihinden daha büyüktür. Egonuzu tatmin etmek için bir şey yapıyorsanız, karşınızdaki kişi daha derin biliş düzeyinde bunun farkına varır.


Soru- Nasıl göründüğünüzü tarif edebilir misiniz?

P’taah- Hımm, biz çok güzeliz! Fizik form olarak insanımsı olduğumuzu söyleyebiliriz, ama farklı bir frekansta. Dolayısıyla bedenimiz bu gezegendeki insan bedenleri kadar yoğun ve katı değildir. Fakat çok güzeliz, sizin gibi! Bir sonraki soru. …


Soru- İki insan mesela Mars’ta bir şey imgelese, her ikisi de aynı şeyi görür mü?

P’taah- Bu mümkündür. İmgeleme gerçektir, tüm evreniniz imgelemeyle yaratılmıştır. Fizik realitenizde düşünce olmadan hiçbir şey yaratılamaz, yani maddesiz bir düşünce aslında imgelemedir. Savaş bile fizik realitede tezahür etmeden önce bir düşünce formudur, bu yüzden de gerçektir. Hayalde mevcut olup da var olmayan hiçbir şey yoktur.
Düşünce denen şey kafanızın içinde sınırlanmış değildir. O bir kez düşünce formu haline geldiğinde tüm evrene yayımlanır. İşte bu yüzden sır diye bir şey yoktur, hatta en derin sırlarınız bile! Sizi temin ederim ki onlar sandığınız gibi sır değiller!


Soru- Ben karmanın nasıl işlediğini bilmek istiyorum.

P’taah- Evrende iyi ve kötü yargısı olmadığını biliyorsunuz değil mi? Bir enkarnasyona katılmanız, daha önce geçirdiklerinizden farklı bir deneyim yaşamak içindir. Bu asla bir ceza olarak düşünülmemelidir, sadece kutupları kucaklayıp bir edebilmeniz için onları deneyimlersiniz. Önceki hayatınızda bir katil olmuşsanız, bu hayatınızda öldürülmenin nasıl bir şey olduğunu deneyim yoluyla öğrenmek isteyeceksiniz, çünkü kutupluluk gereği bu böyledir. Ama her ikisini de kucaklamak gerekir. Ders budur, ama ceza bağlamında bir ders değildir. Kısaca, bir hayattan diğerine taşıdığınız iplikler vardır, hepsi bu!


Soru- Sevginin değişim yaratabilen bir enerji olduğu söyleniyor. Eğer biri acı çekiyorsa ona sevgi göndermek yararlı olur mu?

P’taah- Evrendeki en büyük güç, her şeyi tıkırında götüren şey sevgidir. Cansız sandığınız bitkiler, hayvanlar, hatta nesneler hepsi sevgiye karşılık verir. Onsuz büyüyüp gelişme olmaz, onsuz şifa olmaz. Gönderdiğiniz sevgi enerjisi top güllesi gibidir, kimse ona karşı duramaz. Dünyanın öteki ucundaki bir hastaya, onu gözünüzde canlandırarak sevgi gönderdiğinizde bu enerji hemen etkisini gösterir, şifa için bir zaman geçmesi gerekmez. (Sayfa: 217-236)


ONBİRİNCİ CELSE (18 Mart 1992)

İyi akşamlar, ben P’taah. Sorularınızı bekliyorum.

Soru- Egomla nasıl başa çıkacağımı bilemiyorum.

P’taah- Korkan bir çocuğa ne yapıyorsanız, egonuza da onu yapmalısınız! Onu kollarınıza alıp rahatlatın ve şöyle deyin: “Sevgili dost bir yere gitmiyoruz, sen ve ben birbirimizden ayrılmayacağız. Ama eğer izin verirsen birlikte harikulade bir serüven yaşayabiliriz. Hiçbir şey, hiçbir kimse sana zarar vermeyecek. Sen ve ben birlikte ışığa ilerleyeceğiz.” Oldukça basit değil mi sevgili dostum.


Soru- On beş yıl önce korkuyla dolu bir dönem geçirdim. Bu deneyimler için şükran duyup onlara teslim olmam kurtulmamı sağladı. Sorunlarımı çözen teslimiyet mi?

P’taah- Evet teslimiyet. Buna Mesih duruşu deniyor, nihai dişi, negatif enerji. Yapılacak hiçbir şey yok, evreninizde bir sonuç almak için herhangi bir şey yapmak zorunda olmadığınız tek reçete, değişim dönüşüm reçetesidir. Bu sihirli reçetenin üç şartı var:
1- Sorumluluk alın. Durum ne olursa olsun onu siz yarattınız, başka biri değil. 2- Yargıyı hizaya getirin. Bunun anlamı her şeyi ve ilgili kişileri kutsamaktır. İçindeki bilgelik incisini bulmak üzere o durumu yarattığınız için kendinizi de kutsayın. 3- Duyguyu hissedin ve teslim olun. Teslim olduğunuz zaman ıstırabın direnciyle maskelenmiş duygu, birdenbire nötr bir enerji olarak kendini açığa vurur ve güneş sinirağı (göbek) çakrasından kalbe doğru yol açılır. Sorumluluk alın, yargıyı hizaya getirin ve teslim olun, işte hepsi bu kadar. Hepiniz acılarınızın ve korkularınızın öylesine tiryakisi olmuşsunuz, onlara öylesine alışmışsınız ki, kurbanı oynamak size daha kolay geliyor! Böylece sorumluluk almak zorunda kalmıyorsunuz, birini suçladığınızda sorumluluk almıyorsunuz demektir. (Sayfa: 237-257)


ONİKİNCİ CELSE (25 Mart 1992)

İyi akşamlar, ben P’taah. Hemen sorulara geçiyoruz.

Soru- Yargıyı hoşgörüp onaylarsak onu hizaya getirmiş mi oluruz?

P’taah- Hayır, o kendinizi ikna etmeye çalışmaktır. Yargıyı hizaya getirmek, olaya dahil olan kişilerin ve sizin o durumu öğreneceğiniz dersler için özellikle yaratmış olduğunuzu anlamaktır. Evet o öyküyü siz yarattınız, içindeki inciyi bulabilmek için asıl benliğiniz tarafından yaratıldı o. Bu yüzden dramınızda yer alan kişileri kutsamanız, onu yaratmış olduğunuz için şükretmeniz gerekir.
Her bir veçhenizin Tüm Varolan’ın bir veçhesi olduğunu bilmek şarttır, hatta yargının bile! Öyleyse yargıyı da kutsamak gerek, böylece acıyı yaratan yargı hizaya gelir ve ıstırap diye adlandırdığınız direncin demir pençesi ışığınız içinde eriyip gider. O zaman güneş sinirağı (göbek) içinde bulunan, oradan kalbe sonra da tepe çakrasına çıkmak için serbest kalan nötr enerjiyle baş başa kalırsınız.


Soru- Bize balinalardan söz eder misiniz?

P’taah- Balina denen varlıklar yüce üstatlardır, yunusların üst benlikleri olarak da bilinirler. Balinalar insanlarla aynı ruh enerjisini taşırlar, aynı zamanda gezegeninizin tarihçileridirler. Onlar yıldız halklarıyla her zaman iletişim içinde olmuşlardır. İzin vericilikleri, teslimiyetleri ve koşulsuz sevgileriyle size harika dersler yansıtmaktadırlar. Yönlerini gezegenin ızgara şeklindeki enerji ağı sistemiyle bulduklarını biliyor muydunuz? Balinalar bu elektromanyetik sistem hakkında bilinçli bir anlayışa sahipler, bu konuda sizden çok ilerdeler!


Soru- Gelecekte yeni bir sosyo-ekonomik ve siyasi yapının temelini oluşturacak prensiplerin neler olacağını açıklayabilir misiniz?

P’taah- Sözünü ettiğiniz yapılar bildiğiniz şekliyle artık mevcut olmayacak. Küresel çapta olup bitenleri şimdiden görebilirsiniz. Bu gelişme, güç simsarları ve politikacılar için büyük dertler açacak. Gezegeniniz gitgide derinleşen bir bunalım içine girecek. Yerküre değişiklikleri yüzünden bürokrasi, hükümetler ve askeri organizasyonlar çok zorluk çekecekler. Bunlar şimdiden başladı, ama daha da artacak! Olacaklar dünyanın sonu gibi düşünülmemelidir, aslında bu bir felaket, bir imha olayı değildir. Eğer arzunuz buysa öyle de olabilir. Değişimler olurken ve kötüler kazanıyor gibi görünürken sakın endişelenmeyin. Aslında Mesih yükselirken olumsuz kutup da yükselmektedir. Bu böyle olacak, olumlu ve olumsuz kutup birbiri ardınca yükselecek, ta ki hepsi ışık içinde kucaklanıncaya dek.


Soru- Korku tam olarak nedir?

P’taah- Korku, kim olduğunuz hakkındaki duygularınızın yansımasıdır diyebiliriz. Meselenin özünde kendinizi değerli hissetmeyişiniz yatar. Bu değersizlik duygusu çeşitli yollardan tezahür edecektir, kendini kanıtlama, onaylanma ihtiyacı olarak görünebilir. Sahiplenme, kıskançlık, böbürlenme, haklı çıkma ihtiyacı olarak da belirebilir. Eğer haklı çıkma ihtiyacı hissediyorsanız, bu haksız olmaktan korktuğunuz içindir, eğer haksızsanız, yanlıştaysanız o zaman değersizsinizdir. Eğer kıskanıyorsanız, bu yetersiz olmaktan korktuğunuz anlamına gelir. Eğer sahiplenme ihtiyacı içindeyseniz, kaybetmekten korkuyorsunuz demektir. O ne şekilde tezahür ederse etsin, iş en altta yatan temel soruna gelip dayanır, yani değersizlik duygusuna!


Soru- Gezegenimizdeki kötüler hakkında bir yorum yapabilir misiniz?

P’taah- Kötüler dediğiniz güç ve iktidar simsarlarıdır. Gezegen halkını kontrol altına almak, bütün servete sahip olmak, herkesi köle etmek için ölesiye bir güç hırsı içinde olanlar vardır. Onlar isteyebilirler, ama bu asla gerçekleşmeyecektir, çünkü istekleri evrensel gerçekle uyum içinde değildir. Bu arada ekonomik yapılarda bir hayli sarsıntı ve bir hayli toplumsal kargaşa olacaktır. Şimdiden Doğu Avrupa ve Ortadoğu ülkelerinde olup bitenleri görüyorsunuz. Dünya ana enerjisini yeniden uyumlamak için gerinerek harekete geçtiğinde, bütün bunlar önemini yitirecektir. O zaman güç simsarlarınız neyin üzerinde güce sahip olacaklarını, neyin üzerinde iktidar kuracaklarını bilemeyecekler!
Tüm ruhların bu zamanda dünyada enkarne olmalarının anlamı nedir? Çünkü herkes eyleme katılmak istiyor, herkes değişimin heyecanını yaşamak istiyor. Geçen gün biri soruyordu, “bu yeni ruhlar nereden geliyor?” diye. Biz de dedik ki, “yeni ruh diye bir şey yok, her birinizin üst benliği her seferinde tek bir atış yapmaz!” (Sayfa: 259-278)


ONÜÇÜNCÜ CELSE (1 Nisan 1992)

İyi akşamlar, ben P’taah. Bu akşam biraz da şimdi’nizden söz edelim. Sorularınızı bekliyorum.

Soru- Eğer şimdi’nin içinde olsaydım onun ne olduğunu bilecektim, fakat ben çok seyrek olarak şimdi’de oluyorum.

P’taah- Size her zaman bir geleceğiniz olmadığını söylüyoruz, sadece şimdi var. Gelecek olarak gördüğünüz şeyler sınırsız olasılıklardır, bu olasılıklar ise şimdi’de kararlaştırılır. Demek oluyor ki, gelecek için tasalanmanın bir anlamı yok. Geçmiş ise çözüme vardırılmamış ıstıraplar, sorunlar ve travmalardır. Onları tekrar tekrar yaratacaksınız, ta ki onları kucaklayıncaya, hizaya getirinceye kadar. Geçmişinizde olan herşey şimdiki kimliğinizi oluşturmaktadır.


Soru- Anladığıma göre değişim, hapsolmuş enerjiyi yaşam enerjisi haline gelmesi için serbest bırakmak demek. Bu tespitim doğru mu?

P’taah- Evet doğru. Duygusal bir rahatsızlık olmadan fizik bir rahatsızlık olmayacağı hakkında biraz anlayış kazandığınızda, anlarsınız ki o duyguyu değiştirdiğinizde fiziksel durum da değişir. Sevinç her şeyi değiştirir sevgili varlıklar, geçmişi de geleceği de değiştirir, çünkü hiçbir şey birbirinden ayrı değildir, onlar sadece bilincinizde ayrıdır. Şunu anlamalısınız ki, her şey eşzamanlı olarak cereyan eder. Bilinç odağınızda şimdi cereyan etmekte olanlar ruh enerjinizi etkiler, bu da her bir veçhenize yansır. Sevgi, evrenlerinizi ve yaşamlarınızı bir arada tutan ipliktir, gerçek tutkaldır. Bedeninizi canlı ve büyür halde tutan enerji sevgidir. Sevgi Tanrısal ipliktir!


Soru- Bazen motosikletten düşüp yaralanacağımı düşünüyorum, eylemin düşünceyi izlediğini bildiğimden, bunun bir gün gerçekleşeceğinden korkuyorum. Bu korkudan kurtulmanın bir yolu yok mu?

P’taah- Bir şeyden korktuğunuzda onu mutlaka kendinize çekersiniz. Korku boş bir düşünce değildir, o mide bölgesinde yaşar. Kendinizi motosikletten fırlayıp düşerken ya da parçalanmış olarak bir hendekte yatar halde hayal ederken gerçekten ona uyan bir olay vuku bulacaktır. O eğer duygunun eşlik etmediği boş bir düşünceyse, ona güç kütlesi denemez. Anlıyor musunuz? Bu düşünceyi bir karşıt kutup gibi kabul edip kendi haline bırakmanız işe yarayacaktır. (Sayfa: 279-297)


ONDÖRDÜNCÜ CELSE (8 Nisan 1992)

İyi akşamlar sevgili dostlar, ben P’taah. Gelecek günlerde kendiniz için harika dramlar yaratacaksınız. Bu değerli ve harika hayat tümüyle sizindir, onu siz yarattınız. Öyleyse yapmanız gereken şey hayata tüm kalbinizle dalmaktır. Şimdi hepiniz o mutluluk denen uçucu kaçıcı şeyi kovalıyorsunuz, eğer gerçekten istiyorsanız ona sahip olabilirsiniz. Ancak şunu da unutmayın ki onun karşıtı olan uyumsuzluğu, acıyı ve ıstırabı yaratan da sizsiniz, ıstırabın içindeki mücevheri bulmak için, işte bütün mesele budur.
Hayatı o kadar ciddiye almanız gerekmiyor. Hayat onun keyfini, sevincini yaşamak için vardır. Dengeyi gözetmeniz için ısrar ediyoruz. Sevinç ve ıstırap aynı şeyin iki kutbudur. Bir adım geri çekilip kutupsallığı görebildiğiniz zaman her ikisini de kucaklayacaksınız. Her şeyin Tanrısal öze sahip olduğunu, aksi halde var olamayacaklarını bileceksiniz. Düzeltilecek hiçbir şey yoktur, istediğiniz değişimleri sadece şimdiyi kucaklayarak yaratabilirsiniz. Acıdan kaçmak, başınızı kuma gömmek, acı içinde yaşamıyormuşsunuz gibi rol yapmak, hayatta size ıstırap veren hiçbir şey yokmuş gibi davranmak, acıyı yaratan şeyleri size çekmeye devam edecektir. Evet şimdi sorularınızı alabiliriz.


Soru- Tüm sınırlamalar benim kendime koyduğum sınırlamalar mı?

P’taah- Tüm insanlık için tek bir sınırlama vardır, o da inanç yapılarınızdır. Sizinle asıl Benliğiniz arasında duran tek şey onlardır. Alabildiğine güçlü varlıklar olduğunuzu söylerken boşuna gevezelik etmiyoruz. Sizdeki potansiyel huşu vericidir, öyle olmasaydınız buraya niçin gelecektik ki?


Soru- Bir duyguyu bir kez hissettikten sonra artık ona ihtiyaç kalmaz öyle mi?

P’taah- Bir kez dersi öğrendikten sonra aynı durumu yeniden yaratmak gereksizdir. Aynı öyküyü yeniden yaratacak olursanız, artık onun bir şey ifade etmediğini fark edersiniz. Hiçbir reaksiyon olmaz, o artık hiçbir şeydir.


Soru- Biz neden buradayız?

P’taah- Buradasınız, çünkü burada olmayı istediniz. Siz aynı zamanda Tanrının rüyasısınız! Gördüğünüz gibi aslında tek yanıt yok, dünyadaki insan sayısı kadar yanıt var, hatta daha da fazla. Sizler, her realite boyutunu deneyimleyen uçsuz bucaksız ruhsal varlıklarsınız. (Sayfa: 299-317)

Hiç yorum yok: