30.10.2008
---P’TAAH---
PLEİADES MESAJLARI
Cilt : 1
AKAŞA YAYINLARI
“Siz, gezegeninizde meydana gelecek değişimlere tanık olmak ve katkıda bulunabilmek için bu zamanda enkarne oldunuz. Çok fazla beklemeniz gerekmeyecek, değişim yakında vuku bulacak. Her birinizin içinde bu değişimleri görme, insan bilincinde ve yerkürede meydana gelecek olayları deneyimleme özlemi var. Yerküreniz gerçekten
hareketlendi. Sözcükleriniz o esrime dolu patlamayı tarife yetmeyecek. Gezegen üzerindeki her bir atom ve molekülün ilahi bir ışıkla parladığı o günlerde neler olacağını hayal bile edemezsiniz! Geçiş gerçekleştiğinde, varlıklar kafileler halinde en coşkulu övgü şarkılarını ve ilahileri söyleyerek gezegeninize inecekler. Onlar görünümleri size benzemeyen varlıklardır, onları göremeyeceksiniz, ama yine de Tanrısallığı algılayabileceksiniz. Şekil ve cesamet artık önemli olmayacak, her şeyde Tanrıyı göreceksiniz. Bu öylesine sihirli, öylesine büyülü bir zaman olacak!” P’TAAH
BİRİNCİ CELSE ( 29 Ağustos 1991)
Selam sevgili dostlarım, ben P’taah. İnsanlığın tohumu yıldızlardan gelmedir. Nice çağlar, yazılı tarihinizden nice devirler önce yıldız halkları (uzaylılar) gezegeninizi tohumlamışlardır. Onlar asla insanlıktan uzakta değildiler, binlerce yıl boyunca geliş ve gidişler olmuştur. Kadim metinlerinizde, o zamanın insanlarıyla, tanrısallık mertebesine erişmiş yıldız halkları arasında buluşmalar gerçekleştiğini anlatan, sonradan mitolojiye dönüşmüş pek çok bilgi vardır. Aslında yıldız halkları sizlerden daha tanrısal değildirler. Aranızdaki tek fark, yıldız halklarının tanrısallığın ifadeleri olduklarını bilmeleri, sizinse bunu unutmuş olmanızdır. Bu gezegenin insanları benliğin BENLİK’ten ayrı düştüğü bir hal içinde yaşamaktadır. Siz bir tanrısallık ifadesi olduğunuzu unuttunuz!
İnsanların büyük çoğunluğu, fiziksel hayatın kendileri için tek şans olduğuna inanmakta. Ama öyle değil, inansanız da inanmasanız da tekrardoğuş bir olgudur. Bazı dinler tekrardoğuştan söz ediyorlar, fakat bu inanca evrensel gerçekle uyum içinde olmayan pek çok dogma eklenmiştir. Tekrardoğuştan söz eden birçok doğu dininde, bugün yaptığınızın cezasını yarın çekersiniz şeklinde bir düşünce var, yarın derken günlerden değil enkarnasyonlardan söz ediyoruz. Bu böyle değil, cezayı düşündüğünüz zaman yargılanmayı da düşünmüş oluyorsunuz, ama zihninizin dışında yargı diye bir şey yoktur.
Evrende yargılama yoktur, bunu anlamanız önemli, çünkü benlikle BENLİK arasında ayrılığa neden olan şeylerden biri de yargıdır. Siz benliği çok haşin şekilde yargılıyorsunuz. Bazı kadim dinlerin hayat çarkı diye adlandırdığı tekrardoğuş gerçekten bir çark gibidir. Ruh enerjisi diye bir şey vardır, o her enkarnasyondan sonra kaynağa geri döner, bu geliş gidiş bir sonraki ve daha sonraki enkarnasyonlarda da devam eder. Herkes geçmiş hayatlarında kim ve ne olduğu konusunda büyük bir merak içinde. Gerçek şu ki siz geçmişte herşey oldunuz. Birine, geçmişte Kleopatra ya da Napolyon olduğunu söylediğinizde insanlar çok mutlu oluyorlar. Ama biri çıkıp, “bu olanaksız, çünkü Kleopatra bendim” dediğinde şaşırıyorlar. Oysa Kleopatra diye bilinen varlığın ruh enerjisinin parçalarını oluşturan belki binlercesi var. Anlıyor musunuz? Parçalar çıktıkları kaynağa geri dönerler, çark dönmeye devam ettikçe daha da çoğalırlar. Sonuç olarak sevgili varlıklar, hepsi de BİR’in parçalarıdır, ayrılık yoktur, siz var olan her şeysiniz, siz O’sunuz!
Dışarı bakarken, aslında kendi varlığınızın yansımalarını görmektesiniz. Henüz küçük bir bebekken insanlığın kolektif bilincine uzanır her şeyi oradan alırsınız, böylece ülkenize, ırkınıza ve ortak kültürünüze özgü bir inanç yapısı edinirsiniz. Hepinizde ortak olan şeyse yargılamadır, çocukluğunuzdan itibaren yargılamayı öğrenirsiniz, yetişkin olduğunuzda yargılama artık katı bir kalıp haline gelir, sonra onu kendi dışınıza projekte edersiniz. Şunu bilin ki, dışınızda mevcut her şey sizin yansımanızdır. Siz geçmişte insan davranışlarının her veçhesini sergilediniz, kurban oldunuz, suçlu oldunuz, kendi realitenizi kendiniz yarattınız. Aslında yüce bir enerjisiniz, ama kendi gücünüzün farkında değilsiniz. Artık bunu anlamanın zamanıdır. Yerküreniz devresel bir değişim geçirmektedir, insanlık bilinci de. Birçokları için korku dolu bir zamandır bu, ama onu yaratan sizsiniz, yarattığınız şeyi değiştirecek olan da sizsiniz. Değişimleri ya korkuyla ya da sevgiyle yaratabilirsiniz. Eğer korkuyla yaratırsanız, gezegeninizin yıkımıyla yüz yüze geleceksiniz, eğer sevgiyle yaratırsanız, yıkıma gerek kalmayacak. Zamanla hiçbir şeyin katı ve değişmez kalıplar halinde yaratılmadığını anlayacaksınız.
Çok boyutluluktan söz ederken, sadece ulaşamayacağınız alemlerden değil, dünyanızdan da söz ediyoruz. Anlayacağınız, bu tek bir dünya, tek bir hayat değildir, değişmez durumlar yoktur. Gerçekte ne kadar varlık varsa, o kadar da boyut vardır. Her biriniz kendi evreninizin güneşisiniz, her biriniz kendi evreninizi yaratırsınız. İstediğiniz her şeye sahip olabilirsiniz, gezegeninizde herkese yetecek kadar bolluk var.
Tezahür ettirme sanatı çok iyi bildiğiniz bir şeydir, çünkü onu her gün uygulamaktasınız, ama onun nasıl işlediğini anlamıyorsunuz. Bolluk yaratabilirsiniz, sevinç ve gönül dolusu kahkaha yaratabilirsiniz! Dünyanızda sadece iki ifade biçimi var sevgili varlıklar, biri sevgidir diğeri de korku, sevgi ifadesi olmayan her şey korku ifadesidir. Her zaman seçme özgürlüğüne sahipsiniz, ya sevgiyi ya da korkuyu seçersiniz. Şimdi sorularınızı sorabilirsiniz.
Soru- Bilincin genişlemesi için daha etkili bir yol yok mu?
P’taah- Ne kadar çok arayış içinde olursanız, ne kadar acele ve telaş ederseniz, ilerleme o kadar yavaş olur. Yapmanız gereken şey yaşamın akışına uymaktır. Buna “olmak” denir. Daha çok oynayın, daha çok gülün. Bu bir “yaplar” ya da “yapmalar” meselesi değildir. Doğru ve yanlış, iyi ve kötü diye bir şey yoktur, aslında yanlış karar diye bir şey de yoktur. Her şey bir öğrenme sürecidir, burada oluşunuzun sebebi de budur. Aydınlanma konusunda kaygılandıkça o giderek sizden uzaklaşır. Yargılama yoktur sevgili varlıklar, bulutların içinde oturan ve sizi yargılayan ak sakallı bir Tanrı yoktur, tüm gökyüzünü araştırdım öyle bir Tanrı bulamadım ben! Tanrı her şeydir, O aynı zamanda sizsiniz.
Soru- Eğer izlenecek iki yol varsa hiçbirini yargılamamak gerekiyor, ama hangisini izlemeli?
P’taah- Hangisi kalbinizin şakımasını sağlıyorsa onu izleyin. Siz bir sevgi kaynağından geliyorsunuz, öyleyse yanlış karar nasıl olabilir ki? Yanlış ve doğru yalnızca insanların zihninde vardır. Ama ayırt etme yeteneğini gözardı etmeyelim, yargısızlıktan söz ederken sağduyudan yoksunluğu kastetmiyoruz. Ayırt eden biri olabilirsiniz, şunu ya da bunu tercih ediyorum diyebilirsiniz. Yargılamaya gelince, o aslında bir şeyi iyi ve kötü, doğru ve yanlış haline getirmektir. Kötü olarak yargılanan şey genellikle korkunun sonucudur. Bir kimseyi davranışlarından ötürü yargıladığınız zaman, bilin ki o yargı sizin bir yansımanızdan ibarettir.
Soru- Nasıl oluyor da insanın bir şeyi tezahür ettirme girişimi bazen gerçekleşiyor, bazen de gerçekleşmiyor?
P’taah- Eğer düşünceyi duyguyla kucaklıyor ve hissediyorsanız tezahür olayını gerçekleştirirsiniz. Örneğin para hakkında olumsuz düşünceler taşıyorsanız, ne kadar dua etseniz de paranın gelip sizi bulması zordur, çünkü tüm realitenizi yaratan inançlarınızdır. Üzerinde oturduğunuz zeminin katı olduğuna inanırsınız, oysa yerkürenin içinde büyük uygarlıklar yaşamaktadır!
Korktuğunuz şeyi kendinize çekersiniz. İnsanlık düşüncenin zihne ait olduğuna, zihnin dışında bir gerçekliği bulunmadığına inanır. Fakat öyle değildir, düşünce bir enerji dalgasıdır, kapsamına giren her şeyi kendine çeken elektromanyetik bir enerjiye sahiptir. Bir düşünceyi evrene saldığınızda, realitenizi onunla birlikte yaratmış olursunuz. Eğer duyguyla kucaklanmış bir düşünce üretiyorsanız, tüm evren onu yaratmak için kendini yeniden düzenleyecektir. Kaza diye bir şey yoktur, rastlantı diye bir şey de yoktur, hepsi sizin tarafınızdan yaratılır.
Soru- Biri öldüğünde tam olarak ona ne olur?
P’taah- Öldüğünüzde bilincinizi de birlikte götürürsünüz, enerjinizi birlikte götürürsünüz. Birçok insan fiziksel olarak artık mevcut olmadığını pek anlayamaz, çünkü kendini hala bir bedene sahipmiş gibi hisseder. Bazıları cennet ve cehenneme inanır, zihinlerinde onlara dair bir imaj vardır, öldüklerinde tam anlamıyla buldukları da o imajdır. Bazıları da ölümden sonra hiçbir şey olmadığına inanır, işte en çok şaşıranlar onlardır!
İKİNCİ CELSE ( 6 Eylül 1991)
İyi akşamlar sevgili dostlar, ben P’taah. Size İsa Mesih’in insanoğlunun günahının kefaretini ödemek için kendini feda ettiği öğretilmiştir. Hayır, İsa Mesih ölümü sizin için değil, kendi benliği için deneyimledi. O bir gösteriydi, amacı ölüm diye bir şeyin olmadığını göstermekti. Her şeyin nasıl tersine çevrilerek sunulduğunu görüyor musunuz? Doğduğunuz günden bu yana suç ve günah kavramlarıyla büyütüldünüz, yargı da işte böyle doğdu. Çocukluğunuzdan beri taşıdığınız bu travma hala devam ediyor.
Hepiniz değerli olmadığınıza, sevgiye layık olmadığınıza inanırsınız. Bedenle sınırlı olduğunuza, düşüncelerinizin kafanızın içinde kalan bir şey olduğuna inanırsınız, bu böyle değildir. Kendinizi diğer şeylerden ayırdıkça Bütün’den, Benlik’ten de ayırmış olursunuz. Aynaya bakın ve eşsiz bir mücevher olduğunuzu, insanlık denen mücevherin bir faseti olduğunuzu bilin, ama tek bildiğiniz ıstırap ve yalnızlıktır. İnsanlık ve evren erkek enerji denen enerjiyle işlemektedir, bu “yapma” enerjisidir. İnsanlar sadece yapıyorlar, oysa artık “olmaları” gerekmektedir. Erkek enerji uğraş vermedir, organizasyondur, hamle yapmaktır. Dişi enerji ise besleyendir, izin verendir, kendinden veriştir. Hangi cinsten olduğunuz önemli değil, çünkü ruhun cinsiyeti yoktur. İnsanlık, kadın cinsi de dahil erkek enerjiden gelmiştir, yapmaya, hayatta kalmaya çalışır. Sizin kültürünüzde dişi enerji hor görülmektedir, bu erkek enerjiyi kötülemek anlamına gelmez, erkek ve dişi enerjinin dengelenmesi gerekir. Kuş nasıl tek kanatla uçamıyorsa, insanlık da dengelenmemiş enerjiyle yol alamaz.
Denge meydana gelirken bunun yansımaları gezegeniniz üzerinde görülecek. Dünya ölçeğinde alabildiğine uyumsuz birçok şey meydana gelecek. Değişimler gerçekleşirken birçok insan korku ve üzüntü içinde olacak. Siz burada olmayı, bu değişimlere tanık olmayı seçtiniz. Bunu değişimlerin uyumlu şekilde gerçekleşmesini kolaylaştırmak ve ölüm diye bir şeyin olmadığını anlayabilmek için yaptınız. Olayları ve hayatınızı değiştirebileceğinizi bildiğinizde korku içinde olmayacaksınız. Aslında felaket dediğiniz şeylere fırsat diyebilirsiniz, korkunç gibi görünen şeyler aslında sevinç ve kutlama nedeni olabilir, çünkü bunlar yeni düzenin ve değişimin habercisidir. Şimdi sorularınızı sorabilirsiniz.
Soru- Yeni düzen derken politikacıların sözünü ettiği düzeni kastetmiyorsunuz değil mi?
P’taah- Bizim sözünü ettiğimiz yeni düzen, üçüncü boyuttan dördüncüye geçişle ilgilidir. Bu düzene geçtiğinizde fizik maddeyi nasıl yaratacağınızı öğrenecek, galaksiler arasında yolculuk yapabileceksiniz. Ruh enerjinizin parçaları hem burada, hem ötelerde olduğuna göre, iletişiminizin telepatik olacağını, her atomun ve molekülün ışınsal enerjisini okuyabileceğinizi anlayacaksınız. İşte yeni düzen budur.
Soru- Olayları akışına bırakmak ve gerçekleşmesine izin vermek mi gerek?
P’taah- Evet tastamam öyle, yarın diye bir şeyin olmadığını biliyor muydunuz? Sadece şimdi vardır, şimdideki sevinci ya da acıyı dolu dolu yaşamalı, onu tümüyle kucaklamalısınız, çünkü yarınınızı ancak böyle yaratırsınız. Sizin zaman kavramınız yereldir, bu uzay-zaman (madde) sürekliliği dışında farklı bir zaman mevcuttur. O sadece şimdidir, geçmişte yaşar ve geleceğiniz için kaygılanırken şimdiyi hep gözden kaçırırsınız. Oysa geleceğin her anını içinde bulunduğunuz an’da yaratırsınız.
Eğer gelecek konusunda tasalanıp, “ben şunu istiyorum, onun şu şekilde, şu zamanda olmasını istiyorum” derseniz ne olacağını sanıyorsunuz? O anda milyonlarca olasılığı iptal etmiş olursunuz. Büyük tezahür sanatı şöyle demenizi gerektirir: “Varlığımın Tanrısından şunu diliyorum” deyip o dileği evrene salın ve bilin ki o şimdiden olmaktadır. İsteğinizin tezahür etmesi biraz zaman alabilir, bu sadece onun nasıl gerçekleşeceğini bilmemenizdendir. Dogmatik davrandığınız ve isteğinizi kesin hatlarıyla belirlediğiniz zaman, olasılıkları derhal değiştirmiş olursunuz, çünkü bu suretle saf dışı ettiğiniz milyonlarca değişken vardır.
Soru- Bilincimizin yükseltilmesinde bedenimizin rolü nedir? Bedenimiz gerçekten önemli midir?
P’taah- Doğrusu beden harikulade bir taşıttır, ruhu barındıran bir tapınaktır! Bedeniniz yüzlerce yıl dayanacak şekilde tasarlanmıştı, oysa siz o kadar dayanıklı olmadığına inanıyorsunuz o da dayanmıyor. Bedeniniz bu realite boyutunu deneyimlemeniz için verilmiş bir araçtır, kendi hücresel belleği vardır. Gezegeninizin dokusunda bulunan her şey onun dokusunda da vardır, çünkü o buraya aittir.
Bedeninizi hor gördüğünüzü gözlemledik, pek çok spiritüel insan bedeninin önemli olmadığına inanıyor. Bunlar ellerinden gelse bedenlerinden kurtulmak için her şeyi yaparlar, bedenlerinin cennete ulaşmalarını engelleyen bir şey olduğunu sanıyorlar. Onu yüce bir ifade olarak seçtiklerini, onun Tanrısal bir ifade olduğunu anlamıyorlar. Beden tezahür etmiş ruhtur, sürekli olarak sizinle konuşur, bir barometre gibidir. Bedendeki rahatsızlık, sadece benliğin rahatsızlığının bir göstergesidir. Şunu iyi bilin ki bedenin öldürülmesi çok zordur, eğer gerçekten neşe ve uyum içindeyseniz, bu hemen hemen imkansızdır. O durumda zehir bile içseniz, zehri otomatik olarak dönüşüme uğratabilirsiniz.
Soru- Neden bazen rüyalarımızda gördüklerimiz ertesi gün olacakları tam olarak yansıtıyor?
P’taah- Uyku çok boyutluluğunuzu deneyimlemenize olanak sağlar. Rüyalar sadece alacağınız dersler için değil, aynı zamanda yüce serüvenler için de deneyimlenir. Aslında uyurken yolculuk yaparsınız, fiziken temas halinde olmadığınız insanlarla buluşursunuz. Hem bu gezegendeki, hem de diğer gezegenlerdeki varlıklarla birlikte olursunuz. Rüya halinde çok faal olursunuz, eğer öyle olmasaydı mevcut olamazdınız. Aslında rüya hali asıl realitedir, gerçektir! Rüya halindeyken şimdi yaşadığınız hayat rüya gibi görünür.
Soru- Fiziksel bir hastalığa yakalandığımızda hastalığa sebep olan şey nedir?
P’taah- Buna duygusal rahatsızlık denir. Bedeniniz duygusal esenliğinizin ya da rahatsızlığınızın ifadesidir. O aynı zamanda kendiniz ve çevreniz hakkındaki inançlarınızı da yansıtır. Eğer güvenli bir evrende yaşadığınıza inanıyorsanız, evrendeki her şey o inanca uygun hale gelmek için kendini yeniden düzenleyecektir. Eğer bir kurban olduğunuza inanıyorsanız kurban olursunuz! Duygusal olarak bir acıyı yansıttığınızda, beden de o acıyı yansıtacaktır. Eğer yetersiz ve değersiz olduğunuza inanıyorsanız, hayat da bu inancınızı size yansıtacaktır. Istırap çekme korkunuz sizin için bir duyarsızlık ve incinmezlik duvarı örer, bu incitilme korkusudur. İncinmezlik duvarını, acıyı hissetmek zorunda kalmamak için örersiniz, ama bu işe yaramaz, çünkü sadece korku ve duyguları kilit altına almış olursunuz. Eğer duyguya kendini ifade etme fırsatı vermezseniz, beden size bir şeyler yapmanız gerektiğini anlatmak için bir rahatsızlık, bir hastalık yaratacaktır.
Hiç kimse hastalık kapmaz. İnsanlar o kötü ve küçük virüsler tarafından etkilenebilir olduklarına dair bir fikir inşa etmişlerdir. Hiç de öyle değildir, siz kurban değilsiniz, o hastalığı yaratan sizsiniz. İnsan bilinci bir duruma dahil olur ve duygusunu ifade eden bir şey yaratır. Biz şimdi suçluluk duygusundan, kabullenme, sevgi ve destek yoksunluğundan söz ediyoruz. Biz değersizlik duygusundan, çocukluklarında büyük travmalara maruz kalmış insanlardan söz ediyoruz. Kendi realitenizi yarattığınızı anlamalısınız, yani yoğun duyguyla kucaklanan düşüncenin maddeyi, fizik realiteyi yarattığını! Size ilaç kullanmayın demiyoruz, çünkü insanlık onun hala işe yaradığına inanmaktadır! (Sayfa: 41-61)
ÜÇÜNCÜ CELSE (11 Eylül 1991)
En güçlü aracınız olan düşünce kendine ait bir güce, elektromanyetik bir enerjiye sahiptir. Bu enerji evrene gönderdiğini kendine çeker. Eğer sevginin, aşk ilişkilerinin acı verici olduğuna inanıyorsanız, eğer sevilmeye layık olmadığınıza inanıyorsanız elbette tam da bunları kendinize çekersiniz. Kendinizi tam anlamıyla sevdiğinizde bu tüm evrene yayınlanır ve benliğin BENLİK ile bir olduğunu idrak etmenize yardımcı olur. İşte bu olma haline izin verdiğinizde, benliğinizdeki dişi ve erkek enerjiler arasında bir denge yaratırsınız.
Kim olduğunuzu bilinceye dek, insani bilincin ötesindeki bilgiye ulaşamazsınız. İnsanlığın bilgisi kolektif bilincin alanı içindedir. Belli bir enerji, kimilerine göre belli sayıdaki insana bağlı bir şeydir, ama aslında bu sayısal olmaktan çok titreşim gücüyle ilgilidir. Bilme titreşimi belli bir sınıra, belli bir perdeye ulaştığında rezonans değişir ve dev bir sıçrayış meydana gelir. Böylece tüm insanlık bilinci bilme konusunda dev bir atılım yapar. Bu sıçrayış entelektüel bilgiyle gerçekleşmez, her birinizin kalbindeki ruhsal biliş olmadıkça akli biliş meydana gelemez. Şimdiye dek kültürünüzde akıl duyguyu hor görmüştür, oysa siz duyguyla güçlendirilmiş titreşim frekanslarısınız, Tüm Varolan’ın duyguyla güçlendirilmiş düşüncesisiniz! İmgeleme gücü sahip olduğunuz en büyük araçtır, o en büyük hızlandırıcı ve yaratıcıdır, sizi zaman ve uzayın ötesine taşıyabilir, duygu da aynı şeyi yapabilir. Dişi enerji bir kez daha sizi duygunun ne olduğu konusunda bir anlayışa ulaştıracaktır. İnsanlık sezginin yanlış bir şey olmadığını giderek anlamaya başlıyor, sezgi dediğiniz şey dişi enerjidir.
Duygu enerjidir, her şey enerjidir. Sevinç duyduğunuzda bedendeki tüm enerji noktaları açılır. Sevinç göbek bölgesinden başlayıp hiçbir dirençle karşılaşmadan açık olan tüm enerji merkezlerinde (çakralarda) dolaşır ve kalbiniz canlanır. O sevinç anında geçmiş ve gelecek olmaksızın şimdide yaşamaktasınızdır. Bedeninizin her atomu, her molekülü sevinçle rezonansa girer. Neşeli ve mutlu insanlar asla bedensel rahatsızlık çekmezler. Acı vereceğinden korktuğunuz durumlarda göbeğinizdeki enerji merkezi kapanır, acıyı göbeğinizde hissedersiniz. Yargı göbeğinizde hissettiğiniz çelik pençeler haline gelir ve enerji bir çıkış yolu bulamaz, onu yaratan yargıdır. Acı birikicidir sevgili dostlar, sizler onu binlerce yıldan beri tanıyorsunuz. Şimdi sorularınızı sorabilirsiniz.
Soru- Bizim mükemmellik hakkında oldukça uzun bir düşünce tarihimiz var. Mükemmel insan ya da mükemmellik diye bir şey var mıdır?
P’taah- Mükemmellik ya da mükemmel olan, sizde inanılmaz bir ikiye bölünmüşlük duygusu yaratır, çünkü mükemmellikten anladığınız tamamlanmış, bitmiş bir üründür, öyle değil mi? Oysa ne siz, ne de başka realitedeki herhangi bir şey bitmiş, tamamlanmış değildir, asla da olmayacaktır, çünkü bir şey biterse artık yoktur. Her şey büyüme ve genişleme hali içindedir, devinimsiz kalamaz. Hareketsiz tek molekül bile yoktur, aksi halde var olamazdı. Ne makrokozmosta, ne de mikrokozmosta devinimsiz bir şey vardır. Öyleyse hepinizin ulaşmaya can attığı mükemmellik hali bir saçmalıktan ibarettir. Aydınlanmış üstatlar olduğunuzda, her şeyin bitmiş olacağını sanıyorsanız yanılıyorsunuz, hayır bitmeyecek, çünkü realite boyutları sonsuzdur. İlk Neden’in enerjisi durağan değildir, o devinimsiz kalamaz. Model olarak önünüze konmuş mükemmellik sizi tutsaklaştırmaktan başka bir işe yaramaz. Ne yazık ki dininiz, özgürlüğünüzü engellemeyi amaçlayan ve sizi zincire vurulmuş halde tutan bir tutsaklaştırma vasıtası olagelmiştir.
Soru- Yargı gelişmemizi sürekli engelliyor, onu nasıl terk etmeli?
P’taah- Yargıyla ayırt etmeyi birbirine karıştırmamak gerekir. Farkı anlayabiliyor musunuz? Şu yanlıştır, şu doğrudur, şu iyidir, bu kötüdür dediğiniz zaman bu bir yargıdır. Ayırt etmeye (tefrik yeteneğine) gelince; bu bir davranış şekli, bu da bir diğeri, benim tercihim şudur dediğinizde bu ayırt edebilmedir, yani yargısız tercihtir.
Aydınlanma peşinde koşan insanların yaptıkları en büyük gaf nedir biliyor musunuz? Onlar yargının kabul edilemez bir davranış olduğunu söylerler, böylece yargıyı yargılamış olurlar. Bu budalaca değil mi? Yargıyı yanlış diye nitelemek, eski görüşlere geri dönmek demektir. Yargı geçerlidir, çünkü vardır, o da Tanrısal bir veçhenizdir. Değişiklik yaratmanın tek yolu, yargılayıcı olduğunuzu kabul etmek ve onu kucaklamaktır. Yargıyı ancak kabul ettiğinizde değiştirebilirsiniz, ama inkar ettiğinizde, yok etmeye çalıştığınızda güçlendirmiş olursunuz. Unutmayın, neyi yadsırsanız onu güçlendirir ve kendinize çekersiniz.
Soru- Çoğu zaman bir neden olmaksızın birdenbire uyanıyorum, bunun sebebini açıklar mısınız?
P’taah- Nedenlerden biri dünyevidir, beden gevşemiş haldeyken bazı kaslarda spazmlar olur. Bir başka nedense, bilincin bedenden ayrılmasıyla ilgilidir. Bilinç bedenden ayrılmaya hazırlandığında, bedenin titreşimi hızla yükselir. Bilinç ayrılmak için uygun vaktin henüz gelmediğini bilir ve bedene hızlı bir geri dönüş yapar, işte sizi uykunuzdan uyandıran budur.
Soru- Düşüncenin bir araçtan çok daha fazla bir şey olduğunu söylediniz, bu konuyu biraz açar mısınız?
P’taah- Evreninizi yaratan şey düşüncedir, bu yüzden düşünce bir tezahür ettirme aracıdır. Realitenizde meydana gelen şeyler düşünce olmadan gerçekleşemez, anlıyor musunuz? Örneğin, dünyada bir savaş varsa, o savaşı önceden düşünmüş biri olmadan savaş gerçekleşemez. Herhangi bir şeyin, fiziksel realitede tezahür etmeden önce düşüncede başlamış olması gerekir. Siz de bir düşünce ürünüsünüz, fizik madde aslında bilinçtir ve bilinç düşüncedir. Düşünce aynı zamanda bir güç kaynağıdır, şu anda bilginizin ötesindeki bir teknolojiden söz ediyoruz. Sizden daha üstün teknolojilerde düşünce bir güç, adeta bir yakıt olarak kullanılmaktadır. Bilgisayarlarınız şu anda elektrikle çalışıyor, oysa gelecekte uygulanacak bir teknolojiyle bilgisayarlarınız düşünceyle çalışacaktır.
Fizikçileriniz şimdi anlamaya başlıyorlar ki, maddeyi yaratan düşüncedir. Evet, siz Tüm Varolan’ın düşüncesisiniz! Düşünce, ışıktan daha yüksek bir titreşim tayfındadır, oysa fizikçileriniz bir zamanlar ışıktan daha çok titreşen bir şey olmadığına inanıyor, dolayısıyla hiçbir şeyin ışıktan daha hızlı yol alamayacağını söylüyorlardı, ama durum böyle değildir. Eğer isterseniz eşyayı yoğunlaştırılmış düşünce gücüyle hareket ettirebilirsiniz, ama yapamıyorsunuz, nedenini hiç merak ettiniz mi? Yapamıyorsunuz, çünkü yapamayacağınıza inanıyorsunuz. Eğer kalın bir duvarın içinden yürüyüp geçmeyi isterseniz onu da yapabilirsiniz, ama geçemeyeceğinize inanıyorsanız geçemezsiniz.
Soru- Geçmişteki ruhsal üstatların hepsi erkek, İsa, Buda ve sizin gibi varlıkların erkek olmasının özel bir nedeni var mı?
P’taah- Özel bir nedeni yok. Tarihiniz boyunca erkek enerjiye ağırlık vermiş, dişiyi dışlamışsınız. Bunu aslında dişiden korktuğunuz için yapıyorsunuz, kadının güç sahibi olması sizi korkutuyor. Oysa kadın hayatın yaratıcısı olagelmiştir, bu durum şimdi değişiyor. Biz üstatlar hangi cinsiyetten olursak olalım, aslında erkek enerjiyi temsil etmiyoruz, size bir erkek olarak hitap etmemiz, daha fazla ilginizi çektiği için kendimizi öyle takdim ediyoruz. Yani çarpıtılmış bilincinize daha kolay ulaşabilmek için böyle yapıyoruz. Ruhun cinsiyeti yoktur sevgili varlıklar, siz hayatlar boyunca kah kadın, kah erkek oldunuz. Ruh cinsiyet ötesi bir şeydir, var olan her şeyi kendinde toplayıp bütünleştiren bir şey. (Sayfa: 63-86)
DÖRDÜNCÜ CELSE (18 Eylül 1991)
Selam sevgili varlıklar, ben P’taah. İnsanlık, TümVarolan’ı kişileştirme eğilimindedir. Kişileştirme eğilimine girdiğinizde Kaynağı da sınırlamış olursunuz. Siz aslında bir titreşim frekansısınız, düşünce de bir titreşim frekansıdır, yani hepiniz Kaynağın düşüncesisiniz. Fizik realiteyi ve diğer şeyleri yaratan inanç yapınızdır. BENLİK’le uyum halinde olduğunuz zaman size her şey ifşa edilir, tüm bilgi, hepinizin düşlediği şey, galaksiler arası yolculuk ve evrenlerin bilgisi ayaklarınızın altına serilir! Ne kadar kitap okursanız okuyun, fizik biliminde ünvanınız ne olursa olsun yanıtı bulamayacaksınız, çünkü yanıt Tanrısallıkla rezonans halinde olmakta yatar.
İlk doğduğunuz andan, insanlığın kolektif bilinciyle ilk temasa geçtiğiniz andan itibaren hayatınızı buna göre inşa etmeye başlarsınız. İnsanlık kırık bir kalple yaşamaktadır, siz kalp kırıklığından ölüyorsunuz sevgili varlıklar, her biriniz ta çocukluktan beri yalnızlık, acı ve mutsuzluk içinde yaşıyorsunuz. Acı hakkında yargıda bulunmamayı ve onu nasıl kucaklayacağınızı anlayacağınız güne kadar, içinizdeki bilgiye nasıl ulaşacağınızı ve enerji merkezlerinizi nasıl harekete geçireceğinizi asla öğrenemeyeceksiniz.
Acı bir his değildir, o sadece hissetmeye karşı gösterdiğiniz dirençtir. Hayatınızdaki durumları yargılarken bırakın sevinç duygusu varlığınıza nüfuz etsin. Eğer böyle yaparsanız, direnç yok olur ve enerji kanalları açılır. Duygu enerjisi göbek çakrasından kalbinize, oradan da tepe çakrasına kadar yoluna devam eder, böylece evren boyunca yankılanır ve tüm bilinçle temasa geçer. Acı çekebileceğinize dair yargıda bulunduğunuz zaman, güneş sinirağı (göbek) bölgeniz hemen direncin pençesine düşer ve bu durum enerji merkezlerinizi kapatır. Enerji gidecek yol bulamayınca acı çekmeye başlarsınız. Çoğu zaman bu duygusal bir acı olduğu kadar fizik bir acıdır da. İncinmemek, acı çekmemek için ilk yaptığınız şey, ardına saklanacağınız bir duvar örmektir, fakat bu hiçbir işe yaramaz.
Öyleyse çare değişim dönüşümdür. İlk adım sorumluluk almaktır, çünkü realitenizi kesinlikle kendiniz yaratırsınız. İkinci adım yargıdır, size haksızlık etmiş birini suçladığınızda sorumluluk kabul etmiyorsunuz demektir. Oysa hayatınızda seçtiğiniz her şeyi deneyim kazanmak için seçersiniz. Her deneyim içinde bir mücevher gizlidir sevgili varlıklar. Şöyle demeniz en uygunudur: “Bu durumu ben ve bu kişi ya da kişiler birlikte yarattık, yargıda bulunmamam gerekir.” Eğer yargıda bulunursanız o da pekaladır, o da geçerlidir. O zaman da yargıyı kucaklamalı, kendinizi, o kişileri ve acıyı kutsamalısınız! Şunu bilin ki, hayatlar boyunca biriktirdiğiniz acıyı, içindeki mücevheri keşfedebilmek için siz biriktirdiniz, öyleyse her şeyi kucaklamalı ve kabul etmelisiniz. Böyle yaptıkça enerjiyi bastıran acının pençeleri gevşeyip çözülecektir, değişim dönüşüm böyle gerçekleşebilir.
Sevgili varlıklar, aslında yapılacak bir şey yoktur, değişim dönüşümü siz yapamazsınız. Eğer böyle bir şeye kalkışırsanız erkek enerjiyle iş görüyorsunuz demektir, buna uğraşmak, çabalamak denir. Oysa değişim dönüşüme izin vermelisiniz, izin vermek ve kabul etmek, hepsi bu! Bu da ancak gerçek kimliğinizi besleyerek yaratılır, buna teslimiyet denir. Kültürünüzde teslimiyetin soylu ve yiğitçe bir kavram olmadığını biliyorum, ama teslimiyet güçleri birleştirmek demektir, kim olduğunuzu kabul ve tasdik etmek demektir, çünkü siz Tanrısal bir ifadesiniz. Evet şimdi sorularınızı sorabilirsiniz.
Soru- Doğarken, hayatta bize yardımcı olacak bir yetenek ya da beceriyi beraberimizde getiriyor muyuz?
P’taah- Doğumla birlikte getirdiğiniz en büyük yeteneklerden biri ruhsal bütünlük ve dürüstlüktür. O çiçek açmak üzere hayata gelen ve yaşamda olabilecek şeylere izin vermeye hazırlıklı olan ruh düzeyine ait bir iradedir. Enkarnasyonları daima kronolojik olarak düşünürsünüz, gerçek şu ki geçmiş ve gelecek hayatlar aynı zamanda vuku bulmaktadır. Ekminezi yoluyla geçmiş hayatlarını araştıranların anlamadıkları şey, gelecek hayatlarını da araştırabilecekleridir, çünkü belirli bir yerle sınırlı zamanın, yani bu uzay/ zaman (madde) sürekliliğinin dışında o şimdiden devinim halindedir.
Birçok kimse, ekminezik deneyler esnasında geçmiş yaşamlara ait olduğunu sandığı bazı görüntüler alıyor. Aslında onlar geçmiş hayatlar değil, gelecek olarak adlandırdığınız hayatlardır. Biz “olası” hayatları da hesap dışı tutmayacağız, işte burası biraz çetrefil! Sizler çok boyutlu enerjisiniz, yalnızca geçmiş ve gelecek hayatlar değil, aynı zamanda frekans boyutları da vardır. Aslında yükselmiş üstatlar olduğunuzu, her şey olduğunuzu söyledik. Ruh enerjisi sadece bu gezegene ya da bu zamana hapsolmuş değildir, aynı zamanda her bir enkarnasyonun, her bir hayatın olası realiteleri de vardır. Şu halde biz “sonsuz sayıdaki hayatlardan” söz ediyoruz. Eğer tüm diğer hayatlarla da yoğun biçimde meşgul olsaydınız, bu hayatınızla meşgul olmak için zamanınız kalmazdı. Her hayat bir kapsül içinde gibidir. Eğer bu hayatla yeterince meşgul olabilirseniz, kesinlikle öteki hayatlar düşüncesine kaçma arzusu duymazsınız. Kısaca, sahip olduğunuz en önemli şey BENLİĞİNİZDİR, çünkü benlik içinde tüm onur vardır, ruh bütünlüğü vardır.
Soru- Benim için neyin gerçekten en iyisi olduğunu bilmediğime göre, istemeye nasıl devam edebilirim, bu teslimiyete ters düşmez mi?
P’taah- Teslimiyeti uyguladıkça sezgi denen yeteneği fark edeceksiniz. Mantıksal aklınız varlığınızı sürdürmenize yardımcı olmuştur, fakat şimdi türünüzün varlığını sürdürebilmesi sezgiye ve teslimiyete dayanmaktadır. Aklen bilmek gerekli değildir, sadece hissetmek gereklidir. Hayal etmek ve içinizde sevginin gerçekleşmesine izin vermek, işte buna iman sıçrayışı denir! Bedeninizdeki her hücre bilir, siz de bilirsiniz, ama bildiğinizi unutmuşsunuz, öyleyse kim olduğunuza güvenmek, bilişin ortaya çıkmasına izin vermek gerek.
Soru- Tanrısallıkla rezonansa girerek anlayışa ulaşmaktan söz ettiniz. Bu bir şey öğrenmemize gerek olmadığı, Kaynağa uyumlanarak bilgilenebileceğimiz anlamına mı geliyor?
P’taah- Doğru, bu tam da böyledir. Artık dünyadaki eğitim sistemi de değişecektir. Son yıllarda doğan çocuklar, on yıl önce doğmuş olanlardan farklı bir bilince sahipler. Onlar yunus balığı bilincine sahiptir, yıldız tohumlarından doğmadırlar. Daha fazla içsel bilgiye sahip oldukları için, büyük değişimler yaratacaklardır. Eğitim sisteminizde onların ihtiyaç duymayacağı birçok şey var, insanlığı değiştirmek için genetik yoldan yaratılmakta olan birçok şey var, hepsi de bilinçte gerçekten dev bir sıçrayışa yardımcı olmak için meydana getiriliyor. (Sayfa: 87-105)
BEŞİNCİ CELSE (25 Eylül 1991)
İyi akşamlar sevgili varlıklar, ben P’taah. Siz bekleseniz de beklemeseniz de, olacağına inansanız da inanmasanız da gezegeninizde değişimler olacaktır. Bütün bunlar ödülü devşirebilmeniz içindir. Bütünlüğe erişmeniz, parçalarınızı toplayıp sert biçimde yargıladığınız fasetlerinizi bir araya getirerek onları benliğinizde kucaklamanız gerekmektedir. Acı verici durumları da kucaklamanız gerekir. Acı içinde olduğunuz her seferinde, bir durumu tekrarlıyor olursunuz. Benliğinizin tüm fasetlerinden zevk alıncaya kadar bütün olamayacaksınız. Bütün olduğunuz zaman Yuvaya dönmüş olursunuz. Gezegeniniz Yuvaya dönüyor. Her birinizi hoş geldiniz diyerek karşılayacak varlıklar sizi bekliyor dostlarım! Şimdi sorulara geçebiliriz.
Soru- Eğer kendimizi değiştiremezsek dünyanın değişimine dahil olamayacak mıyız?
P’taah- İnsanlar değişimden söz ederken yeterli not alamayacaklarına, geride bırakılacaklarına inanıyorlar. Bir anlamda hiç kimse geride bırakılmayacak. Geçiş zamanı geldiğinde, geçişi arzulayıp da onu hissetmeyecek hiç kimse olmayacak. Dünya tümüyle değişime cevap vermek için titreşip çınlayacak. Bununla birlikte, değişim meydana gelmeden önce dünyadaki insanları şaşırtan, kararsızlık içinde bırakan şeyler olacak. İnsanlar kendilerinden kuşku duyacaklar ve alışılmadık biçimde tepki gösterecekler. Gelecek değişimlerin olağanüstü olacağını bilmeniz gerekiyor, çünkü onlar muhteşem geçişin habercileridir. Değişikliklerden bahsettiğimizde, hemen her zaman felaket çığırtkanları ortaya çıkıp dünyanın sonunun geldiğini söylerler. Ne zaman felaket gibi görünen şeyler görürseniz, bilin ki olaya bir adım daha yaklaşmışsınızdır. İşte biz bunun için buradayız, insanlar düşünmeye başlasınlar, bilgi edinsinler diye.
Soru- Artık insanlığın ruhsal öğrenime uyumlanması ve kendini bu öğretiye daha çok açması gerekmez mi?
P’taah- Bazen insanlar umutsuzluğa kapılır, eğer yakında harika şeyler olacaksa bu savaşlar, bu cinayetler, bu uyuşmazlıklar neden sürüyor derler. Bunlar giderek artacak, sonra da değişecek. Bazıları kurulu düzeni korumak ve sürdürmek istiyorlar, ama boşuna çırpınıyor, umutsuzca savaşıyorlar. Yerküre değişiklikleri giderek daha belirgin hale geldikçe onların işleri zorlaşacak. Ülkeniz paramparça olurken mali kurumlarınıza ve bürokratik gücünüze tutunabilmeniz çok zordur. (Sayfa: 107-125)
ALTINCI CELSE ( 2 Ekim 1991)
İyi akşamlar sevgili varlıklar, ben P’taah. Bu akşam insan cinselliği hakkında konuşacağız. Dininizde cinsellik yanlış tanımlanmış ve yerilmiştir. Bu konuda suçluluk duyarsınız, cinselliğin adi ve kirli olduğu inancıyla büyütülmüşsünüz. Evlilik çağına geldiğinizde cinsellik birdenbire makbul oluverir. Belli bir yaşa ulaştığınızda akıl yoluyla anlamaya başlarsınız ki, cinselliğe dair sosyal ahlak kuralları saçmadır ve bunların gerçek hayatla bir ilgisi yoktur.
İster kadın ister erkek olun, anatomik yapınıza bakar ve yeterince iyi olmadığınız endişesiyle korkuya kapılırsınız. Sonra cinsellikle ilgili hastalıklar da var. Ve sonsuza kadar sürmesi gereken bir evlilik, eğer sözünüzden dönecek olursanız vay halinize! Burada ucunu çektiğimiz iplikleri görüyor musunuz? İnsanlık çok uzun bir zamandan beri cinselliği bir güç aracı olarak kullanagelmiştir. Özellikle sizin kültürünüzde cinsellik çok materyalistçe kullanılıyor. Kalbinizin katılmadığı bir cinsellik size doyum veremez. Şimdi sorularınızı sorabilirsiniz.
Soru- Yargıyı hizaya getirmek için onu tanımam ve izin vermem mi gerekiyor?
P’taah- Evet, yargıyı tanıyın, kabul edin ve izin verin, bu her şeyi uyum içine sokacaktır. Hizaya getirmek budur. Kim olduğunuzun, durumun ve her şeyin kabulü, işte bu teslimiyettir. Teslimiyet evreninizdeki en güçlü, en yüce özelliktir. Direnç gösterdiğiniz her ne ise o sizinle birlikte kalmaya devam edecektir.
Soru- Evlilikte sadakat konusuna biraz ışık tutar mısınız?
P’taah- İki insan evlilik için bir araya gelip sadakat yemini ettiğinde, daha sonra bu sadakat çoğunlukla bir görev veya suçluluk duygusuyla sürdürülür. Bir ilişki sorunlu bir bağ haline geldiği ve artık orada gönül bulunmadığı zaman bu sadece cinselliğe değil, tüm diğer veçhelere de yansır. İnsanlar benlikle uyum içinde oldukları zaman kıskançlık yoktur ve hiçbir insan diğerini sahiplenmez. Sahiplenme, kaybetmekten dehşet duyduğunuz anlamına gelir. Kendinizi bile ölünceye kadar sevemezken, bir kimseyi ölünceye dek seveceğinize dair yemin ettiğinizde pek gerçekçi davranmıyorsunuz demektir.
Soru- Evrende bizim gibi cinselliğe sahip başka varlıklar var mı?
P’taah- Pek çok insanımsı varlık var. İnsanımsı olup da cinselliği sizin anladığınız şekilde üreme için kullanmayan varlıklar da var. Cinselliği biraz farklı tarzda ifade eden başkaları da var. Onların cinsel organlarının olmadığını söylemiyoruz, fakat onlar daha yüksek bir enerji alışverişinde bulunurlar. Unutmayın ki, hangi cinsten olursa olsun iki insan arasındaki cinsel ilişki aslında bir enerji alışverişidir. Sadece cinsel ilişki anında değil, büyük bir öfke içindeyken yarattığınız enerji ışıklarını bir görebilseydiniz şaşardınız. Büyük duygular ortaya çıktığında tarif edilemez güzellikte bir havai fişek gösterisi sergilersiniz!
Aura dendiğinde çevrenizde yumuşak ışıklar düşünüyorsunuz. Biz muazzam kıvılcımlardan, hatta roketlerden söz ediyoruz! Evrenin başka bölgelerinde birçok insanımsı ırk var, gezegeninizin iç kısmında yaşayan ve normalde görünmeyen bir insanımsı tür de var. O da farklı bir uzay/zaman (madde) sürekliliği, farklı bir realite boyutudur.
Soru- İç dünya halkı nerededir?
P’taah- Onların realite boyutları da sizinki gibi eterik değildir, fakat eterik düzeyleri hakkındaki farkındalıkları sizinkinden fazladır. O yüce bir uygarlıktır, sizden çok daha yaşlı bir uygarlık. Bu uygarlık teknolojide çok ilerlemiş, yıldız halklarıyla fiziksel ve zihinsel olarak sürekli iletişim içinde olmuştur. Başka dünyalardaki insanımsı varlıklar gibi galaksiden galaksiye yolculuk yaparlar. (Sayfa: 127-148)
YEDİNCİ CELSE (9 Ekim 1991)
İyi akşamlar sevgili dostlar, ben P’taah. Bu akşam suçluluk duygusundan söz edeceğiz. Bildiğiniz gibi suçluluk henüz öğrenilmemiş bir dersten ibarettir, pişmanlık da öyledir. Her gün ruhsal düzeyde derslerle karşılaşırsınız, her bir veçhenizin Tanrısallığın bir yansıması olduğunu, yanlış karar diye bir şey olmadığını bilirsiniz. Öyleyse nasıl olur da suçlu olabilir ya da pişmanlık duyabilirsiniz? Hayatınızda ortaya çıkan her durum, uyumsuz olarak yargıladığınız mutsuzluk getiren her durum siz öğrenesiniz diye ordadır. Bilin ki sizler BEN OLAN TANRI’sınız, hepiniz bu realite boyutunu deneyimlemeyi seçmiş spiritüel varlıklarsınız. Bu çok cesur bir seçimdir, öyleyse neden suçluluk duymanız gereksin?
Kaza diye bir şey yoktur sevgili varlıklar. Birisi araba kullanırken bir kaza yapıp bir insanın ya da hayvanın ölümüne sebep olursa, bilin ki bu bilerek seçilmiş bir durumdur. Şu halde suç nerede? Pişmanlık ve hayıflanma da suçluluk duygusu kadar gülünçtür. Nasıl pişman olabilirsiniz? Hayatınızda yaratmış olduğunuz bu durumlar olmamış olsaydı, şimdi bulunduğunuz yerde olmayacaktınız. Gelecek defa çok şiddetli bir suçluluk ya da pişmanlık krizi yaşadığınızda şu sözleri hatırlamanızı isteyeceğiz. Siz seçtiniz, yanlış diye bir şey yoktur, sadece OLAN vardır! Şimdi sorularınızı bekliyorum.
Soru- Korkudan kurtulmak için onu kabul ve tasdik mi etmeliyiz?
P’taah- Evet, bu korku duyan yanınızın geçerli olduğunu, onun Tanrısal bir veçheniz olduğunu kabul etmektir. Bu şekilde onu kucaklar, benliğiniz içine alırsınız, kucaklayış değişimi gerçekleştirecektir. Eğer korkuyu ortaya çıktığı anda teşhis ederseniz, onu fiziksel realitede yaşamak zorunda kalmazsınız. Eğer korkuya direnir, onu kendinizden uzağa iterseniz, yani baskı altına alırsanız, ona o kadar enerji yüklersiniz ki sonunda korkuyu kendinize çekmiş olursunuz.
Soru- Birlikte yaratmayı hayatımızı yaşarken mi, yoksa bu dünyaya gelmeden önce mi gerçekleştiriyoruz?
P’taah- Bu birkaç bölümde gerçekleştirilir. Doğmadan önce “geniş yelpazeli oyun planı” olarak adlandırabileceğimiz bir plan seçmişsinizdir, yani kimin ana-baba, kimin çocuk ve kardeş olacağı hakkında planlar yaparsınız, kültürel çevrenizi seçersiniz vs. Bu enkarnasyonunuzda ise, diğer enkarnasyonlarınızda yaşamakta olduğunuz deneyimlerin ışığında karşılaşacağınız durumlar, alacağınız dersler ve yaşayacağınız mutluluklar hakkında genel bir seçim yaparsınız. Her enkarnasyonunuzda hep aynı şeyi yapıyor olsaydınız, bu müthiş kasvetli bir hayat olurdu, çeşitlilik olmazdı. Demek oluyor ki, önce oyunun planını hazırlarsınız, sonra enkarne olup onu anbean gerçekleştirirsiniz. Sevgili varlıklar, kendini bilme yolunda ilerledikçe sadece bu enkarnasyonunuzu değil, her bir enkarnasyonunuzu da etkilemiş olursunuz. Böylece kendi tarihinizi yeni baştan yazar, bir anlamda geçmişinizi de değiştirirsiniz.
Soru- Maddenin enerjiden nasıl oluştuğunu açıklayabilir misiniz?
P’taah- Maddeyi yaratan bilinçtir. Bu kuantum fiziğinizdeki eksik halkadır, madde yalnızca bir frekanstan ibarettir. Işık frekansının altında olan her şey bilinçtir. Işıktan hızlı bir şey olamayacağı yolundaki inancınız yanlıştır. Bilim adamlarınız dış uzaya açıldıklarında, ışıktan birkaç kat hızla yolculuk yapılabileceğini anlayacaklardır. Düşüncenin bir yerden başka bir yere ulaşması için zaman gerekmez, çünkü düşünce zaman dışıdır, uzayda yer işgal etmez.
Soru- Ruh enerjisi konusunda ayrıntıya girebilir misiniz? O yaşam formuyla nasıl bir bağlantı içinde?
P’taah- Ruh enerjisi bizzat yaşam formudur. Sizinle ruhunuz arasında bir ayrılık yoktur, ruh olmasa siz de olmazdınız. Sizinle herhangi bir varlık arasında ayrılık yoktur, sizinle Tanrısal kaynak arasında da bir ayrılık yoktur. İnsanlık bunu idrak ettiğinde tüm yanıtlara kavuşacaktır. (Sayfa: 149-169)
SEKİZİNCİ CELSE (16 Ekim 1991)
İyi akşamlar sevgili varlıklar, ben P’taah. Bu akşam bedeninizden ve sağlıktan söz edeceğiz. Her bir hücrenizin kendi bilinci, kendi bütünlüğü, kendi yaratıcı dürtüsü ve coşkusu vardır. Bedeninizdeki hastalık aslında yüreğinizdeki bir hastalığın yansımasından ibarettir. Siz bedenin daha iyi işlemesini, daha iyi görünmesini, daha genç ve sağlam olmasını istediğinizde aslında onu yargılamış oluyor, kurtulmak istediğiniz şeyleri kendiniz yaratıyorsunuz. Bedeniniz kim olduğunuzu bilir, siz nasılsanız bedeniniz de öyledir. Neyi inkar ediyorsanız onu güçlendirirsiniz, neye saplantınız varsa onu kendinize çekersiniz.
Hastalıklara büyük yatırım yaparsınız, tıpkı acılara yaptığınız gibi! Güvenilmez bir evrende yaşadığınıza, ölümcül bir hastalık kapabileceğinize inanıyorsunuz, sonuçta kendinize çektiğiniz de hastalıktan başka bir şey olmuyor. İlaç ve şuruplarınız geçerlidir, onların işe yaramalarının tek nedeni işe yarayacaklarına inanmanızdır, özel dietleriniz için de aynı şey geçerlidir. Doktor hastalığa olan inancı körükleyen kişidir, ama doktora gitmeyin demiyoruz, çünkü doktorun sizi iyileştireceğine inanıyorsunuz! Sevgili varlıklar her şey size geri döner, çünkü evreninizin merkezi güneşi sizsiniz. Sizler özgür iradeye ve seçim özgürlüğüne sahipsiniz. Bedeni inkar ederek değil, ancak kucaklayarak ve kabul ederek iyileştirebilirsiniz. Pekala, sorularınız var mı?
Soru- Hastalığa yatırım yaptığımızı söylediniz, bunu açıklar mısınız?
P’taah- Ne kadar çok insan varsa o kadar çok senaryo vardır. Bir örnek verelim: Kimileri gerçekten hastalığa sarılır, çünkü normal dünyada işlev yapmaktan korkar. Bir başkası, başka türlü sahip olamayacağını düşündüğü sevgi ve ilgiyi yarattığı için hastalığa tutunur. Pek çok senaryo vardır sevgili dostum, eminim ki siz de birçoğunu düşünebilirsiniz.
Soru- Ben bedensel engellilerle çalışıyorum, onlar yaşama uyum sağlama konusunda normal insandan daha fazla çaba gösteriyorlar. Bunu nasıl izah etmeliyiz?
P’taah- Şimdiki enkarnasyonlarında bedensel engelli olarak doğmuş olanlar bu durumu özellikle seçmişlerdir. Bu onlarla temas halindeki insanların öğrenimi için de birlikte yaratılmış bir durumdur. Diyeceğimiz şu ki bu öylesine çaresiz, öylesine engelli bedenler içinde hem dünyada deneyim yapan, hem de insanların büyük dersler öğrenmelerini sağlayan büyük ruhlar yaşamaktadır!
Soru- Hamamböceklerine evimi terk etmelerini söylersem giderler mi?
P’taah- Giderler. Bu bilincinizi hamamböceğinin bilincine taşımaktır, hamamböceği olmaktır. Siz bitki ya da hayvan bilinciyle bir olduğunuz, kutsayıp cesaretlendirdiğiniz zaman onlar gelişip büyüyeceklerdir. Hamamböcekleri sonunda evinizi kendileriyle paylaşmak istemediğinizi anlayacak, çekip gideceklerdir.
Soru- Korkuyu geçersiz kılmak için onu hissedip örneğin haykırmalı mıyım?
P’taah- Sevgili varlık ona ifade etmek denir, öyle yapmanız gerekli değil. Benim söylediğim hissetmektir, bastırmak değil, ifade etmek de değil. İkisi arasındaki nötr yerdir, çünkü hissetme yani duygu nötr bir enerjidir, ondan iyi ya da kötüyü yaratan şey yargıdır. Duyguyu yargısız olarak hissettiğiniz zaman enerjinin (duygunun) hareketine izin vermiş olursunuz. Böylece dramı fiziksel realitede kendinize çekmenize gerek kalmaz. İzin vermenin önemini iyi kavramalısınız, buna dişi enerji denir. Yapmak ise erkek enerjidir, insanlık tarih boyunca erkek enerjiyle iş görmüştür. Şimdi erkek enerjiyi reddediyor ya da ona karşı bir tavır koyuyor değiliz, dengeyi sağlamak için dişi enerjiyi öne çıkarıyoruz.
Soru- Bazen bizden ışık varlıklar olarak söz ediyorsunuz, bunun anlamı nedir?
P’taah- Dünyanız dördüncü yoğunluğa, daha yüksek bir frekansa doğru ilerlerken fizik yoğunluk daha az yoğun hale gelir, yani yoğunluğu azalır. Frekans yükseldikçe daha çok hafifleme olur, dünya geçişini gerçekleştirdikten sonra her bir atom ve molekül daha az yoğun, daha hafif olacak ve kendi içinde ışık yaratacaktır. Bu sadece insanlar için değil, aynı zamanda hayvanlar, bitkiler ve tüm gezegeniniz için geçerlidir. Daha yüksek frekansta titreşmeye başladığınızda herşey giderek hafifleşir ve ışıklanır.
Işık varlıklar derken çok boyutlu veçhelerinizden söz ediyoruz, çünkü siz aynı anda her şeysiniz. Geçmiş, şimdi ve gelecek dediğiniz şey sadece bu uzay/zaman (madde) sürekliliği içinde mevcuttur. Bu uzay/zaman sürekliliği dışında hepsi aynı anda vuku bulmaktadır. Bu yüzden frekansı benliğin veçheleriyle birlikte düşünmelisiniz, çünkü frekans uzay/zamanın dışındadır, ama aynı zamanda farklı bir yöndedir de. Aslında siz tüm yönlerdesiniz, hepiniz aynı anda tüm zaman çerçeveleri içinde yer aldığınız için aynı anda tüm yönlere yönelik haldesiniz. Böylece geçmişiniz, şimdiniz ve geleceğinizle girift bir bağlantı içindesiniz. Frekans bakımından çok boyutluluğunuzun veçheleriyle, daha hafif ve ışıklı frekanslarla girift bağlantılar içindesiniz. Siz ayrıca olası realiteler, olası benlikler ve tüm diğer zaman/uzay (madde ötesi) sürekliliklerine ait olası benliklerle bağlantı halindesiniz. Anlayacağınız çok meşgulsünüz. Kendinizi diğer veçhelerinizle aşırı ölçüde meşgul etmemelisiniz, ama öyle olduğunuzu bilin yeter. İnsanlığın çok boyutluluğu hakkında akli anlayışa ulaştıkça hiçbir ayrılığın olmadığını da anlayacaksınız. (Sayfa: 171-195)
DOKUZUNCU CELSE (23 Ekim 1991)
İyi akşamlar aziz dostlarım, ben P’taah. Sizin sosyal yapınız hiyerarşik bir düzendir, yani hükümetlerinizde, toplumunuzda ve sosyo ekonomik yapınız içinde her zaman hiyerarşi vardır. Bu toplumunuzda çeşitli formlar alır, bir eğitim hiyerarşisi vardır, ekonomi alanında hiyerarşi vardır, hükümetinizde güçlü mevkilerde bulunanların muazzam iktidar oyunları vardır. Sizin, yani yeni çağcıların içinde de hiyerarşiler vardır. Benim gibileri guru ve peygamber olarak niteleyen ve işi tapınmaya kadar götüren birçok insan var. Oysa bizim yaptığımız enerji paylaşımıdır, bilincinizin genişlemesine yardımcı olmak için buradayız.
Bedeniniz ve bu zamandaki varlığınız aslında yüceliğinizin tek bir fasetinden ibarettir. Kendinizi kaybettiğinizi biliyoruz, ne yapacağınızı, nasıl yapacağınızı bilmiyorsunuz. Biz de diyoruz ki yapılacak bir şey yok, çünkü burada insan OLMAYI öğreniyorsunuz, şimdide olmayı, her bir an içinde olmayı ve o anı dolu dolu yaşamayı öğreniyorsunuz. Bunu geçmişin zincirlerini kırıp atmak için yapıyorsunuz. Gördüğünüz gibi hiçbir hiyerarşi yok, her birinizin bağrında tüm evrenlerin bilgisi var. Benliğinize ulaştıkça anlayacaksınız ki, kendinizi sevdiğiniz ve onurlandırdığınız zaman aslında yüce Kaynağı onurlandırıyorsunuz! Bilmelisiniz ki, Tüm Varolan dışında hiçbir şey yoktur. Her şey Tanrı soluğuyla doygun haldeyken hiyerarşi nasıl olabilir? Şimdi sorularınızı sorabilirsiniz.
Soru- Yargılamak suretiyle bir hastalık yaratmışsak ve bu hastalığa hangi yargımızın sebep olduğunu bilmiyorsak ne yapmamız gerekir?
P’taah- O hastalığı sevebilirsiniz, varlığınızın Tanrı/Tanrıçasından o bilginin belli edilmesini isteyebilirsiniz, belli edecektir. Hiçbir şey taşa yazılmış değildir, yani değişmez değildir, o hastalığı yaratan her bir duyguyu tanımlamak da gerekli değildir, çünkü sebep sadece tek bir duygu değildir, pek çoktur. İnsanlık ıstırabın batağında kaybolmuştur, iplikleri bulup yumağı çözmesi olanaksız hale gelmiştir. Eğer hastalığı yargılar ve inkar ederseniz, onu daha da güçlendirmiş olursunuz. Sadece bedendeki hastalığa acının ve ıstırabın neden olduğunu kabul ve tasdik edin, ama onu inkar etmeyin. Onu kucaklamadıkça içindeki mücevheri keşfedemezsiniz. Şifayı ancak böyle gerçekleştirebilirsiniz. Kendinizi sevmeye başladığınız, kendinizle barış ve uyum içinde olduğunuz zaman herşey değişecektir. (Sayfa: 197-218)
ONUNCU CELSE (30 Ekim 1991)
İyi akşamlar, ben P’taah. Sevgili varlıklar, geçişin aslı ve esası dengeden ibarettir. Tarihinizin bu döneminde insanlık erkek enerjiyle çalışıyordu. Şimdi tanrıça enerjisinin kadın ve erkekte korkusuzca öne çıkmasının, tüm insanlığın alıcı, kabul edici, izin verici, sezgisel ve yaratıcı niteliğini tezahür ettirmesinin zamanı gelmiştir. Eğer hayatta kalmak, varlığını sürdürmek için verilen bir mücadele varsa bilin ki o erkek enerjidir. Yakın bir geçmişte kadınlara özgürlük diye anılan bir başkaldırı hareketi olmuştu. Bazı yasalar kaldırıldı ya da yumuşatıldı. Eşitlik adına savaşan o sevgili varlıklar aslında erkeksi güç için savaşmaktaydılar, çünkü hareket izin vermeyi değil “yapmayı” içeriyordu!
Dişi enerji izin vermekle ilgilidir sevgili varlıklar. Dişi ifadeye izin vermekle ün yapmış ülkeniz (Avustralya) bu konuda inisiyatif alabilir ve öncülük yapabilir. Siz değişimlere tanık olmak için bu zamanda ve bu ülkede enkarne oldunuz. Kendinizi birçok bakımdan geri bırakılmış hissettiğinizi biliyoruz. Ama gerçek öyle değildir, bir adım öne çıkıp gezegeninizi aydınlatma gücüne sahipsiniz. Şimdi sorularınızı sorabilirsiniz.
Soru- Evrenin güvenli bir yer olduğunu söylediniz, yerküre hareketleri başladığında kendimizi nasıl güvende hissedebiliriz?
P’taah- Deprem, dev dalgalar ve yanardağ patlamaları gezegeninizde şimdiden başlamış durumda. Bu kesinlikle korkulacak bir şey değil, kutlanması gereken bir şey! Tanrıçanın uzanıp gerinmesi, yenilenmesi, hazırlanmasıdır bu. Şimdi diyeceksiniz ki sellerde, depremlerde ölen insanlar ne olacak? Eğer gerçekten güçlü varlıklar olduğunuzu kalben biliyorsanız, ölüm diye bir şeyin olmadığını da bileceksiniz. Ölüm bir illüzyondur! Birçoğunuz büyük olaydan önce öleceğinizden ve dördüncü yoğunluk realitesini göremeyeceğinizden korkuyorsunuz. Pekala, onu kaçırmayacaksınız, size söz veriyorum. Eğer dengeye, değişim sevincine ve güvenlik bilgisine sahipseniz, ne tür afet olursa olsun o olay yerinde olmayacağınızı göreceksiniz.
Soru- Kutupların önemi ve değişimlerle ilişkisi hakkında bilgi verir misiniz?
P’taah- Kuzey ve güney kutbu, tarihinizde her zaman boyutlar arası geçiş kapıları olagelmiştir. Manyetik kutup sadece tek bir nokta değildir. O daima galaksiler arası yolculuk yapmak için bu geçitleri kullanmış yıldız halklarıyla, iç dünya halklarına bir giriş kapısı olmuştur. Değişimler sırasında gezegeninizin elektromanyetik enerjisinde yer ve yön değişiklikleri oldukça bu geçitler de yer değiştiriyor, yani geçitlerin yerleri fiziksel anlamda yeniden belirleniyor. İnsanlığın bilinci genişledikçe, bu geçitler de giderek genişliyor. Tarihiniz boyunca bu geçitlerden diğer uzay ve zaman boyutlarına yolculuk yapan insanlar olmuştur. Sonuçta olacak olan şudur: Fiziksel anlamda çok dar olan bölge giderek genişleyecektir. Bununla birlikte giriş kapıları sadece fiziksel değildir. Denebilir ki bu kapıların anahtarı içinizde yatmaktadır. Bir Bermuda Üçgeni vardı, o artık işlemiyor, ama gelecek 20 yıl içinde giderek genişleyip yerküreyi çevreleyecek kadar büyüyecek. Şunu da belirtelim ki, şimdiki halde bilinciniz kapılar gibi yer işgal etmiyor ve zamanla sınırlı değil.
O uzay ve zaman ötesidir. Katı bir kütle sandığınız gezegeniniz aslında aynı yeri (ama farklı zaman sürekliliklerinde) işgal eden birçok yerküredir. Bilimkurgu edebiyatında anlatıldığı şekliyle, bu geçitler içindeki zamanda yolculuk serüvenleri aslında gerçeğe son derece
uygundur. Çünkü zaman olarak algıladığınız şeyin içinde yolculuk yapmak için kendi bilinç enerjinizle bu kapıları kullanabilirsiniz. (Sayfa: 219-234)
ONBİRİNCİ CELSE (6 Ekim 1991)
İyi akşamlar, ben P’taah. Bu zamanda her baktığınız yerde büyük yıkımlar görüyorsunuz. Gazete okurken ya da televizyon izlerken insanın yüreğini burkan haberler alıyorsunuz. Her yerde iktidar hırsı ve açgözlülük var. Bunlar ne zaman bitecek diye kendinize soruyorsunuz. Bilmelisiniz ki, evrenin işleyişi hakkındaki bilginiz arttıkça zaman da hızlanacak ve çevrenizde kokuşmuş, yozlaşmış dediğiniz şeyler apaçık ortaya çıkacak. Kısaca, içinizde Tanrı/Tanrıça bilinci yükselirken, karanlık da ışık tarafından kucaklanmak üzere açılır, belli olur. Güç ve iktidar simsarlarını aşırı sert biçimde yargılamayın, tüm bu kokuşmuşluğun, hırsların ve hastalıkların altında neyin yattığına bakın. Onlar yargılanmak için orada değiller sevgili varlıklar, onlar bağrınıza basılmak ve kucaklanmak için oradalar. Eğer bu insanları bağrınıza basabilirseniz realiteyi gerçekten değiştirebilirsiniz. Ayrıca unutmayın ki yargıladığınız o şeyler sizin parçanızdır, hepsi de sizin için aynadır, büyük bir yansıtıcıdır.
Kendinizi geçmişinize zincirlerseniz buna saplanıp kalma denir, buna batıl inanç denir, buna mutluluk ya da mutsuzluğunuzdan başkalarını sorumlu tutma denir. Kendinizi yargıladığınız ya da suçladığınız her seferinde, sorumluluk almaktan kaçıyorsunuz demektir. Geçmişiniz hakkında suçluluk duymak da sorumluluk almamaktır. Suçluluk öğrenilmemiş ders demektir. Eğer suçluluğu şu anda, yani şimdide onun nasıl bir duygu olduğu hakkındaki dersinizi öğrenmiş olarak kucaklarsanız, bir daha asla suçluluk duymazsınız. Aslında buna, yani şimdiki anda bulunmaya inayet hali (Tanrının inayetine mahzar olma hali) denir. Şimdi sorulara geçebiliriz.
Soru- Görünüşe göre dünyayı mali ve diğer açılardan yöneten bir grup var. Onlar yıldız halklarıyla temas halinde midir?
P’taah- Evet, yıldız halkları bilim adamlarınızla ve hükümet yetkililerinizle temas halindeler. Dünya dışında birçok uygarlık var, bunların hepsi ruhen çok gelişmiş değil. Elbette teknolojik bakımdan sizden çok ilerdeler. Bildiğiniz gibi gerçek ilerleme, ruhla teknoloji arasındaki dengeye dayanır. Büyük devrenin son 10 veya 20 yılına girdiğiniz şu günlerde, insanlığın bir bölümü gelecek değişimler içinde kendi güç odaklarını oluşturmak için komplo ve entrikalarla meşgul olmalarına rağmen, aslında kendilerinin bile ne olduğunu bilmedikleri sonuçların gerçekleştirilmesi için çalışıyorlar. Buna “Tanrı gizemli yollardan işini görür” denir.
Soru- Bugünlerde dünyada enkarne olanlar arasında, daha önce hiç insan formunda enkarne olmamış varlıklar da bulunuyor mu?
P’taah- Gelecek birkaç yıl içinde insanlar nüfus patlamasından söz edecekler. Daha ve daha çok varlık enkarne olacak, bu bir yarıştır sevgili dostlar. Herkes geçişi deneyimlemek için buraya gelmeye çalışıyor. Şimdi enkarne olanlar arasında, daha önce hiç insan formunda olmayanlar bile var. Onlar daha önce burada balina ve yunus olarak enkarne olmuş varlıklar ya da daha önce ruh enerjisi, ışık enerjisi olan varlıklardır, yani daha önce fiziksel bir beden içinde enkarne olmayı istememiş varlıklardır.
Soru- Bize ego hakkında biraz bilgi verir misiniz?
P’taah- Ego bir göze benzetilebilir. Göz bir araçtır, gördüklerini kendi başına bilmez, üç boyutlu realiteyi algılamanızı sağlamak için vardır. Ego da aslında aynı işleve sahiptir, yani bilinç genişlemesi sağlamak, üç boyutlu realitede olanları algılayabilmek için. Çok uzun bir süreç içinde işlevi değişti, güç için çıldıran bir “kudret delisi” haline geldi. Özellikle bu zamanda güçsüz kalacağından, gereksiz hale geleceğinden çok korkuyor. Bazı öğretileriniz egonun size büyük zarar verdiğini, eğer onu dinlerseniz asla aydınlanamayacağınızı söylüyor. Ama bildiğiniz gibi her neye direnç gösterirseniz onu güçlendirirsiniz, yani egonuzla ne kadar çok savaşırsanız, onun yolunuza daha çok çıktığını görürsünüz.
Soru- Bazı yeni çağ kehanetlerinde, geçiş anında insanların sadece % 10’unun hayatta kalacağı söyleniyor. Hayatta kalanlar üreyerek dünyayı doldurup onu yeniden düzene mi koyacaklar?
P’taah- Yerküre değişimleri harikuladedir! Çok korktuğunuz yanardağ patlamaları, depremler ve seller, sadece artan geçiş enerjisine yer açmak içindir. Bu yerkürenin hareket ettiğini ve kendini hazırladığını gösterir. Geçiş zamanında sandığınızdan daha fazla insan hayatta kalacak, işte bu yüzden o kadar çok insan dünyaya geliyor, onların yok olmak için geldiklerini mi sanıyorsunuz? Sözcükler o esrime dolu infilakı tarife yetmez. O zaman gezegen üzerindeki her bir atom ve molekül ışık saçacak. Geçiş gerçekleştiğinde varlıklar kafileler halinde en coşkulu övgü ilahilerini söylemek için gezegeninize gelecekler. Onlar başka dünyalardan gelen göremeyeceğiniz varlıklardır. (Sayfa: 235-255)
ONİKİNCİ CELSE (13 Kasım 1991)
İyi akşamlar, ben P’taah. Bu akşam isteklerinizi nasıl tezahür ettireceğinizi konuşacağız. Bu boyut içinde hapsolup kaldığınız için tezahür ettirmenin çok zor olduğunu sanıyorsunuz. Oysa her an kendi realitenizi tezahür ettirmektesiniz, fizik bedenlerinizi hiç farkında olmadan anbean inşa etmektesiniz. Hayattaki dramlarınızı da, mutluluklarınızı da siz yaratıyorsunuz. İçinizde bu realite katının ve onun ötesindeki her şeyin rezonansına ulaşma yeteneği var. Çoğu zaman bunun farkında değilsiniz, ama o yine de olup durmaktadır.
Aklınız ve egonuz yüreğinize, sezgilerinize hizmet etmek için vardır. Eğer size hükmeden sadece aklınızsa yine kendinizi olanaklara kapatıyor, olasılıkları daraltıyorsunuz demektir. Bu bir “yapma” meselesi değildir. Arzu tarafından kucaklanmış düşüncenizi salın, düşündüğünüz şeyi kuvvetle hissedin ve onu evrene gönderin, bilin ki arzuyla, sevinçle kucaklandığı anda o düşünce zaten gerçekleşmiştir. O mikro saniyede onu yaratmışsınızdır bile. Öyleyse izin vermekten başka yapılacak bir şey yoktur. Şimdi sorularınızı sorabilirsiniz.
Soru- Florida’da bir uçağın radar ekranlarından kaybolduğunu okudum. İnsanlar da onun kaybolduğunu görmüşler. Uçak on dakika sonra yine görünmüş, ama yolcular herhangi bir değişiklik hissetmemişler. Bu olayı açıklar mısınız?
P’taah- Bu olayda uçak bir zaman eğrisine girdi. Yolcuların mutlaka olayın farkına varmaları gerekmez. Bu kayboluşlarda geçen dakikalar hatta saatler o deneyimi yaşayan insanlarca zaman olarak algılanmaz. Bu bir zaman bükülmesidir, yani zaman çok esnektir. Hepinizin görmeye can attığı uzay gemilerindeki teknolojide, taşıt boyutlar arasında kendini yeniden yaratma yeteneğine sahip olmakla kalmaz, belli bir boyut içinde görünse bile insanlar içine girdikleri andan itibaren farklı bir zaman ve uzay boyutuna geçmiş olurlar. Öyle ki, taşıtın boyutları iç kısmında dışardan göründüğünden tümüyle farklıdır. Aranızdaki teknoloji uzmanları neden söz ettiğimi anlayacaklardır.
Soru- Kürelerin armonisi hakkında bir açıklama yapar mısınız?
P’taah- Siz tüm evrenlerin makro molekülüsünüz, fizik bedeninizde yerkürenin tüm ana unsurları bulunur. Ruh enerjinizde tüm galaksilerin ana unsurları mevcuttur. Kürelerin armonisi denen şey aslında semavi enerjidir ve elbette müzik olarak işitilebilir. O aynı zamanda renk olarak da algılanabilir, çünkü renk ve ses olarak algıladığınız şeyler aslında ışık frekansıdır. Siz makro-mikrokozmos, makro-molekül olduğunuz için, içinizde o armoninin bilgisi ve realitesi mevcuttur. Bu bazen güzel kokular duyma şeklinde de tezahür edebilir, o da bir armoni tayfıdır.
Soru- Hiçbir hayvan ve bitki türünün soyunun tükenmediğini söylediniz, bunun anlamı nedir?
P’taah- Soy tükenmesi sadece sizin uzay/zaman (madde) çerçeveniz için geçerlidir. Hiçbir şey yokluğa karışıp kaybolsun diye yaratılmamıştır. Soyu tükendi sandığınız birçok yaratık türü vardır ki başka gezegenlerde yerleşmişlerdir. Koruma ofisleri diyebileceğimiz birçok kuruluş vardır. Hayvan ve bitki örtünüze neler olduğuyla ilgilenen, onlara özen ve bakım gösteren yalnızca sizler değilsiniz. Sizin evrim kalıbınız için artık gerekli olmayan, fakat kendileri için farklı bir realite yaratmak üzere çekip gitmiş pek çok yaratık türü vardır.
Soru- Eğer durumları birlikte yaratıyorsak karma ne oluyor? Bana öyle geliyor ki karma diye bir şey yok.
P’taah- İşte mükemmel yanıt, birinci sınıf ! Karma denen şey eski dinlerden kalma bir fikir yapısıdır. Örneğin yeni dinlerinizden Hıristiyanlık der ki, eğer yanlış bir şey yaparsanız doğruca cehenneme gidersiniz. Çabuk ve kolay çözüm değil mi? Ben de size derim ki, buna inanan insanların öldükleri zaman deneyimleyecekleri şey tam da budur. Cehennemi nasıl hayal etmişlerse tastamam öyle bulacaklardır. Daha sonra bu durumdan bıkacak ve istedikleri anda onu değiştirebildiklerini öğreneceklerdir.
Karma bir ceza değildir, tüm enkarnasyonlar aynı zamanda yaşanıyorken nasıl olabilir ki? Bu teknik olarak olanaksızdır, çünkü bu zaman çerçevesinin dışında her şey aynı anda vuku bulur. İşin aslı şudur: Herhangi bir enkarnasyonda, herhangi bir deneyimi yargısızca kucaklamadığınız takdirde onu bir başka enkarnasyonda gerçekleştirirsiniz. Fakat buna ceza denemez, çünkü doğru ve yanlış yoktur. Siz sadece ya uyum içindesinizdir ya da değilsinizdir, yani her ne varsa ya sevgi denen yasaya dahildir ya da korkuya. Öyleyse karma dediğiniz şey sadece deneyimdir. Sadece bu hayatınızın değil, her bir hayatınızın geçmişini ve geleceğini değiştirebilme şansına sahipsiniz, çünkü arada ayrılık yoktur. (Sayfa: 257-279)
ONÜÇÜNCÜ CELSE (20 Kasım 1991)
İyi akşamlar sevgili dostlar, ben P’taah. Gezegeniniz üzerinde egemen olan korku ve yıkıma talip olacağınıza, bu değişim zamanına sevinç, kahkaha ve sevgi dolu serüvenleri davet edin. Sevgili varlıklar, gelecek günlerde tarihinizin son 50 bin yılının son bölümünü (sona erişini) yazıyor olacaksınız. Bildiğiniz gibi gezegeninizde gerçekleşecek olan değişimlere tanık olmak ve katkıda bulunmak için bu zamanda enkarne olmayı siz seçtiniz. Bekleyecek zaman yok, vakit yakın!
Çoğunuz düş kırıklığı hissediyorsunuz, çünkü olanları bilinçli bir şekilde kavrayamıyorsunuz. Sevgili varlıklar aklınız ve egonuz Tüm Varolan’ın özünü kavramaya muktedir değildir. Onu ancak kalbinizle kavrayabilirsiniz, o var olan her şeyin bilgisine ulaşabilir, buna iman sıçrayışı denir. Bu varlığınızın dişi kutbuyla temas kurarak sezgiye izin vermektir. Bu zamanda daima seçim vardır. Seçim her zaman yetersizlik ve değersizlik korkusuyla sevgi arasında yapılır. Hayatınızdaki her olumsuzluğun, rahatsızlığın ardında korku ve yargı vardır. Sevgiyi seçtiğiniz zaman her şey tam da olduğu gibidir, yani tanrısal ifadedir. Tanrısal esrime haliyle aranızdaki tek engel yargıdır.
Siz izin vererek insanlığın 50 bin yıl sonra gelmekte olan Altın Çağını yaratmaktasınız. İzin vermek korkuyu iterek uzaklaştırmak değildir, ondan kurtulmaya çalışmak da değildir. Bu korkunun ve yargının bile geçerli olduğunu, Tanrısal ifade olduğunu, onu değişime uğratmanın tek yolunun ışığınızın içine almak olduğunu bilmektir. Bu size ait olan bir çocuğu kollarınıza alıp kulağına korkulacak bir şey olmadığını söylemeye benzer. Böylece her yargıyı ve korkuyu izin vererek hizaya getirebilirsiniz, çünkü izin verdikçe içinizdeki enerji merkezlerini açarsınız. Evet şimdi sorularınızı bekliyorum.
Soru- Geçenlerde rahip olmak isteyen kadınlar başkaldırdı, ama talepleri reddedildi. Dişi enerjinin yükselebilmesi için onları desteklememiz mi gerekirdi?
P’taah- Dişilerin sözüm ona erkeklere ait bir alana saldırması başka bir şeydir. Daha evvel de söylediğimiz gibi “kadınlara özgürlük hareketi” aslında bir tür vur deyince öldürmedir, çünkü özünde o hala erkek enerjidir, izin veren değil yapan bir harekettir. Öte yandan dininiz tarihinizin bir yansımasıdır. O binlerce yıl boyunca ayrılıklar yaratarak, neyin yanlış neyin doğru olduğu konusunda yargılar vererek, doğuştan günahkar olduğunuzu söyleyerek insanlığı tutsak etmiş ve zincire vurmuştur. Şimdi bunların değişmesinin zamanıdır. Evrende yargı olmadığını, ayrı gayrı olmadığını, bulutların arasında oturup sizi yargılayan bir Tanrı ya da hiyerarşi olmadığını, hatta evrende doğru ve yanlış olmadığını anlamanın vaktidir.
Kadınların ille de rahip olmak istemesi, deve çöle kaçtıktan sonra ahırın kapısını kilitlemeye benzer. Kaderiniz dini kurumlara bağlı değildir sevgili varlıklar. Kendinizi din kurumlarına bağladığınız zaman geçmişin prangalarına bağlamış, böylece özgür iradenizi yadsımış olursunuz, anlıyor musunuz?
Soru- Bir şeye asılmak ve olmasını istemekle, onun olmasına yol açan serbest duygu arasında fark var mıdır?
P’taah- Hiç fark ettiniz mi bir düşünceyi, gönlünüzün bir arzusunu öylesine pek üstünde durmadan gönderdiğinizde, onu öylece bırakıp bir daha düşünmediğinizde kısa bir zaman sonra o fiziksel realitede gerçekleşir. Hiç fark ettiniz mi, zor bir durumda kaldığınızı ve falanca güne kadar bir şeye ihtiyacınız olduğunu düşündüğünüzde o gerçekleşmez. Buna ihtiyaç denir. Tanrı ve tanrıçalar ihtiyaç duymazlar, onlar sadece arzu eder ve arzu yoluyla yaratırlar, ihtiyaç duyarak değil. Çünkü ihtiyaç madalyonun çaresizlik denen yüzüdür, yani çok iyi şekilde örtülmüş korkudur.
Soru- Duyguların realitemizi nasıl yarattığı hakkında bize bir şeyler söyleyebilir misiniz?
P’taah- Siz aslında duygusunuz. Peki duygu nedir? O enerjidir, bir titreşim frekansıdır. İşte siz busunuz, bir titreşim frekansı! Bu frekans duygularınıza göre değişir. Çoğu zaman neye inandığınızı bilmezsiniz, o öylesine kişiliğinizin bir parçasıdır ki realitenizi yaratanın o olduğunu gerçekten anlayamazsınız. İnsanlığın büyük bölümü duyguya, hissetmeye pek aşina değildir, onlar direnç göstermeye yatkındırlar, bu yok olma korkusudur! Böylece çoğunuz duygudan, hissetmekten kaçabilmek için her şeyi yapmaya hazırsınızdır. Duyguya izin verdiğiniz zaman o beden içinde dolaşır ve sevinç yaratır, birlik yaratır. Ama onu yargıladığınızda direnç yaratırsınız, bu da acı ve ıstırap demektir. (Sayfa: 281-303)
ONDÖRDÜNCÜ BÖLÜM (27 Kasım 1991)
İyi akşamlar, ben P’taah. Bu akşam değişik bir yol izleyeceğiz, önce soruları alıp sonra konuşacağız. Şimdi sorularınızı sorabilirsiniz.
Soru- Bize yaptığınız yardımın karşılıklı olduğunu söylemiştiniz. Biz sizden bir hayli şey alıyoruz, peki karşılığında sizin aldığınız şey nedir?
P’taah- Sevinç, sevgili dostum sevinç! Bir de öğrenme deneyimi denen şey var ki, bir araya geldiğimizde kim olduğunuzu ve durumunuzu öğreniyorum. Ama insanlarla birlikte olmak daima bir sevinç nedenidir. Bir bilinç genişlemesi görmek bana daima sevinç verir.
Soru- Bir arkadaşımın oğlunun beyninde tümör var. Aile üyelerine bunun nedenini kavramak çok zor geliyor. Çocuğun böyle bir kaderi seçmiş olmasının amacı nedir?
P’taah- Her enkarnasyonla birlikte bilinç giderek genişler. Bu zamanda öğrenmeniz gereken dersler daha da yoğunlaşıyor ve hızlanıyor. Her enkarnasyon öncesinde ruh düzeyinde bir araya gelerek aile içinde oynayacağınız rolleri kararlaştırırsınız. Kimin anne, kimin baba, kimin kardeş olacağını ve cinsiyetinizin ne olacağını belirlersiniz. Sonra bir oyun planını ana hatlarıyla tespit edersiniz. Ama bu anbean seçimleriniz olmayacağı anlamına gelmez, çünkü o anı nasıl algılayacağınızı seçme hakkınız var. Şimdi bir çocuk, ruh düzeyinde ailesiyle olan deneyiminin sadece birkaç yıl sürmesini kararlaştırmış olabilir. Burada önemli olan bu ıstırabın içindeki mücevheri, yani dersi keşfetmenizdir! Sevginin asla sona ermeyeceğini ve ölüm diye bir şeyin olmadığını unutmayın.
Söz konusu durumu aklınızla kavrayamazsınız. Aklınız size hizmet etmek için vardır, ama enkarnasyonlar boyunca aklınızın ve mantığınızın kölesi haline geldiniz, tıpkı egonuzun kölesi haline geldiğiniz gibi. Bu aklın, mantığın ve egonun kusurlu olduğu anlamına gelmez, onlar sadece ayakkabılarına göre biraz fazla büyümüşlerdir. Ruhunuz Tanrısallığın ifadesi olduğunu bilir, aklınız ise Tanrısallıkla bir ilgisi olduğunu unutmuştur!
Bu akşam aydınlanma hakkında konuşacağım. Hepiniz aydınlanmanın kısa bir yolu olup olmadığını merak ediyorsunuz. Evet kısa bir yol var, göz açıp kapayıncaya kadar gerçekleşecek kısa bir yol. O “izin vermektir” sevgili varlıklar. Bunu size haftalar boyunca tekrarladık, işitiyor ama anlamıyorsunuz! Öylesine umarsızca dinliyorsunuz ki, hepiniz “yapmak” yani aydınlanmak peşindesiniz. Biz de diyoruz ki yapılacak bir şey yok, evrenlerin tüm bilgisi içinizdedir, kendi dışınızdan yansıyan herşey sizden yansıyandır. Olumsuz diye yargıladığınız şey de, harika bulduğunuz şey de sizden yansımaktadır. Hayatınızda direnç gösterdiğiniz, bastırıp sindirdiğiniz ne varsa hepsi size geri dönecektir, ta ki ona izin verinceye dek.
Sizin dışınızda yargı olmadığını söyledik. Evrende yargı yoktur, siz bu boyutta kendini ifade eden tanrı ve tanrıçalarsınız, çok boyutlu varlıklarsınız. Hepiniz treni kaçıracağınızdan, geçişe layık olamayacağınızdan korkuyorsunuz, fakat anlamıyorsunuz ki siz zaten oradasınız. Tüm boyutlardaki ruh kardeşlerinizle çevrelenmiş haldesiniz. Kaderinizi değiştirme gücüne sahip olmadığınızı düşünüyorsunuz, ama yanılıyorsunuz. Geçmişinize zincirlenmeyin, bir sınır olmadığını bilin. Sandığınızdan çok yücesiniz, hiçbir şeyden ayrı değilsiniz, korkuyu ya da sevgiyi seçme özgürlüğüne sahipsiniz. Eğer isterseniz galaksileri aydınlatabilir, beyin denen o kristal gökkubbeyi tutuşturabilirsiniz. Bizler size hizmet etmek için buradayız. Tek isteğimiz Yuvanıza geri dönmenizdir. İyi akşamlar sevgili varlıklar, hoşçakalın.
(Sayfa: 305-315)
22.10.2008
GALAKTİK İNSAN
AKAŞA YAYINLARI
Washta, Siriuslu yükselmiş bir üstat olarak dünyaya bir kitap yazdırmakla görevlendirilmiştir. Ona bu görevinde bilim ve tarih konusunda uzman olan Aumtron ve Teletron adlı iki Siriuslu yardım etmektedir. Kitap boyunca bu üç kişilik grubun sözcülüğünü Washta yapmaktadır.
FOTON KUŞAĞI
Güneş sisteminiz büyük olasılıkla 1996 yılından sonra foton kuşağı denen büyük bir ışık kuşağına girecektir. Foton kuşağı yeniden bilinçlenmenizi, DNA ve çakra sistemlerinizin değişmesini sağlayacaktır. Bu inanılmaz kuşak sadece sizi değil gezegeninizi ve güneş sisteminizi de ebediyen değiştirecek, üçüncü boyuttan beşinci boyuta aktararak Sirius yıldız sistemine daha yakın bir konuma geçmenizi sağlayacaktır.
Işık parçacıklarından oluşan ve şekli dev bir simiti andıran foton kuşağı, bilim adamlarınız tarafından ilk kez 1961 yılında Pleiades yakınlarında keşfedildi. Bir foton ışık parçacığı, anti elektronla (pozitron) elektronun çarpışması sonucunda oluşur. Bu anlık çarpışmanın sonucunda ortaya çıkan kütle foton olarak bilinen enerjiye dönüşür. Bilim adamlarınız her parçacığa karşılık bir anti parçacık olması gerektiğini düşündüler, 1950’lerde anti- protonlar ve anti-nötronlar artık sizce de bilinir hale geldi. Bilim adamlarınızın ileri sürdüklerine göre bir anti-parçacıkla parçacığın, örneğin bir anti-protonla protonun çarpışması sonucu ortaya çıkan şey foton enerjisidir. Bu enerji gelecekteki tüm gereksinimlerinizi karşılayan ana kaynak olacaktır.
Foton kuşağı üç kısma ayrılabilir. Önce kör bölgeden geçeceksiniz, bu işlemin tamamlanması kabaca 5-6 gün alacak ve bu sürenin 3 günü tamamen karanlıkta geçecek. Bunu takiben kuşağın ana bölümüne girecek ve hiç sona ermeyen bir ışığı yaşayacaksınız, yani hiç gece olmayacak, günün 24 saati gündüz olacak. Foton kuşağındaki bu yolculuk genellikle 2 bin yıl sürer ve güneş sisteminizin yine kör bölgeden geçerek kuşağın öteki ucundan dışarı çıkışıyla sona erer.
Bununla birlikte, Büyük Yaratıcı Güç (Tanrı) bu devrede güneş sisteminizin boyutlar arası bir “kurtarma baloncuğuna” alınmasına karar vermiştir. Bu baloncuk güneş sisteminizi iterek beşinci boyut yoluyla foton kuşağının dışına çıkaracak ve Sirius yıldız sisteminden 3 ışık yılı uzaklıktaki bir konuma (şu anda Sirius dünyadan 8,3 ışık yılı uzaklıktadır) geçirecektir. Baloncuğa 2012 – 2013 yılı civarında ulaşacaksınız. Bu devre bitip baloncuğa ulaştığınızda 24 saatlik gündüz deneyimi sona erecek ve yeniden yaklaşık 12 saat gündüz, 12 saat gece programına geri döneceksiniz.
20-30 yıldan beri dünyanın manyetik alanı derece derece neredeyse sıfıra doğru azalıyor. Birçok dünyalı bu fenomeni, yüzyılın sonunda meydana gelecek büyük bir kutup değişiminin kanıtı olarak kullanıyor. Ancak, Konseyin Siriuslu bilim adamları bir kutup değişiminin meydana gelmeyeceği konusunda size güvence verebilirler. Dünyanın manyetik alanındaki bu değişiklik, foton kuşağının güneş sisteminize yaptığı basıncın bir yan ürünüdür.
Foton kuşağı tezahür ettiğinde hiçbir elektrikli aygıt çalışmayacaktır. Bu pillerin ve elektrik devrelerinin çalışmayacağı anlamına gelir. Kör bölgeye yaklaşırken meydana gelmesi beklenen bir başka büyük gelişme de gezegenin atmosferindeki ve yüzeyindeki basıncın artmasıdır. 1960’lardan günümüze dek uzanan depremsel faaliyetlerdeki artışın da işaret ettiği gibi bu basınç şimdiden gerçekleşmeye başlıyor. Dünya halen dört bir yanda depremlerin arttığı bir devir yaşıyor, aynı şey yanardağ faaliyetleriyle ilgili olarak da söylenebilir, ayrıca hava koşullarınızda da geleneksel su devrelerine basınç yapan çarpıcı bir değişim olmuştur. 1970’lerin başında ortaya çıkan ozon delikleri, kısmen foton kuşağının yaklaşmasının neden olduğu bir başka kritik değişikliği işaret etmektedir. Daha da önemlisi, yaklaşan bu olay güneşinizdeki lekelerin artmasına sebep olmuştur. 1987 ve 1988 yıllarında Siriuslular güneşinizin süptil bedenlerinin kutbiyetini değiştirdiler. Eğer bu yapılmasaydı, güneş foton kuşağının kör bölgesi tarafından yok edilir, dünya da buharlaşır giderdi. Değişiklik boyutlar arası bir hologram (ışık zarfı) kullanılarak gerçekleştirildi. Bu hologram daha sonra güneş sisteminizi Sirius’a yakın bir konuma taşımakta kullanılacaktır.
Şimdi foton kuşağı senaryosunu tekrar gözden geçirip neler olacağını görelim. Büyük bir olasılıkla bu 1996’dan sonra yer alacak bir zamanda vuku bulacak. Eğer bir değişiklik olmazsa, şu anda görüldüğü kadarıyla gezegeniniz kör bölgeye girerken bir karanlık deneyimleyeceksiniz, aniden alaca karanlık yerini tam bir karanlığa bırakacak. Bu tıpkı gezegen bir dolaba sokulup kapı arkasından kapatılmış gibi olacak. Güneş gözden kaybolacak ve zifiri karanlık gökyüzünde yıldızları göremeyeceksiniz. Kör bölgenin basıncı güneşin ve yıldızların ışığını tamamen emecek ve gündüz geceye dönüşecek.
Karanlıkla birlikte kör bölgeye girdiğinizi anlayacaksınız, değişim dönüşüm süreci başlayacak. Karanlığın yarattığı şoku kabullenmeye başlarken bir başka şeyin daha vuku bulduğunu fark edeceksiniz. Elektrikli aygıtlarınız artık çalışmayacak, düğmeye bastığınızda elektrikler yanmayacak ve arabalarınız çalışmayacak. Bu inanılmaz zorluklara rağmen bedenlerinizde harikulade şeyler olacak. Gezegenin manyetik alanları çöktüğünde dünyadaki tüm atomlar değişim geçirmeye başlayacak. Bedeninizdeki atomlar da yarı eterik bir beden oluşturmak üzere değişecek ve bilincinizi kuşatan perde kalkacak. Artık sınırlı üçüncü boyut realitesinde değil, galaktik ışık realitesinde yaşayan insanlar olacaksınız. Lyra takımyıldızını terk ettiğiniz günden bu yana sahip olmanız gereken fiziksel ve psişik yeteneklere tekrar kavuşacaksınız. Artık beşinci boyuta, yani Yuva’ya dönüş süreciniz başlayacak.
İkinci gün, atmosfer sıkışmaya başladığında kör bölgenin dünyanın yerçekimi üzerinde yaptığı basıncın etkisiyle sıkıştığınızı ve şiştiğinizi hissedeceksiniz, bu şişkinlik yalnızca iki gün sürecek. Atmosferiniz sıkışıp basınç artacak, tüm maddeler basınç yüzünden yoğunlaştığında en büyük tehlike nükleer maddelerden gelecek, çünkü zincirleme reaksiyon sonucunda öldürücü radyoaktif ışınlar ortalığa yayılacak. Öte yandan zincirleme nükleer reaksiyonlar muazzam yangınlara da yol açabilir. İşte bu yüzden Galaktik Federasyon nükleer tehlikeleri önlemek için teknik personelin ve gemilerin gezegeninize inişine izin verecektir.
Hissedeceğiniz bir sonraki değişiklik güneşin tümden ortadan kaybolmasının yol açtığı soğuk hava olacak. Bu çok büyük bir ısı düşüşü, bir tür buzul devri soğuğu olarak deneyimlenecek. Değişimin üçüncü gününde şafak sökmesini andıran hafif bir ışığın gezegeninizi kuşatmaya başladığını görecek, sonra da foton etkisinin başlangıcını deneyimleyeceksiniz. Foton etkisi çok önemlidir, çünkü yeni bir enerji kaynağına sahip olmanızı sağlayacak ve dünyanızın fosil yakıta olan bağımlılığına son verecektir. Bu enerji ayrıca uzay yolculuğu yapabilmenizi de mümkün kılacaktır, çünkü Galaktik Federasyonun uzay gemilerinde bu enerji kullanılmaktadır. Üçüncü ve dördüncü günden itibaren zayıf da olsa foton enerjisiyle tanışacaksınız.
Dördüncü gün sona erip beşinci gün başladığında hava ısınmaya başlayacak ve yeniden gün ışığına kavuşacaksınız. Üçüncü günün sonuna doğru başlayan foton etkisi artık tamamen egemen olacak ve foton ışın enerjisini kullanabileceksiniz. Dünyanızdaki her canlı foton kuşağından akan fotonlar tarafından canlandırılıp zindeleştirilecek. Yeni bir bedenle yeni bir çağa gireceksiniz. Buna ek olarak dünya dışı varlıklar ya da uzaylılar diye adlandırdığınız abi ve ablalarınız da artık aranızda olacaklar. Üçüncü boyuttan beşinci boyuta geçiş müthiş bir armağandır, çünkü bu değişimin bir sonucu olarak Pleiades kontrolünden çıkıp Sirius etkisine gireceksiniz. Bu Lyra- Sirius kültürünü benimseyeceğiniz, 25 bin yıl önce Lemurya zamanında olduğu gibi artık Sirius koruması altında olacağınız anlamına gelir. Sonuç olarak, insanlık iki bin yıldır çeşitli dinlerde kehanet edilen tarif edilemez güzellikteki Altın Çağa yaklaşmaktadır. (Sayfa: 40-53)
SORULAR VE YANITLAR
Soru- Foton kuşağı, Tanrı ışığı ya da Tanrının enerjisi dediğimiz şey midir? Hangi düzey ya da boyutlardan gelmektedir?
Washta- Foton kuşağı Tanrı enerjisinden daha düşük titreşimdedir, ama yine de büyük bir semavi enerjidir. Çeşitli yıldız sistemlerinde bilinç değişikliği yaratmak ve varlıkların boyut değiştirmelerini sağlamak amacıyla oluşturulmuştur. Dünyanın ve güneş sisteminin birçok kez girdiği bu kuşağı yeniden deneyimleyeceksiniz, çünkü yaklaşık her 26 bin yılda bir gezegeniniz ve güneş sisteminiz foton kuşağından geçmektedir. Son foton kuşağı deneyimi 25 bin yıl önce Lemurya yok olduğu zaman yaşandı, ancak o yıkımın nedeni foton kuşağı değildi.
Soru- Bu enerjinin niteliğinden daha fazla söz edebilir ve boyutunu bizim anlayacağımız şekilde tarif edebilir misiniz?
Washta- Kuşak, üçüncü ve dördüncü boyut realitesinde iş gören, boyutsal zaman kapılarına açılışı mümkün kılan büyük bir ışık enerjisidir. Dördüncü boyut dediğiniz şey de bir zaman kapısıdır. Ne zaman dünya ve güneş sisteminiz foton kuşağına girse radyoaktif faaliyetlerde ve manyetik alanlarda büyük değişiklikler meydana gelir. Bu değişiklikler doğal afetlere ve sizin tabirinizle felaketlere neden olur.
Soru- Söylediğinize göre foton kuşağı parçacıklar içeren dev bir simite benziyor, her zaman bu şekle mi sahiptir?
Washta- Foton kuşağının şekli zaman zaman değişmiştir, bizim tarif ettiğimiz şekil onun yeni veçhelerinden biridir. Kuşağı keşfeden bazı dünyalı bilim adamları onun muazzam miktarda gamma ışını ve ağır radyasyon parçacığı yaydığını fark ettiler, bu yüzden çok endişeleniyorlar. Dünyanız şu anda 1972 yılında Siriuslular tarafından oluşturulan büyük bir ışık baloncuğunun, bir hologramın içinde bulunuyor. Bu hologram, güneşin kutbiyetini olumsuz yönde değiştiren karanlık güçlerin eylemlerini engellemek için oluşturulmuştu. Foton kuşağının gelişine hazırlık olarak 1987 ve 1989 yılları arasında bazı düzenlemeler yapıldı. Hem Zamanın Efendilerinin, hem de Spiritüel Hiyerarşinin yarattığı enerji değişiklikleri yüzünden dünyanızda sürekli değişim dönüşümler meydana gelmektedir.
Foton kuşağına giriş tarihi, girişten iki ila altı ay öncesine dek bilinemez. Gezegeninizi olumsuz olaylardan korumak ve foton enerjisini nasıl kullanacağınızı öğretmek için dünyanıza kitlesel bir iniş yapacağız. Ama iniş tarihimiz gezegenin enerji kalıplarına ve insan bilincindeki değişimlere bağlıdır. Gezegenin enerji kalıbı foton kuşağına giriş için giderek daha elverişli hale gelmektedir.
Soru- Galaktik Federasyonun, Sirius Bölgesel Konseyini ikna ederek dünyada meydana gelecek büyük felaketleri önlediği doğru mu?
Washta- Evet doğru. Dünyanızdaki memeli deniz yaratıkları ve dünyanın Spiritüel Hiyerarşisi ilk kez 1970’lerin başında foton kuşağının yaratacağı tehlikelerin giderilmesi konusunda ricada bulundu. Galaktik Federasyon da Sirius Bölgesel Konseyinin diğer üyelerine sizin adınıza bir başvuru yaptı. Güneş sisteminiz üzerinde yargı vermeye yetkili olan Sirius Bölgesel Konseyi, daha önce insanlarınızın foton kuşağının etkilerini olumsuz anlamda deneyimlemelerine karar vermişti. Bu karar, dünyanızda mutasyona uğramış insan uygarlığı bilincini istenen düzeye yükseltemediği için alınmıştı. Ama Spiritüel Hiyerarşilerin, deniz memelilerinin ve biz Siriusluların girişimi sonucunda Sirius Bölgesel Konseyi önerdiğimiz olumlu planı kabul etti. Böylece dünyanız ve insanlarınız foton kuşağının yıkıcı etkilerinden kurtulmuş oldu.
Soru- Bana 1972 yılında ışık ve karanlık güçlerinin dünya ve güneş sistemi üzerinde kontrol elde edebilmek için çatıştıkları söylendi. Bu bize anlattığınız koruyucu hologramla ilişkili mi?
Washta- Karanlık güçler ne insanlığı ne de güneş sistemini aydınlatmamızı istiyorlardı. Güneşe tüm sisteminin değişmesine yol açacak şekilde müdahale etmeye kalkıştılar. Bu yüzden müdahale etmemiz kaçınılmaz hale geldi, çünkü dünyanın Spiritüel Hiyerarşileri gezegeninize her ne olacaksa dışardan getirilen bir planla değil, kendine özgü kader planıyla olmasını kararlaştırmıştı. Galaktik Federasyonun yanı sıra biz Siriuslular da en yetenekli bilim adamlarımızı buraya getirdik ve güneş sisteminizi bir hologram (ışık zarfı) içine aldık, böylece tüm realite değişikliklerinizi bu hologram içinde gerçekleştirmek imkanına kavuştunuz.
Soru- Daha evvel birçok kehanetin boşa çıktığını gördük. 1996 yılından sonra foton kuşağı deneyimi yaşayacağımız kesin mi? Bu yargıya nasıl vardınız?
Washta- Biz, çeşitli tapınaklarımızdaki Zamanın Görücülerinin, Zamanın Efendilerinin ve Spiritüel Hiyerarşilerin verdiği bilgileri size aktarıyoruz. Onlar güneş sisteminizin bu tarihten sonra foton kuşağıyla karşılaşacağını söylüyorlar. Bununla birlikte karşılaşmanın kesin tarihi iki önemli etkene bağlıdır. Birinci etken dünyanın bilincinin yükselmesidir. Gezegenin bilincinin yükselmesi yeryüzüne inişimizin belirtilerinden biri olacaktır. İkinci etken ise, Galaktik Federasyon, Leydi Gaia (Dünya ana) ve Spiritüel Hiyerarşinin bu konuda vereceği kararlarla ilgilidir. Olayı planlayan tüm ortaklar, verdiğimiz tarihin genel zaman çerçevesini oluşturduğunu söylüyorlar. Buna rağmen henüz ne ilk temasın kesin zamanına karar verilmiş, ne de foton kuşağına giriş için kesin bir tarih oluşturulmuştur. (Sayfa: 59-70)
FOTON KUŞAĞININ İNSAN BEDENİ ÜZERİNDEKİ ETKİSİ
Daha önce de söylediğimiz gibi dünyayı etkisi altına alacak foton kuşağı tüm dünya insanlarının fizik bedenlerini değişime uğratacaktır. İnsanların kaba fizik bedenleri ya yarı eterik ya da daha az yoğun bedenlere dönüşecektir. Şimdiki durumda tüm beden tipleri bu alandaki araştırmacılar tarafından üç kategoriye ayrılmıştır. 1- Kaba ya da fiziksel beden, yani şimdiki üçüncü boyut beden tipiniz. 2- Eterik beden. Auralara, hayaletlere ya da yüksek boyut bedenlerine benzer. 3- Spiritüel beden (ruh beden).
Et ve kandan meydana gelen şimdiki bedeniniz gelecek galaktik uygarlıkta aynı yetenek ve görünüme sahip olacak, ama tamamen yarı eterik bir bedene dönüşecektir. Bu değişim dönüşüm, bedeninizin kendini tekrar gençleştirebileceği ve gerçekten yaşlanmaz olabileceği anlamına gelir. Yarı eterik bedeniniz bir düşünce formu gibi karşılık verecektir, çünkü zihniniz düşüncelerinizi nasıl kolaylıkla değiştirebiliyorsa, bedeninizi de kolayca değiştirebilecektir. Bununla birlikte bu beden size şimdi sahip olduğunuz fizik beden gibi görünecektir.
Daha önemlisi, bedeniniz çarpıcı bir DNA değişikliği geçirecektir. Tüm dünya insanları halen 2 DNA sarmalına sahiptir. Oysa “düşüşten” önce sizler 12 sarmallı bir DNA’ya sahiptiniz. Şimdi DNA sarmallarınızın yine 12’ye çıkarılmasına yardımcı oluyoruz. Bu değişim bedenin hücresel yapısını orijinal haline döndürecek ve hücrelerinizin boyutlar arası öz bedenle (ruhla) ilişkiye girmesini sağlayacaktır. Böylece hücre, ruhun DNA’ya verdiği mesajı kolayca alıp derhal işlemden geçirebilen çok boyutlu bir yönsüz dalga antenine sahip olacaktır. Yönsüz dalgalar, yayılırken bilgi taşıma yeteneğine sahip elektromanyetik olmayan dalga formlarıdır.
Ayrıca bedeninizdeki çakralar da (enerji girdapları) değişecektir. Bu enerji merkezleri şu anda 7 adettir, omurganın dibinden başlayıp başınızın üstüne kadar uzanırlar. Birinci çakraya kök merkezi denir, o bedenin temeli ya da elektriksel zeminidir, bedenin elektromanyetik enerji hatlarını yerküreye bağlar, kırmızı renkle temsil edilir. İkinci çakra cinsel merkezdir, zevk ve esrimenin yüksek halleri olan cinsel, duygusal merkezi oluşturur, bedenin cinsel organlarının bulunduğu bölgede yer alır, turuncu renkle temsil edilir. Üçüncü çakra güneş sinirağı (göbek) üzerinde yer alır, bedenin temel duygusal (nefret, öfke, sevinç, kahkaha) merkezidir, sarı renkle temsil edilir. Dördüncü çakra kalptir, sezgilerin ya da sevginin merkezidir, kalp ve akciğerler bölgesinde yer alır, yeşil renkle temsil edilir. Beşinci çakra iletişim merkezidir, boğazda gırtlak bölgesinde yer alır, mavi renkle temsil edilir. Altıncı çakra üçüncü göz merkezidir, çeşitli vizyonlar görme ve görsel psişik yetenekleri kullanma merkezidir, kaşların arasında yer alır, çivit rengiyle temsil edilir. Yedinci çakra başın arka kısmında yer alan taç merkezidir, yüksek benlikle bağlantı kurmanızı sağlar, menekşe rengiyle temsil edilir. Aura ya da bedenin enerji alanı bu yedi merkezi kuşatır ve merkezlerin genel durumu hakkında bilgi edinmenizi sağlar. Aslında aura renkleri çakraların sağlığını yansıtır, aynı zamanda bedenin o bölgelerinin iyi çalışıp çalışmadığını da gösterir.
Yeni yarı eterik bedeninizde çakralarınız şimdi sahip olduğunuz 7 merkezden 11 merkeze çıkarılacak. İlave edilen 4 merkez, aura alanınızın tepesindeki galaktik erkek ve galaktik dişi denen boyutlar arası ya da eterik iki merkeze bağlanacak. Aslında toplam olarak 13 çakraya sahip olacaksınız, 2’si tamamen eterik, 11’i ise fiziksel bedeninize ait olacak. Bu 13 çakra şunlardır: Birinci çakra, daha önce olduğu gibi kök merkez olarak kalacak. İkinci çakra, yine cinsel merkez olarak kalacak. Üçüncü çakra, yine güneş sinirağı merkezi (göbek) olarak kalacak. Dördüncü çakra, ilk büyük değişikliği oluşturacak ve artık ona diyafram merkezi denecek. Bu yeni çakra bedenin prana ya da solunum enerjisini yeniden canlandıracağı için strese hakim olma ve sağlığa zararlı unsurları bedenden atma işlevi de görecek. Beşinci çakra, yani kalp merkezi sadece sevgi ve yüksek duygular merkezi değil, düşük duygulardan arınmış meleksi sevginin de ifade merkezi haline gelecek. Altıncı çakra ya da timüs bezi tüm faaliyetin odağı olacak. Timüs halen insan bedeninin en yanlış anlaşılmış salgıbezidir, çünkü radyasyona en duyarlı bezdir. Yaşlanmaya sebep olan dünyanızın atmosferindeki yüksek radyasyon, atmosfer yaklaşık 6 bin yıl önce (tufandan önce) parçalandığında ortaya çıkmıştı. Bu radyasyon çocukluk yıllarından başlayarak timüs bezinin hızla küçülmesine, kalp büyüklüğünde bir organdan bezelye büyüklüğünde bir organa dönüşmesine neden olur. Foton kuşağına girdikten ve insan bedeni yeni galaktik formuna dönüştükten sonra timüs bezi tekrar büyüyecektir. Bu timüs bezinin bir yetişkin bedeninde yeni doğmuş bir çocuk kadar aktif olacağı anlamına gelir. Bu yüzden insanoğlunun hastalıkları önleme yeteneği son derece gelişecek ve timüs artık büzülüp küçülmeyecektir. Başka bir deyişle, yeni timüs merkezi galaktik insanda yaşlanmayı ortadan kaldıracaktır. Yedinci çakra gırtlak, yani iletişim merkezidir, başınızdan girip bedene yayılan enerjiler için bir kanaldır. Sekizinci çakraya rüyalar kaynağı denir. Körelmiş bir çakra olan bu merkez aşağı yukarı kafatasının alt kısmına yakın, boynun tam üzerinde yer alır, bilinçli bir varlığın çeşitli rüya ve vizyonları deneyimleyebilmesi için gereklidir. Dokuzuncu çakra, bilinç için bir kontrol merkezine dönüşecek ve galaktik insanda tam anlamıyla gelişecektir. Beynin alt orta kısmında yer alır, sözde ilkel beyin ve hipofiz bezinden oluşur. Galaktik bir insanda bedenin kendini gençleştirmesine yol açacak şekilde ışığa ve radyasyona karşılık vermesini sağlayacaktır. Altıncı çakra, yani timüs bezi ve hipofiz, bedeni iyileştirecek ve canlandıracak şekilde birbirini etkiler. Onuncu çakra, üçüncü göz ya da vizyon merkezi (epifiz) olarak bilinecektir. Zihnin yüksek titreşimlerinden gelen vizyonları ve diğer mesajları yorumlamak için sekizinci çakrayla (rüyalar kaynağı) birleşir. Onbirinci çakra, taç çakra görevini üstlenir, fizik bedenin dinçleşmek için spiritüel enerjiyle bağlantı kurduğu yerdir. Taç çakra, bedenin aura alanlarının bir araya gelerek on ikinci ve on üçüncü çakra merkezleriyle bağlantılar kurabileceği yerdir. Bu son iki çakraya galaktik erkek ve galaktik dişi enerji merkezleri denir. Böylece beynin üst 11, 12, 13 ve alt merkezleri 8, 9, 10 birbirleriyle şu anda anlayamayacağınız şekilde iletişim kuracaktır.
Çakra sistemindeki bu değişiklikler sayesinde, Atlantis devrinde yapılan genetik deneyler sonucu dumura uğrayan beyin bölümleri eski şekil ve büyüklüklerine geri dönecektir. İki kuşak sonra insanoğlu tam bilinçli insanların mirası olan daha büyük beyin boşluğuna sahip olacaktır. Bu yönsüz dalga anteninizin tam anlamıyla kullanılabilmesini ve tüm psişik enerjilerin uygun tarzda işlemden geçirilmesini sağlayacaktır. Ayrıca dünya insanı sadece görme yeteneğine mahkum olmayacak, telepati, telekinezi, durugörü ve duruişiti gibi birçok psişik yeteneğe de kavuşacaktır.
Galaktik Federasyon eğer fikrini değiştirmezse foton kuşağına girmeden altı ay önce kitlesel bir iniş gerçekleştirecek ve meydana gelecek değişikliklerden zarar görmemeniz için sizi eğitecektir. İnecek grupta danışmanlar, şifacılar ve diğer personel bulunacak, ayrıca size Federasyon üyeleriyle nasıl iletişim kuracağınız da öğretilecektir, çünkü ilerde bu tür iletişime duyacağınız gereksinim çok artacaktır. Yeni bilinç sürecinizi düzene sokmayı öğrendikten sonra düşünce formlarını nasıl kontrol edeceğinizi, daha önce ölmüş kişilerle nasıl iletişim kuracağınızı ve bu bilgiyi kendinize ya da başkalarına yardım etmek için nasıl kullanacağınızı bilmeniz gerekir. Tüm bu yöntemler Federasyon danışmanları tarafından size öğretilecektir.
SORULAR VE YANITLAR
Soru- Çakraların beta, alfa, teta ve delta beyin dalgası frekanslarıyla ilgisini açıklar mısınız? 13 çakranın uyku modelimizi nasıl etkilediği konusunda bir yorumda bulunabilir misiniz?
Washta- Dünya insanının beyninde halen işlediği şekliyle, yönsüz dalga süreci tam bir bilinçsizliği (uyku halini) gerektirir. Bu durumda beynin düzenli fonksiyonları yönsüz dalgaları aktarma ve alma faaliyetine müdahale edemez. Yönsüz dalga fonksiyonunu kullanan şimdiki beyin anteni asgari verimliliktedir. Tam bilinçli bir insanda ise yönsüz dalgalar zaten bilinçli bir şekilde mevcuttur. Bu durumda beden fonksiyonlarını asgari düzeye indirmek gerekli değildir. Bu dünya insanıyla bilinçli galaktik insan arasındaki temel farktır. Bu yüzden bilinçli insanlar dünya insanı kadar çok uykuya ihtiyaç duymazlar, çünkü dünya insanı ancak beden fonksiyonları asgari düzeyde çalışırken (uyurken) yönsüz dalgalardan yararlanabilir. Oysa tam bilinçli bir insanda bu fonksiyonlar uyanık haldeyken de yerine getirilebilir.
Soru- Çakra sistemi gelişirken insanın gümüş kordonunun, yani enerjinin göbek çakrasından (üçüncü çakra) bedene akışını sağlayan bağın değişip değişmeyeceğini söyleyebilir misiniz?
Washta- Hayır o aynı kalacaktır. Şimdi var olan gümüş kordonla üçüncü çakraya gelen ve sonra dördüncü çakra (kalp) kordonuna giden psişik yaşam enerjisi aynı şekilde işlev görecektir. Değişecek olan, onun bedende nasıl kullanıldığı ve ne kadar verimli hale getirildiğidir.
Soru- Siriusluların fizik özelliklerini tarif edebilir misiniz?
Washta- Siriuslular cilt renkleri bakımından iki tipe ayrılır. Bunlardan biri, dünya insanının aşırı soluk benizli bulacağı bir ırktır. Diğer ırk açık mavi tonda bir cilde sahiptir. Her iki ırkın da erkekleri yaklaşık 7 kadem (1 kadem =28 cm), kadınları ise 5-6 kadem uzunluktadır. Her iki ırk da dünyanızda mevcut aynı göz ve saç rengi çeşitliliğine ve aynı sayıda el ve ayak parmağına sahiptir. Görünüş olarak alışık olduğunuz insan tipinden daha ince ama daha uzun boyludurlar.
Soru- İradi imgeleme deyimini açıklar mısınız? Bu zihnin madde üzerindeki gücünü mü ifade ediyor?
Washta- Artık dünya insanları hücresel yapının büyük ölçüde zihnin iradesine bağlı olduğunu keşfetmeye başlıyorlar. Dünyanızdaki insanlar bir şey yapma konusunda ancak güçlü bir irade ya da niyete sahiplerse arzularının gerçekleşebileceğini idrak etmelidirler. Eğer arzu yeterli yoğunluktaysa ağır bir hastalığı yenmek ya da olanaksız görünen şeyleri bile gerçekleştirmek mümkündür. Şu halinizde bile zihniniz vasıtasıyla hücre yapısında değişiklikler yapma ve yeni hücreler yaratma yeteneğine sahipsiniz. Ancak insanların bu gücü yıkıcı değil, yapıcı biçimde kullanmaları için yeni bir ahlakın oluşması gerekiyor.
Soru- Yönsüz dalgalar konusunda söylemek istediğiniz başka bir şey var mı?
Washta- Yönsüz dalga elektromanyetik olmayan bir frekanstır. Boyutlar arası girişler yoluyla yayılır ve yaratılışın tüm değişik enerjilerini meydana getiren temeli oluşturur. Işık yönsüz dalgalardan gelir. Yaratılış, Galaktik Federasyonun yaratılış mitolojilerinde “zamanın nabız atışı” olarak adlandırılan nabız atışına dayanır, çünkü yönsüz dalgalar zaman ötesi bir enerjidir. Evrensel yaşam gücü ya da ışık dediğiniz şey aslında yönsüz dalgadır, kullandığınız bu isimlerin bilimsel temeli odur.
Soru- Ben 18 soluklu bir yükseliş meditasyonuna katılıyorum. 18’inci son soluk dünyalı bir öğretmen tarafından verilemiyor, onun insanın ruhundan gelmesi gerekiyor. Bu meditasyon, bedene şifa verme ve ilk 8 hücreye ( insan bedeninde gelişen ilk hücreler) kadar temizlenme konusunda sandığım kadar etkili mi?
Washta- İnsanoğlundaki tüm değişimler yüksek benlikten kaynaklanır. Eğer yüksek benlik süreçle ittifak halindeyse belirli hücre yapılarında inanılmaz değişiklikler meydana gelebilir. Böylece çekirdeğe, yani hücresel gelişimin en temeline inmek mümkün olur. Bir kez bu gerçekleştirildiğinde gezegeninizde mucize gibi görünen şeyler yaratılabilir, çünkü insan türünün temeli bu ilk hücrelerde yatar, onlar yaşamın ilk hücreleridir, bedeninizde taşıdığınız hayat planıdır, yani mavi kopyadır. Bu çekirdek, yaşam formunun koruyucu enerjileri olan yüksek benlik ve meleksi güçlerin izni olmadan değiştirilemez, onların izni olmadan bedende mucizevi bir değişim meydana getirilemez. Ölümle birlikte bu temel hücreler de diğerleri gibi dağılırlar, ama taşıdıkları bilgi varlığın spiritüel özüyle birlikte gider.
Soru- Bu ilk 8 sekiz hücre tüm insanlarda aynı mıdır?
Washta- Bu hücreler tüm insanlarda mevcuttur, ama aralarında önemsiz farklılıklar vardır. İnsanlar çiftleştiklerinde bu ruh enerjisi modeli yumurta ve sperme geçer. Hamilelik başladığında ilk hücre ikiye bölünür, iki dörde bölünür ve dört sekize bölünür. Sekiz hücre yaratıldığında insanın mavi kopyası meydana gelmiş olur. Sonra insan bedenini yaratacak olan beden koruyucuları (semavi devalar) bu sekiz hücreyi alıp ruh gücünün ve semavi (meleksi) yargıçların arzu ettikleri bedeni oluşturmada kullanırlar.
Soru- Beden koruyucuları insan bedenini nasıl oluştururlar, genetik kodunu nasıl yaratırlar?
Washta- Beden koruyucuları tüm bireylerin karmik kalıplarını fizik bedenin yapısına dönüştürme yeteneğine sahiptirler. Bu karmik kalıba, ruh dünyada enkarne olmadan önce semavi (meleksi) yargıçlar tarafından karar verilir. Beden koruyucuları, döllenme anında kişinin genetik kodunu yaratmak için karmik enerji kalıbını bedenin ilk sekiz hücresini geliştirmede kullanırlar. Sekiz hücrenin oluşturduğu genetik kalıp daha sonra tüm insan bedenini yaratmada kullanılır. Bu inşa işlemini gerçekleştiren varlıklar, fizik bedeni oluşturmak ve bireysel ruhu hamilelik sürecinde cenine bağlamak için spiritüel manyetizmanın ileri yasalarını ve biyokimyasal süreçleri kullanırlar.
Soru- Örneğin göz rengi, göz şekli türünden aile genetiği nasıl meydana gelir?
Washta- Sekiz hücre meydana geldikten sonra beden koruyucuları insan bedenini oluşturmak için bir genetik kod yaratırlar, ki bu sorunuzda sözü edilen özellikleri belirler. Böylece boy, beden biçimi, saç rengi, göz rengi, cilt rengi ve bedenin nihai görünümünü içeren temel model ruh gücünün, semavi yargıçların ve bedenin koruyucularının arzularına göre oluşturulur. Bu nihai genetik kodlar, babanın spermi ve annenin yumurtası tarafından sunulan parametreler içinde formüle edilir. Bu yüzden şifa bulduğunuz ya da bir değişim yarattığınızda ailenizin eski kuşaklarının genetik kod havuzunu da değiştirmiş olursunuz. (Sayfa: 74-98)
DÜNYANIN UNUTULMUŞ TARİHİ
Yaklaşık 35 milyon yıl önce, Zamanın Efendileri ve güneş sisteminizin Spiritüel Hiyerarşisi dünyayı ve güneş sistemini koruyacak eterik bir yaşam formu yaratmaya karar verdi. Bu melek benzeri yaşam formu, fiziksel yönden gelişmiş akıllı ve duygulu bir primat evrimleşip ortaya çıkana kadar görev yapacak, evrimleşen primat ise gezegeninin karada yaşayan koruyucusu olacaktı. Gerçekten de 8 milyon yıl içinde dünyada primat bazlı bir yaşam formu gelişti.
Dünyadaki ilk yaşam Yaradan tarafından planlandı ve Zamanın Efendileri tarafından çeşitlilik içerecek şekilde yerine getirildi. Birden fazla kara yaratığının eninde sonunda yüksek akıl ve duygu düzeyine ulaşarak gezegene sahip çıkacağına inanılıyordu. Sonunda, yaklaşık 26 milyon yıl önce iki insan olmayan uzay uygarlığı dünyaya geldi ve koloniler kurdu. İnsan olmayan bu zeki uygarlıklardan biri Sagittarius (yay ) takımyıldızındaki az bilinen yıldızlardan gelen sürüngenimsi bir ırk, diğeri ise Orion takımyıldızındaki Bellatrix sisteminden gelen dinozorumsu bir ırktı.
Bu iki uygarlık, güneş sisteminizi kendi mülkleri gibi gören bir manda yönetimi kurdular. O sırada dünyada bulunan eterik uygarlık ve onların meleksi rehberleri, düşman tavırlı bu iki uygarlığa katlanma kararı aldılar, mandacıların tavrında er geç bir yumuşama olacağını umuyorlardı. Nitekim 8 milyon yıl boyunca onlara daha fazla sevgi enerjisi yolladıkça bu iki uygarlık dünyanızdaki memeli hayvanların akıl ve duygu kazanıp bilinçlenmelerine izin verdi. Bu tür ilk yaratık, şimdiki yunus ve balinaların atası olan bir kara memelisiydi. İlkel bir tarım toplumu oluşturdular ve diğer iki uygarlığı da besleyecek gıda ürünleri yetiştirmeye başladılar. Dinozorumsu ve sürüngenimsi uygarlıklardan teknolojik yardım almakla birlikte, onlarla pasif bir ilişki içindeydiler.
Bu üç uygarlık uzun süre birlikte yaşadı. 10 milyon yıl kadar önce üç uygarlık da boyutlar arası yolculuk yapmak için teknoloji geliştirmekle meşguldü. Bu arada farklı yıldızlardan varlıklar alışveriş yapmak için dünyaya gelmeye başladılar. Zamanla dünyadaki yaşam formu çeşitliliğinin varlığı tüm yıldız sistemlerine yayıldı ve Orion’daki çeşitli dinozorumsu ve sürüngenimsi ittifak gruplarının dünyanızı ziyaret etmelerine yol açtı. Yeni gelenler, dünyada koloniler kuran ırkdaşlarının kendilerinden izin almaksızın kara memelileriyle ilişkiye girmesini hoş karşılamıyorlardı, çünkü Yaradan’ın tüm dinozorumsu ve sürüngenimsi uygarlıkları kendi suretinde yarattığına, galaksideki yaşamı istedikleri gibi idare etmelerine izin verdiğine inanıyorlardı. Bu üstünlük fermanını kullanan dinozorumsu ve sürüngenimsi ittifak, 16 milyon yıl boyunca dünyanın her yanında şiddet ve terör uyguladı.
Orion’dan gelen dinozorumsu grup, dünyada koloni kurmuş dinozorumsu gruba baskı yapmaya ve ordusunda özel olarak eğitilmiş silahlı bir birlik oluşturması için onu zorlamaya başladı. Amaçları memeli dünyalı varlıkları yok etmekti. Memeli deniz yaratığı öncellerinin liderleri, psişik yeteneklerini kullanarak Orionlu ve dünyalı dinozorumsu gruplar arasında tehlikeli bir birliğin meydana geldiğini anladılar. Kahinlerini görevlendirerek dinozorumsu ve sürüngenimsi varlıkların kendilerine bir komplo hazırlayıp hazırlamadığını öğrenmeye çalıştılar. Danıştıkları Spiritüel Hiyerarşi de komployu doğruladı.
Sonunda Orionlu gruplar memelilerin hepsini yok edecek, ama uygarlıklarına zarar vermeyecek psikolojik bir silah geliştirdiler. Memeli grubun yaşlıları, düşmanın niyetini anlayınca onlardan evvel davranıp anayurtlarının ortasına yerleştirilmiş füzyon jeneratörlerini kullanmaya karar verdiler. Bu anayurt orta Asya’dan doğu Avrupa’nın ortalarına dek uzanıyordu. Füzyon jeneratörlerini havaya uçurarak dünya çapında bir felaket yaratmaya, böylece diğer iki uygarlığı yok etmeye karar verdiler. Dünyanın Spiritüel Hiyerarşisi ve Leydi Gaia (Dünya Ana) memeli grubunun planını onayladı. Memeliler toplumlarını ikiye bölerek savaş stratejilerini uygulamaya koydular. Buna göre, uygarlıklarının yarısı dünyadan tahliye edilerek güneş sisteminin dışına götürülecek, geri kalanlar da karaları terk edip okyanuslara sığınacaklardı. Plan gerçekleştirildi ve jeneratörler patlatıldı. Dinozorumsu ve sürüngenimsi grupların % 98’i yok edildi, geri kalan azınlık Mars ve Jüpiter arasındaki Maldek gezegenine kaçtı. Memeli grubun yaklaşık yarısı ( 30 milyonu) okyanuslara sığındı. Bilinçlerini kullanarak 4 milyon yıl içinde kendilerini yavaş yavaş suda yaşayabilen yaratıklara dönüştürdüler. Uygarlığın geri kalanları Pegasus ve Cetus takımyıldızına kaçtılar ve güneş sistemine tekrar dönecekleri kehanet edilen zamanı beklemeye başladılar.
Böylece dinozorumsu ve sürüngenimsi ittifak yaklaşık 8 ila 10 milyon yıl önce yok edilmiş oldu. Bir kısmının Maldek’e kaçmasından sonra dünyanın Spiritüel Hiyerarşisi gezegenin koruyuculuğunu gezegende kalan memeli deniz yaratıklarına bıraktı. Memeli deniz yaratıkları ve uzak takımyıldızlara giden kardeşleri boş kalan karaların koruyuculuğunu üstlenecek bir grup bulmaya karar verdiler. Dünyanın Spiritüel Hiyerarşisinin de yardımıyla bir aday bulabilmek için güneşten 80 ışık yılı uzaklıktaki bir bölgeyi taramaya başladılar. Bu araştırma 2 ila 3 milyon yıl sürdü. Sonunda Vega yıldız sisteminin dördüncü gezegeninde okyanuslardan yeni çıkmaya başlayan bir primat keşfettiler. Bu primatlar mitler yaratmak, dil oluşturmak, avlanma ve devşirme kültürü geliştirmek türünden uygarlığın ilk adımlarını henüz atıyorlardı. Memeliler primatların gelişimlerinin hızlandırılması için Vega yıldız sisteminin Spiritüel Hiyerarşisinden izin istediler, böylece primatlar çok kısa bir süre içinde kara koruyuculuğu yapabileceklerdi.
Genetik değişim konusunda anlaşmaya varıldı ve işe başlandı. Suda yaşayan primatlardan Vegalı insanlara dönüşme süreci hızlandırıldı. Bundan 4,5 milyon yıl önce dinozorumsu ve sürüngenimsi ittifakın ileri keşif kolları dünyaya tekrar müdahale ettilerse de Leydi Gaia ve memeli deniz yaratıklarının azimle karşı koymaları yüzünden başarı sağlayamadılar. Vega’dan başlayan göç 2,5 milyon yıl boyunca sürdü. Sonunda insanlar güneş sisteminizin uçlarına kadar yayılıp bir federasyon çatısı altında birleştiler. Federasyon güneş sisteminizde koloniler oluşturmaya karar verdi. Leydi Gaia (Dünya Ana) planı onayladı, böylece Hiborniya (Hiperborea olarak da bilinir) adlı ilk dünya kolonisi kuruldu. Hiborniya aşağı yukarı 1 milyon yıl sürdü ve tam bir Lyra/Sirius tipi uygarlık oldu. Yaklaşık 1 milyon yıl önce dinozorumsu grup yenik düşmüş kardeşlerine yardım etmek için güneş sistemine geri döndüğünde, artık sistemin büyük bir kısmına insanların egemen olduğunu gördü. Kendilerine kala kala Maldek’deki koloni ve güneş sisteminin kenarına dağılmış küçük bir ileri karakol personeli kalmıştı.
Dinozorumsu ve sürüngenimsi ittifak yine de güneş sistemine ve komşu yıldız sistemlerine saldırmaktan vazgeçmedi, Maldek’deki koloni de kendilerine yardım ediyordu. Galaktik Federasyonun Mars, Venüs ve Dünyada yarattığı insan kolonilerini sürekli taciz ediyorlardı. Bu saldırlar Mars’ın atmosferini ve hidrosferinin (okyanus ve nehirler) büyük kısmını yok etti. Venüs keskin gaza dönüşen atmosferin neden olduğu ısınmadan dolayı sera etkisi içinde hapsoldu. Dünya’daki Hiborniya kolonisi ise tüm uygarlığı mahveden bir saldırıyla yok edildi. Sonunda dinozorumsu ve sürüngenimsi ittifak tüm güneş sisteminizin kontrolünü yeniden ele geçirdi. Yaklaşık 80 bin yıl boyunca güneş sisteminiz bu grupların ileri karakolu oldu. Sonunda Galaktik Federasyon bu ittifakı güneş sisteminden uzaklaştırmak için bölgeye büyük bir savaş gezegeni getirdi. Bu gezegenin amacı, ittifakın yönetim merkezi olan Maldek gezegenini yok etmekti. Maldek yok edildikten sonra ittifakın dünyadaki güçlerini yenmenin daha kolay olacağı düşünülüyordu. Bu acımasız plan çabucak gerçekleştirildi ve dünyanız 900 bin yıl önce yeniden insanların kontrolü altına girdi.
Dünya insanları bu kez yeni kolonilerinin Lemurya denen kıtada kurulmasına karar verdiler. Burada, hayatın her düzeyinde demokratik ilkelerin geçerli olduğu bir Lyra/Sirius uygarlığı yarattılar. Sonraki 850 bin yıl boyunca Lemuryalılar şimdi Pasifik Okyanusunun bulunduğu yerdeki ana kıtadan tüm gezegene yayıldılar. Bir dizi yavru imparatorluklar kurdular. Bu imparatorlukların en önemlisi Atlantik Okyanusunun ortasında büyük bir ada olan Atlantis’ti. Bir diğer önemli koloni bugün Çin ve Tibet denen bölgede kurulan Yü İmparatorluğuydu. Uygarlıklarını geliştirirken kültürlerinin eşsiz olduğu duygusuna kapılan Atlantisliler, kendilerini Lemurya’nın diğer yavru imparatorluklarından üstün görüyorlardı. Ana imparatorluk olduklarına inanıyor, Lemuryayı ve onlara sadık kalan diğer küçük imparatorlukları yok etmeyi tasarlıyorlardı.
Sonunda Atlantisliler, aslen Alpha Centauri ve Pleiades’deki uygarlıklar tarafından oluşturulmuş çeşitli asi savunma kumandanlıklarında bazı müttefikler buldular. Sonraki 25 bin yıl boyunca bu savunma kumandanlıkları ve çeşitli yıldız sistemlerinin ileri karakollarıyla ittifaklar geliştirdiler. Bu gruplar Lemurya’nın yok edilmesini ve Atlantis’in egemenliğini amaçlayan planlar geliştirmeye başladılar. Uygun fırsat kollayan Atlantisliler yaklaşık 25 bin yıl önce Alpha Centauri ve Pleiadesli asilerle Lemurya’yı yok etmeye karar verdiler. Yaptıkları plan başarılı oldu, ama bu arada dünyanın aylarından birini de yok etti.
O zamanlar dünya bir değil iki aya sahipti, her biri şimdiki ayınızın dörtte üçü büyüklüğündeydi. Asilerin yapmaya niyetlendikleri şey, güç alanlarını kullanarak aylardan birini aşağı doğru spiral çizen bir yörüngeye sokmak ve ay dünyayla kritik kütle konumuna (Lagranj Noktası) erişmeden havaya uçurmaktı, böylece muazzam bir meteor sağanağı Lemurya kıtasını yok edecekti.
Planı gerçekleştirdiler, ay parçalarının büyüklüğü tektonik tabakalarda bir dizi felakete yol açtı. Lemurya kıtasının altındaki büyük gaz odaları çöktü ve koca kıta sulara gömüldü. Yaklaşık 25 bin yıl önce Atlantisliler ve asi müttefikleri büyük Lemurya kıtasını işte böyle yok ettiler. Sonunda Lemurya gözden kayboldu ve bir efsaneye dönüştü. Yakınlarda bilim adamlarınızın Pasifikte yaptığı okyanus sondajları deniz dibinde geniş vadiler ve dağ yükseltileri bulunduğunu ortaya koydu ve bir zamanlar dünya harikası olan batık kıtanın bir kısmının haritası çıkarıldı. Lemurya uygarlığının yok edilmesinden sonra hiçbir şey güç açlığı içindeki Atlantis’in yükselişini ve her yere nüfuz edişini önleyemedi.
SORU VE YANITLAR
Soru- Dünyada yaşayan üç insan olmayan uygarlık hakkında daha fazla bilgi verir misiniz? Dünyaya nereden geldiler, fizik görünümleri nasıldı?
Washta- Memeli deniz yaratıkları öncelleri, gezegeninizde şu anda mevcut çeşitli memeli hayvanlardan önce burada doğal biçimde evrim geçirip gelişti. Bu olgu, kemik ve fosil olarak geride bırakılmış kanıta aykırı görünebilir. Jeologlarınız şunu bilmelidir ki, sürüngenimsi ve dinozorumsu grupların yok edilişi fosil kayıtlarındaki çoğu kanıtı da yok etmiş, sadece memeli deniz yaratıkları öncelleri gezegeninizde bir miras olarak bırakılmıştır.
Şimdi bu üç farklı türün tarifini yapalım. Şu anda dünyanızda bulunmayan iki grupla, yani sürüngenimsi ve dinozorumsu gruplarla başlayacağız. Dinozorumsu ırk kolayca tarif edilemeyecek kadar çeşitliliğe sahip olduğu için sadece iki büyük grubunu tarif edeceğiz. Birinci grup işçi ya da asker tipidir ve yaklaşık 7-10 kadem (1 kadem= 28 cm.) boyundadır. İki ayaklı bir yapıya sahiptir, ayak parmakları üçer tanedir, pençeye çok benzer, her elinde dörder parmak vardır. Bu grup çok küçük, nerdeyse hiç belli olmayan bir kuyruğa sahiptir, beden yapıları bugünkü insanlara çok benzer. Kırmızıdan yeşile, kahverenginden maviye ve mavinin nerdeyse siyahı andıran tonlarına kadar değişen pullu derilere sahiptir. İri patlak siyah gözleri vardır, burunları yok gibidir, burnun olduğu yerde iki delik bulunur. Çok ince, nerdeyse yok gibi duran ağızları ve köpek balığına benzer dişleri vardır, kulakları hiç görünmez.
Bir de lider dinozorumsu tip vardır. Bu lider tipi dünya insanlarına hiç de yabancı değildir, çünkü bugün iblis ya da gargoyle (çirkin bir insan veya hayvan başına benzeyen su oluğu ağzı) denen şeyin nerdeyse kopyasıdır. Bu varlıklar pullu, sürüngen benzeri deriye sahiptir, altışar tane olan el ve ayak parmaklarının arası perdelidir. Gözleri siyahla, kem görünüşlü kırmızımsı renk arasında değişir. İnsana benzer bir iskelet yapısına sahiptirler. Kısaca, onlara baktığınızda şeytanı görmüş gibi olursunuz!
Sürüngenimsi grup dinozorumsu işçi grubuyla aşağı yukarı aynı boydadır, yalnızca bunların denge için kullandıkları büyük bir kuyrukları vardır. Dinozorumsu gruplardan daha kaslıdırlar, bir timsahınki gibi çıkıntılı bir yüze ve dünyanızdaki sürüngenlerin dişlerine benzeyen dişlere sahiptirler. Gözleri insan gözüne daha çok benzer, dinozorumsulardan temel farkları budur. Daha çok geyiğinkine benzeyen, oynatabildikleri kulakları vardır.
Memeli deniz yaratıkları önceli varlıklar diğerleri kadar uzun boylu değildi, yaklaşık 7 kadem boyundaydılar. Yapı olarak iki ayaklıydılar ve kolları bacaklarından biraz daha iriydi. El ve ayaklarında beşer parmak vardı, kalın bir kürkle kaplıydılar. At gibi iri ve uzun bir burna, diğer gruplardan daha yuvarlak şekilli dişlere sahiptiler. Gözleri insan gözüne daha çok benziyordu ve bir kuyruk köküne sahiptiler, çok zeki ve bilinçliydiler.
Soru- Dinozorumsu ve sürüngenimsi gruplar hangi zeka düzeyindeydiler?
Washta- Bugünkü dünya insanlarıyla kıyaslandıklarında her biri birer Einstein sayılır. Her şey bir yana, uzak mesafelere uzay gemileriyle yolculuk yapabiliyorlardı. Bazıları bir noktadan diğerine ışık bedenini kullanarak gidebiliyordu. Çok bilinçli varlıklardı. Gelişmiş tarayıcı donanımları sayesinde güneş sisteminde koloniler kurabileceklerini anlamışlardı.
Soru- Dinozorumsu ve sürüngenimsi gruplar geldiklerinde gezegende hangi gruplar evrimleşiyordu?
Washta- Şimdi nesli tükenmiş, insanlarla doğrudan ilişkili olmayan bir primat vardı, doğal evrim sürecinin parçasıydılar, dinozorumsu ve sürüngenimsi grup tarafından yok edildiler. Sadece memeli deniz yaratıkları önceli grup Ural Dağlarındaki geniş mağaralara saklanarak hayatta kalabildi. Bu yüzden, gezegenin evrimleşme süreci dünyalı jeolog, antropolog ve paleontologların sandığından çok farklıdır.
Soru- Dünyadaki eterik yaratılışın sebep olduğu doğal evrimin, Vega’dan gelen insanlarla ilişkisi olmayan primatlar yarattığını mı söylüyorsunuz? Darwin’in kuramı yanlış mıdır?
Washta- Vega yıldız sisteminden getirilen insanlar farklı bir türdür, onlar dünyadaki doğal evrimin ürünü değildir. Darwin’in evrim kuramı yanlıştır, önümüzdeki yıllarda ortadan kalkacak tamamen yanlış bir varsayımdır. Dünyada mevcut hayvan ve bitkilerin çoğunun başka yıldızlardan getirildiğini öğreneceksiniz. Birçok korkunç savaş dünyanızda büyük yıkım yaratmış, yaşamın yeniden başlatılması gerekmiştir.
Soru- Memeliler kara yaratığından deniz yaratığına nasıl dönüştüler?
Washta- Memeliler tam bilinçli varlıklar oldukları için dönüşümü başarabildiler. Ama evrim sürecini tam anlamıyla tersine çevirebilmeleri yaklaşık 2 milyon yıl aldı. Başlangıçta varlıklarını eterik biçimde sürdürdüler, daha sonra fiziksel formlara dönüştüler. Bu fiziksel formu da, dünyanızın fosil kayıtlarında gezegenin ilk balinaları ve yunusları olan memeli deniz yaratıklarına evrimleştirdiler.
Soru- Balinalar ve yunuslar biyosferi nasıl koruyor?
Washta- Balina ve yunusların farklı büyüklükte olması, okyanustaki her konumun, her oyuğun farklı büyüklükte bir koruyucu, farklı bir yaşam fazı gerektirmesinden kaynaklanmaktadır, yani her türe biyosferi koruması için uygun bir form verilmişti. Yaşama kapsamlı başlangıçlar sağlamak için iri bir yaratığa ihtiyaç olduğuna karar verilmiş, kambur balina ve mavi balina gibi iri yaratıklar bu görev için seçilmiştir. Onların işi biyosferin sürekli var olmasını sağlayan ses enerjisi modelini yaratmak, yani biyosferi birarada tutan ses titreşimleri yaymaktır. Yunuslar ise kendilerini okyanusun doğal beslenme zinciriyle etkileşime adamışlar, bunu daha küçük türler haline gelerek yapmışlardır. Kambur balina gibi büyük balinalar, gezegendeki tüm yaşamın büyük tablosu için zeminin (arka planın) taslağını yaparlar. Yunuslar da büyük zemin taslağına tabloyu tamamlayan parçaları koyarlar. İnsanlar yeniden tam bilinçli hale geldiklerinde karadaki yaşamı koruma görevini üstleneceklerdir.
Soru- Maldek’i yok eden savaş gezegenine ne oldu? Bugün hala varlığını koruyor mu?
Washta- Bu savaş gezegeni 29 bin mil çapındaydı, yani dünyanın çapının yaklaşık dört katı büyüklükteydi. Bugün de varlığını sürdürmektedir. Güneşten yaklaşık 6.8 milyar mil uzaklığa varan bir yörüngeye oturtuldu. 3600 yılda bir gelir, Merkür’ün yörüngesini nerdeyse bir uçtan bir uca geçtikten sonra geri dönüşe başlar. Mars ve Venüsteki kolonilerinizi tamamen yok eden dinozorumsu grupların geçmişteki kanlı istilalarından dünyanızı ve güneş sisteminizi korumak için devreye sokulmuştu, bir güvenlik aygıtıydı. Bu savaş gezegeni, potansiyel katillere güneş sisteminizin korunduğunu ihtar eden bir unsur olarak sürekli devriye gezer.
Soru- Kutsal kitap Artemisia’dan söz eder. Bazıları da 12. gezegen hakkında bir şeyler yazmışlardır. Bunların ikisi de aynı gezegen mi? 3600 yılda bir gelen bu gezegenin dünyaya çok zarar verdiği söyleniyor.
Washta- Evet ikisi de aynı gezegendir. Dünya’ya verdiği zarar yerçekimi modelinden ve Atlantis’in yok oluşundan beri bazı Pleiadesli grupların dünyanın sorumluluğunu üstlenmelerinden kaynaklanıyordu. Ancak dünyanız şimdi Sirius’un yetki alanına girdiğinden durum değişmiştir, artık aynı zorlukları yaşamayacaksınız. Onu şimdi özellikle değiştirilmiş bir yörüngede seyrettiriyoruz, bu gezegen güneş sisteminizin iç kısmına girdiğinde Mars, Dünya, Venüs ve Merkürü artık fazla etkilemeyecektir.
Soru- Bir rivayete göre Mars gezegeninin üzerinde yer alan piramit galaktik insanlar tarafından yapılmış, bu doğru mu?
Washta- Sözünü ettiğiniz piramit, yaklaşık bir milyon yıl önce yok edilene dek kesintisiz var olan Mars uygarlığından kalma bir tapınağın parçasıdır. Bu uygarlık dinozorumsu gruplar tarafından yok edildi, Neptün’den Merkür’e kadar güneş sisteminizi işgal edip tüm uygarlıkları yok ettiler. Söz konusu tapınak insanlar için bir enerji merkezi ve ibadethaneydi. O bir bakıma, dinozorumsu işgalcilerin sebep olduğu büyük felakette yaşamını yitiren insanların anısını yad eden bir anıttır. (Sayfa: 100-126)
ATLANTİS’TEN BÜYÜK TUFANA KADAR
Lemurya’nın sulara gömülmesinden sonra Atlantisliler ve onlara yardım eden asiler, kendi hiyerarşik yorumlarının Galaktik Federasyonun daha demokratik yorumundan üstün olduğunu ileri sürdüler. Lemurya’yı ana imparatorluk gibi gören diğer yavru imparatorluklar şok olmuş, yarınların ne getireceği konusunda endişeye kapılmışlardı. Kuzey Afrikadaki Libya- Mısır İmparatorluğu, Atlantis’e kendi toprakları üzerinde bir dereceye kadar yetki veren bir anlaşma yapmayı başardı, ama varlığını koruyabilmek için Atlantislilerin istediği değişiklikleri kabul etmek zorundaydı. Asyadaki Yü imparatorluğu ve kolonileri Atlantislilere boyun eğmeyi reddettiler. Birkaç emir yayınlayarak Atlantislilerin yavru imparatorluklardan özür dilemesini ve şiddet eylemlerine son vermesini istediler.
Atlantisliler, Libya-Mısır İmparatorluğunun da desteğiyle Yü’den bu emirleri derhal kaldırmasını talep ettiler, karşı taraf bunu da reddetti. Sonunda Atlantis’in ve asi müttefiklerinin silahlı güçleri Yü İmparatorluğuna saldırıp yıkıma giriştiler. Yülüler yer altına inmek zorunda kaldılar ve bugün hala varlığını sürdüren Agarta ve Şambala uygarlıklarını kurdular. Onların bu şevk dolu eylemleri, Lemurya’nın şanlı mirasının, yani gerçek Lyra/Sirius uygarlığının yeniden oluşturulma zamanı gelene dek devam edecektir.
Atlantis’in yükselişi ve çöküşü arasında üç imparatorluk tarih sahnesine çıkmıştır. İlk imparatorluğa Eski İmparatorluk denir. MÖ. 400 binden MÖ. 25 bine kadar uzanan bu imparatorluk Lemurya ile aynı dönemde var oldu ve Lemurya’nın yıkımını planladı. İkinci imparatorluğa Orta İmparatorluk denir. MÖ. 25 binden MÖ. 15 bin yılına kadar uzanan bu imparatorluk dünyanın ilk hiyerarşik yönetimine sahne olmuştur. Üçüncü imparatorluğa ise Yeni İmparatorluk denir. Atlantis tarihinin son 5 bin yılını kapsayan bu dönem çatışmaların ve yıkımın öyküsünü içermektedir. MÖ. 15 binden MÖ. 10 bine dek uzanan son dönem, dünya insanlarını bugün hala acısını çektiğiniz genetik mutasyona uğratma dönemidir. Ama bu genetik mutasyon bizlerin de yardımıyla yakında düzeltilecek geçici bir durumdur.
Şimdi Orta İmparatorluk dönemine bir göz atalım. Lemurya battıktan sonra Atlantis’in seçkin sınıfı imparatorluğun yeniden nasıl inşa edileceği sorunuyla karşı karşıya kalmıştı. Hem tam hakimiyet kurmak, hem de diğer imparatorlukları bünyeleri içinde tutmak istiyorlardı. İlk girişimleri, Lemurya klan yapısını değiştirerek Lemurya’nın geleneksel kavramlarını seçkin sınıfın hakim olacağı bir devlet şekline dönüştürmek oldu. Bu değişiklikler başlangıçta hiç de başarılı olmadı ve gezegenin her yanında bir dizi çetin iç savaşın yaşanmasına yol açtı. Atlantisliler, daha önce dünyayı fizik anlamda dengelemek için kullandıkları yapay bir Maldek ayı getirmişlerdi. Askeri üstünlük elde etmek, iç savaş ve isyanları sona erdirmek için bu ayı kullanmaya kalkıştılar. Ama isyanlar 10 bin yıllık Orta İmparatorluk boyunca devam etti. İleri karakollardaki bazı kurnaz asiler, Atlantisli seçkin sınıfın yeni oluşturduğu klanların yönetim konseylerine sızıp yönetimi ele geçirmeleri için adamlarını yolladılar. Yönetimlere sızan asiler, Lemurya yanlısı hizbe karşı sert tedbirler alınmasında ısrar ediyorlardı. Sonunda bu ısrar Atlantisli seçkinlerin bir terör ve işkence dönemi başlatmasına yol açtı, bu da toplumsal bölünmelere sebep oldu.
Atlantisin nasıl düzene sokulacağı, gezegenin nasıl yönetileceği sorusu hala geçerliliğini koruyordu. Devleti egemen kılmak için birçok talihsiz girişimde bulunuldu. Kullanılan en başarılı yöntemlerden biri, Tanrı gücü dedikleri şeye inanç yaratmaktı. Atlantis’in asil yönetim konseyi, yetkilerini Tanrıdan alan bir hükümet modeline şiddetle ihtiyaç duyuyordu. Oysa bu yönetim şekli, ülkenin 10 özerk yönetime bölündüğü Eski İmparatorluk dönemindeki uygulamaya ters düşüyordu, çünkü 10 bölgenin kralları Atlantis’in yönetim konseyini oluşturuyorlardı. Yeni düzenleme bu krallardan birini en yüce hükümdar olarak seçmeyi öngörüyor, diğer dokuz kralın da hükümdarın kabinesini oluşturması isteniyordu.
Otokrasi yükselişteydi. Orta İmparatorluğun sona erişiyle birlikte sıkıyönetim Atlantis’e tam anlamıyla egemen olmuştu. Öte yandan, Orta İmparatorlukta yetişen yeni kuşaktan birçok insan ülkeyi yöneten seçkin sınıftan memnun değildi. Yönetimin başarısız olduğuna inananlar Lemurya sistemine dönülmesini talep ederek büyük bir isyan başlattılar. Yönetim sert tedbirler alarak isyancıları İyonya ve güney Avrupa’ya sürdü. İsyancı liderler Atlantisli egemenlere boyun eğene dek İyonya’da kalmaya mahkum edildiler. İsyancılar sadece seçkin sınıfın üyelerinden değil, aynı zamanda gayrı memnun bilim adamlarından ve diğer yöneticilerden oluşuyordu. Sonunda bir yer altı direniş örgütü oluşturarak hareketi Atlantis’e taşımaya başladılar. Bu yer altı hareketi, Lemurya’ya uygarlığı getiren Siriusluların onuruna Osiris (Osirius) mezhebi denen bir mezhep yarattı.
Osiris hareketinin etkin hale gelebilmesi için Yeni İmparatorluk boyunca 3-4 bin yılın geçmesi gerekti. Sonunda Atlantisli yöneticiler İyonya’yı yok ederek bu mezhebin kökünü kazımaya karar verdiler. Pleiadesli ve Centauruslu asilerin de yardımını almaya çalışan seçkin sınıfın yaptığı hazırlık İyonyalı isyancıların gözünden kaçmadı. Bilimsel birikimleri sayesinde kendilerini yok etmek için kullanılabilecek herhangi bir ay’ın devinimlerini saptayan bir erken uyarı sistemi geliştirdiler. Bir saldırıya hemen karşı koyacak durumdaydılar.
Atlantis yıkımdan evvel Atlas adlı bir kralın yönetimindeydi. Seçkin sınıf, İyonya’ya yapılacak saldırının yer altı hareketine son verip vermeyeceği konusunda endişeliydi. Bu hazırlıklar, İyonya saldırıya uğrarsa neler olacağı konusunda endişelenmeye başlayan Libya-Mısır İmparatorluğunun seçkin sınıflarını da alarma geçirmişti. Kral Atlas Lemurya uygarlığının yeniden ihya edilmesinin gizli taraftarıydı. Hatta Kralın İyonya’daki yer altı hareketinin onuruna Osirius ya da Osiris adını verdiği bir oğlu bile vardı. Yıkımdan hemen önce Atlas kendini öldürmek isteyen komplocuları atlatmak için karısı Kraliçe Mu’yu ve oğlu Osirius’u iki farklı yöne yolladı. Kraliçe Mu ve kraliçenin kardeşi Prens Mayam’ı Atlantis ordusunun çoğunluğuyla Orta Amerika’ya gönderdi. Osirius ile rahiplerin ve kayıt tutucuların çoğunu ise Libya-Mısır İmparatorluğuna yolladı.
Atlas, Atlantis’in yıkımından sonra Lemurya İmparatorluğunu yeniden kuracak imparatorluk bölgeleri yaratmayı düşünüyordu. Ne yazık ki Osirius’un erkek kardeşi Seth’in eylemleri bu umudu boşa çıkaracaktı. Seth, Libya-Mısır İmparatorluğunun atanmış yöneticisi olarak gerçek Atlantis İmparatorluğunu yeniden kurmaya karar vermişti. İki zıt inanç Osirius ve kardeşi Seth arasında büyük bir çatışmaya yol açtı. Prens Osirius’un ordularının başında ilerdeLibya-Mısır İmparatorluğunun başına geçecek olan büyük oğlu Horus vardı. Horus amcası Seth’in niyetini sezdi ve babasını uyardı. Ama Osirius kardeşi Seth’in olumlu bir insan olduğuna ve babaları Atlas’ın vasiyetine sadık kalacağına inanıyordu, bu yüzden oğlunun uyarılarına kulak asmadı. Nitekim Seth, kardeşi Mısır’a geldiğinde onun Libya-Mısır İmparatorluğunun yeni kralı olmasına izin verdi, çünkü yasaya göre büyük oğlun kral olması gerekiyordu. Kendi krallığını kuramayacağını anlayan Seth sonunda Osirius’a saldırmaya karar verdi. Silahlı güçlerini Nil Nehrinin ötesine, bugün Ortadoğu (Sümer toprakları) denen yere götürdü.
Horus ise ordusunu Sina Yarımadasında konumlandırdı. Bu arada yeni bir oyuncu önemli bir güç olarak oyuna katılmıştı. Şambala ya da Agarta İmparatorluğu, otoritesini yeniden kurmak için Hindistan’da Agarta Kralının oğlunun yönetimi altında bir yüzey imparatorluğu kurmaya karar vermişti. Bu Agarta Prensinin adı Rama idi, imparatorluğu bugüne kadar onun adıyla anıldı. Rama İmparatorluğu başlangıçta İndus Nehri vadisinde yerleşmişti. Agartalılar, yeni imparatorluğun Seth’e ve Sümer ordusuna karşı savaşması gerektiğine karar verdiler. Agarta uygarlığı hava kuvvetleriyle Horus’u korudu, Sina Yarımadasında ileri karakollar kurmasına ve Seth’in ordusuna saldırmasına olanak sağladı. Sonunda Horus Sina Yarımadasının doğu ucunda yapılan zorlu bir savaşta Seth’i yendi ve onu öldürdü. Seth’in oğulları kutsal topraklardan geçerek bugün Ortadoğu denen bölgeye kaçtılar ve orada Sümer uygarlığının temellerini attılar.
Seth’in oğulları ve Sümerler, Mısırda yeniden egemenlik kurmaya azmetmiş, kendilerini Lemurya’dan kalan her türlü mirası tamamen yok etmeye adamışlardı. Horus’u yenebilmek için ustaca bir plan geliştirmeye başladılar. Bu tehlike, Horus’u Rama İmparatorluğuyla yeni anlaşmalar yapmaya yöneltti. Seth’in oğullarının Rama İmparatorluğuna yaptığı bir dizi saldırı, Horus güçlerinin Sümerlere karşı saldırıda bulunmalarına yol açtı. Bu yıkıcı saldırılar Avrupa, Afrika ve Asyanın, yani uygar dünyanın büyük bir kısmını mahvedecek gibi görünüyordu.
Sonunda savaşan imparatorlukların yöneticileri, kristal tapınaklara saldırmaya karar verdiler. Tapınaklar, gökkubbeyi (donmuş kristalize su tabakası) yerinde tutan kristal ağını barındırıyordu. Bu donmuş kristalize su savaşan taraflarca son çare olarak düşünülüyordu. Dahası, üç imparatorluk da sadece düşman bölgesinin sular altında kalacağına, kendi bölgelerine bir şey olmayacağına inanıyordu. Ne yazık ki kristal tapınaklara saldırılar aynı zamanda yapıldı ve gökkubbeyi çatlatacak ölçüde kristal ağ yok edildi. Böylece gökkubbe parçalandı ve milyonlarca galon suyun gökten yere inmesine sebep oldu. Kutsal metinlerinizde bu olaydan Büyük Tufan (Nuh Tufanı) diye söz edilir.
Şimdi kısaca bu gökkubbenin neden oluştuğuna bir göz atalım. Gökkubbe, biri dünyadan yaklaşık 15 bin ila 18 bin kadem, diğeri ise yaklaşık 35 bin ila 38 bin kadem yükseklikte iki katmandan oluşan dev bir kristalize su kalkanıydı. Katmanlar çok iyi inşa edilmişlerdi, gezegene yaşam bahşeden bir atmosfer sağlıyorlardı. Gökkubbe çöktüğünde atmosfer açılacak, bu da tehlikeli radyasyonların dünyaya nüfuz etmesine sebep olacaktı, sonra da kaçınılmaz olarak iklim değişiklikleri meydana gelecekti. Oysa gökkubbe varken yağmur yoktu, rüzgar çok azdı ve mevsim değişiklikleri yaşanmazdı. Savaşanlar aynı anda kristal tapınaklara saldırınca kristal ağın büyük bölümü yok oldu, bu da gökkubbede muazzam büyüklükte bir deliğin açılmasına yol açtı. Delik gökkubbenin dengesini bozunca şiddetli yağmurlar başladı. Bu ani tufan sonucunda Rama, Mısır ve Sümer uygarlıkları yok oldular, sonra tufan dünya çapında yayılarak Amerika kıtalarını, Asya, Avrupa ve Afrika’nın diğer kısımlarını ve okyanus havzalarını da kapladı.
Kırk gün süren şiddetli yağmurlardan sonra dünya tamamen değişti. İnsanlığın tüm tarihi kayıtları tufan sırasında yok oldu, geriye ağızdan ağıza aktarılan öykü ve efsanelerden başka bir şey kalmadı. Dünya insanları bu efsanelerin ne anlama geldiği konusunda düşünmelidir. Tufandan sonra şimdi üzerinde yaşadığınız dünya ortaya çıktı. Bu kadim zamanın halkları ve hükümdarları, sizin tanrı ve tanrıçalarınız haline geldiler. Sonuç olarak onların çağı sizin efsanevi Altın Çağınızı oluşturdu. Yapmanız gereken şey, anlattığımız olayların yakında gezegeninizde meydana gelecek olaylarla bağlantısını ortaya koymaktan ibarettir.
SORULAR VE YANITLAR
Soru- Bugün dünyada Atlantisten kalma herhangi bir fiziksel kanıt var mı?
Washta- Atlantik Okyanusunda, Kanarya Adaları çevresinde ve İspanya’nın güneybatı kıyısı açıklarında geniş Atlantis bölgeleri vardır. Ayrıca Bahama Adalarında ve Antil Adalarının batısındaki ve güneyindeki bölgede, yani bugünkü Küba ve Porto Riko’da böyle yerler vardır. Birleşik Devletlerin Carolina kıyılarının açıklarında keşfedilmiş, ama kamuoyuna açıklanmamış başka bölgeler de vardır. Henüz su üstüne çıkmamış çeşitli tapınaklar dünyaya indiğimiz zaman su yüzeyine çıkıyor olacaklar. Birçok devlet tarif ettiğimiz yerlerde pek çok kazı yapmış ve söylediklerimizi kanıtlayan birçok kitabe ve nesne bulmuştur. Zamanı geldiğinde Atlantis’in yeniden ortaya çıkacağından emin olabilirsiniz!
Soru- Asyadaki Yü İmparatorluğuyla ilgili jeolojik ve antropolojik kanıtlar bulabilir miyiz? Bu imparatorluğa kanıt oluşturacak bulunmuş kalıntılar var mı?
Washta- Çin’in kuzeybatı bölgelerinde bazı kalıntılar bulunmuştur. Bu imparatorluk hakkında verebileceğimiz en önemli bilgi şudur: Atlantis saldırısından sonra hayatta kalanlar Yü topraklarını terk edip Himalaya Dağlarına sığındılar ve orada efsanevi Şambala ya da Agarta uygarlığını oluşturdular. Bu alem, dünya üzerinde ve yer altında yaşayan insanları birbirine bağlayacak anahtardır. Yer altında yaşayanlar gezegeninize inişimizle birlikte ortaya çıkacak ve vaat edilen büyük buluşma gerçekleşecektir. Agartalılar, Kuzey ve Güney Amerika, Asya, Afrika ve Avrupa’daki yer altı bölgelerinde yaşayan Lemurya kolonilerinin yeryüzüne çıkarak eski uygarlığı sizinle birlikte yeniden kuracağı günü bekliyorlar. Yaklaşık olarak 25 milyonluk bir nüfusa sahipler. Şimdiye dek bu koloniler güvenlik gerekçesiyle gizli tutuldu ya da son derece belirsiz bir realite olarak bilinegeldi.
Soru- Sözünü ettiğiniz Afrika’daki bölge kıtanın neresinde?
Washta- Bu yerlerden biri Lemurya’nın kayıtlarının saklandığı Mısır’daki Büyük Piramittir. Kayıtlar piramidin tabanına yakın özel ve gizli bir odada bulunmaktadır. Bu oda, tek amaçları kayıtları korumak olan devasal güçlerin yardımıyla gizli tutulabilmektedir.
Soru- Bir din ya da felsefe olarak Rama İmparatorluğuyla günümüz Hinduizmi hakkında bir yorumda bulunabilir misiniz?
Washta- Rama, Hindistan’da yüksek bir uygarlık kurmak için Agarta’dan çıkıp gelmişti. Ne yazık ki bu proje Pleiadesli ve Centauruslu asiler yüzünden uygulanamadı. Bu olay mistik Mahabbarata ve Ramayana destanlarında anlatılmaktadır. Rama İmparatorluğunun mirası çeşitli tapınaklarda saklanmaktadır, bunların bir kısmı 2-3 bin yıl öncesine, modern Hinduizmin yükselişine dek varlığını sürdürmüştür. Söz konusu tapınak kayıtları gizli tutulmuş, onları anlayabilenler için modern Hinduizmin temelini oluşturmuştur. Bu yüzden, Hindistan bugün spiritüel bilim diyebileceğimiz uygulamalar için büyük merkezlerden biridir. Bu uygulamaların temelinde ise Lemurya uygarlığına ait kavramlar yatar. Söz konusu uygulama ve inançlar Seylan, Sri Lanka ve Hawai Adalarına da aktarılmıştır. Dünyaya indiğimiz zaman hepsi keşfedilecek, incelenecek ve kullanılacaktır.
Soru- Gökkubbe denilen şeyi ilk kez kimler ne zaman inşa etti? O tekrar yerine konabilir mi?
Washta- Gökkubbe ilk kez yaklaşık 35 milyon yıl önce gezegeninize gelen ilk eterik uygarlık tarafından dünyayı güneşin radyasyonlarından ve diğer tehlikeli kozmik ışınlardan korumak için inşa edilmişti. Çeşitli uygarlıklar ve istilacılar tarafından birçok kez parçalanıp yeniden onarıldı. Eterik uygarlıktan bu yana birçok kez tufanlar meydana geldi. Gökkubbe sağlamken var olan küçük kristal tapınakların bazıları hala mevcuttur, ama diğerlerinin zamanı gelince yeniden aktive edilmeleri gerekecektir. Zamanı geldiğinde ve dünyaya iniş gerçekleştiğinde kristal tapınakları aktive edecek ve gökkubbeyi yeniden inşa edeceğiz.
Soru- Bermuda Şeytan Üçgeninde bir kristal tapınak var mı?
Washta- Denizin altındaki bilimsel aygıtlar gerçekten de kristal tapınak zincirinin bir halkasıdır. Atlantis yıkıldıktan sonra Bermuda Üçgeni boyutlar arası bir giriş haline geldi. Bir boyuttan diğerine geçen birçok grup ulaşım ve iletişim amacıyla bu üçgeni kullandı. Eğer üçgen aktive edilirse bu boyutlar arası bir kapının açılmasına sebep olur. O zaman üçgenin içinde bulunan nesneler boyutlar arası giriş etkisini deneyimleyerek ya ortadan kaybolur ya da zamanda başka bir boyutun uzayına geçerler.
Soru- Tapınakların hepsi şekil ve büyüklük açısından birbirlerine benziyorlar mıydı, yoksa aralarında farklılıklar var mıydı?
Washta- Tapınaklar gezegenin ızgara şeklindeki enerji ağının kesişme noktalarında mı, yoksa destek noktalarında mı bulunduğuna bağlı olarak farklılık gösteriyorlardı. Ağın üzerindeki ana noktaları, yapı ve büyüklük olarak hemen hemen Büyük Piramide benzeyen dev tapınaklar oluşturuyordu. Destekleyici özellikte olanlarsa bu prototipin yarısı ila dörtte biri veya sekizde biri arasında değişiyordu. Guatemala ve Meksika’daki tapınaklar ise kutsal düğümlerde (enerji ağının kesişme noktalarında) inşa edilmişlerdi. Bu kutsal noktaların iki yararı vardı. Birincisi, oraya gelen ziyaretçileri enerji vererek canlandırıyorlardı. İkincisi, çevrelerindeki perde ince olduğu için “öbür tarafla” yani spiritüel boyutla kolayca iletişim kurulabilen yerlerdi. İşte tapınaklar bu iki temel amaçla inşa edilmişlerdi.
Soru- Gökkubbenin başka ne gibi yararları vardı?
Washta- Gökkubbe radyasyon ve ısı düzeylerini düşürüyordu. Öyle ki dünyanın ısısı kuzey kutbundan güney kutbuna kadar en fazla 5 derece fark ediyordu. Bugünkü gibi kuzey ve güney kutuplarında buz tabakaları yoktu. Atmosferde rüzgar ve bulut yoktu, tüm günler güneşliydi. Asgari düzeyde bir rüzgar vardı, saatte azami 5-7 mil şiddetinde esiyordu. Hiç bulut olmadığı için yağmur da yağmıyordu, yağmur şimdiki devrenize özgü bir şeydir. Radyasyon enerjisi pranayı gökkubbenin içinde tuttuğu için prana zihni ve bedeni canlandırıyor, diğer varlıklar da canlılık ve zindelik kazanıyordu. Bedenin bozulmasına neden olan ısı ve radyasyon gökkubbe tarafından atmosferin dışında tutulduğundan insanların bedenleri yıpranmıyor, ömürleri uzuyordu. Ayrıca gökkubbe bir mercek gibi yıldızları büyük gösteriyor, gökyüzü dev bir teleskopla bakılıyormuş gibi görünüyordu. (Sayfa: 127-144)
TUFANDAN SONRA
Tufan sona erip sular çekilmeye başladığında insan nüfusu iyiden iyiye azalmıştı. Geride kalanlar uygarlığı nasıl onaracaklarını düşünerek sığınaklarından çıkmaya başladılar. Dünyanın seçkin insanları, gezegene hükmeden Pleiadesli ve diğer asi gruplardan yardım istediler. Tufan sırasında Atlantisli seçkinler ve uzaylı işbirlikçileri Hadar yıldızına (Beta Centauri ) kaçmışlardı. Felaketi dünya insanlarının hak ettikleri karmik bir yıkım olarak görüyorlardı. Hatta Hadar 3. kolonisinin yönetim konseyi, asi Pleiadeslilerden bu çökmüş uygarlığa müdahale etmemelerini, onu düşük bir kültür ve teknoloji düzeyinde tutmalarını önerdi. Kısaca, Hadarlılar bu yaklaşımın tufanın neden olduğu yıkıma saygılı davranmak anlamına geldiğini düşünüyorlardı. Ama uzun tartışmalardan sonra asiler çıkarlarını düşünerek dünya insanlığına yardım etme kararı aldılar.
Pleiadesli asiler sadece dünyanın dört bölgesinde koloniler kurmak için bir plan hazırladılar. Bu bölgelerden ilki Ortadoğu idi, Sümer kolonisi burada kuruldu. İkinci koloni Meksika’nın orta bölgesindeki vadide kuruldu ve Olmek öncesi orta Amerika uygarlığı haline geldi. Üçüncü koloni Rama İmparatorluğunun eski topraklarında, Çin’in bugünkü Xian kentine yakın yerde kuruldu. Dördüncü koloni Libya-Mısır İmparatorluğunun merkez bölgesinde oluşturuldu. Sümer uygarlığını kurmakla görevli asiler, buradaki devlet sistemini kendilerinin denetleyici Tanrılar rolünü oynayacakları hiyerarşik bir yapıya dayandırdılar. Asiler, dünyanın mutasyona uğramış insanlarına kendilerine saygıyla tapınılması gerektiğini vurgulayan bir yaratılış miti sundular. Sümer uygarlığı bu mit çerçevesinde gelişti. Tufandan yaklaşık yüz yıl sonra bir başka asi grup Mısır’a geldi ve bir uygarlık kurmaya başladı. Bu Pleiadesli ve Centauruslu asiler, Büyük Piramidin simgelediği Lemurya mirasını yok etmenin bir yolunu bulmaya azmetmişlerdi. Bir Tanrı Kral figürünü kullanarak hükmetmek ve halktan eski teknolojik sırlarla tarihi gerçekleri gizlemek istiyorlardı. Meksika vadisinde yaşayanlar, Lemurya döneminden kalmış ve daha sonra Kraliçe Mu ve kardeşi Prens Mayam tarafından desteklenmiş eski uygarlıkları yeniden yaratmaya çalıştılar. Ancak bunu başaracak teknolojiye sahip değillerdi, bu konuda uzaylı asilerden yardım istediler. Bir süre sonra Pleiadesli ve Centauruslu bir grup geldi ve Meksika’da kendi hiyerarşik yapılarını ve mitolojilerini yansıtacak birkaç uygarlık kurdu.
Bir başka asi grubu da Asya kıtasına gitti. Rama İmparatorluğunun eski topraklarında, bugünkü Xian kenti yakınlarında bir koloni kurdu. Bu grup eski baş düşmanlarının kültürünü baştan aşağı değiştirmek istiyordu, ama Rama İmparatorluğunun bölgedeki etkisi hala güçlüydü. Asiler imparatorluğun birçok gizli arşivinin hala kullanıldığını biliyorlardı. Bu yüzden Lemurya-Rama kültürüyle kendi kültürlerini ustalıkla meczederek ve eski öğretileri kısmen saptırarak amaçlarına ulaşmayı planladılar.
Tufandan sağ kurtulan ve nerdeyse bilinçlerini yitirmiş olan bu insanları kolaylıkla gütmenin bir yolunu bulan asiler, spiritüel olmayan bir dini sonunda insanlara kabul ettirdiler. Öte yandan Spiritüel Hiyerarşi hala mutasyona uğramış insanların dünyanın koruyucusu olabileceğine inanıyordu. Bu yüzden insanların dünyayı yeniden iskan etmesine izin verdi ve kısıtlı ölçüde müdahale etme kararı aldı. Müdahaleler, ara sıra değişik varlıkları temsilci olarak göndermeyi ve seçilmiş bazı uygarlıklara vizyonlar göstermeyi içeriyordu. Bu vizyonlar, belirli çekirdek inançları toplumlarına sunacak spiritüalize olmuş bazı insanları yaratmaya yardımcı oldu. Yeni inançlar toplumların ruhsal evrimini sağlayacaktı, uygulama bugüne kadar sürdü. Dünya insanlarının iyiyle kötüyü ayırt etmelerine ve daha adil bir yönetim biçimine ihtiyaç duymalarına bu müdahaleler çok yardımcı oldu.
Tufandan sonraki iki bin yıl boyunca hiyerarşik imparatorluklar hüküm sürmüş ve çeşitli kent devletleri arasında pek çok savaş yapılmıştı. Kent devletleri daha sonra birleşip imparatorluklar kurdular ve daha kanlı savaşlara neden olacak teknolojileri kullanmayı öğrendiler. Bu korkunç savaşlar dünya insanlarını şimdiki atom bombaları ve nükleer başlıklar zihniyetine kadar getirdi.
Uzaylı asiler, büyük binalar inşa etmeyi unutmuş insanlara eski yapıların projelerini kullanarak bina inşa etmeyi öğrettiler. Ancak yapılan büyük binalar kendilerini bir tanrı gibi sunan uzaylılara tapınma yeri olarak kullanılıyordu. İtaatsizliği asla hoşgörmüyor, insanları ilahi yetkiyle yönettiklerini söylüyorlardı. İlahi yetki kavramı insanlara Spiritüel Hiyerarşi tarafından değil, negatif eğilimli varlıkların kurduğu hiyerarşi tarafından aşılandı. Bu yüzden kadim “tanrıların” gerçek tanrı değil, sadece asi insanlar olduklarını söyleyebiliriz. Federasyon kaçkını asiler mutasyona uğramış insanları kendilerine biat ettirdiler ve seçkin sınıfa köle gibi hizmet eden, boyun eğen bir uygarlık yarattılar.
Bununla birlikte, MÖ. 15. yüzyıldan 12. yüzyıla kadar ışığın ve karanlığın güçleri arasında yapılan galaktik savaşlar ve boyutlar arası müdahaleler asilerin gezegen üzerindeki hakimiyetlerini sürdürmelerini zorlaştırdı, giderek otoriteleri zayıfladı. Bu ani geri çekilme insanlar arasında yeni bir bilincin ortaya çıkmasını sağladı. Pleiades Yıldız İttifakının yaptığı bir girişimle dünyadan ayrılmak zorunda kalan asiler, dünya insanlarının semavi bir dinin ve felsefenin temelini atmasını istemeyerek de olsa kolaylaştırmış oldular.
Öte yandan, gökkubbenin çökmesiyle dünya atmosferine rahatça giren zararlı kozmik ışınlar insan ömrünü bin yıldan birkaç on yıla, 8-10 kadem uzunluğundaki normal galaktik insan boyunu 5-6 kademe (1 kadem =28 cm) kadar indirmişti. Bu ufalma insan bilincini çok sınırladı ve sözde tanrıların etkisine açık kıldı. Ama Spiritüel Hiyerarşi eninde sonunda insanlığın gerçek Tanrı yoluna, ışığın yoluna gireceğini biliyordu. Çünkü ne kadar mutasyona maruz kalırsa kalsın az sayıdaki insanda yeterince genetik madde korunmuştu. Semavi vizyonlardan en çok etkilenenler kahinler ve medyumlardı, onlara verilen bilgi günümüze kadar insan uygarlığına yardımcı olmayı sürdürdü.
Dünya insanının karantinadan ve mutasyondan sıyrılıp galaktik insan olmasının zamanı artık geldi. Bu süreç şimdi gezegeninizin her tarafında yaşanıyor, bizler bu konuda size yardımcı olmaya çalışıyoruz. Tarihinizle ilgili bilmeniz gerekenleri anlatıyor, şu andaki durumunuzu daha iyi anlamanıza yardımcı oluyoruz. Bugün dünya insanı için harikulade bir model gerçekleşiyor, bu model yeryüzünün şarkısıdır! Spiritüel Hiyerarşilerle yeni bir bağlantı oluşturmanın ortasındasınız. Artık eski barbar uygulamalardan kurtuldunuz, birbirinize davranışlarınız olumlu yönde gelişiyor. Ama 20. yüzyıldaki uygulamalarınız birçok yönden eski barbarlığınızı gölgede bırakmıştır. Fakat yine de dünyada bilincin geliştiği çok açık bir gerçek, şimdi yeni bir çağın eşiğindesiniz. Eğer insanlar enerjiyle bir olmayı sürdürürlerse içlerinde bir yükseliş, ışık bedene dönüş ve ölümsüzlüğe kavuşma potansiyeli olduğunu keşfedecekler.
SORULAR VE YANITLAR
Soru- Pleiadesli asilerin ve diğerlerinin, gezegenlerindeki yöneticilerden habersiz nasıl dünyaya müdahale edebildiklerini açıklar mısınız?
Washta- Pleiades Yıldız İttifakı, savunma kumandanlığının bir parçası olarak ileri karakol kumandanlıkları oluşturmuştu, onlara sınır bölgesi devriyeleri de diyebilirsiniz. Bu askerler gezegenlerinden bir hayli uzakta oldukları için başlarına buyruk hareket ediyorlardı. Kolonileştirdikleri yerlerde tam yetkili olduklarından zamanla asilere dönüştüler. Atlantis zamanında bu asilere Atlantis bölgesini kolonileştirme yetkisi de verilmişti. Bu yetkiyle, Atlantis’in son günlerinde Atlantislileri çeşitli genetik deneylere katılmaya ikna ettiler. Deneyler, bugün gezegeninizde yaşayan mutasyona uğramış insanları ortaya çıkardı. Ne yazık ki bu tür yetkiler asilere veriliyordu, çünkü Pleiadesliler bir gezegen belli bir gelişim sistemi seçtiğinde bir başka alternatif ortaya çıkana kadar mevcut sisteme saygı gösterilmesi gerektiğine, yani başınıza gelen şeylerin bir bakıma kaderiniz olduğuna inanıyorlardı.
Soru- Peki ama bu asilere hiç dur diyen olmadı mı? Karanlık güçlere direnemeyecek kadar güçsüz insanlar için kimse sesini çıkarmıyorsa ya da onlara zarar verenleri engellemiyorsa Tanrıya ya da Federasyona nasıl saygı duyabiliriz?
Washta- Bazen asilerin her istediklerini yapmaları şiddetle engellendi. Pleiades yıldız sistemi karma ve evrim kavramlarını ancak şimdi değiştiriyor ve daha şefkatli bir insan uygarlığını benimsiyor. Merkez şimdi bu asileri geri çekme ve ileri karakol kumandanlıklarına verilen yetkileri kısıtlama sürecinde. Bu süreç, asilerin bu bölgelerde binlerce yıldır yarattığı terör saltanatına son verecektir. Siriuslular sizi korumak için önlem alınmasını istedi, ama Federasyon Bölgesel Konseyi bu isteği reddetti, yapabilecekleri tek olumlu şeyin bu enerjiyi değiştirmek olduğunu söyledi. Spiritüel Hiyerarşi ise, mutasyona uğramış insanların ancak olumlu ve olumsuz davranış arasındaki farkı öğrenerek gelişebileceğine inanıyor, insanların bu farkı anladıkları oranda büyük bir bilinç değişimini gerçekleştirebileceğini düşünüyordu. Sadece Siriuslular kendilerine tanınan kısıtlı faaliyet alanını kullanarak Mesih enerjileriyle size yardım etmeye çalıştılar. Işığın parlaması için karanlığın var olması gerektiğini asla unutmayınız! Bu gezegen çok özeldir ve sonunda muazzam bir ışığa garkolacaktır. Bu yüzden dünyanın hem ışığı hem de karanlığı içermesi gerekiyor!
Soru- Büyük Tufandan sonra dünya nüfusu ne kadardı?
Washta- Tufandan önce gezegenin nüfusu yaklaşık 64 milyondu, tufandan sonra bu sayı 2 milyonun altına düştü. Sınırlı sayıda da olsa uygarlığı yeniden kuracak kadar insan kalmıştı geride. Tabii asileri ve onların işbirlikçilerini saymıyorum. Onlar zaten bu felaket sırasında uzay gemilerindeydiler.
Soru- Nuh Peygamberin çok az kişiyi tufandan kurtarma öyküsü doğru mu?
Washta- Nüfusun çok azı hayatta kaldığından, kalanlar da tüm gezegene dağıldıklarından birbirleriyle haberleşemiyorlardı. Böylece tufan öyküleri sağ kalanların yerleştiği bölgelerle sınırlı kaldı. Nuh kadim Libya-Mısır İmparatorluğundan olduğu için, başına gelenler kutsal kitaptaki öykünün kaynağı olan Ortadoğuyu etkiledi. Tufan efsaneleri bugün Meksika, Pasifik Okyanusu Adaları, Avustralya, Afrika ve Avrupa gibi yerlerde de keşfedilmiştir. Efsanelerin hepsi büyük bir tufandan söz eder. Nuh Lemurya tipi bir uygarlık oluşturmaya kalkıştığı için kutsal kitaptaki öykü bu öykülerin en ünlüsüdür. Ne yazık ki çevresindekiler onun fikirlerine karşı çıkmış ve Nuh’un girişimi başarısız olmuştur. Spiritüel Hiyerarşinin umudunu kıran da bu başarısızlık oldu, ama yine de dünyanın farklı bölgelerine peygamberler göndermeyi sürdürdüler.
Soru- Buda’dan, Hinduizm’den ve Muhammed Peygamberden de söz edebilir misiniz?
Washta- Hinduizmin özünde Atlantis ve Lemurya tarihinin mirası vardır. Tufandan sonra çok tanrılı ve tanrıçalı bir dine dönüştü. Buda size Arcturus yıldız sistemi tarafından gönderilmişti. Bir süre için öğretisi başarılı oldu, ancak daha sonra Hıristiyanlıkta da olduğu gibi orijinal öğretinin izlenmediği eski bir din kavramına dönüştü. Aynı şey İslam alemine büyük sevgi ve ışık getiren Muhammed Peygamberin başına da geldi.
Soru- Dünyada neden bu kadar çok ırka ve deri rengine sahibiz?
Washta- Bu ırklar Federasyon ve galaksideki farklı insanları temsil ederler. İnsanlar galaksi içinde göç ederken birçok farklı renk geliştirerek önce bir ırka sonra bir başkasına evrimleştiler. Örneğin, gezegeninizdeki siyah ırk aslen mavi bir ırktı, ama dünya gökkubbesini yitirdiğinde güneşin tehlikeli radyasyonları atmosferinize girip mavi ırkın derisini mutasyona uğratarak kararttı. Bugün kızıl, kahverengi ve sarı dediğiniz enerji modellerini temsil edenler Andromeda ve Pleiades sistemlerinden gelmiştir. Onlar bu yıldız sistemlerindeki çeşitli güneşlerde meydana gelmiş mutasyonları temsil ederler. Bu gezegeninize özgü bir durumdur. Beyaz ırk ise Sirius’tan, Pleiades’ten ve Vega’dan geldi.
Soru- Bazı insanlar farklı renkteki ırkları birbirine karıştırmamamız gerektiğine, çünkü onların genetik olarak birleşemeyeceğine inanıyorlar, bu doğru mu?
Washta- Hayır yanlış, çünkü tüm insanlar aynı genlere sahiptir. Fark, gezegeninizde kendine özgü şekilde gelişmiş deri renginden, göz renginden ve ırksal özelliklerden gelir. Zeka ve diğer önemli bilinç kavramları tüm insanlar için aynıdır. Kısaca, farklı insan ırklarının karışmasında hiçbir sakınca yoktur. Hatta dünyalı bir insanla Siriuslu, Pleiadesli ya da başka dünyalardan biri eşleşebilir, bu tür birleşmeler geçmişte olmuştur. Atlantis’in çöküşünden bu yana ilk kez 19. yüzyılın başlarında da bu tür birleşmeler olmuş ve bugüne dek sürmüştür.
Soru- 1940’lardan beri Zeta Reticulililer, yani griler burada yeni bir ırk yaratmak için insanlar üzerinde genetik deneyler yaptılar mı? Onlar insanlarla genetik olarak bağdaşabilirler mi?
Washta- Evet yaptılar, ama onlar insanlarla genetik olarak bağdaşamazlar. Genetik mühendisliğinde yaptıkları şey, insanların genetik kodlarının bir kısmını alıp yeni bir hücresel yapı oluşturmaktır. Kendi DNA yapılarını insanların, ineklerin ya da uygun diğer yaşam formlarının DNA’larıyla birleştirdiler. Yeni bir hücresel yapı meydana getirip bu yapının kendini yeniden üretmesini sağlayarak özgün bir organizma yarattılar. Ama şimdi bu deneyin birçok kısmını değiştirme sürecindeler. Yaratılan bu yeni varlıklar uygarlığınız bilinçlenip onlarla birleşinceye kadar sizden ayrı yaşayacaklar. Daha doğrusu söz konusu deney 1993’ün sonunda durduruldu. Bu yolla yaratılan yaklaşık 85 bin kişi var, gezegeniniz tam bilince kavuşuncaya kadar onların dünyaya dönüşüne izin verilmeyecektir!
Soru- O halde “yabancı” komşuları olduğunu düşünen insanlar yanılıyorlar mı?
Washta- Yabancı dediğiniz varlıklar belli şeylerin meydana gelip gelmediğini kontrol etmek için buraya gönderilmiş galaktik insanlardır. Onlar dış görünüş olarak dünya insanlarına çok benzerler, sadece gözlem amacıyla buradalar.
Soru- Büyük dünya devletleri yardım tekliflerinizi nasıl karşıladı? Politikacılarımız neler olup bittiğiyle ilgili gerçekleri açıklayacaklar mı?
Washta- Hükümetleriniz gerçekleri gizliyorlar. Varlığımızı açıklamalarını beklemiyoruz, olsa olsa bir korkutma taktiği olarak uzaylıların dünyayı istila edeceğini söyleyebilirler. İnsanların neler olup bittiğini öğrenmelerini kesinlikle istemiyor, bu konu etrafında oluşturdukları sessizliği artırmaya çalışıyorlar. Bu yüzden siyasetimiz her zaman ışık işçileriyle temas kurmak olagelmiştir. Onlar eninde sonunda muazzam bir çekirdek oluşturacaklar.
Soru- Sanırım egemen güçler grilerden ileri teknolojik bilgiler aldılar, şimdi bazı uzay araçlarına ve silahlara da sahipler. Bu silahlar sizin temaslarınızı engellemede kullanılamaz mı?
Washta- Egemen güçleriniz, grilerin insanlar üzerinde deney yapmasına izin verme karşılığında sözünü ettiğiniz teknolojilere sınırlı ölçüde sahip olabildiler. Ancak onların ışın silahları, uçan daireleri ve psikotronik jeneratörleri sayı ve teknoloji olarak bizi engelleyecek kapasitede değildir. Spiritüel Hiyerarşi ve Galaktik Federasyonun birleşik gücünü ortaya koyma zamanı geldiğinde yanıldıklarını anlayacaklar! (Sayfa: 145-168)
TANRI VE KORUYUCULUK
Güneş sisteminin tüm diğer gezegenleri gibi dünya da melekler, başmelekler ve yükselmiş üstatlar denen bir Spiritüel Hiyerarşi tarafından kuşatılmıştır. Onların amacı, sekiz boyutlar arası evrim enerjisi için aracılık yapmaktır. Bu semavi aracılar boyutlar arası uygun girişleri kullanarak enerjileri üçüncü boyut enerji kalıplarınıza aktarırlar. Söz konusu yaratıcı ve evrimleştirici enerji kalıpları, güneş sisteminizi ve gezegeninizi de içeren fizik evreni yaratır.
Yaratılışın Tanrı dediğiniz En Yüce Yaratıcı Güç tarafından nasıl gerçekleştirildiğini açıklamamız gerekir. Yaratılış doğası gereği süreklidir ve evrimleştiricidir. Belirli bir yaratılışın her veçhesi önemli ve kendine özgü bir devreye sahiptir. Şimdiki yaratılış altıncı devredir ve 50 milyar yıldan 100 milyar yıla kadar sürecektir. Şimdi bu altıncı yaratılışa bir göz atalım.
Evreninizin fizik yaratılışı 50 milyar yıl kadar önce En Yüce Yaratıcı Gücün yönetimi altındaki Zamanın Efendileri tarafından başlatıldı. Şimdiki yaratılış, zamanın başlangıcından beri süren altı yaratılışın sonuncusudur. Her bir fiziksel yaratılış kendi devresine ve kendi modeline sahiptir. Bu yaratılış, en yüce sevgiden oluşan daha yüce bir ışık üretebilmek için karanlığın nasıl ışığa dönüştürülebileceğini göstermek üzere meydana getirildi. Bu sevgi galaksinizi değişime uğratacak ve onu En Yüce Yaratıcı Güce ve onun baş temsilcileri olan Zamanın Efendilerine yükseltecektir.
Zamanın Efendilerine fizik yaratılışın tanrısal çobanları denebilir. En Yüce Güç fizik yaratılışı ilk başlattığında önce Zamanın Efendileri yaratıldı, çünkü zaman tüm fizik yaratılışı yöneten birimdir. Zamanın Efendileri sonsuz sayıdaki her boyutta vardır, görevleri fizik yaratılışı tanrısal amaca göre düzenlemek ve denetlemektir. Zamanın Efendileri önce fizik yaratılışın sekiz boyutunu yarattılar, sonra da her bir boyut arasındaki spiritüel enerji alışverişini düzenleyen boyutsal Spiritüel Hiyerarşilere yardım ettiler. Üçüncü boyutsal galaksiyi oluşturabilmeleri için Zamanın Efendilerine “zamanın yaratıcı nabız atışı” verilmiştir, bu enerji vasıtasıyla herşey mümkündür.
Zaman ilahi planda birçok anlama sahiptir, yaratılış ışığını fizik evrende tesis eden süreçtir, ayrıca zaman yaratılışın tüm yasalarını ve yöntemlerini mümkün kılan mekanizmadır. Bununla birlikte işlevi özel gereksinimlere göre değişir. Zaman her şeydir, ama aynı zamanda hiçbir şeydir. Zaman büyük bir bilmecedir, dünyanızdaki su gibi zaman da kendi düzeyini arar. Büyük bilginlerimiz, görücülerimiz ve mistiklerimiz milyonlarca yıldır zamanın nabız atışını inceliyorlar, ama henüz zamanın sırrını çözemediler. Foton enerjisinin gerçek bilimi ve felsefesi sizi yaratılışın sonsuz devreleriyle ilgili yeni bir anlayışa götürecektir. Aslında yaratılışın büyük bir patlamayla başladığı ya da ani bir şekilde sona ereceği kuramı yanlıştır. Zamanın Efendileri ve boyutsal hiyerarşiler yaratılışı yeni bir realiteye dönüştürürler.
Tüm spiritüel sistemler birinciden sekizinci boyuta kadar düzenlenmiştir. Sekizinci boyutun ötesinde Tanrılığın doğasıyla ilgili çok sayıda yüksek spiritüel boyut vardır. İlk yedi boyutun her biri fizik yaratılışın çeşitli veçhelerini ifade etmek için yaratılmıştır. Sekizinci boyut tüm bu alt boyutların kaynağını oluşturur. Sekizinci boyutun üstünde büyük ve sonsuz Tanrılık (Zamanın Efendileri, Başmelekler vs) vardır. Birinciden üçüncüye kadar olan boyutları zaten biliyorsunuz. Onların üzerinde üçüncü boyutun beşinci boyuta geçtiği bir zaman girişi (kapısı) olan dördüncü boyut bulunur. Beşinci, altıncı ve yedinci boyutlara yüksek boyutsal alemler denebilir. Dünya bilim ve fiziğinin yasaları orada geçerli değildir. Öz’ün bilimini anlamayanlar için bu boyutlar kendi boyutunuza kıyasla büyü ve mucize alemleri olarak görünebilir. Bu alemlerde Tanrılık Melekleri ve Başmelekler Spiritüel Hiyerarşinin çeşitli düzeylerinde bulunur ve dünyayı korumak için 5. 6. ve 7. boyutlarda yer alırlar. Başmelek ve meleklerin başlıca misyonu, yaratılışın sevgi ve ışık enerjisini alıp fizik evren boyunca dağıtmaktır. Zamanın Efendilerinin sorumluluğu ise fizik evreni gözlemek ve Spiritüel Hiyerarşi tarafından verilen sevgi ve ışık enerjisini kullanarak fizik evreni sürekli yaratmaktır. Spiritüel Hiyerarşi üyelerinin boyutlar arası alışverişi gerçekleştirmek için izledikleri bir yöntem vardır, fizik alemde özellikle de üçüncü boyutta enerji alışverişini yerine getirecek fizik bir koruyucuya ihtiyaç duyarlar. Bu yüzden herhangi bir gezegenin fizik koruyucuları hem fizik hem de spiritüel varlıklar, başka bir deyişle tam bilinçli fiziksel varlıklar olmalıdır.
Spiritüel Hiyerarşilerin deva veçhesi, fizik dünyayı mümkün kılan sevgi ve ışık enerjilerini tezahür ettirmiştir. Aslında bu deva ruhları biyosfer dediğimiz bir yaşam sistemi kurmuşlardır. Tüm hayvanlar, bitkiler, kayalar, su ve gökyüzü yaşam enerjisine ve bilince sahiptir. Yaşam sınırlı değildir, yaşam her şeyde vardır. Daha yüksek spiritüel bir bilimin var olduğunu anlamalısınız. Şimdiki durumda dünyada koruyucu grup olarak seçilmiş iki büyük tür var. Birinci tür memeli deniz hayvanlarıdır, ikinci tür ise çok uzun bir süre önce diğer yıldız sistemlerinden getirilen insanlardır. Memeli deniz hayvanları ritüelleriyle, sonar şarkılarıyla ve yolculuklarıyla biyosferi canlandırırlar. Balina şarkısı dünyanın tüm okyanuslarında ve gökyüzünde yankılanır. Bu şarkıların oluşturduğu enerjiler yaşamı sürdüren rezonansı yaratır. Bu yüzden balina avlamak cinayetten farksızdır, dünyaya yapmak ve başarmak için geldiğiniz her şeyi ihmal etmenin ve ona saygısızlık göstermenin son perdesidir! Balina avcılığına derhal son vermenizi istiyoruz. Koruyucu bir türe yapılan bu saygısızlığa, bu iğrenç durumun sürmesine izin veremeyiz.
SORULAR VE YANITLAR
Soru- Başmelek, melek ve yükselmiş üstatların Spiritüel Hiyerarşi içinde yer aldığını söylediniz, devalar da Spiritüel Hiyerarşi içinde mi?
Washta- Devalar Spiritüel Hiyerarşinin tabanında yer alırlar. Onlar Zamanın Efendileri vasıtasıyla yüksek boyutlardan getirilen meleksi enerjileri uygulayan enerjilerdir. Bu enerji dünyanın fizik bedenine, hayvanlarına, çeşitli bitkilerine, atmosferine, okyanuslarına ve sularına dönüştürülür. Devalar bu anlamda Spiritüel Hiyerarşinin bir parçasıdır.
Soru- Lütfen dünyanın büyük Başmeleklerini ismen sayıp bunların hangi boyutta bulunduklarını söyler misiniz?
Washta- Birçok Başmelek olduğundan en önemli birkaçının adını vereceğiz. Hepinizin bildiği Başmelek Mikail bunlardan biridir. O sekiz büyük boyuttan dünyaya yaşam enerjilerini yönlendirir. Bir de üçüncü, dördüncü ve beşinci boyuttan sorumlu olan Başmelek Cebrail vardır, ikisi birlikte gezegeninizi yükselişe hazırlamaktadır. Rafael ve Uriel gibi başka Başmelekler de vardır. Bunlar dördüncü ve beşinci boyutta bulunur ve Cebraile yardım ederler. Ayrıca, altıncı ve yedinci boyutlara uzanarak Zamanın Efendilerinin sekizinci ve yedinci boyutlardan getirdikleri özel yaşam enerjileri konusunda Başmelek Mikaile yardımcı olurlar. Spiritüel Hiyerarşi, Mikail ile Cebraili Galaktik Federasyonun himayesinde Siriuslularla koordinasyon içinde çalışan iki resmi idareci olarak atamıştır.
Soru- Zamanın Efendilerinin sayısı ne kadardır? Zamanın nabız atışı dediğiniz şey nedir?
Washta- Zamanın Efendileri milyonlarcadır, sonsuz sayıdadır. Her Zamanın Efendisi belirli bir yaratılışta fizik bir sorumluluğa sahiptir. Örneğin her meleğin, başmeleğin, hatta en küçük atomun bile bir Zamanın Efendisi vardır. Bir ruhun her parçası için, ayrıca her veçhesi için bir Zamanın Efendisi vardır, çünkü ruh birçok bireysel varlığa bölünebilir, geçmişinde ya da geleceğinde bulunan şeylere bölünebilir. Zaman, evrende aynı anda vaki olan, yani eşzamanlı bir yaratılıştır. O üçüncü boyut realitesinde bulunanlara ardışık (birbirini izleyen anlardan oluşan) bir şey gibi görünür, ama öyle değildir. Zaman ardışık olmadığı için Zamanın Efendileri de sonsuz sayıda olmalıdır. Onların sayısını milyonlarca yıldan beri saymaya çalışan bazı Siriuslu toplumlar vardır, ama hala nihai bir sonuca varamadılar. Üçüncü boyut realitesindeyken Zamanın Efendileri kavramını anlayamazsınız. Bu yüzden dini mitolojilerinizde Zamanın Efendileri tam anlamıyla açıklanmamıştır.
Zamanın nabız atışı dediğimiz şey, her yaratılışı meydana getiren belli bir zaman kuşağına ya da ardışıklık düzenine sahiptir. Zamanın Efendileri, bu enerjinin nabız atışını ışığı oluşturacak ve her şeyi meydana getirecek şekilde fizik yaratılışa taşıyarak işe başlarlar.
Soru- 1972’de Siriuslularla Spiritüel Hiyerarşi arasında ne tür bir anlaşma yapıldı?
Washta- Biz Siriuslular melek ve başmeleklerimizin yardımını alarak dünyanın Spiritüel Hiyerarşisiyle bir araya geldik ve dünyayı güneşin zararlı ışınlarından korumak için holografik bir zarf oluşturduk. 1972’den beri dünyanın çevresinde bulunan zarf, şimdi tüm güneş sistemini içine alacak şekilde genişletilen holografik bir imgedir. Bu zarf foton kuşağına girene kadar güneşinizi ve diğer gezegenleri zararlı ışınlardan koruyacaktır.
Soru- Büyük Merkezi Güneş nerededir?
Washta- Büyük Merkezi Güneş galaksinizin çekirdeğinde ya da merkezinde yer alır. Buna her şeyin kumanda merkezi de diyebilirsiniz. Siz galaksinin merkeze en uzak bölgelerinden birinde bulunuyorsunuz. Merkezi Güneş dünyadan 35 bin ışık yılı uzaklıktadır.
Soru- Gezegendeki enerjinin frekansı yükselirken zihnimizin ve bedenimizin bu yoğun enerjilerle nasıl başa çıkacağını söyleyebilir misiniz?
Washta- Gezegeninizdeki insanlar bilincinde olsalar da olmasalar da büyük bir genetik değişim geçiriyorlar. Bu durum insanları önümüzdeki yıllarda meydana gelecek yükselişe hazırlamaktadır. Bugünlerde insanlar fizik rahatsızlık sandıkları bir hayli şey yaşıyorlar. Rahatsızlık ya da sıkıntılar aslında beynin hücre modelindeki basit değişikliklerden, sinir sistemi devrelerindeki karışıklıktan, kalbe ait değişimlerden ya da hücresel yapıdaki genetik değişikliklerden kaynaklanmaktadır. İşte birçok ani, açıklanamayan rahatsızlık ve hastalığın ortaya çıkıp sonra sessizce ortadan kaybolmasının nedeni budur. Gezegeninizde meydana gelecek değişikliklerin yolda olduğunu böyle bileceksiniz. Spiritüel Hiyerarşi tarafından başlatılan süreç bazı süreçleri kısmen uzatırken karmik yükten kurtuluş sürecini hızlandırmaktadır.
Geçenlerde Spiritüel Hiyerarşi kısa bir yavaşlama tavsiye etti, çünkü dünyanızdaki birçok insanın çevrelerinde meydana gelen değişikliklerden ötürü paniğe kapıldığını görmüşlerdi. Bu yavaşlama, duraklamanın kalıcı olacağı anlamına gelmez. Arabanızla 80 mil hızla giderken hızı 75 mile indirmek gibi geçici bir ayarlamadır. İlahi planın gerçekleşmesi için biz de, siz de hala büyük bir hızla hareket ediyoruz! İnsan bedeni üzerinde yaptığımız incelemelerde bedenin bu enerji hızını tolore ettiğini gördük.
Bedensel rahatsızlıkları hafifletmek için hem bireysel hem grup meditasyonunun, bedensel egzersizin ve uygun beslenme programının uygulanmasını öneririz. Ayrıca toksinlerin bedenin hücresel yapısından mümkün olduğunca çabuk atılabilmesi önemli olduğundan büyük miktarda sıvı içilmesini de tavsiye ederiz.
Soru- Şimdiye dek çift sarmallı DNA’dan 12 sarmallı DNA modeline geçen bir insan var mı?
Washta- Bazıları bunun eşiğindeler, ama hala 12 sarmallı zincir gezegeninizdeki insanlar tarafından genetik olarak kazanılamamıştır. Bununla birlikte, bir örnek oluştursun diye önümüzdeki altı ay içinde bizim yardımımızla genetik olarak hazırlanan birçok insan bu değişimi başarıyla gerçekleştirecek. (Sayfa: 169-191)
GALAKTİK İNSAN UYGARLIĞI
İlk insan uygarlığı yaklaşık 6 milyon yıl önce Lyra takımyıldızındaki en parlak yıldız olan Vega yıldız sisteminde kuruldu. Bu zaman zarfında Vega’nın insan sakinleri gezegenler arası bir kültürün başlıca ilkelerini geliştirdiler. Bu kültür, dört asli toplumsal yasa olarak sunulan iki ana prensibe dayalıydı. Bu iki prensipten ilki, bireyin kişisel evriminin önemiydi. Uygarlığın temel inancı, bireyin bilincinin bir yandan kendi ruhunu keşfederken bir yandan da başkalarına hizmet ederek tam anlamıyla gelişebileceği şeklindeydi. İkinci prensip, her insanın ruh ışığının kendine özgü biçimde parladığını söylüyordu. Her ruh ışığı birleşik insan ailesini oluşturan bilmecenin bir parçasını taşıyordu.
Galaktik uygarlığın kökeni boyutlar arası Spiritüel Hiyerarşilere dayanır. Zamanın ve uzayın spiritüel efendileri, galaksiler ve yıldız sistemleri içinde bir dizi fiziksel varlık oluşturdular. Bu gerekliydi, çünkü gezegen ve yıldızların evren boyunca yaratılışın beyaz ışığını oluşturmak için fizik koruyuculara ihtiyacı vardı. Bu amaçla Spiritüel Hiyerarşiler özel yaşam formları, çeşitli insanlar ve insan olmayan varlıklar yarattılar. Dünya insanının farkındalığı arttıkça hizmet etme ve koruyuculuk hakkındaki bilgisi de artacak ve galaktik bir uygarlığı başarıyla yaratabilecektir.
Spiritüel Hiyerarşinin başlangıçta tüm insanlara verdiği bu koruyucu doğa büyük bir armağandır, çünkü o dört demokratik ve toplumsal yasaya dayandırılmıştı. İlk yasa Bir’in Yasasıdır. Bu yasaya göre her varlığın hedefi kendi ruhsal evrim ve hizmet yolunu keşfetmesidir. İkinci yasa, yaratılışın gücünün ancak bir başka varlıkla kurulan sevgi dolu bir ilişki vasıtasıyla kullanılabileceğini söylüyordu. Başka bir insanla ilgilenip ona bakmak insanı koruyuculuğun daha derin bilgisine ulaştırıyordu. Üçüncü yasa, insanın kendisi, dostları, ailesi ve klanıyla kurduğu yakın ilişkiyi, küresel dayanışma ağını geliştiriyordu. Dördüncü yasa, klanın klanla ve gezegenin yıldız sistemiyle ilişkisini öngörüyordu, yani üçün yasasının genişletilmiş şekliydi. Her dört yasanın da kendine özgü ritüelleri vardı.
Her birey, kendini adamanın ve ruh enerjisinin anahtarının klan danışmanlarının verdiği talimatlarda olduğunu öğrenirdi. Danışmanlar klanların saygıdeğer üyeleriydi. İçsel evrimleri ve ruh güçleri onlara diğerlerini yönlendirme yetkisi veriyordu. Danışmanlar aracılığıyla verilen kültür çocukluktan yetişkinliğe kadar devam edip gidiyordu. Her bireye insanın bir amacı yerine getirmek için enkarne olduğu anlatılıyor, diğer yaşamlarının anısını unutmamaları öğretiliyordu. Bunu sağlamak için yeni doğan bebeklere ve ana babalarına özel danışmanlar atanıyordu. Lyra-Sirius kültüründe ana baba olmak, asla bitmeyen bir yaşam devresinin başlamasına olanak vermek ve buna tanık olmak demekti. Bebeğin amaçları klan tarafından da paylaşılırdı. Her bireye çocukluk döneminden itibaren gezegen ve yıldızların koruyucusu ya da idarecisi gibi davranması öğretiliyordu, bu kutsal bir görevdi.
Benlik, ayrı düşmüş ya da yabancılaşmış bir ego olarak değil, bir bilinç ağının ayrılmaz parçası olarak görülürdü. Odak her zaman sadece benliğin gelişmesini teşvik etmek değil, aynı zamanda bu benliği yaratan bağları da araştırıp keşfetmekti. Her insanın koruyucu rolünü keşfetmesi çok önemliydi, çünkü bu ruh gücünde derinlere uzanan bir süreçti.
SORULAR VE YANITLAR
Soru- Sirius’un nasıl bir gezegen olduğunu anlatır mısınız?
Washta- Sirius yıldız sistemi 9 yıldızdan oluşur, ama bunlardan dördü önemlidir. Sirius A insan olmayan varlıkları içerir, sistemi oluşturan yıldızların en büyüğü ve en parlağıdır. Sirius B, yani benim de yaşadığım gezegen galaktik insanların yaşadığı bir yerdir. Sirius C ve Sirius D depolama ve yönetim görevleri için kullanılır, çünkü biz galaksinin bu yöresindeki diğer gezegen sistemleriyle geniş çapta alışveriş yaparız.
Sirius A’nın insan olmayan yaratıkların yaşadığı üç gezegeni vardır. Bu yaratıklar bilinçli varlıklardır ve 7-8 kadem uzunluğundaki bir aslanın yapısına sahiptirler. Kedininkine benzer bir kürkle kaplı olmaları ve aslan benzeri bir yüze sahip olmalarının dışında çok insanımsı görünürler. Bu varlıklar Sirius B’yi kolonileştirdiğimiz günden beri tarihimizde önemli bir rol oynayan çok akıllı ve harika yaratıklardır.
Biz Sirius B sisteminde iki ana gezegende yaşarız. Dünyanıza benzeyen birincisi güneşimize dördüncü uzaklıktaki gezegendir. İkincisi ise güneşimizden üçüncü uzaklıktaki gezegendir. Birinci gezegene oranla daha az suyu vardır. Birinci gezegen Sirius B ilk kolonileştirilen gezegendi. Bu olay dünya zamanıyla 4,3 milyon yıl önce, Galaktik Federasyon’un ilk örgütlendiği dönemde gerçekleşti. Kolonileştirme döneminde Sirius A’daki yaratıklar bize çok yardım ettiler. Kendi gezegenlerinin dışındakileri kolonileştirmekle hiç ilgilenmiyorlardı. Bizim gezegenimiz dünyanızdan biraz daha büyüktür, görünüşü de sizinkinden farklıdır. Bir su gezegeni olarak dünyanız benzersizdir, bizimki bir su gezegeni olmamakla birlikte Pasifik Okyanusunuzun büyüklüğünde bir okyanusumuz var, okyanus bir dizi kıta ile çevrilidir.
Nerdeyse ada gibi kıtalara sahip olan gezegeninizden farklı olarak bizde kıtalar genellikle birbirine bağlıdır. Okyanusa yakın uzanan sıradağlar kıyıda küçük kumsallar bırakır, beyaz kumumuz çok azdır, bizimki daha çok kırmızımsı kahverengidir. Topraklarımız turuncu ve kahverengi bir görünüm arzederler. Sıradağların arkasındaki düzlükler bir uçtan diğer uca uzanır, düzlüklerde geniş nehirler ve göller vardır. Bize göre gezegenimiz çok güzeldir ve kolonileştirildiği günden beri orijinal faunası korunmuştur. Sizin sarı beyaz güneşinizden farklı olarak bizim güneşimiz gökyüzünde mavimsi bir tonda parlar. Gün batımımızı izleyenler bu renklerin harika turuncular, morlar ve kahverengi tonlarını içerdiğini söylerler.
Gezegenimizin üzerinde bir zamanlar sizinkinde olduğu gibi gökkubbe vardır. Bu gökkubbe Siriuslulara uzun ve sağlıklı bir ömrün yanı sıra ılıman bir iklim sağlar. Takvim yılımız sizinkinden farklıdır. Biz her biri 40 gün olan 11 aylık bir takvim kullanırız, bir yılımız 440 gün sürer. Gezegenimizi benzersiz kılan şeylerden biri de doğal güzellikleridir, ayrıca hayvan ve bitki yaşamı da çok farklıdır. Örneğin ağaçlarımızın kabukları sizinki gibi kahverengi değil, mor renktedir. Size çok ilginç gelecek şeylerden biri de, devasa yer altı kentlerinde yaşıyor olmamızdır. Ama bu kentler sandığınız gibi ilkel ve karanlık yerler değildir, ışık kentleridir. Buna ek olarak yer üstünde tapınakları olan küçük yerleşim yerlerimiz de vardır. Bu küçük yerleşimler hayvan ve bitkilerle ilişkimizi sürdürmemize ve gerçek koruyucular olarak davranmamıza olanak sağlarlar.
Soru- Hava durumunuzu ve bizim gibi depremler yaşayıp yaşamadığınızı merak ediyoruz.
Washta- Sirius’un Spiritüel Hiyerarşisi yer katmanlarının tüm devinimlerini ışık ve sevgiyle kontrol etmektedir. Bu yüzden bizde hızlı devinimlere ihtiyaç olmaz, yani bizde hiç deprem olmaz. Ayrıca gökkubbemiz sayesinde dünyadaki gibi fırtına, yağmur ve gök gürlemeleri de yaşamayız, ancak asgari düzeyde yanardağ patlamaları olur. Bu patlamalar bizler ve Spiritüel Hiyerarşi tarafından kontrol edilir.
Soru- Bize Siriuslular hakkında bilgi verebilir misiniz? Dış görünüşleri nasıldır, ömürleri ne kadardır, ne tür yiyeceklerle beslenirler, uyku düzenleri nasıldır, ne tür işler yaparlar?
Washta- Biz tam bilinçli varlıklardan oluşan bir uygarlığa sahibiz. Canlı sebze ve meyvelerin karışımı olan yemekler yeriz, hazmı kolay bu yemekleri günde iki kez yeriz. Günde yaklaşık bir buçuk ila iki saat uyuruz, çünkü saf yiyecekler ve sürekli solunan yoğun prana enerjisi uykuya olan ihtiyacımızı asgari düzeye indirir. Üç ila dört bin yıl yaşarız, fizik ve ışık bedenimiz bir olduğundan genelde ömrümüzün uzunluğunu kendimiz belirleriz. Yaşamımızın sona erdiğini hissettiğimizde daha yüksek enerji kalıplarına yükselebiliriz. Biz yaş, beslenme ve uyku açısından tamamen farklı bir toplumuz, ama en önemlisi bizim için ölüm diye bir şey yoktur. Yaşam devrelerimiz de sizinkinden çok farklıdır, örneğin çocukluk ve gençlik arasındaki devrenin tamamlanması 70 yıl sürer. Bu ilk yetmiş yıllık sürede Bir’in Yasası anlaşılabileceği noktaya kadar geliştirilir ve rehberlerin yardımıyla gerçekleştirilen bu ruhsal evrim devresinde genelde cinsel ilişki kurulmaz.
Eğitime inançta size çok benzeriz, ayrıca tatile çıkmaktan da hoşlanırız. Değişik yıldız sistemlerine ya da gezegenin değişik bölgelerine gider, oralarda meditasyon yapar, oyunlar oynarız. Sizin gibi partilere gider dans ederiz. Özellikle yaşlı üyelerin yıllar boyunca kazandıkları bilgelik öykülerini dinler, bu öyküleri birbirimize anlatmaktan zevk alırız. Biz Sirius’ta bilgeliğin kazanılmasının iki bin yıl aldığına inanırız. Bu yüzden ömürlerini tamamlama aşamasına yaklaşmış yaşlı Siriuslulara büyük saygı gösterir, onları bu partilere katılıp öykülerini bizlerle paylaşmaya teşvik ederiz. Yaptığımız önemli projeleri ya da öğrendiğimiz şeyleri paylaşmaktan da zevk duyarız.
Soru- Öğrendiklerinizi birbirinizle nasıl paylaşırsınız, gittiğiniz yerlerin fotoğraflarını ya da filmlerini mi çekip gösterirsiniz? Yoksa o yerleri telepati yoluyla zihinden zihine mi aktarırsınız?
Washta- Telepatik güçleri kullanarak iletişim kurabiliriz. İstediğimiz şeyi zihin gözümüzden geçirebilir, diğer varlığın bu imgeleri kapsüllenmiş bir versiyon olarak almasını sağlayabiliriz. Bu hiç kuşkusuz dünyalı varlıklar için hayret verici bir şeydir. Eğer bizim toplantılarımızdan birine gidecek olsaydınız bilim adamlarımızın hiçbir sözcük kullanmadan birbirleriyle telepati yoluyla konuştuklarını görürdünüz. Bununla birlikte bizim de kütüphanelerimiz var, ama asıl büyük kütüphane bilincimizdeki kütüphanedir. Biz de sizin gibi sanatın çeşitli dallarıyla meşgul oluruz, enstrüman çalar, şarkılar söyler, besteler yaparız. (Sayfa: 192-216)
LYRA-SİRİUS KÜLTÜRÜ VE KADERİNİZ
Lyra-Sirius kültürü yaklaşık 2 milyon yıl önce dünyada Hiborniyalar denen bir grup yarı eterik varlık tarafından başarıyla uygulandı. Bu Lemurya uygarlığı kurulmadan çok önceydi. Hiborniya uygarlığı dört temel toplumsal yasayı izledi ve yaklaşık bir milyon yıl süreyle bu yasalara sadık kaldı. Aynı yasalar daha sonra Lemurya uygarlığı tarafından da uygulandı. Hiborniya, Orion takımyıldızından gelen sürüngenimsi ve dinozorumsu ittifak tarafından bir milyon yıl önce yok edildi. Dünya gezegenini harabeye çeviren bu yıkımdan sonra, 900 bin yıl önce Lemurya uygarlığı tarih sahnesine çıktı. Lemurya çok farklı yıldız sistemlerinden gelen kolonilerden oluşuyordu. Bu koloniler arasında koruyuculuk sistemini tam anlamıyla kabul etmeyen ve hiyerarşik bir toplum düzenine inanan asi gruplar da vardı. Bu asiler zamanla Atlantik Okyanusunda yer alan Atlantis kıtasına yerleşerek Lemurya’yı yok etme planları hazırlamaya başladılar. Sonunda başarılı oldular, bu son yıkım yaklaşık 25 bin yıl önce meydana geldi.
Bugün göklerinizi kuşatan Galaktik Federasyon ve Spiritüel Hiyerarşi, dört temel toplumsal yasayı yeniden oluşturmanız için size yardım etmektedir. Dünyanızdaki memeli deniz yaratıklarının uzak yıldızlardaki kardeşleri yeni uygarlığı kurmak için gezegeninize geri dönmektedir. Koruyucu üçgenin iki ayağı olan Spiritüel Hiyerarşi ve deniz yaratıkları görevlerine sadık kalmışlar, şimdi sıra koruyuculuğun üçüncü ayağı olan insanlara gelmiştir. Lyra-Sirius kültürüne yeniden dönebilmek için değişim ve süreklilik kavramlarını çok iyi anlamalısınız. Bunları size öğretmek için birçok danışman gezegeninizde görevlendirilmiştir. Bu danışmanlar daha evvel sözünü ettiğimiz temel modeli izleyeceklerdir.
Galaktik Federasyon Sirius sistemindeki klan yapısını öğrenmeniz için çaba harcamaktadır. Sirius klan sisteminde 6 klan vardır: 1- Spiritüel savaşçı klanı. 2-Bilim klanı. 3- Bilim mühendisliği klanı. 4- Yönetim klanı. 5- Yaşam bilimleri klanı. 6- Yaşam bilimi mühendisliği klanı. Bu klanlar yıldız sistemi yönetim konseylerinin temelini oluştururlar. Her klan kendi içinde birtakım özel görev ve hedeflere sahiptir. Örneğin yaşam bilimleri klanı, herhangi bir gezegendeki bitki ve hayvan yaşamını anlamak ve sürdürmekle görevlidir. Yaşam bilimi mühendisliği klanının işi o gezegendeki yaşam formlarının gezegenle ve spiritüel hiyerarşiyle birliğini sağlayan işlem ve teknolojileri uygulamaktır.
Şu anda çevrenizde bulunan her şey değişim halindedir. Gereken tek şey bilincinizi genişletme ve yeni realiteyi kabul etme yeteneğidir. Bu yeni realite birçok çatışma noktasını ortadan kaldıracak ve size mucizevi yeni bir teknoloji getirecektir. Artık sadece hayatta kalabilme kavramını aşarak onurlu ve amaçlı bir biçimde yaşama kavramına ulaşmalısınız. Yeni realiteyle birlikte günbegün yeni bir uygarlık oluşmaktadır, bu Lyra-Sirius kültürünün dört temel toplumsal yasasıdır. Kim ve ne olmanız murat edilmişse o olmak üzere güçlendirileceksiniz. Sevinin, çünkü dünyanız bir kez daha galaksinin çeşitli varlıklarının ziyaretinize gelecekleri bir vitrin olacaktır.
SORULAR VE YANITLAR
Soru- Klanların ne zaman kurulduğunu, bir klanda kaç kişi olduğunu ve insanların belirli bir klana nasıl seçildiklerini anlatabilir misiniz?
Washta- Klan sistemi ilk kez Lyra uygarlığında, özellikle de Vega’da ortaya çıkmıştır. Bir yıldız sistemiyle diğeri arasındaki temel fark, klanların sayısıyla ve daha alt birimlere nasıl bölündükleriyle ilgilidir. Örneğin Sirius sistemi altı klana, Pleiades ve Andromeda sistemi ise on iki klana sahiptir. Ancak çoğu Lyra sisteminde sekiz klan vardır. Klan sistemi önemlidir, çünkü bireyin yeni enkarnasyonu için seçeceği temel görevi saptamasına yardım eder. Böylece hem evrime hem de hizmete olanak sağlayan bir yol seçerek daha sonra enkarne olmaya gerek kalmadan insanın ruhen hızla gelişmesi mümkün olur. Bu hızlı gelişim, bizim sistemimizde insanı galaktik varlık denen bir sonraki aşamaya ulaştırır. Galaktik varlık, fizik enkarnasyon zorunluluğunu aşmış meleklerden oluşan yargıçların, ruhsal danışmanlık ya da rehberlik düzeyine yükselttikleri bir varlıktır. Galaktik varlık düzeyine erişmiş bu varlıklar ruhsal doğalarına bağlı olarak birkaç tipe ayrılırlar. Daha da gelişerek ilerde Spiritüel Hiyerarşilere ya da Yükselmiş Üstatlara katılabilirler. O halde klanlar Yaradan’a daha fazla yaklaşmak için fırsatlar sunan hizmet organizasyonları olarak görülmelidir. Amaçları, her bireyin bulunduğu uzmanlık grubu içinde hedefine varmasını sağlamaktır.
Gelelim bireyin klanını nasıl seçtiğine. Bizim sistemimizde eşler çocuk sahibi olmaya karar verince bir danışmana başvurarak çocuğu dünyaya getirmek için uygun zamanı saptarlar. Kadın gebe kalmadan önce kocasıyla bir meditasyona girerek çocuğun hangi klanın üyesi olacağını belirler. Bedene girmek isteyen varlıktan önerdikleri hizmeti kabul etmesini isterler. Daha sonra müstakbel ana baba ruhun o hizmet yolunu neden seçtiğini, ana baba olarak ne yapmaları gerektiğini danışmanlardan öğrenir. Böylece doğacak çocuğun ve ana babanın gelecekte nasıl davranacakları önceden belirlenmiş olur ve enkarne olacak varlığın başarılı bir evrim yapması sağlanır.
Tüm klanda on milyonlarca insan vardır, ancak her klan 50-60 kişilik alt gruplara ayrılmıştır. Bu alt gruplar geniş ailemizi oluşturur ve bir bilinç ağı olarak işlev görürler. Gruptaki tüm varlıklar birbirlerine muazzam sevgi ve destek sunarlar. Klanlar sözcüklerle ifade edebileceğimizden daha çok şey başarırlar.
Soru- Klanlar hakkındaki sözlerinizden anladığım kadarıyla sizde hala karma olması beni şaşırttı. Bu sevgi dolu toplumda hiç karma olmadığını sanıyordum.
Washta- Bizim karma dediğimiz şey sizinkinden farklıdır. Bizim için karma, her ruhun tam yükselmiş bir varlık olabilmek için duyduğu büyük arzudur. Yükselmek, ruhun enerji modelinin azami düzeyde aydınlanması demektir, bizim karma ya da bireyin gereksinimi dediğimiz şey budur. Bir ruh bu gereksinimini giderirken tüm toplumun evrimine de hizmet etmiş olur. Bu yüzden bir klana giren her birey toplumun evrimi için gerekli bilinç ağının bir parçasını oluşturur.
Soru- Bir varlık klanını ya da görevini değiştirebilir mi, yoksa bunlar 3-4 bin yıllık yaşam devresi boyunca aynı mı kalır?
Washta- Çoğunluk hizmet klanı her ne ise onunla işe başlar, yaşamı boyunca o klandaki uzmanlık alanında kalır. Eğer yönetici olmayı seçmişlerse gruplara aracılık etmekten, ritüelleri sürdürmekten sorumlu olurlar. Eğer mühendis iseler uzay gemileri inşa etmek, kent sistemlerini sürdürmek için gerekli şeyleri yapacaklardır. Eğer bilim adamı, genetikçi ya da biyolog iseler sorumlu oldukları bilgileri uygulayacaklardır. Eğer daha fazla ilerlemek istiyorlarsa hizmet yeteneklerini danışmanlara ispat edecek sınavlardan geçmek zorundadırlar.
Genellikle Siriuslular 1500-2000 yaşlarına geldiklerinde danışman olabilirler. Birçoğu ancak 2000-3000 yaşına geldiğinde danışmanlıktan terfi ederek büyük rehber ya da bir klan rahibi olur. Bu rahipler de sonunda Zamanın Görücüleri haline gelebilirler. Sizin tabirinizle onlar büyük kahinlerdir. Galaktik uygarlıkla Zamanın Efendileri arasında aracılık yaparlar.
Soru- Savaşçı bir klandan bahsettiniz, gezegeninizdeki insanlar hiç saldırıya uğradılar mı? Savaş konusunda ne düşünüyorsunuz?
Washta- Savaş ve şiddet halkımızın çoğunluğunun karşı olduğu, hatta tiksindiği bir şeydir. Ama bu galaksinin realitesi bizi başından beri bir dizi savaşla yüzyüze getirdi. Karanlık güçlerle yapılan savaşların nerdeyse ardı arkası kesilmedi. Ancak son zamanlarda bu savaşlar son bulmuş gibi görünüyor. Geçmişte kehanet edilen büyük galaktik barışın sonunda gerçekleşmek üzere olduğunu sanıyoruz.
Biz 10 bin yıldır hiçbir ciddi saldırıya uğramadık. Orion sistemine çok yakın bir konumdayız, bildiğiniz gibi orası dinozorumsu uygarlığın savaş güçlerinin çoğunu içeriyor. Ayrıca sürüngenimsi varlıkların orduları ve uzay gemileriyle de kuşatılmış durumdayız. Kritik bir yerde bulunmamıza rağmen spiritüel güçlerimizi kullanarak düşman güçlerini gezegenimizden uzak tutmayı başardık. Sadece bir kez büyük bir savaş gücü yıldız sistemimize saldırıp uygarlığımızı yok etmeye kalkıştı.
Soru- Bize galaktik yaratılış mitinden söz edebilir misiniz? Dünyamızın geçmişte neden önemli olduğunu açıklayabilir misiniz?
Washta- Orijinal galaktik yaratılış miti, akıllı ve duyarlı fizik varlıklar için 50 milyon yıl önceye, birçok insan olmayan tür içinse daha da eskiye dayanır. İnsan olmayan türlerin bazıları fizik formdan eterik ışık formuna geri dönmüşlerdir. Daha yakın bir tarihte, 6 milyon yıl önce Lyra takımyıldızındaki Vega’da insanlara sezgi, bilinç ve uygarlığın ilkeleri verildi. Yaratılış miti 100 ışık-yıldız sistemi olduğunu söyler. Sizin sisteminiz bu 100’den biridir ve Sirius’a en yakın olanıdır. Siz karanlığa ışık getirecek muhteşem bir deneyin vitrinisiniz.
Galaktik insan yaratılış miti başlangıçta büyük karanlığın olduğunu söyler. Karanlık oradaydı, çünkü Yaradan ışığın karanlığın içinden çıkacağı bir yaratılış gerçekleştirmeye karar vermiş ve bu zor işi başarmaları için Zamanın Efendilerini görevlendirmişti. İşte çok çok uzun bir zaman boyunca Zamanın Efendileri zamanın büyük nabız atışını yarattılar. Sonra En Yüce Yaratıcı Gücün kudretiyle zamanın nabzı karanlıkta atmaya başladı, büyük bir ışık ortaya çıktı ve herşey ondan kaynaklandı.
Yaratılışlardan biri tüm yıldızların ve galaksilerin doğuşuydu, onlar karanlıkta asılı olan büyük ışıklardı. Ama aynı zamanda karanlık da Tanrının ilk yaratılış planının bir parçası olarak kendi karanlık ışığını yarattı. Böylece karanlık bile daha sonra Zamanın Efendilerinin aşağı indirdikleri kutsal beyaz ışığa dönüştürülecek bir ışığa sahip olacaktı. Böylece hem ışık hem de karanlık başlangıçta aynı yaratılışın parçalarıydı. Her birinin kendi boyutlarını ve düzeylerini yaratmalarına olanak sağlanmıştı. Bu düaliteyi ve çevremizdeki her şeyi mümkün kılan çeşitli türdeki spiritüel enerjileri meydana getirdi. Sonra bu düaliteden hem karanlık hem de ışık semavi varlıklar ortaya çıktılar, hem ışık hem de karanlıktan yaratılmış birçok türün ilk örneği oldular. Işık güçleri birçok türü yaratmıştı, bunlardan biri de Vega sistemindeki büyük bir primattı. Vega yaratılış enerjileri bugün insan denen şeyi meydana getirdiler ve semavi orduların enerjileri bu insanın gelişip galaksiye yayılmasını sağladı.
Güneş sisteminiz, Vega’dan ilk insan prototipini getirecek 100 sistem arasına seçilmişti. Sonra dünyanıza ilk eterik uygarlık verildi. İşte bu yüzden dünyanız kutsanmış bir konuma sahiptir. Bu yarı eterik uygarlık dünyadan çekilmeye mecbur edildiğinde, dünyaya geri dönüp insan uygarlığını bir kez daha kurmaya yemin etmişti. Ancak geçen birkaç milyon yıl içinde bu yemin gerçekleştirilemedi. Dünyanın son 10 bin yılı felaketler getirdi. Bu talihsizlik, Atlantisliler 25 bin yıl önce Lemuryayı yok ettikleri zaman başlamıştı. (Sayfa: 217-241)
GALAKTİK FEDERASYON
Galaktik Federasyon 4,5 milyon yıl önce boyutlar arası karanlık güçlerin bu galaksiye hükmetmelerini ve onu sömürmelerini önlemek için kuruldu. Karanlık güçler Samanyolu Galaksisini katı kalpli varlıklarıyla tohumladılar. Sürüngenimsi ve dinozorumsu bu varlıklar galaksiye yayılarak binlerce yıldız sistemini kolayca fethettiler ve sonunda benzer teknolojiye sahip akıllı ve duygulu varlıkların bulunduğu bir bölgeye ulaştılar.
Bundan yaklaşık 4 milyon yıl önce kısa ama barbarca bir yıldız savaşları dönemi yaşandı. Sınırlı bir kapsamda da olsa bu savaş ve barış dönemleri zamanımıza kadar sürdü. Galaksi boyunca saldırılar sürerken bizler daha organize hale geldik, hem galaksiyi savunmak hem de insan ve insan olmayan uygarlıklar arasındaki koordinasyonu sağlamak için örgütlenmemizin gerekli olduğunu anladık. Galaktik Federasyonun bünyesinde 100 binin üstünde yıldız sistemi vardı. 1988 ile 1993 yılları arasındaki yeni katılımlarla üye sayısı yaklaşık 200 bine yükselmiştir. Federasyonun, galaksiyi savunmanın yanında keşif, teknoloji değiş tokuşu ve kültürel ilişki gibi görevleri de vardır. Galaktik Federasyon bilim adamlarını henüz birliğin parçası olmayan yıldız sistemlerine de göndermekte, 14 bölgesel konseyi vasıtasıyla gezegenleri, yıldız sistemlerini kontrol etmekte, bir yandan da üyelik kriterlerini karşılayacak yeni uygarlıklar aramaktadır. Üyelik kriterleri teknolojik ve ruhsal düzey, kültürel gelişim gibi birçok alanı kapsar. Yapılan bilimsel değerlendirmelerden sonra üyeliğe kabul edilecek uygarlıkla temas kurulur.
Sirius Yönetim Konseyi ve Spiritüel Hiyerarşinizin çabaları sayesinde gezegeniniz ve güneş sisteminiz üyelik kurallarından muaf tutulmuştur. Çünkü güneş sisteminiz hem önemli bir vitrindir, hem de özel bir konumu vardır. Bu yüzden dünyanız 5 Mart 1993 tarihinde Galaktik Federasyon üyeliğine kabul edildi. Bu kabul, Galaktik Federasyonun kurtarma misyonunu yasal olarak oluşturmasına ve dünyaya iniş için ilk temas takımını görevlendirmesine olanak sağladı.
Galaktik Federasyonun uzay misyonu iki bölümden meydana gelir. İlk bölüm bilim ve keşif takımlarından, ikinci bölümse savunma güçlerinden oluşur. Bilim ve keşif güçlerinin üç amacı vardır. Galaksinin çeşitli bölgelerine yeni üyeler bulabilmek için keşif ve inceleme takımları göndermek, Federasyona kabul edilecek üyeleri değerlendirmek için bilim heyetini görevlendirmek ve yıldız sistemlerinde yaşayan varlıkların bilinç ve teknoloji düzeylerini değerlendirmek. Bu kriterler bilim adamları tarafından Federasyonun yetkili konseylerine rapor edilir. Bilim adamlarına her zaman savunma güçlerinin bir birimi eşlik etmektedir.
Son zamanlarda galaksinin Siriusa yakın bölgelerindeki dinozorumsu ve sürüngenimsi gruplar bizimle yaptıkları tüm savaşlara ve düşmanlıklara son vermek istediklerini bildirmiş, hatta Galaktik Federasyona üyeliğe kabul edilmeleri için ricada bulunmuşlardır. Bu son derece şaşırtıcı olay, galaksinin her yanına ışığı yayma misyonumuzun başarıya ulaştığının ve şimdiki yaratılışın amacı hakkındaki kadim kehanetlerin artık gerçekleşmekte olduğunun bir kanıtı olarak kabul edilmektedir.
Galaktik Federasyonun irtibat gruplarında iki milyarı aşkın görevli çalışmaktadır. Bu bölüm Federasyonun akıllıca kararlar verebilmesi için gerekli bilgileri toplar. Federasyonun en küçük biriminden en büyüğüne kadar her yerde irtibat görevlileri bulunur. İletişim ağları kendi içlerinde konseylere veya forumlara ayrılırlar. En yüksek irtibat konseyi Vega yıldız sisteminde yerleşmiş olan Ana Galaktik Federasyon Konseyidir. İkinci düzeydekiler çeşitli bölgesel konseylerdir, federasyonda halen 14 bölgesel konsey vardır, bizi ilgilendiren en önemli bölgesel konsey Sirius Bölgesel Konseyidir. Güneş sisteminiz er geç bu konseye üye olacaktır. Bölgesel konseyler çeşitli zorlukları çözen bir mahkeme olarak görev yapar, bölgelerindeki politikayı saptarlar. Ayrıca yıldız sistemleri arasındaki sorunları çözer, kültürel ve teknolojik alışverişe aracılık ederler.
Bölgesel konseylerin dışında bir de yerel yönetim konseyleri vardır. Bunlar ya basit bir yıldız sisteminin ya da 20 veya daha fazla yıldız sisteminin oluşturabileceği yerel konseylerdir. Siz dünyalılar ve güneş sistemindeki diğer üyeler eninde sonunda yerel bir yıldız sistemi konseyi oluşturacaksınız. Katılacağınız Sirius Bölgesel Konseyindeki en büyük yıldız ittifakı, yaklaşık 50 farklı yıldız sisteminden oluşan Pleiades Yıldız İttifakıdır.
Galaktik Federasyon dünya insanlarını sömürmek için burada değildir. Biz insanları yüksek bilinç düzeyine ulaştırmak, kuşatılmış bir gezegeni kurtarmak için buradayız. Yaşadığınız bunca zorluktan sonra yaşamın ve sevginin ihtişamını sadece günlük yaşamınızda deneyimlemeyi değil, bu olumlu enerjiyi galaksinin her yanındaki diğer varlıklara ulaştırmayı da hak ediyorsunuz. Şimdi Galaktik Federasyonun dünyayla kurduğu temas sürecini gözden geçirelim.
Galaktik Federasyonun güneş sisteminizdeki rolünü yeniden belirlemesi, 1950’lerde Agarta ya da Şambala dediğiniz büyük uygarlığa tayin edilen özel bir irtibat ve kültür grubuyla başladı. Daha sonra Galaktik Federasyon tarafından bu gruba bazı dünyalıları uyandırmak için ilk geniş çaplı teması gerçekleştirme görevi de verildi. İlk seçilen ve temas kurulan dünyalılar bilimsel eğitime ve birikime sahip olanlardı. Bunların olası bir medya teması için iletişim görevi yapacakları umuluyordu. Federasyon ayrıca gezegeninizdeki devletlerle ve Birleşmiş Milletlerle temas kurmanın zorluklarını yenmek için irtibat ve kültür takımları oluşturmaya başladı. Uygarlığınız dünyayı çevresel bir yıkıma sürüklediği için yapılacak bir tahliyeyle insanları yıkımdan kurtarmak, sonra dünyada insan ırkını yeniden tohumlamak için 1960’ların sonunda bir temas takımı kuruldu, ancak sınırlı denetleme rolüne sahip bir takımdı bu.
1980’lerde Galaktik Federasyon dünyada olan bitenleri sadece bir kıyamet süreci olarak değil, ama bir değişim dönüşüm ve aydınlanma süreci olarak da görmenin gerekli olduğunu anlamaya başladı. Bu gelişmeler yeni tip bir organizasyona ihtiyaç gösterdi. 1980’lerin başlarında oluşturulan organizasyona İlk Temas Takımı dendi. Takımın misyonu 1950’lerde, 1960’larda ve 1970’lerde ilk temas takımını yaratan kavramlara kıyasla çok genişletilmişti. Son temas takımı kitlesel bir teması yapabilecek nitelikteydi. Aynı dönemde Siriuslular yeni bir gelişmeden haberdar oldular. Memeli deniz yaratıkları ve dünyanın Spiritüel Hiyerarşisi, Federasyona ilk temas senaryosunu kitlesel yükseliş işlemini de içeren bir senaryoyla değiştirmelerini bildirdi. Bu yeni realite Siriusluların, Sirius Bölgesel Konseyini siyaset değişikliğine ikna etmek için geniş bir kulis faaliyeti yapmasına sebep oldu. Bu siyaset değişikliği 1980’lerin sonlarında etkisini göstermeye başladı ve Siriusluların güneşin kutbiyetini değiştirerek yükseliş sürecinin gerçekleşmesi için yöntemler araştırmasına olanak sağladı. Yapılan araştırmalar, güneş sisteminizi Lemurya zamanındaki haline döndürmek için buraya birçok bilimsel grup getirmenin gerekli olduğunu gösterdi. Daha sonra bu onarma işlemi gezegeninizle ilgili tüm bilim ve uzay misyonları için başlıca yol gösterici prensip haline geldi.
Bu değişikliğin sonucu olarak 1980’lerin sonlarında çok güçlü bir ilk temas takımı resmen kuruldu. İsmi temasın başlangıcına kadar açıklanmaması gereken yeni bir lider atandı. Bizi şimdi gerçekleştirmeye hazırlandığımız kitlesel iniş sürecine götüren de onun iki yılda kaydettiği önemli ilerleme oldu. Sirius Bölgesel Konseyi oluşturulan bu ilk temas takımına tam yetki vermiştir, temas takımının kumanda kurulu 50 üyeden oluşmaktadır. Bu takımın görevleri şunlardır: Dünyanın Spiritüel Hiyerarşisiyle bağlantı kurmak, gezegenin çevresini yeniden düzenleyip iyileştirmek, kültürel yardım yapmak, gezegene inişi sağlamak, dünyanın biyosferini yeniden düzenleyerek eski haline getirmek ve Galaktik Federasyonla dünya arasında irtibat kurmak.
Kitlesel inişler gerçekleştiğinde dört gruptan oluşan geçici bir yönetim konseyi oluşturulacaktır. Bu gruplar şunlardır: 1- Rab Metatronun Merkezi Güneş Konseyinden seçilmiş üyeler. 2- Agarta (Şambala) Yönetim Konseyinden birçok üye. 3- Galaktik Federasyonun temsilcileri olarak seçilmiş Siriuslu kültür ve irtibat danışmanları.
4- Gezegensel savunma grupları. Bu konseyin yerini ne zaman kalıcı bir konseye bırakacağı konusunda son sözü ise Rab Metatronun Merkezi Güneş Konseyi söyleyecektir.
Sevgili dünyalılar, Galaktik Federasyonun ilk temas takımının sizden istediği tek şey insan bilincinde büyük bir değişimin meydana gelmek üzere olduğunu kabul etmenizdir. Siz dünya insanları dini metinlerinizdeki kehanetlerde bildirilen hayranlık verici bir kader yoluna girmek üzeresiniz!
SORULAR VE YANITLAR
Soru- Lusifer isyanının güneş sistemini ve dünyamızı nasıl etkilediğini anlatır mısınız?
Washta- Lusifer isyanı, ışık ve karanlık güçlerinin milyonlarca yıl süren mücadelesini ifade etmek için insanların ürettiği bir kavramdır. Karanlık gücün bu isyanı yaklaşık olarak 35-40 milyon yıl önce galaksiye yayılmış ve birçok acının yaşanmasına sebep olmuştur. Ancak bu isyan dönemi şimdi bir ışık dönemine dönüşmektedir.
Soru- Ne kadar evren olduğunu söyleyebilir misiniz?
Washta- Eğer evrenlere boyutlar olarak bakarsanız onlar sonsuzdur. Eğer fiziksel ve spiritüel bir evren olarak bakarsanız sadece iki evren olduğunu söyleyebiliriz. Burada anahtar tanımlamadır. Bu fiziksele karşı spiritüel şeklinde bir kavram mı olacaktır, yoksa aşağı ve yukarı boyut şeklinde bir kavram mı olacaktır? Bu zamanda tüm yaratılışta düalite vardır. Şunu unutmayın ki dördüncü ve beşinci boyuta yükseldiğinizde boyutlar tamamen spiritüel hale gelirler. Bu yüzden realitenizin temelini meydana getiren üçüncü boyutun fizik yapısı daha üst boyutlarda varlığını sürdüremez.
Soru- Tam bilinçli varlıklar olarak Siriusluları hangi boyuta koymamız gerekir?
Washta- Biz üçüncü boyutta bulunan tam bilinçli varlıklarız. Sizden farkımız diğer boyutların meleksi güçleriyle iletişim kurabilmemizdir. Üstelik biz tam anlamıyla koruyucu bir türüz. Diğer boyutlarla iletişim sizin gezegeninizde sadece bazı nadir bireyler tarafından kurulabilir, oysa bizim için uygarlığımızın olağan deneyimidir. Ayrıca biz fizik bedenimizi ışık bedene dönüştürebiliriz, yani bir dünyalıya göre aniden ortadan kaybolabilen varlıklarız. Kısaca, istediğimiz anda bedenimizin frekansını yükseltebilme yeteneğine sahibiz.
Soru- Karanlık güçler arasında yer alan insan olmayan varlıklar hakkında konuşabilir misiniz? Onlar da sizin yeteneklerinize sahip midir?
Washta- Evet, farklı bir eğilime sahip olmalarına rağmen onlar da bizim yeteneklerimize sahiptirler. Tam bilinçliliğin farkındalığı ve yetenekleri içe, egoya doğru saptırıldığında büyük sorunlara neden olabilir. Bu sorunlar sevecen bir niyet olmadan büyü yapan insanlarınız tarafından da deneyimlenmiştir. Galaksideki savaşların temelinde de bu yetenekleri yanlış yerde kullanma eğilimi yatar. Ama ışık karanlığı dönüşüme uğratmak üzeredir.
Soru- İnsan ruhu dağıtılabilir mi? Bir insan, ruhu dağıtılacak kadar kötü bir şey yapmış olabilir mi?
Washta- Buna benzer bir şey galaksiler arası savaşta meydana gelmiştir. Savaş sırasında insan ruhunun ışık bedenini parçalayıp birçok boyuta dağıtabilen silahlar kullanılmaya başlandı. Ruhu parçalanan varlık bu ışık bedeni yeniden inşa etmek zorundaydı. Ama geçmişte ruhun tamamen yok edilmesi diye bir şey yaşamadık. Ruhu yeniden bir araya getirmek ortalama bin ila iki bin dünya yılı alır. Bir araya getirilen ruh tekrar enkarnasyon sürecine girer ve ışığa doğru ilerlemeye devam eder.
Soru- Lemurya döneminden bu yana Lemurya ideallerini uygulayabilen bir ulus ya da devlet oldu mu?
Washta- Gezegeninizin yüzeyinde değil, ama yer altında böyle bir uygarlık kuruldu. Efsanelerinizde Agarta ya da Şambala denen bir uygarlık var. Bu uygarlık, tüm kıtaları bugün Tibet denen ülkenin altındaki başkente bağlayan muazzam bir iletişim ağı oluşturmuştur. Agarta Spiritüel Hiyerarşilerle işbirliği yapmaktadır. Gezegeniniz tam bilinçli hale geldiğinde onlar yeniden yeryüzünde yaşayan insanlarla birleşecekler.
Soru- Artık birçok insan olmayan karanlık gücün de Galaktik Federasyona katılmak istediği göz önüne alındığında, galaksimizdeki savaş ve şiddeti durdurmak ne kadar zaman alacak?
Washta- Gelecek 100 yılın savaş ve şiddeti sona erdireceğine inanıyoruz. Biz aynı zamanda sadece güneş sisteminizde değil, çok uzun süre karanlıkla savaştıktan sonra tüm galakside ışığın yükselmekte olduğuna da inanıyoruz. Karanlık güçlerin ışığa doğru gösterdikleri inanılmaz eğilim nedeniyle bu böyledir. Şimdiki durumda galaksinin yarıdan fazlası ışığa geçmiştir, oysa 1980’lerin başında bu sayı galaktik nüfusun bir çeyreğinden daha azdı. Eğer değişim bu hızla devam ederse gelecek yüzyılın sonunda tüm galaksinin yükselebileceğini tahmin ediyoruz. İletişim kurduğumuz birçok galaksi de bu tür olumlu değişimler içinde olduğunu bildirmektedir. Onların gözlemleri de ta zaman tahminlerine kadar bizimkilerle uyuşmaktadır. Bu yüzden galaktik aydınlanmanın yaklaştığından şimdi daha eminiz.
Soru- Şu anda Galaktik Federasyon kaç galaksiyle üyelik için görüşmeler yapıyor?
Washta- Yaklaşık 50 galaksiyle görüşmeleri sürdürüyoruz. Bu galaksilerden ikisi üyeliğe kabul edilmiş durumda. Gelecek 20-30 yıl içinde birçok bağlantı kurabileceğimizi umuyoruz. Bize göre galaksimizde şaşırtıcı ve hayranlık verici bir değişim sürmekte, ışığın büyük miti (ilahi kehanet) gerçekleşmektedir! Hem Spiritüel Hiyerarşinin, hem de Zamanın Efendilerinin galaksinin enerjilerini ışığa yöneltmek için oluşturdukları muazzam enerjiler karşısında hayranlık duyuyoruz.
Soru- Asi yaratılışlı olduğumuzu söylediniz, foton kuşağına girdiğimizde asi tavırlarımız değişecek mi?
Washta- Enerji değişimi meydana gelirken hala bir derece asilik olacaktır, çünkü birçok çocuğa yanlış kavramlar öğretilmiştir. Ancak gözlemlerimize dayanarak bu asi kabuğun altında büyük bir meleksi ışığın yattığını söyleyebiliriz. İnsanoğlu tam bilince ulaştığında bu meleksi ışık bedenle daha kolay birleşecek ve yeni bir uygarlık yaratacak etkileri oluşturacaktır. Gezegeninize hem karanlık hem de aydınlık verilmiştir. Şimdi bu ikisini birleştirerek benzersiz bir uygarlık yaratacaksınız. Bir benzetme yaparsak, ilkokula yeni başlayan çocuklar olmanıza rağmen hızla galaksinin birçok uygarlığına ders veren profesörler gibi olacaksınız.
Soru- Dünya ile yapacağınız teması, asi yaratılışlı insanlar dünyanın içişlerine bir müdahale olarak algılayabilirler mi?
Washta- Tüm insan ruhlarına gezegeninizde enkarne olmadan önce iki prensibi kabul etmek zorunda oldukları bildirilmiştir. 1- İlahi bir müdahalenin ne zaman ve nasıl olacağına Spiritüel Hiyerarşi karar verecek. 2- İlahi müdahaleden sonra insanlar dünyanın koruyucuları olarak görev yapacaklar. Bu yüzden Spiritüel Hiyerarşi büyük iniş gerçekleştiği zaman bizimle, yani Galaktik Federasyonla yeryüzüne inecektir. (Sayfa: 242-268)
KİTABA KONULAN EKLER
Bu kitapta okuduğunuz foton kuşağıyla ilgili bilgileri zenginleştirmek ve bakış açınızı genişletmek için bu konuda yayımlanmış çeşitli kaynaklardan alıntılar yapmayı uygun bulduk. Aşağıdaki alıntı 1991 yılında yayımlanan “Tanrı-Ben” adlı eserden alınmıştır.
Güneş sistemimiz yaklaşık olarak her 25-26 bin yılda bir Pleiades’in merkezi güneşi Alcione çevresindeki bir dönüşünü tamamlar. Bu yörünge Alcione’a en yakın ve en uzak iki noktaya sahiptir. Merkezi güneşe en uzak noktada insanoğlunun bilinci “karanlıktadır.” Merkezi güneşe en yakın nokta ise uyanış ve aydınlanma noktasıdır.
1961 yılında bilim adamları uydular vasıtasıyla Pleiades’i kuşatan foton kuşağını keşfetti. Güneşimizle birlikte dünyamız her 25.860 yılda bir Pleiades’in çevresindeki dönüşünü tamamladığından, yaklaşık her 12.500 yılda bir bu foton kuşağının orta noktasına ulaşır. Foton kuşağını bir ucundan öteki ucuna geçmesi ise aşağı yukarı 2 bin yıl alır. Yani kuşağı terk ettikten sonra güneş sistemimizin ona tekrar girmesi için 10.500 yılın daha geçmesi gerekecektir. Bu devre de bir takım daha büyük devrelerin içinde yer alır. Son devreyi diğerlerinden ayıran şey, bunun (tüm devreleri kapsayan 206 milyon yıllık büyük devre de dahil olmak üzere) tüm diğer devrelerle birlikte tek bir “uyumlu hizalanma” noktasında sona ermesidir. (Harmonic Convergence)
1962 yılında foton kuşağının etki alanına girdik. Yapılan hesaplar 2011 yılında kuşağın ana akış bölgesine gireceğimizi gösteriyor. (St. Germain, gerçek geçişin Aralık 2012’de olacağını bildiriyor) Bu evrenin azami genişleme noktasına ulaşacağı zamandır. Doğu mistisizmi evrenin bu büzülme ve genişleme ritmini “Tanrının soluk alıp vermesi” olarak tanımlıyor. Her soluk bu boyutta 11.000 yıllık bir süreyi kapsıyor. Bu zaman çerçevesinin büyük devrelere, güneşimizin merkezi güneş Alcione çevresindeki dönüşüne denk gelmesi bir rastlantı değildir. Süper bilince geçiş ya da Mesihin İkinci Gelişi foton kuşağına girişle paralel bir biçimde, tam da genişlemeyle büzülme arasında, yani hareketin durduğu anda vuku bulacaktır. Yapılan hesaplar foton kuşağına 208 bin kilometre hızla gireceğimizi göstermektedir. Bu giriş göz açıp kapayıncaya kadar gerçekleşecektir. Foton kuşağının enerjisi spiritüel ve eterik yapıdadır, fiziksel değildir, ama fizikle etkileşime girip onu etkiler.
İnsanlığın büyük çoğunluğu asıl kaynağını ve dünyadaki amacını unuttuğu için ışık devreleri ikili bir amaca hizmet eder, “olgunlaşmış” ruhları Öz’ün ışığına alır, zayıf ve henüz olgunlaşmamış olanları bir erteleme devresine sokar. Bu bir ayıklama sürecidir, yani 10.500 yıllık enkarnasyonlar devresinde yüce sevgiyi varlıklarının özü olarak tanıyıp kabul edemeyen bireylere bir şans daha verilir. Yalnızca bu anlamda bir “Hüküm Günüdür.” Ama kendini yargılayıp hüküm veren insanın kendisidir.
Bilim adamları evrenin ufkunda görünen bu altın nebulanın ne olduğunu bir türlü anlayamıyorlar. Bu altın öz Mesihin İkinci Gelişinin fiziksel tezahürüdür, o Yeni Çağdır. Eşiği geçip altın nebulayla bir olduğunuz zaman artık süper bilinçle bir olacaksınız. O paralel evrendir, gelmekte ve bu evreni kucaklamaktadır. Geçmişe kıyasla şimdi daha yüksek bir rezonansta titreşmektedir. Davut Peygamber zamanından bu yana ışığa geçişle ilgili kehanetler iki noktada doğrudur. Bitiş zamanına yaklaşıyor ve Tanrı çağına giriyoruz. Ancak korkunç kıyamet kehanetleri konusunda şu açıklamayı yapmak zorundayız. Korkular, insanoğlunun düşünce ve davranışlarını değiştirmeye direnmesinin direkt yansımasıdır. Eğer insan sevgi enerjisiyle uyum içine girerse korkunç durumlarla ilgili kehanetlerin gerçekleşmesi gerekmez. Karanlıktan ışığa geçiş sadece dünyayla ilgili değildir, evrensel bir geçiştir. Bu yüzden ışık ve karanlık güçleri kendi taraftarlarına yardım etmek üzere evrenin her köşesinden dünyaya akın etmektedir.
Griler olarak da bilinen güçlerin dünyalı egemenlerle işbirliği yaptığını artık herkes biliyor. Ama içiniz rahat olsun planları başarısızlığa uğrayacaktır. Onlar İsyankar Işının ve egonun uşaklarıdır, en korktukları şey Işık Ailesidir. Işık Ailesi yüksek boyutlardan gelen ve binlerce yıldan beri size hizmet eden varlıklardan oluşur. Onlar geçişten önce korkunun maskesini düşürmek için gelen dev bir gücün ancak yarısıdır, diğer yarısı ise Sevgi Ailesidir. Onlar da şimdi buradadır, ama büyük bölümü henüz çocukluk çağındadır. Işık Gücü eğitir, Sevgi Gücü ise alışılmadık yöntemlerle olayları etkileyip değiştirir.
Geçişin nispeten yumuşak olacağına dair her türlü işaret var. Bizi bazı değişikliklerin, yer yer de büyük çalkantıların beklediği aşikar, ama bunlar görünürdeki olumsuzluklarına karşın yapıcı değişiklikler olacaktır. Eski intikam, nefret, korku, baskı, hırs ve bağışlamazlık duygularını bırakmayanların Işık Çağında yerleri olmayacağı için buradan ayrılacakları kesin. Hiç değişim vaat etmeyecek kadar maddeciliğe gömülmüş binlerce ruhu bu kattan ayıran her deprem, sel felaketi ve kasırgayla bu süreç zaten başlamış durumda, bu minval üzere de devam edecek. İlahi Sevgiyle uyum içine giren her birey doğru zamanda doğru yerde olacaktır, onlar bulundukları yeri hiç umursamayabilirler!
Bitiş zamanı aslında zamanın sonudur, yaşamın sonu değil. O aslında yeni bir başlangıçtır, hayatı gerçekten olduğu gibi sonsuz bir şimdi olarak deneyimleyeceğiz. Maya takvimi de 2012 yılında sona eriyor. Bu takvimin son katununa (1 katun= 20 yıl) 1992 yılında girdik. İncil bitiş zamanından “Büyük sevinç günü” diye söz eder, Mesihin İkinci Gelişi diye! Sayısız kehanet de bu bilgiyi onaylıyor.
Kutuplar değişmeyecek, dünyanın ekseni bir yana yatmayacak, ama manyetik kutupların elektromanyetik yükleri tersine çevrilecek. Foton kuşağı atom altı düzeyde çalışarak her bir atomun aura ışınımını görülebilir şekilde yaymasına neden oluyor. Bu yüzden tüm dünyanın biyosferi parlayacak, insan bedenleri de parlayacak! Tüm dünya üzerinde tek bir karanlık yer, bir gölge bile kalmayacak. Her yer Öz’ün ışığının parlaklığıyla aydınlanacak. Gündüz ve gece ikiliği sona erecek, dünya dönmeye, güneş parlamaya devam edecek, ama yıldızlı gökyüzü geçmişe ait bir anı olacak, çünkü ışık her yanı kaplayacak. Gelecek olan şey ışığın karanlıkla, dünyanın cennetle evliliğidir. Gerçek BENLİĞİMİZ tam anlamıyla bu boyuta girecek, böylece gerçek anlamda ilk kez burada olacağız. Zaman sona ereceği için yaşlanma da olmayacak, hastalıklar geçmişe ait rüyalar haline gelecek.
Foton kuşağı Manasik Halka olarak da adlandırılır. Manasik sözcüğü Manaseh kökünden gelir ve “unutturan” demektir. Bedeninden ayrılan ruhun anıları nasıl bir süre sonra silikleşirse, insanlık da üçüncü boyuttan dördüncüye geçtiğinde geçmişini unutacaktır. Foton kuşağının atmosferimizle etkileşimi başlangıçta gökyüzünün kayan yıldızlarla doluymuş gibi görünmesine neden olacaktır. İncilde yer alan şu kehanet pek yersiz görünmüyor. “Tüm yıldızlar gökyüzünden dökülecek ve artık gökyüzü olmayacak…” Bunlar Manasik ışımanın etkilerinden birkaçıdır. İnsanlar arası iletişim o zaman doğrudan doğruya olacak, en küçük kibir veya reddetme auramızın büzülüp donuklaşmasına neden olacak ve sözcük ışık haline gelecek. Üçüncü boyuttan dördüncüye, fizikselden eteriğe geçeceğiz, ama fiziksel olanın farkındalığını yitirmeyeceğiz. Bedenlerimiz daha hafif olacak. Birçok varlık bedenini canlı besinlerle (taze sebze) beslerken, birçoğu da direkt eterden beslenecek. Maddenin yönlendirilmesi ve yaratılması da mümkün olacak.
Uzaylı kardeşlerimizin sunduğu yardım sayesinde gerçekleştirilen teknolojik ilerlemelerin yanında, “Üçüncü Türden Karşılaşmalar” gibi filmler çocuklara söylenen ninniler gibi kalacak! Ulaşım sistemi öyle gelişecek ki bugünün jet uçakları hantal kağnılar gibi kalacak. Bazı varlıklar ruhsal gelişim düzeylerine göre düşünce gücüyle yolculuk yapabilecekler. En büyük değişim sınırlı farkındalıktan süper bilince geçiş olacak, geçişten önce dünya dışı varlıklar bizi ziyaret edecekler.
Foton kuşağına dünyanın mı, güneşin mi önce girdiğine bağlı olarak ya önce birkaç gün karanlık olacak ve onu aydınlık günler izleyecek ya da bunun tersi olacak. Son zamanlarda medyumlar kanalıyla bilgi veren bazı varlıklar önce 12 gün aydınlık olacağını, bunu 12 günlük karanlık bir devrenin izleyeceğini, bunun da “işi ağırdan alıp oyalananları” düşünce ve davranışlarını değiştirmeye, korku yerine sevgiyi seçmeye yöneltmek için bir tür “gözdağı” olarak tasarlandığını söylüyorlar. Ancak bu bir tasarı olarak el altında bekletiliyor, bu konuda asıl belirleyici etkenin insanlığın bilinç düzeyi olduğu söyleniyor. Geçmişte her 10.500 yıllık karanlık devrenin sonunda meydana gelen küresel temizlik ruhsal ve fiziksel tüm kirliliğin ortadan kaldırılmasını garantiliyordu. Ancak aktarılan mesajlar geçişten önce kapsamlı fiziksel değişikliklerin gerekli olmadığını, çünkü insanlığın şimdiki kadar yüksek bir anlayış ve idrake daha önce asla erişmediğini bildiriyorlar.
1987 yılında görünmeyen alemdeki kardeşlerimiz, yani Beyaz Kardeşlik gezegenin çevresine özel bir enerji bandı yerleştirdi. Bu enerji bandının amacı duyguları büyütmek ve hızlandırmaktı. Böylece baskı ve zulüm yapanların daha baskıcı, korkanların daha korku dolu, sevecen insanların ise daha sevgi dolu hale geldiklerini gördük. Başka bir deyişle bilinçteki bölünme giderek daha çok vurgulandı. Bu seçimi teşvik etmek için tasarlanmıştı, çünkü yalnızca ışığa uyumlanmış olanlar ışığa geçecek, korkuları yüzünden geride kalanlarsa ışığa katılamayacaktı. Bunun nedeni şudur: Korktuğumuz şeyi reddederiz, her neyi reddediyorsak onu yargılarız ve yargılanan her şey hayatın büyüsünden dışlanır. Bu yüzden o şey yargılanmadan kabul edilene kadar kendini tekrar tekrar sunmak zorundadır. Er geç herkes seçim yapacaktır, sevgiyi seçmekte isteksiz olanlar bu seçimi ancak hor görülmez ve yargılanmazlarsa yapabilirler. Aksi takdirde onları korkuyu bırakmaya değil, korkuya marazi bir düşkünlüğe itersiniz.
Aşağıda yer alan mesajlar, ABD’de önde gelen bir Yeni Çağ dergisinde yayımlanmıştır. Önce 20 Şubat 1995’te ruhsal rehber Zoosh tarafından bir medyum aracılığıyla verilen mesajı sunuyoruz.
Foton kuşağı şu anda yaşanıyor. Şu anda foton kuşağının aurası dünyaya tamamen nüfuz etmiş durumda, tüm duyarlı kişiler bu alanı hissedip etkileniyorlar. Bu durum 12 Şubat 1995’te başladı. Şimdi kısıtlayıcı ve yıkıcı tutum içindeki tüm bireyler, kuruluşlar, örgütler ve hükümetler bu enerji tarafından silkeleniyorlar. Eğer aniden ortaya çıkan bir rahatsızlık yaşıyorsanız kesinlikle paniğe kapılmayın, çaresiz bir hastalığa yakalandığınıza sakın inanmayın. Bu çözümlenip halledilmemiş duygularınızın, eğer şimdi halledilemezse hayatınızın sonuna doğru bir hastalık olarak tezahür edeceğini gösteren bir uyarı, ama fiziksel rahatsızlık şeklinde gelen bir uyarı. Foton kuşağı dünyanızı tam anlamıyla sarıp ona nüfuz ettiğinde, ister duyarlı olun ister duyarsız hepiniz etkileneceksiniz.
Foton kuşağı dünyanıza tam anlamıyla nüfuz ettiğinde bazı değişikliklere tanık olacaksınız. Bu kuşak hayvanları nasıl etkileyecek? Aura alanı şimdiden hayvanlar üzerinde belirli etkiler yarattı. Onlar daha sık doğum yapmaya, türlerini azami düzeye çıkarmaya çalışıyorlar. Bir şeyin yaklaşmakta olduğunu ve ne olursa olsun sayılarını artırmaları gerektiğini hissediyorlar. Hayvanlar giderek daha çok bölgeci olacak ve insanları daha az umursayacaklar. Eğer bir zamanlar hayvanların bulundukları bir bölgeyi şimdi bir ev ya da işyeri işgal ediyorsa, hayvanlar o yer için arazi savaşları yapabilirler. Sabah işe gittiğinizde park yerinde bir geyik sürüsüyle karşılaşabilirsiniz. Aç, susuz kalmadıkları halde kasabalara ayıların, dağ aslanlarının indiklerini görebilirsiniz.
Dünya Ana’nın “Başım dertte yardım gönderin” çağrısına cevap olarak foton kuşağı yollanmıştır, dünyanın kendini onarmasına yardım edecektir. Ayrıca olumlu ve olumsuz her şeyi büyütme özelliğinden ötürü sadece dengeli varlıkların sağlıklı kalmasını sağlamaktadır. Foton kuşağı sanki bir felaket ya da musibet getiriyormuş gibi görünebilir, ama kesinlikle öyle değil. Kuşak sadece kendine karşı yıkıcı davranan insanların yaşam devrelerini kısaltabilir. Eğer söz konusu yara duygusalsa aynı şey geçerli değildir, ama eğer bir takım fiziksel eylemler de yer alıyorsa geçerli olabilir.
Foton kuşağı dünyadaki her şeyi ta atom altı düzeye kadar etkileyecek. Belirli parçacıklar, hatta kuark gibi sahte parçacık sayılanlar bile daha belirgin hale gelecek, bu bir fizikçi için heyecan verici bir zaman olacak. Toprak ana petrolünü ve gazını yıkıcı şekilde kullandığınızı biliyor, bu yüzden dış kabuğunu değiştirecektir. Dış kabuk derken sadece yer kabuğunu (üst tabakayı) kastetmiyorum, kısmen bir sonraki tabakayı (en dıştaki 100 mili) kastediyorum. Siz 75 milden sonrasına nüfuz edecek araçlara sahip değilsiniz, olamayacaksınız da. Dünya belli kısımlarını adeta emer gibi içine çekecek, o şimdi üzerine bir zırh geçirmek ve saldırıya uğrayan yumuşak karnını merkezine doğru çekmek zorundadır. Foton kuşağı belirginleşip yoğunlaşırken dünyayı da yoğunlaştırıyor. Dünya ana imalat sanayiinde kullandığınız unsurları, örneğin molibdeni, demiri, gazları, petrolü ve kömürü içeri çekecektir. Mevcut tüm yer altı gölleri ve suları korunacak ama tedrici bir şekilde içeri çekilecektir, bu konuda endişelenmeyin. Ama dünya aşikar bir enerji kaynağını, güneş enerjisini kullanmanız için ısrar edecektir. Uranyumunu içeri çekecek ve onu bulmanızı güçleştirecektir. Atom enerjisiyle vedalaşabilirsiniz!
Dünya elektriksel bedenini kullanmanıza izin verecektir, ama giderek azalan bir ölçüde, yani eskisinin yarısı kadar. İşte bu yüzden alternatif enerji kullanımını öğrenmeniz gerekecek. Elektrik şirketleri size eskisi gibi elektrik sağlayamayacak, çünkü elektrik dünyanın bedeninin bir parçasıdır ve şimdi o bu elektriği geri alıyor. Geri alıyor, çünkü bedeninin atomik yapısını yönlendirebilmek için bu elektriğe ihtiyacı var. Bu değişiklikler bir gecede olup bitmeyecek, o yüzden telaşa kapılmayın. Ama gelecek 50 yıl içinde bunlara tanık olacaksınız, bazı işaretler dikkatinizi çekmeye başlayacak. Petrol şirketleriniz % 99 petrol var sanılan yerde petrol bulamadıkları zaman işlerin artık değiştiğini anlayacaksınız. Elektrik elde etmek tedricen güçleşecek ve önümüzdeki 12 yıl içinde fark edilir derecede azalacak, sonra süreç hızlanarak yaklaşık 48 yıl sonra elektrik üretme kapasiteniz yarıya kadar inecek, çünkü dünya size ancak o kadarını verebilecek.
Tüm bunlar foton kuşağının etkisiyle meydana gelecektir. Foton kuşağı çok önemlidir, o her şeydir. O bir anlamda değişimdir, dönüştürmedir, yanıt vermedir ve eylemdir. Ona sorun çözücü bir Hızır da diyebilirsiniz, ondan kaçış yoktur. Foton kuşağı insanların değil gezegenlerin çağrısına yanıt verir, siz onun gelmesini sağlayamazsınız. En azından bir gezegen, bir yıldız ya da yıldız sistemi olmanız gerekir. Foton kuşağı, geçmişte gezegenlerini yıkıma götüren varlıkların yaşadığı yerlerdeki tüm yaşamı sona erdirmekte kullanılmıştır. Ama telaşa kapılmayın, sizin için böyle bir olasılık yok. Kısaca bu büyük bir değişim zamanıdır, siz ve dünyanız foton kuşağının yardımıyla mutasyon geçireceksiniz.
Foton kuşağını göremeyeceksiniz, o bir parçacıklar bulutudur. Uzunluğu Ayın bulunduğu yerden Pluto gezegeninin 50 mil dışına kadardır, eni ise Satürn’ün tüm yörüngesine eşittir. Şekil değiştirebilir, ama şimdiki şekli ve büyüklüğü görevini yerine getirebilmesi için yeterlidir.
Aşağıda, aynı medyum tarafından 22 Şubat 1995’te bizzat Foton Kuşağından alınan bir mesajı sunuyoruz.
Benim işim gezegenlerin, yıldızların hatta evrenlerin yardımına koşmaktır, çünkü onları başlangıçtaki dengelerine yeniden kavuşturabilirim. Dünyanız da kendini başlangıçtaki dengesine kavuşturma yeteneğine sahiptir. Bunu sellerle, depremlerle, yanardağ patlamalarıyla yapabilir. Ama üzerindeki canlılara mümkün olduğunca az zarar vererek bu işi başarmak istiyor, beni de bu yüzden yardıma çağırdı. Bir gezegen insanlar gibi yardım istemez, belirli bir ışıma yayarak yardım çağrısında bulunur. Kısa dalga tutkunları gezegenden yayılan çıtırtı şeklindeki seslerin yardım çağrısı olduğunu tespit edebilirler. Bu seslerde benim ihtiyacım olan bilgiler de yer alır, bana içinde bulunduğu durum hakkında gerekli bilgileri aktarmaktadır. 1947 yılında yaptığı ilk çağrıdan sonra derhal onun yardımına koşabilirdim. Ama o “Yavaş gel ki gelişini yumuşak biçimde hissedeyim, üzerimdeki canlılar aniden yıkıcı gücüne maruz kalmasınlar” dedi. İsteğine uyarak 1947’den beri ona çok yavaş bir şekilde yaklaşıyorum. Dünya, insanlarınızla birçok dünya dışı uygarlık arasında temaslar başladığında ilk kez yardım çağrısında bulundu, çünkü bu temasların mahvına sebep olacak bir yıkımı başlatacağını hissetmişti.
Eğer hızlı gelseydim atmosferiniz aniden değişir, % 89’u azot, geri kalanı ise metan olurdu, oksijen soluyan tüm varlıklar yok olurdu. Dünya hem kendini, hem de sizi iyileştirmemi istedi. Hastam, içinde bulunduğu ıstırap içinde bile sizi düşünmekten geri kalmadı. Şu anda aura alanımın dış kısmıyla kuşatılmış durumdasınız. Birçoğunuz değişmek için acil bir gereksinim içindesiniz. Fizik kütlem gezegeninize yaklaştıkça en az bilinçli olanlarınız bile daha yüksek bir bilince doğru hızla ilerleyecek. Fiziksel, duygusal hatta ruhsal değişim geçireceksiniz. Birçok yıl boyunca yavaş yavaş oluşacak bir şeyin artık birkaç hafta içinde meydana geldiğini göreceksiniz. Bu hiçbir uyarı olmadan gerçekleşen ani bir olay olacak, sonra başladığı gibi hızla ortadan kaybolacak.
Gezegeninizi bireylerin değişime gösterecekleri dirence bağlı olarak en az 12 ila 37 yıl arasında etkileyeceğim. Dünyanın maden damarlarını, petrolünü, gazını yeniden entegre etmesine yardımcı olacağım, ondan aldığınız her şeyi ona geri vereceğim. İnsanlarınızın artık onun bedenini su çıkarmak için bile kazmadığını görene dek bırakıp gitmeyeceğim. Kömürün dünyanın bilinçaltını oluşturduğunu biliyor muydunuz? Onun bilinçaltını alıp yakıt olarak kullanıyorsunuz, sizin bilinçaltınızı çıkarıp alsalardı ne yapardınız? Hayır, artık kömürsüz sanayiler geliştirmeniz gerekecek. Yaradan artık yıkıcı teknolojileri geride bırakmanızı istiyor. Dünyada yapacağım birçok şeyi hissetmeyeceksiniz bile, çünkü onlar yerin epey altında cereyan edecek.
Beş ila yedi yıl içinde kuzey ışıkları alt paralellerde belirgin biçimde göze çarpacak, daha renkli hale gelecek. Gün batımları da şaşırtıcı biçimde daha güzel, şimdi olduğundan daha renkli hale gelebilir, belki gün doğumları bile öyle olacak. Solunum yöntemlerini uygulayanlar 5-6 yıl içinde kullandıkları havanın onları daha çok desteklediğini görecekler. Benim bir ismim yok, ama nabız atışı biçiminde bir imzaya sahibim. Sizin boyutunuzda kütle dönüşüme uğratılabilir, ama yaratılamaz. Ama ben bana bahşedilen yaratıcı güçle yeni kütleler, yani madenler yaratabilirim.
Dünya benden gezegeni oksijenlendirmemi de istedi. Şu anda oksijen diğer varlıkların faaliyetleriyle yaratılıyor. Dünya oksijen oranını bir zamanki düzeyine, yani % 40’lara çıkarmak isteyebilir. Şu anda ortalama oran % 19’dur, hatta bazı kentlerde % 10-12 ya da en fazla % 15 oranında oksijen var. Oysa 1,5 milyon yıl önce, yani dünya iyi durumdayken bedeniniz % 40 oksijenli bir çevrede işlev görmesi için tasarlanmıştı, kendinizi yorgun ve depresyon içinde hissetmenizin nedeni budur. Oksijen oranı % 40 olsaydı, aslında duygusal rahatsızlık olan tüm zihinsel hastalıklar ortadan kalkar, kanser gibi hastalıklar da son derece azalırdı.
Dünyayı bedenimin içine aldığımda bir Yaradan rüyası görebilirsiniz. Uyku halinde Yaradan rüyası görmek, rüya içinde birçok tabaka olduğu için size biraz karmaşık gelebilir, çünkü Yaradan için herşey aynı anda vuku bulmaktadır. Rüya halindeyken her şeyin aynı anda meydana geldiği bir zamansızlık duygusu hissedeceksiniz. Uyandığınızda zamanlı dünyanızla, yani olayların zaman içinde birbirini izlediği dünyanızla tam senkronize olamadığınızı hissedebilirsiniz, bu da kendinizi tuhaf hissetmenize yol açabilir. Adeta yanlış bir yerde bulunduğunuzu hissedebilirsiniz, bu dikkatinizi çekecek bir etkidir, hayır delirmiyorsunuz! Dünya ve ben çok dikkatli biçimde etkileşimi sürdürürsek bu durum maddi ve ruhsal üstatlık derslerinizi hızlandırabilir.
Benimle ilgili karanlık ve aydınlık günlerden söz ediliyor, bunun gerçekleşeceğini sanmıyorum. Gerçekleşebilirdi, ama dünya ana birçok insanın korku ve dehşete kapılarak panik içinde yanlış şeyler yapmasından çekindiği için bunun gerçekleşmemesi konusunda ısrar etti.
Aşağıda, 23 Şubat 1995’te Thenan, Atlanto, Lenduce ve Vywamus adlı ruhsal rehberlerden alınan mesajları sunuyoruz.
Foton kuşağı öyle parlak bir ışıktır ki birçoğunuzun gözlerini kamaştırıp adeta kör edecek. Körlük bir karanlık yaratacak, ama bu karanlık geçici olacak. Bu ışık potansiyelini tanıdıkça ve onunla bütünleştikçe ışığın aslında bir parçanız olduğunu, sevginizin bir parçası olduğunu idrak edeceksiniz. Uyumlu hizalanma (17 Ağustos 1987) tarihinden beri onun enerji alanı içindesiniz. Işığa açık olanlarınız içlerinde bir genişleme ve yaratıcılık hissediyorlar, büyük şeylerin meydana geleceği yönünde bir beklenti içindeler. Onu hissedenler ama tüm anlamını henüz kabul etmeye hazır olmayanlar belki biraz yorgunlar, hangi yöne gideceklerini henüz bilmiyorlar. Çoğunluk hızla onu kabul etmeye hazır hale gelecek. Genişlemeyi reddedenler, eski düşünce biçimlerine sıkı sıkıya sarılanlar, fizik realitenin her şey olduğunu sananlar bu marazi bağlılıklarına daha çok gömülecek ve içe doğru bir patlama yaşayacaklar, kara bir delik tarafından emilir gibi çekip gidecekler. Bu tür varlıklar, kendilerine daha yavaş gelişme fırsatı tanıyan boyutlara gitmek üzere kaza ve doğal afetler sonucunda bu dünyadan ayrılacaklar.
Foton kuşağına henüz kullanmayı öğrenemediğiniz yeni bir sevgi düzeyi olarak bakabilirsiniz. Bazılarınız için bu yeni enerji kalpte bir hayli genişleme, bazıları içinse anormal ritimler yaratacak. Anormal kalp ritimleriyle ilgili yeni hastalıklar ve belirtiler ortaya çıkacak. Bunlar nadiren öldürücü olacak, ama bir hayli telaş ve heyecan doğuracak. Bu olgu, hayata sadece fiziksel düzeyde bakmaya meyilli kişilerin kalplerini daha çok incelemelerine yol açacak. Metafizikçiler için sevginin nasıl şifa verici olduğu, gruplar içinde nasıl enerji düzenleri sağladığı konusunda birçok yeni idrak ortaya çıkacak. Ayrıca fizik ve kimyacıları, sevginin yaşamı ve beden kimyasını nasıl etkilediğini anlamalarını sağlayan yeni keşifler yapmaya zorlayacak.
Foton kuşağının etkisi önümüzdeki birkaç yıl içinde daha aşikar hale gelecek ve 20 yıl içinde zirveye ulaşacak. Bu süre zarfında dünya onun içinden geçmiş olacak, ama etkileri onunla bütünleşip özümsemeniz için kalıcı hale gelecek. Ardışık (birbirini izleyen) zamanınız içinde o içinden geçmekte olduğunuz bir şeydir, çünkü bir sonraki şeye geçmeden evvel farkına vardığınız bir şeydir, oysa sonsuz şimdi’de o daima var olagelmiştir.
İnsanlarla nasıl iletişim kurduğunuza çok dikkat edin. İletişiminizin kalpten mi yoksa ikinci ve üçüncü çakradan mı geldiğini değerlendirmeyi öğrenin. İnsanları olduğu gibi kabul edin ve onları koşulsuz sevin. Karşılaştığınız yeni deneyimlerin sunduğu dersleri kabul etmeye hazır olun, çünkü birçok yeni deneyim yaşanacak ve insanlık kendine yeni bir gözle bakmaya zorlanacak. Bu bir süre rahatsızlıklara, kuşkulara ve benlik içinde kimlik kaybına neden olacak. Yeni enerji bazılarının kendilerini fizik dünyadan kopmuş gibi hissetmelerine neden olabilir. Güçlü olanlarsa bu sevgi sayesinde kendilerini sağlam biçimde dünyaya demirleyecekler.
Yeni enerjiden etkilenenlerin sayısı giderek artıyor ve birçok varlık uyanıyor. Önümüzdeki yıllarda birçok insan, hayatın gereksinimlerini tatmin etmekten daha fazla şey içerdiğini anlayacak. Bu enerji bireyi kendinin dışına taşıyor, genişlemiş bir iletişime ve daha büyük grup farkındalığına götürüyor. Bu nihai birliğe ilerleyişin bir parçasıdır, bundan böyle nihai birliği hissedebileceğiniz deneyimler daha sık tekrarlanacak. Meditasyonlarınızda yüce varlıkların mevcudiyetini hissetmeniz daha kolay olacak.
Foton kuşağı uzayın ve galaksinin enerji düzeninin bir parçasıdır, galaktik merkezden gelen bir enerji akımı, spiral çizen kollardan birinin parçasıdır, yani ışığın galaksi boyunca süren manyetik akışının bir parçasıdır. Enerji olarak galaksinin manyetik şekli dev bir halkaya benzer, merkezinde güç o kadar büyüktür ki manyetik etki sıfırlanır. Ama halkanın çevresini kuşatan, galaktik merkezi çevreleyen spiral bir enerji vardır, o bir anlamda galaksinin uzayını belirler. Foton kuşağı, galaksideki belli var oluş düzeylerini belirleyen halka şeklindeki uzayın etrafında devinen spiralin bir veçhesidir. Farklı titreşim hızlarında farklı halkalar vardır, bunlardan biriyle uyumlandığınızda bir anlamda o boyutla bütünleşirsiniz. Böylece dünyanın bir parçası dördüncü boyut farkındalığıyla bütünleşmektedir. Bu üçüncü boyuttaki perdenin tamamen değil, ama büyük ölçüde kalkacağı anlamına gelir. Bu yüzden dünyadaki medyumların sayısı en az on kat artacaktır. Yerküre değişiklikleri konusunda söylememize izin verilenden daha çok şey gördüğümüzü söyleyebiliriz. Söylememize izin verilmez, çünkü gördüğümüz şeyi yaratmış da oluruz, siz de gördüğünüz şeyi yaratırsınız. Medyum kanalıyla aldığınız bilgileri mutlak doğru olarak kabul ediyor ve onları yaratmaya başlıyorsunuz. Bu yüzden ne tür fikirler ektiğimize çok dikkat etmek zorundayız. Ayırt etmeyi öğrenene kadar size bir çocuk gibi davranmak ve çocukların işitmesinde sakınca olmayan şeyleri söylemek zorundayız. Bu sizden bilgi esirgediğimiz anlamına gelmez. Yeni fikirlere açık olanlar ve satır aralarını okuyabilenler başkalarının işitemedikleri şeyleri işitebilirler! (Sayfa: I-XXIII
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)