12.07.2009

---Albert Pauchard---
KADER BİLMECESİ

RUH VE MADDE YAYINLARI

BÜYÜK BİLİNMEZLİK

Ölüm, ruh alemine çağrılan kişiyi ne arındırır ne de kutsal kılar. Hiçbir dini ayin, hiçbir kasvetli tören bunu değiştiremez. Mantıklı değil mi? Yaratılışta mantıklı olmayan hiçbir şey yoktur. İnayetle kurtuluş yanlış yorumlanmış bir vaattir. Tanrının bize verdiği inayet, birbirini izleyen enkarnasyonlar boyunca tedrici bir evrimle olgunlaşmaktır. Bu dezenkarne bir varlık için geçmiş hayatını yeniden değerlendirmek ve gelecek hayatını tanzim etmek için verilmiş bir lütuftur. Yaşarken, ölürken ve ölümün ötesinde güvenilmesi gereken bir lütuftur. Eğer insan ölümün anlamını kavrarsa bu lütuf sonsuz hayata götüren bir yol, insana şuur sağlayan bir geçiştir.
Ölen bir varlığın Astral Aleme girişi çok farklı şekillerde tezahür eder. Öte alemin gerçekliğinden hiçbir zaman şüpheye düşmemiş insanın görkemli girişinden, öte aleme inanmayan birinin yabancı bir yere utangaç girişine kadar geniş bir yelpaze izler. Her yeni gelen ruhun yanında, ister görünsün ister görünmesin daima dost varlıklar vardır. Öte alemi inkar etmek, ruhun kendi durumunun farkında olmasını engeller ve onu sınırlar. Fakat bir süre sonra değişik yollarla aydınlatılır ve durumu anlamasına yardımcı olunur. Ölümün amacı insanı yücelik ve soyluluğa taşımaktır. Buna nasıl ulaşılır diyeceksiniz, düşünceyi spiritüel şeylere bağlayarak, ölmek için yaşayıp yaşamak için ölerek! (Sayfa: 100-102)

KADER BİLMECESİ

Kaderden, olayları yönlendiren tesadüflerden, kaçınılmaz alın yazısından söz edenler kelimeleri kullanıyor ama gerçeği tanımıyorlar. Reenkarnasyona inanan insanlar mesajımı açık ve akla yatkın bulacaklar, çünkü reenkarnasyon kaderin anahtarıdır. Hepimizin bir alın yazısı var. Bazıları için kendilerini nelerin beklediği, başlarına iyi ya da kötü nelerin geleceği bilinemez bir şeydir. Bundan kaygı duymaz, kendilerini olayların akışına bırakırlar, bu da bir kaderdir. Dünya hayatını olgunluğa doğru bir yol alma, sürekli bir ruhsal gelişme gibi görenler için kader tamamiyle başka bir şeydir. Kader ruhun çözmek, eritmek zorunda olduğu güçlükler bütünü ve uğraşacağı denemelerdir, daha önceki enkarnasyonunda yapmış olduğu hataları telafi ederek olgunlaşacağı zorunlu hayat koşullarıdır. Tüm önemli şeyler ezelde yazılmıştır, ama sanıldığı gibi kimilerine mutluluk ve refah, kimilerine hastalık ve yoksulluk, kimilerine de sayısız güçlük veren Tanrı tarafından yazılmamıştır. Kader yazılmıştır, çünkü her eylem, her düşünce yaşanır ve sonuçları bir enkarnasyondan diğerine yansır.
Bir örnek verelim: Bir köylü çorak bir arazide zahmet çekip yoruluyor, yıllar ona rahat yüzü göstermeden geçip gidiyor, ömrünün sonuna kadar bu zahmetli işi yapmak zorunda. Bu köylü mutsuz değildir, ama mutlu da değildir. Erken başlayıp geç vakit biten işleri ona ruhunu düşünecek boş zaman bırakmamaktadır. Bunun imrenilmeyecek bir kader olduğunu düşünüyorsunuz öyle değil mi? Sizinle aynı fikirde değilim, sebebine gelince bu adam monoton geçen hayatı boyunca sebat etmeyi öğrenmektedir. Geçen mevsimin kötü hava koşulları tüm ürünü yok ettiğinde, ilkbaharda ekime yeniden başlamak sağlam bir sebatın kanıtı değil midir? Kısaca, sebat demek ilerleme demektir, sadakat demektir. Şimdi bu köylü dünyayı terk ettikten sonra elbette dersini öğrenmiş olanların safında yer alacaktır. Mantıklı ve adil olursak, en kolay derslerin sevinçle yerine getirilmediği basit bir hayatı elbette yapılması güç görevlerle dolu yeni bir hayat izleyecektir. Bu konuda fazla bilgisi olmayanların gözünde sıkıntı çeken bu köylü ilerleme kaydetmişe benzemez, oysa hayattan öğrenmesi gereken dersi öğrenmiştir. (Sayfa: 103-104)

DUA YA DA YARATICI DÜŞÜNCE

Dua etkili bir güçtür, çoğunuzun bilmediği sınırsız bir gücü vardır. Ama dikkat edin, dua var, dua var! Gerçek yakarış sözde değildir, kalpten fışkıran bir coşkudur, ruhun yeteneğidir. En iyi duanın sözsüz dua olduğu sizi şaşırtır mı? Eğer kalpten söylenmiyor sadece dudaklarla okunuyorsa, ezberlenmiş ve kitaplardan okunmuş duaların hiçbir gücü yoktur. Gerçek dua bir düşüncedir. Söz, düşünce olmaksızın boş ve anlamdan yoksun bir sestir sadece. Madem ki her düşünce bir titreşimdir, o halde dua da bir titreşimdir, duaya kabul edilme izni veren güç bu titreşimde yatar. O halde kabul ediliş duanın kendi içindedir, yöneltilenin isteğine bağlı değildir. Tüm sır burdadır, dua eden ve duasının gücüne inanan davayı kazanmış demektir. İnançsız yapılan dua bir hiçtir, değersizdir. (Sayfa: 114-115)

DÜŞÜNCENİN ÖNEMİ

Sağlıksız düşünce güdüler tarafından telkin edilir, zihin tarafından ilham edilmez. Bizim bakış açımıza göre sağlıksız düşünceye koyu renk veren belirli bir materyal vardır, bu materyal onu yayan kimsenin çevresinde bir sis gibi sürüklenir. Aynı türden bir başka düşünceyle karşılaşır karşılaşmaz onunla birleşir ve bu birleşmeden bir güç doğar. Bu türden iki, üç, yirmi, yüz düşünce zaman ve uzayda bir araya gelerek zararlı bir güç yaratır, çünkü onları doğuran güdüyü tatmin etmek isteyen birileri tarafından massedilir, onlar insanı yenik düşüren ayartılardır. Ruh ve ışık alemine yükselen düşüncelerin aksine kötü ve zararlı düşünceler dünyanın çevresinde kalır, er ya da geç taşıdıkları kötülüğü aktaracak bir alan bulurlar. Oysa soylu ve başkalarını gözeten düşünce bir ışık parıltısı gibi yükselir ve hemen yöneltildiği aleme ulaşır, yayınlayanın ruhunu da ilhamla doldurur. (Sayfa: 117)

BİLGELİK ALEMİ

Bilgelik alemi tüm dünyevi eserlerin hazırlandığı yerdir. Sanat eserleri, herkesin faydalandığı eserler, hatta doğanın eserleri bile oradan ilham edilir. Bu alemin sakinleri dünyayla ilgileniyor ve insanlara yardım etmek istiyorlar. Dünyaya yakın olmak için bu alemi terk ediyor, spiritüel yolda ilerlemek isteyen insanlara yardım etmek için bu alemden ayrılıyorlar. Onlar rehber varlıklardır, artık enkarne olmaya ihtiyacı olmayan uyanmış ruhlardır. Görevleri sürekli değil geçicidir, verecekleri görevleri yerine getirecek insanları ararlar.
Her sanat eseri, topluma faydalı her kitap bir konsantrasyon anında verilmiştir. Birileri için bir tür coşku olan bu durum diğerleri için bir rüyadır, ama herkes esinlenme denen özel bir durumla karşı karşıya olduğunu hisseder. İster şuurlu isterse şuursuz olsun, Bilgelik Aleminden düşünce ve görüntülerin zihinlerde yer etmesi için esinlenme şarttır. Genellikle rehber varlıklarla uygulayıcılar arasında spiritüel bir varlıklar kümesi vardır. Düşünce, gerekli sayıda aracıya sahip mürşit tarafından dile getirilir, buna gereksinim duyulmayan durum pek nadirdir.
İnsan geliştikçe aracılar da azalır. Spiritüel olarak az gelişmiş bir ruh, çalışmak için hazırlanmış insana benzer, zamana ve ruhun durumuna bağlı olarak az ya da çok ilham almış biri gereklidir. Genellikle bilginler ve sanatçılar gerileme ve çöküşü hissederler, temas kurmanın imkansızlaştığı kısır günler ve aylar vardır. Bir hata ya da disiplinin gevşemesinin sonucu olan bu kopuş asla her zaman yardıma hazır olan rehber varlığa bağlanamaz. Yeni bir dönüş, spiritüaliteye doğru yeni bir istek gerekir, böylece çalışma devam edebilir. İnsanlık alemiyle Bilgelik Alemi arasında sürekli ve zengin bir alış veriş vardır. Bebek İsa’ya bağlılığını bildiren maj-krallar işte bu alemden yönlendirildiler! (Sayfa: 128-129)

MELEKLER

Melekler çok kalabalıktır, dezenkarne olmuş ruhlardan tamamiyle değişik bir özdedirler. Siz onları kanatlı görüyorsunuz, çünkü düşünce hızıyla yer değiştirirler. Onları güzel görüyorsunuz, çünkü saf sevgiyi yayarlar. Onları saydam görüyorsunuz, çünkü maddeden değil saf ruhtan oluşurlar. Düşüncelerinin her hareketiyle, her duyguyla görünüm ve renk değiştirirler.
Melekler vardır, onlara inanınız, onlar alemlerimizin nimetleridir, sizin için çalışırlar. Dünya iyi ve güzel olduğu zaman bunun temelinde daima bir melek vardır. Melek, şair, ressam, heykeltıraş ve müzisyenin ruhuna kadar ulaşır ve kalbine biraz güzellik koyar. Şimdi diyeceksiniz ki eserleri uyumsuz, karmakarışık sanatçılar var. Bu sanatçılar spiritüel alemle, yani meleklerin ilahi alemiyle temas halinde değillerdir. Onların kalıcı bir eser yaratma arzuları vardır, ama ilhamları ancak insanca bir muhakeme düzeyindedir. Doğayı örnek almak yerine zihni zırvalarını görülür ve işitilir kılmaya çalışırlar! (Sayfa: 132-133)

BAŞ MELEKLER

Baş melekler, Tanrının evreni yönetmek için yararlandığı kozmik güçlerin kişileştirilmiş halidir. Kutsal Kitapların bahsettiği baş melekler insanlık ve dünyayla ilgilenmekle görevlendirilmişlerdir. Kozmik güç deyince genellikle evrenin maddi yasalarını yöneten güçleri anlama eğilimindesiniz, oysa ruhsal yasalar onların üstündedir ve onlardan daha etkindir.
Mikail ruhsal yasaların ve iyiliğin baş meleğidir. Cebrail aydınlık ve gerçeğin baş meleğidir, her ilahi şeyin bir baş meleği vardır. Adalet ve sevgi kişileştirilmiş ilahi güçlerdir, onları görmüyoruz ama var olduklarını biliyor, ışınlarını hissediyoruz. Yüksek plandaki etkileri büyüktür, Tanrı iradesinin ilk gerçekleştiricileri onlardır. Hepsi de temsil ettikleri erdemin zafer kazanmasıyla görevlidir, erdemi geliştirmek isteyenlere rehberlik ederler. Baş melekler alemi vardır, bu alem Tanrı basamağıdır, tüm güçlerin haznesidir. Orası Tanrının kudretini doğrudan gösterdiği bir alemdir. (Sayfa: 134)